Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
edilebilir, hakaret, müslüman, nefse

Müslüman Nefse Hakaret Edilebilir Mi?

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Müslüman Nefse Hakaret Edilebilir Mi?



Müslüman Nefse Hakaret Edilebilir mi?

Başta tasavvuf kültüründen etkilenenler olmak üzere, nice müslümanın ağzından ya da kaleminden nefse hakaretler yağdırıldığına şâhit olmuşuzdur "İnsanın en büyük düşmanı nefsidir" Onun için "herkes kendi nefsiyle savaşmalıdır", hatta bu işe "büyük cihad" denir şeklinde ifadelere rastlamayan yok gibidir Hatipler kürsüde, imamlar minberde, yazarlar kitap ve makalelerinde, büyük çoğunlukla nefsin büyük düşman olduğunu telkin edegelmişlerdir Bu kontrolsüz telkinler, tekrar edile edile insan zihninde öyle yer etmiştir ki, değil bu söylenenlerin kritiğini yapmak, hatalı olabileceğini bile hatırına getirmez

Nefsi suçlama ve ona hakaret konusunda aşırıya giden, "benim nefsim Firavundan aşağıdır" diyen, "ah şu köpek nefsim" şeklinde nefsini suçlayan insanlar, toplumda bu sözleriyle takvâ sahibi olduğunu göstermiş kabul edilir

Peygamberimizin şu hadisi konunun nasıl değerlendirilmesi gerektiği husûsunda ölçü verir: "Sizden biriniz, sakın 'nefsim habis (pis) oldu' demesin!" (S Müslim ve Tercümesi, Mehmed Sofuoğlu, c 7, s 118)

Kur'ân-ı Kerim'de, kişinin kendi nefsine zulmetmesinin kınanmış olduğunu (35/Fâtır, 32; 2/Bakara, 57; 3/Âl-i İmrân, 117; 11/Hûd, 21; 16/Nahl, 33; 18/Kehf, 35; 23/Mü'minûn, 209; 29/Ankebût, 40; 30/Rûm, 9; 34/Sebe', 19; 39/Zümer, 53; 37/Sâffât, 113; 65/Talak, 1), " Nefsinizi ayıplamayın" (49/Hucurât, 11) emrini görüyoruz

Kaynaklara baktığımızda, nefs, insanın bizzat kendisi, kendi rûhudur Kur'an'da nefs, insanın kendisi anlamında karşımıza çıkar (82/İnfitâr, 5, 19) İnsanın şahsiyetini meydana getiren zâtı, özüdür Nefis, İslâm gibi büyük ve yegâne haklı dâvâyı yüklenecek güçte yaratılmıştır (Bk 30/Rûm, 30) Mükerremdir (17/İsrâ, 70) Onun için, fıtratına ihânet etmediği müddetçe en güzel yaratılmıştır (95/Tîn, 4) Bizzat, nefsi "düzenleyen" Yaratıcısının bildirdiği gibi, nefs, kötülüğe düşme tehlikesiyle de karşı karşıya olduğu halde, takvâya da tâlip olacak bir tercih hakkıyla şereflenmiştir (91/Şems, 7-8) Bu şerefe şükretme vücûbiyetine imanla "itmi'nâna, huzur ve tatmine ermiş nefs" (89/Fecr, 27) o kadar mesuttur ki, artık o, Yaratıcısından râzı olarak huzurdadır Bu huzurlu kul Allah'ından; O'nun kendisine lâyık gördüğü fıtrattan ve imtihanındaki takdirlerden râzı ve Allah da o nefsin itmînânından râzı olduğu halde saâdete dâvet olunmaktadır (89/Fecr, 28-30) Ki, nefsin kendisini tertemiz yapmanın mükâfatı olarak umduğuna ermiştir (91/Şems, 9)

Bu kadar şerefli bir fıtratla yaratılarak en büyük saâdete namzet kılınan nefs, elbette ki ayıplanamaz, kınanamazdı Hattâ, söz konusu her nefse, kendi nefsî kişiliğine saygı göstermesinin ve nefsini en önde beslemesinin, bazı Usûl-i Fıkıh âlimleri bu saygının vâcip olduğu kaydeder (Muhammed Ebû Zehra, Fıkıh Usûlü, çev Abdülkadir Şener, 1973, s 356)

"Kimse 'nefsim pis oldu' demesin" ayıplamasın diye mü'minleri sakındıran Allah Rasûlü, üstelik iyilik yapmaya "önce kendi nefsinden başla" (Müslim; Fî Zılâl, Hikmet Y c 1, s 458) diye emretmesi, dikkat edilmesi gereken husustur Cenâb-ı Hak, insan nefsindeki âyetlerden (41/Fussılet, 53) haber vererek "nefsini bilmeyen, nefsini aşağılık yapanlardan başkasının" tevhid dininden yüz çevirmeyeceğini vahyetmiştir (2/Bakara, 130)

İslâm fıkhına göre, "bir kimse ne kendisine, ne de başkasına zarar verebilir" (İslâm Hukukuna Giriş, Abdülkerim Zeydan, Çeviren Ali Şafak, 1976, s 101) Onun için bir mü'minin kendi nefsini "Allah'tan başkasına karşı alçaltması helâl değildir" (Ali Osman Tatlısu, Esmâü'l-Hüsnâ Şerhi, 1967, s 168)

Bir kimse birini haksız yere öldürürse büyük bir günah işlemiş olur (4/Nisâ, 93) Katilin dünya ve âhirette cezâsı çok ağırdır Fakat bir kimse, bizzat kendi nefsini öldürürse intihar etmiş olur ki, onun cezâsı ebedî hayatta daha da ağırlaşır (Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, Eser Y c 2, 1344) “Kendinizi tehlikeye atmayın” (2/Bakara, 195), “Nefislerinizi öldürmeyin” (4/Nisâ, 29) Aynı zamanda nefsinize eziyet de etmeyin Değil nefsi eziyetlere lâyık görmek; tam aksine, onun meşrû ihtiyaçlarını temin ederek, hayatiyetini muhâfaza etmektir iş Nefsin korunması, İslâmda aslî görevler arasında zikredilir Din, nefis, akıl, ırz, mal gibi temel haklar insanın vazgeçemeyeceği vazifelerindendir Hatta, nefsi korumak, dini korumaktan hemen sonra ikinci sırada yerini alır Nefsi her çeşit tecâvüzden koruyarak onu izzette tutmak, hayatî bir görevdir

Böyleyken “nefsi öldürmek”ten bahsetmek, hele hele “ölmeden önce ölünüz” ve cihadın en büyüğü, nefse karşı olanıdır” , “küçük cihaddan büyük cihada döndük” gibi sözleri Allah Rasûlüne mal ederek delillendirmeden söylemek, değişik mânâlarla da olsa, insanı hadis uydurmuş olmanın vebalinden kurtaramayacağı gibi, diğer insanları da yanıltmaya götürebilir

Başkasına hakaret eden kötülük etmiş olur da, bizzat kendi nefsine hakaret eden insan, nasıl kınanmaz? Şüphesiz nimet ne kadar büyük olursa, onu veren Allah'a şükretmeye yanaşmayan nankör insan da o kadar hakir olur Bu imtihan âleminde fıska da, takvâdaki şerefe de tâlip olma hürriyetiyle yaşayan her nefse, bu fırsatı izzette tutmak için bazı hudutlara dikkatle yaşaması tavsiye edilmiştir Yaratıcımız bizlere iyiye, güzele, doğruya, kişiliği muhâfazaya kabiliyetli bir nefis vermiştir Bu şükreder halde bulunmak saâdete götürür insanı Diğer yaratılmışlardan ayrı olarak da tâlip olma hürriyeti verdiği bu nefse, kötüyü arzulama meylini, yani hevâ ve hevesini kontrol altında tutmak için yine vahiyle çizilmiş sınırlar göstermiş; onları aşmanın tehlikesine işaret buyurmuştur (Bk 9/Tevbe, 112; 4/Nisâ, 13-14; 2/Bakara, 187, 229; 65/Talâk 1; 58/Mücâdele, 4) Elbette bu çok önemli bildirilerin ışığı altında nefsi kötülüklere düşmekten korumak her nefse fert fert aslî bir görevdir ki, takvâ da işte budur Bu hudutlar, izzete yetenekli, zillete temâyüllü her nefis için konulmuş sınırlardır; büyük rahmettir

Kim bu merhamete lâyık olmak için, ihtiraslarından kendi nefsini korumuşsa kurtuluşu müjdelenmiştir (Bk 59/Haşr, 9; 64/Teğâbün, 16; 91/Şems, 9) Hatta sevmediği halde, istemeyerek bu rahmet hudutlarını aşan, "bilmeyerek bir fenâlık" yapan, ancak sonradan pişman olarak nefsini tekrar sınırlar içerisinde muhâfazaya alan kimse, yine bu rahmete lâyık görüleceği şefkatle haber veriliyor (Bk 6/En'âm, 54) İşte bu büyük rahmeti unutarak Allah'ın zikrinden gaflete düşersek, o zaman sadece -bizden hiçbir zaman ayrı olmayan- nefsimiz kötülüğe düşmez; topyekün bütün insanlığımızla beraber helâk olmayı hak etmiş oluruz demektir Şüphesiz ki insanlardan "iyi hareket edeni (muhsin) de vardı, nefsine apaçık zulmedeni de" vardır (37/Sâffât, 113) Ve bu imtihan âleminde daima var olması da yadırganamayacaktır Gerçek şudur ki, işlerinde Rabbini hatırlayarak (zâkir halde) yaşayan insan; davranışlarında Allah için, Allah adıyla harekete geçmeye çalışan mü'min, Hz Yusuf (as) gibi çok çetin bir denemeyi bile başarı ile atlatabilir Ancak Allah'tan; Allah'ın hudutlarına dikkatle yaşamak istediğinden gâfil bulunan insan levmedilmiş bir nefisle arz-ı endam eder ki, bu insana artık, "kötülüğü bütün şiddetiyle emreden bir nefis (emmâre) (12/Yusuf, 53) denilmesini iyi anlarız; ona "emmâre" denildiğini görür, tasdik ederiz Yusuf Sûresinde, beşerî zaaflarla İlâhî hudutlara dikkat etmez hale gelmiş hiçbir nefsin müdâfası yapılamayacağını anlatmak için, Kur'an'da Yusuf (as)'dan bahis açılmış olduğunu görüyoruz

Kötü arzularından rahatsız olan her insan için meşrû görülmeyen hevâ ve hevesler kendi öz nefsinde bile olsa, "Ben nefsimi tebrie etmem/temize çıkarmam" (12/Yusuf, 53) diyerek haksızlığın müdâfa edilmemesi gerektiğini, bir Peygamber ifâdesiyle veriliyor Bu haberden şunu da anlayabiliriz: Bir insan, peygamber de değilse, yaratanı tarafından özel olarak ikaz edilmiyorsa, günahsız kalacağı garantisine sahip değildir Şüphesiz ki irâde sahibi insan, şükürsüzlüğe râzı olarak yaşarken bir fenâlık ederse, kendi nefsine kötülük etmiş olur (35/Fâtır, 18) Kim ihsân eder, güzellik ve iyilik sergilerse, ancak kendi nefsi için yapmış olur" (17/İsrâ, 7) Ebedî hesap gününde "artık onlardan kimi şakıy, kimi de saîd" olarak hesaplarını kendileri verecektir (11/Hûd, 105) Müslümanı günah işlemez bir melek, ya da koyun telâkkî etmek sünnet anlayışına uymaz

Emmâreleşerek, yani Allah'ın emirleri dairesine girmeye çalışmayarak kendi kendisini diktatörleştiren; mutlak âmir olabileceğini zanneden her insan, hudutlara dikkat eden değil; sınırları tesbit etme hakkının kendisinde olduğunu vehmeden ahmaktır İşte bu tipler, her istediğini illâ da yapmaya kalkar ki, bunlara nefs-i emmâre diyebiliriz Hudûdunu tanımadan "kötülükleri emreden" her nefis ölmeden evvel, "kendini alabildiğine kınayan (levvâme/levm eden) nefs" (75/Kıyâme, 2) haline inkılâp ederek tevbe ibâdetini yapmaya başlarsa kurtuluşa yönelmiş olur Yüce Allah, böylesi bir nefsin önemini anlatmak için "Kasem ederim o pişman cana (nefs-i levvâmeye)" (75/Kıyâme, 2) buyurarak yeminle bir iman esasını açıklıyor Söz konusu emmâreleşen nefis, bir kimsenin kendi öz nefsi de olsa, babası, atası, evlâdı veya kavmi de bulunsa, İlâhî hudutları aşar halde ise elbette ki cezâlandırılmalıdır Çünkü suçludur o haliyle

Eğer bir nefis, ister kendisinde, isterse başkalarında bulunsun; vahyî tebliğlerle açıklanmış olan günahları âdilâne ölçülerle karşılayarak kınayabilecek bir kişiliğe yükselebilmişse, yine de takvâya tâlip olarak azizleşebilir Hem nefsini hem de ailesini acı azaptan koruyun (66/Tahrîm, 6) emrine uyaraka kim "nefsini hevâdan alıkoyduysa" muhakkak onun yeri cennettir (79/Nâziât, 40-41) Çünkü onun yaratıcısı nefislerin zaaflarını bildiğinden tevbelerini kabul buyurarak "bağışladı" (2/Bakara, 187)

Kısacası, insan nefs olarak kerîm ve şerefli yaratılmıştır Ve bu lutfedilmiş nefis, Kur'ân-ı Kerim'de bizzat insanın kendisi olarak zikredilir (82/İnfitâr, 5) Ayrıca, kibrin düşürdüğü zulümle kendisini ezenlerin dışında, doğruları kabullenen nefis, iyiye, güzele; takvâya kabiliyetini mahfuz tutmuş bulunur ki, müjdelenmiş olur (91/Şems, 7-9) Özellikle bu yetenek ve müjdelere şükrederek yaşıyorsa bir nefis, artık Allah'ın kendisinden râzı olduğu mutmain bir nefistir (bk 89/Fecr, 27)

Ruh, can, nefis, yani insan, eğer Allah'ın zikrinden gafletle, kendi kendisinin emrine giren bir gâfil gibi; "Hem ogan (tanrı), hem kullarız" mısrâlarıyla, böbürlenen Ziya Gökalp gibi bir nefs-i emmâre olmuşsa, yani mutlak "emretmek ve hükmetmek Allah'a mahsus" olduğu halde gafletle kibirlenerek, kendi adına fermanlar çıkaran, savaşlar açan modern putperest bir nefis olmuşsa, tabiatıyla kötülüğü emreden olur Ancak, bu kınanacak hal, nefsin kötülüğü emretmek için yaratılmış olduğundan değil; İlâhî hudûda dikkate lüzum görmeyen insanın kendinden çıkar olduğundandır Bir kimse bu halden pişman olarak "nefs-i levvâme" haline gelemiyorsa, bu onun gafletinin, ya da küfrünün eseri olabilir Böyle olunca da "mutmain nefis" olmaya çalışmayan hiçbir kimse elbette temize çıkarılamaz

Aslında nefis, mükerremdir Ve İslâm fıtratıyla doğan her nefis, dünyaya şeref vermiştir İnsan malıyla olduğu gibi, nefsiyle de imtihan olunmaktadır "Sabredenlere müjdeler!" (2/Bakara, 155)

Bütün bu özellikleri düşünebilirse, Rasûlullah'ın, "Sakın nefsinizi kötülemeyin", "Sizden biriniz, sakın 'nefsim habis (pis) oldu' demesin!" (S Müslim ve Tercümesi, Mehmed Sofuoğlu, c 7, s 118) şeklindeki uyarısını daha iyi anlamış oluruz Hele İslâm'da edâ edilmesi emredilen en büyük ibâdetin dahi insanın " ancak nefsi için" (29/Ankebût, 6) yapar olduğunu Kitab-ı Kerim'de görünce, herhangi bir delil göstermeden, mü'minin öz nefsini düşman olarak ilân etmesinin izahını bulamıyoruz

İnsanın kendi nefsine haksızlık etmiş olmasının ne olduğunu, daha çok ahmak münkirlerin hakkında "Onlar nefislerine zulmedenlerdir" (11/Hûd, 21) mealindeki âyetten anlayabiliriz İbâdet maksadıyla da olsa, nefse eziyet vermenin tasvip edilmediğini, Rasûlullah'ın bu husustaki ikazlarını da görünce, İslâmiyet'in fıtrata uygun yegâne ve tek din olduğunu bir daha idrâk ederek şükrediyoruz Budistlerin ve benzerlerinin, nefse eziyet çektirerek, onu güya ıstıraplarla terbiye etme metodundan ilham alınan davranışlarla, nefsi, İslâm'ın sunmuş olduğu kolaylıklardan, helâl nimetlerden; hakkı bulunan meşrû hazlardan mahrum bırakmanın sünnete uymadığını görüyoruz Allah Teâlâ, gerek lezzetleri, gerek iştihaları "zarûret miktarından daha azaltan kişileri de kınadı" Ebû'd-Derdâ (ra) şöyle söylüyordu: Allah Teâlâ, bütün lezzetleri ve her türlü iştihaları, "aslında tamamıyla mahlûkatın yararlanması için yaratmıştır; Gadabı/kızmayı kendilerine zarar veren şeyi onunla defetsinler için yarattığı gibi Doğudaki ruhu öne çıkaran Budizm ve benzeri dinler, nirvana kelimesiyle ifâde edilen kurtuluşa ermek için nefse eziyet vermeyi ibâdet sayan mistisizmin etkisindeki bazı kimseler, Buda'nın altı yıl oruç tutarak kendisine eziyet edip duruşunu taklit eder olmuşlardır

Kişinin kendi nefsini kötülüklerden bizzat korumasının "vâcip" olduğunu anlayan ve "müslümanım" diyen bir kimsenin kendisini, "köpek nefsim", "alçak nefsim", "kâfir nefsim" gibi gereksiz hakaretlerle kötülemesi ve bizzat kendi nefsini "en büyük düşman" zannetmesi yakışık almaz; aynı zamanda, "mü'minim" deyişiyle açık bir çelişki teşkil eder ki, günahtır Bir kimse, kendisinin hem mü'min ve insan olduğunu iddiâ edecek, hem de aynı zamanda kendisinde bir de ayrıca, kâfir bir nefsin, köpek bir nefsin bulunacağına inanmış olması, olacak şey midir? Ölçüsüzlüğün ortaya koyduğu bu nevî tezatlara ne denir ki? Cenâb-ı Hak "insanın (bizzat) kendi nefsine karşı bir şâhit (75/Kıyâmet, 14) olduğunu haber veriyor Bizlere, İbn Kuteybe'nin "Bir şeyi kendi nefsine isnâd eden kimse, onunla anılmalıdır" vecîzesiyle hareket etmek hoş gelmiyor Yücelerden yüce Allah, hepimizi, insanlardan işittiği her sözü kritiksiz olarak hemen kabullenen mukallitler olmaktan korusun (9)

"De ki: Allah'ın, kulları için çıkardığı (yarattığı) ziyneti/süsü ve güzel rızıkları kim haram kıldı? Deki: Onlar, dünya hayatında (inanmayanlarla birlikte) iman edenlerindir Kıyâmet gününde ise yalnız mü'minlerindir İşte, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz" (7/A'râf, 32)

"Nefislerinizi ayıplamayın" (49/Hucurât, 11)

Nefsle İlgili Uydurma Hadisler

Nefsi, Kur'an'da kullanılan anlamlarından soyutlayıp günah keçisi haline dönüştüren mutasavvıflar, bu konuda sağlam delil bulamayınca, hadis uydurmaktan da çekinmemişlerdir Bunlardan sık sık tekrar edilip, halka mal edilen ve araştırma yapmayan nice hocanın bile kulaktan dolma bilgilerle doğru olduğunu zannederek hadis diye sunduğu meşhur rivâyetlerden birkaçını belirtelim:

“Nefsini bilen, Rabbini bilmiş olur” Aliyyul-Kari: “İbn Teymiye, mevzû olduğunu, Semânî, merfû olarak bulunmadığını, ancak Yahya bin Muâz er-Râzînin sözü olduğunu söylemiştir Nevevî: Lafzı hadis değildir, fakat mânâsı sâbittir dedi Denildi ki: Kendi cehâletini bilen, Allah Teâlânın bâkî olduğunu, kendisinin âciz ve zayıf olduğunu bilen, Rabbinin kuvvet ve kudretini anlamış olur” Bu sözün, Emîrul-Müminîn İmam Ali bin Ebî Tâlib (ra)e âit olduğu beyan edilir (Nehcül-Belâğa, Hz Emir Ali bin Ebî Tâlib, Çev Abdülbâki Gölpınarlı, Kum, 1989, s 419; A Yıldırım, 229-230) Anlam bakımından bu sözün tersi daha doğru olmalıdır: "Rabbini bilen nefsini/kendini bilmiş olur" Allah'ı tanımadan insanın kendini/nefsini doğru tanıyabilmesi hemen hemen mümkün değildir (229-230)

“Küçük cihaddan büyük cihada dönmüş bulunmaktayız” Hz Peygamber böyle deyince, Ey Allahın Rasûlü! Büyük cihad nedir? diye sorulunca O da şöyle buyurdu: “Dikkat edin, o nefs mücâhedesidir” Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî (age I/187)ve Hucvirî (age 314) bu rivâyeti nefsle mücâhedenin önemi ile ilgili olarak eserlerine almıştır Bu rivâyet, ikinci el kitaplarda yer almaktadır Rivâyeti Irâkî, “bu hadisi Beyhakînin Kitâbuz-Zühd adlı eserinde rivâyet ettiğini ve senedinin zayıf olduğunu” belirtir (Gazzâlî, İhyâ, III/14; V/132) Aliyyul-Kari ise, İbn Hacerin bunun İbrâhim bin Ablenin sözü olduğunu söylediğini nakleder (Aliyyul-Kari, el-Esrâr, s 211-212, no: 211) Hz Peygamberin Tebük Gazvesi dönüşü buyurduğu rivâyet edilen bu söz hakkında İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Bunun aslı yoktur Hz Peygamberin fiillerini ve efâlini bilen hiçbir kimse bunu rivâyet etmemiştir Bunun yanında kâfirlerle cihad etmek en büyük amellerdendir İb Teymiyye, görüşünü âyet (4/Nisâ, 95; 9/Tevbe, 19-20) ve hadislere (bkz Buhârî, Cihad 1; Müslim, İmâre 111; Nesâî, Cihad 17, hadis no: 3128) dayandırarak açıklar İbn Teymiyye bu rivâyetin kendisinin zikrettiği âyet ve hadislere ters olduğunu belirtir (Mecmûu Fetâvâ, c 11, s 197-200) İsnâdı problemli olan bu rivâyetin metninin de âyet ve sahih hadislere ters olduğu anlaşılmaktadır (227-228)

“Düşmanlarının arasında en azılı olan düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan nefsindir” Hadis kitaplarında bulunmayan bu rivâyet, Gazzâlînin İhyâsında (III/10) zikredilir Irâkî, rivâyetin senedinde bulunan Muhamed bin Abdirrahman bin Gazvânın hadis uydurucularından birisi olduğunu kaydeder Rivâyetin uydurma olma ihtimali yüksektir (228)

"Nefsine düşman ol Çünkü o Bana düşmanlığa kalkışmıştır" İmam Rabbânî, bu rivâyeti nefs-i emmâreyi zemmetmek bâbında zikretmiştir (Mektûbât, I/66, Mek No: 52) Ancak, buradaki dipnotta bu rivâyetin Hz Dâvud (as)'dan rivâyet edilen kudsî hadislerden olduğu belirtilmektedir Kaynaklarda bulunamadı Hadis kaynaklarında yer almayan bu rivâyetin uydurma ihtimâli çok yüksektir (231-232)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.