Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ibni, kimdir, sina

İbn-İ Sina Kimdir?

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbn-İ Sina Kimdir?



İbn-i Sina Kimdir?



İbn-i Sina Kimdir? Forum Devran İbn-i Sina Kimdir? Hakkında

Alıntı Yaparak Cevapla

İbn-İ Sina Kimdir?

Eski 12-20-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbn-İ Sina Kimdir?



İbni Sina (İbni Sina Kimdir? - İbni Sina Hakkında)

İbni Sina

İslam düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan İbni Sina’nın bu seçkinliği, birçok yönden özgünlük taşıyan, ayrıntılı ve mükemmel bir sistemle sunulmuş felsefesinden ileri gelir İbni Sina, ilahiyattan ahlak ve siyasete kadar felsefenin o dönemdeki bütün disiplinlerini ele almış; ayrıca başta tıp olmak üzere, pozitif bilimlerde de söz sahibi

olmuştur Helenistik dönemde yeniplatoncu bir kimliğe büründürülmüş olan Aristotelesçiliği, felsefe yöntem ve ölçüleri içinde kalarak İslami bir söylemle ortaya koymaya çalışmış; Gazali, Fahreddin Razi, İbni Teymiyye gibi İslam dünyasında çok etkin olan bilginlerin ağır eleştirilerine karşın «eş-Şeyhu’r-Reis » (baş üstat) ünvanını bütün dönemlerde korumuş; tıpta ise modem tıbbın doğuşuna kadar Doğu ve Batı’da otorite sayılmıştır

İslam dünyasının baş üstadı

İbni Sina, kendisinin yazdığı ve sadık öğrencisi Büczâni’nin tamamladığı hayat hikayesine göre Türkistan’da, Buhara yakınlarındaki Efşene’de bürokrat bir ailenin çocuğu olarak 980 yılında doğdu Asıl adı Hüseyin, babasının adı Abdullah’tır Ailesiyle birlikte Buhara’ya göçtü; burada okuma yazma, aritmetik, din bilgileri, mantık okudu Hocalarından yalnızca Ebu Ali en-Natil ve İsmail ez-Zahid’in adları bilinmektedir Ayrıca, kendi açıklamalarından, Hint aritmetiğinde usta bir esnaftan ve babasını İsmaililiğe kazandırmaya çalışan bir propagandacıdan da yararlandığı, felsefeye ilgisinin de o zamandan başladığı anlaşılmaktadır

On yaşındayken Kur’an’ı ezberlediğini, Arap edebiyatında yetiştiğini, ilk öğreniminden sonra kendi çabasıyla fizik, metafizik ve tıpta uzmanlaştığını, on altı yaşındayken başka hekimlere danışmanlık yapacak düzeye ulaştığını belirtir İbni Sina, birçok kez yeniden incelemesine karşın Aristoteles metafiziğini kavrayamadı Şans eseri ele geçirdiği Farabi ’nin el-İbâne adlı eserini okuyunca bu sorunu da çözdü Bilim amaçlı geziler yaptı Cürcan’dayken, Batı’da yüzyıllar boyunca, Doğu’daysa bu yüzyılın başına kadar tıp incelemelerinde temel kaynak sayılan el-Kanun Fi’e-Tıb adlı eserini yazmaya başladı Bir ara Hemedan’da vezirlik yaptı Aynı görevi ikinci kez alınca bir yandan gün boyunca siyasal çalışmalar yaparken bir yandan da bütün gecelerini bilimsel çalışmalarla geçiriyordu Olaylar onu başka şehirlere götürdü lsfahan’dayken şehri ele geçiren Gazneli Mahmud’un oğlu Mesud’un askerleri tarafından evi yağmaladı Bu olayda Kitabül İnsaf adlı felsefe ansiklopedisi de bir daha bulunmamak üzere kayboldu İbni Sina’nın en son ve özgün felsefesini yansıttığı sanılan «Hikmetü’l-Meşrikıyye» (Doğu Felsefesi) de bu esede birlikte bilinmezliğe karıştı İsfahan hükümdarının Hemedana düzenlediği bir sefere Ibni Sina da katıldı ve burada 57 yaşında öldü (1037) Doğumunun birinci yıldönümünde İran Ulusal Anıtlar Derneği, mezarı üzerine görkemli bir anıt yaptı

Varlık felsefesi

İbni Sina’nın varlık felsefesinde Farabi’nin geniş ölçüde etkisi olmuştur Farabi varlığı, önce zorunlu (vacip) ve zorunlu olmayan (mümkün) diye ikiye ayırmıştı İbni Sina bu ikinci varlık tanımında bir değişiklik yaparak, onu kendiliğinde zorunlu olmayan, ancak varlık alanına çıkaran bakımından ve ona bağlı olarak zorunlu diye tanımladı Çünkü eğer bir şey var olmuşsa artık onun olanaklı olduğundan söz edilemez 0, var olduğu sürece bir gerçektir ve zorunlu olarak vardır Ancak varlığı, kendi özünün bir gereği olmayıp onu var eden ve varlığını sürdüren sayesindedir Böylece, yalnız Tanrı kendiliğinde zorunlu, öteki bütün varlıklarsa, nedenlerin nedeni olan Tanrı sayesinde zorunludurlar; yine sadece Tanrı nedensiz olup öteki tüm varlıklar nedenlidirler

Yeniplatoncu varlık kuramı, genellikle peripotetikler olarak bilinen öteki İslam düşünürleri gibi İbni Sina’yı da etkilemiş ve türüm (sudur) kuramını o da benimsemiştir Buna göre tüm varlıklar ve genelde yaratılış, Tanrı’nın kendini düşünmesinin, kendisi hakkındaki bilgisinin bir sonucudur Aristoteles’den geldiği söylenen «Birden ancak bir çıkar» öncülü uyarınca Tanrı’nın kendisini düşünmesiyle O’ndan, kozmolojik bir varlık olan «ilk akıl» doğmuştur Tanrı bir tek ve yalın (basit) olduğu için O’ndan çokluğun çıkması olanaksızdır Oysa bu ilk akılda bir tür çokluk var-dır Çünkü onda önce Tanrı’dan geldiği bilgisi, sonra da kendisi hakkındaki bilgisi bulunmaktadır Böylece o, bir yönüyle tanrısal, öteki yönüyle yaratılmış bir varlıktır ve bu çeşitli yönleri bakımından kendisinden çeşitli varlıkların doğmasına elverişlidir Bu yüzden ondan ikinci akıl, ilk gezegen ve onun nefsi (ruhu) doğmuş; bu ikinci akıldan sonra da benzer doğuş süreci onuncu akla kadar sürmüştür «Etkin (faal) Akıl» da denilen onuncu akıl, ay feleğinin aklıdır Bu akıldan başlayarak, artık doğuş süreci, bir bakıma, insan ruhlarının ve genel olarak ay-altı evrenin (dünya) çokluğuna dağılmıştır Dünyadaki tüm oluşlar gibi tüm bilgilerin, anımsamaların kaynağı etkin akıldır; her şey ondan bir tecelli, ilham ve aydınlanmadır

Mantık ve bilgi kuramı

İbni Sina’nın mantığı ana çizgileriyle Aristoteles mantığının devamı olmakla birlikte, birçok çağdaş araştırmacıya göre modern mantığın başlangıcı sayılabilecek yenilikler de taşımaktadır Filozof, bütün bilgileri «tasavvurlar» ve «tasdikler» diye ikiye ayırır Çünkü nesneler, olgular önce tasavvur, sonra tasdik edilir Tasdikler birbirine bağlanarak kanıtları meydana getirir İnsan aklının yetkin olmaması nedeniyle kanıtlamaya, bunun için de mantık yasalarına gereksinim vardır Filozof, bu bakımdan mantığın bir <<âlet ilmi» olduğunu düşünür Çünkü o, bize yanılgılardan korunmanın, doğru yargılara ulaşmanın yollarını gösterir Ayrıca mantık bir «düşünme sanatı» konusu, maddeden soyutlanmıştır, zihinseldir Bu yönüyle mantık matematiğe benzer

İbni Sina, mantıkta, Porphyrius’un Isagogia’sının konusu olan «beş tümel»i de incelemiştir Onun, «cins, nevi, fasıl, hassa ve araz» şeklinde sıralanan bu tümeller üzerine parlak açıklamaları, sonraki mantıkçılar tarafından hemen hemen aynen tekrarlanmıştır

Kıyas şekillerini ayrıntılarıyla inceleyen İbni Sina, en güçlü kıyas ve kanıtlama şekli olan «burhan»a özel bir önem vermiştir Onun tanımına göre burhan, sağlam öncüllerden oluşan ve kesin sonuçlar veren bir kanıtlama şeklidir Burhan, ya olgulardan veya olgulann nedenlerinden elde edilen bir kanıttır Her kanıtlamada postulatlar, öncüller ve sorunlar vardır Postulatlar (aritmetikteki sayı, fizikteki kütle, metafizikteki varlık gibi) herhangi bir bilimde önceden benimsenen ilkedir Öncüller, kanıtlamanın dayandığı önermeler, sorunlar da kanıtlamanın çözümlemeyi amaçladığı belirsizlik ve kuşkulardır Böylece kanıtlamanın ve dolayısıyla mantığın amacı doğru bilgiye ulaşmaktır

İbni Sina bilgi probleminde hem deneyci hem de akılcıdır Deneyciliği Ebubekir Raziye, akılcılığı da Farabi ’ye dayanır 0, bilgilerimizin duyumlar ve algılarla başladığını kabul ederek deneye önem vermiş; ancak akılcılığın temel ilkesine uyarak deneyi akıl kadrosunda değerlendirmiştir

Eski Yunan geleneğinde olduğu gibi, bilgiyi «bilen öznenin, bilinen nesnenin formunu soyutlaması» diye tanımlayan İbni Sina,büyük bir olasılıkla kendisinin geliştirdiği farklı bir bilme melekesini, soyutlama gücünün dereceleri üzerinde önemle durur Buna göre duyu algıları, anlama eyleminin gerçekleşmesi için madde ye gereksinim duyar Maddesel nitelikler ve ilinekler olmadan anlama olayı gerçekleşmez Ancak bu, gerçek ve tümel bilgiye ulaşmanın ilk aşamasıdır Çünkü bilgi gerçekte bir soyutlama olayıdır ve bunu yapan da akıldır Yalnızca akılla saf form kendi bütünlüğü içinde kavranabilir İbni Sina, aklın kendine özgü yasaları bulunduğunu belirtmiş; bu yasaları, duyu ve deneyin ulaştığı ve ulaşamadığı olaylara, olgulara uygulamıştır Bu bakımdan onun akılcı (rasyonalist) olduğu söylenebilir Öte yandan, bütün bilgilerimizin «bilgi, eşyanın zihnimizde doğan formlarıdır; yani algılanan şeyin formu, algılayan kişidedir şeklinde düşünmesi nedeniyle de idealist olduğu söylenebilir

Aristoteles’in oldukça kısa incelediği ve biraz da belirsiz bıraktığı, daha sonra Afrodiaslı İskender ve Farabi’nin yeni açıklamalar getirdiği insan aklının gelişmesi sorununu, İbni Sina kendi psikolojisi ve bilgi kuramı içinde yeniden ele almıştır Filozof, öncelikle insandaki potansiyel akılla kozmolojik bir varlık olan Etkin Akıl arasında bir ayırım yapar ve bunlardan ilkinin, ikincisinin etkisi ve aydınlatmasıyla gelişip olgunlaştığını düşünür Böylece, insan aklıyla ona bilgi aktaran insanüstü ve aşkın bir güç arasında ilişki kurulmuş; insan bilgisinin aşkın bir kaynaktan geldiği düşünülmüştür Farabi’nin de benimsediği peripatetik doktrine göre akli faaliyetlerin konusu olan tümel bilgiler, duyu deneylerinden çıkarıldığı halde, İbni Sina’ya göre bu bilgiler Etkin Akıldan gelir Zihnin görevi, duyularla ulaşılan tikel varlıklar üzerinde fikir yürütmektir Bu çaba zihni, aracısız bir sezgiyle, tümel özleri etkin akıl yoluyla kavramaya hazırlar Asıl bilgi faaliyeti, tümel formların, yasaların kavranmasıdır Bu ise düşünen ruhun (nefs-i rütıka) ve onun en temel yetisi olan aklın işlevidir Zihinsel bilgiler akla bu işlevinde destek verirse de akıl, tümel formların ve ya aların bilgisini yalnızca, aşkın bir varlık olan Etkin Akıldan alır Böylece, bilginin kaynağı kesin olarak doğaüstü ve tanrısaldır Her gerçek ve tümel bilgide sezginin payı vardır ve bilme bir mekanik olay değildir Bilme çabası, bir bakıma duaya benzer; ona karşılık vermek Tanrı’nın ve Etkin Akıl’ın bileceği iştir

Doğa felsefesi ve psikoloji

İbni Sina doğa bilimini kuramsal bir çalışma olarak görür ve konularını cisimlerin hareket ve durağanlığıyla sınırlar Her cisim madde ve formdan (suret) oluşur Madde cismin aslına; form da niteliğini, niceliğini, yerini, nedenini gösterir Madde ve form ayırımı yalnızca zihinsel olup gerçekte maddesiz form, formsuz madde bulunmaz Her doğal cismin doğal bir yeri vardır Evren birdir; yaratıcı hareket de birdir ve daireseldir Cisimlerden hiçbiri kendiliğinden hareketli ya da durağan olamaz Bunlar’ın başlıca nedenleri doğal güç, nefs (ruh) gücü ve gökkürenin (felek) gücüdür Cisimlerin sonsuzca bölünebileceği düşüncesiyle atomcu görüşe karşı çıkan İbni Sina, böylece «bölünmeyen en küçük parça»yı kabul eden İslam kelamcılarından kesin olarak ayrılmıştır

İbni Sina, Aristoteles geleneğine uyarak psikolojiyi de doğa felsefesi içinde inceler; ancak içerik olarak birçok konuda Aristoteles’den ayrılır Öncelikle Aristoteles, ruhu bedenin bir işlevi gibi görüp bağımsız bir varlığa sahip olmasından kuşku duyarken İbni Sina ruhun bağımsız varlığını kesin olarak vurgulamıştır

İbni Sina psikolojide, Platoncu tasnife uygun olarak, «nefs» adım verdiği ruhu, en ilkelinden en gelişmişine doğru bitkisel ruh, hayvansal ruh ve insansal ruh (nefs-i nâtıka, düşünen ruh) şeklin de üç türlü düşünün Ruhun, basit algılardan akıl yürütmeye kadar birçok yetileri vardır Bunlar genellikle «dış duyular» ve «iç duyular diye ikiye ayrılır Dış duyular beş duyudan ibarettir İç duyular «ortak duyu, tasavvur, hayal, anımsama ve düşünme»den oluşur İslam düşünce tarihinde ilk kez İbni Sina, bu duyu türlerinden başka, bir de «vehim gücü» adım verdiği bir tür sezgi, önsezi ya da sağduyudan söz etmiştir İnsan ruhunun asıl kendine özgü işlevi olan düşünme, akıl yetisinin bir işlevidir Daha sonra Kant’ın kuramsal akıl ve pratik akıl dediğini İbni Sina bir tek aklın iki yetisi sayar ve bunlara «bilme gücü» ve «yapma gücü» adını verir

Din felsefesi

Din ve özellikle Tanrı felsefesi İbni Sina’nın düşüncesinde önemli bir yer tutar 0, bu konulara ilişkin görüşleri bakımından Farabi’ye göre İslam diniyle daha çok uyum halinde görülmektedir İbni Sina’ya göre yalnızca Tanrı zorunlu (vacib) varlık olarak vardır O’nun dışındaki tüm varlıklar kendi başlarına olanaklı (mümkün) olmaktan öte gidemezler; var olmaları ve varlıkta kalmaları Tanrı’ya bağlıdır Tanrı birdir ve her yönden bir olan yalnız O’dur Bu nedenle İbni Sina, kelâmcıların düşündüklerinin tersine, Tanrı’da zat-sıfat (nitelik), hatta varlık ve mahiyet gibi ikiliklerden söz edilemeyeceğini ısrarla savunmuştur Aristoteles’in düşündüğünün tersine, Tanrı her şeyi bilir; şu anlamda ki, 0, kendini bilir ve zorunlu olarak, kendisinden taşmış olan, kendi «inâyet’»in ve «cömertlik»inin eseri olan her şeyi de tümel yasaları içinde bilir Bilgisi bakımından da Tanrı tektir; yani, O’nda bilen, bilinen ve bilgi ayrılığı yoktur Çünkü bu, Tanrı’da çokluğu gerektirir O’nun kendisini bilmesi, kendisiyle ilgili olan, yasalarını kendisinin koyduğu her şeyi bilmesiyle eş anlama gelir Böylece tanrı hem bilen, hem bilinen, hem de bilgidir O’nun yaratması her şeyin kendisinden taşması, iradesi bu taşmaya rıza göstermesi, bilgisi de bu taşmanın bilincinde olmasıdır

Tanrı sürekli bilen ve düşünen varlık olduğuna, O’nun düşünmesi ve bilmesiyle yaratması da aynı şey olduğuna göre kendisi gibi yaratma ve dolayısıyla yaratılan (evren) da ezeli ve ebedidir

Pozitif bilimler

İbni Sina, matematiğin daha çok kuramsal yanıyla ilgilenmiş, Eukleides’in geometriyle ilgili tanımlarını incelemiş ve tartışmıştır Astronomi alanında yerin çapını ve boylamlarını hesaplaması sırasında ulaştığı değerler bugünkülere oldukça yakındır Fizikte özellikle ağırlık, çekim ve hareketle ilgili görüşleri bilim tarihi bakımından önem taşır Simya (sahte kimya) ile ilgili görüşleri dolayısıyla Cabir bin Hayyan ve Razi’yi eleştirmiştir Ancak pozitif bilimlerdeki asıl ününü tıp alanında kazanmıştır

İbni Sina tıp tarihinin gözde temsilcilerindendir Onun bu alandaki çalışmaları, Yunan, Hint ve Iran tıp okulları yanında Müslüman tabiplerin deney ve uygulamalarından da esinlenmiştir Öncüleri arasında Ferctevsü’l-Hikme’nin yazarı Abi bin Rabben et-Taberi, el-Hiv? adlı dev eserin yazarı, Razi gibi Müslüman bilim adamları sayılabilir İbni Sina’nın tıpla ilgili çalışmalarının en önemlisi olan el-Kanun, yazarın tabiat bilimine katkısının gözlemsel ve deneysel yaralarını gösteren en iyi kanıttır

İbni Sina tıpta teşhisin önemini vurgulamış, geçici ve önemsiz hastalıklar için ilaç verilmemesini, cerrahiye daima son çare olarak başvurulmasını, teşhisin sağlıklı yapılabilmesi için hastanın gerektiği ölçüde gözlem altında tutulmasına öğütlemiş; günümüzde büyük önem taşıyan deontoloji (tıp ahlaki) konusunda son derece önemli ilkeler koymuştur

İbni Sina halk sağlığı, çevre sağlığı, göz, diş, kalp, kan ve damar hastalıkları, cerrahi, yanık tedavisi, spor, çocuk sağlığı, patoloji, eczacılık, koruyucu hekimlik, teşhis ve tedavi yöntemleri gibi tıbbın birçok alanındaki görüş ve uygulamalarıyla tıp bilimine evrensel boyutta katkılarda bulunmuş; bu nedenle kendisine batıda «tıbbın kralı» denilmiştir Ayrıca, el-Kanun, XllI yy’dan başlamak üzere çeşitli Batı dillerine çevrilmiş ve birçok kez basılmıştır Avrupa’da ilk klinik ders 1500’de Padua’da İbni Sina uzmanlarınca verilmiş; el-Kanun çeşitli üniversitelerde zorunlu ders kitabı sayılmıştır XV yy’da İngolstadt Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki en büyük dershaneye Avicenne (İbni Sina) adı verilmiştir Aynı fakültenin doktora yönetmeliğinin 2 ve 5 maddelerinde İbni Sina ve Razi’den birer soru sorulması zorunlu kılınmıştı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.