|
|
Konu Araçları |
göre, hakkı, islâmiyet’e, kadının, temel, vardır |
İslamiyet’E Göre Kadının Üç Temel Hakkı Vardır |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İslamiyet’E Göre Kadının Üç Temel Hakkı Vardırİslamiyet’e Göre Kadının Üç Temel Hakkı Vardır Kadının, evlilik akdiyle tahakkuk eden temel hakları mehir, nafaka ve mesken olmak üzere üçtür I Mehir: Mehir, evlenirken erkeğin nikâhı altına aldığı kadına vermek üzere aralarında kararlaştırdıkları para veya maldır Mehir, kadının kendi hakkıdır Onunla çeyiz yapmak mecburiyetinde değildir Erkeğin, bu meblağı kadına ödemesi, üzerine şarttır Nitekim Cenabı Hak Kur’ân-ı Kerim’inde: "Aldığınız kadınlara mehirlerini seve seve verin! Şayet ondan birazını kendileri gönül hoşluğu ile bağışlarlarsa, onu da içinize sine sine yiyin!" buyurur (124) Bu âyet-i kerîme, erkeklerin, kadınlara mehirlerini vermelerinin vacip olduğuna delâlet eder Mehir, annenin, babanın veya velînin değil, kadının Allâh tarafından belirlenmiş en tabiî hakkı ve hayat garantisidir Bu, erkek tarafından verilen bir nevî tazminattır Harcama sahası, meşru çerçevede tamamen kendi irâdesine bağlı olmakla beraber, kocası ile istişarede bulunması da âile saâdeti için daha uygundur Kadın, mehrini ya da, varsa diğer mal varlığını, hayır yolunda harcayabileceği gibi, ticârî işletmelerde de kullanabilir Çünkü kendi sosyal güvenliği, evlenmekle garanti altına alınmıştır Ev için ve kendisi için gerekli bütün zarûrî harcamalar, kocasının üzerinedir Mehrin çoğuna bir sınır yoktur Âyet-i kerîmede: "Onlardan birisine yüklerle mehir vermiş olsanız bile, içinden birşey almayın!" (125) buyurulur Hz Ömer (ra), HzPeygamber (sav) Efendimiz’in eşi ve kızları için en çok 480 dirhem gümüş para mehir uyguladığını dikkate alarak, kendi hilâfeti zamanında mehri en çok 400 dirhemle sınırlamak istemişti (O devirde beş dirhem, yaklaşık bir kurbanlık koyun bedeliydi) Hz Ömer (ra), minberden indikten sonra Kureyşli bir kadın, yukarıdaki ayet-i kerimeyi okuyarak, Allah Teâlâ’nın mehir için bir sınır getirmediğini, aksine kadınları yükler dolusu mehre lâyık gördüğünü söyledi Bunun üzerine yeniden minbere çıkan Hz Ömer (ra), şöyle demiştir: "Size kadınlarınız için 400 dirhemden fazla mehir vermenizi yasaklamıştım İsteyen, malından dilediği kadar mehir verebilir" (126) Mehrin en az miktarına dâir ise, çeşitli görüşler ileriye sürülmüştür Hanefî mezhebine göre, mehrin en azı on dirhem gümüş veya bunun karşılığıdır (127) Bir kadınla evlenmek isteyen bir sahabeye Peygamber (sav) Efendimiz, mehir olarak bir şeyler vermesini bildirmiş, ancak erkeğin fakir olduğunu görünce: "Demirden bir yüzük bile olsa, evde araştır ve getir!" buyurmuşlar Adam bunu da temin edemeyince, onu bildiği Kur’ân-ı Kerim karşılığında bu kadınla evlendirmiştir (128) İslâm Dinî’nde evlenme güçleştirilemez Bilakis neslin çoğalması, fuhşun ortadan kalkması için kolaylaştırılır Binaenaleyh mehrin, erkeğin durumuna göre fazla olmaması makbuldür Peygamber (sav) Efendimiz: "Mehrin en iyisi az olanıdır" (129) buyurur Mehir, iki kısma ayrılır: 1 Mehr-i müsemma: Mehir, evlilik akdi sırasında taraflarca tespit edilmişse, buna mehr-i müsemma denir Bu da kararlaştırılan ödeme şekline göre ikiye ayrılır: a Mehr-i muaccel: Tesbit edilen mehir, peşin ödenecekse, buna mehr-i muaccel denir b Mehr-i müeccel: Mehrin, kısmen veya tamamen ödenmesi, ilerdeki bir tarihte olacaksa, buna da mehr-i müeccel denir 2 Mehr-i misil: Nikâh akdi sırasında mehir, hiç zikredilmez veya usulüne uygun bir şekilde takdir edilmezse, mehr-i misil tahakkuk eder Mehr-i misil, kadının emsaline bakılarak takdir edilen mehirdir Aslında mehir, evlilik süresinde kadın için bir yedek akçe niteliğindedir Çünkü beklenmedik bir zamanda kocasını kaybetmesi veya boşanmaları durumunda, kendisine yeni bir hayat programı hazırlayıncaya kadar, mehir ona destek sağlar Görüldüğü gibi İslâm Dinî’nde kadın, geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insan konumundadır II Nafaka: Nafaka, normal bir hayat yaşayabilmesi için gerekli olan mesken, yiyecek, içecek, giyecek ve tedavi masrafları nafaka mefhumu içinde yer almaktadır (130) Bir kadın, evlenip kocasının evine yerleştikten sonra, onun yiyecek, içecek, elbise ve mesken masrafları kocasına âiddir Bunlar, isrâfa kaçmadan ve cimrilik de etmeden eşlerin sosyal seviyelerine göre sağlanır Eşlerin her ikisi de zengin ise, buna uygun harcama yapılırİkisi de fakir ise, kadın kocasından, zenginler seviyesinde bir harcama isteyemez Birisi zengin, diğeri fakirse, ortalama bir yol izlenir Nafaka ile ilgili olarak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur: "Annelerin yiyecek ve giyeceği, gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına aittir" (131) "Hâli vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin! Rızkı kendisine daraltılan fakir de, nafakayı Allah’ın ona verdiğinden versin! Allah hiçbir kimseye, ona verdiğinden başkasını yüklemez Allâh, güçlüğün arkasından kolaylık ihsân eder" (132) Erkek, gücü oranında hanımının ve çocuklarının nafakasını helâl yoldan sağlamak zorundadır Kadını, nafaka kazanmaya ve bunun için çalışmaya zorlayamayacağı gibi, başka bir yolla da aile bütçesine katkıda bulunmaya mecbur edemez Hanımının ve çocuklarının rızkını helâlinden sağlamak, erkeğin, çoluk çocuğuna karşı en önemli vazifelerinden birisidir Hatta koca fakir, kadın zengin olsa, yine de ailenin geçimini sağlamak kocanın görevidir Peygamber (sav) Efendimiz de erkeğin, ailesinin geçimini sağlamak hususunda cömert olmaya davet ederek buyurur: "Kişinin ehline (eşine ve çocuklarına) sarf ettiği şey sadakadır" (133) Bu anlamda bir başka hâdis-i şerifte: "Ailene yaptığın her harcamadan, hatta hanımının ağzına koyduğun lokmadan bile sevap kazanırsın" (134) buyurulur Açıkça görülüyor ki erkek, ailesine Allah’ın rızasını gözeterek yaptığı her hizmet ve harcadığı her kuruş için sadaka sevabı kazanmaktadır III Mesken: Evliliğin doğurduğu nafaka hakkının kapsamına giren hususlardan biri de mesken hakkıdır Konu ile ilgili olarak Kur’ân-ı Kerim’de: "İmkân ve varlıklarınıza uygun olarak oturduğunuz yerde kadınları da oturtun!" (135) buyurulur ki, kocanın hanımına bir mesken temin etmekle mükellef olduğunu ve bu meskenin de kadının sosyal durumuna uygun olması gerektiğini ifâde etmektedir Bu mesken, müstakil bir ev olabileceği gibi, dayalı döşeli bir dâire de olabilir İkametgâhı belirleme hakkı, kocaya aittir Ancak eşlerin oturacağı mesken, sağlığa elverişli olmalı, oturulan bir yörede bulunmalı, iyi komşulu olmalı, bir ev için gerekli mûtâd eşyaya sahip bulunmalı, diğer yandan kocasının hısımları aynı meskende oturmamalıdır Ancak kadın, onlarla birlikte oturmayı kabul eder ve hizmetlerini görürse, bu onun ahlâkının güzelliğindendir (136) Osman Ersan / Altınoluk Dergisi |
|