Alanlar Ve Aslar |
06-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Alanlar Ve AslarKaraçay Malkarlıların Ataları ALAN VE ASLAR Hun-Bulgar kabileleri gibi Alan-Aslar da İskit ve Sarmatların torunlarıdır Alanların adı bazı kaynaklarda As olarak geçer MÖ I yüzyıldan bu yana Kuzey Kafkasya'da yaşadıkları bilinmektedir Fakat onların Kafkasya gerçek anlamda yurt tutmaları IV yüzyılda olmuştur IV-VII Yüzyıllarda, Kafkasya’da Hun-Bulgar ve Hazarların hakimiyeti sebebiyle Alanların siyasi güçleri yoktu (s63) Hazar Kağanlığının çöküşünden sonra, IX yüzyılın ortalarında Alanların önü açılmıştır Alanlar, bu fırsatı kaçırmamış, tarih sahnesine, Kuzey Kafkasya'nın önde gelen siyasi güçlerin biri olarak çıkmışlardır Alanlar, Bizans- Kafkasya-Güney Rusya arasındaki cereyan eden ilişkilerde etkin rol oynamışlardır Alanlar Kuzey Kafkasya’da Alanlar, Kuzey Kafkasya'da, MÖ I yüzyılda duyulmaya başlamışlardır Alanlar hakkında Romalı yazarlar bazı bilgi vermişlerdir Alanların, Kuzey Kafkasya sınırları içerisinde gerçek anlamda yurt tutmaları, Hun kabilelerinin baskısı sonucu, MS IV yüzyılda olmuştur Bu dönemin çağdaşı Romalı tarihçi Ammianus Marcellinus 353-378 yılları arasında cereyan eden olaylar hakkında şunları yazmıştır; "Azak denizi etrafında, dilleri farklı olan kabileler yaşıyorlar Bunlar, Aksamat, Meot, Yazıg, Roksalan, Alan, Melankhlen, Gelon, Agafirs kabileleridir" Yazar, Hunların, Avrupa bozkırlarında bütün kavimleri hakimiyet altına aldıklarını ve sıranın Alanlara (Alanlara önceden Massaget diyorlardı) geldiğini belirtmiştir Tarihte Massaget diye anılan kavmin, Türkmenlerin (Türkmenistanlıların) ataları oldukları kesin bir şekilde saptanmıştır Bu da Alanların en başından Türkçe konuşan bir kavim olduğunu ortaya koymaktadır Kuzey Kafkasya'nın orta kısımlarında, Alanlardan kalma arkeolojik eserler VII-XII Yüzyıl dönemine aittir Fakat Kafkasya genelinde, daha önceki dönemlere ait Alan mezarlıkları da bulunmuştur Alanların Kuban bölgesinden, şimdiki Karaçay topraklarından gerilemesi, bölgede Bulgar ve daha sonra da Hazarların etkin güç olarak yükselmeleriyle bağlantılıdır Bu güçlerin baskısı dolayısıyla Alanlar Terek’in yukarı kısımlarına, Daryal geçidinde ve Digor topraklarına doğru kaymışlardır VII-IX yüzyıllar arasında Alanların adları eski tarih kaynaklarında pek geçmez olmuştur Bunun nedeni, bu dönemde Araplar, Hazarlar ve Bizanslılar arasındaki yoğun askeri ve siyasi ilişkilerin cereyan etmesindendir Bu dönemde Kuzey Kafkasya'da cereyan eden olayların içine eskiden beri Kafkasya’da yaşayan İskit, Hun ve Bulgarlar da karışmıştır Alanlardan kalan arkeolojik eserler, Karaçay topraklarında Baytal-Çaphan bölgesinde, (s64) Kislovodsk şehri çevresinde, Baksan ve Çegem nehirlerinin kıyılarında, Nalçik şehri etrafında, Elkhot Kapısı yakınında, Terek’in yukarı ve orta kısımlarında, Daryal geçidinde, Digorya'da, Maiskiy şehri yanında ve diğer yerlerde bulunmuştur Alanlarda Hayat ve Kültür Göçebe İskitlerin torunları olarak, Alanlar eski ataları Kurgancılar ve Sarmatlardan miras kalan geleneksel hayat tarzlarını devam ettiriyorlardı Alanlar döneminin olan eski yazarların anlattıklarına göre Alanlar geniş ve açık arazilerde aile ve ev eşyaları ile birlikte göçebe hayatı sürdürmüşlerdir Ammianus Marcellinus'un yazdıklarına göre, “Alanlar çadırlarda yaşamıyorlardı Onların buğday yetiştirme problemleri de yoktu Onlar genellikle süt ve et yiyorlardı Üstü ağaç kabuklarıyla örtülü, tekerlekli araba-evlerde yaşıyorlardı Hemen hemen bütün Alanlar uzun boylu, yakışıklı ve sarı saçlıdırlar Sabırlı ve ürkütücü bakışları ile müthiştirler Hafif silahlar (yay, ok, mızrak) taşıdıkları için çok hareketli ve atiktirler Hunlara çok benzerler fakat Hunlardan daha yumuşak ve kültür düzeyleri daha yüksektir Barbarlar (Hunlar) gibi, kamalarını yere saplıyorlar ve ona tapıyorlar Sanki göçebe hayatı yaşadıkların toprakların koruyucusu tanrısı Mars’a tapıyorlar Söğüt dallarını belirli bir dönemde kopararak fala bakıyorlar Köleliği bilmiyorlar, çünkü hepsinin kökü asildir Liderlerini bugün bile, savaşlarda üstünlük gösterenler arasından seçiyorlar” Yukarıda anlatılanlar, göçebe Alanlar hakkındadır Alanlar zamanla yerleşik düzene geçmeye başlayınca hayat tarzları ve kültürleri de değişmiştir İlk olarak, yerleştikleri bölgenin çevresine hendekler kazmaya, toprak setleri yapmaya başlamışlardır Ziraat ve bahçecilik ile büyük baş hayvancılık işleriyle uğraşmaya, elde ettikleri tarımsal ve hayvansal ürünleri işlemeye başlamışlardır (s65) (Bu sayfada harita var) (s66) Arapların ve Rusların saldırıları sonucu Hazar Kağanlığının çökmesiyle, Alanların uluslar arası arenada siyasi rolleri artmıştır Bizans’tan Hıristiyanlık dini Alanlara doğru gelmeye başlamıştır Fakat Hıristiyanlık, Alanlarda pagan inançlarla birlikte sürdürülmüştür Bu bakımdan Alanların kültüründe pagan törenleri ve inançları kaybolmamış, bilakis devam etmiştir Alanların pagan törenleri ve inançları kısaca şöyledir; İskitlerde olduğu gibi kutsal kılıca tapma, Hunlarda olduğu gibi kılıcı Attila'ya gökten gönderilen kutsal bir hediye olarak görme ve ona tapma, İskit-Hun adeti söğüt dalları ile fala bakma vs Görülüğü gibi, Alanlar eski tarihlerde yaşamış olan göçebe atalarının hayat tarzlarını ve kültürlerini devam ettirmişlerdir Hazar Kağanlığının çöküşüyle, Alan kabileleri birleşmiş ve erken feodal devleti kurmuşlardır Bu devlet Kafkasya'da, Kırım'da, Tuna ve Kafkasya Ötesi bölgelerinde tarihin akışını önemli ölçüde etkilemiştir X yüzyılın 20’li yıllarında Alanlar Hıristiyan kültürünü benimsemişler ve Alanya'da Hıristiyanlık serpilip gelişmeye başlamıştır Arhız nehri kenarında yapılan kilise, Zelençuk nehri kenarındaki, Yukarı Arhız’da Eski-Curt bölgesinde, Karaçay ve Malkar'da, ve komşu bölgelerde bulunan kiliseler bunun kesin delilleridir Kuzey Kafkasya'da Hıristiyanlık dini Altın Ordu Devleti kuruluncaya kadar gelişmiş ve yayılmıştır XIV yüzyıl başında Hıristiyan kiliselerinin yerine ilk Müslüman mescitler yapılmaya başlamıştır Bunlara örnek olarak Elkhot Kapıları adlı yerin yanında Tatar-tüp bölgesindeki mescittir Kabardey-Balkar'da Maiskiy şehri yakınlarındaki, eski bir şehir olan Julat’taki mescidi de örnek olarak verebiliriz Hıristiyan kiliseleri Karaçay ve Malkar'da XVII Yüzyılın sonlarına kadar faaliyet göstermişlerdir Fakat, Alanlarda olduğu gibi, Karaçay ve Malkarlılarda Hıristiyanlık inancı pagan inançlarla iç içeydi Alanlarda zanaat ve sanat büyük gelişme göstermiştir Bu durum değişik mitoloji ve efsanelerde yansıtılmaktadır Arkeolojik buluntular, taş yontma, kemik yontma, deri işleyiciliği, ağaç işleyiciliği, yün işleyiciliği, madencilik ve (s67) değerli taş ve metalleri işleme, silah yapımı (yay, ok, mızrak, cirit, bıçak, kama, kılıç) gibi mesleklerin bu dönemde oldukça geliştiğini serpilip geliştiğini ortaya koymaktadır Alanlarda mübadele çok yaygın idi Bizans, Arap ülkeleri, Gürcistan, Ermenistan, Doğu Avrupa ülkeleri ve Orta Asya ile ticaret ilişkileri kurmuşlardı Karaçay Malkarlıların Ataları Alanlar Romalı yazarlara göre Alanlar, eski Massagetlerdir Tarih bilimi Massagetlerin ve Türkmenlerin aynı kavimler olduğunu ortaya koymuştur Buna göre Alanlar bir Türk kavmidir Bu durum, Türkmenlerin içerisinde “Alan” adında bir kabilenin olması da teyit etmektedir Bu arada bazı Alan soylarını hatırlatalım; Mirşi-kar, Boluk-avul, Eşek, Ayak-çar, Kara-mugul, Tokuz, Ker, Belek vs Alan soyları Özbekistan, Tacikistan ve Altay'da da yaşamaktadırlar Altay'da yer alan bir soyun adı "Alan'dan Kelgen" yani "Ovadan/Düzlükten Gelen”dir Bilindiği gibi, "alan" sözü birçok Türk lehçesinde “düzlük, arazi, ova, vadi” anlamlarına gelmektedir Karaçaylıların en yakın komşuları olan Megreller bugün bile Karaçaylılara “Alan” derler Bu adı, Karaçay ve Malkarlılar dışında Kafkasya’da hiç bir millet kullanmamaktadır Karaçaylılar ve Malkarlılar arasında "alan" sözü, “aynı soydan” veya “aynı kabileden” gelen anlamında kullanılıyor Bunların dışında, Alanların ve Karaçay Malkarlıların aynı millet olduklarını Bizans kaynakları da göstermektedir Bu kaynaklarda, Alanya olarak Karaçay toprakları gösterilmektedir Karaçay toprakları, Kafkasya'nın XVII-XVIII Yüzyıl dönemine ait haritalarda Alanya olarak geçiyor Vladikafkas üzerinde eski askeri Gürcü yolu inşaatı yapılırken bile bu ad kullanılmıştır Alanların Türkçe konuştuklarını ve Karaçay Malkar milletinin oluşumunda en önemli paya sahip olduklarının tartışılmaz kanıtı, yukarı Arhız’daki “Eski Curt” köyünde bulunan XII asıra ait “Zelençuk Yazısı” ve “Alan Selamı”dır (s68) Bu yazı XII asırda yaşayan Bizanslı şair İoann Tsets tarafından yazılmıştır "Zelençuk Yazısı”ndaki Türkçe sözler kolayca okunabiliyor; "ata curt" (ata yurt), "bölünüb" (ayrılıp), "zıl" (yıl), "de" (de), "teyri" (tengri, tanrı), "tsakırıf" (çağırıp), "alan yurtlaga" (düzlükteki yurtlara), “bagatar” (bahadır) Kısacası bu yazıda, “birkaç kabile bir araya gelmişler ve tanrıya dua ederek düzlük yerlere taşınmaya karar aldıkları” anlatılmaktadır Bu yazıda bir de kabile toplumunun dağılımından söz edilmektedir İoann Tsets'in “Alan selamı”nda başka bir yerde görülmeyen Karaçay Malkar deyimleri kolayca okunabiliyor Bu deyimler şu şekildedir: “Oy üyünge!” (Ey evine-iyilik), "kün" (gün), "hoş" (iyi kalpli), "kaytıf" (dönüp), "katın" (kadın) Bu dokümanı zorlamayla başka türlü okuma çabaları, olmayan harfleri koymaya çalışma, sözcüklerin ve harflerin yerini değiştirme çabaları ve metin üzerine uygulanan diğer işkenceler birilerine teselli edici sonuçlar vermiyor ne yazık ki Sadece sözlerden oluşan anlamsız bir yığın haline geliyor Tarih-etnografya ve dilbiliminde varolan bilgiler, Alanların Türkçe konuşan bir kavim olduklarına şüphe getirmiyor Karaçay Malkarlıların etnik oluşumunda en önemli unsurun Alanlar olduğu gibi Aslar Kimdir? “As” sözü, Türk dilinde "yolu şaşırmak" ve "yolu kaybetmek" anlamlarına gelir Bu anlam aşağı yukarı "göçebe hayat" sözüyle eş anlamlıdır İşte bu sözden hareketle, eski Yunanlılar ilk önce coğrafya adı olarak "Asya" sözünü Kuban bölgesi için söylemişlerdir Çünkü Yunanlılar ilk defa bu bölgede Kurgan kültürü taşıyan göçebe ve küçük baş hayvancılıkla uğraşan kavimleri tanımışlardır Daha sonraları bu göçebelerin başka bölgelere kaymalarıyla "Asya" kelimesi Orta, Ön ve Küçük Asya için kullanılmaya başlamıştır "As/Az" sözü eski Kurgancılar/İskitlerin torunlarının etnonimine, "As-kişi" (Aşkuzlar) olarak yansımıştır As-kişi adı daha sonra Kırım'da, Orta Asya'daki (s69) (Bu sayfada harita var) (s70) Türk kabilelerinin adında saklanmıştır Bunun ötesinde, bazı kaynaklarda "Aslar" İskit ve Sarmatlarla bir tutulmaktadır (Ptolomeius, MÖ II yüzyıl; Bizanslı Stephan, MS VI yüzyıl) İskitlerin torunları olan Bulgarların soylu bir kolu olmuştur Bunlar Aslardır Rus asillerinden olan Andrey Bogolübovskiy, Aslara mensup bir kızla evlenmiştir Bu evlilikten doğan oğulları Yuriy, Gürcülerin meşhur kraliçesi güzel Thamar’ın kocası idi Alanların da en soyu bölümü Aslar olmuştur Bunlara "Dagsas" yani "Dağ As" demişlerdir XIV asırda Aslar, Daryal boğazında ve Kırım'da tanınmışlardır XIV Yüzyıl sonlarında orta Kafkasya dağlarında Karaçay ve Malkar topraklarında, Aslar ile Aksak Timur savaşmıştır Malkarlılara bugün bile en yakın komşuları, İrani bir dil konuşan Osetler “As” derler Bunun dışında “Balkarya” sözü yerine "Assiag" sözünü kullanıyorlar Karaçay ülkesine ise "Stur-Assiag" (Büyük Asya) derler Buradan hareketle; Asların, Osetlerin ataları olduğuna inanmak çok güçtür Tarihte kendi adıyla, başka bir milleti adlandıran millet yoktur Yani, Osetler kendileri eğer Aslar idi iseler, neden Karaçay ve Malkarlılara “As” diyorlardı? Burada ileri sürdüğümüz görüşler, VIII yüzyılın eski Türk kaynaklarına da uymaktadır Bu kaynaklarda Asların adı geçmektedir Asların adı sık sık Çu nehri vadisinde yaşayan Turgiş, Kırgız ve diğer Türk boylarının alt kolu olarak geçer Türk milletleri arasında Asların olduğunu XI Yüzyıl bilgini Mahmud Kaşgarlı da yazmıştır XII Yüzyılda Rus vakanüvislerinden biri de As dilinin Peçenek diline çok benzediğini yazmıştır Aslar bugün, Nogay, Altay, Kırgız, Kazak ve diğer Türk boylarının etnik yapısında alt grup olarak yaşamaktadırlar Bütün anlatılanlar, bu eski etnonimin 5000 yıl önce eski göçebelerin arasında doğup sonradan İskit, Bulgar ve Alanlarda yaşayıp Karaçay Malkarlıların adında korunmuş olduğunu göstermektedir Aslar, Karaçay Malkarlıların doğrudan doğruya atalarıdır Alan ve Asların Askeri ve Siyasi Tarihi (s71) Alanlar Kuzey Kafkasya'da, Azak bölgesinde, Tuna bozkırlarının Avrupa kısmında, aşağı Pannoniya'da, eskiden Küçük İskitya'nın yer aldığı bölgelerde, I yüzyıldan itibaren tanınmaya başlamışlardır 378 yılında, Hun hakimiyetindeki Alanlar, Roma İmparatorluğunu bozguna uğratmışlardır 378 yılı 9 Ağustos’ta, Andreonopolis’te yakınında birleşik Hun-Alan ordusu, Roma ordusunu bozguna uğratmış ve Roma imparatorluğunun egemenliğine son vermiştir Bu tarihten itibaren Hunlar ve Alanlar Avrupa siyasetinde mutlak hakimiyetlerini kurmuşlardır Hazar Kağanlığının ön plana çıkmaya başlaması ile bu hakimiyet sona ermiştir Bazı Alan komutanlarının adların bilinmektedir Bunlar; Goar, Buyurgur, Saros, Kandak V Yüzyılın 50’linci yıllarında, Alan hanı Kandak, Küçük İskitya'yı (Dobruca) fethetmiştir Bu noktayı önemle belirtmek istiyorum Bu olayların çağdaşı tarihçi Jordan, Kondak'ın Alanlarını anlatırken "Kerti Alan" yani "Gerçek Alan" sözünü kullanmıştır Alan tarihi ile uğraşan tarihçiler bu sözün açıklamasını bulamamışlardır Çünkü Karaçay-Malkar dilinin yardımına başvurmamışlardır Alan reisleri birçok kez, Bizans’ın İran ve diğer barbar kabilelerle (Vandallar, Gotlar vs) savaşlarında yardım etmişlerdir Yani Alanlar Bizanslıların müttefiki idi Yukarıdaki bahsimizde, Bizanslıların Alanları siyaseten akıllıca, Asya kabilelerine karşı Avar, Hazar, Kıpçak saldırılarına karşı kullandıklarını anlatmıştık Bizans ile İran arasındaki büyük çekişmenin asıl nedeni Kafkasya üzerindeki hakimiyet kurma mücadelesidir Burada Alanların I yüzyılda başlayan Kafkasya Ötesi ve Yakın Doğu seferleri başarıyla X-XI Yüzyıllara kadar devam etmiştir Alanlar birçok kez Ermenilere, Gürcülere, yabancı kavimlerin istilasına karşı (Arap ve İranlılara karşı) yardım etmişlerdir Fakat buradaki enteresan nokta, Ermeni yazılı kaynakları, Gürcü ve Ermenilerin bu koruyucularını “Alanlar” şeklinde adlandırırken, Gürcü yazılı kaynakları ise “Ovs” ve “Os” şeklinde adlandırmışlardır Burada iki kavim adı birbiriyle özdeşleştirilmiştir Bu savaşlarda, Alan ve Aslar kendi çıkarlarını gözetmediklerini söylemek yanlış olur Diğer göçebe milletler gibi Kafkasya Ötesinde yerleşik hayat sürdüren çiftçileri koruyarak aynı zamanda kendileri de bu çiftçiler sayesinde zenginleşmişlerdir (s72) Bunların arasındaki ilişkiler, kanlı çatışmaların yanında, barışçı kültür-ekonomik ilişkilerle de doludur Alan ve Asların, Kafkasya Ötesi ve Yakın Doğu milletleri ile ilişkileri bir de akrabalık ilişkilerinin oluşmasını sağlamıştır Hanedan mensuplarının karşılıklı evlilikleri ile farklı kavimler arasındaki akrabalık bağları kuvvetlenmiştir Alan/Asların, Kafkasya Ötesi ile ilişkileri, özellikle Durgulel ve Khuddan adlı kralların döneminde etkinlik kazanmıştır Khuddan'ın kızı Burdu Han, Gürcülerin meşhur güzel Kraliçesi Tamar'ın annesidir Tamar’ı yetiştiren kişi ise teyzesi Rusudan’dır Bu suretle, Aslar ile Gürcü hanedanı arasında bir akrabalık doğmuştur Alan/As devletinin gücü, Hazar Kağanlığının gelişmesiyle, büyük ölçüde azalmıştır Fakat, Hazarların 965 yılında Ruslarla yaptığı savaşta yenilmeleri üzerine, Alan/Aslar tekrar güçlenmeye başlamışlardır Moğolların Alan-Aslara Saldırmaları XIII yüzyılın 20’li yıllarında güçlü Alan-As devleti, Moğol-Tatar ordusundan korkunç darbe yemiş ve bozguna uğramıştır Ön Asya ve Kafkasya Ötesini fetheden bu ordu, Doğu Avrupa'yı da ele geçirebilmek için ilk önce Laba kıyılarından Sunca'ya kadar, Kafkasya'nın yüksek dağlarından Terek’in aşağı kısımlarına ve kollarına kadar uzanan Alan-As saltanatını ortadan kaldırması gerekiyordu Tatar-Moğollar, Dağıstan halklarına boyun eğdirdikten sonra, 1222 yılında Derbent kapılarını geçerek Alanlarla karşı karşıya gelmişlerdir Alanlar Beştav ve Kuban bölgelerinde yer alan Kıpçaklarla ittifak etmişlerdi 30 bin kişilik Moğol ordusu, Cebe ve Subuday adlı komutanların yönetiminde, Alan-Kıpçak ordusuyla karşılaşmışlardı Kanlı bir savaş cereyan etmiş fakat iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamamıştır Bunun üzerine Moğollar eski taktiklerini tatbik ederek, Alan-Kıpçak ittifakını bozmayı başarmışlardır Moğollar elçilerini Kıpçaklara göndererek, "Bizler ile sizler aynı soydan geliyoruz Alanlar ise size ve bize yabancıdırlar Sizin inançlarınız da onlarınkine benzemiyor Alanlarda ittifaktan vazgeçin Eğer bu isteklerimizi yerine getirirseniz size istediğiniz kadar mal mülk veririz” (s73) (Bu sayfada harita var) (s74) Moğolların bu hilesine kanarak Kıpçaklar, Alanlarla kurmuş olduğu ittifaktan çekilerek kendi yurtlarına doğru gitmişlerdir Alanlar bu durumda güçlü Moğol ordusu karşısında yalnız kalmışlardır Moğollar, Alanları bozguna uğrattıktan sonra Kıpçaklara verdikleri söze sadık kalmamışlar ve peşlerinden yetişerek Kıpçakları perişan etmişler ve onlara verdikleri hediyelerin iki katını geriye almışlardır Moğollardan kurtulmayı başaran Kıpçaklar Kırım'a kaçıp sığınmışlardır Buradan da birçoğu dağlara çıkmış, bir kısmı da deniz yoluyla başka ülkelere gitmişlerdir Moğolların hakimiyetine geçen Kuzey Kafkasya, Altın Orda Devleti sınırlarına dahil olmuş ve Kafkasya'nın en güzel vadileri Altın Orda Hanlarının konaklama yerlerine dönmüştür Altın Ordu Devleti, bu toprakları ve buralarda otlatılan hayvanların korunmasını sıkı sıkı kontrol etmiştir G Rubruk’un (1254) bildirdiğine göre Altın Ordu askerlerinin beşte biri, Alanların yaşadığı dağ geçitlerini korumaları gerekiyordu Çünkü Alanlar meralardaki hayvanları yağmalayabilirlerdi Bu nedenle Altın Orda Devleti, Kafkasya’da kale şehirleri yapmaya başlamışlardır Bu şehirlere örnek olarak Kabardey-Balkar'da Maiskiy şehrine yakın Elkhot Kapılarının Tatar-Tüp şehrini, Pod-Kumuk (Boz-Kumuk) nehrinin kenarındaki Laçinkaya köyünün yanında bulunan Macar şehrini verebiliriz Buna rağmen Alanlar isyanlarını sürdürmüşler, ekin ve otlakları yakmışlar ve hayvanları kaçırmışlardır Fakat yine de Alanların gücü Altın Orda Devletinin gücüne eşit değildir Bu yüzden de, Kuzey Kafkasya uzun bir süre Altın Orda'nın hakimiyeti altında kalmıştır Altın Orda’lılar Kafkas kavimlerinin kendilerine tabi olmaları ve boyun eğmeleri için, Kafkasya’da yeni bir dini, yani İslam’ı yaymaya ve bunu müteakip mescitler inşa etmeye başlamışlardır Aksak Timur’un Seferleri ve Asların Yenilgisi Aksak Timur, Altın Orda Devleti hükümdarı Tohtamış Han’ın her türlü destekçisi olmuştur Fakat Tohtamış Han yeterince güçlendikten sonra Timur'un sahip olduğu yerlere seferler yapmaya başlamıştır Nihayet Timur'un sabrı tükenmiş ve Tohtamış’a bir ders vermek amacıyla bir sefer düzenlemiştir 1395 yılının nisan ayında, Timur'un askerleri Derbent'ten geçerek savaşa hazırlanmak için Terek nehri kenarında bugünkü Maiskiy şehri yakınlarındaki Altın Ordu şehri olan Julat'ın yanında karargah kurmuşlardır Bu dönemde Julat şehri Altın Ordunun en zengin şehirlerinden biriydi Burada Timur kalabalık ordusunun erzakını temin etmiştir (s75) Terek nerhi kenarında gerçekleşen büyük savaşta Tohtamış bozguna uğramış ve Volga üzerinden bozkırlara doğru çekilmeye başlamıştır Timur, Tohtamış'ın peşinden özel bölüğünü göndermiş, kendisi de Beştav bölgesinde kalmıştır Buradan Kuban bölgesine, Ruslara ve Çerkeslere karşı birkaç sefer düzenlemiştir Timur'un vakanüvisi şunları bildirmiştir; “Timur, Rus ve Çerkes lerin işini bitirdikten sonra, ordusuyla birlikte, Elbruz dağı tarafına yöneldi Vefasız Aslara ders vermek için Buruberdi ve Burihan'a doğru yola çıktı Yolun üzerinde ormanlar vardı Ağaçları kesip yol açarak, Timur ağırlıklarının yanında Emir Hacı Seyfeddin'i bırakarak, kendisi Elbruz dağına yöneldi İstihkam edilmiş ve korunmuş dağ boğazlarında din düşmanları ile birçok savaş olmuştur Ama bu savaşların hepsini de Timur'un ordusu kazanmıştır Timur’un ordusu düşman kalelerini yıkmıştır ve bol ganimet ele geçirmiştir” Timur, Beştav'a geri döndüğünde Hacı Seyfeddin zafer kutlamaları düzenlemiştir Ancak Timur yine Aslarla savaşmak zorunda kalmıştır Çünkü bunlar tekrar baş kaldırmışlardı "Timur yine ağırlıkları bırakarak, Kuli ve Tavus'un kalelerine doğru yönelmiştir Bunlar Elbruz'da yaşayan kabilelere aittir Bu kaleler dağ tepelerinde yer alıyorlardı ve onlara ulaşmak fevkalade zordu Çünkü çok yüksekteydiler ve aşağıdan bu kalelere bakıldığı zaman gözler kararıyor ve kafadaki başlık düşüyordu Özellikle de Tavus kalesi kartal yuvasına benziyordu ve aşağıdan atılan oklar oraya yetişmiyordu” Büyük zahmetlerle Timur bu Tavus kalesini ele geçirmeyi başarmıştır Kuli ve Tavus'u da yakalayıp öldürmüştür Timur buradan Polat’ın kalesine yönelmiştir Bu kalede Cuci ulusunun en büyük emiri Uturgu (Ödürgü) saklanıyordu Timur, Polat'a yazdığı mektupta; "Sana sığınan Uturgu'yu bana gönder Eğer cevabın hayır ise, o zaman düşmanları kahreden büyük ordum ile geleceğim" Polat ise kendine oldukça güvenerek şöyle cevap vermiştir; "Benim iyi istihkam (s76) edilmiş bir kalem vardır ve Uturgu da bana sığınmıştır Canım sağ oldukça ben onu teslim etmeyeceğim ve sonuna kadar koruyacağım” Kale, ulaşımı çok zor olan bölgede yer alıyordu Orada oturanlar boğaz geçitlerinde savunma almışlar ve hayatlarını feda ederek cesurca savaşmaya hazırlanmışlardır Çok güç sarf ederek zafer ordusu kaleyi ele geçirmiştir Ama Uturgu Elbruz dağı boğazına kaçmıştır Timur'un askerleri Asların evlerini yıkmış ve yakmışlardır Sağ kanatta yer alan Mirza-Miran-Şah; "Biz Uturgu'nun peşindeyiz ve Elburz dağının Ayasa (Abasa?) bölgesine girmekteyiz” Ayasa (Abasa) bölgesinde, Timur, Uturgu’yu yakalamış ve esir almıştır Birkaç gün de Beştav bölgesinde kalmıştır Timur’un bu seferi Asları (Karaçay Malkarlıları) "taş çuvala" kilitlemiştir Bir zamanlar Kuzey Kafkasya'nın büyük bir bölümünü kendilerine ait iken şimdi topraklarını iyice azalmıştır Timur'un seferine kadar, Karaçay Malkarlılar atalarının adını taşıyarak yaşıyorlardı; Aslar, Alanlar, Bulgarlar Tarih biliminde topo-hidronimler kavimlerin "etnik pasaportu" olarak kabul edilir Koban (Kuban), Balık (Malk/Balk), Baksan, Çegem, Çerek, Terek (Terk), Azak, Kaşhatav, Mingitav, Karaagaç, Kızburun, Akbaş, Kişpek (Kişi-bek), Julat (Joltı), Beş-tamak, Beştav, Kızlar, Elhot ve daha bir sürü yerin adı, Karaçay Malkarlıların eski etnik topraklarının sınırı hakkında bir fikir verecektir ve şimdiye söylenenleri ispat etmektedir Bu bölümde ele alınan konular, Karaçay Malkarlıların yüzyıllarca süren etnik oluşum sürecinin son noktasını oluşturmaktadır |
|