Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dili, geleceğe, tarihten, türk

Tarihten Geleceğe Türk Dili

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten Geleceğe Türk Dili




Türk dilinin en eski izleri Sümer kaynaklarındaki Türkçe sözlerdir MÖ 3100-MÖ 1800 yılları arasına ait Sümerce metinlerde 300′den fazla Türkçe söz yer almaktadır Sümerceyle Türkçedeki ortak sözler ya ortak kökenden gelmektedir ya da alış veriş sonucu ortaya çıkmıştır Hangi ihtimal doğru olursa olsun Türkçenin ilk verileri MÖ 2000-3000 arasına çıkmakta, yani bundan 4-5000 yıl geriye gitmektedir Ortak sözler Türklerle Sümerlerin komşu olduklarını da gösterir Türklerin hiç olmazsa bir bölümü MÖ 2000-3000 yılları arasında, belki de daha önce Ön Asya’da yaşamış olmalıdır
MÖ 7-3 yüzyıllar arasında Karadeniz’le Hazar’ın kuzeyinde ve Kuzeydoğusunda yaşayan Sakaların önemli bir bölüğü ve yöneticileri de büyük ihtimalle Türktü MÖ 6 yüzyılda yaşamış olan Sakaların kadın hükümdarının adı Yunan kaynaklarında Tomiris olarak geçer Bu kelime Türkçe Temir (demir) olsa gerektir
Dîvânü Lûgati’t-Türk’te anlatıldığına göre İskender’in Türkistan seferi sırasında (MÖ 330′lar) Türklerin bir kısmı, hükümdarları Şu yönetiminde Hocent civarında, yani Seyhun’un yukarı havzalarında idiler İskender’in gelişiyle Şu ve idaresindeki Türkler Altaylara çekildiler; Oğuzlar ise Hocent civarında kaldılar
Çin kaynaklarındaki ilk bilgilere göre Türkler Çin’in kuzeyindeki bozkırlarda yaşıyorlardı MÖ 220′lerde ortaya çıkan Tuman (Teoman) Yabgu ve MÖ 209′da hükümdar olan oğlu Motun (Mete) Yabgu, Hunların büyük hükümdarları idiler ve merkezleri bugünkü Moğolistanda bulunan Orhun vadisinde idi Hunlardan sonra da Topalar, Avarlar, Göktürkler, Uygurlar dönemlerinde, MS 840′a kadar Türklerin merkezi Orhun vadisinde olmuştur MÖ 220 - MS 840 arasındaki 1000 küsur yıllık dönemde Türkler kudretli zamanlarında Okyanus kıyılarından Hazar’a, hatta bazen Karadeniz’in kuzeyine kadar uzanan topraklara hükmediyorlardı Türklerden bir bölüğü MS 370′lerde İdil’i geçmiş ve Kafkaslarla Karadeniz’in kuzeyine ulaşmıştı Batı Hunları, Bulgarlar, Avarlar, Peçenekler ve Kıpçaklar 370′ten başlayarak yüzyıllar boyunca Doğu Avrupa ve Balkanları yönetimleri altında bulundurmuşlardır
Asya ve Avrupa Hunlarına ait herhangi bir Türkçe metin elimizde bulunmamaktadır Ancak Çin ve Bizans kaynaklarına geçen bazı özel adlar ve kelimeler onlara ait Türkçe veriler olarak kabul edilmektedir Çin kaynaklarında geçen tehri, kut, yabgu, ordu, temir gibi sözlerin Çinceleşmiş biçimleri, milât yıllarına ait Türkçe verilerdir Attilâ’nın babasının adı olan Muncuk (Boncuk) ve oğullarının adları Dehizik, İrnek, İlek Türkçeyle açıklanabilmektedir 6-9 yüzyıllardaki Tuna Bulgarlarından yıl ve ay adları ile birkaç kelimelik bazı küçük metinler kalmıştır Yıllar hayvan adlarıyla adlandırıldığı için yıl adları aynı zamanda çeşitli hayvanların adlarını gösteriyordu Aylar sıra sayılarıyla ifade edildiği için Bulgar Türkçesindeki sayıların adlarını da böylece öğrenmiş oluyorduk
Moğolistan’da bulunmuş olan 6 satırlık Çoyr yazıtı tarihi bilinen en eski metindir İlteriş Kağan’a katılan bir askeri anlatan metin 687-692 arasında yazılmış olmalıdır Orhun anıtları olarak bilinen İşbara Tamgan Tarkan (Ongin), Köl İç Çor (İhe-Huşotu), Tonyukuk, Köl Tigin, Bilge Kağan anıtları 719-735 yılları arasında yazılmışlardır Uygurların ikinci kağanı Moyun Çor Kağan’a ait Taryat, Tes ve Şine-Usu anıtları 753-760 arasında dikilmiştir Moğolistan’da, Yenisey vadisinde, Kazakistan’da, Talas’ta (Kırgızistan), Kuzey Kafkasya’da, İdil-Ural bölgesinde, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Polonya’da Göktürk harfleriyle yazılmış daha yüzlerce yazıt bulunmuştur Bu küçük yazıtların 7-10 yüzyıllar arasında yazıldığı tahmin edilmektedir Demek ki bu yüzyıllarda Doğu Avrupa ve Balkanlardan, hatta Macaristan’dan Güney Sibirya’ya ve Moğolistan içlerine kadar uzanan sahada Türkçe, Göktürk harfleriyle yazılan bir yazılı dil olarak kullanılmaktaydı
9 yüzyıldan itibaren Türkçenin yazılı ürünlerini daha güneyde, Tarım havzasında da görmeye başlıyoruz 840′ta Tarım havzasında ve Gansu bölgesinde devletler kuran Uygurlar; Göktürk, Uygur, Soğdak ve Brahmi alfabeleriyle kâğıt üzerine yüzlerce eser yazdılar, yüzlerce belge bıraktılar Hatta bunların bir kısmı yazma değil, basma eserlerdi Uygur yazılı eserleri, Gansu bölgesinde 17 yüzyıla kadar devam etmiştir
11 yüzyılda Kâşgar ve Balasagun çevresi de bir Türk kültür çevresi olarak ortaya çıkar 1069 tarihli Kutadgu Bilig Balasagun’da yazılmaya başlanmış, Kâşgar’da Karahanlı hükümdarına sunulmuştur 1070′lerde Bağdat’ta kaleme alınan Dîvânü Lûgati’t-Türk de aslında Kâşgar muhitinin eseridir Türkler 10 yüzyılda Müslüman oldukları hâlde 11 yüzyılda Arap yazısı henüz Türklerin yazısı hâline gelmemişti Kâşgarlı Mahmud 1070′lerde Türk yazısının Uygur yazısı olduğunu kesin şekilde kaydeder
Kâşgarlı Mahmud Türklerin 20 boy olduğunu yazar ve onları batıdan doğuya doğru şöyle sıralar: 1 Beçenek, 2 Kıfçak, 3 Oğuz, 4 Yemek, 5 Başgırt, 6 Basmıl, 7 Kay, 8 Yabaku, 9Tatar, 10 Kırkız, 11 Çigil, 12 Tohsı, 13 Yağma, 14 Uğrak, 15 Çaruk, 16 Çomul, 17 Uygur, 18 Tangut, 19 Hıtay Listedeki Hıtay’ı Kâşgarlı’nın ifadesiyle “Çin ülkesi” olarak ayırmak gerekir Bu sıralamadan az sonra Kâşgarlı Beçeneklerle Kıfçaklar arasına Suvarlarla Bulgarları yerleştirir Kâşgarlı’nın iki dilli oldukları için dillerini bozuk saydığı Soğdak, Kençek, Argu ve Tangutlardan Arguları da Türk boyları arasında saymalıyız Demek ki 11 yüzyılda Balkanlardaki Bizans sınırından Çin ve Moğalistan içlerine kadar Türkçe konuşuluyordu
13 yüzyılda Türk yazı dilinin merkezîleştiği bölge Aral’ın güneyindeki Harezm bölgesidir 13-14 yüzyıllarda Altınordu’nun merkezi olan Hazar’ın kuzey kıyısındaki Saray’dan hatta daha batıdaki Kırım’dan Tarım havzasının doğusundaki Gansu’ya kadar Türk yazı dili kesintisiz olarak kullanılıyordu Tarım havzasıyla Gansu’da kullanılan dile Türkoloji literatüründe Uygur Türkçesi, Altınordu ve Türkistan sahasında kullanılan dile ise Harezm Türkçesi denmektedir Ancak ikisi arasında ses ve gramer yönünden hemen hemen hiç fark yoktur Yazıları ise farklıdır Birincisi Uygur, ikincisi Arap yazısını kullanır
13 ve 14 yüzyıllarda Türk yazı dili, bu ana sahadan başka üç coğrafyada daha kullanılıyordu Bunlardan biri Yukarı İdil (bugünkü Tataristan) sahasıdır Burada bulunan mezar kitabelerinin dili İdil Bulgarcası idi İkincisi Mısır ve kısmen Suriye idi Buradaki yazı dili Harezm Türkçesine çok yakındı ve Kıpçak Türkçesi adını taşıyordu Üçüncü saha Azerbaycan ve Anadolu sahasıydı 13 yüzyılda bu alanda Oğuz ağzına dayanan yeni bir yazı dili doğmuştu Bu yazı dili Balkanlara doğru sahasını genişleterek kesintisiz şekilde bugüne dek sürmüştür Sadece mezar kitabelerinde gördüğümüz İdil Bulgarcası 14 asırdan sonra yerini Kıpçakçaya bırakır Mısır ve Suriye’de ise 15 yüzyıldan sonra Kıpçak Türkçesi kullanılmaz olur
Karadeniz, Kafkaslar, Hazar denizi ve İran, Kuzey-Doğu Türkçesi ile Batı Türkçesini ayıran tabiî sınırlardır 11 yüzyıldan itibaren Oğuzlar İran’ı aşarak Azerbaycan ve Anadolu’ya gelmişler ve Batı Türklüğünü oluşturmuşlardır Batı Türklüğü 14 yüzyılda Balkanlara taşmış, daha sonra Macaristan sınırına dayanmıştır Bugünkü Irak ve Suriye’nin kuzey bölgeleri de Batı Türklerinin 11 yüzyıldan itibaren yerleştikleri yerlerdi ve buralardaki nüfus Anadolu Türklüğünün tabiî uzantısıydı Öte yandan Kuzey Afrika ve Arap ülkelerine de önemli miktarda Osmanlı Türkü yerleşmişti Bütün bu sahalarda Batı Türkçesi ortak bir yazı dili olarak kullanılmıştır 13 ve 14 yüzyıllarda Anadolu ve Azerbaycan’da yazılan eserleri, yazı dili olarak birbirinden ayırmak kolay değildir Bu asırlarda yazı dili henüz standartlaşmamıştır; esasen Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlarda henüz siyasî birlik de yoktur; bölgede çeşitli Türk beylik ve devletleri hüküm sürmektedir 15 yüzyılda Osmanlılar güçlenerek birliği kurmaya yönelirler ve yeni oluşmaya başlayan İstanbul ağzı esasında Osmanlı Türkçesi standart hâle gelir 16 yüzyılda Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile birlikte Suriye ve Irak da Osmanlı topraklarına dahil olur; böylece bu bölgeler de Osmanlı Türkçesi alanı içine girerler Kuzey ve Güney Azerbaycan, İran’la birlikte bir başka Türk devletinin, Safevîlerin yönetiminde kalır Ancak yine de 16 asırda Azerbaycan ve Osmanlı yazı dillerinin kesin şekilde ayrıldığını söylemek doğru değildir Hatayî ve Fuzulî her iki çevrenin de şairidir 17 yüzyıldan sonra iki yazı dilinin ayrıldığını söylemek mümkündür; ancak aralarındaki fark yok denecek kadar azdır
Kuzey ve doğu Türklerinde Harezm Türkçesinin devamı niteliğindeki Çağatay Türkçesi tek ve ortak yazı dili olarak 15 yüzyıldan 20 yüzyıl başlarına kadar sürdü Bunun bir tek istisnası vardı: Kırım Hanlığı Osmanlı idaresinde bulunduğu için Kırım Hanlığında kullanılan yazı dili Osmanlı Türkçesi idi
13 yüzyıldan itibaren iki ayrı yazı dili hâlinde gelişen Doğu ve Batı Türkçeleri sürekli olarak birbirleriyle temasta olmuşlardır Çağatay sahası eserleri, özellikle Nevayî Osmanlı ve Azerbaycan Türklerince hep okunmuştur Buna karşılık Osmanlı eserleri de özellikle İdil-Ural bölgesinde sürekli okunmuştur Osmanlı ve Azerbaycan sahasında Nevayî’ye Çağatayca olarak nazireler yazılmış ve bu 19 yüzyıla kadar sürmüştür
1552′de Kazan’ın düşmesiyle başlayan Rus yayılması 1885′te Batı Türkistan’ın işgaliyle tamamlanmıştır Doğu Türkistan 1760′larda Çin işgaline uğramıştı 19 yüzyılın sonuna gelindiğinde bağımsız olan Türkler sadece Osmanlı Türkleriydi
19 yüzyılın ortalarında Türk yazı dilleri için yeni bir süreç başlar Kazan Üniversitesinde hocalık yapan müsteşrik ve papaz İlminski, her Türk boyunun konuşma dilinin ayrı bir yazı dili hâline gelmesi gerektiği görüşünü ortaya koyar ve bunun için çalışmaya başlar Özellikle Tatar aydınlarıyla Kazan’da okuyan Kazak aydınları üzerinde etkili olur Bu iki Türk boyunun bazı yazar ve şairleri, ortak olan Çağatay yazı dili yerine kendi konuşma dillerini yazı dili hâline getirmeye çalışırlar Yüzyılın sonlarına doğru Tatar ve Kazak yazı dillerinin ilk eserleri verilmeye başlar İlminski’ye karşılık Gaspıralı İsmail, 1884′te Bahçesaray’da (Kırım) çıkarmaya başladığı Tercüman gazetesi ve Türk dünyasının her tarafında açtırdığı usûl-i cedit okulları vasıtasıyla ortak yazı dilini savunur; bütün Türk dünyasının sadeleştirilmiş İstanbul Türkçesinde birleştirilmesini ister Rusya’da Meşrutiyetin ilân edildiği 1905 yılından itibaren Kırım, İdil-Ural, Azerbaycan ve Türkistan bölgelerinde Türk yazı dili konusu sıkı bir şekilde tartışılır Gaspıralı İsmail’in tesirinde kalan Türk aydınları yazı dilinde birlik fikrini savunurlar ve buna uygun eserler verirler İlminski’nin fikirleri ise başka müsteşrikler ve Çarlık memurları tarafından yayılmaya çalışılır İlminski gibi bir papaz ve müsteşrik olan Nikolay Ostroumov 1870′ten 1918′e kadar Türkistan Vilâyetinin Gazeti’ni çıkararak bu gazete vasıtasıyla İrancalaşmış Özbek ağızlarını yazı dili hâline getirmeye çalışır 1888-1902 arasında çıkarılan Dala Vilâyeti gazetesi Kazakçayı, 1905-1908 arasında çıkarılan Mecmûa-yı Mâverâyı Bahr-ı Hazar Türkmenceyi yazı dili yapmaya uğraşır Her üç gazete de Çar idaresince çıkarılmaktadır Yüzyılın başındaki bu tartışma ve uygulamalar kaynaklara ulaşmanın zorluğu yüzünden bugüne kadar ciddî şekilde araştırılmış değildir Ancak 1917′deki Bolşevik ihtilâlinden sonra serbest tartışma ortamı yok edilmiş, İlminski ve Ostroumov’un fikirleri zorla uygulanarak her Türk boyunun konuşma dili ayrı yazı dili hâline getirilmiştir Bu süreç Sovyetler Birliği’nde 1930′larda tamamlanmıştır Çin idaresindeki Doğu Türkistan’da ise Uygurca, Çağatay yazı dilinin devamı olarak sürerken 1949′daki komünist idareden sonra mahallîleştirilmiştir Alfabe değişiklikleriyle bu süreç hızlandırılmış, her Türk yazı dili için ayrı alfabeler oluşturularak farklılık artırılmaya çalışılmıştır Bütün bu çalışmalar sonunda bugün 20 Türk yazı dili ortaya çıkmış bulunmaktadır: 1) Türkiye Türkçesi, 2) Gagavuz Türkçesi, 3) Azerbaycan Türkçesi, 4) Türkmen Türkçesi, 5) Kırım Tatar Türkçesi, 6) Karaçay-Malkar Türkçesi, 7) Nogay Türkçesi, Kumuk Türkçesi, 9) Kazan Tatar Türkçesi, 10) Başkurt Türkçesi, 11) Kazak Türkçesi, 12) Karakalpak Türkçesi, 13) Kırgız Türkçesi, 14) Özbek Türkçesi, 15) Uygur Türkçesi, 16) Altay Türkçesi, 17) Hakas Türkçesi, 18) Tuva Türkçesi, 19) Saha (Yakut) Türkçesi, 20) Çuvaş Türkçesi Rusya bugün dahi yeni yazı dilleri oluşturma fikrini bırakmış değildir Tataristan Cumhuriyeti dışında kalan Batı Sibirya Tatarları ile Güney Sibirya’daki Şorların ağızları bazı fonlar ve yardımlar yoluyla yazı dili hâline getirilmeye çalışılmaktadır
Türk dünyasında 1990′dan beri yeni bir süreç başlamıştır Beş Türk cumhuriyeti bağımsız olmuş, diğerleri de daha serbest hareket edebilme imkânlarına kavuşmuştur Şimdi artık kendi kültür politikalarını kendileri tayin edecek duruma gelmişlerdir Nitekim bunun etkisi de kısa zamanda görülmeye başlanmıştır 1991 Aralığında Azerbaycan, 1993 Nisanında Türkmenistan, 1993 Eylülünde Özbekistan, 1994 Şubatında Karakalpakistan Lâtin alfabesine geçme kararı almışlardır Bu ülkelerde yeni alfabeye geçiş kademeli olarak uygulamaya konmuştur Öte yandan Kırım Türkleri ile Gagavuzlar da Lâtin alfabesine geçerek bazı süreli yayınlarını yeni alfabeyle basmaya başlamışlardır
“Dil dışı şartlar” dediğimiz siyasî, iktisadî ve kültürel ilişkiler de Türk yazı dilleri arasında yeni etkileşim ve oluşumlara yol açmaya başlamıştır Türkiye’de Türk cumhuriyetlerinin edebiyatlarına ait bazı parçalar lise edebiyat kitaplarına konmuştur Türk Ocakları, Kültür Bakanlığı, TÖMER gibi kuruluşlarca Türk lehçelerini öğreten kurslar açılmıştır Nihayet dört üniversitede (Ankara, Gazi, Muğla, Atatürk) Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümleri açılmıştır Pek çok Türkiyeli genç Türk cumhuriyetlerinde öğrenim görmektedir Sayıları az da olsa sosyal bilim dallarındaki bazı genç araştırıcılar Türk toplulukları arasında araştırmalar yapmaya başlamışlardır Avrasya televizyonunun bazı genç yapımcıları da Türk dünyasına sık sık giderek yeni yapımlara imzalarını atmaktadırlar Siyasî, iktisadî, ilmî ve kültürel heyetler de sık sık bu dünyaya yolculuk etmektedir Türk cumhuriyet ve topluluklarında uzun süreli kalan iş adamları ve görevliler de az değildir Bütün bu teşebbüs ve ilişkiler Türk lehçelerinin Türkiyeli aydınlar ve gençler tarafından öğrenilmesine yol açmaktadır
Türkiye Türkçesinin diğer Türklerce öğrenilmesi ise çok daha büyük ölçülerde karşımıza çıkmaktadır Türkiye’de öğrenim görerek bizim lehçemizi öğrenen öğrencilerin sayısı 10000′i geçmiştir İktisadî, kültürel veya ilmî sebeplerle Türkiye’ye gelip kısa veya uzun süreli ülkemizde kalan ve Türkiye Türkçesiyle bizlerle anlaşabilen pek çok insan vardır Öte yandan Türk cumhuriyet ve topluluklarında pek çok okul açılmıştır ve bu okullarda on binlerce öğrenci okumakta, Türkiye Türkçesini öğrenmektedir Doğrudan doğruya Türk televizyonlarını izleyebilen Azerbaycan veya Avrasya yayınlarına bakan Türkistan cumhuriyetleri bu kanalla da Türkiye Türkçesine aşina olmaktadır
Bütün bu temas ve faaliyetlerin sonuçlarını önümüzdeki yıllarda görebiliriz Türk televizyonlarını izleyen Azerbaycanlı çocuklar daha şimdiden Türkiye Türkçesindeki farklı kelimeleri tanımaya ve hatta kullanmaya başlamışlardır Samaylot yerine uçak kelimesi pek çok Türk topluluğuna ulaşmıştır Türkiye Türkleri de artık orun (yer), kıyın (zor), çalar(nüans), kayıtmak (geri dönmek), aylanmak (çevresinde dönmek), uçraşmak(karşılaşmak), tapmak(bulmak) gibi kelimeleri tanımaya başlamalıdırlar
Eski Sovyetler dışındaki Türk dünyası ile ilişkilerimiz de artmıştır Batı Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Yugoslavya, Romanya gibi Balkan ülkelerinde yaşayan Türklerle artık daha sık temas hâlindeyiz Balkanlardan gelen pek çok Türk genci de Türk üniversitelerinde okumaktadırlar Bu ülkelerin çoğunda ilk ve orta dereceli okullarda Türkçe öğretim yapılmakta, Türkçe gazete ve dergiler çıkarılmaktadır Hemen hemen hepsinden Türk televizyonları izlenmektedir İran’da da Azerbaycan Türkçesiyle (Arap harfleriyle) dergi ve kitaplar yayımlanmakta, belirli saatlere mahsus olarak radyo ve televizyon yayınları yapılmaktadır İran’da artık Türkçe eğitim talepleri başlamıştır Irak’ta, 36 paralelin kuzeyinde birkaç yıldan beridir Türkçe öğretim yapılmaya başlanmıştır; Türkçe gazete ve televizyon yayınları yapılmaktadır
Türk dili yarın nasıl olacaktır? Yukarıda sayılan gelişmeler elbette Türk dilinin yarınını büyük ölçüde belirleyecektir 20 yıl sonra Türkiye Türkçesi, Türk dünyasındaki pek çok aydın tarafından bilinen ve Türkler arası plâtformlarda kullanılan bir iletişim dili olacaktır Bu süre içinde Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş olması da muhtemeldir Türk dünyasının bazı genç aydınları az da olsa makale, şiir, hikâye ve kitaplarını Türkiye Türkçesiyle yazmaya başlayacaklardır Onların, bizim yazı dilimizle yazdıkları eserlerde kendi lehçelerine ait bazı kelimeler, hatta fonetik ve morfolojik özellikler bulunabilecektir Böylece bizler de o lehçelerden küçük tatlar almaya başlayacağız Şüphesiz Türkiye Türklerinden yetişmiş bazı şair ve yazarlar da eserlerine Türk lehçelerinden kelimeler ve bazı özellikler serpiştireceklerdir Bu hem Türkiye Türkçesinin kendi kaynaklarından beslenerek zenginleşmesine, hem de yeni tatlarla çeşitlenmesine yol açacaktır Böylece 4000 yıl önce Sümer kaynaklarında görülen agar (ağır), di- (demek), dingir (tenri-tanrı), dug- (dökmek), men (ben), zae (sen), zag (sağ), gişig (eşik-kapı) gibi kelimeler önümüzdeki bin yıllarda sonsuzluğa doğru yollarına devam edeceklerdir
Prof Dr Ahmet B ERCİLASUN



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.