Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
deyimleri

K Deyimleri

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

K Deyimleri



"K" harfiyle başlayan deyimler


K


Kabak (birinin) başına (başında) patlamak: Birçok kimsenin ilgili olduğu olaydan yalnızca bir kimse zararlı çıkmak; beklenmediği hâlde, bir işin zararlı sonucuna katlanmak


Kabak tadı vermek: Bıktırmak, usanç vermek, tatsız olmaya başlamak"Senin bu konuşmaların da artık kabak tadı vermeye başladı"


Kabına sığmamak: Sevinç ve heyecanından taşkın hareketlerde bulunmak


Kabir azabı çekmek: Çok sıkılmak, eziyet çekmek"Kabir azabı çekmeye daha ne kadar devam edeceğiz"


Kabuğuna çekilmek: Tek başına kalmak, dış dünya ile ilgisini kesmek, kimse ile görüşmemek"Geçirdiği kazadan sonra iyice kabuğuna çekildi"


Kaçın kur`ası: Aldatılması güç, kurnaz; gün görmüş, geçirmiş; tecrübeli"O kaçın kur`ası, boşuna uğraşma, sen onu kandıramazsın"


Kafadan atmak: Bir konu üzerinde inceleme yapmadan, rast gele konuşmak"Derse hiç çalışmadığın belli, öyle kafadan atıyorsun ki"


Kafadan kontak (sakat): Düşüncesiz, delice işler yapan, aklı kıt"Bırak şu elindeki baltayı, kafadan kontak mısın nesin?"


Kafa dengi: Davranışları, anlayışları, dünya görüşleri birbirine uymuş kimselerden her biri"Kafa dengi bir arkadaşa öylesine ihtiyacım var ki"


Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde pek çok düşünmek, zihin yormak"Bu makine üzerinde az kafa yormamışsın, öyle karışık ki"


Kafa tutmak: Karşı gelmek, direnmek, boyun eğmemek"Her önüne gelene kafa tutmakla bir yere varacağını mı sanıyorsun?"


Kafası almamak: 1 Anlayıp kavrayamamak 2 Zihin yorgunluğundan ötürü anlayamaz olmak 3 Olabileceğine inanmamak"Boşuna nefes tüketme, kafası almaz onun"


Kafası işlemek (çalışmak): Bir konu üzerinde kavrayışı çok iyi olmak


Kafası kazan (gibi) olmak, (veya kafası şişmek): 1 Zihni yorulmak 2 Gürültülü, patırtılı şeyler dinlemekten rahatsız olmak, yorgunluk duymak"Kesin artık şu makinenin sesini, kafam kazan gibi oldu"


Kafası kızmak: Çok öfkelenip sinirlenmek"Kafamı kızdırmadan çekip gidin buradan"


Kafasına dank etmek (demek): Çoktandır anlayamadığı bir meseleyi bir olay sebebiyle birden bire kavramak, doğruyu yakalamak


Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kararlı olup zamanını beklemek"Yarın onunla görüşmeyi kafama koydum"


Kafası yerinde olmamak: 1 O anda kafası çok yorgun olmak 2 Başka şeyler düşündüğünden, o anda konuşulana hemen intibak edememek"Kusura bakmayın, ne söylediğinizi anlayamadım, kafam yerinde değildi de"


Kafese girmek: 1 Hapse girmek 2 Aldatılmak, hile yoluyla kendisinden çıkar sağlanmak, oyuna gelmek"Zavallı kafese girmekten kurtulduğunu sanmıştı"


Kafese koymak: Tuzağa düşürüp çıkar sağlamak


Kâğıda dökmek: Düşüncelerini, duygularını yazıya geçirmek


Kâğıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı hùlde uygulanmamak; konuşulan, kararlaştırılan yazıda kalmak"O kadar yol yapımı, sulama kanalı hep kâğıt üzerinde kaldı"


Kalbini kırmak: İncitmek, küstürecek kadar üzmek, gönlünü kırmak, gücendirmek"Onu, kalbini kırmadan uyarmaya çalış"


Kalburla su taşımak: Verimsiz, verim alınamayacak, olmayacak bir işle uğraşmak


Kalbur üstü: Benzerleri arasında üstün, seçkin, görünür


Kaldırım mühendisi: İşsiz güçsüz, sokaklarda dolaşan kimse


Kaale almamak: Önemsiz görmek, sözünü etmeye değer bulmamak"O, kaale alınacak bir insan değil"


Kalem efendisi: Kalemde çalışan görevli, yazman


Kalem oynatmak: 1 Yazı yazmak 2 Bir yazıyı düzeltmek 3 Bir yazıda değişiklik yapmak"Ben senin gibi kalem oynatmayı beceremiyorum"


Kaleyi içinden fethetmek: Karşı taraftan birinin yardımını alarak davasını kazanmak


Kalıbını basmak: Bir şeye bütün içtenliği ile güvenmek, bir şeyi doğrulamak"Kalıbımı basarım ki o, bu işi yapmamıştır"


Kalıbının adamı olmamak: Görünüşünden bekleneni yapamaz olmak, umulanı ortaya koymamak


Kalıptan kalıba girmek: 1 Sık sık iş değiştirmek 2 Çıkar sağlamak için değişik kılıklara girmek


Kalp kazanmak: Güzel bir davranış ve sözle birilerinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek"Bir demet çiçekle annemizin kalbini kazanabiliriz"


Kambersiz düğün olmaz (olur mu?): "Bir toplantı, eğlence veya iş, en çok ilgili kişiler bulunmadan yapılırsa tadı çıkmaz" anlamında alay yollu kullanılır


Kambur üstüne kambur (kambur kambur üstüne): "Sıkıntı üstüne sıkıntı, terslik üstüne terslik, borç üstüne borç, aksilikler birbirini kovalıyor" anlamında kullanılır


Kanadı altına almak: Korumak, gözetmek, himayesi altına almak"Yeğenini kanadının altına aldı"


Kan ağlamak: Büyük bir üzüntü içinde olup yakınmak"Dört çocuk tek başıma kaldım, çaresizim, içim kan ağlıyor ama kimseye açılamıyorum"


Kana susamak: Birini öldürme hırsı içinde olmak"Bırak elindeki bıçağı dedim ama dinletemedim, kana susamış gibiydi"


Kanat germek: Birini korumak, gözetimi altına almak


Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Çok sinirlenmek, öfkelenmek,"Kan başına sıçramıştı, sağa sola bağırıp duruyordu"


Kancayı takmak: Bir kimsenin zararı, kötülüğü için uğraşmak


Kan çıkmak: Cinayet işlenmek, kan dökülmek"Şu adamı götürün gözümün önünden, yoksa kan çıkacak"


Kandilli temenna: Eli yere kadar uzatarak yapılan selâmlama


Kan dökmek: Ölüme yol açmak, yaralanıp ölmek veya birini yaralayıp öldürmek


Kan gövdeyi götürmek: Çok kan akıtılmış olmak, çok insan öldürülmek"Düşmanla göğüs göğüse gelmiştik, biliyordum ki birazdan kan gövdeyi götürecek ve pek çoğumuz ölecekti"


Kan gütmek: Kan dökerek öç almayı istemek


Kanı ağır: Davranışları yavaş, sevimsiz, konuşması insana sıkıntı veren, hoşa gitmeyen kimse


Kanı bozuk: Soysuz, iğrenç işler yapmaktan geri durmayan"Toplum bu kanı bozuk insanlardan temizlenmelidir"


Kanı kaynamak: 1 Hareketli, coşkun olmak 2 Birine içten bir sevgi beslemek, yakınlık duymak"Çocuğa, ilk rastladığımda kanım kaynamıştı"


Kanına girmek: 1 Birini öldürtmek veya öldürmek 2 Bir şeyi harcamak, ziyan etmek


Kanına susamak: Belâsını aramak, kendisinin öldürülmesine yol açacak bir davranışta bulunmak"Kanına mı susadın sen, o katilin üstüne böyle gidilir mi hiç!"


Kanını emmek: Hiç insaf etmeden sömürmek, varını yoğunu elinden almak"Yıllardır kanımızı emiyor bu soysuz herifler!"


Kanı pahasına: Yaralanmayı veya öldürülmeyi göze alarak"Kanım pahasına da olsa, o adamlara, buradan adımlarını attırmayacağım"


Kanı sıcak: Sevimli, kendisini sevdiren, sempatik, sıcakkanlı


Kanıyla ödemek: Yaptığı işin cezasını hayatıyla ödemek"Yaptığını kanıyla ödettiler zavallıya"


Kan kusmak: Çok eziyet, sıkıntı çekmek


Kan kusturmak: Çok büyük sıkıntı ve eziyet çektirmek"Bana kan kusturmaya yemin etmişler, haydi görelim"


Kanlı bıçaklı olmak: Birbirlerinin kanını dökecek, birbirlerini öldürecek kadar birbirlerine düşman olmak"Küçücük bir tarla yüzünden kanlı bıçaklı olduk"


Kanlı canlı: Sağlıklı, sapasağlam, dinç ve diri olduğu yüzünden belli olan"Kanlı canlı oluncaya kadar hastanede tutuldum"


Kan ter içinde kalmak: Çok yorgun, terli, bitkin ve perişan durumda olmak"Elindeki kazmayı bırakmaya niyetli değildi, kan ter içinde kalmış bedenini doğrultarak yüzüme baktı"


Kan tutmak: 1 Kan görünce bayılmak 2 (Adam öldüren kimse korku ve heyecandan) şok geçirmek, kaçamamak, olduğu yere yığılıp kalmak


Kapağı atmak: Sıkıntılı bir yerden kurtulup rahat edeceği bir yere kavuşmak; uygun bir yere yerleşmek, işe girmek"Evimize kapağı attık mı tamam, gel keyfim gel o zaman"


Kapalı kutu: İçinde ne sakladığını belli etmeyen, niteliği gizli kalan


Kapı dışarı etmek: Kovmak, dışarı atmak"Ben de bu evin insanıyım, beni kapı dışarı edemezsiniz!"


Kapı kapı dolaşmak: 1 Ev ev gezmek, her eve uğramak 2 Hemen her devlet dairesine başvurmak"Kapı kapı dolaştı, ne var ki bir iş bulamadı"


Kapı komşu: Bitişikte oturan komşu, evleri yan yana olan ailelerden her biri"Kapı komşum öyle iyi bir insan ki"


Kapısında büyümek: Birinin evinde eğitim görüp yetişmek"Onun kapısında büyümüştü, ona bu kötülüğü nasıl yapmıştı aklı almıyordu"


Kapısını aşındırmak: İstediğini elde edinceye kadar birinin yanına çok sık gidip gelmek


Kapı yoldaşı: Herhangi bir yerde aynı hizmette bulananlardan her biri


Kapıyı açmak: 1 Başlama 2 Bir işte birilerine örnek olmak"Açık artırmada kapı bir milyon liradan açıldı"


Karaborsa: Piyasada olmayan malın gizlice, el altından yüksek fiyatla alınıp satılması"Karaborsacılar toplumun kanını emiyorlar"


Kara cahil: Hiçbir şey bilmeyen, çok bilgisiz"Onun kara cahil birisi olduğunu ilk konuşmamızda fark etmiştim"


Kara çalı: İki kişi, iki dost arasına girerek arayı bozan kimse


Kara çalmak: Birine iftira etmek, leke sürmek, haksız yere suçlamak"Kadıncağıza yok yere kara çaldılar"


Kara gün: Sıkıntılı, üzüntülü, büyük bir yasa düşülen gün"Allah kimseye kara gün göstermesin"


Kara gün dostu: Yalnız iyi günlerde değil sıkıntılı, üzücü, düşkünlük günlerinde de insanın yardımına koşan, dostunu yalnız bırakmayan kimse


Kara haber: Ölüm veya felâket haberi, çok üzücü haber"Fatma kadına bu kara haberi vermeye kimse yanaşmadı"


Karalar bağlamak (giymek): Bir felâket dolayısıyla yas tutmak, siyah elbise giymek ya da siyah örtü bağlamak


Kara liste: Zararlı görülüp cezalandırılmaları, öldürülmeleri düşünülen kimseler hakkında tutulan liste"Köy muhtarını da kara listeye almışlar"


Karaman`ın koyunu sonra çıkar oyunu: "Dış görünüşe aldanmamalı, bir kişi ya da iş olağan görünebilir, ancak altından neler çıkabileceği hiç belli olmaz, o sonra görünür" anlamında kullanılır


Karar kılmak: Dönüp dolaşıp o şeyin üstünde durmak, onu tercih etmek, birçok şeyi deneyip onu seçmek"Ben bu elbisede karar kıldım"


Karda gezip izini belli etmemek: Kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli bir iş çevirmek, uygunsuz işler yapmak"Onun ne biçim bir insan olduğunu bana sorun; o, karda gezer izini belli etmez biridir"


Kargacık burgacık: Eğri büğrü, kötü, okunması güç, çarpık, düzensiz (yazı)


Kardeş payı yapmak: Eşit oranlarda bölmek, taksim etmek, paylaştırmak"Çok açtılar, buldukları ekmeği oracıkta kardeş payı yaptılar"


Karga tulumba etmek: Birkaç kişi, birini kollarından bacaklarından tutup havaya kaldırmak"Hep birlikte babalarını karga tulumba edip havuzun başına getirdiler"


Karınca duası gibi: Çok küçük, sık ve okunaksız, birbirine girmiş (yazı)


Karınca yuvası gibi kaynamak: Çok kalabalık ve hareketli olmak (bir yer)"Pasajın girişi âdeta karınca yuvası gibi kaynıyordu"


Karınca kararınca: Az, önemsiz ve küçük de olsa, gücü yettiği kadar, elinden geldiğince"Caminin yapımına karınca kararınca o da katkıda bulunmaya karar verdi"


Karman çorman: Karmakarışık, çok karışık, düzensiz, alt üst olup birbirine girmiş"Ortalık karman çormandı, nereden işe başlayacağını bilemiyordu"


Karnı geniş: Hiçbir şeyi tasa etmeyen, titizlenmeyen, gamsız, umarsız


Karnı karnına geçmek: Çok acıkmak, çok zayıflamış olmak"Günlerdir ağzına bir lokma koymamıştı, karnı karnına geçmiş ve bitap düşmüştü"


Karnım tok: "O sözlerine kanmıyorum, önem vermiyorum" anlamında kullanılır"Geç babam, geç bu sözleri, karnımız tok bu sözlere, paradan söz et sen, verecek misin, vermeyecek misin?"


Karnı tok sırtı pek: Geçimi iyi, hâli vakti yerinde, para sıkıntısı olmayan, birinin yardımına ihtiyaç duymayan (kimse)"Herkesin karnı tok sırtı pek olacaktır, bize güvenin!"


Karnı zil çalmak: Çok acıkmış olmak"Bugün hiçbir şey yiyemedim, karnım zil çalıyor!"


Karşı çıkmak: 1 Gelenleri karşılamak üzere yola ya da kapı önüne çıkmak 2 İleri sürülen fikrin, tutulan yolun yanlış olduğunu söylemek"Her fikrime karşı çıkmak zorunda mısın?"


Karşı durmak: Bir güce boyun eğmemek, direnmek"Düşmana karşı durmak boynumuzun borcudur"


Karşı koymak: Engel olmaya çalışmak, direnmek, güç kullanarak dayanmak, boyun eğmemek"Hırsızlar polise silâhla karşı koymaya çalıştılar"


Kasıp kavurmak: 1 Bir afet çok zarar vermek, mahvetmek 2 Baskı yaparak, kıyıcı davranışlarda bulunarak bir topluluğu ezmek; zulmetmek, ortalığı korku ve dehşet içinde bırakmak"Eşkıyalar ortalığı kasıp kavurmaya başladılar!"


Kaş göz etmek: Kaş ve göz hareketleriyle bir işaret vermeye, istediğini bu yolla anlatmaya çalışmak"Kalabalıkta kaş göz ederek Hasan`ı çağırmayı düşündü"


Kaşıkla yedirip, sapıyla göz çıkarmak: Bir iyilik yaptıktan sonra, bu iyiliği hiçe indirecek bir kötülük yapmak


Kaşla göz arasında: Çok çabuk, kimsenin sezmesine fırsat vermeyecek kadar az bir zaman içinde"Kaşla göz arasında kapıverdi mendili"


Kaşlarını çatmak: Kızgın, öfkeli ve sinirli olduğunu kaşlarını birbirine yaklaştırarak göstermeye çalışmak"Bana öyle kaşlarını çatıp durma!"


Kaş yapayım derken göz çıkarmak: İşi düzelteyim, bir iyilik yapayım derken büsbütün bozmak ve büyük bir zarar vermek


Katı yürekli: Acımasız, merhametsiz, acı veren şeylere aldırmayan"Onun gibi katı yürekli bir insan daha görmedim desem yeridir"


Kayıtsız kalmak: Umursamamak, önem vermemek, ilgi göstermemek"Onun bu kötülüklerine kayıtsız kalmak mümkün mü?"


Kazan kaldırmak: Yönetime karşı topluca karşı gelmek, baş kaldırmak"Maden işçileri kazan kaldırmış diyorlar"


Kazık yutmuş gibi: Dimdik (duran, oturan, yürüyen)


Kazın ayağı öyle değil: "Durum, mesele senin sandığın gibi değil" anlamında kullanılır


Keçileri kaçırmak: Düşünme yeteneğini kaybetmek, aklını oynatmak, delirmek, bunalım içinde olmak,"Doktor, keçileri kaçırmış diyorlar!"


Kedi ciğere bakar gibi (bakmak): İmrenerek, iştahla, ele geçirme isteği ile bakmak


Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek: En zor, en tehlikeli durumdan zarar görmeden kurtulmak


Kedi olalı bir fare tuttu: İlk defa, neden sonra kendisinden beklenen bir iş yapabildi"Temsilcimiz, nihayet kedi olalı bir fare tuttu, yüklü bir iş yakaladı"


Kefeni yırtmak: Ağır bir hasta ölüm tehlikesini atlamak"Üzülmeyin, kefeni yırttı büyük anneniz"


Kel başa şimşir tarak: Pek çok ihtiyaç giderilmeyi beklerken gereksiz özenti ve gösterişi belirtmek için kullanılır


Keli görünmek: Bir kabahati, kusuru ortaya çıkmak"Kelinin görünmeyeceğini sanıyordu şapşal!"


Kel kâhya: Bilgisi olsun olmasın her işe karışan, burnunu sokan


Kelle götürür gibi: Gerekli olmayan bir acelecilikle, bir şey ulaştıracakmış gibi çok hızlı koşarak


Kelleyi koltuğuna almak: Ölümü göze alarak bir işe kalkışmak"Kelleyi koltuğuna alıp düşman karşısına çıkmak her babayiğidin harcı değil"


Kemerleri sıkmak: Tutumlu davranmak, açlığa ve susuzluğa katlanmak"Kemerleri sıktıra sıktıra millette hâl bırakmadılar"


Kem küm etmek: Anlatmak istediğini açık seçik ifade edememek, bir soru karşısında bocalayıp cevap bulamayarak anlamsız sözler söylemek"Kem küm etme de ne söyleyeceksen söyle çabuk!"


Kendi hâlinde: Sessiz, hiçbir şeye karışmayan, karışmak istemeyen, sakin (kimse)"Yazık olmuş, kendi hâlinde biriydi, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmazdı"


Kendi göbeğini kendi kesmek: İstediği yardım gelmeyince kendi işini kendi yapmak durumunda kalmak"O her zaman kendi göbeğini kendisi kesmiş, kimseden yardım beklememiştir"


Kendi kendine gelin güvey olmak: Başkalarının ne diyeceğini hesaba katmadan, bir işi sadece kendi başına tasarlayıp olmuş sayarak sevinmek"Kendi kendine gelin güvey olmayı bırak, bakalım kız ne diyecek bu işe"


Kendi kendini yemek: İstediği iş olmadı diye gizli gizli üzülmek, kaygı duymak"Kendi kendimi yedim bitirdim bu iş yüzünden"


Kendinden geçmek: 1 Kendini kaybetmek, bayılmak, bilinci işlemez olmak 2 Sevindirici bir olay karşısında coşkuya kapılmak, duygulanmak"Dün gece bizim adam yine kendinden geçti, hastaneye zor yetiştirdik"


Kendinden pay (paha) biçmek: Bir durumu kendi durumu ile ölçüştürmek


Kendine gelmek: 1 Sarhoşluktan, bayıldıktan sonra ayılmak 2 Aklı başına gelmek 3 Bozuk olan durumu düzelmek"Oh, nihayet kendine geldi bizim adam!"


Kendine yedirememek: Yapılan bir işi onur kırıcı görüp, kişiliğine dokunmuş sayarak tepki göstermek; kendisinin başkasına yapması söz konusu olan işi, kişiliği için uygun görmeyip yapmamak


Kendine yontmak: Ortaya çıkan fırsattan yararlanıp başkalarını düşünmeyerek hep kendi çıkarını sağlayacak yönde hareket etmek"Hep kendine yontma, biraz da bizi düşün, biz de insanız!"


Kendini ağır satmak: Kendisinden yapılması istenen işi, birçok ricadan, birçok ısrardan sonra yapmayı kabul etmek"Kendini ağır satmakla adam olduğunu mu kanıtlayacak?"


Kendini alamamak: İstemeyerek bir işi yapmak durumunda kalmak, yapmamayı edememek, kendini tutamayıp yapmak"Ona bir tokat atmaktan kendimi alamadım işte!"


Kendini ateşe atmak: Bilerek zor ve tehlikeli bir işe girişmek"Kendisini ateşe atmasına izin mi vereceksiniz?"


Kendini bulmak: 1 İyi bir duruma kavuşmak 2 Kişilik kazanıp olgunluğa erişmek 3 Farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak"Nihayet kendimi buldum, bundan böyle ekonomik sıkıntı çekmeyeceğim"


Kendini dev aynasında görmek: Kendisini olduğundan büyük bir adam sanmak; üstün, yetenekli, güçlü görmek"Kendini dev aynasında görmekten ne zaman vaz geçeceksin ha!"


Kendini dinlemek: 1 Önemsiz, küçük rahatsızlıkları büyütmek; hastalık kuruntusu içinde bulunmak 2 Yalnız, sakin kalmak"Uzun bir süre kendimi dinledim, olup biteni tekrar tekrar gözden geçirdim"


Kendini göstermek: 1 Ortaya çıkmak, belirmek 2 Beğenilecek, takdir edilecek niteliklerini ortaya koymak; gücünü göstermek"Uzun bir aradan sonra sergi açmaya, kendini göstermeye karar verdi"


Kendini kaptırmak: Bir şeyin etkisinden kendini kurtaramamak"Bu yaştan sonra kendimi sigaraya kaptıracağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu"


Kendini kaybetmek: 1 Düşüp bayılmak 2 Kızgınlık, öfke yüzünden ne yaptığını bilmeyecek hâle gelmek"Bir iki söz söyledikten sonra kendini kaybetti, oraya yığılıverdi"


Kendini toplamak: 1 Kötü, bozuk olan durumunu düzeltmek 2 Bir konu üzerinde dikkatini yoğunlaştırmak 3 Şişmanlamak"Bizim oğlan kendini iyice toparladı, şimdi ev almayı düşünüyor"


Kendini tutamamak: Bir durum karşısında sessiz ve heyecana kapılmadan durmayı başaramamak, kendine hâkim olamamak"Kendimi tutamadım, ben de ağlamaya başladım"


Kendini vermek: Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek, bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak"İşe henüz kendini vermiş sayılmaz"


Kendi payıma: "Bana gelince, bana kalırsa, fikrime göre, bana sorarsanız" anlamlarında kullanılır


Kendi yağıyla kavrulmak: Elindekiyle yetinmeye, kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmak; ihtiyaçlarını kendi karşılayarak kimseden yardım istememek"Nasıl olalım, kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz işte"


Kene gibi yapışmak: Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde, çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak"Kene gibi yapışmıştı adamın yakasına, peşini bir türlü bırakmıyordu"


Kesenin ağzını açmak: Bol para harcamaya başlamak"Babam kesenin ağzını açtı nihayet"


Keyfinin kâhyası (olmamak): Birisine karışmaya hakkı olmamak, istediği gibi yaşamasına engel olmamak"O benim keyfimin kâhyası olamaz, ben dilediğim gibi yaşarım, karışamaz bana!"


Keyif çatmak: Neşeli olmak, hoş ve eğlenceli zaman geçirmek"İşi nihayet bitirmiştik, sıra şimdi keyif çatmaya gelmişti"


Keyif ehli: Rahatına düşkün kimse, zevkinden bol bol yararlanan"Oldukça rahat, keyif ehli bir insandı"


Kılı kırk yarmak: Titizlenmek, çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek, önemle üstünde durmak"Bir malı almadan önce kılı kırk yararcasına evirir çevirir ve öyle alırdı"


Kılına dokunmamak: Bir kimseye, zarar verebilecek en ufak davranıştan bile kaçınmak"İnan anne, kılına bile dokunmadım kardeşimin!"


Kılını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak): Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek, ilgisiz kalmak, harekete geçmemek"Onca insan üstüme yürüdü ama o kılını bile kıpırdatmadı"


Kıl payı (kalmak): Çok az, az bir fark (kalmak)"Araba o hızla virajı alamadı, uçuruma yuvarlanmasına kıl payı kalmıştı"


Kıran girmek: 1 Daha önce bulunan şey bulunmaz olmak 2 Hayvanlar ya da insanlar arasında öldürücü bir hastalık yayılmak"Kıran girdi, bütün koyunlar telef oldu"


Kırık dökük: 1 Eski çürük, sağlam olmayan, değersiz (şey) 2 Düzgün olmayan, parça parça, dağınık (söz)"Şu kırık dökük eşyaları ortadan kaldırın hemen!"


Kırıp geçirmek: 1 Yakıp yıkarak, baskı yaparak, öldürerek büyük zarar vermek 2 Çok sert davranarak darıltmak 3 Garip olan söz ve davranışlarıyla herkesi güldürmekten katıltmak


Kırk dereden su getirmek: Birini kandırmak için çok dolambaçlı gerekçeler ileri sürmek, ikna edebilmek için çok uğraşmak"Ne inatçı adammış, bir evet demek için kırk dereden su getirtti bana"


Kırklara kırışmak: Bir kimse artık ortalıkta görünmez olmak


Kırk tarakta bezi bulunmak: Birbirinden farklı birçok işle uğraşmak, birçok ilişkisi bulunmak, gizli ilişkileri olmak"Ne iş yaptığı belli değil, kırk tarakta bezi var adamın"


Kısmeti açılmak: 1 Kazancı artıp bolluğa erişmek 2 Bir kızı isteyenlerin çoğalması"Bu miras kızın kısmetini de açtı hani!"


Kısmetini (nimetini) ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu, kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek, değerlendirememek


Kıssadan hisse almak: Bir olaydan, anlatılan bir hikâyeden ders almak


Kıt kanaat (geçinmek): Yoksulluk içinde, zar zor ve güçlükle (geçinmek)"Bir zamanlar biz de kıt kanaat geçiniyorduk"


Kıvamına gelmek (bulmak): En uygun zamanında olmak, gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, istenilen duruma gelmek


Kıyamet kopmak: 1 Kıyamet günü gelmek 2 Bir yerde çok gürültü ve patırtı kavga, telâş olmak"Kıyamet günü gelecek ve insanlar sonunda hesaba çekilecekler"


Kızarıp bozarmak: Utanarak renkten renge girmek, kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek"Pot kırdığını anlayınca ne yapacağını şaşırdı, kızarıp bozaran yüzünü kapatmaya çalıştı"


Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük, aşırı, gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak"Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu"


Kilit noktası: Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur, üzerinde durulması gereken en önemli nokta, makam veya yer


Kimseye eyvallah etmemek: Kimseden yardım ve iyilik beklememek, kimsenin minneti altına girmemek"Bu yaşa kadar kimseye eyvallah etmedim, bundan sonra da edecek değilim"


Kim vurduya gitmek: Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak


Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek, bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak"Kavga başlayınca kirişi kırarım diye düşündü"


Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Ayıp, suç ve kusurlarını, gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak, söylemek"Kirli çamaşırları ortaya dökülünce ne yapacağını şaşırdı"


Kitaba el basmak: Elini kutsal kitap olan Kur`ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek


Kitabına uydurmak: Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek"İşi kitabına uydurmuşlar, çok zengin olmuşlardı"


Kof çıkmak: İşe yaramadığı, sanıldığı gibi olmadığı, boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak


Kokusu çıkmak: Gizli yapılmış bir iş, daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak"Bu işin kokusu çıkar diye korkuyorum"


Kolaçan etmek: Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak, olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak"Bir kişi etrafı şöyle bir kolaçan etsin de gelsin"


Kol kanat olmak: Yardım etmek, gözetmek, bir kimseyi koruyuculuğu altına almak


Koltukları kabarmak: Kendisine ya da yakınlarına yapılan övgüden ötürü kıvanç duyup büyüklenmek, böbürlenmek"Oğlun oldukça becerikli dedikleri zaman koltuklarım kabardı doğrusu"


Kolu kanadı kırılmak: Çaresiz duruma düşmek, bir şey yapamaz hâle gelmek"Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette dolaşıyordu"


Korktuğu başına gelmek: Endişe duyduğu, kaygılandığı, olmasını istemediği şeyle karşı karşıya gelmek"Korktuğum başıma geldi, ne yapacağım şimdi ben!"


Koyun kaval dinler gibi: Düşünmeden, hiçbir şeyi anlamadan, ne denildiğini kavramadan dinlemek"Beni koyun dinler gibi dinleyip çekip gittiler"


Kozunu paylaşmak: Aradaki anlaşmazlığı zora başvurarak, üstün olan güce dayandırarak çözümlemek, sona erdirmek"Onunla kozunu paylaşmaya can atıyordu"


Kök salmak: 1 Bir yere iyice, ayrılmamacasına yerleşmek 2 İyice tutunmak, köklenmek, sağlamlaşmak, yayılmak"Onun sevgisi, içine iyice kök salmıştı"


Kök söktürmek: Uğraştırmak, güçlük çıkarmak, engel olmak"O takıma kök söktürmeye yemin ettik"


Köküne kibrit suyu dökmek: Bir daha belirmeyecek, ortaya çıkmayacak biçimde yok etmek, ortadan kaldırmak


Köprüleri atmak: Girişilen, başlanılan bir işten vazgeçmeye ya da geri dönmeye imkânı kalmayacak şekilde kesin bir davranış göstermek; ilişkileri bir daha kurulamayacak biçimde bozmak


Kör değneğini beller gibi: Bir değişiklik, yenilik düşünmeden, hep aynı biçimde davrananların durumunu anlatmak için kullanılır


Kör dövüşü: Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde, bir birinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama


Kör kadı: Sözünü esirgemeyen; doğru bildiğini hatır gönül dinlemeden her yerde, herkesin yüzüne karşı söyleyen


Köstek olmak: Engel olmak"Sen köstek olma yeter"


Körü körüne: Düşünüp taşınmadan, nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden"Bu işe öyle körü körüne giremem, anladın mı?"


Köşe bucak: Göze çarpmayan, önemsiz yer


Kötüye kullanmak: Suiistimal etmek, yetkisini yanlış bir yolda kullanmak, istenilmeyen yolda yararlanmak"Benim yumuşaklığımı kötüye kullandı"


Kraldan çok kralcı olmak: Birinin davasını ondan daha çok savunur olmak


Kucak açmak: İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek, onu korumak"Muhtaçlara kucak açmak insanlık görevidir"


Kumkumav gibi: Yapayalnız, tek başına


Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan, hemen her şeyden haberi olan"Hasan mı, ne kulağı delik adamdır o, ne öğreneceksen ona sor"


Kulağı kirişte (olmak): Söylenecek sözü, gelecek haberi dikkatlice (beklemek)"Kulağınız kirişte olsun, ne duyarsanız iletin hemen"


Kulağına çalınmak: Bir söz, bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak o"Senin şehre gideceğin kulağıma çalındı, ne diyorsun?"


Kulağına kar suyu kaçmak: Rahatını bozan bir haber işitmek, sıkışık bir duruma düşmek


Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten, gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak"Umarım bu iş senin kulağına küpe olur da aynı hataya bir daha düşmezsin"


Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek, söylenenlere dikkat etmek"Kulağını aç da beni iyi dinle!"


Kulağını bükmek: Dikkatli olması için uyarıda bulanmak


Kulağını çekmek: 1 Uyarmak için hafif bir ceza vermek 2 Ceza olarak kulağını büküp çekmek"Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!"


Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek, dinlememek"Kulak asma sen onun söylediklerine"


Kulak dolgunluğu: Duya duya elde edinilen yarı buçuk bilgi


Kulak kabartmak: Çaktırmadan, belli etmemeye çalışarak dinlemek"Dayanamayıp yanındakilerin konuşmalarına kulak kabarttı"


Kulak kesilmek: Çok iyi, bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak"Ne konuştuklarını merak ediyordum, yanlarına yaklaşarak kulak kesildim"


Kulaklarını çınlatmak: Birini iyi duygularla anmak


Kul hakkı: İslâm dinine göre, insanların birbirleri üzerindeki hakları"Öte dünyaya kul hakkıyla gitmem inşallah"


Kul köle (veya kurban) olmak: Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak, bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak


Kulp takmak: Bir kusur, bir bahane bulmak


Kumpas kurmak: Birini aldatmak için tuzak kurmak, gizli bir iş düzenlemek


Kundak sokmak: 1 Yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak 2 Ara bozacak bir söz ya da davranışta bulunmak


Kurban olayım: 1 Aşırı sevgi ve hayranlık anlatmak için kullanılır 2 Yalvarmak için söylenir"Kurban olayım yavruma dokunmayın!"


Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını askerî bir birliğin attığı kurşunlarla yerine getirmek, sıkılan kurşunlarla öldürmek"Bütün köy halkını kurşuna dizdiler!"


Kurtlarını dökmek: Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak"Bu akşam biraz kurtlarımızı dökelim, ne dersin?"


Kurt masalı okumak: İnandırıcı, gereksiz, asılsız sözler (söylemek)


Kuru iftira: Hiçbir kanıtı olmayan suçlama"Allah kuru iftiradan korusun hepimizi!"


Kuru kalabalık: 1 Yararsız kırık dökük eşya 2 Hiçbir işe yaramayan insan topluluğu"Bu kuru kalabalığa güvenip de sakın yola çıkma"


Kuru kuruya: Boşuna, boş yere


Kuru sıkı: 1 Korkutmak amacıyla söylenen sözler, blöf 2 Yalnız barutla sıkılanmış tüfek veya fişek dolgusu


Kuş beyinli: Akılsız, aptal, ahmak


Kuş kadar canı olmak: Küçük, cılız, zayıf, çelimsiz bir vücuda sahip olmak


Kuş sütüyle beslemek: En pahalı, değerli az bulunur besinlerle yiyip içirmek


Kuş uçmaz, kervan geçmez: Çok ıssız, sapa, kır, insanın uğramadığı yer"Başını alıp kuş uçmaz kervan geçmez bir diyara gitti"


Kuş uçurmamak: Hiç kimsenin geçmesine, kaçmasına izin vermemek; imkân tanımamak, bunun için çok dikkatli davranmak"Sıkı gözcülerdir, kuş uçurtmazlar, merak etme!"


Kuvvetten düşmek (kesilmek): Gücü iyice azalmak


Kuyruğuna basmak: Birini tahrik etmek, incitip saldırmasına yol açmak


Kuyruklu yalan: İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan"İnanmayın ona, söyledikleri kuyruklu yalandan başka bir şey değil!"


Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak, birisine yaranmak için yapmacık davranışlarda bulunup şirin görünmeye çalışmak"Bütün gece boyunca şirket müdürüne kuyruk sallayıp durdu"


Kuyusunu kazmak: Birinin kötü duruma düşmesi, felâkete uğraması, zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak, tuzak kurmak"Adamın kuyusunu kazıp da elinize ne geçecek"


Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak, hayrete düşmek, donakalmak, hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek"Ne o dostum, küçük dilini mi yuttun?"


Küçük düşürmek: Onurunu kırmak, birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek"Dikkatli ol, bir pot kırıp da kendini küçük düşürme sakın"


Küçük görmek: Önemsememek, değer vermemek"Hasmınızı sakın küçük görmeyin çocuklar!"


Külâhıma anlat: "Söylediklerin hiç de inandırıcı değil, sana inanmıyorum" anlamında kullanılır


Külâhını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek, kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek


Külâhları değişmek: "Araları bozulmak, bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır"Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!"


Kül kedisi: 1 Çok üşüyen, ateşin yanından ayrılmayan (kimse) 2 Uyuşuk, miskin, rahatına düşkün, tembel


Kül kesilmek: Heyecan ve korkudan yüzünün rengi atmak, solmak"Katili karşısında görünce yüzü kül kesildi"


Kül olmak: 1 Bir şey bütünüyle yanmak 2 Varını yoğunu yitirmek, elinde bulunanlar yok olmak 3 Büyük bir felâkete uğrayıp çok üzülmek


Külünü (göğe) savurmak: Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek, harcayıp tüketmek, telef edip bir şey bırakmamak


Kül yutmamak: Oyuna gelmemek, tuzağa düşmemek, kurnazca yapılan bir hileye aldanmamak"Bana kül yutturamazsınız diyemem ama yeterince dikkatli olduğumu söyleyebilirim"


Künyesi bozuk: Eskiden kötü durumları görülmüş olan, kötü işlere girmiş bulunan"Künyesi bozuk diye, bu adama hiç kimse iş vermeyecek mi?"


Küplere binmek: Haddinden fazla öfkelenme, kızmak, sağa sola ateş saçmak"Yeni saatimi kırdığımı öğrenen annem küplere bindi"


Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para biriktirmek"Küpünü doldurmayı becerebilenlerden olamadım hiç"


Kürek kadar (pabuç kadar) dili olmak: Hemen her söze cevap yetiştirmek, büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.