Bir Avuç Rüzgar |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Avuç Rüzgarpınar şafak yazıları - betimleme örnekleri - doğa betimlemesi - yaşamdan yazılar - rüzgarın hikayesi Pınar Şafak Denizle elele verdi, kayıklardan pek çoğunun iplerini kopardı, onları, isteseler de istemeseler de, engin sularda özgürce sürüklenecekleri bitmeyecek bir geziye çıkardı Kapkaranlık gökyüzünde yıldızlar soğuk soğuk parlıyorlardı Yarısı karanlığa gömülmüş ayın önünden geçen küçük beyaz bulutçuklar buzdan yapılmış gibiydi Ağır ağır uykuya dalan kentin giderek ıssızlaşan sokaklarında buz gibi bir rüzgâr dolaşıyordu Rüzgâr yoluna çıkan ağaçların dallarında kalmış tek tük yaprağı sağa sola savurarak eğleniyordu Aralık ayının en son yaprakları Yaprakları bir süre önüne katıp gezdiriyor, sonra da olmadık yerlere bırakıyordu Çok yalnızdı Üstelik de epey üşüyordu Dokunduğu her şey buz gibi soğuktu Kentin bütün kapıları, pencereleri yüzüne kapanmıştı Işıklı pencerelerden içeri girmeyi denediğinde sıcacık, aydınlık odalarda oturanların rahatsız olmuş, öfkeli konuşmalarını duyuyordu “Üff, camın kenarından bile içeri rüzgâr esiyor,” diyorlardı Bu sözleri duymak onu çok üzüyordu Oysa daha bir kaç hafta öncesine kadar bu pencereler, kapılar o girsin diye ardına kadar açılır, hangisine yetişeceğini şaşırırdı Kimseye anlatamıyordu bu güneş yoksulu aylarda kendisinin de en az onlar kadar üşüdüğünü Kendisine yapılan bu haksızlık gittikçe öfkelendirmeye başlamıştı onu Sokaklardan hızla geçiyordu artık Kalan tek tük yaprakla oynamayı da bırakmıştı Yakaladığını savurup atıyordu bir yana Yalnızca yaprakları değil, önüne ne çıkarsa her şeyi savuruyordu Hızlandıkça gücü artmıştı Giderek sokaklarda karşısına çıkan kağıtları, torbaları, kutuları, unutulmuş eşyaları da önüne katar olmuştu Yüzüne kapatılan kapıları, pencereleri sarsıyor, sessiz sokakları uğultusuyla dolduruyordu Gecenin geç saatinde sokaklarda neredeyse kimsecik kalmamıştı Kalanlar da başları omuzlarının arasına, elleri ceplerine gömülmüş, telaşlı adımlarıyla kendi sıcacık odalarına bir an önce ulaşmaya çalışıyorlardı Rüzgâr öfkesini eline geçirdiği bu tek tük gece gezgininden çıkarıyordu Soğuk parmaklarıyla paltolarını aralıyor, ağızlarına burunlarına doluyor, giysilerinin içerisine sızıp kendi soğuğunu onlara da aktarıyordu Artık yalnızca ıssız sokaklarda dolaşmak yetmez olmuştu rüzgâra Bütün kentin üzerinde dolaşıyordu şimdi son hızıyla Yapraklarla oynayarak gezindiği sırada balkonlardan onunla tatlı tatlı sohbet eden rüzgâr çanları şimdiki gücüne ayak uyduramaz olmuşlardı Bütün rüzgâr çanları çılgınlar gibi sağa sola savruluyordu Sokaklar uyumsuz çınlamalarla dolmuştu Rüzgâr her yere giriyor, ortalığı birbirine katıyor, geniş yollarda birbirlerinin ışıklarını izleyen arabalarla yarışıyordu Bütün kent onun egemenliğindeydi artık Işıklı pencerelerin arkasındaki sıcacık evler, ışıksız pencerelerin arkasındaki buz gibi soğuk barınaklar Bu evlerin, barınakların içindeki insanlar, kediler , köpekler Evleri de barınakları da olmayan insanlar, kediler, köpekler Herkes onu dinliyordu şimdi Gece ışıklarının donuk donuk parladığı kente egemen olmakla kalmamış, kentin bir ucundan ötekine uzanan kapkara denize de egemen olmuştu rüzgâr Denizin köpük köpük sularını alıp alıp kıyılardaki kayaların üzerine çarpıyordu öfkeyle Suyun üzerindeki tekneler dalgaların üzerinde yıldızlara doğru yükseliyor, sonra hızla karanlık suların çukurlarına çekiliyorlardı Denizle elele verdi, kayıklardan pek çoğunun iplerini kopardı, onları, isteseler de istemeseler de, engin sularda özgürce sürüklenecekleri bitmeyecek bir geziye çıkardı Rüzgâr şiddetini arttırdıkça daha da büyüyen dalgalar oyun oynarcasına birbirlerine çarpıyor, kapkara suların üzerine bembeyaz köpükler saçılıyordu Rüzgârla birlikte oynadıkları oyunda giderek yükseliyor, rüzgârdan onları daha da yukarılara çıkarmasını istiyorlardı O da yükseldi, yükseldi Şimdi dalgalar aşağıda kalmışlardı Gökyüzünde nazlı nazlı dolaşan bulutların yanına ulaşmıştı artık Bulutların ayın beyaz ışığına çevirdikleri yüzleri endişeyle karardı rüzgâr yanlarına yaklaşınca Üşümüşlerdi Soğuğu getirmişti rüzgâr onlara Kendilerini savunmaya çalıştılar bulutlar Birbirlerine sokuldular, sokuldular Rüzgâra bütün güçleriyle direniyorlardı Gökyüzü allak bullak olmuştu Bulutlar telaşla sağa sola kaçışırken birbirleriyle çarpışıyorlardı Hava çok gerginleşmişti Çarpışan bulutlardan kıvılcımlar çıkıyordu Şimşekler birbirini kovalamaya başladı Keskin ışıklar, gümbürtüler karanlık geceyi bölüyordu Kentte artık en vurdumduymazlar dışında herkes uyanmıştı Çakan şimşeklerin ışığında gözlerinin önünde bir belirip bir kaybolan manzaraları seyrediyordu insanlar O keskin ışıkta bir an için önlerinde beliren köpük köpük, dalgalı denizde yanıp sönen beyaz ışıltılar ve çıplak dalları çılgınlar gibi sağa sola savrulan ağaçların hayalet gibi gölgeleri gözlerinden içeri zorla giriyor, bir sonraki şimşek çakışına kadar yakıcı izler bırakıyordu beyinlerinde Ama aşağıdakilerin ne gördükleri rüzgârın da bulutların da umurunda değildi Onlar bir ölüm kalım savaşına girişmişlerdi şimdi Rüzgâr var gücüyle yükleniyor, içindeki bütün soğuğu bulutlara aktarmaya çalışıyordu Bulutlar ona direnmek için birbirlerine iyice sokuluyor, kararıyor, dev bir kütle gibi çıkıyorlardı karşısına Aslında yaptıkları şey çok büyük bir aptallıktı Rüzgârın ne kadar üşüdüğünü anlayamamışlardı Birazcık aralansalar, rüzgârı da aralarına alıp içlerindeki sıcağı onunla paylaşsalar bunların hiç biri olmayacaktı Onun istediği biraz ısınmaktı yalnızca Belki kendisi de farkında değildi ama bir damlacık sıcak arıyordu Yukarılarda bulacağını hissediyordu aradığı sıcağı Pamuk gibi yumuşacık bulutların arasında Aralarına katılacak, biraz ısınacak ve ne güzel oyunlar oynayacaktı onlarla birlikte gökyüzünde Onları önüne katıp ayışığı altında dolaştıracaktı Belki de birlikte dalgaların yanına inerlerdi, köpüklerle beyaz bulutları birbirine tanıştırırdı Oysa bulutlar birbirlerine sımsıkı kenetlenerek yanıtlamışlardı rüzgârı Tıpkı aşağıda yüzüne kapanan kapılar, pencereler gibi Öfkesiyle birlikte artan bir güçle yükleniyordu bulutlara şimdi Bulutlar üşümeye başlamışlardı Rüzgârın taşıdığı soğuğun içlerine sızdığını hissediyorlardı Öylesine sıkışmış, öylesine ağırlaşmışlardı ki artık rüzgârın önünden kaçamıyorlardı da Rüzgâr bu dev bulut yığınının içerisine doğru ağır ağır ilerliyordu İlerlerken ısınmaya başlamıştı, ama çok yorgundu Gücü tükenmek üzereydi Son bir çaba daha gösterdi, bütün enerjisini toplayıp son bir kez daha yüklendi bulutlara Bulutlar yenilmişlerdi, içlerine buz gibi bir soğuk yayıldı Parçalanıyorlardı Binlerce kez binlerce parçaya ayrıldılar, ayrıldılar, ayrıldılar Rüzgârın da tüm gücü bitmişti ama içi sıcacıktı şimdi Son bir kez tatlı tatlı esti Ölmeden önce son gördüğü şey ay ışığında bembeyaz parlayan kar taneciklerinin onun üfleyişiyle salına salına karanlık denizin ve kentin solgun ışıklarının üzerine inişleri oldu Sabah kent bembeyaz bir örtüyle örtülüydü Bütün bulutlar ölmüştü Karbeyazı, sessiz bir gökyüzü vardı yalnızca yukarılarda Deniz bir gece önceki çılgın oyunlarını unutmuş, üzerine yağan karların altında, karla kaplı tekneleriyle birlikte sessiz, tatlı bir uykuya dalmıştı Bütün gece hayaletler gibi danseden ağaçların kolları, üzerlerini kaplayan karın ağırlığıyla yere sarkmıştı Beyaz sokaklar sessiz, kıpırtısız, bomboştu Ama birazdan, önce kediler, köpekler, sonra insanlar sessiz ama iz bırakan adımlarıyla dolaşmaya başlayacaklardı Balkonlardaki rüzgâr çanları hiç seslerini çıkarmadan bekliyorlardı Bekliyorlardı Çünkü bir bildikleri vardı Bembeyaz gökyüzünde, görünmez bir güneşin sarı ışıkları parlamaya başladığı sırada yepyeni, taze bir rüzgârcık doğdu Minik bir esintiydi bu Sokaklarda dolaşırken evlerin balkonlarına da uğradı Çanlarla selamlaştı Çanlar ona günaydın der gibi tatlı tatlı mırıldandılar Ağaçlar geceki danslarından yorgun düşmüş kollarını hafifçe sallayıp üzerlerinde biriken karları yere silkelediler Küçük rüzgâr da herkes gibi karlarla oynamaya dalmıştı İnsanlar yoldaki karları avuç avuç birbirlerine atıyorlardı Rüzgârcık da havada uçuşan karları yoldan geçenlerin yüzlerine, yolun üzerine uykulu bir sıcaklık yayan aralık pencerelerden içeri savuruyordu |
|