Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fethi, istanbulun

İstanbul'un Fethi

Eski 05-06-2007   #1
90burcu
Varsayılan

İstanbul'un Fethi



ISTANBULUN FETHI
Fatih Sultan Mehmed padişah olduktan sonra ilk iş olarak, devamlı ayaklanma çıkaran Karamanoğlu Beyliğine karşı sefere çıktı Karamanoğlu İbrahim Bey af diledi Fatih İstanbul'un fethini düşündüğü için onu bağışladı

Fatih Sultan Mehmed, büyük gayesini gerçekleştirmek için, Macarlara, Sırplara ve Bizanslılara karşı yumuşak davranıyordu Amacı Haçlıların birleşmesini önlemek, onları tahrik etmemek ve zaman kazanmaktı

Bin yıllık tarihinin sonuna gelmiş olan Bizans küçüle küçüle sadece İstanbul şehrinin sınırları içinde hüküm süren bir devlet durumuna düşmüştü Ancak buna rağmen Bizans'ın varlığı, Balkanlar'daki Türk hakimiyeti açısından tehlikeli oluyordu

Bizans İmparatorları, Anadolu'daki çeşitli siyasi güçleri de Osmanlı aleyhine kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı Hatta zaman zaman Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına karışıp devletin iç düzenini bozuyorlardı


YAPILAN HAZIRLIKLAR


İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altında girmesi, ticari ve kültürel yönden önemli bir avantajın daha ele geçirilmesi demekti Boğazlar tam anlamıyla kontrol altına alınacak ve bu sayede Karadeniz ticaret yolları ele geçirilmiş olacaktı Karamanoğulları meselesini çözen Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethi için gerekli hazırlıklara başladı

Devrin mühendislerinden Musluhiddin, Saruca Sekban ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Edirne'de top dökümü işiyle görevlendirildi "Şahi" adı verilen bu topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi (havan topu) yapılan hazırlıklar arasındaydı Yaptırılan bu büyük toplar İstanbul'un fethedilmesinde önemli rol oynadı

Yıldırım Bayezid'in İstanbul kuşatması sırasında yaptırdığı Anadolu Hisarının karşısına, Rumeli Hisarı (Boğazkesen) inşa edildi Bu sayede Boğazlar'ın kontrolü sağlanacak, deniz yoluyla gelebilecek yardımlara karşı tedbir alınmış olacaktı 400 parçadan oluşan bir donanma inşa edildi Turhan Bey komutasındaki bir Osmanlı donanması Mora'ya gönderildi ve İstanbul'a yardım gelmesi engellendi

Eflak ve Sırbistan ile var olan barış antlaşmaları yenilendi Macarlarla da üç yıllık bir antlaşma yapıldı Osmanlıların bu hazırlıkları karşısında, Bizanslılar da boş durmuyordu Surlar sağlamlaştırılıyor ve şehre yiyecek depolanıyordu Ayrıca Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç'e bir zincir gerdirerek, buradan gelecek tehlikeyi önlemeye çalıştı

Aynı zamanda Haçlı dünyasından yardım isteniyor, Papa ise yapacağı yardım karşısında Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu Ancak Katoliklerden nefret eden Ortodoks Rumlar, Roma kilisesine bağlanmak istemiyor, "İstanbul'da Kardinal Külahı görmektense, Türk Sarığı görmeye razıyız" diyorlardı


KUSATMA VE SAVAS

Fatih Sultan Mehmed, hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Bizans İmparatoru Konstantin'e bir elçi göndererek, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi Fakat İmparatordan gelen savaşa hazırız mesajı üzerine, İstanbul'un kara surları önüne gelen Osmanlı ordusu, 6 Nisan 1453'de kuşatmayı başlattı Osmanlı donanması ise Haliç'in girişinde ve Sarayburnu önünde demirlemişti Ordu; merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı 19 Nisan'da yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı

Osmanlı Ordusundaki er sayısı 150000 ile 200000 arasındaydı Bu kuvvetlere Rumeli ve Anadolu beylerine bağlı çeşitli kuvvetler de katılmıştı

Çok şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı

Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans'a yardım ediyorlardı Fatih Sultan Mehmed Osmanlı donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılamadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu İstanbul'un Haliç tarafındaki surlarının zayıf olduğu biliniyordu Bizans bu bölgeye zinciri bu nedenle germişti Yüksekten atılan taş gülleler Bizans donanmasından bazı gemileri batırmıştı fakat bir kısım donanmanın Haliç'e indirilmesi kesin olarak gerekliydi

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethedilmesini kolaylaştıracak önemli kararını verdi Osmanlı donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek Haliç'e indirilecekti

Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşa'ya kadar ulaşan bir güzergah üzerine kızaklar yerleştirildi Gemilerin, kızakların üzerinden kaydırılabilmesi için, Galata Cenevizlilerinden zeytinyağı, sade yağ ve domuz yağı alınarak kızaklar yağlandı 21-22 Nisan gecesi 67(yada 72) parça gemi düzeltilmiş yoldan Haliç'e indirildi

Haliç'teki Türk donanmasına ait toplar, surları dövmeye başladı Ciddi çarpışmalar cereyan etti Bundan sonraki günlerde top savaşı, ok, tüfek atışları, lağım kazmalar, büyük ve hareketli savaş kulelerinin surlara saldırıları devam etti

Kuşatmanın uzun sürmesi ve kesin başarıya ulaşılamaması askerler arasında endişe yarattı Ancak, İstanbul'u her ne şartta olursa olsun almaya kararlı olan Fatih Sultan Mehmed kumandanların ve alimlerin de bulunduğu bir toplantı düzenledi Cesaretlendirici bir konuşma yaptıktan sonra, 29 Mayıs'ta genel saldırının yapılacağına dair kararını açıkladı

Çarpışmalar sırasında Bizans'ı koruyan surlar üzerinde kapatılması mümkün olmayan gedikler açılmaya başlamıştı Surlar içerisine küçük sızmalar oluyor, ancak geri püskürtülüyordu İlk defa Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarının şehit olmak pahasına tutunmayı başardıkları İstanbul surları, artık direnemiyordu 53 gün süren ve 19 Nisan, 6 Mayıs, 12 Mayıs ve 29 Mayıs'ta yapılan dört büyük saldırıdan sonra Doğu Roma İmparatorluğu'nun 1125 yıllık başkenti olan İstanbul, 29 Mayıs 1453 salı günü fethedildi


FETIHIN SONUCLARI

İstanbul'un fethi, çok önemli sonuçları da beraberinde getirdi Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra batıdaki hakimiyeti pekiştirmek, sınırları genişletmek, İslam'ı en uzak yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan birliğini bozmak amacıyla Avrupa üzerine bir çok seferler düzenledi

Sırbistan (1454,1459), Mora (1460), Eflak (1462), Boğdan (1476), Bosna-Hersek, Arnavutluk, Venedik (1463-1479), İtalya (1480) ve Macaristan seferleriyle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'daki hakimiyetini pekiştirdi

Sırbistan Krallığı tamamen ortadan kaldırılıp Osmanlı sancağı haline getirildi, Mora tamamen fethedildi, Eflak Osmanlı eyaleti yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı hakimiyetine alındı, Arnavutluk ele geçirildi 16 yıl süren Osmanlı-Venedik Deniz Savaşları sonunda Venedik barış imzalamayı kabul etti İtalya'ya yapılan sefer sırasında Roma'nın fethi açısından çok önemli bir merkez olan Otranto, fethedildi ancak Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine kaybedildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'un Fethi

Eski 05-06-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : İstanbul'un Fethi



İstanbul'un fethi 29 Mayıs 1453, Salı günü geçekleşmiştir Fatih Sultan Mehmed padişah, olduktan sonra ilk iş olarak, devamlı ayaklanma çıkaran Karamanoğlu Beyliğine karşı sefere çıktı Karamanoğlu İbrahim Bey af diledi Fatih İstanbul'un fethini düşündüğü için onu bağışladı




Ünlü İtalyan ressam Zanaro'nun Fatih'in İstanbul'a girişini temsil eden bir tablosu İstanbul'un fethi 29 Mayıs 29 Mayıs Gregorian Takvimine göre yılın 149 günüdür Sonraki sene için 216 (Artık yıllarda 217) gün var
1453,

Salı günü, şehri günlerdir kuşatan Osmanlı ordusunun, şimdi İstanbul olarak bilinen, o zamanki adıyla Konstantinopolis (Constantinople) şehrini Sultan II Mehmed Han'ın komutanlığında fethetmesidir Bu fetihten sonra Osmanlı Devleti İmparatorluk olmuş, henüz 21 yaşında olan Sultan II Mehmed, fatih unvanını da alarak Fatih Sultan Mehmed olarak anılmaya başlanmıştır Tarihteki en önemli devletlerden olan Salı, Pazartesi ile Çarşamba arasında haftanın ikinci ya da üçüncü günüdür
Doğu Roma İmparatorluğu bu fetihle birlikte sona ermiştir İstanbul feth edildikten sonra Bizans İmparatorluğu'nun diğer adıdır Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu'nun 395'te Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasıyla ortaya çıktı Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu 5 yüzyılda Germen kabilelerince yıkıldı Merkezi Konstantinopolis (bugünkü İstanbul) olan ve Doğu Roma İmparatorluğu da denen Bizans İmparatorluğu ise, bin yılı aşkın süre varlığını sürdürdü Bizans'ın ortaya çıkışı, Roma İmparatoru I Constantinus'un başkenti, Roma'dan bugünkü İstanbul'a taşımasıyla da yakında

Orta Çağ
kapanmış ve 1789 Orta Çağ, Avrupa tarihinin geleneksel ve şematik olarak üç çağa ayrılışında, ortada kalan çağa verilen isimdir Bu üç çağ: Antikitenin klasik uygarlıkları (Antik Çağ), Orta Çağ ve Modern Zamanlar'dır Batı Avrupa'nın Orta Çağ'ı genellikle Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşü ile ulusal monarşilerin yükselişi, Avrupalılarca denizaşırı keşiflerin başlaması, hümanist canlanma ve 1517'de başlayan Protestan Reformasyon'u arasındaki zaman dilimi olarak tanımlanmıştır

Fransız ihtilali'ne kadar sürecek olan Fransız ihtilali veya Fransız Devrimi (1789-1799), Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır

Yeni Çağ
başlamıştır

Önceki İstanbul kuşatmaları

Yeni Çağ, Tarih Çağlarının üçüncüsüdür
Karadeniz ve Karadeniz, Türkiye'nin kuzeyinde bulunan denizdir Karadeniz'i çevreleyen ülkeler Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan'dır

Karadeniz, İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi'ne, oradan da Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi'ne bağlanır Akdeniz'i birbirine bağlayan deniz yolu üzerinde kurulu olan İstanbul şehri, günümüzde olduğu gibi o zamanlar da oldukça önemli bir şehirdi 1453 yılına kadar farklı zamanlarda, Akdeniz dünyanın en büyük iç denizidir Kuzeyinde Avrupa, güneyinde Afrika, doğusunda Asya'nın yer alır Çanakkale Boğazı ile Marmara Denizine buradan İstanbul Boğazı ile Karadeniz'e, Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusuna, Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz'e, dolayısıyla Hind Okyanusuna bağlanır Yüzölçümü 2971000 kilometrekaredir Batıdan doğuya uzunluğu 3755 km, kuzeyden güneye genişliği 741 kilometredir Düzgün bir derinliğe sahip olup, ortalama derinliği 1400 metredir
Avarlar, İkinci Türk İmparatorluğu'nu kuran kavim (lll-IXyy) Hun İmparatorluğu'ndan sonra Orta Asya'da, Avar İmparatorluğu kuruldu (MS III yy) Kore Yarımadası'na kadar yayılan bu devlet önce Çinlilere yenildi (458), sonra Göktürkler tarafından yıkıldı (522)
Araplar, Avrupalılar ve Araplar, anadili Arapça olan topluluklara denir Akdeniz'in güneyinde Afrika'da Büyük Sahra ve Sudan'a, doğusunda Irak'a ve Arabistan Yarımadası'na kadar uzanan bir coğrafyada yaşarlar Arapça konuşulan ülkeler Arap ülkeleri olarak adlandırılır Bu ülkelerde, Arapça’nın dışında Kuzey Afrika'da Berberice , Irak'ta Kürtçe ve Türkmence, Güney Arabistan'da ise çeşitli yerel diller konuşulur
Osmanlılar tarafından defalarca kuşatılmış, fakat gerek Bizans'ın sahip olduğu Rum ateşi (grejuva), gerekse şehrin o zamanlar için aşılamaz olarak görülen surları, bu fetih hareketlerini başarısız kılmıştı Sayıları 29 olan kuşatmalar sırayla şunlardır:
  1. MÖ 340 Makedonya Kralı Phillippe
  2. MÖ 194 Roma İmparatoru Septim Severus (Başarılı olmuşturŞehir artık Romalılara bağlanmıştır)
  3. MS 616 İran Hükümdarı Keyhüsrev
  4. MS 626 İranlılar ve Avar Türkleri ortak
  5. MS 665 Emevi Halifesi Muaviye
  6. MS 667 Emevi Halifesi Muaviye
  7. MS 672 Emevi Halifesi Muaviye
  8. MS 712 Emevi Halifesi IVelid
  9. MS 722 Emevi Halifesi IVelid (Yalnızca Galata Limanı alınmış,Arap Camii inşa edilmiştir)
  10. MS 782 Abbasiler (Kent haraca bağlanmıştır)
  11. MS 854 Abbasi Halifesi Mütevekkil
  12. MS 864 Ruslar
  13. MS 869 Abbasi Halifesi Mütevekkil
  14. MS 936 Ruslar
  15. MS 959 Macarlar
  16. MS 970 Abbasiler (Kent haraca bağlanmıştır)
  17. MS 1203 Latinler (Latinler İstanbul'u 1261'e kadar ellerinde tuttular)
  18. MS 1302 Venedikliler
  19. MS 1348 Cenovalılar
  20. MS 1391-1396 Osmanlı Padişahı IBayazid (Şehir İstanbul'da bir Türk Mahallesi kurulması isteğine karşı çıkılması üzerine ablukaya alınmıştır)
  21. MS 1412 Osmanlı Şehzadesi Musa Çelebi
  22. MS 1422 Osmanlı Padişahı IIMurat
  23. MS 1437 Cenovalılar
  24. MS 1453 Osmanlı Padişahı IIMehmed (Başarılı olmuşturSonrasında şehir Türklerin hakimiyeti haline girmiştir)
Bunun yanında Atilla'nın, Vikinglerin, Bulgarın ve Gotların da kuşatma yaptığı bazı kaynaklarda geçer ama tarihleri bilinmemektedir Fatih Sultan Mehmed Osmanlılar ile ilgili olarak aşağıdaki başlıkları kullanarak bilgi alabilirsiniz
Fatih Sultan Mehmed padişah, olduktan sonra ilk iş olarak, devamlı ayaklanma çıkaran II Mehmed veya sık kullanılan unvanıyla Fatih Sultan Mehmed, (Osmanlı Türkçesi: محمد الثانى Mehmed-i sānī, Lakabı el-Fatih (الفاتح) ) (d 30 Mart 14321 – ö 3 Mayıs 14812) 7 Osmanlı padişahıdır Sultan Mehmed, Sultan II Murad ve Hüma Hatun'un oğludur
Karamanoğlu Beyliğine karşı sefere çıktı Karamanoğlu Beyliği 13 yüzyılda, Konya ve civarında hakim olup, 1487 senesine kadar devam eden büyük Türk beyliğine verilen isim Karaman aşireti, Oğuzlar'ın Avşar boyuna mensuptur

Türkiye Selçuklu sultanı Birinci Alaeddin Keykubad (1219-1237), Türkmen aşiretlerini Bizans ve Kilikya hudutlarına yerleştirmişti Bu sırada, 1228 senesinde Kilikya, Ermenilerden alınınca, Ermenek taraflarına da Karaman aşireti yerleştirildi Karamanoğlu İbrahim Bey af diledi Fatih İstanbul'un fethini düşündüğü için onu bağışladı Fatih Sultan Mehmed, büyük gayesini gerçekleştirmek için, Karamanoğlu İbrahim Bey, Karamanoğulları Beyliği hükümdarı Dedesi Alaeddin Bey, babası Mehmed Bey'dir Babasına karşı gelerek onun zamanında hükümdarlığa geçtiyse de, kısa süre sonra babası idareyi tekrar ele aldı Mehmed Bey'in ölümünden sonra Karaman Beyi oldu
Macarlara,
Sırplara ve Balkan kavimlerinden Bir Slav boyu olan Sırplar, Slav dillerinin güney grubuna giren Sırp-Hırvat dili konuşurlar Sırpçaya mahsus sesleri belirtmek için kabartılmış Kiril alfabesi kullanılır Hıristiyan olup, Ortodoks mezhebine mensupturlar
Bizanslılara karşı yumuşak davranıyordu Amacı Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu’nun İS 395’te Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasıyla ortaya çıktı Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu 5 yüzyılda Germen kabilelerince yıkıldı Merkezi Konstantinopolis (bugün İstanbul) olan ve Doğu Roma İmparatorluğu da denen Bizans İmparatorluğu ise, bin yılı aşkın bir süre varlığını sürdürdü Bizans’ın ortaya çıkışı, Roma İmparatoru Constantinus’un başkenti Roma’dan bugünkü İstanbul’a taşımasıyla da yakından ilişkilidir
Haçlıların birleşmesini önlemek, onları tahrik etmemek ve zaman kazanmaktı Bin yıllık tarihinin sonuna gelmiş olan Haçlı Seferleri, 1094-1270 arasında, Avrupalı Katolik Hristiyanların, Papanın da etkisini kullanarak, Müslümanların elindeki Ortadoğu toprakları (Kutsal Topraklar) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenledikleri askeri akınlardır
Bizans küçüle küçüle sadece Bizans kelimesi Byzas'tan gelir İstanbul şehrinin kurucusu Byzas'dan dolayı şehre uzun süre Byazs denmiştir
İstanbul şehrinin sınırları içinde hüküm süren bir devlet durumuna düşmüştü Ancak buna rağmen Bizans'ın varlığı, İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve Türkiye'nin en büyük kenti Tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik yapan, 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34 sırada yer alır Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur
Balkanlardaki Türk hakimiyeti açısından tehlikeli oluyordu Avrupa kıtasının güneydoğusunda yer alan topraklara Balkanlar, Balkan Yarımadası ya da Güneydoğu Avrupa denilir Bölge Avrupa'nın en yoksul, geri kalmış ve sorunlu yerlerinin başında gelir
Bizans İmparatorları,

Anadolu'daki çeşitli siyasi güçleri de Osmanlı aleyhine kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı Hatta zaman zaman Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına karışıp devletin iç düzenini bozuyorlardı İstanbul'un Anadolu kelimesi Yunanca güneşin doğduğu yer anlamına gelen “Anatoli”dan doğmuştur Romalılar, kendi topraklarına göre doğuda kaldığından buraya doğu toprağı anlamında Thema Anadolia demişlerdir Anadolu isminin bir bölge adı olması ise Selçukluların Anadoluya gelmesiyle başladı

Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altında girmesi, ticari ve kültürel yönden önemli bir avantajın daha ele geçirilmesi demekti Boğazlar tam anlamıyla kontrol altına alınacak ve bu sayede, Osmanlı Devleti, 13 yüzyıl sonlarından 20 yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır
Karadeniz ticaret yolları ele geçirilmiş olacaktı Karadeniz, Türkiye'nin kuzeyinde bulunan denizdir Karadeniz'i çevreleyen ülkeler Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan'dır

Karadeniz, İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi'ne, oradan da Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi'ne bağlanır Karamanoğulları meselesini çözen Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethi için gerekli hazırlıklara başladı Devrin mühendislerinden Musluhiddin, Saruca Sekban ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Karamanoğulları 13 yüzyılda, Konya ve civarında hüküm süren, 1487 senesine kadar devam eden büyük Türk beyliğine verilen isim Karaman aşireti, Oğuzlar'ın Avşar boyuna mensuptur
Edirne'de top dökümü işiyle görevlendirildi "Şahi" adı verilen bu topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi (havan topu) yapılan hazırlıklar arasındaydı Yaptırılan bu büyük toplar İstanbul'un fethedilmesinde önemli rol oynadı Edirne Marmara Bölgesinin Trakya kısmında yer alır Sınır kapısı, 'Bursa'nın oğlu, İstanbul'un babası' olarak vasıflandırılan ve Osmanlı Devletinin ikinci başkenti ve 'müze şehir' Edirne'nin doğusunda Kırklareli ve Tekirdağ, güneydoğusunda Çanakkale, batısında Yunanistan, kuzeybatısında Bulgaristan, güneyinde ise Ege Denizi bulunmaktadır
Yıldırım Bayezid'in İstanbul kuşatması sırasında yaptırdığı Yıldırım Bayezid 1360 yılında Edirne'de doğdu Babası Murad Hüdavendigar, annesi Gülçiçek Hatundur Gülçiçek Hatun Rum'dur Yıldırım Bayezid yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, ela gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu Girdiği savaşlarda gösterdiği cesaretten dolayı ona 'Yıldırım' lakabı takılmıştı
Anadolu Hisarının karşısına, Anadolu Hisarı; İstanbul'un Anadoluhisarı semtinde, Göksu Deresi'nin İstanbul Boğazı'na döküldüğü yerdedir 1395'te Yıldırım Bayezid tarafından, İstanbul'un İkinci Osmanlı Kuşatmasına hazırlığının bir parçası olarak yaptırılmıştır
Rumeli Hisarı (Boğazkesen) inşa edildi Bu sayede Boğazlar'ın kontrolü sağlanacak, deniz yoluyla gelebilecek yardımlara karşı tedbir alınmış olacaktı 400 parçadan oluşan bir donanma inşa edildi Turhan Bey komutasındaki bir Osmanlı donanması Rumeli Hisarı İstanbul'un Sarıyer ilçesinde Boğaziçi'nde bulunduğu semte adını veren hisar Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir Burası boğazın en dar noktasıdırMekanda uzun yıllardır Rumeli Hisarı Konserleri düzenlenmektedir
Mora'ya gönderildi ve İstanbul'a yardım gelmesi engellendi Mora Güney Yunanistan'ın büyük bir kısmını içine alan, dut yaprağı biçimindeki denize uzanan kara parçası Morea, Latince “dut” manasına gelir Eski Yunan devirlerinde bu kara parçasına Peloponese denirdi Mora, Ege Denizine uzanan çok dağlık bir yarımadadır

Mora, ana karaya Korent Kanalı ile birleşir Eski devirlerde Mora, ortada Arcadia, kuzeyde Achaia, batıda Elis, güneybatıda Messenia, güneydoğuda Loconia ve kuzeydoğuda Argolis olmak üzere altı bölgeye ayrılmıştı Türk beylikle Eflak ve Voyvoda III Vlad, Drakula ya da Kazıklı Voyvoda (Rumence: Voyvoda Tepeş) 1448, 1456-1462 yılları arası ve 1476 yıllarında Eflak beyliğinin voyvodası (prens) idi
Sırbistan ile var olan barış antlaşmaları yenilendi Macarlarla da üç yıllık bir antlaşma yapıldı Osmanlıların bu hazırlıkları karşısında, Bizanslılar da boş durmuyordu Surlar sağlamlaştırılıyor ve şehre yiyecek depolanıyordu İstanbul şehir surları Ayrıca Bizans İmparatoru Güneydoğu Avrupa'da yer alan eski Yugoslavya'nın bir arada kalan iki parçası olan Sırbistan ve Karadağ'ın oluşturduğu Sırbistan-Karadağ Devlet Birliği, 21 Mayıs günü Karadağ'da düzenlenen referandum sonucu "De Facto" şekilde ortadan kalktı Birliğin "De Jure" yani hukuki anlamda son bulması ise 3 Haziran 2006 tarihinde her iki ülke parlamentosunun birliğin sona ermesini onaylaması ile gerçekleşmiştir
Konstantin, Haliç'e bir zincir gerdirerek, buradan gelecek tehlikeyi önlemeye çalıştı Aynı zamanda Haçlı dünyasından yardım isteniyor, Papa ise yapacağı yardım karşısında Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu Ancak Katoliklerden nefret eden Ortodoks Rumlar, Roma kilisesine bağlanmak istemiyor, "İstanbul'da Kardinal Külahı görmektense, Türk sarığı görmeye razıyız" diyorlardı Fatih Sultan Mehmed, hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Bizans İmparatoru Konstantin'e bir elçi göndererek, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi Fakat İmparatordan gelen savaşa hazırız mesajı üzerine, İstanbul'un kara surları önüne gelen Osmanlı ordusu, 6 Nisan 1453'de kuşatmayı başlattı Osmanlı donanması ise Haliç'in girişinde ve Sarayburnu önünde demirlemişti Ordu; merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı 19 Nisan'da yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı Osmanlı Ordusundaki er sayısı 150000 ile 200000 arasındaydı Bu kuvvetlere Rumeli ve Anadolu beylerine bağlı çeşitli kuvvetler de katılmıştı Çok şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans'a yardım ediyorlardı

Fetih öncesi Fatih tarafından yaptırılan Rumeli Hisarı Fatih Sultan Mehmed Osmanlı donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılamadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu İstanbul'un Haliç tarafındaki surlarının zayıf olduğu biliniyordu Bizans bu bölgeye zinciri bu nedenle germişti Yüksekten atılan taş gülleler Bizans donanmasından bazı gemileri batırmıştı fakat bir kısım donanmanın Haliç'e indirilmesi kesin olarak gerekliydi Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethedilmesini kolaylaştıracak önemli kararını verdi Osmanlı donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek Haliç'e indirilecekti Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşa'ya kadar ulaşan bir güzergah üzerine kızaklar yerleştirildi Gemilerin, kızakların üzerinden kaydırılabilmesi için, Galata Cenevizlilerinden zeytinyağı, sade yağ ve domuz yağı alınarak kızaklar yağlandı 21-22 Nisan gecesi 67(yada 72) parça gemi düzeltilmiş yoldan Haliç'e indirildi Haliç'teki Türk donanmasına ait toplar, surları dövmeye başladı Ciddi çarpışmalar cereyan etti 1450'de Doğu Akdeniz Bundan sonraki günlerde top savaşı, ok, tüfek atışları, lağım kazmalar, büyük ve hareketli savaş kulelerinin surlara saldırıları devam etti Kuşatmanın uzun sürmesi ve kesin başarıya ulaşılamaması askerler arasında endişe yarattı Ancak, İstanbul'u her ne şartta olursa olsun almaya kararlı olan Fatih Sultan Mehmed kumandanların ve alimlerin de bulunduğu bir toplantı düzenledi Cesaretlendirici bir konuşma yaptıktan sonra, 29 Mayıs'ta genel saldırının yapılacağına dair kararını açıkladı Çarpışmalar sırasında Bizans'ı koruyan surlar üzerinde kapatılması mümkün olmayan gedikler açılmaya başlamıştı Surlar içerisine küçük sızmalar oluyor, ancak geri püskürtülüyordu İlk defa Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarının şehit olmak pahasına tutunmayı başardıkları İstanbul surları, artık direnemiyordu 53 gün süren ve 19 Nisan, 6 Mayıs, 12 Mayıs ve 29 Mayıs'ta yapılan dört büyük saldırıdan sonra Doğu Roma İmparatorluğu'nun 1125 yıllık başkenti olan İstanbul, 29 Mayıs 1453 salı günü fethedildi İstanbul'un fethi, çok önemli sonuçları da beraberinde getirdi Anadolu Hisarı Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra batıdaki hakimiyeti pekiştirmek, sınırları genişletmek, İslam'ı en uzak yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan birliğini bozmak amacıyla Avrupa üzerine bir çok seferler düzenledi Sırbistan (1454,1459), Mora ( 1460), Eflak ( 1462), Boğdan ( 1476), Bosna-Hersek, Arnavutluk, Venedik ( 1463- 1479), İtalya ( 1480) ve Macaristan seferleriyle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'daki hakimiyetini pekiştirdi Sırbistan Krallığı tamamen ortadan kaldırılıp Osmanlı sancağı haline getirildi, Mora tamamen fethedildi, Eflak Osmanlı eyaleti yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı hakimiyetine alındı, Arnavutluk ele geçirildi 16 yıl süren Osmanlı-Venedik Deniz Savaşları sonunda Venedik barış imzalamayı kabul etti İtalya'ya yapılan sefer sırasında Roma'nın fethi açısından çok önemli bir merkez olan Otranto, fethedildi ancak Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine geri kaybedildi

İstanbul Surları

İstanbul Kuşatması Büyütmek için tıklayınız İstanbul'un o döneme kadar fethedilemeyen efsanevi bir şehir olmasının en büyük sebebi çevresini kuşatan surlardı O dönemde başka hiçbir yerde bu kadar sağlam savunma sistemi bulunmamaktaydı Uzunluk bakımından erişilmez olmasına rağmen Çin Seddi bile savunma açısından İstanbul surlarının yanına yaklaşamıyordu Karada 6492 m, Marmara ve Haliç kıyılarında 820 m uzunluğundaki surlar birkaç kademeden oluşurdu En önde Bizans’ın mobil kuvvetleri savunur, arkasında 7 m genişlik ve derinliğindeki su ile dolu hendekler bulunurdu Bunların arkasında mızraklı askerlerin beklediği savunma mazgalları vardı Savunma mazgalları geçildiği takdirde 5-7 m yüksekliğindeki orta surlara gelinirdi Osmanlı ordusu orta surlar önünde çok sayıda şehit vermişti En arkada ise 12-13 m yükseklikte asıl surlar bulunurdu Asıl surların üzerinde bekleyen askerler hiçbir canlının sur dibine yaklaşmasına izin vermezdi

İstanbul'un Fethi'nin Nedenleri


1 Bizans'ın, Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki ilerlemesine ve büyümesine engel olması 2 Bizans'ın Anadolu beyliklerini Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtarak Anadolu'daki Türk birliğini bozmaya çalışması 3 Bizans'ın Osmanlı şehzadelerini kışkırtarak Osmanlı Devleti'nde taht kavgalarına neden olması 4 Bizans'ın, Avrupa-Hristiyan dünyasını kışkırtıp Haçlı Seferleri'ne zemin hazırlaması 5 Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki bağlantının sağlanabilmesi için İstanbul'un alınmasının gerekmesi 6 İpek Yolu'nun Avrupa'ya açılan koluna hakim olmak 7 Kara ve deniz ticareti bakımından İstanbul'un önemli bir konuma sahip olması 8 Boğazlar yolu ile ekonomik canlılığın mevcudiyeti 9 Anadolu ve Rumeli arasındaki askeri geçişin kolaylaştırılmak istenmesi 10 II Mehmed'in, Hz Muhammed'in; ''"İstanbul elbet fetholunacaktır Ne güzel kumandandır o kumandan ve ne güzeldir o askerler"'' hadisine layık olabilme düşüncesi İstanbul'un Fethi İçin Osmanlı Devleti'nin Yaptığı Hazırlıklar

1 II Mehmet, önce Macarlar ve Venedikliler ile bir barış antlaşması yaparak Balkanlar’da güven ve istikrarı sağladı 2 Karamanoğulları ile anlaşarak Anadolu'daki güvenliği sağladı 3 Bizans'a Karadeniz'den gelecek yardımları engelleyebilmek için, Anadolu Hisarı( Güzelce Hisar)'nın karşısına Rumeli Hisarı( Boğazkesen Hisarı)'nı yaptırdı 4 İstanbul'un güçlü surlarında gedikler açabilmek için, Bizans'ın hapisanesinden Macar Usta Urban kaçırıldı ve Edirne'de ona, o zamana kadar görülmemiş büyüklükte toplar döktürtüldü 5 İstanbul surlarına rahat asker çıkarabilmek için tekerlekli kuleler yapıldı 6 Kuşatmaya yardım için bir donanma hazırlandı
İstanbul'un Fethi İçin Bizans'ın Yaptığı Hazırlıklar

1 Kale surlarını güçlendirdiler 2 Osmanlı Donanması'nın Haliç'e girmesine engel olmak için, Haliç'in ağzını zincirle kapattılar 3 Bizanslılar, suda yanabilen barut, neft yağı ve kükürt ile yapılan Rum Ateşi (Gregois) adlı silahı yaptılar 4 Osmanlı Devleti'nin kuşatmaya hazırlandıklarını anlayınca depolarını yiyecek, silah, mühimmat vb şeylerle doldurdu Büyük Kuşatma

23 Mart 1453'te Edirne'den hareket etti ve 6 Nisan 1453’te İstanbul’u kuşattı Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü II Mehmet, Çandarlı Halil Paşa’nın İstanbul’un fethine karşı bir tutum sergilemesi üzerine, son saldırı hazırlıklarını yapması için Zağanos Paşa’yı görevlendirdi Bizans’a yardımın gelmesini önlemek için de Marmara Denizi ile Çanakkale Boğazı'nı ablukaya aldı Hiçbir yerden destek alamayan Bizans’ın başkenti 29 Mayıs 1453 günü düştü Bin yıllık Bizans İmparatorluğu'na son veren II Mehmet, bu olaydan sonra "Fatih" (ülke açan, ülke alan) ünvanını aldı Fatih, bir tören alayının başında şehre girdi İlk iş olarak Ayasofya’ya giderek burayı camiye dönüştürdü İstanbul’u Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti yaptı Kentin ticaret merkezi olan Galata’dan kaçmış olan Rumların ve Cenevizlilerin dönmesini sağladı Rum Patrikliği’nin yeniden açılmasına izin verdi; ayrıca bir Yahudi hahambaşlığı ile bir Ermeni patrikhanesi kurdurdu II Mehmet İstanbul’u, farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı, ticaret ve kültür merkezi olan bir başkent yapmayı amaçladı İstanbul'un Fethi'nin Türk Tarihi Açısından Sonuçları

1 Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Dönemi bitti, Yükseliş Dönemi başladı 2 İstanbul'un Fethi ile Osmanlı Devleti'nin Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki Bizans'ın yarattığı tehlike ortadan kalktı 3 İstanbul'un Fethi ile Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan ticaret yolları ele geçirildi 4 İpek Yolu'nun Avrupa'ya giden kolu ele geçirildi 5 İstanbul, Osmanlı Devleti'nin başkenti yapıldı ve II Mehmed ülke alan, ülke açan anlamına gelen 'Fatih' ünvanını aldı 6 Osmanlı Devleti'nin İslâm Dünyası'ndaki saygınlığı arttı 7 Fener Rum Patrikhanesi Osmanlı himayesine girdi İstanbul'un


Fethi'nin Dünya Tarihi Açısından Sonuçları


1 İstanbul'un Fethi ile Orta Çağ kapanıp, Yeni Çağ açıldı 2 İstanbul'un Fethi sırasında kullanılan büyük topların, en güçlü surları bile yıkabileceği görüldü Bu denli güçlü topların yapılması, Avrupa'daki ' derebeylik'lerin yıkılmasına ve merkeziyetçi krallıkların güçlenmesine neden oldu 3 İstanbul'un Fethi ile İpek Yolu'nun Orta Asya'dan Avrupa'ya giden kolunun Osmanlı Devleti'nin eline geçmesi, Avrupalılar'ı yeni ticaret yolları arayışına yöneltti Bu olay ' Coğrafi Keşifler'in nedenlerinden birini oluşturdu 4 İstanbul'un Fethinden sonra İtalya'ya giden bilim adamları, orada eski Yunan ve Roma eserlerini inceleyerek, ' Rönesans'ın başlamasına katkıda bulundular

Alıntı Yaparak Cevapla

29 Mayıs İstanbul'un Fethi

Eski 05-19-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

29 Mayıs İstanbul'un Fethi



29 MAYIS iSTANBULUN FETHi





İstanbul, Asya ile Avrupa kıtaları arasında yer alan doğal güzellikleriyle ünlü bir kenttir Tarihi MÖ yedinci yüzyıla kadar uzanır Şehir, MÖ 657 yılında Megaralılar tarafından kurulmuştur Devletin Byzas adlı komutanının adından dolayı şehre, Byzantion adı verilmişi MÖ altıncı yüzyılda Perelerin eline geçen Byzantion için, Atinalılar ve Ispartalılar da savaşmış MÖ dördüncü yüzyılda İskender tarafından fethedilen şehir MÖ üçüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından alınmış MÖ 330 yılında İmparatorluğun başkenti olan Byzantion'a, bu kez de Konstantinapolis adı verilir MÖ 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Konstantinapolis, Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olur
Stratejik önemi ve tabi güzellikleriyle herkesin dikkatini çeken şehir, Gotlar, Ostrogotlar ve Bulgarlar tarafından defalarca kuşatıldı, fakat alınamadı Bu yoğun saldırılar üzerine, İmparator Anastasiyanus, Silivri'den başlayarak Karadeniz'e kadar uzayan surları yaptırdı Buna karşın saldırılar devam etti MS 7 ve 8 yüzyıllarda Araplar tarafından da kuşatıldı Fakat bu kuşatmalar da sonuçsuz kaldı

1203 yılında Haçlı orduları tarafından zapt edilerek 1261 yılına kadar Haçlıların elinde kaldı Bu tarihten sonra tekrar Bizanslıların eline geçti

1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti, yavaş yavaş büyüyerek gelişti Anadolu ve Rumeli'de genişlemeye devam etti Anadolu ve Rumeli'deki topraklarımızın arasında kalan Bizans, mutlaka alınmalıydı Bu amaçla şehir, Osmanlılar tarafından birkaç defa kuşatıldı Ama alınamadı

1453 yılında, Padişah II Mehmet, hocası Akşemsettin'in de teşvikiyle İstanbul'a yeni bir saldırı düzenlemeye karar verdi Önce, Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Anadolu Hisan'nın karşısına Rumelihisan'nı yaptırdı Edirne'de döktürdüğü balyemez adı verilen büyük toplarla savaşa hazırlandı6 Nisan 1453 yılında, Osmanlı ordusu Bizans surları önüne geldi Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç'i zincirle kapatarak Osmanlı Ordusu'nun şehre denizden girmesini önledi 11 Nisan günü kuşatma tamamlandı ve top ateşi başladı Yirmi gün süren top ateşinden kesin bir sonuç alınamadı Şehrin denizden de kuşatılması gerektiğini düşünen II Mehmet, bir gece yetmiş parça gemiyi karadan yürüterek Haliç'e indirdi


Bizanslılar, sabahleyin Osmanlı Donanması'nı Haliç'te görünce büyük bir korkuya ve paniğe kapıldılar Haliç'ten ve karadan yapılan top atışlarıyla surlarda gedikler açıldı Bunun üzerine, 29 Mayıs günü bir genel saldırı düzenlenmesine karar verildi Hocası Akşemsettin II Mehmet'e cesaret veriyor; Hz Peygamberin, "Konstantin elbet fethedilecektir Onu fetheden komutan ne iyi komutan ve onun askerleri ne güzel askerlerdir" sözüyle müjdelenen komutanın kendisi olduğunu söylüyordu Bu inançla 29 Mayıs günü son taarruz başladı Çok kanlı ve zorlu bir savaştan sonra birçok şehit verildi Bu şehitler arasında, Bizans surlarına Türk bayrağını diken Ulubatlı Hasan da vardı Nihayet, Mayıs 1453 Salı günü, İstanbul fethedildi

İstanbul'un fethi, hem Türk tarihi için hem de dünya tarihi için önemli bir olaydır Türk tarihi için önemi İstanbul'un fethiyle, Osmanlıların, Balkanlardaki ilerlemelerine engel olacak hiçbir gücün kalmamasıdır Avrupa'da ilerleyişini sürdüren Osmanlı Devleti, büyük bir imparatorluk haline gelmiştir Dünya tarihi bakımından ise, İstanbul'un fethi, Orta Çağ'ın kapanıp Yeni Çağ'ın açılmasına sebep olmasındandır

Alıntı Yaparak Cevapla

Fethin getirdikleri:

Eski 05-19-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Fethin getirdikleri:




Osmanlı sultanlarından İkinci Mehmed Hanın, 29 Mayıs 1453’te, Bizans İmparatorluğunun başşehrini alması Türk-İslâm mefkûresinde çok önemli bir yer işgal eden İstanbul’un fethi, İslâmiyet'le birlikte ortaya çıkan mukaddes bir ideal, bir kızıl elma, yani yüce bir gayedir Bu ulvî gaye uğruna önce Araplar, sonra da Türkler, İstanbul surları önünde seve seve can verdiler ve şehadet mertebesine kavuştular

İstanbul, 1453 tarihine kadar birçok defalar, çeşitli millet, devlet ve topluluklar tarafından kuşatılıp, işgal edildi Peygamber efendimizin; “İstanbul muhakkak fethedilecektir Bu fethi yapacak hükümdar ne güzel hükümdar ve onun askerleri ne güzel askerlerdir” hadîs-i şerîfi, bütün İslâm hükümdar ve kumandanlarının bu şehri fethetmek arzu ve gayretlerini harekete geçiriyordu Müslümanlar, “Feth-i Mübîn”i gerçekleştirmek için pek çok teşebbüste bulundular

Onuncu yüzyılda, en son ve mütekâmil din olan İslâmiyet'i büyük topluluklar hâlinde kabul eden Türkler, aynı şevk ve imanla, İstanbul’un fethini ulvî bir gaye olarak benimsediler Danişmendnâme’deki gazâ menkıbeleri ve kahramanlık destanlarını okuyarak maneviyatlarını yükselten Türkler, askerî ve siyasî harekâtlar için hazırlanıyorlardı On birinci yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yapılan Selçuklu akınlarının hedefi, İstanbul yolunu tutmaktı 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya yerleşen Türkler, iki yıl sonra Marmara Denizinden başka, Boğaziçi’nin Anadolu sahillerine kadar bütün yerlere hakim olup, İstanbul’u tehdide başladılar Bizanslılar, Papa dahil bütün Hıristiyan devletlerden, Türk-İslâm fütuhatına karşı her türlü yardım talebinde bulundular On birinci yüzyılın sonlarında, Papalığın öncülüğünde, Hıristiyanlığın mukaddes beldelerini Müslümanlardan kurtarmak ve Türkleri Anadolu’dan atmak için yapılan Haçlı seferleri, İstanbul’un fethini geciktirdi

Osman Gazi (1281-1326) tarafından kurulan Osmanlı Devleti, hükümdar ve askerleri, hadîs-i şerîflerle müjdelenen ulvî gayeyi gerçekleştirmek şerefine mazhar olmak arzusuyla faaliyetlerde bulundular Osman Gâzinin, ölüm döşeğinde oğlu Orhan Gazi'ye; “İstanbul’u al gülzâr et” diyerek vasiyette bulunması, İstanbul’un, gönlünde nasıl yer ettiğini göstermesi bakımından pek mânidardır

İstanbul fethinin “ilâhî bir vaad” olduğu inancını taşıyan Osmanlılar, ısrarla bunun üzerinde durdular 1391’de Sultan Yıldırım Bayezid Han (1386-1402), şehri kuşattı Abluka şeklinde devam eden bu kuşatma, İstanbul’da bir Türk garnizonu, mahallesi, cami, mahkeme kurulması ve kadı (hakim) bulundurulması ile her sene on bin altın haraç verilmesi şartıyla kaldırıldı Bu şartlardan bazılarının, Osmanlıların kuşatmayı kaldırmasından sonra Bizanslılar tarafından yerine getirilmemesi üzerine, İstanbul, 1395’te tekrar kuşatıldı Haçlıların Niğbolu’ya gelmesi sebebiyle bu kuşatma gevşetildi Yıldırım Bayezid Han, 1396 Niğbolu Zaferi sonunda, Bizanslıların Haçlılardan yardım almasını önlemek için Karadeniz sahilindeki Şile’yi zaptedip, Boğaziçi’nde Anadolu (Güzelce) Hisarını yaptırdı Şehrin teslimini isteyen Bayezid Han, isteği kabul edilmeyince, kuşatmayı tekrar şiddetlendirdi 1397’de başlayan bu kuşatma neticesinde Bizanslılar, eski antlaşma şartlarını yerine getirmeyi kabul ettiler Yıldırım Bayezid Hanın son kuşatması, 1400’de başlayıp, Timur Han'ın (1370-1405) Osmanlı hududuna girmesiyle son buldu

1411’de Şehzade Musa Çelebi’nin şiddetli hücum ve top ateşleriyle başlayan İstanbul kuşatması, Bizans entrikası neticesinde kaldırıldı

1422 yılında Osmanlı Sultanı İkinci Murad Han (1421-1451) tarafından dört ay kadar süren çok şiddetli taarruzların yapıldığı kuşatmada, her türlü savaş taktiği ve zamanın teknik imkânları kullanıldı Mihaloğlu Mehmed Bey'in, 10000 akıncı ile başlattığı kuşatmaya, İkinci Murad Han büyük bir orduyla katıldı Marmara’dan Haliç’e kadar bütün kara surlarının kuşatıldığı bu seferde, Murad Han, Topkapı ile Edirnekapı üzerinde taarruzlarını sıklaştırdı Surlara yakın, kalın tahtalardan, üzeri topraklarla örtülen siperler yapıldı Surların yüksekliğinde demir tekerlekli vasıtalarla hareket ettirilen ahşap yapılı yürüyen kuleler ile surlara yaklaşıldı Kuvvetli topçu atışları ve lağım kazılmak suretiyle bütün imkânlar seferber edilerek kuşatma devam ettirildi İstanbul’un düşmesi, an meselesi hâline geldi Bizanslılar, kadını erkeği dahil bütün ahali ile şehri savundular Meşhur Bizans entrikası tatbik edilerek, Anadolu’da Osmanlı’ya karşı ittifak tesis edilince, iki düşmanla uğraşmanın güçlüğünden, kuşatma kaldırıldı

İstanbul’un son kuşatması Fatih Sultan Mehmed Han (1451-1481) tarafından, 1453’te yapıldı

Osmanlı Türklerinin, Trakya, Boğaz ve Kocaeli Yarımadasını alması ile Bizans, İstanbul dahil birkaç şehirden ibaret kalmıştı Toprak ve nüfus azlığına rağmen, Avrupa Hıristiyanlarının hâmisi durumunda olan Bizans, Papalığın da desteğini görüyordu Bizans, kendisi için tehlike kabul ettiği Osmanlı Devletinin zararına çalışmaktan bir an geri durmuyordu Anadolu Türk Beyleri, Bizans’ın entrikaları ile Osmanlı Devletine taarruz ediyorlardı

Çocukluğundan itibaren devrin en büyük âlimlerinin önünde diz çöküp manevî bir terbiye alarak, millî kültür ve cihangirlik şuuru içinde yetiştirilen Fatih, daha 1444-1446 seneleri arasında İstanbul’u fethetmek ve böylece manevî müjdelere mazhar olmak idealiyle sabırsızlanıyordu Bu sebeple, henüz on dokuz yaşındayken 1451’de ikinci defa saltanat tahtına oturur oturmaz, bu büyük idealini gerçekleştirmeye çalıştı Fetih öncesi Bizans’ın en önemli kuvvet ve ikmal yolu olan deniz yolunu, Osmanlı kontrolü altına almak maksadıyla; Anadolu Hisarının karşısına keşfini bizzat kendisinin yaptığı Rumeli (Boğazkesen) Hisarının yapımını başlattı Anadolu Hisarı da tamir edilip, top yerleştirildi Hisar’ın, kulelerinin, kapı ve mazgallarının mevkileri, Mehmed Han tarafından tespit edilip, Çandarlı Halil, Zağanos ve Saruca paşaların, masrafını karşıladığı kuleler yapıldı Rumeli Hisarının inşaatında, devlet adamları dahil, binlerce işçi ve usta sıkı disiplin altında çalışarak, memleketin her tarafından getirilen inşaat malzemeleri ile, tamamı iki bin metreyi bulan sur ve kuleler, dört ay içinde tamamlandı (1452) Firuz Ağa kumandasında dört yüz kişilik muhafaza kuvveti ve devrin en güçlü ateşli silâhı topların yerleştirildiği Rumeli hisarının tamamlanmasıyla, Boğaz’ın trafiği kontrol altına alınıp, Sultan Mehmed Hanın fermanıyla da, geçiş talimatı yayınlandı Fermana göre; “Boğaz’dan her geçen gemi, kaleye belli mesafe yaklaştığında yelkenlerini indirerek, Hisar komutanına, nereden gelip nereye gittiğini, yükünün mahiyetini bildirecek, belli miktar vergi verecek, sonra geçmesine müsaade edilecek, aksi şekilde hareket edenler batırılacaktı”

Bu talimata uymak istemeyen bir Venedik gemisi, topçu ateşiyle batırılınca, işin ciddiyeti herkes tarafından anlaşıldı Bizanslılar, iyice sıkıştırılıp, dış dünyayla alâkalarının kesileceğini, Hisar’ın yapımı devam ederken anlayıp, teşebbüse geçmişlerse de İkinci Mehmed Hanın hakimiyet prensibinin esasını teşkil eden şu tarihî cevabı, Bizanslıları daha o anda şaşkına çevirmişti:

“Varna Savaşı (1444) esnasında, İmparatorunuz, Macarlarla birlik olup babamın (İkinci Murad Han) Rumeli'ye geçmesine engel olmak istediğinde, babam ne zorluklar çekmişti Şimdi kendi arazim üzerinde, gönlümün istediğini yapmama karşı gelmeniz için elinizde ne hak, ne de kudret vardır İki kıyı da benimdir Anadolu kıyısı benim; çünkü ahalisi Osmanlıdır Rumeli kıyısı da benimdir; çünkü savunmasını bilmiyorsunuz Gidiniz, efendinize söyleyiniz, bir daha böyle haberler göndermesin!” Osmanlı Sultanı; Mora’dan gelecek kuvvetlere karşı Turhan Beyi, Avrupa’dan gelecek kuvvetlere karşı da akıncıları vazîfelendirdi 1452-1453 kışı, Edirne’de kuşatma hazırlıkları içinde geçti Büyük toplar dökülüp tecrübe atışları yapıldı Balistik hesapları bizzât Fâtih tarafından yapılan topların dökümü çok kısa zamanda bitirildi

Osmanlı sultanı, kuşatma hazırlıkları içinde iken, Bizans’a Karadeniz’den Venedik kadırgaları, Cenevizli kaptan Janni Justiniani Langus, Sakızlı Maurise Cantaneo yardıma geldi Bizans imparatoru şehrin savunmasını Cenevizli kaptan Justiniani’ye verdi Surun kenarlarında bulunan dolu vaziyetteki hendekler açılıp, yenileri kazıldı Hendeklerin kazdırılmasında ağır cezalı mahkûmlar çalıştırıldı Mezarlıklardaki taşlarla surlar takviye ve tamir edildi Şehrin kapılarının muhafazası, Bizans'a yardıma gelmiş Venedikli ve Cenevizli komutanlara verildi Haliç’teki meşhur zincir Venediklilere gerdirilerek şehir, deniz saldırısından korunmaya çalışıldı Adaların tahkimi ve şehre erzak yığmakla, Bizanslılar, kuşatmaya karşı son savunma hazırlıklarını yaptılar Bizans ordusu karmakarışık bir yapıya sahipti Bulgar, İtalyan, Fransız, Moralı, Giritli, Alman ve İngiliz ücretli askerleriyle Bizanslılardan meydana geliyordu

Osmanlı ordusu, bütün sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1453 yılı Şubat ayında ağır topçu grubu Edirne’den yola çıkarıldı Toplar, Rumeli Beylerbeyi Karaca Beyin kumandasında 10000 kişilik süvariyle iki ayda İstanbul önlerine getirildi Anadolu ve Rumeli’deki bütün silahlı kuvvetler, Türk-İslâm âleminin her tarafından gelen şeyh, tarîkat pîrleri ve dervişleri ile Aydınoğlu, Karamanoğlu gönüllü kuvvetleri ve Osmanlı hoşgörüsüne hayran Sırp, Macar, Ulah, Alman, Latin, Rum askerlerden meydana gelen Osmanlı ordusunun mevcudu, 125000 civarındaydı Devrin en modern silâhlı kuvvetlerine sahip Osmanlı Sultanı İkinci Mehmed Han, yanında Akşemseddin, Akbıyık, Molla Gürânî ve Molla Hüsrev gibi büyük âlimler olduğu halde, 24 Mart Cuma günü Edirne’den hareket etti Osmanlı kolbaşısı 1 Nisanda Çekmece’ye, 5 Nisanda İstanbul önüne ulaşıp, Bayrampaşa Deresi kenarında Maltepe sırtlarına Otağ-ı Hümâyûn kuruldu 6 Nisan Cuma günü bütün ordusuyla İstanbul surları önünde Cuma namazını kılan Sultan Mehmed Han, kuşatma hattını kurdu Topkapı’dan Edirnekapı’ya kadar uzanan merkez kuvvetlerinin başında, İkinci Mehmed Han ve Sadrazam Halil Paşa, Cenevizlilere ait Galata sitesi önündeki kuvvetlerin başında Vezir Zağanos Paşa vardı Karaca, İshak, Mahmud ve Bursalı Ahmed paşalar, surları çepeçevre sarmakla vazifelendirildi Donanmanın başında Kaptan-ı Deryâ Baltaoğlu Süleyman Paşa bulunuyordu Vezir Mahmud Paşa, sünnet-i seniyyeye uyularak, şehrin kan dökülmeden teslimi için Bizans imparatoru On birinci Konstantin Dragazes’e elçi gönderildi İstanbul’un derhal teslimi hâlinde kan dökülmeyeceği, ahâlinin canına, malına hürmet edileceği teklif edildi Bizans İmparatorunun Osmanlı teklifini reddi üzerine, 6 Nisan Cuma günü harekât başlatıldı

Osmanlı kuşatma harekâtı başladığında, İstanbul’un nüfusu yetmiş bin civarında olup, Bizans ordusu, ücretli asker ve yardıma gelen Haçlı kuvvetleriyle yirmi bin kadar asker ile elli gemiden meydana geliyordu Osmanlı topçusunun surları çökerten, kalplere dehşet veren ateşleri, Bizans’ı iyice korkuttu Bütün ahâlî bu durumda topyekün savunmaya iştirak etti Beş yüz-altı yüz kilogram gelen mermi ve granit top gülleleri, yüzyıllardan beri bütün haşmetiyle uzanıp yükselen İstanbul surlarında, her patlayışta büyük gedikler açıyordu Bu gedikler, taze kesilmiş hayvan derileri ile kaplı yün ve kumaş balyaları ile kapatılmaya çalışılıyordu 12-17 Nisan günleri Osmanlı ordusunun, bilhassa piyadelerinin surlara yaklaşma gayretleri netice vermiyordu Kuşatma esnasında Bizans İmparatorunun hep yanında bulunmuş olan Nicole Barbaro, günlüğünde Osmanlı askerinin surlara yaklaşma gayretlerini anlatırken:

“Surların dibine kadar sokulan bu askerler, bizim silâhlarımızın zararlarından hiç çekinmiyorlardı Öldükleri zaman cesetleri arkadaşları tarafından geriye taşınıyordu Bir Osmanlı ölüsünü orada bırakmamak için, on kişinin seve seve ölümü göze aldıklarını görüyorduk” diye yazar

Bir rivayete göre Bizanslılar, açılan gedikleri onarmada kullanmak üzere, surlara yakın kiliselerden yüz kadarını yıkarak, taşlarından faydalanma yoluna gitmişlerdir

Zamanın yaygın tekniğinden çok ileride sayılabilecek, seyyar top dökümhânesini de Sultan Mehmed Han, ordugâhın hemen yanına kurdurmuştu Kuşatmanın onuncu gününde, büyük topların güllelerinin açtığı gediklerin Bizans müdâfilerince süratle tamir edilmesi üzerine, padişah, bu topların daha sık atışını emretti Fakat soğumadan ikinci atış esnasında birinin namlusu parçalandı Buna çok üzülen Sultan Mehmed Han, sabaha kadar bu işe çare düşündü Sabahleyin, topların atıştan sonra zeytinyağı ile yağlanmasını, böylece soğutulup daha da sık şekilde atışını emretti Bundan sonra top atışlarından çok iyi netice alındı Makinelerin yağla soğutulması, Fatih Sultan Mehmed Hanın keşfidir

İstanbul’un savunması ve ikmalini temin için, Papa tarafından üç Ceneviz gemisi ile bir Bizans gemisi 20 Nisan günü Zeytinburnu açıklarında rüzgârın kesilmesi ile beklemeye başladılar 12 Nisandan beri Dolmabahçe önünde demirleyen ve 18 Nisanda adaları fetheden Osmanlı donanması, bu durumdan istifade etmek isteyip derhal o bölgeye giderek bu dört gemiyi ablukaya aldı ve deniz muharebesi başladı Baltaoğlu Süleyman Beyin komutasındaki Osmanlı donanması, küçük gemilerden kuruluydu Bizans gemisine kıçtan mahmuz vurulmasına rağmen kesin bir neticeye gidilemedi Bu harbi, Zeytinburnu açıklarından at üzerinde takip eden Sultan, hırs ve üzüntüsünden atını denize sürdü Elbiseleri deniz suyundan ıslanıncaya kadar su içinde ilerledi Maiyeti de Sultan’a uydu Bu halde bile donanmaya emirler gönderdi Bu muharebede Venedik ve Bizans gemileri, Osmanlı kuvvetlerinin elinden kurtularak, o sırada çıkan uygun rüzgâr ile Haliç önlerine kadar gelerek, gerili bulunan zincirin açılması ile içeri alındılar Muteber kaynaklara göre Osmanlı kaybı, yüz kadar şehid ve otuz yaralıydı Bu durum, Bizans’ın moralini yükseltti Bu harbin sonunda Baltaoğlu Süleyman Bey bu vazifeden alınıp, yerine Hamza Bey tayin edildi

Donanmasının muvaffakiyetsizliği üzerine, Sultan Mehmed Han, Haliç’e kıyı olan İstanbul surlarının çok zayıf olduğunu bildiği için, bu zafiyetten yararlanmak istedi Böylece Bizanslılar, kara surlarında mukavemete devam eden kuvvetlerinin bir kısmını, bu tarafa kaydırmaya mecbur kalacaklar ve kuvvet dengesi bozulacaktı Bu maksatla tarihte eşine rastlanmayan ve bu âna kadar da bir misaline teşebbüs dahi edilmemiş, gemileri karadan yürütme işine karar verdi


Bu plânını en yakınlarından bile gizleyip, son âna kadar kimseye sezdirmedi Gemilerin geçeceği yol güzergâhını bizzat kendisinin tespit ettiği rivayet edilir O zaman bağlık bahçelik ve çalılık olan yerlerden geçen bu yolu temizletip, gerekli tesviyelerini süratle yaptırdı Bu işte binlerce insan çalıştırıldı Yollar yapılıp, iri taşlar üzerine kalaslar döşenerek, don yağı, sâde yağ ve zeytinyağı ile yağlanarak, yolun iniş ve çıkışlı yerleri ile virajlarına işin özelliğine uygun palanga, bucurgat ve sair tespit malzemeleri yerleştirildi Ayrıca her gemi için beşiğe benzer kızaklar hazırlatıldı Yeteri kadar koşum hayvanı da, icap eden yerlerde bulunduruluyordu Bazı malzemelerle zeytinyağı, o zaman Galata’da oturan Cenevizlilerden satın alınmıştı Donanmanın büyük bir kısmı, 22 Nisanda Tophane önlerine geldiğinde, durum ancak anlaşılmıştı Donanmanın karadan kat ettiği yolun güzergâhı, Tophâne-Kumbaracı Yokuşu-Tepebaşı-Asmalı Mescid-Kasımpaşa şeklinde tespit edilmişti Yolun uzunluğu, 1512 metre kadardı Gemiler Kasımpaşa’dan Haliç’e ininceye kadar, Bizans ve Cenevizliler tarafından fark edilemedi O devirde Bizans’ta hurafe o kadar yaygındı ki, sabaha karşı gemilerin süratle Haliç’e doğru geldiğini görenler; “Bu Müslümanlar bize sihir yapıyor” diye seyre daldılar Osmanlı donanmasından altmış yedi gemi, İkinci Mehmed Hanın bu dâhiyâne buluşu sayesinde Haliç’e girdi

Bu işler yapılırken, bunları perdelemek ve düşmanı tespit için, Haliç’te bulunan düşman gemilerinin ateş altına alınması gerekti Bu maksatla topçubaşına emir veren Sultan’ın aldığı cevap, top atış menzili içinde bulunan Galata ile limandaki (Galata Limanı) Ceneviz gemilerine de gülle isabet edebileceği şeklindeydi O zaman Sultan Mehmed Han, “Cenevizlilerle ahdimiz vardır Onlara zararımız câiz değildir” cevabını vermiş, kararını uygulayamamanın sıkıntısı ile uykusuz bir gece geçirmiş, sabaha kadar düşünerek, zamana göre çok ileri bir teknikte, bugünkü havan toplarına çok benzer, dik mermi yollu bir silâhın planını çizerek, mermi yolunun çizeceği kavsin ve menzilinin hesaplarını, yani balistik hesaplarını yaparak, ilk olarak havan topu döktürdü Böylece, Osmanlı donanmasının Haliç’e indiği gün, havandan atılan güllelerle, Bizans donanmasına göz açtırılmadı Donanmayı gören Bizans, büyük bir korkuya kapıldı İmparator Konstantin Dragazes bir heyet göndererek; “Ne kadar ağır olursa olsun, bir vergi karşılığında kuşatmanın kaldırılmasını” teklif etti Sultan Mehmed Han da; “İstanbul kalesinin teslimi karşılığında imparatora Mora despotluğunu” verebileceğini söyledi Bizans, bunu kabul etmedi Bu arada Bizans’ı savunmada yardımcı olan, Venedik ve Cenevizlilerin arasında, komuta ve savunma tedbirleri hususunda büyük anlaşmazlıklar çıktı Birbirlerini kaçmaya niyetli olmakla suçlamaya başladılar Hattâ Venedikliler, bu şüphenin kalkması için, Haliç'teki Venedik ve Ceneviz gemilerinin yelken ve dümenlerinin karaya taşınmasını teklif ettiler

Bizans ilk korkuyu atlatınca, âni bir gece baskınıyla Osmanlı donanmasını yakmayı plânladı Bu teklifi yapan ve icraya çok istekli olan Venedikli G Cocco’ya vazife verildi Buna göre hazırlanacak iki kadırga, Kasımpaşa Koyundaki Osmanlı donanması üzerine geceleyin gizlice yanaşarak yakacaktı Bizans’ın bu kararını öğrenen Galata Belediye Başkanı Anzolo Zaciria, Bizans liman reisi Diedo’ya haber göndererek; “Bu baskını bu gece yapmayınız, başka geceye ertelerseniz Osmanlı gemilerini batırmak için bizim de geniş yardımlarımız olur” dedi Bunun üzerine Bizans baskını, 24 Nisan yerine 28 Nisana ertelendi Aynı Galata Belediye Başkanı, güvendiği bir adamını, Osmanlı kumandanı Zağanos Paşaya göndererek, durumu ihbar etti Bunun üzerine, haberi gayet gizli tutan Zağanos Paşa, Kasımpaşa’daki gemilere çok sayıda tüfekli asker ve kıyı topları koydurdu Bu baskını teklif eden Venedikli Cocco, zaferden emin bir şekilde baskına en önde katılmak isteyip, kendi kadırgası ile Türklerin üzerine saldırdı Hazırlıklı olan Türk gemileri, derhal güllelerini atmaya başladılar ve neticede baskına gelenlerin, başta Cocco olmak üzere, hepsi kısa bir zamanda Haliç’in dibini boyladılar

23 Nisan günü Osmanlı kuvvetleri, seri bir şekilde Haliç üzerine bir köprü kurmaya başladılar Galata tarafında Humbarahâne ile Bizans tarafında bugünkü Defterdar arasına kurulmaya başlanan bu köprünün genişliği beş buçuk metre kadardı Cenevizlilerden satın alınan boş şarap fıçıları ile bazı küçük kayıkların üzerine geniş kalaslar bağlanarak bir ucu serbest olarak inşa edildi Bu köprüyü, akılları ermeyen Bizanslılar, “Su üstünde yürüme sihri!” diye değerlendirmişlerdir Esasında bu, kendilerinin içtikleri şaraplardan boşalan fıçıların yardımıyla yapılan bir köprüydü Bu köprü, İstanbul’un fethine kadar asker ve malzeme naklinde kullanılarak, yanlarına konan küçük toplarla, zayıf Bizans surları dövüldü

18 Mayısa kadar kara ve denizde devam eden muharebeler, yeni bir kuşatma silâhının surların kenarında kullanılması ile tekrar kızıştı Osmanlı kuvvetleri geceleyin, ağaçtan yapılmış, İstanbul surlarından daha yüksek, yürüyen bir kuleyi, surlara on adım mesafeye getirdiler Sabah güneşin ilk ışıkları ile ortalığı seçmeye başlayan Bizans müdafîleri, bu yürüyen kuleden çok korktular Bir gecede yapılan bu kulenin iskeleti, iki kat deve derisi ile kaplanıp, ateşe karşı dayanıklı olması için arası toprakla doldurulmuştu Üst katlarına merdivenle çıkılan yürüyen kulenin gövdesinde, ateş açma pencereleri vardı Sura yaklaşan kuledeki askerler yıkım yaparken, etraftaki askerler de hendekleri dolduruyorlardı

23 Mayısta surlarda açılan gediklerde Bizans askerlerinin savunmada gösterdikleri yılgınlık üzerine, Sultan Mehmed Han, umumî taarruzdan evvel, imparatora bir defa daha teslim teklifinde bulundu Bu maksatla İsfendiyaroğlu Kasım Beyi elçi gönderdi Osmanlı elçisi, Bizans’ta imparator tarafından merasimle karşılandı Elçi, Sultanın; “Umumî taarruzun doğuracağı felâket ve dehşeti takdir edersiniz Şehri sağ salim bırakmak isteriz İmparator, bütün mal ve hazineleri ile, istediği yere çekilip gidebilir İstanbul halkından da isteyenler her şeylerini alıp gidebilir Kalmak isteyenler de mal ve mülklerini muhafaza edebilmek hakkına sahiptirler İmparatora, Mora Despotluğu verilecektir” şeklindeki isteklerini bildirdi Ayrıca ve dostça, bunların kabulünü özellikle rica etti Bu istek, uzun toplantılardan sonra reddedildi Bizans’ın cevabı; “Sultan barış istiyorsa muhasarayı kaldırsın, ne kadar ağır olursa olsun istenen vergi verilecektir Şehri teslim etmek yetkim yoktur” şeklinde oldu

Osmanlı elçisinin ordugâha dönmesinden sonra, 26 Mayıs günü, Macar Kralı Vladislas’ın elçilik heyeti gelerek; “Bizans kuşatmasının kaldırılmasını, eğer kaldırılmayacak olursa, Macaristan’ın Bizans tarafında yer alacağını, ayrıca batılı Hıristiyan devletlerinin gönderdiği büyük bir donanmanın İstanbul’a yaklaşmakta olduğunu” bildirdi Osmanlı karargâhında bazı bozguncu sözler dolaşmaya başladı Çandarlı Halil Paşa kuşatmanın kaldırılmasına taraftardı Sultan ve Zağanos Paşa ise umumî hücumun derhal yapılmasını istiyordu Toplanan harp meclislerinde tereddütler hâsıl oluyordu Sultan’ın hocası ve en büyük desteklerinden, büyük âlim Akşemseddin, Padişah’a yazdığı bir arzda “sert ve enerjik” davranılmasını öğütlüyordu Bunun üzerine toplanan son harp meclisinde, “daha fazla beklemenin ordudaki bozguncu dedikoduları arttıracağı” düşüncesi ile derhal taarruz kararı alındı Bu arada Zağanos Paşa, Hadım Şahabeddin Paşa, Turhan Bey, Akşemseddin ve Molla Gürânî, bu kararı destekler mahiyette asker arasında maneviyatı yükseltici konuşmalar yaptılar

Böylece, 26 Mayıstan itibaren, Osmanlı ordugâhında büyük şenlikler başladı ve 28 Mayıs gecesi saat 2400’e kadar devam etti 28 Mayıs günü, günün batması ile birlikte bütün Osmanlı birlik ve gemileri, mum donanması yaptılar Sanki Bizans bir ışık çemberi ile çevrilmişti Her yerden, tüyleri ürperten tekbir sesleri geliyordu Bizans halkı, bu ışık ve seslerden dehşete düştü Sokaklar, dua eden, yalvaran insanlarla doluydu Bizans komutanı Justiniani, gündüz göğsünden bir ok yarası aldı Ölüm korkusuna kapılan genç ve tecrübesiz Cenevizli, yerine vekil bırakmadan komutanlık gemisine çekildi Justiniani’nin İstanbul savunmasını terk etmesi ve Bizanslılara, herkesin başının çaresine bakıp, kiliselerde dua etme tavsiyesi, ahâlinin zaten zayıf olan maneviyatını iyice bozdu

Gece saat 2400’te mum donanmasının her tarafta birden bire sönmesi, Bizanslılar üzerinde daha büyük bir yıkıntı meydana getirdi Osmanlı karargâhının sessizliği, ürpertici idi Gece yarısından sonra Osmanlı topçusu hazırlık ateşine başladı Mehterler cenk havalarını çalıyordu Bizans imparatoru, kilisede yapılan âyinden dönüp, sarayında zırhını giydi Yakınları ile vedalaştı Surları son bir defa daha kontrol için Eğrikapı bölgesine geldi Vakit gece yarısını çoktan geçmişti Osmanlı ordugâhının sessizliği, imparatoru şüpheye düşürdü Atından inerek, surların üstüne çıkıp aşağıları dinledi Sur dibindeki insan uğultusu, her şeyi anlatmaya yetti Çünkü bu, Osmanlı askerinin sur dibine intikal etmekte olduğunu, sabaha umumî taarruz yapılacağını anlatıyordu Atına binip süratle Topkapı bölgesine gitti Bizanslı Dolfin, bu gece gördüklerini şöyle anlatıyor: “Son gece Bizans komutanları, hiç kimsenin geceleyin savundukları mevzilerden ayrılıp gitmemesi için, askerlerini tahkimatın içine kapattılar ve kapalı tahkimat kapılarının başına nöbetçi diktiler

29 Mayıs sabahı Sultan Mehmed Han, sabah namazından sonra, güneş yükselince, iki rekat namaz kılarak kılıcını kuşanıp, atına bindi ve gece yarısından beri surları döven Osmanlı topçusunun, hedefi iyice yumuşattığına kanaat getirerek, umumî hücum emrini verdi Osmanlı askeri, arkadaşlarının yaralanmasına ve şehid olmasına aldırmadan “Allah Allah” nidalarıyla hücuma geçti Ellerine geçirdikleri her türlü vasıtalarla surlara tırmanmaya çalışıyorlardı Bu sırada Ulubatlı Hasan, otuz kadar arkadaşıyla ilk defa surlar üzerine Osmanlı sancağını dikti ise de, şehid edildi Osmanlı kuvvetleri, muhtelif bölgelerden, dalga dalga İstanbul’a girmeye başlamışlardı Bizans halkı, panik içerisinde sağa sola kaçışıyor, bilhassa Ayasofya’ya sığınmaya çalışıyorlardı Türk kuvvetleri, Aksaray bölgesinde birleştiler ve Ayasofya’ya doğru ilerlediler Kiliseye sığınmış olan ahâliye kapıları açtırdılar Fakat, güçsüz ve acınacak durumdaki bu insan yığınına kılıç çekmediler, onlara dokunmadılar

29 Mayıs Salı günü öğleye doğru, kır atının üstünde, yanında hocaları ve ordu kumandanları olduğu halde muhteşem bir alayla Topkapı’dan İstanbul’a giren genç hükümdar, doğruca Ayasofya’ya gitti Fatih adıyla anılmaya hak kazanan 21 yaşındaki Sultan Mehmed Han, Bizanslıların alkış ve tezahüratı, Türk askerlerinin dört bir taraftan göklere yükselen ezan ve tekbir sesleri arasında, Ayasofya önüne geldi Ayasofya, ağzına kadar, kadın-erkek Rumlarla doluydu Bizanslıların hüngür hüngür ağlamalarından hasıl olan gürültüyü susturarak, sükûtu sağlayan Fatih Sultan Mehmed Han, Ayasofya’da şükür namazı kıldı Yerlere kapanan ahâli, rahip ve eski Ortodoks patriğine karşı; “Kalkınız! Ben Sultan Mehmed, sana ve bütün ahâliye söylüyorum ki, bugünden itibaren ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda, benim gazabımdan korkmayınız” hitabında bulundu

Cenevizliler dahil, bütün sanat ve ticaret erbabıyla ahâlinin din, mezhep hürriyeti temin edilip, sulh, sükûn sağlandı Fatih, Ayasofya’nın içini gezerek bu mabedin Cuma gününe kadar cami hâline getirilmesini emretti Emevîler devrinde yapılan ikinci İstanbul kuşatmasında vefat edip, surlar önüne defnedilen, Eshâb-ı kirâmdan hazret-i Ebû Eyyûb-i Ensârî’nin kabri, Fatih’in hocalarından Akşemseddin Efendi tarafından keşfedilip, daha sonra buraya türbe ve cami yapıldı Nihayet Cuma günü maiyeti ile Ayasofya’ya gelen Fatih, İstanbul’da ilk Cuma namazını burada kıldı 655’ten 1453 tarihine kadar devam eden bir idealin (Feth-i Mübîn) gerçekleştirildiği, fetihnâmelerle bütün İslâm âlemine müjdelenip dünyaya ilan edildi


İstanbul fethedilmekle, Osmanlı Devleti toprakları arasında sıkışıp kalan, mevcudiyeti ve siyaseti ile daima bir tehlike teşkil eden, 1123 yılı İstanbul’da geçen, 1480 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’na son verildi Osmanlı Devletinde yükselme devri başlayıp, Cihanşümul hakimiyet fikri gelişti İnsanlığı iman birliği içinde bir tek devlet ve hükümdar hakimiyetinde toplamak için teşebbüse geçildi

Fethin getirdikleri:

İstanbul, 1457’deki büyük Edirne yangınından sonra başşehir olmuştur İstanbul’un fethi, Avrupalıları, Balkanları ve hattâ Anadolu’da komşularını yüzlerce yıl Türklere karşı kışkırtan köhnemiş Bizans’ın yıkılmasını sağlamıştır Fatih Sultan Mehmed Han, yüzyıllardır Hıristiyan âleminin doğudaki en kuvvetli dayanağını yıkarak, Türk-İslâm gücünü bütün dünyaya göstermiştir Avrupalılar da, bu yeni gelen topluluğun, sıradan bir topluluk olmadığını anlamıştır Ortaçağda Osmanlıları Avrupa’dan sürüp atmak için Haçlı seferleri düzenleyenler, kendi toplulukları üzerindeki tesirlerini kaybettiler Bu tarihten sonra papalar, kendi başlarına kaldılar Fatih Sultan Mehmed Hanın, Rumları, onların Ortodoks kilisesini ve patriğini kendi himayesi altına alması, onlara esaslı haklar vererek, vicdan serbestliği tanıması, dış âlemde de Türklere karşı olan akımları ve Bizans’ı düzeltmeye kalkışma niyetlerini önlemiş oldu Kilise üzerindeki bu otorite, Osmanlı hudutlarını da taşarak Ortodoks olan bütün kavimlerin Osmanlı İmparatorluğuna dolaylı da olsa bağlanmasına vesîle oldu Bu arada Sırp ve Mora despotları, Sakız ve Midilli beyleri ile Trabzon Rum İmparatoru yüksek vergiler karşılığında sulh teklif ettiler Fetihle; o zamana kadar Akdeniz, Marmara ve Karadeniz sahillerinin ticaretini elinde tutan Venedik’in üstünlüğüne son verilmiş; Karadeniz, Osmanlı Gölü hâline getirilmiştir İstanbul’un fethi; toplam alanı on yedi kilometre kareyi geçmeyen bir şehrin elde edilmesi değil, çağ açan ve bir çağı kapatan büyük hâdisedir Osmanlı Devletinin çeşitli din ve ırklardan olan insanları idare etmeye başlamasıyla cihanşümullaştığı bir hâdisedir

Çaka Bey zamanından beri Türklere denizi ve denizciliği şiddetle yasaklayan Venedik’in deniz ticareti engellenmiş, onlar da, bundan sonra korsanlığa başlamışlardır Fetihle beraber, İstanbul, sefahat yeri olmaktan çıkarılmış, dünyanın ilim ve kültür merkezi hâline getirilmiştir Derhal devrin ilk, orta ve yüksek dereceli öğretim müesseseleri olan medreseler kurulmuş, bunlarda ilâhiyat, hukuk, tarih, coğrafya, edebiyat, tıp, güzel sanatlar, matematik, geometri, astronomi, fizik dallarında değerli pek çok kimse yetişmiştir Osmanlıların her gittiği yerde olduğu gibi, İstanbul’da da kütüphaneler kurulmuştur En mühimi, bu fetihle doğudan batıya ve batıdan doğuya yapılabilecek her türlü askerî harekâta doğrudan müessir bir toprak parçası, Türklerin eline geçti

İnsanların en büyük ihtiyacı olan hak şuuruyla adalet nizamı, Avrupa’da Hıristiyan âlemine Türk idaresi sayesinde girdi İslâm dininin hak, hukuk ve adalet esasları, güzel ahlâk sahibi Müslümanların, İstanbul’da tesis ettiği idare sayesinde sağlam temellere dayandı Bunu da Avrupa, İstanbul’un fethi sayesinde öğrendi Hıristiyanlar, kadı (hakim) karşısında hükümdarla gayrimüslim bir vatandaşın bile muhakeme edildiğine, İstanbul’un fethinden sonra İslâm ve Türk adaletinin sarsılmaz kaidelerine şahit oldular



Fatih Sultan Mehmed Hanın genç yaşında, balistik hesaplarını bizzat yapıp, döktürdüğü toplar, zamanın en büyük ve tesirli silahıydı Topçuluk tekniğinin, dünya tarihini değiştirecek ilk büyük zaferi, İstanbul’un fethidir Avrupa kralları, top sayesinde, otoritelerini hiçe sayan, ahâliye esir muameleleri yapan derebeylik (feodalite) usulünü kaldırdılar Merkezî otorite kuvvetlenip, millî birlik esasına göre kurulan devletler, Avrupa haritasında kalıcı sınırlar meydana getirdiler Hıristiyan Avrupa’da kültür ve medeniyet gelişti Doğu ticaret yollarının bütünüyle Türk ve İslâm ülkelerinin eline geçmesi, Avrupalıları, ihtiyaçlarını temin için yeni yollar aramaya sevk etti Ticarî yollar aramak için keşiflere çıktılar Yeni ülkeler keşfettiler Gemicilik gelişip, denizaşırı ülkelere açıldılar Keşif ve buluşlarda bulunulup, teknik, kültür ve medeniyette büyük gelişmeler oldu

İstanbul’u Fetheden Yeniçeriye Gazel

Vur pençe-i Âlî’deki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına

Ey leşker-i müfettihü’l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-ı cihangîr aşkına

Düşsün çelengi Rum’un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk’ü gönderen yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki Tekbîr aşkına

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.