Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıMalazgirt Savaşı Türklere Anadolu’yu kazandıran, Selçuklu-Bizans Savaşı Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen kuvvetleri arasında, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Doğu Anadolu’da Malazgirt Ovasında meydana geldi Bu muharebe, dinî, millî, siyasî, askerî neticeleri ve Türk-İslâm tarihinin en büyük zaferlerinden biri olması bakımından önemlidir Selçuklu Türkleri, Malazgirt Meydan Muharebesinden yıllar önce, Anadolu içlerine gazâ akınları tertip ettiler Bu akınlarda, Anadolu’nun, Türklerin yerleşmesine müsait coğrafî hususiyet ve zenginliklere sahip olduğu tespit edildi Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya akınları, Bizans Devletini telaşlandırdı Akıncıların bu gazâlarında, Anadolu ahalisine terör ve tahribattan ziyade adaletle muamelesi, zalimleri ortadan kaldırmaları, can, mal, ırz emniyetini sağlamaları, bölge halkının Selçuklu idaresini gönülden tercih etmelerine yol açtı Doğu hududundaki hadiseleri dikkatle takip eden Bizanslı idareciler; ülkelerinin bütünlüğü ve devletin bekası için tedbir almaya başladılar Bizans’ın ancak meşhur tarihi entrikalarla yüzyıllardan beri Anadolu’da hakimiyetini koruyabilmesi, zulme varan sıkı tedbirleri, halka kötü muamelesi, yerli ahalinin Türklerin idaresini tercih etmelerini daha da kolaylaştırdı Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen) iyi bir cengâverdi Fakat hanedan mensubu değildi Askerlik bilgisi, tecrübe ve cesareti, dul Bizans İmparatoriçesi Eudoxie’nin dikkatini çektiğinden, diğer aday ve teklifleri reddederek, 1068’de Diyojen’i tercih etmesine sebep oldu Hanedan dışından bir şahsın Bizans İmparatorluğuna getirilmesi üzerine asiller, iktidara karşı cephe aldılar Ülke içindeki muhalefeti tasfiye etmekle meşgul olan Diyojen, zekâ ve tecrübesine inandığı şahısları devlet kadrolarında vazifelendirip, Bizans’ın doğu hududundaki hadiseleri de dikkatle takip ettirdi Ani ve Kars’ı zaptederek Ani’nin askerî mevkilerini tahrip eden Selçuklulara karşı, tahta çıkışından, 1071 yılına kadar her yıl sefere çıktı 1068’de Pozantı’ya, 1069’da Palu’ya kadar geldi 1070’te de Kayseri’ye ordu gönderdi Bu seferlerle, Bizans ordusunun muharebe kabiliyeti ve tecrübesi arttırılıp, disiplinli olması sağlandı Selçuklu akınlarının Ege Denizine, Marmara’ya kadar uzanması ve 1071’de Şiî-Fâtımî Devletinin, İslâm ülkeleri ve Abbasî Halifeliği için tehlike arz etmesi üzerine, Mısır Seferine çıkan Selçuklu Sultanı, Suriye’de bulunuyordu Türklerin Suriye topraklarındaki harekâtını haber alan Bizans İmparatoru Diyojen, doğuya hareket etti Hareketinden önce verdiği nutukta azmini şöyle belirtiyordu: “Doğu hudutlarımızda büyük bir İslâm tehlikesi belirmiştir Bu tehlikeyi büyümeden ortadan kaldırmalıyız Ordunun başında; bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya gidiyorum” Romen Diyojen, 13 Mart 1071’de İstanbul’dan 200 000’den ziyade Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abaza, Ermeni ve Rumeli’de yaşayan İslâm dînini kabul etmemiş Peçenek ve Uz Türklerinden de ücretli asker alarak Anadolu’ya geçti Bütün kaynaklarını seferber ederek hazırladığı ordusuna güvenen Diyojen, Bizanslılara büyük zaferle dönmeyi vaad ediyordu Sivas’a gelen Diyojen, bu bölgedeki Ermeni Prensleri ile ahalisini, toptan öldürttü Ermenilerin mallarını askerlerine yağma ettirdi Sivas’tan hareket etmeden önce, generalleri ile harp meclisi kurdu Bu harp meclisinde, muharebenin, alınacak karar, plan ve hedefi tayin edilecekti Gerçi Diyojen’in plan ve hedefi kafasında çizilmişti Bu, Türklerin Anadolu’ya bir daha akın yapmamalarını sağlayacak bir plandı İran’ın içlerine ilerleyecek, Türkleri daha da doğuya sürecek, başşehirlerini zaptedecekti İmparator, yalnız Anadolu’yu elinde bulundurmak ve Türkleri yok etmek değil, bütün İslâm ülkelerini de almaya karar vermişti Horasan, Rey, Irak-ı Acem ve Arap, Suriye valiliklerini komutanlarına vermeyi tasarlamış ve hattâ vaad etmişti İstilâ edeceği İslâm ülkelerindeki camilerin yerine kiliseler açmayı ve bu suretle İslâm dinini ortadan kaldırmayı da aklına koymuştu Harp meclisinde, generallerden, takip edilmesini lüzumlu gördükleri tekliflerin, ortaya konmasını istedi Sivas’taki harp meclisinde, yapılacak harekâtın plan ve hedefi hakkında, iki ana teklif ortaya çıktı Birincisi; Bizans ordusunun en bilgili ve tecrübeli komutanlarından Rumeli ordusu kumandanı General Nikefor Bryennes ile iyi bir stratejist ve tecrübeli bir komutan olan Türk asıllı general Magistors Tarkhal'dan (Jozeph Tarhchaniotes) geldi Bu iki general, hudut boylarındaki tecrübelerine dayanarak, Türklere karşı çok ihtiyatlı harekâta girişmeyi tavsiye edip, ordunun Erzurum’a kadar ilerleyerek, burada Türk ordusunu muharebeye zorlayacak ve kışkırtacak bir tertibin alınmasını, bu suretle muharebenin kendi toprakları içinde yapılarak lojistik desteğin kolaylaştırılmasını ve Türklerin istifadesine yarayacak her türlü maddî imkânların tahrip edilmesini teklif ettiler Bu teklife karşılık, İmparator’a hoş görünmek isteyen ikinci teklif sahibi muhalif generaller ise, hedefin daha derin olmasını ve ordunun vakit kaybetmeden Erzurum’a varıp, İran’a yönelmesini ve Türk ordusu ile nerede rastlanırsa orada, daha ziyade Türk ülkeleri içinde harp edilerek yok edilmesini teklif edip, birincileri korkaklıkla itham ettiler Bu son teklif, esasen Bizans İmparatoru’nun planına uygun düştüğünden, ordunun doğuya hareketini emretti Bizans ordusunun doğuya hareketini haber alan Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Mısır Seferinden vazgeçti Suriye’den geri dönüşte, önce doğuya yönelerek, gerekli savaş hazırlıklarını yaptı Bu arada karakulakları (casus) vasıtalarıyla da Bizanslılara, Türklerin Rey’e çekildiği haberlerini yaymakta idi Nihayet Diyarbekir’den kuzeye yöneldi ve Bizans’ın beklemediği bir anda, Malazgirt’in doğusunda ordugâhını kurup savaş hazırlığına başladı Alparslan, muharebe azmiyle ordugâh kurarken, önceden, düşmanla dövüşeceğini Bağdat’taki Abbasî Halifesine bildirdi Büyük Sultan, savaş başlamadan evvel, Halife El-Kâim'in (1031-1075) gönderdiği İbnü’l-Mahleban’ı (İbn-i Mühelban), değerli komutanlarından Sav Tigin’le birlikte Diyojen’e elçi gönderdi Sultan Alparslan’ın heyeti, 25 Ağustos 1071 sabahı, Bizans ordugâhında hafife alınıp, hakarete uğradı Diyojen, heyet başkanına; “Kışlamak için İsfahan’ın mı, yoksa Hemedan’ın mı” daha iyi olduğunu sordu Sulh teklifini şiddetle reddedip; “Sultânınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh müzakerelerini Rey’de yapacağım, ordumu İsfahan’da kışlatıp, Hemedan’da sulayacağım” dedi Heyet başkanı da, Diyojen’e; “Atlarınızın Hemedan’da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum” diyerek, gereken karşılığı verdi Sultan Alparslan, muharebe öncesi Halife’den dua talep etti Abbasî Halifesi, camilerde cuma hutbesinde Alparslan ve ordusunun muzaffer olması için okunacak hutbe metni gönderdi Muharebe gecesi, Alparslan, ayırdığı bir kuvvetle Bizanslıları, atılan ok ve naralar ile bütün gece tâciz ederek yorgun bir hâle düşürdü Selçuklular, Bizanslı safında bulunan Türk asıllı birliklerle temas kurdu Onların, Bizans ordugâhından ayrılarak Selçuklu ordusuna katılmalarını temin etti Malazgirt Muharebesinde Bizans ordusunun kumanda kademesi şu şekilde idi: Merkezde Bizans İmparatoru Romen Diyojen olup, yanında hassa ve seçkin birlikler vardı Sağ kanatta, Anadolu ordusu kumandanı Mikhail Attalicpiates; sol kanatta Rumeli ordusu kumandanı Nikefor Bryennes; ihtiyatta da Andronikos Doucas vazifeliydi Bizans ordusunun taktiği, Türkleri imha etmekti Sultan Alparslan kumandasındaki kırk bin kişilik Selçuklu ordusu, yarım hilâl şeklinde tertibat aldı Hafif süvâri kıtaları, kanatlara yerleştirildi Ordu merkezi, düşman karşısında birleşmeden yavaş yavaş geri çekilecek ve onu hırpalayacak, at üstünde ok atan süvariler, düşmanın yan ve gerilerine taarruz ederek, Bizans ordusunu dağıtmaya çalışacaklardı Taarruza katılan düşman süvarisi ezilerek geri atılacaktı Bu şekilde ilerleyen düşman ordusu, karargâhından kâfi derecede uzaklaştıktan sonra, baskın kıtaları, düşmanın gerilerine taarruz edecek, asıl ordu da, bir ağırlık teşkil ederek, düşmanın kanatlarından birine taarruzla, onu yıktıktan sonra saldırıyı diğer kanada çevirmek suretiyle sonuca gidilecekti Selçuklu Sultanı Alparslan, âlim ve devlet adamlarının tavsiyesiyle, muharebeyi Cuma günü yapmayı tercih etti 26 Ağustos Cuma günü askerlerini toplayan Alparslan, atından inip secdeye vardı; “Yâ Rabbî sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum Yâ Rabbî niyetim hâlistir Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” diye dua etti Sonra askerlerine dönerek; “Burada Allahü teâlâdan başka bir sultan yoktur, emir ve kader O’nun elindedir Bu sebeple benimle birlikte cihad etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz” dedi Askerler coşarak hep bir ağızdan; “Asla emrinden ayrılmayacağız” karşılığını verdiler Sonra hepsi ağlayarak helâlleştiler Sultan, beyazlar giydi Atının kuyruğunu bağlayıp, eline er silâhı olan gürzü alıp, şöyle hitap etti: “Askerlerim! Şehit olursam, bu beyaz elbise, kefenim olsun O zaman rûhum göklere çıkacaktır Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız Zaferi kazanırsak, istikbal bizimdir” Bu nutku, hitabet sanatının ve muharebe öncesi psikolojik şartların, bütün inceliklerine sâhipti Askerler coşup, şevke geldi Cuma namazından sonra başlayan muharebede Sultan Alparslan, fevkalade bir muharebe taktiği uyguladı Bozkır çevirme hareketiyle, Türk ordusu hilâl şeklinde yayıldı Muharebenin başlamasından iki saat sonra, Peçenek ve Uz Türkleri, Bizanslılardan ayrılıp, millî bir his ile, Müslüman Selçuklu Sultanına tâbi oldular Mezhep baskısı sebebiyle Bizanslılara kırgın ve kızgın bulunan Ermeni kuvvetleri de, muharebe meydanını terk etti Bu hadiseler, Bizanslılarda manevî bozguna yol açtı Bizans ordusunda Türklerin ok, gürz ve kılıcından kurtulanların, akşam teslim olmaya can attıkları görüldü Cengâverliğine rağmen hiçbir şey yapamayan mağrur Bizans İmparatoru Diyojen, yaralı halde bütün mâiyeti ile birlikte esir edildi Malazgirt meydanındaki mücadeleden yenik çıkan İmparator, Sultan’ın huzuruna getirildiğinde, utancından başını kaldıramıyordu Sultan Alparslan, onu nezaketle kabul edip oturttu, gönlünü aldı Diyojen, muharebe öncesi, muazzam ordusunun Türkleri muhakkak yeneceğine inandığını itiraf etti Sultan Alparslan; “Eğer zafer sizin olsaydı, bana ne yapardın?” diye sordu Diyojen, öldürteceğini açıklayamadı “Kamçılardım” cevabını verdi Alparslan; “Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sordu “Ya öldürtürsünüz, yahut İslâm memleketlerinde bir esir gibi dolaştırır, süründürürsünüz Belki de Fakat onu düşünmek bile istemiyorum; mümkün görmüyorum, ama Belki de, affedersiniz!” dedi Alparslan, yenilgiye uğramış bir insanı daha da küçük düşürmek istemedi Bizans İmparatorunu affetti Ağır şartlarla antlaşma imzaladı Fakat Romen Diyojen, dönüşünde Bizanslılar tarafından, Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp öldürüldü Yeni Bizans İmparatoru Yedinci Mihail, Diyojen’in Türklerle yaptığı anlaşmayı kabul etmedi Kazanılan büyük zaferden dolayı Abbasî Halifesi, Sultan’a tebrik ve teşekkür mektupları gönderdi Birçok İslâm şairi, Alparslan’ı öven kasideler yazdılar Türklerin yeni yurt edinmesini sağlayan Malazgirt Zaferinden sonra, on beş yıl içinde, Anadolu ele geçirildi Bu zaferle, Anadolu’nun tapusu, Türklerin eline geçti Bu bakımdan, Malazgirt Zaferi, Türk ve dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu Anadolu’ya, burayı vatan edinen Selçuklu Türkleri ile diğer Türk boyları yerleştirildi Bozkır kültüründen, İslâm medeniyeti dairesine bütünüyle giren Türklerin dünya görüşü daha da gelişti Doğudan gelen göçebe Türkler, Anadolu’da yerleşik medeniyete geçirildi Şehirler kurup geliştirerek kültür, sanat, sosyal müesseseler tesis edildi Kıymetli mîmarî eserlerle, bu yerleşim merkezleri süslendi |
Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıMiryokefelon Savaşı 17 Eylül 1176 tarihinde Salı günü olmuştur Türklerin kazandığı bu zafer Anadolu'nun Türk hakimiyeti altında kalmasını kesinleştiren savaş olarak bilinmektedir Bizans İmparatoru Manuel I Komnenos Bizans sınırlarında özellikle Eskişehir yörelerinde yoğun bir şekilde çoğalan Türkmenlerin, Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit'e değin Bizans memleketlerine akınlarda bulunmaları üzerine bu akınları önlemek amacıyla Anadoluya yeni kuvvetler göndermekle birlikte düzenleyeceği bir sefer için de askeri hazırlıklara başladı Manuel, papaya bir mektup yazarak, zamanın yeni bir haçlı seferi için elverişli olduğunu ve Anadoludan geçen yolun artık güven altına alınacağını bildirdi Onun bu hazırlılarını haber alan II Kılıç Arslan, bir elçi heyeti göndererek Daha önce yapılan barış antlaşmasının yenilenmesini önerdi, fakat imparator, Bizansa yöneltilen Türkmen akınlarının durdurulması, Bizansa sığınan Danişmendli emiri Zünnun ile şehzade Şahinşah'ın, daha önce yönetiminde bulunan memleketlerin Bizansa bırakılması şartıyla buna razı olacağını sultana bildirdi Bu şartları kabule yanaşmayan sultan, atlı kuvvetler sevkedip Denizli yörelerine kadar olan Bizans topraklarını ağır bir şekilde tahrip etti İmparator, Bizans kuvvetleri eşliğinde, önce şehzade Şahinşahı daha sonra da Zünnunu Anadoluya gönderme girişiminde bulundu ise de II Kılıç Arslan'ın aldığı önlemler karşısında başarılı olamadı; Şahinşah ve Zünnun yeniden Bizans'a kaçmak zorunda bırakıldılar Bunun üzerine sultanın ikinci barış önerisini de reddeden Manuel, amcasının oğlu Andronikos Batatzesi bir orduyla Paphlagoniaya doğru yola çıkardı ve kendisi de içinde Frank, Peçenek, Macar ve Sırp kuvvetleri bulunduğu büyük bir orduyla, Anadolu Seçuklu Devleti'nin başkenti olan Konya üstüne yöneldi Bunun üzerine uçlarda bulunan kalabalık Türkmen kuvvetleri, Bizans ordusunu şiddetle mukavemet ederek yıprattılar Kılıç Arslan, Bizans ordusunu, dar ve sarp Miryokefalon(Kumdanlı)vadisinde karşıladı meydan savaşında, Bizans ordusunu ağır bir şekilde mağlub etti Ağır bir yenilgiye uğrayan Manuel, Selçuklulara karşı inşa ettirdiği Eskişehir ve Uluborlu'nun doğusundaki Sublaion müstahkem mevkilerine geri çekilmeyi kabul etmesinden başka, Selçuklu devletine savaş tazminatı olarak 100 bin altın ödemek zorunda kalmıştır Bu zafer sonucunda, Bizansın Selçuklular karşısında savunmada kalması sağlanmış ve dolayısıyla üstünlük Türk Anadolu Selçuklu Devletine geçmiştir Zaferden sonra sultan II Kılıç Arslan, başta Bağdat Abbasi halifesi olmak üzere, bütün İslam hükümdarlarına birer fetihname göndererek Bizansa karşı kazandığı büyük zaferi müjdelemiştir |
Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıAnkara Savaşı Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid Han ile Timur Han'ın, Ankara'da yaptıkları savaş (1402) Yıldırım Bayezid Han; Niğbolu zaferiyle Rumeli'de Osmanlı hâkimiyetini tesis ettikten sonra, Anadolu'da birliği sağlamak için harekete geçti Bu niyetle Aydın, Menteşe, Karaman ve İsfendiyaroğulları beyliklerine son verdi Ancak bu beyliklerin başındaki beyler, Asya'da kuvvetli bir devlet kurup, batıya yönelen Timur Han'a sığındılar Aynı şekilde Timur Han'ın, hükümdarlığına son verdiği Karakoyunlu beyi Kara Yusuf ile Tebriz hükümdarı Ahmed Bey de Yıldırım Bayezid Han'a sığınmış, Erzincan beyi Mutahharten de akrabalarını Yıldırım Bayezid Han'a göndererek yardım istemişti Timur Han'a sığınan Anadolu beyleri, Osmanlı sultanı hakkında; Timur Han'ın önünden kaçan beyler de Yıldırım Bayezid Han'a Timur'la ilgili olmadık şeyler söyleyip kötüleyerek, her iki Müslüman Türk hükümdarının arasını açtılar, iki taraf da karşılıklı kendilerine sığınanları müdafaa ettiler Timur Han, Yıldırım Bayezid Han'a mektup göndererek kendisine sığınanların iadesini istedi Bu mektuplarda her iki hükümdarın birbirlerine hakaret dolu sözlere yer verdikleri, ilim adamları arasında kabul görmemektedir Bugün, bilinen hakaret dolu mektupların sahte olduğu ispatlanmıştır Yıldırım Bayezid Han, Timur Han'ın isteğini kabul etmeyince savaş kaçınılmaz oldu Timur Han, kuvvetli bir ordu ile, Anadolu içlerine doğru harekete geçti Bunu haber alan Yıldırım Bayezid Han da, İstanbul kuşatmasını kaldırarak, kuvvetlerini Bursa'da toplamaya başladı Bursa'dan hareket eden Osmanlı ordusu, iki koldan yürüyerek Ankara önüne geldi Bu sırada Timur Han, Sivas'ı ele geçirmişti Onun, Sivas'ta olduğunu haber alan Yıldırım Bayezid Han, ağırlıklarının bir kısmını Ankara'da bırakarak Akdağmadeni ve Kadışehri dağlık mıntıkasında mevzi almak istedi İki ordunun öncü kuvvetleri Sivas ve Tokat bölgelerinde karşılaştılar ise de, Osmanlı sultanı, Sivas ile Tokat arasındaki geçitleri tuttuğundan, burada muharebe yapmayı kendisi için tehlikeli gören Timur Han, Kayseri'ye doğru yürüdü Timur Han, Yıldırım Bayezid Han'ı kendisine doğru çekmek istediyse de duruma vâkıf olan Yıldırım Bayezid Han, bu oyuna gelmedi ve yapacağı taarruzun zamanını bekledi Timur Han, Kırşehir üzerinden hızla Ankara önlerine gelerek kaleyi kuşattı Kale muhafızı Yakub Bey, kaleyi şiddetle müdafaa etti Timur Han, Osmanlı ordusunun geleceğini tahmin ettiği yolu iyice tahkim etti Osmanlı ordusu ise onun hiç beklemediği taraftan ve tahmininden çok erken, Ankara önlerine geldi Osmanlı ordusunun merkezinde Yıldırım Bayezid Han bulunuyordu Yanında sadrazam Çandarlı Ali Paşa, şehzade İsa, Mustafa ve Musa Çelebiler yer alıyordu Sağ cenahta bulunan Anadolu birliklerine vezir Timurtaş Paşa, sol cenahta yer alan Rumeli birliklerine Şehzade Süleyman Şah kumanda ediyordu; ihtiyat kuvvetlerinin başında da Şehzade Mehmed Çelebi bulunuyordu Sol cenahın ihtiyat kuvvetlerini, Sırbistan despotu ve Sultan'ın kayın biraderi Stefan Lazareviç'in kumandasında yirmi bine yakın zırhlı Sırp askeri meydana getiriyordu Merkez ihtiyatında Karakoyunlular, sağ cenahın ihtiyatında Kara Tatarlar denilen Türkleşmiş Moğollar yer alıyordu Ayrıca Süleyman Şah'ın kumandasında akıncı kuvvetleri de vardı Osmanlı askerinin sayısı yetmiş binden fazla idi Timur Han, ordusunun merkezinde yer almıştı Torunu Muhammed Mirza, zırhlı ve atlı olan Mâverâünnehir askeri ile ihtiyatta idi Diğer torunları Pir Muhammed ve İskender Mirza, Muhammed Mirza'nın yanında yer alıyorlardı Sağ cenaha üçüncü oğlu Miranşah, sol cenaha ise dördüncü oğlu Şahruh Mirza kumanda ediyordu Zırhlı otuz iki fil, ordunun önünde dizilmişti İkiye ayrılmış olan merkez kuvvetlerinin sağ tarafına Timur Han'ın ikinci oğlu Ömer Şeyh Mirza, sol tarafına ise Emîr Celâl İslâm kumanda ediyordu Akkoyunlu sultanı Osman Bey ile Emîr Cihan Şah'ın tümenleri, sağ cenahın önünde yer almıştı Mutahharten Bey, Karamanoğlu, Aydınoğlu, Menteşeoğlu, Germiyanoğlu, Saruhanoğlu ve Candaroğlu, sağ cenahta yer almışlardı Çağatay sultanı Mahmud Han, Timur'un yanında idi Muharebe günü sabah namazından sonra Yıldırım Bayezid Han, askerlerine veciz bir hitabede bulundu Fakat karşı taraf da Sünnî Müslüman ve Türk olduğu için, askerin, Hıristiyan ordularına karşı gösterdiği başarıyı gösteremeyeceği ortada idi İki ordu, Ankara'nın kuzeydoğusundaki Çubuk ovasında, 28 Temmuz 1402 tarihinde karşılaştı Burada, o devrin en büyük kumandanlarından ikisi arasında tarihin en büyük savaşlarından biri oldu Fil görmemiş Osmanlı atları ürktü Osmanlı ordusundaki Kara Tatarların, aniden Timur tarafına geçip, Rumeli sipahilerinin arkasından ok atmaya başlamaları, Osmanlının taarruz gücünü kırdı Bu sırada Osmanlı ordusundaki Karaman, Candar, Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhanlı sipahileri karşı tarafta bayrak açmış olan beylerini görünce, Timur Han'ın tarafına geçtiler Yıldırım Bayezid Han'ın yanında az bir asker kaldı Osmanlı ordusunun bir kısmı geri çekildi Kara Timurtaş ve Firuz paşalar, birlikleri tamamen bozuluncaya kadar dayandılar Yıldırım Bayezid Han, gün batarken üç bin kişi ile Çataltepe'de muharebeye devam ediyordu Burada süren üç saatlik vuruşmadan sonra, mağlûbiyeti anlayınca etrafındaki askerleri yararak kurtulmak istedi Yıldırım Bayezid Han'ın atı yaralanınca, oğlu ile beraber, Çağatay hanı Sultan Mahmud Han'ın kumanda ettiği birlik tarafından esir alındı Timur Han, kendisini iyi karşıladı ve tesellide bulundu Bir Osmanlı padişahına yaraşır şekilde, izzet ve ikramda bulundu Timur'un, Yıldırım Bayezid Han'a iyi davranmadığı iddiaları uydurmadır Ancak, esaret zilletini çekemeyen Yıldırım Bayezid Han, kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefat etti Timur Han, ölüm haberini alınca; "Yazık oldu, büyük bir mücahid kaybettik" demekten kendini alamadı Ankara Savaşı, Orta Çağ'ın en büyük meydan muharebesidir İki yüz binden fazla Türk askeri, birbiri ile savaşmıştır Anadolu topraklarında iki Müslüman devlet arasında yapılmış olan büyük meydan muharebelerindendir Ankara Savaşının önemli neticeleri arasında; Anadolu Türk birliğinin parçalanması, Bizans ve İstanbul fethinin elli yıl daha uzaması ve Osmanlı Devleti'nin gelişmesinin en azından yarim asırdan daha fazla gecikmesi sayılabilir Timur Han, Ankara Savaşında kırk bine yakın zayiat vermiştir Halbuki o, bu muharebeye kadar altı binden fazla kayıp vermemişti Buna, Osmanlı ordusundaki sevk ve idarenin mükemmeliyeti sebep olmuştur Bazı tarihçiler, Yıldırım Bayezid Han ile savaştığı için Timur Han'ı haksız olarak kötülemekte, harp sahasında olanları, zulüm ve ortalığı kana boyamak şeklinde bildirmektedir Halbuki bunun iki devlet arasında bir hâkimiyet savaşı olduğu unutulmamalı, bu savaş, tarafsız bir şekilde ele alınıp değerlendirilmelidir |
Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıTalas Savaşı İlk müttefik Türk ve İslam orduları ile Çin ordusu arasında yapılan meydan savaşı İslamiyet'i henüz kabul etmeyen Türklerin, Orta Asya’da İslâm dînini tanıtıp yayan Araplarla birlikte, Çinlilere karşı, Talas’ta yaptıkları bu savaş, sebep ve sonuçları bakımından çok önemlidir Göktürk İmparatorluğu'nu yıkmış olan Çin’in başındaki Tang Sülâlesi (618-906) devrinde İmparator Hivang-Çang (713-755), Türk Hanoğulları’nın hâkimiyetindeki Şaş/Taşkent şehrini ele geçirmek istedi Bu gayeyle Taşkent Seferine çıkan Kuça Valisi Kao Sien-tche çok geçmeden Taşkent hükümdarı Bagatur-tudun’u esir alarak Çin İmparatoruna gönderdi Bagatur-tudun’un öldürülmesi üzerine oğlu Tüen-en, başta Karluklar olmak üzere bölgedeki Türk boylarını Çin’e karşı birlikte harekete çağırdı Ancak Göktürklerin yıkılmasından sonra henüz birliğini kuramamış olan Türkler, Çin kuvvetleriyle tek başlarına mücadele edemeyeceklerini bildikleri için Abbasîlerden yardım istediler Ziyad bin Sâlih kumandasında gelen İslam ordusu, yardımcı Türk kuvvetleriyle birleşti Bunu haber alan Çin komutanı Kao Sien-tche de 100 000 kişilik orduyla, Talas şehrine geldi ve burada müttefik kuvvetlerle karşılaştı 751 yılı Temmuzunda başlayan savaş, pek şiddetli bir şekilde beş gün devam etti Savaşın son gününde Çin kuvvetlerinin arkasına sarkan Karluklar, düşmana ağır bir darbe indirdiler Kao Sien-tche az bir kuvvetle canını zor kurtarabildi Savaşta Çinliler, elli bin ölü ve yirmi bin esir verdiler Talas Meydan Muharebesinin zaferle neticelenmesi; Türk, Çin, İslam ve dünya tarihiyle medeniyetinde çok önemli tesirler bıraktı Çinliler Talas yenilgisinden sonra 20 yüzyıla kadar, Tanrı Dağları (Tiyenşan) batısına geçemediler Batı Türkistan, Çin tehlikesinden kurtuldu Karluklar, Talas Zaferinden on beş yıl sonra, 766 tarihinde, Tanrı Dağları batısında ve Çu Irmağı boylarında müstakil Türk devleti kurdular Türkistan’daki Kamlık (Şamanlık), Buda ve Mani dinlerindeki yerli ve göçebe Türklerle Müslümanlar arasında, serbest ticaret, dostluk ve iyi münasebetler başladı Türkler, Müslümanlarla tanışıp, İslam dînini yakından tanıma imkânına kavuştular İslam dîninin üstün esasları, mütekâmil hâli, buralardaki Türklerin İslamiyet'i benimsemelerine sebep oldu İslam medeniyet dairesine, Orta Asya’da, binlerce Türk girdi Türkler, kâğıt yapmasını Araplara öğretti Semerkand’daki imalathânelerde yapılan ipekten kâğıtlar, Orta Doğu ve Akdeniz’e yayıldı Müslüman Araplar, hakimiyetlerindeki bölgelerden öğrendikleri kâğıdı imal ederek medeniyetin bütün dünyada hızla yayılmasına hizmet ettiler |
Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıNiğbolu Savaşı Niğbolu önünde Osmanlı ve Haçlı orduları arasında, 25 Eylül 1396 tarihinde yapılan meydan savaşı Osmanlı Devletinin, Avrupa kıtasındaki fetihleri, başta Papa olmak üzere bütün Hıristiyan devletlerini telaşlandırıyordu Osmanlı Devleti, Bulgaristan ve Sırbistan’ı fethederek, Tuna boylarına ve Macar Krallığı hudutlarına dayanmıştı Doğu Hıristiyanlığının temsilcisi Bizans Kayserliği küçültülüp, İstanbul ve çevresi surların içine sıkıştırılarak, Anadolu ve Trakya’dan kuşatılmış vaziyetteydi Osmanlı akıncılarının, Bosna ve Arnavutluk’a yaptıkları akınlarla fethedilen bölgelere yerleşmeleri, Boyana Nehri ve Drac Limanına doğru yayılmaları, Latinleri ve buralarda nüfuz sahibi Venediklileri de telaşlandırdı Bundan başka, Ege denizi sahilindeki beylikleri elde ettikten sonra, bu beyliklere mensup korsan gemilerinin faaliyetleri de bu telaşlarını artırıyordu Ancak, asıl tehlikeyi hisseden, Macarlardı Kralları Sigismund ile Bizans Kayseri İkinci Manuel’in, Avrupa’dan yardım isteyerek Papa Dokuzuncu Bonifacius’u bir Haçlı seferine davet etmeleri, tahtlarını tehlikede gören kralları, şato, mâlikâne sahibi derebeyleri, Hıristiyan keşiş, papaz ve İslâm hilâlinin Haçlı salîbini ezeceği kuşkusuna kapılanları harekete geçirdi Bütün Avrupa milletleri silaha sarıldı ve İngiltere ile Fransa arasındaki harbe son verildi Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya, Polonya, Bohemya, Avusturya, Macaristan, İtalya, İsviçre, Belçika ve diğer Avrupa memleketlerinden ve Venediklilerle Rodos şövalyelerinden meydana gelen 120000 kişilik büyük bir ehl-i salîb (Haçlı) ordusu toplandı Harekete geçen Haçlılar, Macaristan’dan itibaren iki kola ayrıldı Macar kralı Sigismund’un idaresindeki asıl büyük kol, önce Sırbistan istikametinde yürüyerek Tuna Vadisine ulaştı ve nehrin sol sahilini takip ederek Osmanlı toprağına girdi Sonra Tuna’yı geçerek Vidin, Orsava ve Rahova şehirlerini zaptederek, buralardaki Türkleri kılıçtan geçirdiler Sonra da Niğbolu önüne geldiler Nevers kontu Jan’ın idaresindeki Fransızlar, Budin’den sonra Erdel üzerinden Eflak’a geçerek, Eflak voyvodası ile birlikte Niğbolu’da diğer kuvvetlerle birleşti Haçlılar ilerlerken, Katoliklik taassubuyla, Balkanların Ortodoks Hıristiyanlarını da öldürüp mallarını yağma ettiler Osmanlıların müsamahalı idaresine bağlanan Balkanların yerli Hıristiyan ahalisi; can, mal, ırz tecavüzüne uğrayarak, çok zarar gördü Niğbolu’ya gelen Haçlılar, Osmanlı kumandanlarından Doğan Beyin muhafızlığındaki Niğbolu Kalesini, karadan ve nehirden kuşattılar Niğbolu Kuşatmasının on altıncı gününe kadar, Sultan Bayezid Han (Yıldırım) ve Osmanlı ordusunun görünmemesi, Haçlıları ümitlendirdi Macar Kralı Sigismund, burada ünlü şövalyeler, prensler ve seçme askerlerine verdiği zafer ziyafetinde, Suriye’nin işgaliyle birlikte Kudüs’ün alınmasından bahsediyordu Öte yandan Avrupa’daki Haçlı hazırlıklarını öğrenip, ordularının, Osmanlı hududunu geçtiklerini haber alan Sultan Bayezid Han ise, İstanbul kuşatmasını tehir ederek, kuvvetlerini Edirne’de topladı Kara Timurtaş Paşa ile şehzadelerinin kumandasındaki Anadolu askerleri süratle toplanarak Boğazlardan geçip, Edirne’de Padişaha yetiştiler Rumeli askerleri de Edirne’de Bayezid Hana katılmışlardı Yıldırım Bayezid Han, adına yakışan bir süratle Tuna boylarına doğru yürüdü Osmanlı ordusu, Filibe-Şıpka Geçidi yoluyla Niğbolu’ya ilerlerken, Tırnova’da gıda maddeleri tedarik eden Haçlılarla karşılaştı Bunlar esir alındı Kaçanlar, Osmanlı ordusunun süratle geldiği haberini ulaştırdılar Bu beklenmeyen bir durumdu Mareşal Bubiko, Bayezid Hanın, Tırnova’ya gelebileceğine bir türlü ihtimal veremiyordu Türklerin harp kabiliyetlerini iyi bilen Kral Sigismund, haberin doğruluğunu tetkik için, ileriye keşif kuvvetleri gönderdi Bayezid Hanın Gazi Evrenos kumandasındaki öncüleri, Sigismund’un keşif kollarını tesirsiz hâle getirdiler Osmanlı ordusu, Niğbolu’nun on kilometre kadar güneyine sokuldu Cephesini kuzeye vererek ordugâh kurdu Niğbolu’ya yaklaşan Osmanlı ordusu, keşif kollarıyla ovaya yayılmaya başlamıştı Birdenbire Osmanlı ordusunu karşılarında gören Haçlılar silâhbaşı ettiler Kral Sigismund, derhal bir harp dîvânı toplayıp muharebe nizamını tespit etti 25 Eylül 1396 sabahı, Avrupa’nın dört köşesinden toplanmış 120 000 kişilik Haçlı ordusu ile bunun yarısı miktarındaki Osmanlı ordusu karşı karşıya geldikleri zaman, Osmanlı ordusunun harp nizamı şöyleydi: Birinci hatta Saruca Paşa kumandasında hafif piyadeleri teşkil eden azap askerleri, solda şehzâde Süleyman Çelebi kumandasında Rumeli askeri, sağda Şehzâde Mustafa Çelebi ve Anadolu beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa kumandasında Anadolu askeri, ortada yeniçeriler vardı Timarlı sipahiler sağ ve sol yanlara yerleştirilmişti Sadrazam Ali Paşa, Rumeli beylerbeyi Firuz Bey, Malkoç Bey, sol kanattaki kuvvetlerin arasında bulunuyordu Ön hatlara piyadeleri koyup, kesin sonucu, atlı askere bırakan Osmanlı harp nizamına mukabil, neticeyi yaya askere yükleyen Haçlı ordusu ise, önde birinci hatta atlı şövalyeler, ikinci hatta Macar kralı, sağ yanda Stefan Laskoviç kumandasında Hırvatlar, solda Voyvoda Mirça kumandasında Ulahlar olmak üzere tertibat almıştı Ayrıca gerisini Tuna Nehrine ve kuşatmakta olduğu Niğbolu şehrine dayamıştı İki ordu, bu harp düzeninde karşılaştılar Fransız süvarileri, muzaffer olmak hissiyle ilk önce taarruz ettiler Bu taarruz, Sultan Bayezid Hanın kumanda ettiği merkez kuvvetlerine yapıldı Merkez kuvvetlerinin önündeki hafif yaya askeri olan azapları geçtiler Yeniçeri askeriyle karşılaştılar Yeniçerilerin ok yağmuruna tuttuğu Fransız süvarilerinin büyük bir kısmı imha edildi Sol koldan Şehzâde Mustafa ve Anadolu kuvvetlerinin yandan taarruzuna uğradılarsa da, plan gereğince, Osmanlı merkez kuvvetleri, bir miktar geri alındı Osmanlı ordusunun geri çekilişi, Fransızların kaybını daha da arttırıp, kurulan kıskacın içine girdiler Osmanlı harp taktiğini bilen Sigismund’un tavsiyelerini dinlemeyip, daha da ilerlediler Plan gereğince, üçüncü muharebe hattı da iki kola ayrıldı Fransızlar, Osmanlıların çekildiği tepeyi işgal edince, zafer kazandıklarını zannettikleri anda, Sultan Bayezid Hanın kumandasında olan pusudaki kuvvetlerle karşılaşınca şaşırdılar Zafer sarhoşluğu ile yaya olanlar atlarına tekrar binmek istedilerse de, hilâlin kıskacı kapandığından geri dönemediler Macar Kralı Sigismund’un, müttefiki Fransızları kurtarmak için gönderdiği kuvvetler de kayıp vererek geri çekilmek mecburiyetinde kaldı Kıskacın içindeki Haçlı kuvvetlerinin karşı koyanları imha edilip, kalanlar esir alındı Üç saat içinde bütünüyle perişan edilen Haçlıların, en gözde birliklerine sahip Fransızların mağlûbiyeti, diğerlerinin taarruzuna imkân vermedi Eflak prensi Mirça, muharebe neticesinin Haçlılar için hüsran olacağını tahmin ederek, memleketine çekildi Karşı taarruza geçen Osmanlı ordusu, süratle Sigismund’un üzerine hücum etti İhtiyat kuvvetlerini bile muharebeye sokan Macar kralı, Osmanlılar karşısında hiçbir başarı sağlayamıyordu Sultan Bayezid Han, kesin neticeyi almak için Osmanlı kuvvetlerinin hepsine taarruz emri verdi Haçlılar, paniğe kapılıp dağıldılar Kalabalık Haçlı ordusu ile Niğbolu’ya gelmekte iken, ordusunun muazzam sayısına bakarak; “Gök çökecek olsa mızraklarımızla tutarız” diyerek böbürlenen ve Osmanlıya atıp tutan Sigismund, Venedik kadırgasına binerek İstanbul Boğazı-Marmara ve Ege Denizi yoluyla Mora’daki Modon Limanına, sonra da Dalmaçya’da karaya ayak bastı Oradan memleketine geçti Haçlılardan, muharebeye katılmayanlar ve kaçanlar, kendilerini Tuna Nehrine atıp boğuldular Muharebede pek çok asilzâde kumandan ve şövalye esir alındı Başta Papalık ve Bizans olmak üzere, bütün Hıristiyan âleminin, Osmanlıları Avrupa kıtasından atmak için, olanca imkânlarını seferber ederek hazırladıkları büyük Haçlı ordusu, Sultan Bayezid Hanın karşısında mukavemet bile edememişti 25 Eylül 1396 tarihinde Niğbolu’da kazanılan zaferle, Osmanlı himayesindeki Vidin-Bulgar Krallığına son verildi Macaristan’a büyük bir akın yapılarak çok miktarda esir alındı Haçlılardan alınan pek çok ganimetle, ülkede imar faaliyetleri, sosyal yardım müesseseleri ve sanat eserleri yapıldı Esirleri önce Edirne’ye, oradan Gelibolu’ya gönderen, sonra da Bursa’ya gelince yanına getirten Sultan Bayezid Han, fidye karşılığı hepsini serbest bıraktı Esirler arasında bulunan Korkusuz Jean ve arkadaşları, “Bu andan itibaren Yıldırım Bayezid’e karşı gelmeyeceğimize ve ona karşı silâh kullanmayacağımıza namus ve şerefimiz üzerine yemin ederiz” deyince, Bayezid Han; “Bana karşı silâh kullanmayacağınıza dair ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum Gidiniz, yeniden ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz Bana bir kere daha zafer kazanmak imkânı sağlamış olursunuz Zîrâ ben, Allahü teâlânın dînini yaymak ve O’nun rızâsına kavuşmak için dünyâya gelmişim” dedi Niğbolu Zaferi, gönderilen fetihnâmelerle, ülkenin her tarafına, Asya’daki hükümdarlara, Mısır sultanlarına, Irak ve Acem beylerine, Tatar hanına, Bursa kadısına müjdelendi Mısır’da bulunan Abbasî halifesi, kendisine gönderilen zafernâmeye verdiği cevapta, Bayezid Hana; “Sultan-ı İklim-i Rûm” unvanı ile hitap etti O günden itibaren, Osmanlı hükümdarlarına sultan denilmesi âdet oldu |
Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıMohaç Savaşı bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik haykırdı ak tolgalı beylerbeyi "ilerle" bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan şimşek gibi türk atlarının geçtiği yoldan bir gün yine doludizgin atlarımızla yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla cennette bu gün gülleri açmış görürüzde hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Mohaç'ta, Türklerle Macarlar arasında meydana gelen ve Macaristan krallığına son veren savaş (29 Ağustos 1526) Türkler, Rumeli'ye geçtikten sonra (1357) Macarlar, Katolik dünyasının öncüsü olarak, Türklerin karşısına çıktılar; fakat her seferinde yenildiler Özellikle, iki defa kuşatıldığı halde alınamayan Belgrad'ın ele geçirilmesi (1521), Macarlara büyük bir darbe oldu, fakat Macar krallığının gücünü kırmadı Belgrad'ın alınmasından sonra da Macarlar ile Türkler arasında savaşlar devam etti Sınır beylerinden Yahyapaşaoğlu Bâli Bey, padişaha Drava ve Sava ırmakları arasındaki Macar topraklarının alınmasını teklif etti Kanunî'nin Macar seferine karar vermesine, Almanya imparatoru Karl V ile Fransa kralı François I (Fransuva) arasındaki rekabet sebep oldu François I'in Pavia'da yenilerek Karl V'e esir düşmesi üzerine, François'nın annesi Louise de Savoie, Chancelier Dupart'ın etkisiyle, İstanbul'a elçi göndererek Kanunî'den, oğlunun kurtarılması için yardım istedi Kanunî, Karl V'in gücünü kırmak için bu yardım teklifini olumlu karşıladı; Türklere karşı Eflak ve Boğdan beylikleri ile anlaşan Macarlara savaş açmağa karar verdi 1526 kışında Rumeli kumandanlarına, Anadolu beylerbeyi Behram Paşa'ya, Bosna beylerbeyine ve Kırım hanına, savaşa hazır olmaları bildirildi Kanunî, 300 top ve 100 000 kişilik bir orduyla yola çıktı (23 Nisan 1526) Rumeli beylerinin kuvvetleri de bu orduya katıldı Yolda Petervaradin, İllok (Ujlak) ve Eszek kaleleri alındı Eszek kalesinde, seferin hedefinin Budin olduğu orduya bildirildi Macar ordusu, Türk ordusunu karşılamak üzere, Mohaç ovasına ordugâh kurdu Ordunun başında, Macar kralı Lajos II ve başkumandan Nodor Bathory vardı Macar kralı, Erdel voyvodası Janos Zapolya'ya en kısa zamanda kendisine katılmasını bildirmişti Fakat, 30 000 kişiyle yola çıkan Erdel beyinin, kralı kıskandığı için savaşa katılmadığı söylenir Kanunî Sultan Süleyman Han, çevreye gönderdiği akıncılarla, Macar ordusunun yardım almasını önledi Türk ordusu, 28 Ağustos 1526'da Mohaç ovasına geldi Başta Kanunî, veziriâzam İbrahim Paşa olmak üzere ordunun bütün kumandanlarıyla, eski ve tecrübeli askerlerinin katıldığı bir savaş meclisi toplandı Bu mecliste Yahyapaşaoğlu Bâli Bey, birbirlerine zincirlerle bağlı zırhlı Macar süvarilerinin çok tehlikeli olduğunu ve kitle halinde saldırının sakıncalı olacağını, düşmanın yan ve gerilerine yapılacak saldırıların daha çok yarar sağlayacağını söyledi; teklifi, padişah ve mecliste hazır bulunanlarca kabul edildi Macar ordusu, kendi savaş planı gereğince iki safa ayrıldı İlk saf, merkez, sağ ve sol olmak üzere kuruldu İkinci saf ise dört koldan meydana geliyordu; Lajos II de bu safta bulunuyordu Macar ordusu, 29 Ağustos'ta saldırıya karar verdi Mohaç ovasının bir yanı bataklık (Karasu bataklığı), öteki yanı tepelikti Osmanlı ordusu, Bâli Bey'in teklifi üzerine, arka arkaya üç saf hâlinde düzene girdi Ön safta veziriâzam İbrahim Paşa kumandasında Rumeli askeri, ikinci safta Behram Paşa kumandasında Anadolu askeri, üçüncü safta ise yeniçerilerle padişah bulunuyordu Savaş planı gereğince, Macar saldırısı beklenecek, saldırılar Türk ordusunun merkezine yönelince, Türk kuvvetleri yanlara doğru açılarak, Macar süvarisini topların karşısında bırakacaktı Savaş, Macarların saldırısıyla başladı Rumeli askeri, plan gereğince, bir süre çarpıştıktan sonra geri çekilerek Macar zırhlı süvarilerini topların karşısına getirdi; Bâli Bey kumandasındaki akıncılar da düşmanın çekilme yollarını keserek, onları çember içine aldılar Anadolu kuvvetleri üzerine saldıran Lajos'un kumandasındaki ikinci saf da aynı tuzağa düşürüldü Bütün Macar ordusu topların önüne çekildikten sonra, 300 top birden ateşlendi; Macar ordusu dağıldı Lajos II ve yanındakiler, kaçan askerlerle birlikte Karasu bataklığında boğuldu Savaş alanında altı gün dinlenen Türk ordusu, Macar krallığının başkenti Budin üzerine yürüdü Başta kraliçe Maria olmak üzere soylular, devlet adamları ve Macar halk kaçtığı için, şehirde yalnızca Yahudiler kalmıştı Yahudilerin başkanı Salamon'un başında bulunduğu bir heyet, Foeldward kasabasında, Budin kalesinin anahtarlarını Kanunî Sultan Süleyman Han'a teslim etti Osmanlı Devleti, bu savaşla, Avrupa'da öteden beri Osmanlılara karşı Hıristiyanlığın en güçlü müdafaa hattını kırmış oldu Aynı zamanda, Macar topraklarının parçalanması ve kademe kademe bütün Macaristan'ın ilhakına yol açacak seferler (Osmanlı-Avusturya savaşları) için ilk adımı da attılar Osmanlı kuvvetleri, Budin'e girmiş olmakla birlikte, Belgrad'ın muhafazası için stratejik önemi bulunan Sirem bölgesi hariç, önce Macaristan'ı doğrudan idareleri altına almayarak, Avrupa'yla aralarında, kendilerine bağlı bir tampon devlet haline getirmeyi uygun buldular Bu, muhtemelen Kanunî'nin Avrupa'da takip etmek istediği denge siyasetinin bir sonucuydu Aslında tâbiiyet altına alma politikası, Osmanlı fetih metotlarından biri olup, âni fethin ortaya koyabileceği tepkilerin dozunu dengelemek amacını taşımakta; ancak yavaş yavaş Osmanlı idaresine ısındırılan bölge, daha sonra tamamıyla ilhak edilmekteydi Nitekim Macar tahtı, Macar asilzâdeleri tarafından kral seçilen Yanoş Zapolya'ya bırakıldı |
Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıPreveze Deniz Zaferi (1538) Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa, 1538 yılının kış ve bahar aylarını, Kanuni'nin emriyle İstanbul'da kalarak yeni bir donanmanın inşası hazırlıklarıyla geçirmişti O sırada Almanya imparatorluğu İspanya krallığı ile Papa ve Venedik hükümetleri, harp halinde bulundukları Osmanlı devletine karşı bir antlaşma yapmış bulunuyorlardı 7 haziran 1538'de Barbaros, kırk parça kadırga ile 2 Adalar seferine çıkmak zorunda kalmıştı Sefer zamanı geldiğinde; padişah emriyle vezirlerin kendi keselerinden inşa ettirmekte oldukları 100 gemiden sadece onu tamamlanmış geri kalan doksan tanesi henüz bitirilememişti Barbaros bu gemiler bitirilmedikçe denize çıkmak niyetinde değildi Fakat Salih Reis komutasındaki 20 geminin muhafazasında Mısır'dan getirilmekte olan Hint hazinesini ele geçirmek isteyen Andrea Doria'nın 40 kadırga ile Girit sularına geldiği haber alınmıştı Bunun üzerine Hayreddin Paşa, kırk gemilik filosuna üç bin tüfek endaz yeniçeri ile ümeradan Kocaeli Sancakbeyi Ali, Teke Sancakbeyi Hürrem, Sayda Sancakbeyi Ali ve Alaiye Sancakbeyi Mustafa beyleri, cümle askerleriyle beraber alarak İstanbul'dan ayrıldı Barbaros'un denize açıldığını haber alan Andrea Doria, derhal o sulardan ayrılarak İtalya sahillerine gitmişti Türk gemileri evvela İmroz adasına gitmiş ve evvelce orada batmış olan bir gemiden çıkarılan on yedi topla gemiler takviye edilmişti Buradan Sporad adalarına yelken açılmış ve ilk olarak Avrupa korsanlarına yataklık eden Skiatos adası zapt olunmuştu İstanbul'da inşası biten 90 gemi ile Hint hazinesini İstanbul'a teslim eden Salih Reis komutasındaki yirmi kadırga bu adaya gelerek Barbaros'a katıldılar Bu sulardaki diğer adalar da teker teker düşmandan temizlendi ve yedi gemi dolusu ganimet ve esir İstanbul'a gönderildi Daha sonra Girit adası, yedi gün süreyle her tarafından vurulmuş, karaya çıkan Türk denizcileri adanın içlerine kadar sarkarak bir kısım kaleleri zaptetmişti Bu harekat sonunda alınan çok miktardaki ganimet ve on beş bin esir de İstanbul'a yollandı Buradan Rodos istikametinde bulunan Kerpe adasına gidilerek bu ada ve Kaşot adacığı zapt edildi Daha sonra İstanköy adasına gelindi, oradan Eğriboz'a gidilerek adaların korunmasına memur edilen Salih bey komutasındaki filo ile birleşildi Beş ay içinde yirmi beş ada zapt eden ve Venedik'in Ege deniziyle alakasını tamamen kesen Barbaros'un bu son seferi üzerine; Papa IIIPaul'ün teşvikiyle uzun zamandan beri hazırlanmakta olan Haçlılar donanmasının teşkili ve Türk donanmasına karşı çıkarılması işi çabuklaştırıldıBarbaros, İstanköy adasındayken, Haçlıların hazırlıklarını tamamladıklarına dair bazı haberler almış ve Eğriboz adasına geldiği zaman Andrea Doria komutasındaki muazzam bir Haçlılar donanmasının 22 eylülde Korfu adasında toplandığını ve oradan Preveze'ye taarruz ederek kaleyi kuşattığını öğrenmişti Bunun üzerine bir gönüllü filosunu Turgut Reis'in komutasında keşif için öncü göndererek kendisi de donanmasıyla arkadan yola çıktı Türk donanması 23 eylülde Preveze'ye gelerek Arta körfezine girmiş ve harekete hazır bir durumda demirlemiş bulunuyordu Barbaros kaleyi hemen tamir ve tahkim ettirmeye başladı 25 eylülde Andrea Doria komutasındaki haçlı donanması da Preveze önlerine gelmiş ve körfez ağzının iki mil kadar açığında mevki almıştı Haçlı donanması her bakımdan çok üstün durumda bulunuyordu İspanya - Portekiz krallıkları 80 kalyon, Venedik cumhuriyeti 10 kalyon ve 70 kadırga, Papalık hükümeti 36 kadırga, Saint-Jean şövalyeleri 10 kadırga, Cenova hükümeti 1 kalyon, 52 kadırga ve diğer bazı Hıristiyan hükümetleri 49 kalyon vermişti ki hepsi 308 gemi tutuyor, bu miktar 300 parça yük ve taşıt gemisiyle 608'i buluyordu Bu gemilerden 15-20 kadarı karaka denilen çok büyük tekneler olup, 2000 personeli bulunmaktaydı Düşmanın 2500-2594 topu ve 60000 kadar askeri vardı Buna karşılık Türk donanması 122 parça kadırga ve firkate sınıfı gemilerden kurulmuştu 366 top ve 3000 yeniçeri ile beraber 8000 cenkçi taşıyordu Ne tuhaf bir tesadüftür ki; aynı sularda MÖ 2 eylül 31'de, o çağların en büyük deniz savaşı olan Actium cengi yapılmış ve 32 yaşındaki müstakbel imparator Octavianus, Antonius'la Kleopatra'nın donanmasını yenmişti Barbaros donanmasının ileri gelen komutanlarıyla kendi gemisinde bir harp meclisi kurdu Bu toplantıda, komutanlarının karaya asker ve top çıkarılması hususundaki isteklerini önce uygun bulmadı, fakat düşmanın gece preveze boğazından içeri girmek istediğini haber alınca, sahile bazı toplar koydurttu Ayrıca gönüllü alayından Murat, Turgut, Güzelce Mehmet, Sadık ve bazı reisler birkaç parça gemiyle körfez dışına çıkarak düşmanı ürkütmüşlerdi 27 eylülde birkaç yürük düşman kadırgası Preveze Boğazı'na gelip donanmamız cihetine toplar atarak nümayişte bulununca, Barbaros, Preveze boğazından çıkıp, Haçlı donanmasına meydan okumuştu Donanmamız, tabıl ve nakkareler çalınarak dışarı çıkıp, altı mil açıldıktan sonra savaş nizamına girmiş ve hilal şeklinde bir dizi teşkil eden bütün gemiler, başlarında bulunan üçer topu ateşleyerek düşmana saldırmıştı Saldırının şaşkınlığıyla Andrea Doria yanlış manevra yapmış ve donanmasını pek müşkül bir duruma sokmuştu Barbaros, bundan hemen faydalanarak 40 gemilik bir filoyu ileri sürüp, Haçlı donanmasını ikiye bölmek istemiş, bu pek tehlikeli durum üzerine, Doria donanmasına ricat emri vermiş ve düşman Korfu istikametine çekilmişti Karanlık bastığı cihetle düşman izlenememiş, Türk donanması da Arta körfezi dışarısında ve Preveze önlerinde mevki almıştı O gece Barbaros'un başkanlığında toplanan harp meclisi, düşmanın ezici üstünlüğüne rağmen, savaşa zorlanıp, kesin bir sonucun alınmasına kara veriyordu Türk donanması gece yarısından sonra hareket ederek, Paksos adası önlerine geldiği zaman, keşif gemileri Aya Mavri adasının güneyindeki incir limanında (Porto Figo) düşman donanmasının direklerinin görüldüğünü bildirdi Günün ilk ışıkları etrafı aydınlatırken, Haçlı donanması, Türklerin gelmekte olduğunu görmüş, Hayreddin Paşa'nın üstün cüret ve cesareti Doria'yı şaşırtmıştı Derhal kurulan harp meclisinde, Doria bir hücuma taraf olmadığı halde, filo komutanlarının söz dinlememeleri üzerine harbi kabule mecbur kalarak, donanmasını Preveze üzerine harekete geçirdi Bu sırada Türk donanması sahil tarafında bir dizi halinde ilerliyor ve gittikçe düşman donanmasına doğru gelmeye başlayarak bir gün evvelki gibi hilal şeklindeki savaş nizamına girmiş bulunuyordu Donanmamızın savaş hattı üç filodan meydana gelmişti Ortadaki filoya Barbaros komuta ediyor, öz oğlu Hasan ve manevi evladı diğer Hasan Reisler bu filoda bulunuyordu Sağdaki filo, Kazdağlı Salih Reis'in, soldaki ise devrin büyük coğrafya ve matematik bilginlerinden Seydi Ali Reis'in komutasındaydı Hilal şeklindeki savaş nizamının arka tarafında bulunan gönüllü filosuna Turgut Reis komuta ediyor, Murat, Güzelce Mehmet ve Sadık Reis'ler de bu filoda bulunuyordu Düşman donanması borda nizamında olup, gemiler büyüklüklerine göre birbirinin arkasında üç kat halinde yer almışlardı Bu hattın ilki kalyonlarla karakalardan, ikincisi kadırgalardan ve üçüncüsü de küçük gemilerden meydana geliyordu Bu duruma nazaran öndeki kalyon ve karakalardan kurulu ağır filo,bir nevi siper görevi görüyor, Doria ikinci hattı teşkil eden kadırgalar filosunun başında bulunuyordu Haçlı donanmasındaki İspanya - Portekiz kalyonlarına Franco Doria, Venedik kalyonlarına Alessandro Condalmiero, Venedik kadırgalarına Vincenzo Capello ve Papalık filosuna Aquilea Patriği Marco Grimani komuta ediyordu Amiral gemisinde kara kuvvetleri komutanı general Fernando de Gonzaga da bulunmaktaydı Preveze açıklarında iki taraf donanması kendi savaş nizamları içinde birbirlerine yaklaşırken, cenuptan esen çok sert rüzgar, aleyhimize idi Bu sebeple donanmamızın moralinin sarsıldığını gören Barbaros iki ayet yazdırıp gemisinin iki tarafına bıraktırmış ve az sonra rüzgarın dindiği görülmüştü Katip Çelebi Barbaros'un bu davranışını şöyle anlatmaktadır: "Derhal Paşayı gazi iki ayet yazıp gemisinin iki tarafına bırakdıkda, rüzgar sakin olup barçalar hareketten kaldı Kıssadan hisse budur ki, serdar olan namdarlar yalnız esbab-ı cismaniyyeye itimad itmeyüp kaadir oldukları kadar esbab-ı ruhaniyyeye dahi riayet ve itibar eylemek lazımdır" Rüzgarın kesilmesi düşmanın ağır gemilerini hareketsiz bırakınca Doria, öndeki büyük gemilerden şiddetli bir top ateşi açtırmıştı Fakat kalyonlardaki büyük topların menzili kısa olduğundan, bütün mermiler denize düşüyordu Barbaros da hücum emri vermiş, Türk gemileri, boru, nakkare ve nefir sedaları ve askerin "Allah Allah" avazeleri arasında heybetle ilerlemeye başlamıştı Hafif gemilerimizdeki top menzilleri daha uzun olduğundan, bu menzil mesafesine varılıp ateş açılacağı sırada ileri çıkan bir düşman kalyonu püskürtülmüş ve Türk toplarının menzil üstünlüğünden istifade edilerek düşmanın ön hattaki ağır gemileri tahrip edilmeye başlanmıştı Bu durum üzerine, Doria ile Venedik amirali Capello ikinci hattaki kadırgalarını harekete geçirerek Türk donanmasını iki ateş arasına almak istemişler, fakat şiddetli ateşimiz ve bu esnada Turgut Reis'in bir çevirme hareketi karşısında ricata mecbur olmuşlardı Savaşın bu en şiddetli anında ortalığın duman ve ateşle görünmez hale gelmesinden faydalanmak isteyen Doria, birkaç defa Türk donanmasına iki ateş arasın almak için manevralar yapmaya çalışmış, fakat her seferinde Barbaros'un pek mahirane mukabil manevraları ile karşılaşmıştı Birkaç saat süren şiddetli bir savaştan sonra düşmanın ön hattaki kalyon ve karakaları tamamen tahrip edilmiş ve Barbaros meşhur yarma hareketi için emir vermişti Askerin tekbir sesleriyle yapılan şiddetli bir hücum sonunda düşmanın ön hattaki gemileri ikiye ayrıldı ve Türk donanması arka taraftaki kadırgalar filosunun üzerine yürüdü Bu sırada Turgut Reis emrindeki gönüllü filosuyla düşmanın arkalarına saldırmıştı Haçlı donanması bir taraftan yarılırken, bir taraftan da müthiş bir Türk çemberi içine düşecek duruma gelmişti Andrea Doria, büyük bir ümitsizlik içinde iki eline iki gülle almış dövünüyor ve donanmasına ricat emri veriyordu Artık denizde yüzen o muhteşem Haçlı donanmasından sadece bütün aksamı harap olmuş, mağlup ve perişan gemiler vardı Bunlardan bir kısmı dağınık ve perişan bir halde, gecenin karanlığından faydalanarak, muzaffer Türk donanmasının önünden kaçıyordu Bu sırada şimşek ve yağmurla karışık bir fırtına çıkmış ve donanmamız, savaş sahasına dönerek demirlemişti Burada pek harap durumdaki düşman gemilerine Barbaros'un emriyle ateş verilmiş ve sabaha kadar savaş alanı aydınlıklar içinde kalarak, sanki büyük zafer kutlanmıştıDoria bu savaşta yalnız kalyon ve karaka olmak üzere 128 büyük savaş gemisi kaybetmişti ki, bu miktar Türk donanmasının bütün mevcudundan fazlaydı Ayrıca orta ve küçük gemilerden kayıpları da bulunuyordu Türkler ise hiç gemi kaybetmemişler sadece birkaç yüz şehit ve yaralı vermişlerdi Barbaros, Boğdan Seferi'nden dönmekte olan Kanuni'ye öz oğlu Hasan Bey'le, Preveze zafernamesini göndermiş ve Yanbolu'da ordugahını kurmuş bulunan padişah, divanı toplayıp, zafernameyi komutanlarıyla beraber ayakta dinlemişti Katip Çelebi bu töreni şöyle anlatıyor: "Divan kurulup fetihname ayağ üzere okundu, Hakk'a hamd-ü şükr-i firavan ettiler" |
Türk Tarihinin Önemli Savaşları |
06-27-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Tarihinin Önemli SavaşlarıDandânakan Savaşı (1040) Diğer tarafdan Sultan Mes'ûd Selçukluların artık kendi devleti için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu anlamış ve onlar üzerine sefere çıkmıştı Nihayet Sultan Mes'ûd ilk iki savaşta Selçukluları mağlûp etmeğe muvaffak oldu (1039) Ancak bu Gazneliler için Selçukluları tamamiyle itaat altına alabilecek kesin bir zafer değildi Bu bakımdan Selçuklulara barış teklif edildi Selçuklular tarafında da kabul edilen bu teklife göre; Gazneli ordusu Herât'a gidecek, Nesâ, Bâverd, Fevâre şehir ve hududları Selçuklulara teslim edilecek, Selçuklular ele geçirmiş oldukları Nîşâbûr, Serahs ve Merv'i tahliye edeceklerdi İki tarafın da bu geçici barışı kabul etmelerinin sebebi, dinlenmek ve yeniden savaşa hazırlanmaktı Selçuklular barış şartlarına uymadıkları gibi, Gazneli topraklarına yeniden akınlara başladılar Sultan Mes'ûd tekrar Selçuklulara karşı harekete geçti Selçuklular ile Gazneliler arasında devam eden savaşların en büyüğü ve önemlisi Merv civarındaki Dandânakan kalesi yakınında oldu Selçuklular Sultan Mes'ûd idaresindeki ordu karşısında kesin sonucu alarak Gaznelileri hezîmete uğrattılar (24 Mayıs 1040) Dandânakan savaşını kazandıktan sonra Selçuklu Beyleri toplanarak Tuğrul Bey'i "Horasan Emîri" ilân ettiler Artık Horasan'da tamamen bağımsız bir devlet kuruyorlar ve büyük bir imparatorluk için ilk adımlarını atıyorlardı Ayrıca devrin âdeti gereğince civardaki hükümdarlara zaferlerini bildiren "fetih-nâmeler" gönderdiler Selçuklu reisleri aynı ay içinde Merv şehrinde toplanan Kurultay'da bir araya gelerek mühim kararlar aldılar Bu toplantıda alınan kararlardan birisiyle Abbâsî Halîfesi Kâim bi-Emrillâh'a sâdık olduklarını ve Horasan'da adaleti tesis edeceklerini bildirdiler Bundan sonra Selçuklular hâkim oldukları ve ayrıca ilerde ele geçirmeyi tasarladıkları ülkeleri yine eski Türk geleneği gereğince bölüştüler Bu bölüşmeye göre; Tuğrul Bey "sultan" sıfatı ile Nîşâbûr'u alarak batıya Irak tarafına gidecekti Çağrı Bey'e "Melik" unvanı ile merkez Merv olmak üzere Ceyhun ile Gazne arasındaki bölge, Mûsâ Yabgu'ya, Büst, Herat ve Sîstân havâlisi verildi hânedâna mensup şehzâdeler de birer bölgenin zabtı ile görevlendirilmişlerdi Selçuklular bu esas üzerine fetihlere giriştiler ve bu sür'atle gerçekleştirdiler Çağrı Bey Gaznelilere karşı başarılı savaşlar yaparak, onları Horasan'dan tamamen uzaklaştırdı Bir Gazneli ordusunu mağlûp ederek Belh şehrini ele geçirdi (1040 yılı sonbaharı) Tuğrul Bey ile beraber Hârezm'e yürüdüler ve ezelî düşmanları Şâh Melik'i mağlûp ederek, geçmişte uğradıkları baskının acısını çıkardılar ve Harezm ülkesini Selçuklu Devleti'ne bağladılar (1043) Daha sonra Çağrı Bey oğlu Alp Arslan'ın yardımı ile başarısını sürdürdü ve Karahanlıları mağlûp etti Ele geçirdiği bölgelerde Selçuklu hâkimiyetinin tanınması ve buralara Karahanlıların saldırmamaları şartı ile başarılı bir anlaşma yaptı (1050) Çağrı Bey ayrıca Gazneliler sultanı İbrâhim ile de Hindikuş dağları arada sınır olmak üzere anlaştı (1059) İki devlet arasındaki bu anlaşma yarım asır kadar devam etmiştir Selçuklu Devleti'nin kuruluşunda büyük rolü olan Çağrı Bey yetmiş yaşında Serahs şehrinde öldü (1060) Ailenin en büyüğü Mûsâ Yabgu, Dandânakan savaşından sonra Herât'ı zabtetti (1040) O Sistân bölgesini idaresi altında bulunduruyor ve daha çok Herât'da oturuyordu Ancak onun hânedânın öteki üyeleri kadar başarılı olmadığı anlaşılıyor Nitekim 1064 yılında Sultan Alp Arslan'a isyan etti Neticede Herât kalesinde yakalanarak Alp Arslan'ın yanına götürüldü ve böylece siyâsî hayâtı sona erdi |
|