Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adisyon, kağıtlarıoyun

Adisyon kağıtları-Oyun

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Adisyon kağıtları-Oyun



ADİSYON KAĞITLARI


KİŞİLER


TÜRKAN: Bahri’nin karısı

ADAM : Hayali kahraman

BAHRİ : Türkan’ın kocası

ÖZGE : Bahri ile Türkan’ın kızı

BİLGE : Bahri ile Türkan’ın kızı

AYTAÇ : Bahri ile Türkan’ın oğlu

ADİSYON KAĞIDI :


YAZAN : Eda NACAR

97-11942005

Dr Yazarlık-4


(Otantik, nehiz bir resrorantı ) andıran sahnede, üç dört masa bulunmaktadır Masaların üstünde bakır kupalar, bakır tabaklar, bakır sürahiler yer almaktadır Ortamı duvarlarda asılı olan gaz lambaları aydınlatmaktadır Duvarlar eski yeni aile fotorafları ve halılarla süslenmiştir Hasır iskemlelerde, samimi bir hava yaratmak için masaların kenarlarına dizilmiştir Kaneviçe perdeler ve asırlık kilimlerde nostaljik bir hava yaratmıştır Eski bir soba ve pencerenin önünde çiçekler vardır Düz sarı kıyafetiyle bir adam içeriye girer Kıyafetin ön yüzünde ( Beyti kebap, Patlıcan kebap, Kuzu şiş, Piliç şiş, Günün yemeği, Pilav, Salata, Tatlı, Dondurma, Cola) yazmaktadırArka tarafında ise kıtalar şeklinde yazılmış şiirler bulunmaktadır


ADİSYON KAĞIDI- Ben aşk cumhuriyetinin başbakanıyım

Halkım aşıklardan

Benim cumhuriyetimde insanlar;

Aşık olarak doğar,

(Duvarda asılı olan aile fotoğraflarına

sıra ile bakmaktadır)

Aşk ninnileriyle büyür,

Aşk mekteplerinde,aşkın kitabını okur,

(seyirciye doğru yönelir)

Benim kanunlarımda;

Aşklar özgür yaşanır

Avukatlarım bu yüzden işsiz

Savcılarım boş oturur

Aşk suçu işleyenler sınırdışı edilir

(Elleriylr restorantı gösterir)

Benim cumhuriyetimde, ordum aşk için

savaşır

Aşklar ölürcesine yaşanır,

Mezar taşlarına aşk şarkıları yazılır

Benim cumhuriyetimde aşklar

Sonsuzluğa ulaşır

(iskemlelerden birine oturur)Bu gördüğünüz restorantın sahipleri, yirmi beş yıllık evliler Geçen sene gümüş yıllarını kutladılar Onu tanıdığım günden beri dünyasından bir türlü gidemedim Onun bambaşka bir dünyası var Her geldiğinde bana (arkasını döner ) birkaç mısrayı bırakır ve gider


O yirmi beş yıl boyunca binlerce öğrenci yetiştirmiş emekli bir öğretmen


O üç tane pırıl pırıl evlat yetiştiren güzel bir anne


O otantik, nezih bir restorant işleten iyi bir işhanımı


Onun ilk şiirini kardeşim kadar sevdiğim restorantın menü kapağına yazmışlar (Dışardan sesler duyulur) Türkan ablanın sesi bu (İskemleden kalkar) En iyisi ben yerime gideyim Kapı önüne canım Sizleride sevgili patronum Türkan Ablanın dünyasıyla başbaşa bırakayım


TÜRKAN – (Elinde küçük çaydanlığı ile içeri girer Kaneviçe perdeleri açar) Nasılda özlemişim, bu sessizliği küçücük çaydanlığımla bir kişilik çay demlemeyi, (vazonun içinde ki çiçekleri koklar) sabahları vazolara koyduğum kırmızı gülleri, hanım elleri, begonvilleri Nasıl da özlemişim, aşk şarkıları dinlemeyi

(Kısık seste ut sesi sözlere karışmaktadır Bu arada Türkan adisyon kağıtlarının arkasına birşeyler yazmaktadır)

(Çayını yudumlar)

(Beyaz kıyafetli bir adam, Trenin hareket etmesi için bekleyen memur edasıyla ağzındaki düdüğü çalarak sahneye girer)


ADAM – Zaten aklına gelen başına geldi senin Ne diye hep

aşk şarkıları dinlersin sanki birgün

Şimdi dinle, şimdi ağla hadi şarkılardaki gibi…(Bir

İskemle çeker oturur)

TÜRKAN – Herşeyimiz ansızın oldu, ayrılığımızda

ADAM – Kendine iyi bak dediğimi duyabildim mi uzaktan?

TÜRKAN – Peki ya sen görebildin mi, içime akan gözyaşları-

mı?Hüngür hüngür ağlamak isterken kaçar adımlarla gitmen şartmıydı

ADAM – Yüreğin burkulmuş (Türkan’ın yüzünü okşamak ister Elini geri çeker)

TÜRKAN – “İlk istasyonda indim bir telefon kulubesindeyim” demeni bekledim hep

ADAM – Çaresizlik nedir bilir misin?

TÜRKAN – Sensizliği mi?

ADAM – Herşey boş be Türkan, kimse oturmuyor oturduğum yerde Sevdiğin şarkıyı da çalmıyorlar senden söz etmeye cesaretleri yok ağlayacağımı biliyorlar

TÜRKAN – Yıllar nasıl da geçti acısıyla tatlısıyla yirmi beş yılı geride bıraktık Yirmi altısı olmayacak mı?

ADAM – Olmayacak…

TÜRKAN – Birlikte yaptığımız bahçeyi seyrettim bugün Minelerle güller, yasemenle hanımeller nasıl da kaynaşmışlar…

ADAM – Benim gibi halinden şikayetçi olan yok muydu?

TÜRKAN – (Adama sarılır) Sımsıkı sarılmışlar Daralınca yerleri, boyuna uzamışlar ( gülümser)

ADAM – (Türkanı itekler) Sende benimle toprağı mı paylaşmak istiyorsun? ( Düdüğünü çalar) Son trende biraz önce kalktı…

TÜRKAN – Kimbilir kaç durak sonra hatırlayacak beni… Kaç sefer sonra uğrayacak bir daha…

ADAM – Dün neredeydim biliyor musun?

TÜRKAN – Neredeydin? (İskemleye oturur)

ADAM – Ayrıldığımız o yerde… Çoktandır uğramıyor dediler buralara sana ait bir eşya aradım dokunmak için Basma elbiseni buldum yerde Kokladım yakasını hasretle… Vazoda kırmızı beyaz güller,

TÜRKAN – Hani çok severdin sularını değiştirmeyi

ADAM – Onlar da küsmüş, senin gibi, boynu bükükler di sanki…

TÜRKAN – Nereden bilebilirlerdi ki ayrılığımızın yatağımızda gerçekleşeceğini

ADAM – ( Sessiz)

TÜRKAN – Hiç hesapta yoktu ayrılık Biraz geç kalmana dayanamazken, kaldıramaz bunca yükü yüreğim Uzaktan duyar mısın sesimi yan yana durupta konuşamazken (Ses tonu sözleri söyledikçe yükselir) Anlayabilir misin beni? Aşabilir misin engelleri? Daha birbirimize ulaşamazken (ellerini uzatır) uzatsam tutabilir misin elleri mi, Yanımda olup da dokunamazken Sarılabilir misin özlemle, Bakabilir misin gözlerime, Söyleyebilir misin sevdiğini, O kadar yakınımda, Öylesine uzakken

ADAM – Ben istediğim ayrılığı, sen istemedin biliyorum, biliyorum birtanem ben istedim ölmeyi, yaşayamadan hissettiklerimizi…


TÜRKAN – (Masanın üstündeki adisyon kağıtlarını alır) Seni bu kağıtlarda yaşatıyor, içinde değerli armağanlar bulunan bir kutuya benzetiyorum El üstünde tutuyorum şiirlerimi, sırf senin için sırf sen varsın diye…

ADAM – Ben ne yapıyorum peki? (Elindeki düdüğü gösterir) Çalıp gezdiğimi mi sanıyorsun?

TÜRKAN – Ne yapıyorsun o zaman?

ADAM – Sana olan sevgimi bir yumağa sarıyorum, öylesine büyüyor ki yüreğime dar geliyor İkimizinde sığabileceği bir kazak örüyorum

TÜRKAN – Sende beni yanına istiyorsun biliyorum acaba o kazağı kirletmeden, esnetmeden giyebilecek miyiz merak ediyorum

ADAM – (Türkan’ın dizlerinin dibine çöker) Ben kendimi sende bırakıp geldim Kendimi de seni de özledim Hoşuna gitmediyse kalışım, taşıyamıyorsan yükümü, azat et gidelim Benim yüreğimde çok yer var, senide götüreyim

TÜRKAN – (Güler)

ADAM – Neden gülüyorsun?

TÜRKAN – Gülmek kahkaha değildir herzaman, gülmek bazende hüngür hüngür ağlamaktır, sevdiğin biri için

ADAM – Benim için mi Türkan?

TÜRKAN – Bir ev düşlüyorum ikimiz için… O sevdiğimiz mahalleden Sıcacık sevecen insanların yaşadığı (İskemleden kalkar) yokuş Daracık çıkmaz sokaklardaki, sıvası dökülmüş, penceresinde, yağ tenekelerine dikilmiş kırmızı beyaz karanfilleri olan, bacasında sevgi ve mutluluk tüten minicik bir ev… (Kanaviçe nakışlı perdeyi aralar) Pencereden gelişini bekliyorum Elinde akşamdan ısmarladığım şeyler, evimize doğru yaklaşıyorsun Pencereden, ekmekde alman için işaret ediyorum…

ADAM – (Pencereye yaklaşır) Karşıdaki tamirciden kıskanıp seni, başını sallıyor ve kızgın kızgın bakıyor (Türkan’ın elinden tutarak iskemleye oturtur, kendiside yanına oturur)

TÜRKAN – (Adam’ın gözlerinin içine bakar) Bende içimden “işallah soba için çıra almayı unutmamıştır” diyorum (Aynanın karşısına geçer, saçını düzeltir) İki ev ötemizde ki bakkaldan ekmeği alıp dönüncceye kadar aynada kendini düzeltiyorum

ADAM – Tahtadan yapılmış kapıyı, büyük demir anahtarlarla açıyor, aldığım şeyleri birinci basamağa bırakıyorum (gülümser) Merdiven altında ki kümesten, taze yumurta bakıyorum

TÜRKAN – (Adam’ a yaklaşır) İç kapıyı ben açıyorum sana Elindeki paketleri alıp, şöyle bir bakıveriyorum (seyirciye doğru yönelir) İş gömleği için tursil istemiştim almışsın Patates, soğan, tahin helvası… köpeğimiz için kemikte var Çırayı da unutmamış (Adama yönelir) Seni seviyorum, seni seviyorum

ADAM – Ağlamayı çok seven ıslak gözlerimle uzun uzun bakıp “beni özledin mi koca bebeğim” diyorum

TÜRKAN – (Adam’a sarılır) Paltonun önünü aralayıp sarılıyorum, hasretle Sıcaklığına dostluğuna ihtiyacım var diye fısıldıyorum (Koşar adımlarla sahneden çıkar)

ADAM – (Maşayla sobayı kurcalar Pencerede ki çiçeklere su verip, yere uzanır)

TÜRKAN – (Dışardan sesi duyulur) Varislerini dinlendir, bir iki yastık ayaklarının altına…

ADAM – (İskemlelerden birini ayağının altına koyar)

TÜRKAN – (Elinde tencereyle içeriye girer) Yorgunluktan sobanın rehavetinden aç uyumana dayanamamYemeği çok sevdiğini biliyorum (yemeği servis yapar) Acıkınca gözün birşey görmez

ADAM – Ben dinlenirken, sevdiğim yemekleri diziyorsun soframıza (Masanın yanında ki iskemleye oturur Yemekleri yemeye başlar)

TÜRKAN – (Adamın yemek yemesini izler) Karşısına oturup, iştahla yemeni seyrediyorum Bir anne gibi … ( Adam peçeteyle ağzını siler Türkan sofrayı toplamaya başlar Bu sırada Adam, Türkan’ın kolundan tutup yanına çeker Tek tek örgü yapıp topladığı saçlarını çözmeye başlar Elleri Türkan’ın saçlarına dolaşır Türkan gülmeye başlar Koşar adımlarla sobanın yanına gider)

TÜRKAN – (Güğümde ki sıcak suyu demliğe boşaltır) Nerdeyse yanacakmış

ADAM – Fırfırlı basma geceliğini giysene Türkan

TÜRKAN – Hınzır… Açıklığı seversin bilirim

ADAM – Saçınıda bir iki tokayla topla, hani bir defa sıcaktan toplamıştın da hoşuma gitmişti…

TÜRKAN – Bardakları tepsiye dizip yanına geliyorum (Çıkar)

ADAM – (Dışarıya seslenir) Birazda dostça konuşalım değil mi? (gülümser) Günün nasıl geçtiğini anlatırsın bana… (Bir an için eline düdüğünü alır geri bırakır)


TÜRKAN – (Saçları yarı açık yarı toplu şekilde, üstünde fırfırlı basma elbisesiyle içeri girer) Çenesiz, kaprisli kadınları sevmediğini biliyorum (Adamın elini tutar) Ellerim ellerinde olsun, Konuşmasam da olur

ADAM – Bardaklar Türkan, bardakları unutmuşsun…

TÜRKAN – (Ayağa kalktığı sırada, adam kendine doğru çeker) Çayımızı doldurmak için kalkıyorum…

ADAM – (Göz kırpar) O da benim işim (Çıkar) (Türkan sobaya doğru ayaklarını uzatır Tam bu sırada, gözünde güneş gözlüğü, kulağında walkman, pantolonun çeşitli yerlerinde zincirler asılı olan Aytaç içeri girer Aytaç, Türkan’ı görmeden şarkı söyleyerek yavaş adımlarla sahneden çıkar Bu sırada Belinde Önlükle koşarak Bilge içeriye girer Pencereye yaklaşır Dışarı bakar)

BİLGE – Hay aksi yine kaçtı

TÜRKAN – Bilge…

BİLGE – (Türkan’ı görmez Dışarıya bakmaya devam ederYüksek sesle) Aytaç! Aytaç! Gitti işte… (önlüğü çıkarır)

TÜRKAN – B ilge…

BİLGE – (Türkan’a doğru döner) Efendim anne! (Güler) Anne! Bu ne hal!

TÜRKAN – Şey! Sabah sabah nasıl olabilirim ki…

BİLGE – Anne senin saatten haberin yok galiba, saat 1700 a geliyor Bahriye teyzenin konukları gelmek üzeredir Bu gece burda oğlunun nişanı var unutuun mu?

TÜRKAN – (Ayağa kalkar) Nasılsa unuttum…

BİLGE – Üstelik saat altıda okulda olmam gerekiyor Oğlun da çekip gitti Güya baharatçıya gidecekti…

TÜRKAN – Bahriya teyzen geldi mi?

BİLGE – Geldi, ahçıya yardım ediyor (Annesine yaklaşır) Yine o adamla konuşuyordun dimi?

TÜRKAN – (Saçlarını toplamaya çalışır) Saçmalama Bilge… (kendi kendine) gidip üstümü değiştireyim (Bilgeye döner) Gördün mü yoksa?

BİLGE – İnan ki anne, o adamı senden başka kimse göremez…

TÜRKAN – (Doğrularmışcasına başını sallar)

BİLGE - Burada babam…

TÜRKAN – Baban mı? Ne olmuş babana?

BİLGE – Hiç bir şey anne, hiç bir şey… (Elinde ki önlüğü iskemlenin üstüne atar) Ben okula gidiyorum (çıkar)

TÜRKAN – Bilge…

(Eline cep telefonu, üstünde siyah takım elbisesiyle Bahri içeri girer Bahriyle adam aynı kişidir)

TÜRKAN – Bahri…

BAHRİ – Kardeşim yok öyle birşey… Yalan, üstelik kuyruklu yalan… Nerde görülmüş benim insanları dolandırıdığım… Sen duydun mu hiç? Hı, hı… Hah işte orda dur kardeşim Bahri Dürüst, dürüst adamdır (Türkan la gözgöze gelir Türkan’a sarılır) Ailesiyle yakından ilgilidir

TÜRKAN – (Üstüne bakar ) Farketmedi bile… (Ağlayarak çıkar)

BAHRİ – (Diğer kulağını eliyle kapat) Tabiki canım, kaba inşaatı bitirdik… (Yavaş yavaş sahne kararır) İnce işlere başladık…


SAHNE AYDINLANIR


(Türkan duvarda asılı olan gaz lambalarını teker teker yakar Boynunu ovalayarak iskemlelerden birine otururBu arada elinde basket topuyla Özge girer Türkan’ı öper)

ÖZGE – Masaj yapmamı ister misin anne?

TÜRKAN - Ayy… çok iyi olur…

ÖZGE – (Topunu yere koyar Türkan’ın omuzlarına masaj yapmaya başlar)

TÜRKAN – Ayy! Ayy! Ellerin dert görmesin kızım Nasıl da iyi geldi

ÖZGE - Anne ne düşünüyorum biliyor musun? Eğer yurtdışında eğitimime devam edersem NBA’de oynamak istiyorum

TÜRKAN – İnşallah… Ne? Şu iri yarı adamların arasında mı? Biraz gerçekçi ol Özge… Büyük hayaller, büyük acılara sebep olur

ÖZGE – (Masajı bırakır Topunu alır)

TÜRKAN – Ne oldu kızım

ÖZGE – Böyle söylemen gerekmezdi anne

TÜRKAN – Buraya gel

ÖZGE – (Türkan’ın yanına oturur)

TÜRKAN – Minik bir kız büyümüş Nasıl da güzelleşmiş Yüzü gibi kalbi de, Melek kadar temizmiş Kendine yetmeyi bilir Üzemez o kimseyi Başarır üstlendiğini, Benim kardelen çiçeğim

ÖZGE – Naz edermiş bazen de Annesini üzermiş Tatlı bir öpücükle, (öper) Hemen özür dilermiş

TÜRKAN – Senin üzülmeni istemem kızım

ÖZGE – Biliyorum anne… (Giderken Türkan’a döner) Peki ya sen… Bende senin üzülmeni istemiyorum… (Çıkar)

TÜRKAN – Doğru söylüyorsun gerçekçi olması gereken benim galiba…

ADAM – (Düdüğünü çalarak içeri girer)

TÜRKAN – Yooo! Hayır

ADAM – Hani sevdiğin cam tepsi vardı ya, rafın en üstünde duran Her gelişimde indirmemi istediğim…

TÜRKAN – Göreceğim yerde olsun dediğim

ADAM – Düştü birden bire kırıldı biliyor musun? (Türkan’ın yanına oturur) Paramparça oldu

TÜRKAN – İstersen toplarız birlikte

ADAM – Açıkça konuşmaman zoruma gidiyor biliyor musun? Aynı şeyleri yeniden yaşamak, herşeyi bile bile, saniye saniye yaklaşarak ölüme, kendimi başkasına vermek, zoruma gidiyor biliyor musun? (Trenin kalkış sesi duyulur)

ADAM – (Türkan’ın elini öper Göz göze gelirler) Ve çok güvendiğim kendime söz geçirerememek zoruma gidiyor biliyor musun? (Çıkar)

TÜRKAN – Ya benim, benim de zoruma gidiyor ansızın terkedilmek (Bir süre kısık ud sesi dinler) (Elinde çay bardaklarıyla Bahri girer)

TÜRKAN - Bahri, bunlar da ne?

BAHRİ – (Elindekileri masalardan birinin üstüne bırakır) Senin şu küçük çaydanlığın nerde?

TÜRKAN – Ne yapacaksın?

BAHRİ – Benim içinde yeterli çay alıp almadığına bakacağım Hadi kalk artık iskemleden (Elinden tutar)

TÜRKAN – Nereye götürüyorsun?

BAHRİ – Sadece otur ve sobaya doğru ayaklarını uzat (Çayları doldurup, birini Türkan’a verir diğer bardağıda kendi alır Türkan’ın yanına oturur)

TÜRKAN – (Ağlamaklı) Yine ağlıyorum… Ama bu kez yalnız değilim Sen varsın, sen de ağlıyorsun Çaresizlikten, umutsuzluktan değil Sevgiden, mutluluktan

ADİSYON KAĞIDI – (Girer Seyircilere doğru yönelir) Hep mutlu son bekleriz Onca oyuncu içinde, onca karmaşık dekorda Seyirciyi memnun ettiysek ne mutlu bize Perde kapanıyor işte (Sırtını döner) Türkan ablanın son dizelirinde, yeni oyunlarla buluşmak üzere

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.