Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cemiyetler, zararlı

Zararlı Cemiyetler

Eski 06-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zararlı Cemiyetler




Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu’da ve Trakya’da Osmanlı Devleti’ne karşı iki tür zararlı cemiyet kurulmuştu Birinci tür cemiyetler, azınlıklar tarafından kurulan cemiyetlerdi İkinci tür cemiyetlerse millî varlığa düşman cemiyetlerdi

Azınlıkların kurduğu başlıca cemiyetler şunlardı:
Mavri Mira Cemiyeti
Yunan Hükûmetinin desteklediği cemiyetin amacı Trakya Bölgesi’nde bulunan Rumların silâhlanmasını sağlamaktı
Pontus Rum Cemiyeti
Merkezi İstanbul’da bulunan Rum Patrikhanesiydi Amaçları, Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yeniden kurmaktı
Kordos Cemiyeti
Yunanistan tarafından İstanbul’da gizli biçimde kuruldu Amaçları, İstanbul, Trakya, Trabzon ve Marmara kıyılarında düzeni bozmak, Yunanistan’dan gelen Rumları bu bölgelere yerleştirip Rum sayısını çoğaltmaktı
Ermeni Hınçak Komitesi
Ermeni Patriği tarafından kuruldu Mavri Mira Cemiyeti ile iş birliği yapıyordu Amaçları, Doğu Anadolu topraklarının Osmanlı devletinden ayrılması ve bu bölgede bağımsız bir Ermeni devleti kurmaktır
Musevî Cemiyeti
İstanbul’daki Musevîler tarafından kuruldu Amaçları, kendi devletlerini kurmaktı


Millî varlığa düşman cemiyetlerin başlıcaları şunlardı:
Kürdistan Teali (Yüceltme) Cemiyeti
Merkezi İstanbul’daydı Amaçları, doğuda ayrı bir devlet kurmaktı
Trabzon ve Havalisi Âdem-i Merkezî (Trabzon ve Çevresi Özerkliği) Cemiyeti
İstanbul’da kurulmuştu Saltanat ve hilâfete bağlı bir cemiyetti
İngiliz Muhipler (Sevenler) Cemiyeti
İstanbul’da kurulmuştu Amaçları, İngiltere ile Osmanlı Devleti arasındaki bağı güçlendirmekti Osmanlı Devleti’nin kurtuluşun ancak İngiltere himayesinde olabileceğine inanıyorlardı
Wilson Prensipleri Cemiyeti
İstanbul’da kurulmuştu Bu cemiyete göre Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun ancak ABD’nin himayesi altında gerçekleşebileceğiydi


Alıntı Yaparak Cevapla

Zararlı Cemiyetler

Eski 06-27-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zararlı Cemiyetler




Etniki Eterya Cemiyeti
Etniki Eterya (Millî Ortaklık) Cemiyeti, 16 Ocak 1814 tarihinde Odesa’da, Aleksandır İpsilanti, Diyamandis İpsilanti ve Mihail Fotiyadis arasında, Yunanistan’ın bağımsızlığa kavuşmasını sağlamak fikri çerçevesinde yapılan toplantıda, on yedi maddelik bir metinin okunmasıyla temelleri atılmış ve daha sonra, Emanuil Ksantos, Nikolaos Skufos ve Anastasyas Çakalof tarafından kurulmuştur
Etniki Eterya Cemiyetinin amacı; gerek Türkiye içinde, gerekse diğer ülkelerde bulunan Yunanlıları, Türkler aleyhinde harekete geçirerek ayaklandırmak ve bu suretle Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasını sağlamaktır Cemiyet, kendisine Yunan istiklal hareketini desteklemeyi, doktrin ve aksiyon programı haline getirmiştir
Etniki Eterya; Balkanlarda, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan bölgelerinde, Yunan, Slav ve Ortodoksların katılımıyla ayaklanmalar çıkartan ve Yunanistan istiklali için projeler hazırlayan, bu projeleri, 1820 yılında, Yunan İhtilal Programı haline dönüştürerek, aynı zamanda kendi programı haline de getiren bir ihtilal cemiyetidir Bu ihtilal cemiyeti, Anadolu da ise, özellikle Ege bölgesini kendisine çalışma alanı seçmiş ve bölgede yaşayan Rumları, Türkler aleyhinde teşkilatlandırarak harekete geçirmiştir
Özellikle, 1821 Mora isyanı ve bu isyanın sonucunda Mora ve adaların Osmanlı kontrolünden çıkması, cemiyetin Türkler aleyhinde gerçekleştirdiği önemli faaliyetlerdendir Zaten bu olay ile başlayan süreçte, 1830 yılında Yunanistan bağımsızlığına kavuşmuştur Böylelikle, Etniki Eterya da, bir devletin doğumuna, bir imparatorluğun ölümüne çalıştığı meşhur kimliğiyle, amacına ulaşmıştır
Yunanistan’ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra da faaliyetlerini sürdüren cemiyet, bu defa Yunan topraklarını genişletmek maksadıyla ortaya çıkmış ve özellikle 1904 yılından itibaren, diğer cemiyetlerle birlikte Karadeniz Bölgesi’nde, bir Pontus Devleti kurulması fikrini canlandırmaya çalışmıştır 1912 Balkan Harbinden sonra da, bu amacın gerçekleştirilmesi için çaba göstermiştir
Pontus Rum Cemiyeti
Pontus Rum Cemiyeti; 1904 yılında Merzifon Amerikan Kolejinin yardımıyla İstanbul merkez olmak üzere kurulmuş ve özellikle İstanbul Fener Rum Patrikhanesinden aldığı destekle, Karadeniz bölgesinde, başta Samsun, Trabzon gibi şehirler olmak üzere, değişik yerlerde şubeler açmıştır
Pontus Rum Cemiyetinin amacı; Rumları siyasî bir yapı altında birleştirerek, Rize’den İstanbul Boğazına kadar uzanan Kuzey Anadolu toprakları üzerinde bir Rum Devleti kurmak ve daha sonra buraları Yunanistan ile birleştirmektir
Cemiyet tarafından bastırılan bir haritaya göre, kurulması planlanan devletin sınırlar da, merkezi Samsun olmak üzere, Batum’dan İnebolu’nun batısına kadar olan Karadeniz kıyıları ile Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Gümüşhane ve Erzincan’ın bir kısmı olarak belirlenmiştir
Bu bölgede bir devlet kurma amacına ulaşabilmek için, Türklere karşı silahlı bir mücadeleye girişilmesi gereği üzerinde duran cemiyet, çeşitli yerlerde Rum gençlerinden Pontus çeteleri oluşturmuştur Oluşturulan çeteler vasıtasıyla da, sözü edilen şehirler ile onlara bağlı köy ve kasabalarda, Batı Anadolu’daki Rum çetelerinin eylemlerine benzer, çeşitli katliam ve zulüm hareketlerine girişmiştir Bu çerçevede, sadece 1921 yılı içerisinde, Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Vezirköprü, Ladik, Havza, Tokat ve Erbaa civarında 1641 kişi öldürülmüş, 923 kişi de yaralanmışlardır
Cemiyet, doğrudan Yunan Hükümetinden aldığı direktiflerin yanında, özellikle Fener Rum Patrikhanesi, Merzifon Amerikan Koleji, 1908 de kurulan Müdafaa-i Meşruta adlı ihtilal teşkilatı ve gerektiğinde kendilerine destek vermeyenlere ölüm cezası bile verebilen Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti ve Trabzon civarında oldukça yoğun faaliyet içerisinde bulunan, Rum Metropolitliği ile işbirliği içinde çalışmıştır
Mavri Mira Cemiyeti
Mavri Mira Cemiyeti; 1919 yılında, on iki Rum cemiyetinin kendi aralarında birleşerek yeni bir cemiyet kurmaları suretiyle ortaya çıkmıştır Yunan Hükümeti, Rum Patrikhanesi ve din adamlarının büyük desteği sonucu kurulmuştur
Mavri Mira Cemiyetinin amacı; Megalo İdea (Büyük Ülkü) fikri doğrultusunda, İnebolu’dan Muğla’ya çekilecek bir çizginin batısında kalan, İstanbul, Trakya ve Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı için gerekli zemini hazırlamaktır
Bu çerçevede, adı geçen bölgelerde Rum gençlerinden silahlı çeteler oluşturarak, Türk halkının üzerine saldırtan cemiyet, özellikle Ege ve Marmara kıyıları ile Kırklareli dolaylarında yoğun faaliyet içerisinde idi Mavri Miraya bağlı Rum çeteleri, başta İstanbul olmak üzere Çeşme, Urla, Söke, Ayvalık ve bir çok yerleşim merkezinde, Türk köylerini basarak katliam, baskı, hırsızlık gibi akla gelebilecek her türlü insanlık dışı davranışlarda bulunmuşlardır
Doğrudan doğruya Venizelos’tan direktif alarak, Rusya’dan göç ettirilen Rumlara, ilaç ve insanî malzeme adı altında, silah ve cephane dağıtan cemiyet, Yunan Kızılhaçı, Göçmenler Komisyonu ve Ermeni Patrikhanesi gibi kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmıştır
Ermeniler Tarafından Kurulan Zararlı Cemiyetler
Tarihte ilk Türk Ermeni ilişkileri 1018 yılında, Selçuklular devrinde başlamış ve Selçuklularla Ermeniler, yaklaşık üç yüz yıl boyunca dostça yaşamışlardır
Türk Ermeni ilişkileri, Osmanlı Devleti’nin kurulmasından sonra da uzun bir süre aynı çizgisini korumuş ve XIX yy ikinci yarısına kadar dostluk havası içerisinde devam etmiştir Bu dönemde, Türklerden daha rahat bir hayat süren Ermeniler, tarım, ticaret ve özellikle kuyumculukla uğraşarak bir hayli zengin olmuşlardır
Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin hoşgörü yönetimi sayesinde, 1461 de İstanbul’da Ermeni Patrikliğinin açılmasıyla dinî serbestliğe kavuşurlarken, 1860 da da Ermeni Meclis-i Umumi-i Millîsi adlı bir meclis kurmalarına izin verilerek, dinî, millî ve sosyal meselelerini istedikleri gibi müzakere etmek ve düzenlemek imkanına kavuşmuşlardır Bu sayede, kendilerini her yönden geliştirme fırsatı bularak, devletinin çeşitli kademelerinde görevler alan Ermeniler, Osmanlı yöneticileri tarafından millet-i sadıka olarak isimlendirilmişlerdir
Ancak, gerek Balkanlardaki etnik unsurların ayrılıkçı faaliyetleri, gerek milliyetçilik akımı ve en önemlisi de başta Rusya olmak üzere büyük devletlerin kendi menfaatleri doğrultusunda kışkırtmaları sonucunda Ermeniler de, XIX yy lın ikinci yarısından itibaren ayrılıkçı hareketlere başlamışlardır Bu çerçevede, özellikle I Dünya Savaşı sırasında Ruslarla işbirliği içerisinde hareket ederek, Türk askerlerini arkadan kuşatıp imha etmeyi planlamışlardır
Wilson ilkelerinin on ikinci maddesine dayanarak Doğu Anadolu’da bir devlet kurma hayaline kapılan Ermeniler, bu bölgede nüfuslarının daha kalabalık olduğunu iddia etmişlerdir Amerikalı General Harbord başkanlığındaki bir heyetin bu bölgede nüfus sayımı yapacak olması üzerine de, gerçek dışı bu iddiayı ispatlamak için insanlıkla bağdaşmayan bir tutum sergileyerek, kurdukları çetelerle Van, Erzurum ve Erzincan da katliamlar yapmışlardır
Bu noktada, gerek savaş sırasında, gerekse mütarekenin imzalanmasından sonra, Türk milletini uğraştıran azınlık gruplarından belki de en önemlisi Ermeniler olmuştur Çünkü Ermeni çeteleri, gerçekten oldukça vahşi bir tutum sergilemişlerdir Adı geçen şehirlerde, erkeklerin topluca yakılarak öldürmesinden, kadınların ırzına geçilerek nehirlerde boğulmalarına, bir çoğunun daha ölmeden derilerinin yüzülmesinden, kol ve bacaklarının kesilmesine ve hatta ayaklarına nal çakılmasına kadar bir çok eylem sözü edilen Ermeni çetelerine aittir Türklere karşı, daha ölmeden önce uygulanan ve tamamen gerçek olan bu işgence metotları, tarihi kayıtlara bile geçmiştir
Hiç şüphe yok ki, vahşete dayalı bu Ermeni hareketini yönlendirenler, bu dönemde yada daha önceden kurulmuş olan Ermeni cemiyetleri idi Bazıları Türkiye içinde bazıları da Türkiye dışında kurulmuş olan bu cemiyetler ise, Araratlılar, Mektep Sevenler, Kara Has,
Anavatan Müdafiileri, Armenekon Partisi, Hınçak komitesi ve Taşnak komitesi idi Bu
cemiyetler arasında radikal ve en faal olanları da Hınçak ve Taşnak komiteleriydi
Şimdi bu iki cemiyeti ele almaya çalışalım
Hınçak Cemiyeti
Hınçak Cemiyeti; 1877 yılında İsviçre’de Kafkasyalı Nazarbek ve karısı tarafından bir komite olarak kurulmuştur İdeolojik olarak sosyalist ve merkeziyetçi bir yapıdadır
Hınçakın amacı; önceleri Van, Bitlis, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas ve Trabzon vilayetlerinde muhtar bir idare kurmak iken, daha sonra bu merkezi Revan olacak şekilde büyük bir Ermenistan devleti kurmak ve sözü edilen şehirleri de bu devletin sınırları içine katmak olarak değişmiştir
İzmir, İstanbul ve Halep gibi şehirlerde şubeler açan cemiyet, ilk etapta, amacına ulaşabilmek için, Ermenilerin teşkilatlanmalarını ve silahlı çeteleri vasıtasıyla ihtilaller yapmaları gerektiğini lüzumlu görmüştür Bu maksatla, Ermeni halkını harekete geçirmeye çalışmış ve 1913 yılında Köstence de gerçekleştirdiği kongresinde; Türkiye Ermenilerinin, kendi istek ve amaçlarını gerçekleştirmek için yasal yollara uymak zorunda olmadıklarını beyan etmiştir
Daha sonra, diğer azınlık unsurlarda görüldüğü gibi, silahlı çeteler oluşturarak Türk halkına karşı saldırıya geçmiştir Bu çerçevede, Türklere karşı yukarıda sözünü ettiğimiz insanlık dışı katliam hareketlerini ve benzerlerini gerçekleştirmiştir

Taşnak Cemiyeti
Taşnaksütyun (Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği) Cemiyeti; 1890 yılında Ruslar tarafından Ermenilere Tiflis’te kurdurulmuştur İhtilalci ve şiddet yanlısı bir yapıdadır
Bu cemiyetin amacı; kuzeyde Hazar Denizinden güneyde Antalya’ya ve batıda Sinop’un batısına kadar uzanan geniş topraklara sahip Birleşik Ermenistan devletini kurmaktır
Bunu gerçekleştirmek için de, 1892 yılında yapılan toplantısında, Türkiye’deki Ermenilerin silahlandırılması, silahlı eğitim yaptırılması, ileri gelen Türk devlet adamlarına suikastlar tertiplenmesi ve büyük bir silahlı ayaklanma için hazırlıklar yapılması kararlaştırılmıştır
Bu karar doğrultusundaki faaliyetlerin her aşamasında, en gaddar bir biçimde yer alan cemiyet, kurdurduğu çeteler vasıtasıyla akla gelebilecek her hareketlerin içinde bulunmuştur Bu çerçevede, 21 Temmuz 1905 günü Padişah II Abdülhamid’e bombalı bir suikast tertiplenmiş, padişah, cuma selamlığı uzadığı için bombanın erken patlaması sebebiyle şans eseri kurtulmuştu
Cemiyet, Türklere karşı tam bir soykırım faaliyeti gerçekleştirirken, sadece bununla yetinmeyip, dünya kamuoyunu kendi haklılıklarına da inandırmaya çalışmıştır Bu maksatla, Doğu Anadolu’yla ilgili asılsız nüfus istatistikleri yayınlamaktan, hayali olaylar ve yalanlarla donatılmış eserler neşretmeye ve isteklerinin yerine getirilmesi için, Paris ve Londra’ya muhtıralar vermeye kadar, her türlü faaliyetin içinde yer almıştır
4 Yahudiler Tarafından Kurulan Zararlı Cemiyetler
Yahudiler, 1492 yılında İspanya’dan sürüldüğü zaman, kendilerine sığınma hakkı tanıyarak, ülkesine kabul eden devlet, sadece Osmanlı Devleti olmuştu Bu tarihten itibaren,
Türklerle Yahudiler arasındaki ilişkiler de başlamış ve uzun bir süre iyi yönde gelişmiştir Yahudiler, kendilerine yaşama hakkı verilen Osmanlı Devleti’nde, Türklerin hoşgörülü siyaseti sayesinde kültür, din ve ticaret serbestliği gibi imtiyazlar elde ederek, kendilerini geliştirmiş ve bir müddet sonra zenginleşmişlerdir
Yahudilerin ortak amacı, Filistin bölgesinde bir İsrail devleti kurmaktı 1514 Çaldıran ve 1517 Ridaniye savaşlarından sonra, Arap yarımadasının kontrolü tamamen Osmanlıların eline geçince, Yahudilerin ele geçirmeyi planladıkları Filistin bölgesi de Osmanlı toprağı haline gelmişti
Osmanlı Devleti’ne müracaat ederek, Kudüs başta olmak üzere, bu bölgeyi satın alma isteğini dile getirebilme cesaretini bile gösteren Yahudiler, Padişahtan red cevabı alınca, hayal kırıklığına uğramışlardı Bu hayalleri içlerinde bir uhde olarak kalan ve amaçlarına ulaşmak için beklemek durumunda olan Yahudiler, Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra, o zamana kadar Osmanlı Devleti’nin sadece himmetine ve himayesine mazhar olmuş olmalarına rağmen, dostça ve dürüst davranmamaya başlamışlardı Diğer iki azınlık gibi, terör ve şiddet faaliyetlerine girişmemekle birlikte, Rumlarla beraber çalışmayı kabul etmişler ve Hahamhane tıpkı Rum Patrikhanesi gibi, barış konferansına sunulmak üzere bir muhtıra hazırlatmıştı
Yahudiler, Filistin toprakları mütareke sonrası İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği ve Türklerin elinden çıkmasından sonra kendilerine ayrılacağına güvenleri olduğu için, Osmanlılardan toprak talebinde bulunmamışlardır Ancak, Hahambaşı Naum Efendinin başkanlığında yürüttükleri faaliyetleri sırasında, İzmir’in işgalini mesud bir hadise olarak görecek ve İstanbul’da bulunan bir Amerikan heyetine, hiçbir devletin himayesi altına girmek istemediklerini, sadece Wilson prensiplerinde milletlere vaad edilen statüyü kabul edeceklerini bildirerek, Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini ortaya koymuşlardır
Bir taraftan bu çalışmalarını gerçekleştirirken, diğer taraftan da Osmanlı Devleti’nde elde ettikleri, dinî, kültürel ve ticarî imtiyazlarını kaybetmemek için büyük çaba sarf etmişlerdir Bu çerçevede, bol paralar harcayarak Makabi ve Alyans İsrail adında cemiyetler kurmuşlar ve Hahambaşının kontrolünde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir
Dolayısıyla gerek Makabi, gerekse Alyans İsrail cemiyeti, diğer azınlık cemiyetleri gibi, çetecilik faaliyetlerine dönük olmayıp, fiili baskı, zulüm ve katliam hareketlerinde bulunmamıştır Bu sebeple, söz konusu cemiyetlerin konumuzla ilgili Anadolu’daki faaliyetleri hakkında fazla bilgi de mevcut değildir O nedenle, tarafımızdan üzerlerinde daha detaylı durulması lüzumu görülmemiştir
Ancak, yanlış bir anlaşılmaya meydan verilmemesi gerekir Çünkü, bu cemiyetler de, Yahudilerin, Türkler aleyhine olarak, mevcut durumdan en iyi şekilde nasıl istifade edebileceği hususu üzerinde çalıştıkları için, Anadolu’da faaliyet gösteren zararlı cemiyetler statüsündedirler
Müslümanlar (Türkler - Kürtler)Tarafından Kurulan Zararlı Cemiyetler
Mondros Mütarekesinin uygulanması ve özellikle İzmir’in işgali ile, işgal karşısında İstanbul Hükümetinin tutumu, Müslüman halk üzerinde olumsuz etki yaratmış ve onları umutsuzluğa sürüklemiştir Bu umutsuzluk ortamında, bazı aydınlar da, kendilerine göre bir takım kurtuluş çareleri aramaya başlamışlar ve bu çerçevede, faaliyetlerinden dolayı zararlı cemiyetler kategorisinde ele aldığımız, çeşitli cemiyetler kurmuşlardır
Türkler yada diğer Müslüman etnik unsurlar tarafından kurulan ve sayıları bir hayli fazla olan bu cemiyetlerin hepsini burada incelememiz mümkün değildir Dolayısıyla belli başlı cemiyetlere değinmeye çalışacağız
Türkler Tarafından Kurulan Zararlı Cemiyetler
Türkler arasında da bir kısım aydınlar, İzmir’in işgalinden sonra memleketin kurtarılabileceğine dair tüm ümitlerini yitirmişlerdi Kendilerini umutsuzluğa kaptıran bu kişiler, artık mücadelenin hiç bir fayda sağlamayacağını düşünüyorlardı Onlara göre, ya galip devletlere hoş görünerek bazı tavizler koparılmalı ya Padişahın etrafında toplanılmalı yada İslam dininin birleştiricilik özelliğinden istifade edilmeliydi
Bu kişiler, devletin içinde bulunduğu zor durumdan , ancak bu yollardan birisinin benimsenmesiyle kurtarılabileceğini düşünüyorlardı Bu düşüncelerine uygun olarak da, manda ve himayeci, Padişah taraftarı yada İslam dininin etrafında toplanılmasını sağlayacağına inandıkları çeşitli cemiyetler kurmuşlardır
Şimdi bu cemiyetleri görmeye çalışalım
Manda ve Himaye Taraftarı Olan Zararlı Cemiyetler
Mevcut şartlar içerisinde devletin kurtarılabileceğine dair bütün umutlarını yitirmiş, millî irade aşkında yoksun aydınların bazıları ise, galip devletlerden birisinin koruyuculuğu altına girerek, işin içinden çıkılabileceğini düşünüyorlardı Bu çerçevede, onlar, başvurabilecekleri yollardan birisini de, kendi düşüncelerine uygun manda ve himaye taraftarı cemiyetler kurmak olarak görmüşler ve bu tür cemiyetler kurmuşlardır
En önemlileri Wilson Prensipleri Cemiyeti ve İngiliz Muhibleri Cemiyeti olan bu cemiyetleri daha yakından tanımaya çalışalım
Wilson Prensipleri Cemiyeti
Wilson Prensipleri Cemiyeti; 4 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da, çoğunluğu gazeteci-yazar, doktor, avukatlardan oluşan bir aydın grubu tarafından, Amerika’dan yardım sağlamak umuduyla kurulmuştur Böyle bir cemiyeti kurma fikri ilk olarak, Wilson Prensiplerinin 12 maddesinin uyandırdığı umutla, Halide Edip (Adıvar) dan çıkmıştır
Cemiyetin amacı, önce Amerika’nın dostluğunu kazanarak, Wilson Prensiplerine uygun bir barışın gerçekleştirilmesini sağlamak için çalışmak, daha sonra da, Türkiye’yi Amerikan mandası altına sokarak, ülkenin kurtuluşunu temin etmekti
Bu cemiyeti kuranların Amerikan mandasını istemekteki başlıca dayanak noktası, Osmanlı Devleti’nin çoğunluğu Türk olan bölgelerinin bile bağımsız kalamayacağı, paylaşılacağı yahut bir başka devletin himayesi altına gireceği endişesi idi Onlara göre, eğer Amerikan mandası altına girilirde, Amerika’nın rehberliği ve liderliği ile kalkınacaktık Ayrıca eğer Amerikalılar çekip gitse bile, arkalarında kuvvetli, müreffeh, kültürlü, bütün etnik unsurları müşterek değerlere sahip bir Türkiye bırakacaklardı Bunlardan başka, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu çeşitli askerî, siyasî, ekonomik problemlerin yanında, mutlaka cezalandırılacağı inancı da, bu kişileri amerikan mandası fikrine itmiştir
Kısa ömürlü fakat oldukça tesirli olan bu cemiyet, özellikle basın yayın yoluyla, Amerika leyhinde kamuoyu oluşturmak için büyük çaba sarf etmiştir Türkiye’nin Amerikan mandası altına girmesi için her yola başvuran cemiyet yöneticileri 5 Aralık 1918 tarihinde Amerika Başkanı Wilson’a gönderdikleri bir muhtıra ile, resmen Amerikan mandasını talep etmişlerdir
Ancak, Wilson Prensipleri Cemiyeti de, diğer manda ve himaye taraftarı cemiyetler gibi, Millî hareket güç kazanarak, günden güne zafere doğru ilerledikçe, kan kaybetmiş ve Millî Mücadelenin zaferle sonuçlanmasıyla yok olmuştur
aab) İngiliz Muhibleri Cemiyeti
Manda ve himaye taraftarlarının savundukları en önemli görüşlerden birisi de, İngiltere’nin koruyuculuğunun temini fikri idi Onlara göre, özellikle Türklerle - İngilizler arasında, yüzyıllardan beri sürüp gelmekte olan samimi ilişkiler yeniden canlandırılır, İngilizlerin sempatisi kazanılır ve himayeleri sağlanırsa, Osmanlı Devleti ile ilgili uygulanmak istenen zararlı kararlardan bir çoğu önlenebilirdi
Aydınlardan bir kısmının bu tür düşünceler içinde, kurtuluş çareleri aradıkları bu dönemde, İngilizler de, İstanbul’da daha aktif ve güçlü olarak nüfuzlarını kuvvetlendirmek ve kendileri leyhinde propaganda yaptırarak, kamuoyu oluşturtmak maksadıyla çeşitli arayışlar içerisine girmişlerdi Bu maksatla özellikle İstanbul’da elde edecekleri Türklere kendileri leyhinde faaliyet gösterecek bazı cemiyetler kurdurarak, bu hedeflerine ulaşmayı planlıyorlardı
Bu sebeple, daha önce değişik ülkelerde İngiltere adına çeşitli cemiyetlerin kuruluşu sırasında görev almış olan, Papaz Frew’e bu görevi verdiler Frew, bu dönemde Osmanlı Devleti’nin mevcut hukuk sistemine göre böyle bir cemiyeti kuramayacak olması sebebiyle geri planda kalarak, kendi adına bu cemiyetin kuruluşunu gerçekleştirecek, Türk yandaşlar aramaya başladı Bu sırada, zaten, çıkardığı Yeni İstanbul gazetesinde, İngiliz himayesinin kabul edilmesi yönünde fikirler beyan etmekte olan Sait Molla, İngilizler leyhinde faaliyetler gerçekleştirecek olan bu cemiyeti kurmaya talip oldu
Frew ile işbirliği içinde cemiyeti kurma çalışmalarına başlayan Sait Molla, İngilizlerin isteği doğrultusunda ilk önce kurulacak böyle bir cemiyete kaç kişinin üye olacağını tespit etmek maksadıyla bir ön çalışma yaptı Bu çalışmanın başarılı sonuçlar vermesinin ardından aldığı talimât doğrultusunda harekete geçen Molla, 20 Mayıs 1919 günü cemiyetin beyannâmesini Dahiliye Nezaretine vererek İngiliz Muhibleri Cemiyetini resmen kurdu
Aslında bu dönemde Osmanlı Devleti’nde yürürlükte olan Cemiyetler Kanununa göre, böyle bir cemiyetin kurulmasına imkan yoktu, Ancak, cemiyetlerin kuruluşunun Şurâ-yı Devlet tarafından onaylandığı Osmanlı Devleti’nde, Şurâ-yı Devlet azası olan Sait Molla, şahsî nüfuzunu kullanarak bunu gerçekleştirmişti Dolayısıyla İngiliz Muhibleri Cemiyeti, Cemiyetler Kanununun müsaade etmemesine rağmen tamamen kişisel ilişkilere dayanılarak kurulmuştur
O dönemdeki mevcut hukuk sistemine göre, gayr-ı kanunî olan bu cemiyet, İngilizler ve İngiliz himayesi leyhinde propaganda yaparak kamuoyu oluşturmak ve böylelikle memlekete İngiliz himayesini getirebilmek amacını gerçekleştirebilmek için kurulmuştur Bu sebeple cemiyet, hem kuruluş hem de teşkilâtlanması sırasında İngilizlerden büyük maddî ve manevî destek görmüştür Cemiyet, bu desteğe bağlı olarak, İstanbul’daki genel merkezden başka, değişik vilayet, liva ve kazalarda şubeler açarak teşkilâtlanmasını gerçekleştirmiştir Bu çerçevede, özellikle kuruluşundan itibaren işbirliği içinde çalışmalarını sürdürdüğü Hürriyet ve İtilâf Fırkasının şubeleri bulunan yerleşim birimlerinde şubeler açarak, bu fırkaya paralel bir teşkilât ağı kurmuştur
Cemiyetin bu teşkilât ağına bağlı olarak kısa sürede üye sayısı da artmıştır Bunun iki önemli sebebi vardır Birincisi; cemiyet İngiltere’den aldığı maddî yardımlar sayesinde büyük ekonomik imkanlara sahip olmuştur Bu imkanı diledikleri gibi kullanan cemiyetin idarecileri, halka paralar dağıtarak üye sayısını arttırmışlardır İkincisi ise; devrin önemli devlet adamlarından bazıları cemiyetin üyesidir Bu durum halkın cemiyete üye olması konusunda olumlu tesir yapmıştır
Üye sayısının artmasıyla cemiyette iki ayrı görüş ve iki farklı üye tipi ortaya çıkmıştır Birinci görüş; “Samimi olarak İngiliz dostluğu ve yardımının sağlanması ve bunun için çalışılması gerektiği şeklindeydi İkinci görüş ise; “Memlekete mutlaka İngiliz himayesinin getirilmesi ve bunun için çalışılması gerektiği” idi Bu durum kısmen de olsa cemiyette bir bölünme meydana getirmişti Ancak zamanla ikinci görüşü benimseyen üyelerin sayısının artmasıyla birinci görüşü savunanlar etkisiz kaldıklarından, bu durum ortadan kalkmıştır
İngiliz Muhibleri Cemiyeti, üyelerinin durumu açısından diğer cemiyetlerden farklı özellikler gösterir Her şeyden önce, bu dönemde, Osmanlı Devleti’nde yürürlükte olan Ümerâ, Erkân ve Zabitânın Cemiyetlere Üye Olup Olamayacaklarına Dair Kanunun yasaklamasına rağmen, cemiyetin üyeleri arasında bu sıfatları taşıyan önemli devlet adamları bulunuyordu Bunun yanında, başka cemiyetlerde pek rastlanmamakla birlikte, kadın üyelerin varlığı söz konusu idi
Cemiyetin bu farklı durumu ve özellikle İstanbul’daki İngiliz memurlarıyla olan ilişkisi halkın dikkatini çekiyordu Yöneticileri, halkın bu durumdan olumsuz etkilenmemesi için yaptıkları açıklamalarda, “İngiliz Muhibleri Cemiyetinin manda ve himaye taraftarı olmadığını ve dünyadaki bütün Müslümanların rahat ve huzura kavuşması için çalıştığını” söylüyorlardı
Cemiyetin idarecileri özellikle dînî motiflerle süslü konuşmalarında, halkın dînî duygularını istismar ediyor ve cemiyeti, bir hayır kuruluşu gibi göstererek, olduğundan farklı tanıtıyorlardı Bu kişiler adeta cemiyetle ilgili olarak halka doğruları söylememeyi alışkanlık haline getirmişlerdi Nitekim bu durum cemiyetin amaçlarının açıklanması sırasında da kendisini göstermiş ve cemiyetin amacının; sadece İngiliz dostluk ve yardımının elde edilmesi için çalışmak olduğu ilan edilmişti Halbuki cemiyetin asıl amacı, memlekete İngiliz himayesini getirmek idi Bu noktada, cemiyetin, açık ve gizli olmak üzere iki farklı amacı ortaya çıkıyordu
Cemiyetin ideolojik yapılanması da, asıl amacı olan İngiliz himayesinin kabul edilmesi hedefini gerçekleştirmeye yönelik şekilde oluşturulmuştu Sait Molla ile Papaz Frew tarafından ortaya konulmuş olan bu ideoloji; ülkenin yegane kurtuluş yolunun İngiliz himayesinin kabul edilmesi olduğu idi
Bu ideoloji çerçevesinde bir strateji takip eden cemiyet, strateji olarak kendi planlarının önünde engel gördüğü Millî hareketi ortadan kaldırmayı hedeflemiştir Bu stratejiye uygun olarak, Millî hareket aleyhinde yürütülecek mücadeleye göre yapılanan cemiyet, bütün birimleriyle bu hareketi yok etmeye çalışmıştır
Cemiyet, Millî Mücadeleyi başarısız kılmak ve daha sonra İngiliz himayesini gerçekleştirmek için, siyasî, askerî, iktisadî, casusluk ve eğitim öğretim alanında olmak üzere top yekün bir faaliyet yürütmüştür
Siyasî faaliyetlerini genellikle İstanbul’da sürdüren cemiyet, Padişah ve Hükümetlerle iyi ilişkiler kurmaya büyük önem vererek, onların gücünden istifade etmeye çalışmıştır Son Osmanlı Mebusân Meclisine karşı ise; Meclis milliyetçi bir çizgi takip ettiği için, bunu kendi menfaâtlerine uygun bulmadığından, açıldığı günden itibaren düşmanca bir tavır takınmıştır Hatta Son Osmanlı Mebusân Meclisinin kapatılmasını isteyecek kadar ileri gitmekten çekinmemiştir
Cemiyetin üzerinde önemle durduğu faaliyetlerinden birisi de propaganda çalışmalarıdır Bu çerçevede İstanbul’da Millî Mücadele aleyhinde yayın yapan gazetelerle iyi ilişkiler içindeki cemiyet, bir müddet sonra Türkçe İstanbul adıyla bir gazete çıkararak propaganda çalışmalarını sürdürmüştür Ancak Heyet-i Temsiliye, İngiliz Muhibleri Cemiyetinin yayın organı Türkçe İstanbul ile Alemdar ve Peyâm-ı Sabah gibi gazetelerin halk üzerindeki olumsuz tesirleri sebebiyle Anadolu’ya sokulmasını yasaklayarak engellemiştir Bunun üzerine cemiyet, ajanlarını din adamı ve sağlık personeli kisvesi altında Anadolu’ya göndererek bu konudaki faaliyetlerine devam etmiştir
Cemiyetin faaliyetleri arasında değinilmesi gereken bir husus da ekonomi alanındaki icraatlarıdır Yalnız bu cümleden ekonomiyle alakalı bir iş anlaşılmasın Söylenmek istenen, memlekette büyük ekonomik sıkıntılar yaşanırken, İngilizlerden aldığı paralar sayesinde bu konuda bir sıkıntısı olmayan cemiyetin, Millî Mücadele aleyhindeki hareketlerin tertiplenmesi ve İngiliz himayesinin gerçekleştirilmesi için harcadığı büyük miktardaki paralar ile bazı devlet adamlarına verdiği rüşvet ve üyelerine maaş adı altında bol keseden dağıttığı paralardır
İngilizler leyhindeki politikalarıyla İngiliz himayesinin gerçekleştirilmesi için çalışan cemiyetin, bu noktada üzerinde durduğu bir konu da kalıcı İngiliz taraftarlığının temini idi Bunun için eğitim - öğretim faaliyetlerinin etkili olacağı düşüncesiyle bu faaliyetlere de girişen cemiyet, İstanbul’da İngilizce öğretim yapan bir okul açmıştır
İngiliz Muhibleri Cemiyetinin en faal olduğu çalışma alanlarından birisi de casusluk faaliyetleridir Cemiyet bu işe ayrı bir önem vererek çalışmalarını sürdürmüştür Bu sayede Millî Mücadele hakkında elde edeceği bilgileri İngilizlere vererek, hem bu hareketi başarısız kılmak, hem de kendi durumunu sağlamlaştırmak isteyen cemiyet, kurduğu istihbarat ağı ile zaman zaman bir casusluk teşkilâtı gibi çalışmıştır Bu çerçevede, bir ara İstanbul’da Millî Mücadele taraftarlarınca kurulmuş olan Felâh Grubunun özünü teşkil eden Hamza Grubunun şifre anahtarını ele geçirerek, Millî Hareketin yapmayı planladığı işlerden önceden haberdar olmuştur
Cemiyet, siyasî hedefleri gerçekleştirmek için kurulmuş ve esasında bu konuda faaliyet gösteren bir teşkilâttır Ancak, siyasî hedeflere ulaşmak için askerî başarının şart olduğu düşüncesi, onun askerî faaliyetlerin içinde yer almasını sağlamıştır Bu çerçevede Millî Mücadele aleyhinde isyanlar tertiplemekten, bu hareketi lidersiz bırakarak yok etmek maksadıyla Ankara’da başta M Kemal Paşa olmak üzere önemli ricale suikast tertiplemeyi planlamaya, gayr-ı Türkleri, Millî hareket aleyhinde kışkırtmaktan, düşmanla işbirliği yapmaya kadar değişik askerî faaliyetler gerçekleştirmiştir
Özellikle askerî alanda gerçekleştirdiği faaliyetlerle Millî Mücadeleyi başarısızlığa
uğratmaya çalışan cemiyet, Türk düşmanlarının Türklüğü yok etmek ideallerine hizmet etmek noktasında yoğun bir çaba sarf etmiştir İngiliz Muhibleri Cemiyeti çatısı altında birleşenler, Millî Mücadele aleyhindeki faaliyetleri sırasında, kendi menfaâtlerine hizmet edecek her türlü imkanı sonuna kadar kullanmışlardır Bu uğurda, Türk milleti ve onun ordusuna karşı, Yunanla işbirliği yapmaktan bile çekinmeyen bu kişiler, icraatlarıyla vatana ve millete büyük zarar vermişlerdir
İngiliz Muhibleri Cemiyeti, çalışmalarını Millî Mücadeleyi bir İttihatçı hareketi olarak gören ve İttihatçılara şiddetle karşı olduğu için İngilizler leyhinde bir politika takip eden Hürriyet ve İtilâf Fırkasıyla işbirliği içinde sürdürmüştür Ancak cemiyetin işbirliği yaptığı kuruluş sadece bu fırka olmamıştır Bu cümleden olarak, İlâ-yı Vatan, Tarîk-i Sâlâh, Ahmediye, Askerî Nigâhban, Kürt Teâli ve Teâli İslam gibi, İngiliz taraftarı her kuruluşla, Millî Mücadele aleyhtarlığı noktasında sıkı bir işbirliği içinde bulunmuştur
Bu faaliyetlerini yürüttüğü sırada üst kademelerde bulunan bazı memurlardan destek gören cemiyet, kendisine gösterilen bu destek ve yardımlarla adeta devletin resmî bir kuruluşu haline gelmiştir Cemiyetin idarecileri de, sanki bir devlet kuruluşunun başındaki kişiler gibi hareket ederek, her türlü devlet işlerine karışmakla kalmamışlar, devletin yönlendirilmesinde de kendilerini yetkili sayan bir psikoloji içinde olmuşlardır
İngiliz Muhibleri Cemiyeti, işler istediği gibi gitmediği zaman, İngilizlerden aldığı destekle Padişaha muhtıra verecek ve bir çok defalar Hükümetleri tehdit edecek kadar kendisini güçlü görüyordu Nitekim 27 Kasım 1919 tarihinde Padişaha verdiği muhtırada; “ Millî Mücadele ilkin İstanbul’da ve bizzat Zât-ı Şâhânenizin yakınları arasında meydana gelen ihtilalci bir akımdır” diyerek, Padişahı bu harekete karşı daha sert tedbirler almadığı için tenkit ediyordu
Cemiyet, İngilizlerin devlet üzerindeki nüfuz ve güçlerine paralel bir konumda bulunuyordu Buna bağlı olarak bir çok konuda haksız bir tutumla devlet işlerine karışırken, zaman zaman kendi planlarının önünde engel gördüğü bazı hususlarda bizzat İngilizlerin yardımını istiyor ve alıyordu Örneğin, daha rahat çalışabilmek için, İngilizlere, vatansever bazı asker ve sivilleri tutuklatarak Malta’ya sürdürmesi, bu kategoride ele alınması gereken bir davranışıydı Cemiyetin özellikle vatansever Türkleri tutuklatması ve çeşitli yerlerde tertiplediği iç isyanlarla, Türkü Türke kırdırması ile İngilizlerle işbirliği içinde, Ermeni ve Rumları Türk milleti aleyhinde harekete geçirmeye çalışması, onun milliyet duygusundan yoksun olarak şekillendiğini ortaya koyarken, Türk milleti ve Millî Mücadeleye karşı büyük bir düşmanlık hali içinde bulunduğunu gösteriyordu
İngiliz Muhibleri Cemiyeti, Millî Mücadele yıllarında Türk milleti aleyhinde gerçekleştirilmeye çalışılan karanlık oyunların her aşamasında rol almıştır Özellikle büyük paralar harcayarak, halkı kendi yanına çekmek suretiyle, Millî Mücadeleye düşman yapmaya çalışması da bizzat halka, Millî hareketi yok ettirmeye yönelik bir oyundur Ancak cemiyetin bu planlarına rağmen Millî hareket, halktan aldığı destekle her geçen gün daha da güçlenmiştir Bunun üzerine, cemiyetin hedefinden uzaklaşarak etkisini kaybetmeye başladığını gören idarecileri, çaresizlik içinde çırpınarak, son bir gayretle onu daha da zararlı bir hale sokmaya çalışmışlardır
İngiliz Muhibleri Cemiyeti, Millî hareket güçlendiği ölçüde zayıflama sürecine girmiştir Bu süreç çok geçmeden cemiyet içerisinde başarısızlığın sebebini arayan bir muhalefet grubunu ortaya çıkarmıştır Bu grubun cemiyette iktidarı ele geçirmek için bir mücadele başlatması da, tabiî olarak bölünmeyi beraberinde getirmiştir
Cemiyet içinde yaşanan iktidar kavgası ile Millî Mücadelenin başarıya doğru ilerlemesi, zayıflamaya başlayan cemiyeti yıkılma sürecine sokmuştur Yıkılma dönemine giren İngiliz Muhibleri Cemiyeti, 6 Ekim 1921 tarihinde yapılan son kongresinden itibaren, bir türlü eski günlerine dönememiştir
Cemiyet, Millî Mücadelenin kazanılmasından sonra da, İstiklal Mahkemeleri tarafından Türk İnkılâbının düşmanı ilan edilmiştir Çeşitli şekillerde cezalandırılan yönetici ve bazı üyelerinin, TBMM Hükümeti tarafından yurt dışında yaşamaya mecbur edilmesiyle de, cemiyet sona ermiştir
ab) Manda ve Himaye Taraftarı Olmayan Zararlı Cemiyetler
Yine millî irade aşkından yoksun bazı aydınlar vardı ki, devletin ve milletin kurtuluşunu, bir başka devletin manda ve himayesi altına girmekte görmemekle birlikte, düşünceleri ve takip ettikleri yol, kurtuluş için tek çare olan Millî Mücadele hareketiyle bağdaşmıyordu Bu kişiler de, kendi düşünceleri istikametinde bazı cemiyetler kurmuşlardı
Şimdi en önemlileri Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası ve Teali İslam Cemiyeti olan bu cemiyetleri ele almaya çalışalım
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası; 14 Ocak 1919 tarihinde İstanbul’da kurulmuştur Sulh ve Selamet Cemiyeti ile Selamet-i Osmaniye Fırkasının birleşmesi sonucu bu adı almıştır
Fırkanın amacı; programında da ifade edildiği gibi, Padişahın etrafında toplanılmasını sağlamak suretiyle birlik oluşturmaktır Devletin içinde bulunduğu zor durumdan ancak bu şekilde kurtulabileceğini düşünmektedir Bu sebeple, Anadolu’da yürütülen Millî Mücadelenin karşısında yer almıştır
Fırkanın, meşrutiyet ve demokrasi ilkelerine dayanarak başladığı siyasî hayatında, çalışmalarının itici gücünü İttihat ve Terakki düşmanlığı oluşturmuştur Dolayısıyla faaliyetlerini, İttihatçılara düşman olan Hürriyet ve İtilaf Fırkasıyla işbirliği içerisinde sürdürmüştür Bu çerçevede, zaman zaman iki fırkanın Millî Mücadele aleyhindeki faaliyetleri de paralel gerçekleşmiştir
Fırka zaman içerisinde, parlamento içinde kurulmuş bir siyasî parti olmadığı ve 1919 seçimlerinde siyasî tabanı çöktüğü için, İstanbul’un işgali ve Meclis-i Mebusanın feshi üzerine terkedilmiş duruma düşmüştür
Teali İslam Cemiyeti
Teali İslam Cemiyeti; İskilipli Hoca Atıf Efendi tarafından, 19 Şubat 1919 tarihinde İstanbul’da kurulmuştur Önceleri Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan cemiyet daha sonra bu adı almıştır
Cemiyetin amacı; nizamnamesinde de ifade edildiği gibi, hilafetçi bir anlayışla bütün Müslümanlar arasında birlik ve kardeşliği sağlayarak, Halifenin etrafında toplanılmasını temin etmektir Bu sebeple, Osmanlı Devleti’nin dinî esaslara bağlı kalınarak kurtarılabileceğini savunmuş, dolayısıyla, Saltanat ve Hilafetin güçlendirilmesi gerektiğini iddia etmiştir
Cemiyet kendisini, din ve devlet ayrılığına taraftar olmayan, ilmî, ahlakî ve sosyal yollarla siyasî hayata yön vermek gayesinde olan ve fırkalar üstü bir konumda bulunan teşekkül olarak görmüştür
Cemiyet, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının paralelinde, ona bağlı bir yan kuruluş gibi çalışmıştır Siyasî hayattaki bu yerinin doğal sonucu olarak da, İttihatçı ve Müdafaa-i Hukukçuların düşmanı olmuşlardır Özellikle İttihatçılara düşman gözüyle bakan cemiyet, Kuva-yı Milliye taraftarlarını da onların devamı olarak görmüştür
Cemiyet mensupları, gerek, Kuva-yı Milliye taraftarlarına duyduğu düşmanlıktan, gerekse, Millî Mücadelenin, kendilerinin Saltanat ve Hilafeti güçlendirerek kurtuluşa ulaşmak düşüncesine uymaması nedeniyle, bu hareketin karşısında yer almıştır
İlmiye sınıfının önemli simalarını bünyesinde toplamış olan cemiyet, yeni medreseler ve okullar açmaktan, sağlık hizmetleri vermeye, camilerden vaazlar vermekten, halka öğüt verici konuşmalar yapmaya kadar değişik çalışmalar gerçekleştirmiştir
1920 yılından sonra pek faal görünmeyen cemiyetin, başkan ve bazı üyeleri 1925 yılında Ankara İstiklal Mahkemesince yargılanmışlar, başkan İskilipli Atıf Hoca idama mahkum edilmiş, böylece cemiyet de sona ermiştir
Kürtler Tarafından Kurulan Zararlı Cemiyetler
İngilizler, daha I Dünya Savaşı yıllarında, Kürtlük ve Kürt istiklali fikrinin doğması konusunda çalışmalar yapmışlardır Bu çerçevede, bölgeye, Lawrence ve Binbaşı Noel gibi ajanlarını göndererek, buradaki bazı aşiretleri bu fikir istikametinde harekete geçirmeye çalışmışlardır Bölgedeki aşiretlerin büyük bir bölümü tarafından ilgi görmeyen bu faaliyetler, bazı aşiretlerce benimsenmiştir İngilizler tarafından para, silah ve cephane yardımı yapılan bu ayrılıkçı Kürt grupları, bölgede bir Kürdistan Devleti kurulabilecekleri hayaline kapılmışlardır
Bu hayali gerçekleştirmek için de, çeşitli çalışmalarının yanında, bu uğurda faaliyetlerde bulunacak, Kürt Teali Cemiyeti, Kürdistan Cemiyeti, Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti, Kürt Talebe Heyvi Cemiyeti, Kürt Kadınlar Teali Cemiyeti ve Kürt Millî Fırkası gibi çeşitli cemiyetler kurmuşlardır
Bu kuruluşlardan en faal ve önemli olanı Kürt Teali Cemiyetidir Şimdi bu cemiyeti daha yakından tanımaya çalışalım

Kürt Teali Cemiyeti
Kürt Teali Cemiyeti; 1918 yılında İstanbul’da, Osmanlı Ayan Meclisi üyesi Seyyid Abdülkadir tarafından kurulmuştur Merkezi İstanbul olan bu cemiyet, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Diyarbakır, Elazığ, Dersim gibi çeşitli yerlerinde şubeler açmıştır
Cemiyetin amacı; Wilson ilkelerinin Kürtlere de uygulanmasını sağlayarak, bu bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır
Bu noktada, Millî Mücadele hareketiyle ters düşen cemiyet, İngilizlerin de tesirinde kalarak, Kürtçülük propagandası yapmaya başlamış ve Jin ve Kürdistan adlı dergiler bu fikirlerini yaymaya çalışmıştır Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve İngiliz Muhibleri cemiyetiyle kader birliği etmiş olan cemiyet, Millî hareket karşısında oluşturulan muhalefet grubunun en faal olanlarındandır
Hatta, Doğu Anadolu’nun Ermenilere verileceği söylentileri çıktığı vakit, Şark-i Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, kendisine işbirliği teklif ettiği zaman, bu işbirliğine yanaşmayarak, Ermenilerle beraber çalışmakta bir sakınca görmemiştir
22 Mart 1919’da barış konferansına Kürdistanla ilgili bir muhtıra veren cemiyetin delegesi Şerif Paşa, Osmanlı Devleti, yeni bir cerrahi ameliyeye maruz kalarak, kendisinden vatanım olan Kürdistanın ayrılmasını görmeğe mahkumdur demişti
Ancak, asırlarca Türklerle birlikte yaşamış, dili, dini, kültürü, yaşadığı coğrafyası bir olan Kürt halkı, olup bitenin farkına varmış ve büyük çoğunluğu, bu çeşit, ayrılıkçı cemiyetlere itibar etmemiştir Dolayısıyla, Kürt Teali Cemiyeti de, Millî Mücadelenin zafere doğru ilerlemesine paralel olarak kaybolup gitmiştir



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.