|
|
Konu Araçları |
adabı or ilim, bilgisi or hilafet, hayatı or muaşeret, imam, rıza, vasiliği or |
İmam Rıza Hayatı/Muaşeret Adabı/İlim ve Bilgisi/Hilafet ve Vasiliği/ |
12-28-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
İmam Rıza Hayatı/Muaşeret Adabı/İlim ve Bilgisi/Hilafet ve Vasiliği/İmam Rıza Kimdir?
Adı: Ali (as) Lakapları: Rıza, Sabır, Fazıl, Vefiy, Reziy, Veliy, Zekiy Künyesi: Ebu’l-Hasan Baba-Ana: Aziz babası İmam Musa b Cafer (as)’dır; abide ve takvalı annesi ise Tüktem, Necme, Tahire ve Selame isimleriyle meşhurdur Doğumu: Hicretin 148 yılı, Zilkade ayının 11′de Medine’de dünyaya geldi Zamanın Halifeleri: Harun Reşit, Emin, Memun-i Abbasi İmamet Süresi: Yirmi yıl (183 – 203) Şahadeti: Hicretin 203 yılı, Sefer ayının sonunda, 55 yaşında iken Memun’un eliyle şahadete erişti Mezarı: Nevkan’ın Senabad’ında (Meşhed’in şimdiki mahallelerinden birinde) Yaşam Dönemi 1) İmametten önceki dönem Bu dönem 35 yıl sürmüştür (148-183) 2) İmametten sonraki dönem Bu dönemin 17 yılı Medine’de geçmiştir 3) Horasan’da geçen üç yıllık imamet dönemi Bu dönem, İmam (as)’ın siyasi yaşamında en hassas dönemdir Çocukları İmam Rıza’nın (as), “Cevad” lakabıyla tanınan “Muhammed” isminde sadece bir oğlu vardı; o da Şiilerin 9 İmam’ı olan Muhammed Taki (as)’dır Hazret şehit olunca O, 7 yaşlarında idi İmam Rıza (as)’ın Hayatı Masum İmamların sekizincisi olan İmam Rıza (as), Hicri 148’de Zilkade ayının 11 günü Medine’de doğdu[1] Aziz babası, İmam Musa b Cafer (as)’dır; abide ve takvalı annesi ise Tüktem, Necme, Tahire[2] ve Selame[3] isimleriyle meşhurdur İmam Rıza (as)’ın mübarek ismi “Ali”, künyesi ise Ebu’l Hasan’dır; Rıza, Sabır, Fazıl[4], Vefiy, Reziy[5], Veliy, Zekiy[6] de O’nun lakaplarındandır İmam Rıza (as)’ın görkemli dönemi, Hicri 183’ten itibaren başlamıştır O zamanlar siyasi hükümet Bağdat’ta Harun Raşid’in elinde idi Bu Abbasi halifesinin hükümet sistemi, diktatörlük esasına dayalıydı Onun memurları, maliyet (vergi) almak için halka işkence yapıyor,[7] sürekli Fatıma (as)’ın evlat ve Şiilerini kılıçtan geçiriyorlardı[8] Nitekim onların büyüğü olan İmam Musa b Cafer (as)’ı yıllarca Basra ve Bağdat’ta hapsettiler ve sonunda O İmamı zehirleterek şehit ettiler Harun Reşit, çılgınca zulüm ve haksızlıklarına ilaveten, yabancıların fikir ve düşüncelerini, özellikle Yunan felsefesini, halkın ilgisini yabancıların ilmine çekmek ve Ehl-i Beyt ailesini ilmi inzivada bırakmak için Müslümanların ilmi havzalarında yayıyordu Ebubekr-i Harezmi (Ö: 383), Abbasilerin özellikle Harun’un tavırları hakkında Nişabur halkına yazdığı bir mektubunda şöyle yazıyor: “Harun, nübüvvet ağacını kestiği ve imamet fidanını kökünden kazıdığı bir halde öldü… Hidayet İmamlarından biri ve Mustafa (saa) ailesinin büyüklerinden bir büyük şahsiyet öldüğünde cenazesini teşyi edecek ve kabrini alçı ile düzeltecek bir adam bulunmuyordu Ama bir palyaço veya maskaracı veya kendilerinden olan bir katil öldüğünde kadı ve hakimler cenazesini teşyi etmeye hazır olur, vali ve yöneticiler onun ağıt toplantısına katılırlardı Maddeci ve Sofistiler onların ülkesinde emniyet içerisinde yaşıyorlardı, Felsefi ve Manevi (Manevi bir tarikat ismidir) kitaplarını tedris eden kimselere dokunmuyorlardı Ama Şii olan herkesi katlediyor ve oğlunun adını “Ali” koyanın kanını döküyorlardı[9] İmam Rıza (as), Müslümanlara hakim olan siyasi ortamı göz önünde bulundurarak işin evvelinde kendi imametini alenen açıklamadı; fakat Şia ve dostlarıyla ilişkileri vardı Ama bir kaç yıl geçtikten sonra Harun Raşid’in hükümeti, çeşitli grupların ayaklanmasıyla zayıf bir duruma düştü İmam Rıza (as) bu fırsattan yararlanarak kendi imametini Medine şehrinde aleni etti; itikadî ve içtimaî meselelerde halkın sorunlarını gidermeye başladı İmam (as)’ın kendisi şöyle buyuruyor: “Ben Medine’de idim, bir katıra binip o şehrin sokaklarında dolaşıyordum; o şehrin halkı ve diğer kimseler, ihtiyaçlarını benden istiyorlardı, ben de onların ihtiyaçlarını gidermeğe çalışıyordum… ve mektuplarım şehirlerde geçerliydi” [10] Diğer bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Ben ceddim Resulullah (saa)’in hareminde oturuyordum, bir gurup alim de orada dini meseleler hakkında konuşuyorlardı, onlardan biri bir meselede aciz kalınca hepsi bana yöneliyor, sorularını benden soruyorlardı, ben de cevaplarını veriyordum” [11] Horasan bölgesinde hükümet aleyhine ayaklananları yatıştırmak için o bölgeye gitmiş olan Harun Raşid, Hicri 193’te Horasan’da ölerek Tus (Meşhed)’un “Senabad” bölgesinde defnedildi[12] Harun’un ölümünden sonra hilafet hakkında onun oğulları Emin ve Memun arasında ihtilaf çıktı Emin Bağdat’ta kudreti ele geçirdi, Memun da Merv’de (Horasan’da) hilafet tahtına oturdu [13] Bu iki kardeş arasındaki ihtilaf beş yıl sürdü Nihayet hicri 198’de Memun’un ordusu Bağdat’a saldırarak Emin’i katlettiler[14] Böylece İslami ülkelerin yönetimi Memun’un eline geçti Ama Harun’un zulümlerinden rahatsız olan Alevi ve seyitler, onun oğullarının hükümetinden de razı değillerdi Hicaz, Irak ve Yemen bölgelerinde Memun’un hükümeti aleyhine ayaklandılar[15] Onlar hükümetin, Peygamber (saa)’in Ehl-i Beyt’inin eliyle yönetilmesini istiyorlardı Memun, onların kıyamını durdurmak ve Şialar arasında kendine bir yer edinmek için, onların büyüğü ve önderi olan İmam Ali b Musa er-Rıza (as)’ı Horasan’a davet etmeyi ve İmam’ın onun teşkilatında görünmesiyle hükümetinin İmam Rıza (as) tarafından teyit edildiğini halka ilka etmeği tasarladı Bu yüzden Memun, İmam (as)’a birçok davet mektupları gönderdi Ama her defasında İmam’ın olumsuz cevabıyla karşılaştı Memun durumun böyle olduğunu görünce İmam’ı tehdit etmeye başladı İmam Rıza (as) Memun’un kendisinden el çekmeyeceğini görünce Şiilerin kanlarının dökülmesini önlemek için Hicri 200’de Horasan’a doğru hareket etti[16] İmam Rıza (as) Medine’den ayrılmadan önce, ceddi Resulullah (saa) ile vedalaşmak için O’nun haremine gitti, Resulullah (saa)’in kabrini bir kaç kez ziyaret etti, her defasında yüksek sesle ağlıyordu[17] Sonra İmam Cevad (Muhammed Taki) (as)’ı yanına alarak tüm vekil ve temsilcilerine O’nun emirlerine uymalarını ve O’na karşı muhalefet etmekten sakınmalarını emretti; aynı zamanda İmam Cevad (as)’ın kendi vasisi olduğunu da ashabından güvendiği kişilere açıkladı[18] İmam Rıza (as)’ın Horasana hareket edeceği yol, Memun’un emri doğrultusunda Basra, Ahvaz ve Fars şehirlerinden geçiyordu; Kufe ve Kum şehirlerinden geçmeleri yasaklanmıştı[19] Çünkü Memun, İmam Rıza (as)’ın o şehirlerden geçerken oradaki Şialara kendi durumunu açıklayacağından korkuyordu Velhasıl, İmam Rıza (as) uzun bir mesafeyi kat ettikten sonra Nişabur’a vardı; o şehrin halkı ve alimleri tarafından sıcak bir şekilde karşılandı Maliki mezhebinden olan bir muhaddis ve fakih olan İbn-i Sabbağ (Ö: 855) şöyle yazıyor: Ebu Zer’a-yi Razi ve Muhammed b Eslem-i Tusi, hadis, rivayet ve dirayet ehli olan pek çok alimlerle birlikte Ali b Musa er-Rıza (as)’ın huzuruna varıp şöyle dediler: “Ey şanı yüce seyyid, ey İmamların evladı, pâk olan babalarının ve kadri yüce dedelerinin hakkı hürmetine, mübarek yüzünü bize göster ve babalarının ceddin Resulullah (saa)’den duyarak naklettikleri bir hadisi bize rivayet et; biz de seni onunla analım” İmam (as) katırını durdurdu ve hizmetçilerine, gölgeliği tahtırevandan bir kenara itmelerini emretti Böylece İmam (as), mübarek cemaliyle orada bulunanların gözlerini aydınlattı, halk durup İmam (as)’a bakıyor, bazıları feryat ediyor, bazıları ağlıyor, bazıları da İmam’ın bineğinin ayaklarını öpüyordu; ağlama ve sevinç sesleri birbirine karışmıştı Nihayet alim ve fakihler halka hitaben yüksek bir sesle şöyle dediler: “Ey millet! Susun ve size faydası olacak sözü iyice dinleyin, ezberleyin…” Bu esnada İmam Rıza (as) şöyle buyurdular: “Babam Muse’l- Kazım babası Cafer’üs- Sadık’tan, o da babası MUHAMMED Bakır’dan, o da babası Zeyn’ül- Abidin Ali’den, o da babası Kerbela şehidi Hüseyin’den, o da babası Ali b Ebu Talib’den şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir; Habibim ve gözümün nuru olan Resulullah (saa) bana buyurdular ki; Cebrail bana şöyle dedi: Rabb’ul- izzeti Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor: “La ilahe illellah” kelimesi benim kalemdir, öyleyse kim bu kelimeyi derse, kaleme girmiş olur; kaleme giren kimse de, azabımdan amanda kalır (kurtulur)” Sonra tekrar gölgeliği tahtırevanın üzerine atıp kendi yoluna devam etti20] Ravi diyor ki, katır biraz ilerlediğinde İmam (as) yüksek bir sesle bize şöyle buyurdu: “O kelimenin şartlarını gözettiğiniz takdirde ALLAH’ın azabından kurtulursunuz; ben de onun şartlarındanım” [21] O önemli olayda, kalem ve hokkaları ile mezkur hadisi yazanların sayısının yirmi bin kişi üzerinde olduğu kaydedilmiştir[22] Fazl b Ruzbehan (Ö: 927) Şafii mezhebi alimlerinden olup İmamet meselesini reddetme hakkında “İbtal-u Nehc’ul- Batıl”[23] kitabını yazmasına rağmen zikrettiğimiz hadis hakkında şöyle demiştir: “O hadis, son derece değerli bir hadis olup senetleri de yüksek derecede sahihtir”[24] Sözünün devamında şöyle diyor: “Muhakkiklerin dediğine göre, bu hadis öyle sahih bir senede sahiptir ki, eğer onun senedini (senedinde geçen isimleri), deli ve hasta olan bir adama okurlarsa şifa bulur” Yine şöyle ekliyor: “Nuh b Mensur-i Samani isminde olan “Horasan” şahlarından biri, bu senetleri söz konusu hadisle yazıp onun kabrine bırakmalarını vasiyet etti Bu hakir ve fakir kul da (kendisini kastediyor), o hadisin senetlerinin, eceli yetişmeyen hastaya okunarak şifa verdiğini denemişim Hasta olup bu kulun yanına gelenlere o senedi okumuşum, okuduğum gün, o hadisin senedinde yer alan kimselerin yüzsuyu hürmetine şifa bulmuşlardır; bu, benim gibi fakirin tecrübe ettiği şeylerdendir”[25] İmam Rıza (as), Nişabur ve diğer bir kaç şehri geçtikten sonra, Memun’un bulunduğu başkent Merv’e yetişti ve onun tarafından ihtiramla karşılandı Memun, siyasi planlarını uygulamak için geniş çaplı bir faaliyet başlattı Memun ilk önce şöyle dedi: “Ben hilafetten kenara çekilmeyi ve bu makamı sana vererek sana biat etmeyi düşünüyorum” Ama İmam Rıza (as) bu öneriyi kabul etmeyerek şöyle buyurdular: “Eğer bu hilafet seninse ve Allah (cc) tarafından sana verilmişse, onu kendinden uzaklaştırıp başkalarına vermen câiz değildir Ama eğer hilafet senin değilse, o zaman da kendi malın olmayan bir şeyi bana vermen câiz ve doğru değildir” [26] Memun bu önerisinden vazgeçmedi, bu müzakereler tam iki ay sürdü[27] Sonunda Memun, hilafet teklifinden vazgeçip veliahtlığı İmam’a önerdi ve tam bir küstahlıkla şöyle dedi: “Allah’a and olsun ki, eğer veliahtlığı da kabul etmezsen seni onu kabul etmeğe mecbur ederim, kabul etmediğin takdirde ise boynunu vurdururum”[28] İmam Rıza (as), veliahtlık makamını kabul etmekten başka bir çaresinin kalmadığını görünce, bir takım şartlarla onu kabul etmek zorunda kaldı; o şartları şöyle açıkladı: “Ben veliahtlığı şu şartlarla kabul ediyorum; Devlete ait işlerde emr ve nehy etmeyeceğim, fetva ve hüküm vermeyeceğim, vali tayin etmeyeceğim, kimseyi makamından almayacağım, hükümette olan bir şeyi değiştirmeyeceğim, beni bunların hepsinden muaf kılacaksın” [29] İmam Rıza (as)’ın bu şartları zikretmesi, Memun’un hükümetinin şer’i bir hükümet olmadığını, “ülkenin hiçbir siyasi işine karışmayacağım” buyurması ise o hükümetin İslami bir yönetimle idare edilmediğini göstermektedir Velhasıl veliahtlık makamı, hicretin 201 yılının Ramazan ayında resmi bir şekilde ilan edildi ve Memun bu olayı ülkenin her tarafına tebliğ etti,[30] İmam Rıza (as)’ın adına para bastırdı, kızı Ümmü Habibe’yi O’na nikahladı ve Abbasilerin alameti olan siyah elbise ve bayrakları yeşile dönüştürdü[31] Gerçi bu olay, az da olsa Alevi ve Şiilerin gam ve üzüntüsünü giderdi Ama Abbasileri öfkelendirip onların daha çok bulunduğu yer olan Bağdat’ı sarstı[32] Şunu da hatırlatmamız gerekir ki, İmam Rıza (as), Memun’un riyakar hükümetine karşı koyması ve onun kültürel siyasetlerini bozguna uğratması için veliahtlığı kabul etmekle kendi canını ölüm tehlikesinden koruması gerekiyordu Çünkü Memun, babası Harun gibi o günün İslami ülkesini Yunan vb ülkelerin küframiz düşünceleriyle doldurmuş ve yabancıların kültürünü yaygınlaştırmaya çalışmıştı; öyle ki ilhadi şüphe ve küframiz fikirler artık dillere düşmüştü Kadı Said b Endülüsi (Ö: 462) şöyle diyor: Hilafet, Abbasilerin yedinci halifesi olan Harun Raşid’in oğlu Memun’un eline geçince, dedesi Mensur’un başlattığı şeyi tamamladı ve Rum sultanları ile ilişkiler kurarak onlardan felsefi kitaplar istedi; onlar da ellerinde olan kitapları Memun’a gönderdiler Memun da uzman mütercimler bularak o kitapları (Arapça’ya) tercüme etmelerini emretti Mütercimler de var güçleriyle o kitapları tercüme ettiler Daha sonra Memun, halkı o kitapları okuyup okutmaya teşvik etti Memun’un kendisi ise filozoflarla oturup onların münazara ve müzakerelerinden lezzet alıyordu[33] Dineveri (Ö: 282) de şöyle diyor: Memun, İklidus’un kitabını Rumlulardan ele geçirip onun tercüme ve izahatının yapılmasını emretti Memun hilafeti boyunca, edyan ve mektepler arasında münazara meclisleri düzenliyordu[34] Memun’un, yabancıların kitaplarını, özellikle Yunan felsefesini Müslümanların arasında yaymaktan maksadı, Ehl-i Beyt ailesine halkın teveccühünü azaltmak ve buna ilaveten Abbasilerin o mübarek ailenin karşısındaki ilmi eksikliklerini örtbas etmek ve Abbasi hükümetinin temellerini gittikçe takviye etmekti Ama İmam Rıza (as), Ehl-i Beyt ailesinin alimi ve İmamı olarak Abbasi hükümetinin sinsi siyasetine karşı koymuş ve saray alimleriyle çeşitli konularda münazara yaparak dinin hakikatlerini muhafaza etmiştir Ebu Salt-i Herevi şöyle diyor: Memun, İmam Rıza (as)’ı halkın gözünden düşürmek ve onlara; İmam Rıza artık dünyaya yönelmiştir demesi için veliahtlık makamını zorla İmama verdi Bu işin, İmam (as)’ın halkın yanında makam ve azametinin daha da artmasına sebep olduğunu görünce, İmam Rıza (as)’ı ilmi yönde mağlup etmek ve onu halkın yanında küçük düşürmek için çeşitli şehirlerden İmamla tartışmaları için büyük alimler davet etti Ama İmam (as)’ın karşısına çıkan her Yahudi, Mesihi, Mecusi, Saibi, Berahimei… ve Müslüman fırkaların alimleri, İmamla tartışınca mağlup olarak geri dönüyorlardı Bu durumu gören halk; “Allah’a and olsun ki O (İmam Rıza), hilafete Memun’dan daha layıktır” diyordu[35] Arz ettiğimiz gibi İmam Rıza (as), veliahtlığı kabul etme şartlarını zikretmek ve kendi zamanının büyük alim ve filozoflarını mağlup etmekle Memun’un uğursuz planlarını etkisiz hale getirdi ve bir kez daha Ehl-i Beyt mektebinin hakkaniyetini herkese ilan etmiş oldu Memun, durumun bu açıdan da kendi zararına tamam olduğunu ve Bağdat’taki Abbasiler arasındaki kargaşa ve rahatsızlıkları görünce, başkenti Merv’den Bağdat’a intikal ettirmeyi düşündü Memun, Abbasi ve Arap emirleri yanında itibar kazanmak için İranlı veziri olan Fazl b Sehl’i, Serahs şehrinde öldürttü[36] İmam Rıza (as)’ı da Tus’da ortadan kaldırmak için bir meclis düzenledi, o mecliste İmam (as)’ı zehirleterek şehit etti[37] İmam Rıza (as)’ın pâk cenazesi, o gurbet diyarda “Nevkan”ın “Senabad” köyüne (şimdiki Meşhed) götürülerek Harun Raşid’in kabrinin kıble tarafında toprağa verildi[38] Meşhur görüşe göre, İmam Rıza (as), hicretin 203 yılının Sefer ayının sonunda şahadete erişmiştir[39] İmam Rıza (as)’ın “Cevad” lakabıyla tanınan Muhammedisminde sadece bir oğlu vardı;[40] O da Şiilerin dokuzuncu İmam’ı olan Muhammed Taki (as)’dır Kaynaklar: [1] – Bihar, c 49, s 9 ve 10 Kafi, c 1, s 486 İrşad, c 2, s 247 [2] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 1, s 14 [3] – El- Mecd-u fi Ensab’it- Talibiyyin, s 126 [4] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 250 [5] – Keşf’ul-Ğumme, c 3, s 50 [6] – Fusul’ul-Muhimme, s 244 [7] – Tarih-i Yakubi, c 2, s 362 [8] – İkd’ul-Ferid, c 2, s 44 [9] – Resail-i Harezmi, s 79 [10] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 167 [11] – Keşf’ul-Ğumme, c 3, s 107 [12] – Tarih-i Taberi, c 8, s 338, 344, 355 [13] – age, c 8, s 365 [14] – age, c 8, 478 [15] – Tarih-i Taberi, c 8, s 527 Mekatil’ut-Talibiyyin, s 422-453 [16] – Kafi, c 1, s 488 [17] – Uyun-u Ahbar’ür Rıza, c 2, s 217 [18] – İsbat’ul-Vasiyye, s 224 [19] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 149 [20] – Fusul’ul-Muhimme, s 253 ve 254 [21] – Yenabi’ul-Mevedde, s 364 ve 385 Emali-yi Saduk, s 208 Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 135 [22] – Fusul’ul-Muhimme, s 254 [23] – Şia alimlerinden olan Kadi Nurullah-i Şuşteri (Ö: 1019) “İhkak’ul-Hak ve İzhak’ul-batıl” kitabını, Fazl bin Ruzbehan’ın kitabının reddinde yazmıştır Bundan dolayı feci bir şekilde şehit edilmiştir Bkz İhkak’ul Hak, s 159 (Ayetullah Mer’aşi-yi Necefi’nin bu kitaba yazdığı mukaddime) [24] – Mihman Name-yi Buhara, s 342 [25] – Vesilet’ul-Hadim, s 217 [26] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 149 [27] – age, s 149 [28] – age, s 140 [29] – Kafi, c 1, s 489 Uyun, c 2, s 15 İrşad, c 2, s 260 [30] – Tarih-i Taberi, c 8, s 554 [31] – Vefeyat’ul-A’yan, c 2, s 432 Tarih-i İbn-i Esir, c 4, s 162 [32] – Et-Tenbih-u ve’l- İşraf, s 302 [33] – Muhtasar-u Tarih’ud- Duvel, s 136 [34] – Ahbar’ut- Tival, s 401 [35] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 239 [36] – Tarih-i Taberi, c 8, s 565 [37] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 243 [38] – age, s 248 [39] – A’lam’ul-Vera, s 303 Tarih-i İbn-i Esir, c 4, s 178 Nur’ul-Ebsar, s 160 [40] – İsbat’ul-Vasiyye, s 230 Keşf’ul-Ğumme, c 3, s 92
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : İmam Rıza Hayatı/Muaşeret Adabı/İlim ve Bilgisi/Hilafet ve Vasiliği/ |
12-28-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : İmam Rıza Hayatı/Muaşeret Adabı/İlim ve Bilgisi/Hilafet ve Vasiliği/İmam Rıza Fazileti ve Siresi Hilafet ve Vasiliği İmam Rıza (as) da diğer masum İmamlar gibi Resulullah (saa)’in tayini ve açıklaması ile ve babası İmam Musa Kazım (as)’ın O’nu halka tanıtması ile imamet makamına atanmıştır Bu hususta bazı rivayetleri naklediyoruz: Mahzumî şöyle diyor: İmam Musa b Cafer (as) bizi yanına çağırtıp; “Sizi ne için çağırdığımı biliyor musunuz?” diye sordu Biz de; “Hayır, bilmiyoruz” dedik Bunun üzerine İmam (as) şöyle buyurdular:“Bu oğlum -İmam Rıza’ya işaret etti- benim vasim ve halifemdir…” [1] Mansur b Yunus diyor ki: Bir gün Musa b Cafer (as)’ın huzuruna gittim; İmam (as) bana; “Ya Mansur! Bugün ne yaptığımı biliyor musun?” diye sordu Ben; “Hayır, bilmiyorum” dediğimde İmam (as) şöyle buyurdular: “Ben bugün oğlum Ali’yi vasim ve kendimden sonra halifem kıldım; O’nun yanına git, bu makamından dolayı O’nu tebrik et ve bunu sana emrettiğimi O’na bildir” Mansur diyor ki, İmam Musa b Cafer (as)’ın bu emri doğrultusunda İmam Rıza (as)’ın yanına gidip O’nu bu makamından dolayı tebrik ettim ve baban böyle yapmamı bana emretmiştir dedim[2] Davud-u Rıkkî şöyle diyor: İbrahim’in babası İmam Musa Kazım’a; “Canım sana feda olsun, ben artık yaşlanmışım, senden sonra kimin İmam olacağını bana söyle” dediğimde, İmam (as), Ebu’l- Hasan’ir- Rıza (as)’a işaret ederek; “Bu benden sonra sizin sahibinizdir” buyurdular[3] Süleyman-i Mervzî de şöyle diyor: İmam Musa b Cafer (as)’ın yanına vardım; kendisinden sonra Hüccetin (İmam’ın) kim olduğunu sormak istiyordum Ama İmam (as) ben sorumu sormadan şöyle buyurdular: “Ey Süleyman! Oğlum Ali (Rıza) benim vasim ve benden sonra insanların hüccetidir; O, oğullarımın en üstünüdür Eğer benden sonra yaşayacak olursan, Şiilerimin ve velayet ehli kimselerin yanında halifemi soracak olurlarsa buna tanıklık et” [4] Makam ve Mevkisi imam rıza İmam Musa Kazım (as) oğullarına şöyle buyuruyordu: “Bu kardeşiniz (Ali b Musa er-Rıza), Muhammed Ehl-i Beyt’inin alimidir Öyleyse O’na dininizle ilgili sorular sorun, dediklerini alın Babam Cafer b Muhammed defalarca bana şöyle buyurdular: Şüphesiz Muhammed Ehl-i Beyti’nin alimi senin sulbündedir; keşke ben O’nu görebilseydim; O, Emir’ul Muminin Ali’nin adaşıdır” [5] Memun, İmam Rıza (as) hakkında şöyle diyordu: “O, yeryüzü ehlinin en üstünü, en alimi ve en abididir (en çok ibadet edenidir )” İmam Musa Kazım (as) buyurdular ki: “Oğlum Ali (İmam Rıza) benim en büyük oğlum, sözümü en çok dinleyen ve emrime en çok itaat edendir; O, benimle “Cefr” ve “Camia” kitabına bakıyor Peygamber ve Peygamber’in vasisinden başkası o kitaba bakamaz” [6] [1] – A’lam’ul-Vera, s 304 [2] – Bihar’ul-Envar, c 49, s 14 [3] – age, c 49, s 15 [4] – age, c 49, s 15 [5] – A’lam’ul-Vera, s 315 [6] – Cefr; Hz Ali ve diğer İmamlar vasıtasıyla yazılan olay ve vakıaları içermektedir Camia ise, bütün ilimlerin remzi olan Hz Ali (as)’ın kitabıdır Her iki kitap, imamet emanetlerindendir (Bihar, c 49, s 20, h 25) İlim ve Bilgisi İbrahim b Abbas şöyle diyor: “Ben İmam Rıza (as)’dan bir şey sorulup da O’nun bilmediğini ve o güne kadar da geçmiş tarihi O’ndan daha iyi bilen birini görmedim Memun her şeyden soru sorarak İmam’ı imtihan ediyordu, ama İmam (as) hepsinin cevabını veriyordu Bütün söz, cevap ve misalleri Kur’an’dan idi Kur’an’ı üç günde bir hatmediyor ve şöyle buyuruyordu: “İstesem üç günden daha çabuk Kur’an’ı hatmederim; ama okuduğum her ayet hakkında ve neyin hakkında nazil olduğunu düşünmeden geçmiyorum” [1] Ebu Salt-i Herevi şöyle diyor: “Ali b Musa er-Rıza (as)’dan daha alim birini görmedim Onu gören her alim de benim dediğim gibi demiştir Memun, bütün din ve mezhep alimlerini toplayarak İmam Rıza (as)’la tartışmaları için bir meclis düzenledi İmam Rıza (as) onların hepsini mağlup etti; öyle ki onlar, İmam’ın üstünlüğünü ve kendi acizliklerini itiraf etmekten başka çareleri kalmadı” [2] Ebu Salt-ı Herevi şöyle diyor: İmam Rıza (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Ben Medine’de Ravza-i Mutahhara’da oturuyordum, birçok alimler de birbirleriyle tartışıyorlardı, birisi bir meselede aciz kaldığında hepsi bana yönelirlerdi, meseleyi bana sorurlardı, ben de o meselenin cevabını verirdim” Ebu Salt-ı Herevi yine şöyle naklediyor: Muhammed b İshak b Musa b Cafer babasından, Musa b Cafer (as)’ın çocuklarına şöyle buyurduğunu nakletti: “Bu kardeşiniz Ali b Musa er-Rıza, Âl-i Muhammed’in alimidir; öyleyse dininiz hakkında O’ndan soru sorun, size dediği şeyi belleyin Şüphesiz ben Ebu Cafer b Muhammed (babam İmam Bakır -as-)’den defalarca bana şöyle buyurduğunu gördüm: “Şüphesiz Âl-i Muhammed’in alimi senin sulbündedir; keşke ben onu görebilmiş olsaydım; O Emir’ul- Muminin Ali’nin adaşıdır” [3] Bütün Lisanları Bilmesi Ebu Salt-i Herevi şöyle diyor: İmam Rıza (as), halkla kendi lisanlarıyla konuşuyordu Allah’a and olsun ki insanların en fasihi idi; her lisan ve lügati herkesten daha iyi biliyordu Bir gün İmam (as)’a; “Ey Resulullah’ın oğlu! Senin her dil ve lügati bunca ihtilaflı olmasına rağmen bilmene şaşırıyorum” dediğimde şöyle buyurdular: “Ey Eba Salt! Ben Allah’ın yaratıklarına olan hüccetiyim, Allah Teala insanların lisan ve lügatlerini bilmeyen bir kimseyi insanlara hüccet kılmaz Emir’ul-Muminin Hz Ali (as)’ın; “Allah Teala fasl’ul- hitap bize verilmiştir” diye buyurmuş olduğu sözü duymamış mısın? Fasl’ul-Hitap (Hitapları ayırt edebilme) lisan ve lügatleri bilmekten başka bir şey midir?” [4] Cafer b Ebu Talip evlatlarından olan Süleyman şöyle diyor: İmam Rıza (as)’la birlikte bir duvarın kenarında durmuştuk Bu esnada bir serçe İmam (as)’ın önüne gelip ıstırapla ötmeğe başladı İmam (as) bana; “Bu serçenin ne dediğini biliyor musun?” diye sordu Ben cevaben; “Allah, resulü ve resulünün oğlu daha iyi biliyorlar” dedim İmam (as) buyurdular ki: “O serçe şöyle diyor: Bir yılan yuvamdaki yavrumu yemek istiyor” Öyleyse kalk, şu asayı al eve girerek yılanı öldür!” Süleyman diyor ki; Asayı alıp eve girdim, bu esnada evde dolaşan bir yılan gördüm ve hemen onu öldürdüm[5] [1] – Keşf’ul-Ğumme, c 3, s 106 A’lam’ul-Vera, s 314 Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2,s 180 Emali-yi Saduk, s 525 [2] – Keşf’ul-Ğumme, c 3, s 107 A’lam’ul-Vera, s 315 [3] – Bihar’ul-Envar, c 49, s 100 [4] – age, c 49, s 87 [5] – age, c 49, s 88 Alçak Gönüllülüğü ve Tevazusu Yasir-i Hadim şöyle diyor: “İmam Rıza (as) yalnız kaldığında, küçük ve büyük bütün akrabalarını toplayarak onlarla konuşup sohbet ederdi, onlara şefkatli davranırdı Sofraya oturduğunda, büyük küçük bütün aile fertlerini, hatta hayvana bakan ve hacamat yapanları bile sofrası başına oturtuyordu”[1] Bir gün İmam Rıza (as) hamama gitti, bir adam İmam’a; “Bana kese sür” dedi İmam (as) da onu keselemeğe başladı Bu arada başkaları İmam (as)’ı o adama tanıttılar; o adam özür dilemeğe başladı Ama İmam (as) onun kalbini hoş ederek ona kese sürüyordu”[2] Abdullah b Cafer, Belh ahalisinden olan bir adamdan şöyle dediğini naklediyor: İmam Rıza (as)’ın Horasan yolculuğunda, O Hazretle birlikte idim Bir gün sofrasını getirmelerini istedi; sofrayı açtıklarında, hizmetçi ve kölelerini kendisiyle yemek yemeleri için sofranın başına topladı Bunun üzerine; “Canım sana feda olsun, bunların sofrasını ayırırsanız daha iyi olur” dedim İmam (as) benim bu sözümü duyunca şöyle buyurdular: Sus, herkesin Rabbi birdir, anne babası birdir; mükafat ve ceza da amellere göredir” [3] Namazı İlk Vakitte Kılması ve Halkın İşlerine Yetişmesi Sûlî diyor ki: (Bir müddet İmam Rıza (as)’a hizmet etme iftiharına nail olan) büyük annem bana şöyle dedi: “İmam Rıza (as), sabah namazını ilk vaktinde kıldıktan sonra secdeye kapanıp güneş yükselinceye dek başını secdeden kaldırmazdı Daha sonra kalkıp halk için oturuyordu (onların işleriyle ilgilenip ihtiyaçlarını gideriyordu) ve (daha sonra) bineğine binerek işinin peşine gidiyordu”[8] Memun’a Nasihat Etmesi Şeyh Mufid (ra) diyor ki: “İmam Rıza (as), Memun’la baş başa kaldığında ona öğüt veriyor, onu Allah’tan sakındırıyor ve yaptığı çirkin işlerinden dolayı onu kınıyordu Memun ise bu tavsiye ve nasihatleri İmamdan kabul ettiğini izhâr ediyor ama bu sözlerin kendisine ağır geldiğini ve bu çeşit nasihatlerden hoşlanmadığını açığa vurmuyordu”[9] Hizmetçisine Şefkati İmam Rıza (as)’ın hizmetçisi Nadır şöyle diyor: “Ebu’l- Hasan’ir- Rıza (as), cevizli helvayı dürüm yaparak bana veriyordu”[10] Sofra Başında Hizmetçiye Karşı Davranışı İmam (as)’ın Hizmetçisi Nadır diyor ki: “İmam Rıza (as), hizmetçilerden biri yemek yediğinde, yemekten kalkmadıkça ona bir iş yaptırmazdı”[11] [1] – Mekarim’ul-Ahlak, s 50 [2] – Mekarim’ul-Ahlak, s 40 [3] – Mekarim’ul-Ahlak, s 73 [4] – Vesail’uş- Şia, c 3, s 410, h 3 [5] – Bihar’ul-Envar, c 49, s 308 [6] – Tuhaf’ul-Ukul, s 923, h 12 [7] – Uyun, c 2, s266, h 1 [8] – Bihar, c 49, s 90, h 2 [9] – Bihar, c 49, s 308, h 18 [10] – Mehasin-i Berkî, c 2, s 200, h 1584 [11] – Kâfî, c 6, s 298, h 11 |
Cevap : İmam Rıza Hayatı/Muaşeret Adabı/İlim ve Bilgisi/Hilafet ve Vasiliği/ |
12-28-2010 | #3 |
Şengül Şirin
|
Cevap : İmam Rıza Hayatı/Muaşeret Adabı/İlim ve Bilgisi/Hilafet ve Vasiliği/Cenazeyi Teşyi Etmesi
Musa b Seyyar şöyle diyor: Ben İmam Rıza (as) ile birlikte idim, Tus şehrinin duvarlarına yaklaşmıştık, bir ağlama sesini duyduk, o sesin peşice gittik, derken bir cenazeyle karşılaştık, gözüm cenazeye iliştiğinde İmam (as)’ın atından indiğini gördüm Sonra cenazeye doğru gelip onu kaldırdı, kuzu kendisini annesine yapıştırdığı gibi İmam (as) da kendisini ona yapıştırıyordu Daha sonra bana yönelerek şöyle buyurdular: “Ey Musa b Seyyar! Kim bizim dostlarımızdan birini teşyi ederse, annesinden doğduğu gün gibi günahtan dışarı çıkmış olur; öyle ki asla bir günahı kalmaz” Musa b Seyyar şöyle ekliyor: Cenazeyi kabrin kenarına bıraktıklarında mevlam İmam Rıza’yı cenazenin tarafına gidip halkı bir kenara ittiğini, cenazeye yaklaşıp elini onun göğsüne bırakarak şöyle dediğini gördüm: “Ey filan oğlu filan! Seni cennetle müjdeliyorum, bu saatten sonra artık sana bir korku yoktur” Ben İmam’a; “Canım sana feda oldun, sen bu adamı tanıyor musun? Halbuki sen, Allah’a and olsun ki bugüne kadar bu bölgeye asla gelmemişsin!” İmam (as) cevaben buyurdular ki: “Ey Musa b Cafer! Şialarımızın amellerinin her gün sabah ve akşam biz İmamlara sunulduğunu bilmiyor musun? Eğer onların amellerinde bir kusur olursa, Allah Teala’dan onun affedilmesini isteriz; ama eğer onların işlerinde bir yücelik görürsek, Allah Teala’dan onlar için mükafat dileriz” [1] Din Alimleriyle Münazarası Şia’nın büyük alimlerinden olup 1000 yıl önce yaşayan Şeyh Saduk (ra), rivayetin metnindeki senetle Hasan b Muhammed en- Nevfilî’den şöyle naklediyor: Memun, Fazl b Sehl’e; “Caslik”[2], “Re’s’ul- Calut”[3], “Rüus’us- Saibin”[4], “Horbuz’ul- Ekber”[5], “Nestas-i Rumi”[6] gibi çeşitli mezhep ve din alimlerini bir araya toplamasını emretti Fazl b Sehl de onları bir araya topladı Sonra onların toplandığını Memun’a bildirdi Memun da onları yanına getirmesini emretti Onlar Memun’un yanına gelince, Memun onlara hoş geldiniz diyerek sözlerine şöyle başladı: “Ben sizi hayır bir şey için toplamışım, amcam oğluyla münazara yapmanızı istiyorum Sabah olunca hepiniz yanıma gelin, kimse gelmekten çekinmesin” Onlar da; “Ey müminlerin emiri! Başımız üstüne, yarın erken sizin yanınıza geleceğiz inşaallah” dediler Hasan b Muhammed en-Nevfilî şöyle ekliyor: Biz İmam Rıza (as)’ın yanında oturup konuşuyorduk İmam’ın işleriyle ilgilenen Yasir yanımıza gelerek şöyle dedi: “Ey efendim! Müminlerin Emiri size selam iletip şöyle dedi: ‘Kardeşin sana feda olsun, çeşitli din ve milletlerin büyükleri benim yanımda toplanmıştır, eğer onların sözlerini duymak istiyorsan, yarın erken bizim yanımıza gel; eğer gelmek istemiyorsan zorlanma, istediğin takdirde biz senin yanına geliriz” İmam Rıza (as) cevaben Yasir’e şöyle dedi: “Benim selamımı ona ilet ve ona de ki; maksadını anladım, ben yarın erken sizin yanınıza geleceğim inşaallah Teala” Nevfilî diyor ki; Yasir gittiğinde İmam Rıza (as) bana buyurdular ki: “Ey Nevfilî! Sen Iraklısın, Iraklılar zeki olur, Memun’un çeşitli din ve akait alimlerini bir araya toplaması hakkında görüşün nedir?” Ben cevaben; “Canım sana feda olsun, sizi imtihan etmek ve ilminizin seviyesini öğrenmek istiyor” dedim… İmam (as): “Acaba onların benim delilimi batıl etmelerinden mi korkuyorsun?” Nevfilî: “Hayır, Allah’a and olsun ki asla bundan korkum yoktur, senin onlara galip olmanı ümit ediyorum” İmam (as): “Ey Nevfili! Memun’un ne zaman pişman olacağını bilmek istiyor musun?” Nevfili: “Evet” İmam (as): “Ben Tevrat ehli ile Tevratlarıyla, İncil ehli ile İncilleriyle, Zebur ehli ile Zeburlarıyla, Saibiler ile kendi İbrani dilleriyle, Horbuzanla Farsça dili ile, Rumlularla kendi dilleri ile, Makalat Ashabıyla kendi lügatleriyle istidlal edip onları mahkum ederek delillerini çürüttüğümde ve kendi inançlarından vazgeçip benim sözüme uydukları zaman, Memun bu işinden pişman olup oturduğu makamın onun hakkı olmadığı anlayacaktır…” [1] – age, c 49, s 98 [2] – Hıristiyan oskofların reisi [3] – Yahudi alimlerin reisi [4] – Melek veya yıldıza tapanların, ya da Hz Yahya’nın dinine mensup olanların büyükleri [5] – Ateşe tapanların kadısı [6] – Rumlu tabip) ve mütekellimler (akait ilminde üstat olanlar Sabah olunca İmam (as) onların bulunduğu yere gitti… Memun İmam’a iltifat edip saygı gösterdi Daha sonra Caslik’e dönerek onun İmamla tartışmasını istedi Caslik şöyle dedi: Ey müminlerin Emiri! Benim kabul etmediğim bir kitap ve inanmadığım bir peygamberle ihticaç edecek olan bir kimseyle ben nasıl tartışa bilirim?” İmam Rıza (as); “Ey Hıristiyanlı! Eğer İncilinle senin aleyhinde delil getirsem, kabul edecek misin?” diye sordu Caslik; “Evet, istemesem de kabul edeceğim; İncil’in dediğini hiç inkar edebilir miyim?” Sora İmam (as) onunla İncil ile, Res’ul-Calut’la Tevrat ile, Zebur ehli ile Zebur’la İslam Peygamberinin hak olduğunu geniş delillerle ispatladı, onlar da İmam’ın sözünü teyit ettiler Başkalarıyla da tartıştı, onları da güçlü delillerle susturmaya mecbur kıldı Daha sonra şöyle buyurdular: “Ey cemaat! Eğer sizin aranızda muhalif olup da sorusu olan varsa, sorusunu utanmadan ve çekinmeden sorsun!” Bu esnada Kelam ilminde eşi olmayan İmran-i Sabi şöyle dedi: “Ey alimler! Eğer Onun kendisi beni sora sormaya davet etmeseydi soru sormayacaktım Çünkü ben Kufe, Basra, Şam ve Cizre’ye gidip o bölgelerin alimleriyle konuşup tartışmışım; ama kimse Allah’ın vahdaniyetini bana ispatlayamamıştır…” İmam (as), Allah’ın birliğini ispatlayıcı delilleri detaylı bir şekilde onun için beyan ettiğinde, İmran, İmam’ın delilleriyle ikna olup şöyle dedi: “Ey efendim, dediklerini anlayıp kanaat getirdim, şehadet ederim ki Allah Teala, senin vasf ettiğin şekildedir; hidayet ve hak bir dinle peygamberliğe seçilmiş olan Muhammed de O’nun kuludur” İmran daha sonra kıbleye yönelerek secdeye kapandı ve müslüman oldu Mütekellimler İmran-i Sabi’nin sözünü duyunca artık bir şey soramadılar Bu tartışmadan sonra Memun kalkıp İmam (as)’la birlikte evin içine gittiler, halk da dağıldı”[1] Bayram Namazı Kıldırışı Hicri 202 (M: 818) yılının Ramazan veya kurban bayramlarının birinde Memun, İmam Rıza (as)’dan halka bayram namazını kıldırmasını istedi İmam (as) özür dilemesine rağmen Memun isteğinden vazgeçmedi Nihayet İmam (as) Memun’un ısrarını ve bu işten vazgeçmeyeceğini görünce şöyle buyurdular: “Eğer ben bayram namazı kıldıracak olursam, ceddim Resulullah (saa) ve Emir’ul- Muminin Ali (as) gibi namaz kıldırmak için dışarı çıkacağım” Memun İmam (as)’ın bu sözünü kabul edip; “İstediğin şekilde namaz için dışarı çıkabilirsin” dedi Memun komutanlarına, hizmetçilerine ve diğer insanlara bayram günü İmam Rıza’nın evinin önünde hazır olmalarını emretti Bayram gününün sabahı, güneş doğmadan önce cadde ve sokaklar İmam Rıza’nın nasıl bayram kıldıracağını merak eden insanlarla dolup taşmıştı, hatta kadın ve çocuklar bile oraya gelmişlerdi Hepsi İmam Rıza (as)’ın dışarı çıkmasını bekliyorlardı Komutanlar da ordularıyla birlikte, atlarına bindikleri bir halde İmam (as)’ın evinin önünde durmuşlardı İmam Rıza (as) bayram guslü yapıp beyaz bir gömlek giydiler, pamuktan örülen beyaz bir imameyi başına bırakıp imamenin bir ucunu göğüslerine, öbür ucunu ise arkalarına sarktılar; kendilerine bir miktar koku sürüp eline bir asa alarak yanındakilere; “Ben nasıl yaparsam siz de öyle yapın” buyurdular Daha sonra şalvar ve elbisesinin eteğini çemremiş bir halde ayak yalın yola çıkıp hareket etmeğe başladılar Biraz yürüdükten sonra durup göğe bakarak; “Allah-u Ekber!” diye tekbir getirdiler Tekbir sesini duyan herkes bir ağızdan tekbir getirdi… Memun’un komutan ve adamları, İmam (as)’ı bu halde görünce, onlar da bineklerinden aşağı inerek ayakkabılarını ayaklarından çıkarıp yalın ayakla yürümeğe başladılar İmam (as) bir müddet namazgaha doğru yürüdükten sonra, tekrar tekbir getiriyorlardı Her yandan gelip toplanan halk da bir ağızdan tekbir getiriyordu Herkes ağlamaktaydı; heyecan içindeydi Adeta bütün şehir İmam (as)’la beraber yürümekte ve tekbir getirmekteydi Fazl b Sehl durumu böyle görünce, Memun’un yanına vararak halkın bu durumunu ona anlatarak şöyle dedi: “Eğer durum böyle devam ederse, ne olacağı bilinmez!” Memun bir adamı İmam’ın yanına göndererek; “Size zahmet verdik, siz geri dönün” diye ricada bulundu İmam (as) da ayakkabılarını isteyip onları giyerek evine döndü[2] Halk da böylece Memun’un, İmam (as) hakkındaki söylediği sözlerin yalan ve gösteriş için olduğunu ve kendi siyasi hedeflerine ulaşmaktan başka bir hedefi olmadığını anlamış oldu [1] – Bihar, c 49, s 173, h 12 Bu rivayet çok uzun olduğundan dolayı biz onu özet olarak aktardık [2] – İrşad-ı Mufid, s 213-214 Uyun, c 2, s 148-149 İleri Görüşlülüğü Muhammed b Sinan şöyle diyor: Harun’nun hilafeti döneminde İmam Rıza (as)’a; “Siz kendinizi imametlik hususunda meşhur edip babanızın yerinde oturmuşsunuz; oysa Harun’nun kılıcından kan damlıyor!” İmam (as) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular: “Beni bu işe pervasız eden Resulullah (saa)’in; “Eğer Ebu Cehl benim başımdan bir kıl azaltırsa ben peygamber değilim” şeklindeki buyurmuş olduğu sözdür Ben de şöyle diyorum: Eğer Harun benim başımdan bir kıl eksiltirse, şahit olun ki ben İmam değilim!” [1] Durum İmam Rıza (as)’ın buyurmuş olduğu gibi oldu Harun İmam’a bir tehlike yöneltmeğe kesinlikle fırsat bulamadı Harun İran’ın doğusunda vuku bulan kargaşalardan dolayı, ordusuyla Horasan’a gitmeğe mecbur oldu, nihayet Hicri 193’te Tus’da ölerek, İslam ve müslümanlar onun meş’um vücudundan güvende kalmış oldular Safvan b Yahya şöyle diyor: İmam Rıza (as) babasının vefatından sonra öyle sözler buyurdular ki, biz Hazretin canından korktuğumuzdan O’na şöyle dedik: “Büyük bir sözü aşikar ettiniz, biz bu tağuttan (Harun’dan) sizin canınız için korkuyoruz” İmam (as) bizim bu sözümüze karşılık şöyle buyurdular: “O (Harun), her ne kadar çaba sarf etse de, bana ulaşacak bir yolu yoktur” [2] Rıza Adlandırılmasının Sebebi Muhammed b Nasr-i Bezenti şöyle diyor: Ben İmam Muhammed Taki (as)’a; “Muhalifleriniz, babanız İmam Aliyy’ur- Rıza’ya, veliahtlığı kabul ettiğinden dolayı “Rıza” lakabını Memun ona verdi diyorlar” dedim İmam (as) şöyle buyurdular: “Allah’a and olsun ki yalan söylüyorlar, gerçek yoldan sapıyorlar O lakabı Allah Teala ona vermiştir; çünkü O, gökte Allah’ın sevdiği, yerde Resulullah’ın ve Ondan sonra da masum İmamların razı oldukları kişidir” Arz ettim: “Peki, geçmiş atalarınız Allah’ın sevgilileri, resulünün ve İmamların razı oldukları kişiler değil miydi; neden yalnız babanız “Rıza” diye anılıyor? İmam (as) cevaben şöyle buyurdular: “Dost ve taraftarları ondan razı oldukları gibi muhalif ve düşmanları da O’ndan razı oldular; bu rızalık, atalarından hiçbirine nasip olmadı İşte bundan dolayı babam “Rıza” diye anılmış oldu” [3] Dualarının İcabete Erişmesi Muhammed b Fuzayl şöyle diyor: İmam Rıza (as) Arafat’ta durup dua ediyordu, daha sonra başını aşağı salıverdi Neden böyle yaptınız? dediklerinde şöyle buyurdular: “Ben, Bermek ailesi aleyhinde, babama yaptıkları zulümden dolayı beddua ettim, Allah Teala da işte bugün benim onların hakkındaki duamı kabul etti” İmam (as)’ın eve dönmesinden uzun bir zaman geçmeksizin Harun, Bermeki ailesinden olan Cafer ve Yahya’yı yakalatıp onları cezalandırdı ve ailelerinin durumu tamamıyla değişip zelil bir duruma düştüler[4] Müfessir olan Muhammed b Kasım İmam Hasan Askeri (as)’dan şöyle naklediyor: “Memun, Ali b Musa er-Rıza (as)’ı kendine veliaht ettiğinde, bir müddet yağmur yağmadı Bundan dolayı Memun’un etrafında bulunan ve İmam Rıza (as)’ın muhaliflerinden bazıları şöyle dediler: “Ali b Musa er-Rıza bu bölgeye geldiğinden beri gökten yağmur yağmamıştır; Allah Teala yağmurunu esirgemiştir” Bu haber Memun’a yetişince rahatsız olup İmam Rıza (as)’dan istiska (yağmur isteme) namazını kıldırmasını rica etti İmam (as) da Pazartesi günü kıldıracağını bildirdi… İmam (as) Pazartesi günü toplu bir cemaatla çöle çıktı Herkes İmama bakıyordu İmam (as) minbere çıkarak Allah’a hamd-u sena ettikten sonra şöyle dua etti: “Allah’ım! Ey Rabbim! Sen biz Ehl-i Beyt’in hakkını büyük kıldın ki, sen emrettiğin şekilde halk bize tevessül etsin, senin fazl, rahmet, ihsan ve nimetini umsun ve arasınlar Öyleyse onlara kendi yararlı yağmurunu gönder; yağmurunun başlangıcı bu çölden evlerine döndükten sonra olsun” [1] – Kafi, c 8, s 257 [2] – age, c 1, s 487 [3] – Uyun, c 1, s 24, H1 [4] – Uyun, c 2, s 54, H1 Bihar, c 49, s 85, H4 Allah’a and olsun ki, İmam’ın bu duasından hemen sonra rüzgar esmeğe başladı, bulutlar oluştu, gökte şimşek ve yıldırım çakmağa başladı, halk yağmurdan kaçmak için harekete geçti Ama İmam (as); “Ey insanlar! Sakin olun, safları bozmayın, bu bulutlar filan şehre gidiyor” buyurdular İmam (as)’ın buyurduğu gibi bulutlar gelip geçti yağmur da yağmadı Daha sonra şimşekli ve yıldırımlı bir bulut daha geldi, yine halk yerlerinden kalkıp hareket etmek istediler Yine İmam (as); “Ey cemaat! Sakin olun, bu bulut da sizin için değildir, filan şehre gidiyor; o şehrin halkına yağacaktır” buyurdular On bulut böylece ard arda gelip geçti İmam (as) da her defasında; “Bu bulut sizin için değildir, filan şehirlere gidiyor, siz yerinizde durun, hareket etmeyin” buyuruyordu Nihayet, on birinci kez bir bulut daha aşikar oldu İmam (as) bu defasında şöyle buyurdular: “Allah Teala işte bu bulutu sizin için göndermiştir, öyleyse O’na bu lütfünden dolayı şükredin, şimdi kalkın evlerinize gidin; bu bulut evlerinize ulaşmadıkça yağmayacak, evlerinize yetiştikten sonra yağacaktır” İmam (as) bu sözleri buyurduktan sonra minberden aşağı indi, halk da evlerine doğru hareket etti Bulut öylece durmuştu, oradaki halk evlerine yetişmedikçe yağmadı Onlar evlerine yetiştikten sonra öyle şiddetli yağdı ki, havuzlar, çukurlar, nehirler dolup taştı Halk Resulullah’ın oğlunu (İmam Rıza’yı), Allah’ın O’na bağışlamış olduğu bu kerametinden dolayı tebrik etmeğe başladılar Daha sonra İmam (as) toplanmış olan halkın arasına gelerek Allah’tan çekinmeği, O’nun nimetlerinin kadrini bilmeyi, bu nimetleri karşısında O’na şükretmeği, müminlerin birbirlerine yardımda bulunmalarını vs şeyleri onlara hatırlatarak onlara öğüt ve nasihatte bulundu…[1] Allah’ı Çok Anması Reca b Ebî Zehhak diyor ki: “Allah’a and olsun ki, İmam Rıza (as)’dan daha takvalı, bütün vakitlerinde Allah’ı daha çok anan ve onun kadar Allah’tan daha çok korkan bir kimse görmedim”[2] Kur’ân Okuması İbrahim b Abbas diyor ki: “İmam Rıza (as) her üç günde bir defa Kur’ân’ı hatmediyor ve buyuruyordu ki: “Eğer üç günden daha kısa bir zamanda hatmetmek istesem edebilirim ama, her bir ayetin hangi şey hakkında ve ne zaman nazil olduğunu düşünmeden geçmiyorum İşte bundan dolayı üç günde hatmediyorum”[3] Reca b Ebî Zehhak diyor ki: “İmam Rıza (as) geceleri yatmak istediğinde çok Kur’ân okuyordu Cennet ve cehennemden bahseden bir ayete ulaştığında ağlayarak Allah’tan cenneti isteyip cehennem ateşinden de O’na sığınıyordu”[4] [1] – Uyun, c 2, s 383 B41 H1 Bu rivayet çok uzun olduğundan dolayı onu özet olarak aktardık [2] – Mişkat’ul-Envar, s 62 [3] – Bihar, c 92, s 204, h 1 [4] – Uyun, c 2, s 196; Bihar, c 49, s 94 Salavât Getirmesi Reca b Ebî Zehhak diyor ki: “İmam Rıza (as) dualarına Peygamber (saa)’e ve Ehl-i Beyti’ne salavat getirmekle başlıyordu Namazda ve diğer zamanlarda da çok salavat getiriyordu”[1] Peygamberlerin Silahınâ Sarılmayı Tavsiye Etmesi Ravi diyor ki: “İmam Rıza (as) sürekli ashabına: “Peygamberlerin silahına sarılın” diye buyuruyordu “Peygamberlerin silahı nedir?” diye sorduklarında: “Duadır” buyuruyorlardı”[2] Hz Mehdi’ye Dua Etmeyi Emretmesi Yunus b Abdurrahman diyor ki: “Ali b Musa er-Rıza (as) bize sürekli olarak Allah’ın hücceti olan Sahib’uz- Zaman’a (Hz Mehdi’ye) dua etmemizi emrediyordu”[3] Evden Çıktığında Okuduğu Dua İmam Sadık (as) buyurmuştur ki: “İmam Bakır (as) evinden çıktığında şöyle diyordu: “Allah’ın adıyla çıktım; Allah’ın adıyla giriyorum, Allah’a tevekkül ettim; güç ve kudret ancak ulu ve yüce olan Allah’tandır” Muhammed b Sinan diyor ki: “İmam Rıza (as) da evinden çıktığında aynı duayı okuyordu”[4] Kunutta Okuduğu Dua Reca b Ebî Zehhak diyor ki: İmam Rıza (as) bütün namazlarının kunutunda şu duayı okuyordu: “Rebbiğfir ve’rham ve tecavez amma ta’lemu inneke ente’l- eazz’ul- ecell’ul- ekrem” “Rabbim, beni bağışla; bana merhamet et; bildiğin hatalarımdan geç; şüphesiz sen en aziz, en yüce ve en değerlisin”[5] İhlas Suresini Okuduğunda Söylediği Zikir Reca b Ebî Zehhak diyor ki: “İmam Rıza (as) İhlas suresini okuduğunda yavaşça: “Allah’u ehad” (Allah tektir) buyuruyordu İhlas suresini okuyup bitirdiğinde ise üç defa: “Kezalikellahu rebbuna” (Rabbimiz böyledir) buyuruyordu”[6] Veliahtlığının Hikmeti Reyyan b Salt şöyle diyor: İmam Rıza (as)’ın yanına varıp şöyle dedim: “Ey Resulullah’ın oğlu, halk diyor ki; Ali b Musa er-Rıza dünyada zahit olmasını izhar etmesine rağmen veliahtlığı kabul etti” İmam (as) cevaben şöyle buyurdular: “Allah biliyor ki, ben veliahtlığı isteyerek kabul etmedim; onu kabul etmekle ölüm arasında muhtar kılınınca kabul etmeyi ölüme tercih ettim Yazıklar olsun onlara, acaba onlar, Yusuf (as)’ın zaruretten dolayı peygamber ve resul olmasına rağmen Mısır padişahının hazinelerinin yöneticiliğini üstlenmek zorunda kaldığını ve bundan dolayı da onun; “Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri (mali ve ekonomik kaynakları) üzerinde (bir yönetici) kıl” diye buyurduğunu bilmiyorlar mı?” [7] Ben de zaruretten dolayı, ölüme yönelmişken zor ve ikrah üzere veliahtlığı kabul etmek zorunda kaldım Ben bu işe öyle bir şekilde girdim ki, girmemle çıkmam aynı idi Öyleyse şikayet Allah’adır ve O, (en iyi) yardım dilenilecektir” [8] [1] – Uyun, c 2, s 194, h 5 [2] – Mekarim’ul-Ahlak, s 270 [3] – Bihar, c 95, s 33, h 4; s 332, h 5 [4] – Mehasin-i Berkî, c 2, s 90, h 1238 [5] – Bihar, c 85, s 200, h 10 [6] – Bihar, c 92, s 347, h 9 [7] – Yusuf/55 [8] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 139 Emali-yi Saduk, s 68 İlel’uş- Şerayi, s 239 Ziyareti İmam Rıza (as) şöyle buyurmuştur: “Bilin ki kim, Allah’ın farz kıldığı hakkımı ve itaatimi tanıdığı halde beni ziyaret ederse, ben ve babalarım kıyamet günü onun şefaatçileri oluruz” [1] İmam Rıza (as) buyurmuştur ki: “Dostlarımdan her kim, hakkımı tanıdığı halde beni ziyaret ederse, kıyamet günü ona şefaatçi olurum” [2] İmam Cevad (as) da şöyle buyurmuştur: “Kim babamın kabrini ziyaret ederse, cennet ehli olur” [3] Yine İmam Cevad (as) şöyle buyurmuştur: “Kim babamın kabrini Tus’da (Meşhed), onun hakkını tanıdığı halde ziyaret ederse, cenneti ona garanti veririm” [4] Bir rivayette şöyle geçer: “İmam Rıza (as)’ın hakkını tanımak; O’nun itaati farz olan bir İmam olduğunu bilmek ve O Hazretin garip ve şehit olduğuna yakin etmektir”[5] İmam Hadi (as) da şöyle buyurmuştur: “Kimin Allah’a bir haceti olursa, gusül etmiş olduğu halde ceddim Rıza (as)’ın kabrini Tus’da ziyaret etsin, kabrinin başı ucunda iki rek’at namaz kılsın ve namazın kunutunda hacetini Allah’tan istesin Allah Teala onun, günah ve akrabalarla ilişkiyi kesmek dışındaki dua ve isteklerini kabul eder İmam Rıza (as)’ın kabrinin olduğu yer, cennet buk’alarından (mekanlarından) bir buk’adır; Allah Teala, o buk’ayı ziyaret eden her mümini, cehennem ateşinden kurtararak cennete götürür” [6] Duası Reyyan b Salt şöyle diyor: Ben Ali b Musa er-Rıza (as)’dan bazı kelimelerle dua ettiğini duydum, onların hepsini ezberledim; her zorluk ve sıkıntıda onu okuduğumda, Allah Teala bana kolaylık ve genişlik verdi; o dua şudur: “Allahumme ente sikatî fi kulli kerbin ve ente recaî fi kulli şiddetin ve ente lî fi kulli emrin nezele bî sikatun ve uddetun Kem min kerbin yez’ufu fiyh’il hiyletu ve to’yi fiyh’il umuru ve yahzulu fiyh’il kariybu ve’l beiydu ve’s sadiku ve yeşmetu fiyh’il eduvvu, enzeltuhu bike ve şekevtuhu ileyke, rağiben ileyke fiyh’i ammen sivake ve ferrectehu ve keşeftehu ve kefeyteniyhi, fe-ente veliyyo kulli ni’metin ve sahibu kulli hacetin ve münteha kulli rağbetin Felek’el- hamdu kesîren ve lek’el- mennu fazilen Bi-nimetike tetimm’us- salihatu Ya ma’rufen bilma’rufi marufen veya men huve bilma’rufi mevsufun Enilnî min ma’rufike ma’rufen tuğniynî bihi an ma’rufi men sivake; bi-rahmetike ya erham’er- rahimin” “Allah’ım! Her gam ve kederde güvencem, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve başıma gelen her musibette sığınağım ve hazırlığım sensin Kalpleri taz’if eden, kurtuluş yollarını kapatan, işleri aciz bırakan (etkisiz hale getiren), yakını, uzağı ve arkadaşı kaçıran ve düşmanı sevindiren nice gam ve musibetler vardır ki, başkalarından ümidimi kesip sana yönelerek onları sana şikayet ettim Bu gam ve üzüntüyü sen giderdin, onları sen izale ettin, onlara karşı sen bana yettin Öyleyse sen, her nimetin velisi, her hacetin sahibi ve her dileğin nihayetisin O halde bütün hamd ve övgüler sana mahsustur, büyük minnet ve ihsanlar senindir; senin nimetinle iyilik ve doğruluklar kamil olur Ey ma’rufuyla ma’ruf (ihsanıyla ihsan sahibi) olan ve ey ma’rufla tavsif edilen! Ma’rufunla beni ma’rufuna ulaştır, onunla beni başkasının marufundan müstağni kıl; kendi rahmet ve merhametin hürmetine ey rahmedenlerin en merhametlisi!” [7] Bu dua, az bir farkla “Bedir” savaşında Peygamber (saa)’den[8] ve “Aşura” günü İmam Hüseyin (as)’dan da duyulmuştur[9] [1] – Men La Yahzuruh’ul-Fakih, c 2, s 584 ve 585 Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 257 Emali-yi Saduk, s 62 [2] – Emali-yi Saduk, s 104 Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 258 Men La Yahzuruh’ul-Fakih, c 2, s 583 [3] – Kamil’uz- Ziyarat, s 303 ve 304 [4] – Men La Yahzuruh’ul-Fakih, c 2, s 583 Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 256 [5] – Bkz Men La Yahzuruh’ul-Fakih, c 2, s 584 Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 259 Emali-yi Saduk, s 105 [6] – Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c 2, s 262 Emali-yi Saduk, s 471 [7] – Emal-yi Şeyh Mufid, 273 Emali-yi Şeyh Tusi, c 1, s 33 [8] – Muhec’ud- Da’vat, s 69 [9] – Tarih-i Taberi, c 5, s 423 İrşad, c 2, s 69 |
|