Akka Zaferi |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Akka ZaferiAkkada durdurulmasaydım, bütün Doğuyu ele geçirebilirdim!”Bu söz, Fransızların ünlü başkomutanı ve tarihin en önemli şahsiyetlerinden bir kabul edilen Napolyana ait 1798 yılında Mısırın işgaliyle başlayan Fransız istila programı başarıya ulaşsaydı, kim bilir nerede nihayet bulacaktı Başarıya ulaşsaydı diyoruz, çünkü Napolyonun Doğu hakimiyeti hayali küçük bir Osmanlı kasabası önünde yok olup gitti Bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akka kasabası önünde Kasabayı savunan komutan yetmişlik bir ihtiyar: Cezzar Ahmed Paşa Ve Batılı tarihçilerin söz etmekten pek hoşlanmadığı bir hezimet Sahi, Napolyonu bilmeyen yok Ama Cezzar Ahmed Paşa ismini kaç kişi biliyor? “Ey Mısır halkı! Ben buraya sizin haklarınızı korumak ve o hakları ihlâl edenleri cezalandırmak için geldim Allaha, onun Peygamberine ve Kurana olan saygım Memlûklerinkinden fazladır Biz tüm müslümanların dostuyuz Müslümanlara karşı savaş açılmasını isteyen Papayı mahvetmedik mi? Yüzyıllar boyunca (Allah razı olsun) Padişah Hazretleriyle dost, onun düşmanlarıyla düşman olmadık mı? Herkes padişahım çok yaşa diye bağırsın! Onun müttefiki olan Fransız ordusu da çok yaşasın! Memlûklere lânet olsun! Halka mutluluk gelsin!” Bu sözler Napolyon imzasıyla Arapça yazılı olarak, Fransızların 21 Temmuz 1798de Kahireye girmesinden sonra her köy ve kasaba duvarına asılan bildirilerde yer alıyordu Sinsilik ve ikiyüzlüğün yeni bir örneği olan bildiride, güya Fransız ordusu Memlûk Beylerinin nüfuzunu sona erdirmek maksadıyla gelmişti Fransızlar güya halis müslüman ve İslâm padişahının halis dostu idiler Güya Allahın evladı ve ortağı bulunmadığına inanıyarlardı Hristiyanlığın teslis akidesine ters düşen bu son ifade, müslümanların dini hislerini istismar yolunda, ne derece yalana baş vurulduğunu göstermekteydi Kimdi bu Fransızların iki yüzlü ve sinsi politikasının son mimarı Napolyon? İhtiras ve Kurnazlık Fransanın genç yaşta general olan bu ihtilalci subayı, aslen İtalyandı 24 yaşında yüzbaşılıktan generalliğe yükselmişti 27 yaşında orgeneral rütbesiyle Alman ordularını yenince şöhreti dünyaya yayıldı Avrupanın Sezardan sonra yetiştirdiği en büyük komutanı olarak kabul edilen Napolyon, “dünya imparatorluğunu merkezi” dediği İstanbula gelerek Osmanlı ordusunda görev almak istemiş, fakat bu arzusuna kavuşamamıştı Bu amaç için pasaportu bile hazırlanan Napolyon, kardeşi Josefe, “istersem hükümet beni Osmanlıya iyi bir maaş ve parlak bir sefir rütbesiyle göndermeye hazır Orada büyük Osmanlının topçularını düzenlemek benim görevim olabilir” diye yazmıştı Bu ilginin altında yatan, tabii ki öncelikle Fransız çıkarlarıydı Akdeniz ve Ortadoğuda İngiltere ve Rusyanın güçlenmesini önlemek, bilhassa Mısır üzerinden Hindistan sularında stratejik üstünlüğünü artırmak isteyen İngilizlere engel olmak Böylece Fransanın ekonomik, siyasi ve askeri çıkarları korunacaktı Fransanın gözü Mısırda idi Fransız hükümetleri Ortadoğuya hakimiyetin Mısırda kurulacak bir koloni ile gerçekleşeceğinin farkında olarak, uygun ortam kolluyorlardı Osmanlı yönetiminde görülen bozukluklar, idarenin Mısır halkını ve Memlûk beylerini küstürmeleri bu fırsatı doğurmuş gibiydi Devrin padişahı III Selim, Nizam-ı Cedid adında yeni bir ordu kurmakla meşguldü Bu yeni ordu Avrupadan getirilen askeri uzmanlara kurduruluyordu Padişah Avrupadaki bazı yenilikleri ülkesine taşımak istiyordu Islahat Lâyihaları olarak anılan yenileşme raporları da hazırlatmıştı Fakat bu raporları hazırlayan devlet adamları toplumda ve kurumlarda tam anlamıyla incelemeler yapmadan, toplumun ve devletin gerçekleriyle örtüşmeyen raporlarla sadece göz boyuyorlardı Osmanlı, kendisini tarihe gömmek isteyen Batıdan batılı reçeteler ithal ederek sosyal ve toplumsal yaralarına çareler aramaya başlamıştı 19 Mayıs 1798de Tolon limanından ayrılan Fransız donanmasının hedefi son derece gizli tutulmuştu Osmanlı idaresi Fransız donanmasının bu ani hareketi karşısında Mora, Girit ve Kıbrısı tahkim etti Mısır hiç akla gelmeyen hedefti Ne zaman ki 450 parçalık donanmayla 60 bin kişilik Fransız ordusu İskenderiye önlerinde göründü, gerçek o vakit anlaşıldı Ama iş işten geçmişti Napolyon Mısır topraklarına ayak bastığında siyasi kurnazlığını göstererek, Türkleri hedef almadan, İstanbul yönetimine kırgın ve hatta kafa tutan Memlûk Beylerine yöneldi Böl-parçala-yut taktiği uyguluyordu Önce İskenderiye sonra Kahireyi ele geçirdi Kurduğu sivil yönetim, iyi hükümetin bir örneğini oluşturuyordu Mısırda yüzyıllardan beri bu kadar iyi yönetim görülmüş değildi Savaşa rağmen, sulama projelerine başlandı, yeni değirmenler, hastahaneler yapıldı, piyasalarda durum düzeldi ve vergi toplanması iyileştirildi İyi niyetli bir padişahın İstanbuldan yararlı görebileceği her reform, Kahire Fatihinin imzasını taşıyan emirlerde uygulanıyordu Minareleri bayrak direği diye kullanma saygısızlığı dışında, Napolyon dindar müslümanları memnun etmek için her türlü çabayı gösteriyordu Ulemaya İslâm öğretilerine büyük saygı duyduğunu söyledi, kendisinin de din değiştirmeğe istekli olabileceğini ima ediyordu Fransızların girdiği her köy ve kasabaya Arapça olarak özgürlüğe kavuşmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bildiriler asılıyordu Maskenin Altındaki Yüz İstanbul, Memlûk Beylerinin haddinin bildirilmesine memnun olmakla beraber olayları kaygıyla izliyordu Kafasına “Doğunun İmparatoru” olma hedefini koymuş bu genç subayın ihtiraslarının önü kesilmeliydi Mısır harekatını başlattığında Piramitlerin önünde mağrur bir eda ile askerine “Burada dörtbin yıllık tarih sizi seyrediyor” diye hitap eden, Avrupanın en büyük birleşik kuvvetlerini birkaç saatte bozan kumandan Mısıra ilk ayak bastığı günlerde izlediği hoşgörü politikasını bırakarak asıl yüzünü ortaya çıkartıp, Gazzeye oradan da Filistine doğru ilerlemeye başladı Yafayı ele geçiren Napolyon, şehirdeki on bin kadar asker ve sivili kılıçtan geçirdi Amacı bu hareketiyle Filistin, Lübnan ve Suriye üzerinde tesir kan ve şiddetle psikolojik bir tesir oluşturmak ve kısa zamanda bu topraklara hakim olmaktı Ama tam tersi bir durum doğdu Akıttığı kan Napolyonun sağlamış olduğu kısa süreli olumlu izleri bir anda sildi Napolyon 19 martta, Filistinin kuzeyinde çok stratejik bir konumu olan Akka Kalesi önüne geldi Napolyonun Akka muhasarası 18 Mart Pazartesi günü başladı Filistinin kuzeyinde küçük bir liman olan Akka, padişah tarafından vezirlik rütbesi de verilmiş olan Cezzar Ahmed Paşa adlı yetmişlik bir komutan tarafından müdafaa edilmektedir ve bu ihtiyar vezir, hayatının elli yılından fazlasını savaş meydanlarında geçirmiştir Bir İhtiyarla Savaşmak Mısır ve Filistini kolaylıkla zapteden Napolyon, Akka Kalesinin de bir-iki gün içinde düşeceğini hayal etmiş ve Cezzar Ahmed Paşaya şu mektubu yazmıştı: “İşte kalenin duvarları önüne geldim Bir ihtiyarın geri kalmış birkaç günlük ömrünü almak bana birşey kazandırmaz Seninle savaşmak istemiyorum Benimle dost ol ve kaleyi teslim et!” Cezzar Ahmed Paşanın bu mektuba verdiği cevap şudur: “Hamdolsun gücümüz yetiyor ve elimiz silah tutuyor Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de, küffar ile cenklerde geçiririz!” Ünlü Fransız generali Paşanın bu cevabını okuyunca etrafındakilere: “Anlaşıldı, bu ihtiyar bizim birkaç günümüzü heba edecek ama merak etmeyin, iki gün sonra şehrin ortasındayız” demiş ve bu hayal ile 19 mart günü savaş başlamıştır Napolyonun Akka muhasarası tam altmışdört gün devam eder Her gün biraz daha artan baskı hiç bir netice vermez, Fransızların her hücumu püskürtülür ve ağır kayıplar verdirilir Yenilmez ünvanı taşıyan Napolyon, kale müdafilerinin akıllara durgunluk veren kahramanlığı karşısında şaşırıp kalmıştır İki gün içinde şehrin ortasında olacağı hayaliyle saldırıya girişen mağrur general, ummadığı bu durum karşısında yeni bir arayışla yüksek rütbeli bir subayını kaleye gönderir ve direnmenin netice vermeyeceğini, şehir teslim edilirse Paşanın ordusu ve ağırlıklarıyla beraber istediği yere gitmesine güya müsaade edeceğini bildirir Ama Cezzar Ahmed Paşadan aldığı cevap şudur: “Devlet bizi bu kaleyi teslim etmek için vezir yapmadı Ben Cezzar Ahmed Paşa, şehitlik mertebesine ulaşmadan bir karış toprak vermem!” Paşanın bu cevabı Napolyonu çileden çıkarır Yaptığı yeni planlarla topçularına gece-gündüz Akka Kalesini dövdürür Ne var ki, açılan gediklerden şehre girebilenler Osmanlı süngüsü ile yok edilirler Bu müthiş hezimetle “kader beni bir ihtiyarın oyuncağı yaptı!” diye avaz avaz haykıran yenilmez ünvanlı Napolyon, gece bile meşaleler ışığında Akkaya hücum eder Cezzar Ahmed Paşa ise, askerlerinin başında bir delikanlı gibi kılıç sallamakta ve saldırganlara göz açtırmamaktadır Akka kuşatmasında ordusunun yarısını kaybeden Napolyon, nihayet 21 Mayısta geri çekilmeye karar verir ve ağırlıklarını kumlara gömüp, Kahireye geri döner Hayalden Kabusa Cezzar Ahmed Paşanın karşısında hayatının ilk yenilgisini yaşayan Napolyon o acıyla Kahireye doğru çekilirken, işgal altında tuttuğu Mısırda da işler umduğu gibi gitmemektedir Mısır halkının gösterdiği infialle otoritesi sarsılmaya başlayınca, ağız değiştirerek gerçek yüzünü orada da göstermeye başlamıştır İlk geldiğinde Osmanlı idaresine muhalif Memlûk Beyleri için söylediği sözleri Osmanlılar için de söylemeye başlar ve halkı ayaklanmaya teşvik etmeye çalışır Fakat Mısırın perişanlığından Osmanlıları sorumlu tutmaya çalışan bu propagandalar için artık çok geçtir Padişahın “kâfir vahşilere” karşı ilan ettiği cihad fermanı etkisini gösterir 21 Ekim günü Kahirede büyük bir isyan patlak verir ve ikibin Fransız askeri öldürülür Napolyon, 25 Temmuz 1799de iki gemiyle gizlice Mısırdan kaçarken, ordusunu Mısırda bırakmış bir başkomutan olarak ve hayatını en büyük dersini Osmanlıdan almış olarak acılar içindedir Tarih, Napolyon Bonapartın şu sözünü kaydediyor: “Akkada durdurulmasaydım, bütün Doğuyu ele geçirebilirdim!” Napolyon bir daha Osmanlılara karşı savaşmadı Padişah III Selim ise bu savaştan sonra Fransızlara karşı dirayetli politikalar geliştirmeye çalıştı ise de, artık saraya kadar giren batıcılık hastalığı ile bu siyasetini sürdüremedi 1802de Fransızlarla dostluk anlaşmaları yenilendi İşin daha da garibi, Napolyon yazdığı mektuplarla Osmanlı politikalarında belirleyici olmaya çalıştı Bir mektubunda özetle şöyle diyordu: “Büyük Osmanlı soyundan gelen, dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin başında bulunan siz, devleti şahsen yönetmiyor musunuz? Rusların size emir vermesine nasıl izin veriyorsunuz? Kendi çıkarlarınızı gözünüz görmüyor mu? Harekete geç ve seni destekleyenleri harekete geçir Selim! ” Osmanlının kurtlar sofrası olan emperyalist politikalar karşısındaki konumuna ışık tutan bu ilişkiler, Devlet-i Aliyenin çöküşünün de ipuçlarını vermiyor mu? Güçsüz ve ufuksuz politikalar, parlak zaferleri arkasına alsa da sonuçta hezimetle noktalanıyor Dün böyleydi, bugün ondan farklı değil |
|