|
|
Konu Araçları |
bayramında, içi, kurban, seçenekleri, tatil, yurt |
Kurban Bayramında Yurt İçi Tatil Seçenekleri |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kurban Bayramında Yurt İçi Tatil SeçenekleriKurban Bayramı'nda yurt içi tatil seçenekleri Yurtiçinde bayram tatili alternatifleri Ekimde tatile çıkacaklara Bodrumdan başlayıp, Gökovanın cennet koylarında bitecek bir "Mavi Yolculuk" öneririm Bu önerimi kuvvetlendirmek için de "Mavi Yolculuğu" başlatan Ezra Erhatın şu sözlerini şahit gösteririm: "Mavi gezinin yapılabileceği mevsim hazirandan ekim sonuna kadar uzanır MEHMET YAŞİN Ekimde Mavi Yolculuk ve Amasra Ekimde tatile çıkacaklara Bodrumdan başlayıp, Gökovanın cennet koylarında bitecek bir "Mavi Yolculuk" öneririm Bu önerimi kuvvetlendirmek için de "Mavi Yolculuğu" başlatan Ezra Erhatın şu sözlerini şahit gösteririm: "Mavi gezinin yapılabileceği mevsim hazirandan ekim sonuna kadar uzanır Güz ayları denizlerin en sakin ve balığın en bol olduğu zamanlardır" Eğer kendi tekneniz ya da konuk olacağınız bir arkadaşınız yoksa bu mevsimde tekne kiralarının daha ucuz olduğunu aklınızdan çıkarmayın Ayrıca bu mevsimde tekne sahipleri kıran kırana pazarlığa da açık Bodrumdan başlayan yolculukta ilk demir yeri Çökertme Koyudur Bu koyun sahili bu mevsimde kimsesizleşir Etrafta çıt çıkmaz Deniz, tahta gibi dümdüzdür Burada denizle kucaklaşarak sabah mahmurluğundan kurtulabilirsiniz Sonra kıyı kıyı bir rota izleyerek Örene oradan Akbük Koyuna varacaksınız Bu koy Gökovanın en güzel koylarından biridir Durgun sularında mavinin her tonunu görmeniz mümkündür Koyun suları gökyüzüne göre her an renk değiştirir: Lacivert, çivit mavisi, mor, menekşe, yeşil, zümrüt yeşili, indigo, saks mavisi, Prusya mavisi Akbükle oynaşıp, koklaştıktan sonra rotayı Sedir Adasına doğru çevirmelisiniz Çünkü orada altın renkli incecik kumlarıyla Kleopatra Plajı sizi beklemektedir Burada sonbahar denizinin tadını doya doya çıkartabilirsiniz Geceyi İngiliz Limanıda geçirmenizi öneririm Bu kapalı liman size huzur dolu bir gece sunacaktır Akşam yemeği için kendinizi yormayın İskelenin hemen arkasındaki lokantada yörenin balıkları sizi bekliyor Lezzetli mezeler de cabası Şansınız varsa o akşam ünlü denizci Sadun Bora da oraya gelir, sizinle deniz üstüne doyum olmaz sohbetler yapar Ertesi sabah erken kalkmanız gerekecek Çünkü gezeceğiniz, lacivert sularında yüzeceğiniz daha bir çok koy var Löngöz Koyu, Okluk Koyu, Hırsız Koyu, Çanak Koyu, Kösemen Adaları, Yedi Adalar, Bördübed kıyıları Tüm bu koylarda çam ağaçları denizin sakin sularında kendilerini seyreder Böylesi güzellik dünyanın çok az yerinde vardır Gürültücü tatilcileri gezdiren tekneler artık ortalıktan çekildiği için kuş seslerinden başka bir şey duymazsınız Tüm bu koylar ve adalardan sonra dönüş yolculuğu başlar Yolculuk boyunca teknenin kıçından oltayı denize sallandırmayı aman unutmayın Malum bu mevsimde balık bol Kısmetinize bir tanesi de sizin oltanıza takılabilir Yolculuğun süresine gelince; bu tamamen size bağlı İki günde de bitirebilirsiniz, dört günde de SALATININ KATLARI MEVSİME GÖRE DEĞİŞİR Ekim başında yapraklar yeterince sararmasa da Amasraya uzanan yol yine de çok güzel görüntüler sunar Bence bu bölge sonbaharın en güzel yüzlerini gösteren bölgelerin başında gelir Küçük dereler, rüzgarların dans ettiği ormanlar, Karadenizin henüz öfkeyle kabarmamış sakin yüzü hep birlikte muhteşem bir tabloyu oluşturur Bu rota üstünde, aslında bir çok güzel yer vardır ama benim gönlümde yatan güzel Amasradır Bartından yola çıkıp, ormanlık yoldan geçip Bakacak Tepesine varırsınız Bir virajı dönünce karşınıza çıkan muhteşem manzara sizi şaşırtır Bu manzara Fatih Sultan Mehmeti de şaşırtmış, yanındaki hocasına dönüp, "Lala, cennet denen yer bura mı ola" diye sormuş Fatih, Bakacaktan Amasraya bakıp hayran olduğunda takvim 1460 yılının ekim ayını göstermektedir Yani "ekimde Amasra çok güzel olur" saptamamızı, bundan yüzyıllar önce Fatih de yapmıştır Amasra hem deniz hem orman manzarası bakımından oldukça cömerttir Her köşede, her kıvrımda, her tepede ayrı bir güzellik sergilenir Eğer arabanızla ağaçların tünele çevirdiği virajlı yoldan Kurucaşileye doğru giderseniz, buralara olan sevginizin bir aşka dönüştüğüne şahit olabilirsiniz Ağaç dallarının arasından görünün koylar bir tablo kadar güzeldir Hele bir zamanlar korsanları saklayan Gideros Koyu insanın aklını başından alır Amasra misafirlerine sadece güzel manzaralar sunmakla yetinmez Lezzetli yemekleriyle de insanın kalbini çeler Amasrada balık tavada kızartılır İskorpit, mezgit, istavrit hem çok taze hem de damak çatlatacak kadar lezzetlidir İnsan yemeye bir türlü doyamaz Balığın yanında mutlaka salata yenmelidir Amasranın salatasını başka yerde bulmak mümkün değildir Buradaki lokantalar birbirleriyle salata yarıştırır Mevsimine göre salatanın katları çoğalır Yeşilliklerin bol olduğu mevsimlerde salataların katı 8-9a kadar çıkar İçinde yok yoktur Yemeğin üstüne mutlaka üstüne bal dökülmüş torba yoğurdu yenmelidir Ekim sessizliğini bir doğa harikasının içinde yaşamak isteyenlere Amasrayı öneririm SAFFET EMRE TONGUÇ Binbir renkli şehir Şanlıurfa, tarihin kavşak noktası Harran Şanlıurfanın sokaklarında hálá doğunun gizemli havası var Eski kervanların getirdiği mallar, hoş kokulu baharatlar, rengarenk kumaşlar sanki dört bir yana yayılmış Neredeyse her meslek grubunun bir çarşısı var, bazı çarşıların sadece adı kalmış, sanatkarları çağın ihtiyaçlarına ayak uyduramamış Kazzaz Han diye de geçen Bedestende, Ortadoğu ve İran kokan şallar, parıltılı elbiseler, renkli bluzlar, örtüler, dükkanları donatmış Hemen yanındaki Sipahi Çarşısında kilimden battaniyeye, halıdan keçeye kadar bir çok farklı ürün var Bakırcılar ya da diğer adıyla Hüseyniye Çarşısı ise gün boyu, sanatlarını icra etmek için bakırları döven ustaların sesleriyle inliyor Merkez konumundaki Gümrük Han, 1562de inşa edilmiş eski bir kervansaray Kürsü denilen küçük taburelere çömelmiş, başlarına kefiye sarmış erkekler, satranç ve dama oynayarak, nargile ya da çay içerek günün yorgunluğunu çıkarıyor Kimi de kulpsuz fincanlarda servisi yapılan, acı mı acı "Mırra" kahvesini, kaçak tütünden sardıkları sigara eşliğinde içiyor Yakınlarda da İsot Pazarı var Isı otundan türemiş olan ve dondurması bile yapılan isot, Urfalılar için yemek yapımında çok önemli olan pul bibere benzeyen bir baharat RUMKALEDE GÖZLERİNİZEİNANAMAYACAKSINIZ Urfanın tarihi 11 bin yıl öncesine uzanıyor Peygamberlerden Adem, Eyyüp, İbrahim, Şuayip ve Elyasanın burada yaşadığına inanılıyor Rivayete göre, Hzİsa, yüzünü sildiği mendiline çıkan suretini, Urfa Kralı Abgara göndermiş ve bu mucizevi mendil sayesinde ölüm döşeğindeki kral iyileşmiş, bunun neticesinde Hıristiyanlık bir devletin dini olarak dünyada ilk kez Urfada kabul edilmiş 1516daki Osmanlı dönemine kadar Babilden Hitite, Perslerden Romalılara çok sayıda uygarlık arasında el değiştiren Urfa, zengin tarihini buna borçlu Kurtuluş Savaşındaki kahramanlığından ötürü Şanlıurfa adını almış Urfa isminin Arapçadaki "suyu bol" anlamındaki El Ruhadan kaynaklandığı tahmin ediliyor Kaynaklarda, Ademle Havvanın cennetten kovulduktan sonra geldikleri yer olarak geçen Şanlıurfa ve çevresi, uygarlığın beşiği olmuş bir bölge Antik dünyada Mezopotamya olarak geçen bu bölgede size düşense beşiktekileri keşfedip, tadını çıkarmak Şanlıurfadan Gaziantepe giderken Birecikte Fırat nehri kıyısında yer alan kelaynak üreme çiftliğini ziyaret etmeyi unutmayın Leylekler ile aynı sülaleden gelen bu kuşların soyu maalesef tükenmek üzere Birecik Kalesi ve evleriyle de görülmeye değer Baraj suları altında kalan Halfetide tekne turu yapabilirsiniz Eşkiya filminin ilk sahnesi Halfeti ile açıldığından burası size tanıdık gelecek Tekneyle yarım saat mesafedeki Rumkale, sürrealist bir yapı, gerçek olduğunu idrak etmek zaman alıyor Kalede Roma, Bizans ve Haçlı izleri var Ermenilerin en üst düzey ruhani liderleri 1200lü yıllarda burada yaşamış HARRANIN EVLERİ ARI KOVANI GİBİ Harran geçmişin inanç ve bilim merkezi İsminin, Sümerce "Kavşak noktası" anlamına geldiği düşünülüyor Astronomi konusunda derin bilgiye sahip Sabiiler bu topraklarda yaşamış Ay, Güneş ve diğer gezegenlere ithaf edilen tapınaklar yapmış, putlara tapmışlar Bu topraklarda yaşayan Hz İbrahimin Hacerden doğma oğlu İsmail, Arapların; Saradan doğma İsak ise Musevilerin atası sayılıyor İnancını göstermek için oğlunu kurban etmeye karar vermesi, Kurban Bayramı geleneğinin başlangıcı kabul ediliyor Yahudiler ise aynı olayı İsakın yaşadığına inanıyor Yani, dünün kardeşleri, bugünün düşmanlarına dönüşmüş Dünyadaki ilk üniversitelerden biri, Harranda kurulmuş Moğollar yıksa da alimlerin adını, çalışmalarını tarihten silememiş En bilinenlerinden Cabir bin Hayyam maddenin bölünmesini, atomun parçalanmasından enerji oluştuğunu, dünyada ilk kez Harranda kelimelere dökmüş Emevi döneminden kalan ise Ulu Caminin kalıntıları Bugün, geçmişin uygarlık düzeyinden pek iz yok Atalarının Iraktan geldiğini söyleyen günümüzün Harranlıları, genci yaşlısı, turizmin nimetlerinden yararlanma peşinde Çocukların bir kısmı nohuta benzeyen üzerlik otundan yaptıkları hediyelik eşyaları satmak, kimi de rehberlik yapmak amacıyla peşinize takılıyor Turistlerin Harrana çeken arı kovanı biçimindeki kümbet denilen evlerin çoğu bugün ahıra dönüştürülmüş Evler Fransada Avignon, İtalyada ise Alberobelloda göreceğiniz kubbeli evlere benziyor; doğal klimaya sahip, yazın serin, kışın sıcacık Atatürk Barajının sulama kanalları sayesinde geçmişin kurak Harranı yerini artık pamuk tarlalarıyla dolu bereketli topraklara bıraktı Harrana kadar gelmişken, Şuayip peygamberin yaşadığına inanılan 40 kilometre mesafedeki Şuayip şehrine gidebilirsiniz Ay, güneş ile Jüpiter, Satürn ve Venüs gibi gezegenlere adanan tapınakların bulunduğu Soğmatar ise Harrandan 55 kilometre uzaklıkta REYAN TUVİ Bafa Gölünde yüzün kıyısında doğayı ve tarihi keşfedin Ekimde Ege bütünüyle güzel Ama bunaltıcı sıcakların ardından özellikle Bafa Gölü kıyıları ve Antik Latmos, yani Herakleia, daha da büyülü bir yere dönüşüyor Gökten taş yağmışcasına garip şekilli, volkanik kayaların kapladığı Beşparmak Dağlarının altındaki huzurlu Kapıkırı köyü, çılgın kalabalıktan uzakta, doğanın ortasında, mütevazı bir mola planlayanlar için kaydadeğer bir alternatif Bu zamanda özellikle doğa yürüyüşü ve kaya tırmanışı için iklim tam kıvamında, her yer yeşillikler içinde Üzerindeki adacıklarda kalıntılar bulunan bir göle bakan, horozların, ineklerin ve ekili tarlaların hakim olduğu köyün yukarılarında ise Indiana Jonesvari anlar yaşamak mümkün Bölgede 80li yıllardan beri devam eden araştırmaların sonunda, tarih öncesi çağlara ait mağara resimleri bulundu Köylülerin rehberliğiyle Alman arkeologlar prehistorik kaya resimleri ortaya çıkardılar ve bu keşfi Latmos adı altında bir kitapla dünyaya duyurdular Dağlarda, mağara insanlarının ve yükseklerdeki çilehanelerde inzivaya çekilen keşişlerin bıraktığı izler var Bizans dönemi manastırlarını, surları, kral yollarını, tapınakları, tarih öncesi çağlara ait mağara resimlerini, hepsini bazen kolay bazen zorlu, ancak her biri heyecan verici yürüyüş parkurlarında görmek mümkün KAYALAR KEŞİŞLERİN ELİNDE ŞEKİLLENMİŞ 10 yya kadar, Bafa Gölündeki adalarda ve yakın çevresindeki sarp kayalarda, en az 13 manastırın varlığı biliniyor Arap istilasından kaçan bazı keşiş ve rahipler, bölgeyi mesken tutmuş Bu manastırlar, 11 ve 12 yylarda terk edilmiş Adalara tekneyle gitmek mümkün Güney sahilinde, Mersinet İskelesinin önündeki Kahve Asar Adasının kilisesi en iyi korunanlar arasında Adanın güneyinde, göl içinde antik bir mendirek de görülebilir İkizler Adası, çift ada Büyüğünün karayla bağlantısı var Küçüğünün üzerinde, Meryem Ana adına yapılmış bir manastır ile keşiş hücreleri, büyüğünde ise bu manastırı korumak için inşa edilen bir kale yıkıntısı görülüyor Büyük ada, ince güzel bir kumsalla karaya bağlanıyor Burası, gölün yüzmek için en ideal yerlerinden biri Antik bir yoldan yürüyerek Herakleiaya da gidebilirsiniz Üzerinde manastır bulunmayan tek ada Menet Bizans köy harabesinin içinde, bir kilise ve iki şapel bulunuyor Kapıkırı Köyünün hemen karşısında, üzerindeki manastıra kalıntılarının iyi korunduğu Herakleia Adası, eskiden Herakleianın sur sisteminin bir bölümüydü Hálá ada üzerinde surlardan izler var Bu adaya tekneyle yanaşmak kolay değil Yediler Manastırı, Latmos manastırlarının en büyüklerinden Tırmandığınızda nefes kesici bir göl manzarasıyla karşılaşıyorsunuz Yuvarlak bir kayanın içine oyulan çilehanesinin tavanları fresklerle süslü EKİMİN SPESYALİTESİ TANDIRDA YILAN BALIĞI Bölgedeki yürüyüş parkurlarının çoğu işaretlenmemiş, ancak neredeyse bütün pansiyonlar rehberlik hizmeti veriyor Günlük 5-9 saat süren ya da iki günlük turlar olduğu gibi bir haftalık turlar da düzenliyorlar Konaklama köy evlerinde ya da kamp kurarak yapılıyor Herakleiada toprak kokusuyla uyanırsınız Bahçelerden toplanan ürünlerle yapılan reçellerle, ev yapımı tereyağ ve peynirle, köylülerin topladıkları otlardan yaptıkları zeytinyağlılarla beslenirsiniz Ekimin spesiyalitesi, ılgın odunundan közle, toprağa gömülerek pişirilen yılan balığıdır Tandırda yılan için önceden sipariş vermek gerekir Bafada kefalin mevsimi yoktur, Herakleiaya varmadan herkes Pınarcıktaki Göl Restaurantda mola verir Kapıkırıda, trekking konusunda deneyimli iki kardeşin yeri Selenes, mütevazı bir aile pansiyonu Agora Pansiyonun güzel bahçesi ve hoş odaları var FATİH TÜRKMENOĞLU Sonbaharda denize son noktayı Datçada koyun Yaza noktayı gene bir sahil kentinde koydum bu sene En güzel zamanında Datçada yüzdüm-yürüdüm-kendimi dinledim Ege ve Akdenizin arasında, tam iki mevsimin ortasındaydım Vakit geçmesin istedim Bildim ki son güzel havada, son kez denizdeydim Bildim ki şehre gidince bir daha buralara inemeyeceğim, bir kez daha denize giremeyeceğim İlerisi soğuk, ıslak; ufukta sıkışık trafik, bolca sinirli insan, sayısız dert var Oysa Datça, nasıl ama! Daha doğrusu Eski Datça ve köyler-koylar Yeni Datça merkezden şiddetle uzak durun İnsanoğlunun çirkin yaratabilme, güzelliğin ortasında gudubet yapılarla bir cennet koyu mahvedebilme yeteneğini görüp çok üzülürsünüz sonra Ben öyle yaptım "Ne var orada" diye sorsanız, inanın bilemem Ne bir sokakta yürümüşlüğüm var ne de bir insan tanımışlığım Uzaktan gördüm, tepeden seyrettim; içim acıdı, reddettim Daha fazla kendimi mahvetmemek, güzel günlerimi gölgelememek adına Yeni Datçaya kalın bir perde çektim SOKAKLARINA ŞİİR SİNEN KÖY Ama size Eski Datça sokaklarını bir bir sayabilirim Evlerini, ağaçlarını, güzel insanlarını da Sonbahar gezisi için en uygun yerlerden biri bence burası, Eski Datça Büyük şehirlerin uğultusu ve mutsuzluğundan kaçmış okur yazarlarla, doğudan bu dar sokaklara sığınmış kalabalıklarla, bilmem kaç kuşaktır buralılarla saati sabah ettim Güler, Su ve Güzel Yücelle sohbet ettim Resim seyrettim, şiir okudum, şiir dinledim, Can Yüceli hatırladım: "Beni kuzum Datçaya gömün / Geçin Ankarayı İstanbulu! / Oralar ağzına kadar dolu / Alabildiğine de pahalı / Örneğin Zincirlikuyuda / Bir mezar 750 milyona / Burası nispeten ucuzluk, / Ortada kalma tehlikesi de yok / Hayır, dua istemez / Dediğim gibi, beni Datçaya gömün / Şu deniz gören mezarlığın orda, / Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!" Badem kırılıyor her köşede Türlü adları, cinsleri varmış; nurlu, dedebeğı, diş denirmiş Salyangoz yemeği pek güzel olurmuş Bir yıl boyunca en az 300 günde güneş açarmış Rüzgarı bolca esermiş, nem en çok bu yaz hissedilmiş İnsanı pek bir muhabbetli, otları kitaplar yazılacak kadar bol, koyları say say bitmezmiş Datçanın 3 Bsi: Bal, badem ve balığı pek şöhretliymiş Balın hası kekik, çayın hası adadan olurmuş Haa bir de, Balıkaşırandan öteye akıllı adam geçmezmiş Tarihi pek eskilere gider, biraz eşeleyene pek çok zenginlikler sunarmış Bu sonbahar, yapılabilecek en güzel gezilerden birinde, olunacak en güzel noktadayım sanki Strabonun "Tanrı yarattığı kulun uzun ömürlü olmasını isterse, buraya bırakır" dediği kentteyim Yapacak o kadar çok şey var ki Bal ve badem yiyerek başlamak lazım güne Özellikle sonbaharda Yukarıya, mezar taşlarının üzerindeki yazılarıyla meşhur Yazıköye gidip, zamandan kopmak lazım "Daha genç idim, hevesim vardı dünyada / İki tane yavrum vardı yuvada / Almanyaya kadar gittim imdada, / Onbeş gün sonra gözümü yumdum hayata" NEYDİ ARADIĞIM, NEYİ BULDUM Burası böyle bir yer işte Neden "sonbahar mekanları" deyince aklıma Datça düştü, neden yaza burada nokta koydum; ben de bilemiyorum Palamutbükünün o şahane sohbeti mi acaba? Yok daha neler! Bir köyün "sohbeti" olur mu hiç? Kimbilir, olur belki de Kentler konuşur, dertleşir, seneleri aktarır belki de O "elektrik" denen şey, budur belki de Eğer öyleyse, en iyi zaman bu zamandır belki de Bilirim şubat ayında bademlerin bütün dağları tepeleri beyaz gelinliklere bürüdüğü zamanı O doğanın delice uyanışının yaydığı kokuyu, hissedilen o ilk gençlik enerjisini O bambaşka bir zaman, bambaşka bir konu, bambaşka bir Datça Şimdi; zaman, bu zaman Sonbahar Ama deniz hálá bildiğimiz deniz; ne soğuk, ne sıcak Datça, hep bildiğimiz Datça; akşamlarda bir hırka, gecelerde bir yorgan hatta Evinden, işinden, sorumluluklarından kopmuş yazlıkçıların suni neşesi yok olmuş; her saniye fotoğraf çeken, kahkaha atan, buralıların ahenginin dışında bir süratle derdini anlatmaya çabalayanlar evlerine dönmüşler çoktan Sessiz, gizemli, ama daha bir keyifli olmuş sanki Datça Zaten hiçbir zaman hercai değil; ama şimdi de sanki daha bir ağır, daha bir efendi Sanki ben buraya sonbaharı karşılamaya gelmişim de, bambaşka birşey bulmuşum gibi O bulduğumu bilemiyorum ama Knidosu turladım, Reşadiyeyi dolaştım, Le jardin de Semrada durdum; ama bütün bu gezinin sonunda bir şey buldum O bulduğum neydi, işte onu unuttum |
|