Meshur Kiliç Ali’Nin Bir Marifeti |
11-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Meshur Kiliç Ali’Nin Bir Marifeti() 14 Nisan 1924 günü Büyük Millet Meclisi’nde ele alinip sert münakasaya sebep olan mesele, zamanin taninmis bir gazeteci-milletvekilinin dövülüp yaralanmasina kadar varmisti! Bizde bâzi mes’ul kimselerin zaman zaman gazeteci hirpalamalari ve hattâ günümüzde dahi dövmeleri âdeta normal hale gelmistir! Ikinci Mesrutiyet sarhoslugu içinde Hasan Fehmi, Ahmed Samim ve Zeki Bey gibi kalem sahipleri Ittihatçi fedailerce sokak ortasinda öldürülürken, Cumhuriyetin ilk yillarinda pek çok gazeteci sudan sebeplerle “Istiklâl Mahkemesi, huzuruna çikarilmis, bu arada o devrin mühim adami ve “Istiklâl Mahkemesi” üyesi meshur Kiliç Ali de, bir gazeteci-milletvekilini hem de gazete idarehânesinde dövmekten çekinmemistir! Cumhuriyetin ilânindan hemen on bes ay sonra cereyan eden bu gazeteci dövüp yaralama olayi, Millî Mücadele’nin aci günlerinde yurt disina kaçan bâzi zengin Rum ve Ermenilerin zafer kazanildiktan sonra dedikodulu bir sekilde Türkiye’ye dönmelerinden dogmustur Ismet (Inönü) Pasa baskanligindaki hükümetin isbasinda bulundugu 1924 yilinda Istanbul basininin, kaçan zengin Ermenilerden bâzilarinin zamanin Içisleri Bakani Ferid Bey’in muvafakatiyla yurda döndükleri yolunda yürüttügü genis ve sert nesriyat BM Meclisi kürsüsüne kadar götürülmüs, Erzurum milletvekili Rüsdü Pasa ile Zonguldak milletvekili Halid Bey’in müstereken hazirlayip Meclis baskanligina verdikleri takrir (uydurma dilde önerge) 76 yil evvel 1924 senesinin 14 Nisan günü Meclis’de görülüsürken Degirmenciyan isimli Ermeniden alinan kirk bes bin liralik çek iddiasinin tetkik edilmekte oldugu Içisleri Bakani’nca açiklandiginda takrir sahiplerinden Halil Bey söz alarak su konusmayi yapmistir: “ Bu kadar kan döktük, fedakârlik gösterdik Resmen tesbit olunmus bir hakikat vardir ki, o da Istanbul’da dumanli havalardan istifade etmek isteyen kumpanyalarin mevcudiyetidir Bazan bunlara ufak, büyük memurlar da katiliyor, vaktiyle Istanbul’dan adam kaçiranlar bugün onlarin geri gelmelerine çalisiyorlar Rivayete göre Ankara’da subeler teskiline bile tesebbüs ediliyor Sebuhyan’in firarindan sonra emval-i menkûlesi (tasinabilir mali) satilmis, gayr-i menkûlesine (tasinamayan malina) el konulmustur Sebuhyan, bu defa tesebbüste bulunmus, tahkikat lehinde neticelenmediginden dönmesine müsaade edilmemis, bâzi kimselere yirmi bin lira teklif edilmis, hattâ bâzi yardim kuruluslarina teberruda (bagista) bulundugu söylenmis ve neticede Sofya’da bulunan Sebuhyan geri dönmüs ve Istanbul’a gelince ilk isi “Tasfiye Komisyonu” aleyhine dâvâ açip emvalini (mallarini) geri almak olmus (çok açik gözmüs sesleri) Içisleri Bakani gazetelere beyanatindan, geri gelmek hâdisesinde bir yanlislik oldugundan bahsediyordu Istanbul Polis Müdürü gazetecilere “emir verdiler çikardim, emir verdiler aldim” demistir (gülüsmeler, alkislar) Buna Iskandal derler! Içisleri Bakani bunlari tekrar hudut disina çikarmakla ikinci hatâyi yapmis oluyor Bu birbirini tutmayan emirler verilirken, Cumhuriyetin haysiyetini düsünmek icap ederdi Sebuhyan’in karisi çikarilmamis, buna sebeb nedir? Vaktiyle Istanbul Valisi’nin bir etiket meselesi, burada uzun münakasalara sebeb oldu ve o zamanki Içisleri Bakani zavalli Vali’yi kurtarmak için akla karayi seçti Halbuki bu defaki muamele bir rezalet-i idareyedir Buna iskandal derler Sualimi istizaha (gensoruya) çevirmeyi düsünüyorum Bu ise Meclis’in el koymasi lâzimdir Bilhassa bâzi vesikalarin çalinmasi için tesebbüse geçildigi yaziliyor Meclis’in tahkikat yapmasi hakkindaki takririmin kabulünü rica ederim” Zonguldak milletvekili Halil Bey’in bu teklifi kabul edilip “Meclis Tahkikati” açilirken basindaki nesriyat da hazirlanmis, Millî Mücadele’nin ölüm-kalim günlerinde çesitli yollarla yurdu terkeden Rum ve Ermeni zenginlerinin, o kara, aci günler geçtikten sonra yurda dönmeleri basinda “cinayet-i uzmâ/büyük cinayet” olarak kaydolunurken “daha Dumlupinar’da, Sakarya’da, Inönülerde verdigimiz sehidlerin kani kurumamisken bu denileri (alçaklari) sine-i vatana almanin tarih huzurunda asla affedilmeyecek bir gaflet” oldugu gerçegine de parmak basilmis, bu arada Gelibolu Milletvekili Celal Nuri’nin “Ileri” gazetesinde yayinladigi sert bir yazi ile Içisleri Bakani Ferid Bey’e “hiçbir Türk’ün itimadi kalmadigi” iddia olunmustur! Tahkikat komisyonu Istanbul’da Basinin bu hassasiyeti devam ederken “Meclis Tahkikat Komisyonu” Istanbul’a gelmis ve Komisyon Baskani Nedim Nazmi Bey’in düzenledigi basin toplantisiyla vazifeye baslamasindan hemen birkaç gün sonra Istanbul Polis Müdürü Sadeddin Bey ve Deniz Pasaport Dairesi’nden üç memur nezaret altina alinmis, bu arada Istanbul Valisi Haydar Bey’in de kaçanlardan Kozmeto’nun karisinin yurda dönüsüyle alâkali olarak ifadesine müracaat olunmustur Yürütülen tahkikatin gizliligine ragmen “cinayet-i uzmâ”ya bâzi milletvekillerinin adlarinin karistigi haberi basina sizmis ve gazetelerden bâzilari bu yolda nesriyat yaparken, Meclis Baskani Fethi (Okyar) Bey Istanbul’a gelerek Komisyon Baskani ile görüsüp “her meselenin hak ve adaletle halledilecegi” yolunda beyanda bulunmussa da, gazetecilerin “kaçanlarin geri gelmeleri rezaletinde bir milletvekili hazineyi binlerce lira zarara soktu” ve “mes’uliyyet, yalniz bir iki küçük memura mi inhisar edecek” gibi nesriyatina mâni olamamistir Bu çesit nesriyatla Içisleri Bakani Ferid Bey’in pek fena hirpalandigi o günlerde TahkikatKomisyonu vazifesini bitirmis ve hazirlanan raporda kaçip giden bazi zengin Rum ve Ermenilerin savas sonrasi yurda dönüslerinde suç unsuru bulundugu sarahatle tesbit edilmistir!Komisyon raporunda milletvekillerinden Kiliç Ali, Necmeddin Molla ve Rize Milletvekili Rauf gibi isimlere rastlanmis, bu arada Içisleri Bakani Ferid Bey istifa ederek bu Bakanliga Recep (Peker) getirilmistir Ancak Ferid Bey’in istifasi aleyhindeki nesriyati durdurmamis, o günlerin basini “cinayet-i uzmâ”nin pesini birakmamis, adi geçen milletvekilleri hakkindaki yayini sürdürmüstür Gazetelerin bu sert yayini devam ederken Komisyon raporuna adi karisanlardan NecmeddinMolla dokunulmazliginin kaldirilmasini talep etmis, diger iki milletvekilinin ise bu mevzuda bir tesebbüsleri olmamistir! Gazeteciyi dövüp yaralama! Iste Celal Nuri isimli gazeteci-milletvekilinin dövülmesi, olaylarin böyle bir safhaya intikal ettigi günlerde cereyan etmis ve 31 Temmuz 1924 tarihli “Ileri” gazetesi nesriyatindan ögrendigimize göre is bu dövüp yaralama olayi söyle cereyan etmistir Kiliç Ali 30 Temmuz günü “Ileri” gazetesine telefon ederek Celâl Nuri’yi aramis, onun gazetede oldugunu ögrenince yaninda Rize Milletvekili Rauf oldugu halde gazete idarehânesine gitmistir Odasinda Suphi Nuri ve Dersim Milletvekili Ferudun Fikri Beylerle oturmakta olan Celâl Nuri’nin üzerine tabancasini çekerek yürüyen Kiliç Ali türlü hakaretten sonra eline geçen bardak, sürahi, fincan, sigara tablasi gibi ne varsa hepsini Celâl Nuri’nin üzerine firlatmis, bu âni hücumla Celâl Nuri yaralanirken odanin camlari da kirilmistir! Kiliç Ali’nin tecavüzünü Feridun Fikri Bey önlemek istemis, ancak bütün gayretine ragmen Celâl Nuri’nin tabanca kabzasiyla basindan agir bir sekilde yaralanmasina mâni olamamistir! Celal Nuri’yi bu sekilde dövüp yaralayan Kiliç Ali, pek galiz küfürlerle gazete idarehânesini terkederken olay mahalline bir polis memuru gelmisse de mütecavizin dokunulmazligi dolayisiyla olaya müdahale edememis, bu arada Celal Nuri Bey basindan sizan kanla baska bir odaya alinip Zabita Tabibi Nafiz Bey tarafindan ilk tedavisi yapilmistir Bilâhare Savci, Polis Müdürü ve Sorgu Hakimi gazeteye gelip tahkikata baslamislardir “Ileri” gazetesi haberine göre Kiliç Ali, Celal Nuri Bey’in bulundugu odaya girdiginde: “Ben hepinize gösterecegim Gazetelere, Tahkik Heyetine, Içisleri Bakani’na hepinize gösterecegim” diye bagirarak Celal Nuri’nin üzerine yürümüstür! Bu durumda Kiliç Ali’nin Celal Nuri’yi dövmesi, firari beceren Rum ve Ermenilerin yurda dönmeleriyle alâkalidir O devirde gazetelerin “cinayet-i uzmâ” diye andiklari bir meseleye Kiliç Ali’nin adinin karismasindan dogan bu gazeteci dövüp yaralama olayi, muhalif milletvekillerinin gayretine, basinin sürekli yayinina ragmen bir netice vermemis Celal Nuri Bey dövüldügü ile kalmis, Kiliç Ali ise uzun yillar devam eden milletvekili dokunulmazligi dolayisiyla takibattan kurtulmus, zengin Rum ve Ermenilerin önce nasil kaçabildikleri, sonra yurda nasil girebildikleri tarihin kirli ve karanlik olaylari arasina karismistir! |
Meshur Kiliç Ali’Nin Bir Marifeti |
11-25-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Meshur Kiliç Ali’Nin Bir MarifetiTekkeler Kapatiliyor, Seyhler Cezalandiriliyor! 31 Agustos Çankiri'da yapilan konusmada : "Tekkeler kesinlikle kapatilmalidir Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç degiliz Bir uygarliktan ve bilimden güç aliyoruz" denilerek kesinlikle tekkelerin kapatilacagi da belirlenmis oluyordu Saat 1700'de kendisini îskilip'e davet edenlerin önünde yaptigi konusmada ise : "Kiyafetin medeni bir sekle dönüstürülmesi için kanuna lüzum yoktur, millet karar verir ve yapar Yalniz bir Diyanet îsleri Reisligi ve buna mensup müftü, imam ve hatipler vardir Bu sinifa ait kiyafet mazur görürüz Lakin din görevlisi olmayip da bu kiyafetleri giyenlerin hareketlerini tanimaz ve kabul etmeyiz! Biz artik sadece sapkayi degil, medeni kiyafetin bütün unsurlarini kabul ettik Bunu memurlar ve mebuslar yerine getirerek halka rehber olacaklardir" diyerek Ankara'ya gerekli mesajlari ve uyarilari da yollamis oluyordu Bu mesaj ve uyarilar sebebiyle, 1 Eylül günü Ankara'daki karsilama töreninde memur ve mebusanin tümü sapkali olarak hazir bulunmustu îstiklal Mahkemesi heyetleri de sapkalariyla hazir bulunarak Mustafa Kemal'i karsilayanlar arasinda olmuslardi Ve en önemlisi de Diyanet îsleri Reisi Rifat Börekçi, kendisine müsaade edilmis oldugu halde karsilamada baçina fes ve sarik geçirmemisti Rifat Börekçi de sapkasiyla birlikte karsilama töreninde bulunmustu Rifat Börekçi bu haliyle özel olarak Mustafa Kemal'in koca Diyanet îsleri Baskanini sapkali haliyle daha çok sevdigi her halinden belli olmustu Ankara'ya gelinildigi günün aksami Mustafa Kemal hemen Çankaya'da Bakanlar Kurulunu toplamis ve gelecekte kanunlastiracagi kesinlikle belli olmus olan su üç konuda Bakanlar Kurulu Kararianini almis Bunlardan biri, "din ile hiçbir ilgisi olmayan, toplum hayatini kemiren ve halki kandirmaya yönelik olarak din perdesi altinda faaliyetler yürüten" diye tesbitlenen tekke ve zaviyelerin kapatilmasi karari idi Digerleri ise dini kiyafetlerle dolasilmasinin yasaklanmasi ve seyh, dervis, mürid, müntesip, ihvan gibi ünvan ve sifatlarin kullanilmamasi karari idi Ayrica, hem cami, hem de tekke veya mescid olarak kullanilan yerlerin cami veya mescid olarak açik olarak bulundurulmasina ve tekkelerden normal ebadda olanlarin ev olarak, büyük olanlarin da okul olarak kullanilmasina ve okul idaresinin de Milli Egitim Bakanhgina verilmesine, türbedarliklarin kaldirilip, buradaki görevlilerin ilk firsatta müezzin ve imam olarak atanmalarina, bu görevlerde iken "irtica suçu" islemis olanlarin da maaslarinin verilnemesine karar verilmistir: Bütün bunlarin mecliste kanulasmadan epey zaman önce bu konularda Bakanlar Kurulu Karari alinmis olmasinin gerekçesi, "bir an önce Türkiye'yi geri biraktiran kötü geleneklerin yikilmasi" diye gösteriliyordu Devrimci Baskan : Rifat Börekçi 2 Eylül aksami Mustafa Kemal'in baskanliginda toplanan Bakanlar Kurulununn aldigi kararlarla ilgili olarak, Mustafa Kemal, hemen Diyanet îsleri Reisi Rifat Börekçi'ye bir haber göndermis ve tamami dinî olan bu kararlarla ilgili olarak Diyanet îsleri Reisinin bütün müftü, vaiz, imam ve müezzinlere bir tamim göndermesini istemisti Böylece isin Diyanetle ilgili yönü, yani din ile ilgili olani de halledilmis olacakti Kararlarla ilgili olarak Diyanet îsleri Reisligi de hemen müftülüklere bir tamim göndererek asagidaki hususlari tüm müftü vaiz ve imamlara duyuruvermisti "Türkiye Cumhuriyeti Diyanet Isleri Reislîgi Tahrirat Müdürlügü Numara:2413 Heyeti Vükela (Bakanlar Kurulu) Karari: "Hey'eti Vükela Karari: "Vekiller Hey'eti 2 Eylül 1341 (1925) tarihinde Reisicumhur Hazretlerinin riyaseti altinda içtima' eyledi" samimî ictihat ve itikat namina gizli siyasî emeller takip edebildikleri ve daima takib edebilecekleri ve binaenaleyh Anayasa'daki madde-i malisusanin kaydi mani ile temas halinde bulunduklari anlasilmistir Saniyen, memleketin, her tarafinda ulema kisvesini kendiliginden giyebilen zevat ve eshasin efkari ahaliyi temsil, tevcîh ve maksatlarina göre tesvis için salahiyet ve vaziyet takindiklari görülmüstür Salisen, vatandaslarin kiyafet ve giyinis tarzi gibi münhasiran ictimaî ve medenî esbaba bagli olup vicdanî itakatla esasen irtibati bulunmayan meseleler üzerinde efkarin tesevvüs ve tereddüde sevk edildigi anlasilmistir Mezkur meseleler hakkinda Türkiye Cumhuriyeti dahilinde asagidaki kararnamelere göre muamele olunmasi takarrur etmistir Tekke ve Zaviyeler Hakkinda Kararname : Madde 1 : Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakif suretiyle insa edilmis ve gerek seyhin mülkü olarak tapu ve tahti temlikinde bulunmus olan bilumum tekaya ve zevaya bilaistisna kamilen kapatilmistir Ancak vaktile cami ve mescid olarak insa edilmisken bilahare mesîhat ihdasi suretiyle hem cami hem tekke olarak kullanilanlar yalniz cami ve mescid olarak kullanilacaktir Madde 2 : Türkiye Cumhuriyeti dahilinde hiç bir tarikat, bunlara mensup hiç bir seyh, dervis ve mürid yoktur Bu siniflara ait hususî kisveler ve ünvanlar mülga ve memnu'dur Madde 3 : Kapatilan tekke ve zaviyelerin vakfiyelerinde seyhin ikametine mahsus ayrica musruta varsa, bunlarda evvelce seyh olanlar kaydi hayat saik ile ikamet edebileceklerdir Seyhin evladi vakfiyeden ise, bugün zatina mahsus vazifesi kezalik kaydi hayat sarti ile kendisine verilecegi gibi vakfiyelerinde münderiç seraite tevfikan yine evladi vakiftan mütezikasi varsa onlarin da muhassasati tesviye olunacaktir Madde 4 : Bu kabil kapatilmis binalardan mektep ittihazina elverisli olanlar mektep olarak kullanilacak ve elverisli olmayanlarin 19 Mayis 1327 (1 Haziran 1921) tarihli kanun maddesine tevfikan Vakiflar Umum Müdürlügü nakit ile degistirerek hasil olacak para ile köylerden baslayarak icab eden mahadere mektebler insa edilecektir Madde 5 : Geçmis sultanlarin türbeleri kapatilmistir Kezalik cer ve menfaat için vesile olarak veya bir tekke ve tarikate mesnet olmak üzere kullanilan türbeler dahi kapatilmistir Bütün türbelerden kiymeti haiz olanini muhafaza ve idame isi Maarif Vekaleti'ne aittir Madde 6 : Türbedarlik mülgadir Bugün türbedarlik cihetine haiz bulunanlarin tahsisatlarinin tesviyesine devam olunacaktir Su kadar var ki bu türbedarliklarla cami ve mescidlerde inhilal edecek imamet, müezzin, kayyim gibi vazifelere Diyanet Isleri Riyasetince tercihan tayin edileceklerdir Ve tayinleri aninda türbedarliga art tahsisati kesilecektir" Diyanet îsleri Baskani Rifat Börekçi'nin tamimiminde de görüldügü gibi, Cumhuriyet dönemi din-devlet iliskileri diyanet çizgisinde çok olumlu ve de çok anlasmali gidiyordu Tabii bunda inkilapçi Diyanet îsleri Baskani Rifat Börekçi'nin büyük rolü oluyordu Din adina kendisinden istenen her seye ya bir fetva veriyor veya personeli olan müftü, vaiz, imam ve müezzinlere hemencecik buyruk dogrultusunda tamim ve talimatlar gönderiyordu Sapka Kanunundan Önce îslenen Keyfi Zulümler Çankaya'da alinan 2 Eylül kararlarindan, sapkayla ilgili resmi kanunun çikacagi 25 Kasim'a kadar (671 sayili kanun) geçen üç ayi yakin bir zaman içinde sapka adina kimi zaman ilginç, kimi zaman komik ve kimi zaman da sancili görüntüler olmus idi Sapka inkilabi açisindan isin en ilginç yani inkilabin kanunlasmasindan bir ay kadar önce Eylülün ilk haftasi îstanbul Karaköy limaninda îtalyan Borsalino kardeslere ait (dünyaca ünlü sapka ve fötr imalatçilaridir) sapka ve fötrlerie yüklü bir geminin bekliyor olmasiydi Eylülün ilk haftasmda gerçeklesen/gerçeklestirilen bu olayda, açikgöz Borsalino kardesler hemen gümrük islemlerin yaptirarak bir- iki günde içi sapkayla dolu bir gemiyi bosaltma basarisini göstermisler(!) ve çok büyük karlar elde etmislerdi Avrupali sapka imalatçilari da o haftalarda altin bir hasat biçmislerdi Gemiler dolusu fötr, panama, kasket-ne varsa-îstanbul'a kosturulmus ve hemencecik limanda bosaltilarak halka ulastirilmasi saglanmisti Gemiler dolusu gelen sapkaya ragmen ihtiyaç karsilanamamis ve yerli üretime ve "sapka fabrikalari" kurulmasina karar verilmisti Komik olan taraf da, îstanbul halkinin baslarina geçirdikleri türlü türlü sapkalarla, tam bir karnaval havasi içinde yasamis olmalari ve erkeklerin baslarinda renkli, cicili-bicili kagittan sapkalann bulunmasi idi Hatta çogu erkegin kafasinda kadin sapkalarida görülmege baslanmisti (!) Sivasli din adamlarinin idami Ayni suçla (sapka kanuna muhalefet, MF), Sivas ulemasindan Imamzâde Mehmet Necati Efendi ve Sivasli Hoca diye bilinen Abdurrahman efendi, "Türkiye Devleti'nin seklini tebdil ve tagyir amaciyla halki ayaklanmaya kiskirttigi ve suçlarida sabit oldugu" gerekçesiyle idama mahkum oldular Abdurrahman Hoca firar ettiginden, Sivas ulemasindan îmamzade Mehmet Necati Efendi 28 Kasim Cumartesi günü sabaha karsi idam edildi Sivas olaylarinda tahri ve tesvikleri görülen ve "dini siyasete alet etmek" suçundan yargilanan Sükrü oglu Ismail ve dört arkadasi, 5'er seneye; Ahmet Ziyauddin Hoca ve alti arkadasi 10'ar seneye; Belediye Baskani Abdullah Abbas Efendi ve on arkadasi da 75 seneye mahkum edildiler Belediyfe Encümen üyelerinden Seyh Ömer Efendi diye bilinen bir zat da, Sivas TPCF üyelerini kiskirtarak bu olaylara öncülük ettigi gerekçesiyle yargilanarak mahkum oldu Sivasta 4 gün kalan Ankara Istiklal Mahkemesi 29 Kasim aksami Tokat'a hareket etti Mahkeme Tokat'a varir varmaz "dini siyasete alet ederek gösteri yapmaya çalisanlara ve sapkaya karsi çikanlara karsi aman verilmeyecegi ve olayin faillerinin derhal basinin ezilecegini" bildiren bir bildiri nesretti Mahkeme bu bildirinin üzerine 30 Kasim'da sapka aleyhine gösteri yapan tekke ve türbelerin yasaklanmasini protesto ettiren eski Erbaa Belediye Baskani Haci Fethullah Efendi'yi yargilayarak mahkum etti Mahkeme müddeumumisi (savcisi) bir genelge ile 1 - 2 gün içinde bütün bir halkin sapkasini giymesi gerektigini ve sapkasiz olanlarin siddetle cezalandirilacagini bildirdi Savci 1 Aralikta Amasya'da olunacagmi söyleyerek, Amasya'ya, herkesin sapkali olmasi için derhal bir haber uçuruldu Mahkeme Amasya'ya varildiginda gerçekten Amasya halkinin yüzde 99'u sapkasini giymis bulunuyordu Ankara îstiklal Mahkemesi, Amasya Valisine ve Belediye Reisine, asayis (!)i saglamalarindan dolayi tesekkür ederek Karadeniz'e açildi Kaynak: Hasan Hüseyin Ceylan, Din devlet iliskileri |
|