![]() |
Atatürk Anayasa'ya Laikliği Niçin Ömrünün Sonunda Koydu?.. |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Atatürk Anayasa'ya Laikliği Niçin Ömrünün Sonunda Koydu?..Erdal İnönü'nün vefatı dolayısıyla İnönü ailesine taziyeler yapılıyor ![]() ![]() ![]() ![]() Derya Sazak bunu “Pembe Köşk'ün laikliğin sembolü olması”na ve burasını “türbanlı first lady'ye açmaya hazır olmadığı”na bağlıyor ![]() Nasıl bir manzara? Kimi zaman bazı devlet görevlilerimiz protokolden kaçıyorlar başörtülü başbakan veya cumhurbaşkanı eşi ile karşılaşmamak için ![]() ![]() Tarihin hızlandığı Türkiye’nin önemli bir dönemece girdiği bugünlerde laikliği önümüzde bulmamız anlamsız olabilir mi? Türkiye’de laiklik meselesi politik bir mesele değildir diplomatik bir meseledir ![]() ![]() ![]() Yakın tarihimizde Batılı devletler Türkiye’ye laikleşerek toprak bütünlüğünü koruyabileceğini söyleye gelmiş; biz de laikleştikçe toprak kaybetmişiz ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla laikliğin tarihi arka planı saklanarak konuşulması boşa değil ![]() ![]() Laikliği politikalarının merkezine yerleştirenler özelde ABD’ye genelde Batı’ya nasıl destek verdiklerini fark edemiyorlar mı hala? Laikliğin bir Batı dayatması olduğunu niçin anlamıyorlar? GAZİ ANAYASAYA LAİKLİĞİ NİÇİN GEÇ KOYDU? Bugün laiklik eksenli politika yapanlara soruyorum şimdi: Mustafa Kemal Paşa’nın Anayasamıza laiklik hükmünü ömrünün sonunda 1937 yılında koymasının anlamı nedir? Laiklik sona mı bırakılmıştır? Dış dayatma sonucu laikliği anayasaya koymak zorunda mı kalınmıştır? Bugün bu soruların cevabı hayati önem taşıyor ![]() ![]() ![]() Gazi’nin anayasaya laikliği ömrünün sonunda koymasını siyasi taktik görmek tarihi gerçekleri yok saymaktır bu ülkede: Ne kadar acıdır ki uluslar arası ilişkilerde Batı’nın bir dayatması olarak karşımıza çıkan laikliği, Gazi’nin sona bırakmasını iç politikayla izah ediyorlar: Gazi’nin bir sürece yayıp şartları olgunlaştırarak pek çok strateji denedikten sonra uzun ve büyük bir politika sayesinde anayasaya yerleştirme arzusuyla izah ediyorlar sözkonusu gecikmeyi ![]() ![]() ![]() Aydınlarımızın da kolayca fark edebileceği gibi Cumhuriyet’in kurucu kadroları, elbette laikliğin İslam’a karşı bir cephenin silahı haline getirilebileceği gibi bir tehlikenin farkındaydılar ![]() ![]() ![]() Mustafa Kemal Paşa taşıdığı endişeler yüzünden laiklik hususunda ihtiyatlı davrandı: Türkiye’nin “bölünmez bütünlüğü”nü sağlamak için aldığımız teminatlar karşılığında, bizi “her an yoldan çıkaracak” dinimizle aramıza mesafeler koymayı en az 150 yıldır kabul ede geldik ama, “bölünme”nin asıl panzehirinin de dinimiz olduğunun farkındaydık ![]() ![]() Dini, sosyal hayattan sürgün etmeyi hedefleyen ucube bir laiklik anlayışının, en büyük kâbusumuz olan “bölünme” yi kolaylaştıracağını pek ala görüyordu Mustafa Kemal Paşa ve bu ülkenin halkının yüzde 99’unun Müslüman kalması, Mustafa Kemal Paşa’nın da taşıdığı böyle bir bilincin sonucudur ![]() Mustafa Kemal Paşa’nın Anayasamıza laiklik hükmünü 1937 yılı gibi geç bir tarihte koymasının nedeni laikliğin diplomatik bir mesele olmasındandır ![]() ![]() EMPERYALİST BATI’NIN “LAİKLİK” DAYATMASI Batıyla ilişkimizin son 200 yılına bir bakalım: Emperyalist Batı’nın bugün olduğu gibi Osmanlı’ya da “toprak bütünlüğü”nü koruma isteğinin karşısına “laiklik” dayatmasınıkoyduğunu görüyoruz ![]() Biz “Bölünme Korkusu”yla “toprak bütünlüğü”müzü korumak isteyince, Batılılar hemen önümüze “laiklik” dayatmasını koymuştur ![]() ![]() ![]() Batı, “laik”liği kim için ve hangi sebeple istiyordu? Osmanlı’nın gayri Müslim tebaasının dini özgürlükler için Avrupa’ya müracaatları mı olmuştu? Hayır ![]() ![]() ![]() Mehmet Akif Ak, “[Linkleri görebilmek için üye olmalısınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye, Avrupa’nın reform taleplerini, Avrupa, bunları bir Konferans kararı haline getirmeden önce hızlı davranıp, vaatlerle dolu bir reform programını, bir Padişah Fermanı halinde bütün âleme ilan edivermişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emperyalist Batı, Hıristiyanlığı, yani “din” unsurunu, Osmanlı Devleti’nin parçalanması yolunda her boyutuyla kullandı ![]() ![]() Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Batılıların desteği ile kurulmuş “milli kiliseler”in ürünüdür ![]() ![]() LAİKLİĞİN MİLLETİMİZDE KARŞILIĞI YOKTUR 1856’dan beri Türkiye’den Batılı devletlerin “laiklik” taleplerinin ana hedefi, Müslüman zihinde kendi dinine ilişkin derin şüpheler doğurmak, milleti ayakta tutan geleneği dağıtıp, parçalamaktı ![]() Kaldı ki, bu ülkede “teokrasi” yoktu, Osmanlı din adamlarının yönettiği bir devlet değildi ![]() ![]() ![]() “Bölünme” korkusunun, bize ait gerçekliği ve karşılığı bulunduğu açıktır ![]() ![]() ![]() Ama “laiklik” korkusunun damarları bu topraklarda değildir ![]() ![]() Türk Devleti’nin bir “teokrasi” olmadığı ilmen sabittir ![]() ![]() ![]() Devlet, gayr-ı Müslimlerin hususi / medeni / dini hayatlarına asla müdahale hakkına sahip değilken, Müslümanların dini hayatlarını düzenleyici tedbirler alabiliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1856 Fermanının Türkiye’nin laiklik-sekülerlik uygulamaları tarihi içinde büyük bir dönemeç olduğu anlaşılıyor ![]() ![]() Osmanlı rejiminin asla bir teokrasi olmadığının dürüst ve namuslu her âlim tarafından kabul edildiğini yukarıda söyledik ![]() ![]() İslam’ın, Müslüman’ın günlük özel hayatında, siyasi ve sosyal sisteminde oturduğu yer, bu yüce Dinin temel kurallarının da gereği olarak, Avrupalı zihniyetin Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa bakarak kavrayabileceği bir şey olmaktan uzaktır ![]() Bu idrak farklılığı, İslâm hukukunun sınırlı sayıdaki Nass’lar doğrultusunda inşa edilmiş değişken beşeri kurallar halinde ortaya çıkmasına yol açmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı’nın da her İslam devletininki gibi politikası ve diplomasisi, rasyoneldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu nedenlerden dolayı Osmanlı’daki sistem, Avrupalı devletlerin sosyal ve siyasal sistemlerinden çok farklıydı ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla ihtiyaçların Avrupa’yı buluşturduğu laiklik, milletimize çok yabancıydı ve ihtiyacı yoktu ![]() ![]() “İSLAM TÜRK MİLLETİNİN RUHUDUR” Türkiye, kendi siyasi-idari yapısının bir bölümünde zaten var olagelmiş bu beşeri hukuk uygulamalarıyla Batı’nın “bölünme” sopasını göstererek dayattığı laiklik arasında uzlaşılabilecek bir orta yolu aramak zorunda kalmış ve zaman zaman da bulmuştur ![]() Ama Batı’nın dayattığı laikliğin diğer yüzünde, hatta belki de özünde, Türkiye’nin geçmiş günlerine dönmesi, onların korkacağı bir konuma gelmesi korkusu da yer alır ![]() Bu korkunun bir sonucu olarak İslâm’ın sosyal hayatta minimize edilmesi, sokaklarımızdan, çarşıla-rımızdan izlerinin, görüntülerinin silinmesi gerekmiştir ![]() ![]() ![]() “Laisizm” etrafında üretilen korku, “Laisizm”i bir dayatma olarak uygulayan ve kaderini bütünüyle Batı’ya bağlamış Türkiye’nin belirli azınlığının kendince uydurduğu ve abarttığı bir şeyden ibaret olmaktan ötedir ![]() ![]() Mustafa Kemal Paşa, Batı’nın İslam korkusunun gerçek nedenini biliyordu, elbetteTürkiye’nin yeniden bir dünya gücü haline gelebilmesi için tarihinden, milli kültüründen ve dininden güç alması gerektiğinin de farkındaydı ve laikliğin uluslar arası ilişkilerde konu olmasının nedenini görüyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Bugün ABD’de ve AB’de lobi kurup Türkiye aleyhine hangi devletler çalışıyor? Düşünelim bir: Çevremizdeki Ortadoks Hıristiyan devletler, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Ermenistan, Rusya PKK’ya niçin destek veriyor? ABD, AB ve İsrail İslam ve Türkiye’ye ilişkin hangi düşünceleri taşıyorlar? Halkı Müslüman olduğu için laik Türkiye dünya devletler oyununda nelere maruz kalıyor? Mustafa Kemal Paşa,bunları öngörememiş miydi acaba? Mustafa Kemal Paşa’nın laikliği Anayasa’ya koymayı geciktirişinin aktüel gerekçelerini birkaç yazıyla anlatmaya devam edeceğim ![]() ![]() ![]() Gerçekler ortaya çıkmalı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye’nin en hayati sorusu şu: “Laiklik kimlerin ekmek teknesidir?” |
![]() |
![]() |
|