Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bayramınız, gençlik, kutlu, mayıs, olsun, spor

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun.

Eski 05-19-2010   #1
Şengül Şirin
Icontr

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun.



Ya bağımsızlık ya ölüm!

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun





“1919 yılı mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım Genel durum ve görünüş: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk, genel savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir “Ateşkes Anlaşması” imzalanmış Büyük savaşın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda Ulusu ve yurdu genel savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar Padişah ve halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça yollar araştırmakta Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta İtilaf devletleri, Ateşkes Anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar Birer uydurma nedenle, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da Adana iline Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep’e İngilizler girmişler Antalya ile Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor Her yanda yabancı devletlerin subay ve memurları ve özel adamları çalışmakta Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da İtilaf devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir’e çıkarılıyor Bundan başka, yurdun dört bir bucağında Hıristiyan azınlıklar, gizli, açık, özel istek ve amaçlarının elde edilmesine, devletin bir an önce çökmesine çalışıyorlar Bu açıklamadan sonra genel durumu, daha dar bir çerçeve içine alarak, çabucak ve kolayca, hep birlikte gözden geçirelim: Düşman devletler Osmanlı Devleti’ne ve ülkesine maddesel ve tinsel bakımdan saldırmışlar; yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler Padişah ve halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor Hükümeti de aynı durumda Farkında olmadığ halde başsız kalmış olan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde, olup bitecekleri bekliyor


Felaketin korkunçluğunu ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve olaylardan etkilenebilme güçlerine göre kurtuluş çaresi saydıkları yollara başvuruyorlar Ordu, adı var kendi yok bir durumda Komutanlar ve subaylar, genel savaşın bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun, yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumunun kıyısında kafaları, çıkar yol, kurtuluş yolu aramakta Burada, pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım Ulus ve ordu, padişah ve halifenin hayınlığından haberli olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve uysal Ulus ve ordu, kurtuluş yolu düşünürken bu atadan gelen alışkanlık dolayısıyla kendinden önce yüce halifeliğin ve padişahlığın kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavramaya yetenekli değil Bu inançla bağdaşmaz görüş ve düşüncelerini açığa vuracakların vay haline! Hemen dinsiz, vatansız, hayın, istenmez olur Bir başka önemli noktayı da söylemek gerekir Kurtuluş yolu ararken, İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek, temel ilke gibi görülmekteydi Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı kuruntusu, hemen bütün kafalarda yer etmişti Osmanlı Devleti’nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya-Macaristan varken hepsini birden yenen, yerlere seren İtilaf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla düşmanlığa varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı Bu anlayışta olan yalnız halk değildi; özellikle, seçkin denilen insanlar bile böyle düşünüyordu Öyleyse, kurtuluş yolu ararken iki şey söz konusu olmayacaktı İlkin, İtilaf devletlerine karşı düşmanlık durumuna girilmeyecekti; sonra da, padişah ve halifeye canla başla bağlı kalmak temel koşul olacaktı




Şimdi baylar, izin verirseniz size bir soru sorayım: Bu durum ve koşullar karşısında kurtuluş için, nasıl bir karar düşünülebilirdi? Açıkladığım bilgilere ve gözlem sonuçlarına göre üç türlü karar ortaya atılmıştı: Birincisi, İngiltere’nin koruyuculuğunu istemek; ikincisi, Amerika’nın güdümünü istemek Bu iki türlü karara varmış olanlar, Osmanlı Devleti’nin bir bütün olarak kalmasını düşünenlerdir Osmanlı ülkesinin çeşitli devletler arasında paylaşılmasından ise, bu ülkeyi bütün olarak bir devletin kanadı altında bulundurmayı yeğleyenlerdir Üçüncü karar, bölgesel kurtuluş yollarıyla ilgilidir Örneğin: Bazı bölgeler, kendilerinin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmamak yollarına başvuruyor Bazı bölgeler de, Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılacağına, Osmanlı ülkesinin paylaşılacağına olup bitti gözüyle bakarak kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlar Bu üç türlü kararın gerekçesi, yapmış olduğum açıklamalar arasında vardır Baylar, ben bu kararların hiçbirini yerinde bulmadım Çünkü bu kararların dayandığı bütün kanıtlar ve mantıklar çürüktü, temelsizdi Gerçekte, içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti Osmanlı ülkesi bütün bütüne parçalanmıştı Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı Son olarak, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi kavramı kalmamış birtakım anlamsız sözlerdi Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? O halde sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı O da ulus egemenliğine dayanan, kayıtsız, koşulsuz, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve mantık şu idi: Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı bir yönetici getirmeleri hiç düşünülemez Oysa, Türk’ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm! İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktı Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranılacağını düşünelim Ne olacaktı? Tutsaklık Peki efendim, öteki kararlara uymakla da sonuç bu çıkmayacak mıydı? Şu ayrımla ki, bağımsızlığı için ölümü göze alan ulus, insanlık onur ve şerefinin gereği olan her özveriye başvurduğunu düşünerek avunur ve elbette, tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçiren uyuşuk, onursuz bir ulusla karşılaştırılınca, dost ve düşman gözündeki yeri çok başka olur Sonra, Osmanlı soyunu ve devletini sürdürmeye çalışmak, elbette Türk ulusuna karşı en büyük kötülüğü yapmaktı Çünkü ulus, her türlü özveriye başvurarak bağımsızlığını sağlasa da, padişahlık sürüp giderse, bu bağımsızlık güvenli sayılamazdı Artık yurtla, ulusla hiçbir vicdan ve düşünce bağı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve ulus bağımsızlığının ve onurunun koruyucusu durumunda bulundurulması nasıl uygun görülebilirdi?”



Son sözlerimi özellikle memleketimizin gençliğine yöneltmek istiyorumGençler!Cesaretimizi arttıran ve sürdüren sizsiniz Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfanla, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınızEy yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir Cumhuriyeti biz kurduk Onu yüceltecek, yaşatacak olan sizsiniz


Bu konuşmamla, milli hayatı sona ermiş sanılan büyük bir milletin bağımsızlığını nasıl kazandığını; ve bilim ve tekniğin en son esaslarına dayalı, milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştımBugün ulaşmış olduğumuz sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerden alınan derslerin ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidirBu sonucu, Türk Gençliğine emanet ediyorum



Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
cumhuriyet

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.