Peygamber Efendimizin (S.A.V) Vefatı |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamber Efendimizin (S.A.V) VefatıPeygamber Efendimizin (SAV) Vefatı Peygamberimiz Vedâ Haccında Minada bulunduğu sırada; “Allahın yardımı ve zafer günü gelip insanların Allahın dînine akın akın girdiklerini görünce Rabbini överek tesbîh et! Ondan af dile! Çünkü O tövbeleri dâimâ kabul eder” meâlindeki en son nâzil olan Nasr sûresi indiğinde Peygamber efendimiz kızı hazret-i Fâtımâyı çağırıp; “Bana kendi vefâtım haber verildi” buyurdu Bunun üzerine ağlamaya başlayan Fâtımâya; “Ağlama zîrâ benim ehlimden bana ilk kavuşan sen olacaksın” buyurdu Cebrâil aleyhisselâm Peygamber efendimize her sene o zamâna kadar nâzil olan âyetleri okumak üzere senede bir kere gelirdi Vefât edeceği sene iki kere gelip Kurân-ı kerîmi iki defâ baştan sona okudu Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem vefât etmeden bir müddet önce Bakî mezarlığında ve Uhudda bulunan Müslümanların kabrini ziyâret ederek onlar için duâ ve istiğfâr etti Bakî mezarlığındayken yanında bulunan Ebû Müveyhibe dönerek; “Ey Ebû Müveyhib! Ben dünyâ hazîneleriyle âhiret nîmetlerini seçmede serbest bırakıldım İstersen dünyâda bakî ol sonra Cennete git istersen likaullah (Allaha kavuşmak) hâsıl olup Cennete gir dediler Ben likaullahı ve sonra Cenneti seçtim” buyurdu Sevgili Peygamberimiz vefâtından önce humma hastalığına tutuldu Bu hastalık 13 gün sürdü Bu müddetin son 8 gününü hazret-i Âişenin odasında geçirdi Hastalığının ilk günlerinde ve ateşi düştüğü sıralarda mescide çıkıp Eshâbına namaz kıldırıyordu Hastalığının ikinci günü hazret-i Ali ve Fazl bin Abbâs kollarına girerek mescidi teşrif etti Minbere oturup hamd ve senâdan sonra; “Ey Eshâbım bilmiş olunuz ki aranızdan ayrılmam yaklaştı Kimin bende hakkı varsa benden istesin Benim yanımda sevgili olan benden hakkını istesin veya helâl etsin ki Rabbime ve rahmetine bunları ödemiş olarak kavuşayım” buyurdu Sonra minberden inip öğle namazını kıldırdı Namazdan sonra tekrar minbere çıkıp namazdan önce buyurduğunu tekrar etti Bunun üzerine Eshâbdan biri kalkıp üç dirhem alacağı olduğunu söyleyince hemen ödedi Peygamber efendimizin hastalığının arttığı günlerde Eshâb-ı kirâma yaptığı vasiyetlerden biri de şöyledir: “Müşrikleri Arabistandan çıkarınız Size gelen elçilere benim yaptığım gibi ikrâm ve ihsânda bulununuz” Vefâtından beş gün önce hastalığı biraz hafifledi ve mescidi teşrif edip minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma; “Ey Eshâbım hiçbir peygamber ümmeti içinde ebedî olarak yaşamadı Biliniz ki ben de Rabbime kavuşacağım Muhakkak ki siz de Rabbinize kavuşacaksınız Dünyâda hiç kimse kalmaz Her şey Allahın irâdesine bağlıdır Allahın takdir buyurduğu zaman ne öne alınır ne de o zamandan kaçılır Sizinle buluşacağımız yer Kevser Havzının başıdır Her kim benimle Kevser Havzı kenârında buluşmak isterse elini ve dilini korusun günahlardan sakınsın Ey Eshâbım! Allah kullarından birini dünyâ hayâtıyla âhiret hayâtını seçmekte serbest bıraktı Fakat bu kul âhiret hayâtını seçti” buyurdu Hazret-i Ebû Bekr Resûlullah efendimizin bu sözleriyle vefâtına işâret buyurduğunu anlayarak ağlamaya başladı Peygamber efendimiz; “Ağlama yâ Ebâ Bekr!” buyurarak onu teselli etti ve; “Bana her bakımdan en faydalı olanınız Ebû Bekrdir” ve “Mescide açılan kapılardan Ebû Bekrinki hâriç hepsini kapatınız” buyurdu Sonra minberden inerek hazret-i Âişenin odasına döndü Biraz sonra Eshâb-ı kirâmın çok üzülmesi ve endişeleri üzerine hazret-i Ali ve Fazl bin Abbâsın koltuğuna girdiği halde tekrar mescide geldi Minberin alt basamağına durup Eshâb-ı kirâma son hutbesini okudu ve vasiyetini yaparak şöyle buyurdu: “Ey Muhâcirler size Ensar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim Onlar benim has cemâatimdir Onlar sizi evlerinde misâfir edip her hususta sizi nefslerine tercih ettiler Eshâbım! İlk Muhâcirlere de hürmet etmenizi vasiyet ederim Bütün Muhâcirler birbirlerine hayırlı olsunlar Her iş Allahü teâlânın izniyle olur Allahü teâlânın irâdesine karşı çıkanlar sonunda mağlup olurlar Allahü teâlânın emrine uymak istemeyenler muhakkak aldanırlar” Daha önce hazret-i Ebû Bekrden memnûniyetini belirttiği gibi bu hutbede de hazret-i Ömerden memnuniyetini belirtti ve; “Ömer benimledir ben de onunlayım Benden sonra hak Ömerle berâberdir” buyurdu Resûlullah efendimiz bu hutbeden sonra minberden indi ve Eshâbdan ayrılıp odasına çekildi Vefâtına üç gün kala bir yatsı vaktinde namaz için ezân okunmuştu Peygamber efendimiz namazın kılınıp kılınmadığını sorunca; “Cemâat sizi bekliyor yâ Resûlallah!” denildi Resûlullah cemâate gitmek istedi Cemâate gidecek takat bulamayınca; “Ebû Bekre söyleyin namazı kıldırsın” buyurdu Resûlullah efendimiz bu emrini üç defâ tekrarladı Hazret-i Ebû Bekr üç gün cemâate namaz kıldırdı Sevgili Peygamberimiz vefât ettiği günün sabah namazı vaktinde mescide açılan odanın kapısındaki perdeyi kaldırdı Hazret-i Ebû Bekr cemâate sabah namazını kıldırıyordu Eshâbına bakıp onların namazda saf tutup durduklarını görünce sevinerek tebessüm etti Sonra da mescide girdi Resûlullahın teşrifini fark eden hazret-i Ebû Bekr mihrabdan çekilmek üzereyken Resûlullah eliyle yerinde durması için işâret edip oturduğu yerde Ebû Bekre radıyallahü anh uyarak sabah namazını kıldı O gün hastalığı hafiflemişti Namazdan sonra Eshâb-ı kirâma dönüp; “Ey insanlar! Siz Allahü teâlânın hıfzındasınız ve sizi Allahü teâlâya emânet ettim Takvâ üzere olun Allahü teâlâdan korkun Allahü teâlânın emrini tutun ve itâat edin Ben bu dâr-ı dünyâdan ayrılırım” buyurdu Sonra mescitten odasına geçti Bu Eshâb-ı kirâmın Resûlullah efendimizi son görüşü oldu Resûl-i ekrem efendimiz hazret-i Âişenin hücresine girip yattığı sırada Üsâme bin Zeyd huzûruna geldi Resûlullah efendimiz 23 senelik peygamberlik müddetinde son olarak Suriye tarafında Bizans üzerine gidecek bir ordu hazırlamıştı Bu orduya kumandan tâyin ettiği Üsâme bin Zeyde hareket etmesini buyurdu Bu sırada hastalığı şiddetlenen Peygamber efendimiz kızı hazret-i Fâtımâyı çağırıp kulağına birşeyler söyledi Hazret-i Fâtımâ ağlamaya başladı Sonra bir şeyler daha söyleyince hazret-i Fâtımâ güldü Resûlullah efendimiz hazret-i Fâtımâya vefât edeceğini söyleyince hazret-i Fâtıma ağladı Sonra da; “Sana müjde olsun ki bütün ehlimden önce sen bana kavuşursun” buyurdu Bunun üzerine hazret-i Fâtıma sevinip güldü Resûl-i ekrem efendimiz vefât edeceği sırada hazret-i Aliye hazret-i Âişeye vasiyette ve nasîhatta bulundu Bu sırada ağlayıp gözyaşı döken hazret-i Fâtımâya; “Kızım bir miktar sabreyle ağlama Zîrâ Hamele-i Arş (melekler) senin ağlaman üzerine ağlaşırlar” buyurdu Hazret-i Fâtımânın göz yaşını sildi Teselli verip Allahü teâlâdan sabır vermesini diledi ve; “Ey kızım benim rûhum kabz olacak (İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn) diyesin Ey Fâtımâ gelen her musibete bir karşılık verilir” buyurdu Bir müddet mübârek gözlerini kapayıp sonra; “Bundan sonra babana üzüntü ve gussa (keder tasa) olmaz Zîrâ fânî âlemden ve mihnet yerinden kurtuluyor” buyurdu Sonra hanımlarına nasîhat buyurdu Torunları hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyini yanına alıp onlara şefkatle bakarak alınlarından öptü Sonra da hazret-i Aliyi yanına çağırıp mübârek başını onun koluna dayayarak oturup; “Yâ Ali zimmetimde filan Yahûdînin şu kadar malı vardır Asker hazırlamak için almıştım Sakın onu ödemeyi unutma Elbette zimmetimi kurtarırsın ve Kevser Havzı başında benimle görüşeceklerin birincisi sensin Benden sonra sana çok zarar gelir sabır edesin İnsanlar dünyâyı istedikleri vakit sen âhireti seçesin” buyurdu Resûlullah efendimiz vasiyetini tamamladıktan sonra hâli değişti yatağına yatırdılar Rebiülevvel ayının on ikisinde Pazartesi günü öğleden evvel Cebrâil aleyhisselâm gelip; “Yâ Resûlallah! Cennetleri süslediler Hûri veRıdvan donandı Allahü teâlâ sana hiç kimseye verilmeyen çok şeyler ihsân etti Kevser Havzı Makam-ı Mahmûd ve Şefâat-i ümmet verdi Kıyâmet günü sen râzı oluncaya kadar ümmetini bağışlar Yâ Resûlallah; Melek-ül Mevt kapıda beklemektedir İçeri girmeye izin ister Şimdiye kadar kimseden izin istememiştir Bundan sonra da istemez” dedi Sevgili Peygamberimizin izni üzerine Azrâil aleyhisselâm içeri girip selâm verdi ve sonra; “Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ beni senin huzûruna gönderdi Senin emrinden dışarı çıkmamamı buyurdu Dilersen şerefli rûhunu kabz edip ulvî âleme yükselteyim yoksa dönüp gideyim” dedi Cebrâil aleyhisselâm; “Ey Habîbullah! Allahü teâlâ sana müştâktır(âşıktır)” dedi Sonra selâm verip vedâ ederken; “Ey Muhammed; Ey Ahmed! Bundan sonra vahiy için bir daha gelmem ve Hak teâlânın haberini yer yüzüne getirmem Benim maksûdum ve matlûbum sen idin yâ Resûlallah” dedi Bundan sonra Peygamber efendimizin; “Ey Azrâil vazîfeni yap” buyurması üzerine mübârek rûhunu kabz etti Böylece Resûl-i ekrem efendimiz Hicretin on birinci yılında (Mîlâdî 632) Rebiülevvel ayının 12sinde Pazartesi günü öğleden evvel vefât etti Vefât ettiğinde Kamerî seneye göre 63 şemsî seneye göre 61 yaşında idi Eshâb-ı kirâm Resûlullah efendimizin vefâtı üzerine pekçok üzülüp gözyaşı döktüler Çoğunun dili tutulup bir müddet konuşamaz oldu Ebû Bekr radıyallahü anh Resûlullahın yanına girip mübârek yüzünden örtüyü kaldırarak mübârek alnından öptü Sonra başını kaldırıp mübârek alnından tekrâr öpüp; “Âh Sâfi” dedi Bir daha öpüp “Âh dost” dedi Sonra mübârek pazusunu öpüp ağladı “Anam babam sana fedâ olsun! Dirin ve ölün tayyib temiz ve ne güzeldir!” dedi Ve; “Eğer ihtiyârımız elimizde olsaydı canlarımızı yoluna fedâ ederdik Eğer sen bizi men etmeseydin gözlerimizden pınarları akıtırdık” Sonra salâtü selâm okuyup; “Yâ Resûlallah bizi Rabbinin katında hatırla” dedi Sonra dışarı çıktı Mescitte minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma bir hutbe okudu Allahü teâlâya hamd ve senâ etti Resûl-i ekrem efendimize sallallahü aleyhi ve sellem salât okudu Sonra şöyle dedi: “Her kim Muhammede îmân etmişse bilsin ki Muhammed aleyhisselâm vefât etti Her kim Allahü teâlâya tapıyorsa O Hayy diri ve Bâkîdir ölmez ebedîdir” buyurdu ve sonra; “Muhammed de kendinden önce geçen Resûller gibi Resûldür Eğer O vefât eder yâhut öldürülürse siz dîninizden yâhut cihaddan eski hâlinize dönecek misiniz? Böyle değişen Allahü teâlâya zarar vermez kendine zarar eder İslâm ve sebatta şükredenlere muhakkak mükâfat verecektir” (Âl-i İmrân sûresi: 144) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu Hazret-i Ebû Bekr Eshâb-ı kirâmı ve Ehl-i beyti teselli etti İlk anda acı haber üzerine çok şaşıran Ömer radıyallahü anh Ebû Bekri radıyallahü anh dinleyince kendine geldi Peygamberimizin vefât ettiği gün Eshâb-ı kirâm yapılan umûmî bir bîatle hazret-i Ebû Bekri halîfe seçtiler Resûlullah efendimizin cenâzesi vefât ettiği günden sonra salı günü yıkandı ve kefenlendi Gasl (yıkama) işine bizzat hazret-i Ali hazret-i Abbâs ve hazret-i Abbâsın oğulları Fazl ve Kusem de yardım ettiler Üsâme ile Şukran Sâlih radıyallahü anhümâ da su döktüler Peygamber efendimiz gömleği üzerinde olduğu halde üç kere yıkanıp üç kat yeni beyaz kefene sarıldı Bundan sonra mübârek cesedi sedir üstüne konulup bulunduğu odanın kapısıEshâb-ı kirâma açıldı Eshâb-ı kirâm grup grup odaya girip cenâze namazı kıldılar Salıyı çarşambaya bağlayan gece (çarşamba gecesi) yarısı mübârek rûhu alındığı yerde defn olundu Mübârek cesedini kabre Ali Fadl Üsâme ve Abdurrahmân bin Avf radıyallahü anhüm indirdi Kıyâmet günü kabirden en önce O kalkacaktır En önce O şefâat edecektir En önce Onun şefâati kabul olunacaktır Cennet kapısını önce O açacaktır Resûl-i ekrem efendimizin vefâtı üzerine bütün Müslümanların kalpleri yandı çok üzüldüler Peygamber efendimiz bizim bilmediğimiz bir hayat ile şimdi kabrinde hayattadır Cesed-i şerîfi aslâ çürümez Kabrinde bir melek durup ümmetinin söyledikleri salevâtı kendisine haber verir Minberi ile kabr-i şerîfi arası Cennet bahçesi gibi kıymetlidir Kabr-i şerîfini ziyâret etmek tâatların büyüğü ve ibâdetlerin en kıymetlisidir: “Beni ziyâret edene şefâatim vâcib olur” buyurmuştur Hazret-i Fâtıma babasının vefâtından duyduğu üzüntüyü şu mersiye ile dile getirdi: “Benim üzerime öyle musibetler döküldü ki eğer onlar gündüzlerin üzerine dökülseydi gece olurdu” Peygamber efendimizin görünüşünün anlatılmasına İslâm terminolojisinde “Hilye-i Saâdet” denilmiştir Peygamberimizin mübârek bedeninin dış görünüşü bütün incelikleriyle bu Hilye-i Saâdet yazılarında bildirilmiştir Bunları okuyanlar Peygamber efendimizin rûhen olduğu gibi bedenen de hiç eksiksiz ve kusursuz insanların en güzeli ve her bakımdan en üstünü olduğunu anlarlar İslâm dünyâsında bu konuda pekçok eser yazılmıştır Peygamber efendimizi medheden on binlerce kitap kasîde ve diğer eserler yazılmıştır Bunları yazanlar içinde şöhretleri ve sanatları bütün dünyâyı ve asırları kaplamış olanları dahi Onu methetmekten âciz olduklarını beyan etmişlerdir Arap Fars ve Türk edebiyâtında görülen Nâtlar hep Onun için yazılmıştır Resûlullah efendimiz günümüzde de bütün dünyâ milletlerinin ilim adamlarının devlet siyâset ve fikir adamlarının ediplerin târihçi ve askerî şahsiyetlerin alâkasını çekmekte bunların herbiri Onu biraz inceledikten sonra hayranlık ve şaşkınlıklarını dile getirmektedirler Müslüman olmayanlar Habîb-i ekrem efendimizin sâdece idâreciliği dehâsı askerî sosyal ve diğer taraflarını görmekte yalnız bunlara bakarak Onu tanımaya çalışmaktadırlar Gördükleri fevkalâde ve hiçbir insanda görülmemiş üstünlükler karşısında acze düşmekle berâber Ona peygamber gözüyle bakmadıkları için Onu tanımaktan ve anlamaktan çok uzak kalmaktadırlar Müslümanlar da Peygamber efendimizin güzellik ve üstünlüklerini ilimleri ihlâsları ve Ona olan muhabbetleri kadar derece derece görmekte ve anlayabilmektediler Bunlardan zâhir âlimleri Onun zâhirî vasıflarını bâtın âlimleri de bâtınî güzelliklerini görebildikleri kadar dile getirmişlerdir Ulemâ-i râsihîn denilen hem zâhir ve hem de bâtın bilgilerinde üstâd ve Peygamber efendimize vâris olan yüksek İslâm âlimleri ise Onu bütün güzellikleriyle görmüş ve âşık olmuşlardır Bunların en başında Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh gelmektedir O Resûlullah efendimizdeki nübüvvet nûrunu görmekte Onun üstünlük güzellik ve yüksekliklerini idrâk ederek Ona âşık olmakta öyle ileri gitmiştir ki başka hiçbir kimse Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh gibi olamamıştır Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh her an her baktığı yerde Resûlullahı görürdü Bir keresinde hâlini; “Yâ Resûlallah! Nereye baksam sizi görüyorum Helâda bile karşımdasınız utanıyorum” diye arzetmişti Bir keresinde de; “Bütün iyiliklerimi sizin bir sehvinize (yanılmanıza) değişirim” demişti Resûlullah efendimizin güzelliğini en iyi görüp anlayan ve anlatanlardan biri de zevcât-ı mutahheradan müminlerin annesi hazret-i Âişe idi Âişe radıyallahü anhâ âlime müctehide akıllı zekî ve edibe idi Gâyet beliğ ve fasih konuşurdu Kurân-ı kerîmin mânâlarını helâl ve harâmları Arap şiirlerini ve hesap ilmini çok iyi bilirdi Resûlullahı metheden şu iki beyti Âişe radıyallahü anhâ söylemiştir: Ve lev semia ehlü Mısra evsâfe haddihî Lemâ bezelû fî sevmi Yûsüfe min nakdin Levîmâ Zelîhâ lev reeyne cebînehû Le âserne bilkatil kulûbi alel eydi “Eğer Mısırdakiler Peygamber efendimizin yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı Güzelliği dillere destan olan Yûsüf aleyhisselâmın pazarlığında hiç para vermezlerdi Bütün mallarını onun yanaklarını görebilmek için saklarlardı Zelîhâyı Yûsuf aleyhisselâma âşık oldu diyerek kötüleyen kadınlar Resûlullahın parlak alnını görselerdi ellerinin yerine kalplerini keserlerdi de acısını duymazlardı” Yine hazret-i Âişe buyuruyor ki: “Bir gün Resûlullah mübârek nalınlarının kayışlarını çakıyordu Ben de iplik eğiriyordum Mübârek yüzüne baktım Parlak alnından ter damlıyordu Ter damlası her tarafa nûr saçıyordu Gözlerimi kamaştırıyordu Şaşakaldım Bana doğru bakıp; “Sana ne oldu ki böyle dalgın duruyorsun?” buyurdu “Yâ Resûlallah! Mübârek yüzündeki nûrların parlaklığına ve mübârek alnındaki ter tânelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim” dedim Resûlullah kalkıp yanıma geldi Gözlerimin arasını(alnımı) öptü ve; “Yâ Âişe! Allahü teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi seni sevindiremedim” buyurdu Yâni senin beni sevindirmen benim seni sevindirmemden çoktur dedi” Hazret-i Âişenin mübârek gözlerinin arasını öpmesi Resûlullah efendimizi severek Onun cemâlini anlayarak gördüğü için âferin ve takdir olmaktadır Resûlullah efendimizin Kurân-ı kerîmde geçen isimlerinden biri de Kurân-ı kerîmin kalbi olan Yâsîn sûresindeki “Yâsîn” kelimesidir Ulemâ-i rasihînin büyüklerinden olan Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri; “Yâsîn ey benim muhabbet deryamın dalgıcı olan habîbim demektir” buyurmuştur Bu deryânın ismini duyanlar uzaktan görenler yakınına gelenler içine girip nasîbi kadar derine inenlerin hepsi ömürlerinin her safhasında Resûlullah efendimizin aşkı ile yanıp tutuşmuşlar yanık feryâdlar içli gözyaşları ve yakıcı mısralarla bu aşklarını dile getirmişlerdir Bunların içinde en büyük ve meşhurlarından olan ve bu muhabbet deryasından büyük pay sâhibi olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de Sevgili Peygamberimize olan muhabet ve aşkını dile getirdiği kasîdelerinden birinde şöyle demektedir: Server-i âlem sana âşık olup da yanarım! Her nerede olsam o güzel cemâlin ararım Kâbe kavseyn tahtının sultânı sen ben hiçim Misafirinim dersem saygısızlık sayarım Her şey cihanda senin şerefine bilirim Rahmetin yağsa bana hergün olur bahârım Herkes Kâbeyi tavâf için gelir Hicâza Sana kavuşmak için ben dağları aşarım Seadet tâcına kavuştum ben rüyâda Ayağın toprağı serpildi yüzüme sanarım Dostunu öven âşıkların bülbülü ey Câmî! Dîvânında şu yazılar oluyor tercümânım Dili sarkmış susuz kalmış uyuz bir köpek gibi Senin ihsân denizinden bir damla arzularım Resûlullahı sevmek bütün Müslümanlara farz-ı ayndır Onun sevgisi bir gönüle yerleşirse İslâmiyeti yaşama îmânın ve islâmın tadına doyulmaz zevkine ermek ne kadar kolay olur Bu sevgi iki cihânın efendisine tam uymaya sebeptir Bu sevgiyle Allahü teâlânın Habîbine ikrâm ettiği sonsuz ve târife sığmaz nîmetlere ve bereketlere kavuşmakla şereflenilir Küçük büyük her Müslümanı doğrudan doğruya Resûlullahın sevgisine götüren Ehl-i sünnet âlimleri ve kitapları bu bereketlerin senetleridir |
|