K İle Başlayan Deyimler |
08-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
K İle Başlayan DeyimlerK İle Başlayan Deyimler Kabak (birinin) başına (başında) patlamak: Birçok kimsenin ilgili olduğu olaydan yalnızca bir kimse zararlı çıkmak; beklenmediği hâlde bir işin zararlı sonucuna katlanmak Kabak tadı vermek: Bıktırmak usanç vermek tatsız olmaya başlamak"Senin bu konuşmaların da artık kabak tadı vermeye başladı" Kabına sığmamak: Sevinç ve heyecanından taşkın hareketlerde bulunmak Kabir azabı çekmek: Çok sıkılmak eziyet çekmek"Kabir azabı çekmeye daha ne kadar devam edeceğiz" Kabuğuna çekilmek: Tek başına kalmak dış dünya ile ilgisini kesmek kimse ile görüşmemek"Geçirdiği kazadan sonra iyice kabuğuna çekildi" Kaçın kur`ası: Aldatılması güç kurnaz; gün görmüş geçirmiş; tecrübeli"O kaçın kur`ası boşuna uğraşma sen onu kandıramazsın" Kafadan atmak: Bir konu üzerinde inceleme yapmadan rast gele konuşmak"Derse hiç çalışmadığın belli öyle kafadan atıyorsun ki" Kafadan kontak (sakat): Düşüncesiz delice işler yapan aklı kıt"Bırak şu elindeki baltayı kafadan kontak mısın nesin?" Kafa dengi: Davranışları anlayışları dünya görüşleri birbirine uymuş kimselerden her biri"Kafa dengi bir arkadaşa öylesine ihtiyacım var ki" Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde pek çok düşünmek zihin yormak"Bu makine üzerinde az kafa yormamışsın öyle karışık ki" Kafa tutmak: Karşı gelmek direnmek boyun eğmemek"Her önüne gelene kafa tutmakla bir yere varacağını mı sanıyorsun?" Kafası almamak: 1 Anlayıp kavrayamamak 2 Zihin yorgunluğundan ötürü anlayamaz olmak 3 Olabileceğine inanmamak"Boşuna nefes tüketme kafası almaz onun" Kafası işlemek (çalışmak): Bir konu üzerinde kavrayışı çok iyi olmak Kafası kazan (gibi) olmak (veya kafası şişmek): 1 Zihni yorulmak 2 Gürültülü patırtılı şeyler dinlemekten rahatsız olmak yorgunluk duymak"Kesin artık şu makinenin sesini kafam kazan gibi oldu" Kafası kızmak: Çok öfkelenip sinirlenmek"Kafamı kızdırmadan çekip gidin buradan" Kafasına dank etmek (demek): Çoktandır anlayamadığı bir meseleyi bir olay sebebiyle birden bire kavramak doğruyu yakalamak Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kararlı olup zamanını beklemek"Yarın onunla görüşmeyi kafama koydum" Kafası yerinde olmamak: 1 O anda kafası çok yorgun olmak 2 Başka şeyler düşündüğünden o anda konuşulana hemen intibak edememek"Kusura bakmayın ne söylediğinizi anlayamadım kafam yerinde değildi de" Kafese girmek: 1 Hapse girmek 2 Aldatılmak hile yoluyla kendisinden çıkar sağlanmak oyuna gelmek"Zavallı kafese girmekten kurtulduğunu sanmıştı" Kafese koymak: Tuzağa düşürüp çıkar sağlamak Kâğıda dökmek: Düşüncelerini duygularını yazıya geçirmek Kâğıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı hùlde uygulanmamak; konuşulan kararlaştırılan yazıda kalmak"O kadar yol yapımı sulama kanalı hep kâğıt üzerinde kaldı" Kalbini kırmak: İncitmek küstürecek kadar üzmek gönlünü kırmak gücendirmek"Onu kalbini kırmadan uyarmaya çalış" Kalburla su taşımak: Verimsiz verim alınamayacak olmayacak bir işle uğraşmak Kalbur üstü: Benzerleri arasında üstün seçkin görünür Kaldırım mühendisi: İşsiz güçsüz sokaklarda dolaşan kimse Kaale almamak: Önemsiz görmek sözünü etmeye değer bulmamak"O kaale alınacak bir insan değil" Kalem efendisi: Kalemde çalışan görevli yazman Kalem oynatmak: 1 Yazı yazmak 2 Bir yazıyı düzeltmek 3 Bir yazıda değişiklik yapmak"Ben senin gibi kalem oynatmayı beceremiyorum" Kaleyi içinden fethetmek: Karşı taraftan birinin yardımını alarak davasını kazanmak Kalıbını basmak: Bir şeye bütün içtenliği ile güvenmek bir şeyi doğrulamak"Kalıbımı basarım ki o bu işi yapmamıştır" Kalıbının adamı olmamak: Görünüşünden bekleneni yapamaz olmak umulanı ortaya koymamak Kalıptan kalıba girmek: 1 Sık sık iş değiştirmek 2 Çıkar sağlamak için değişik kılıklara girmek Kalp kazanmak: Güzel bir davranış ve sözle birilerinin sevgisini kazanmak ilgisini çekmek"Bir demet çiçekle annemizin kalbini kazanabiliriz" Kambersiz düğün olmaz (olur mu?): "Bir toplantı eğlence veya iş en çok ilgili kişiler bulunmadan yapılırsa tadı çıkmaz" anlamında alay yollu kullanılır Kambur üstüne kambur (kambur kambur üstüne): "Sıkıntı üstüne sıkıntı terslik üstüne terslik borç üstüne borç aksilikler birbirini kovalıyor" anlamında kullanılır Kanadı altına almak: Korumak gözetmek himayesi altına almak"Yeğenini kanadının altına aldı" Kan ağlamak: Büyük bir üzüntü içinde olup yakınmak"Dört çocuk tek başıma kaldım çaresizim içim kan ağlıyor ama kimseye açılamıyorum" Kana susamak: Birini öldürme hırsı içinde olmak"Bırak elindeki bıçağı dedim ama dinletemedim kana susamış gibiydi" Kanat germek: Birini korumak gözetimi altına almak Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Çok sinirlenmek öfkelenmek"Kan başına sıçramıştı sağa sola bağırıp duruyordu" Kancayı takmak: Bir kimsenin zararı kötülüğü için uğraşmak Kan çıkmak: Cinayet işlenmek kan dökülmek"Şu adamı ***ürün gözümün önünden yoksa kan çıkacak" Kandilli temenna: Eli yere kadar uzatarak yapılan selâmlama Kan dökmek: Ölüme yol açmak yaralanıp ölmek veya birini yaralayıp öldürmek Kan gövdeyi ***ürmek: Çok kan akıtılmış olmak çok insan öldürülmek"Düşmanla göğüs göğüse gelmiştik biliyordum ki birazdan kan gövdeyi ***ürecek ve pek çoğumuz ölecekti" Kan gütmek: Kan dökerek öç almayı istemek Kanı ağır: Davranışları yavaş sevimsiz konuşması insana sıkıntı veren hoşa gitmeyen kimse Kanı bozuk: Soysuz iğrenç işler yapmaktan geri durmayan"Toplum bu kanı bozuk insanlardan temizlenmelidir" Kanı kaynamak: 1 Hareketli coşkun olmak 2 Birine içten bir sevgi beslemek yakınlık duymak"Çocuğa ilk rastladığımda kanım kaynamıştı" Kanına girmek: 1 Birini öldürtmek veya öldürmek 2 Bir şeyi harcamak ziyan etmek Kanına susamak: Belâsını aramak kendisinin öldürülmesine yol açacak bir davranışta bulunmak"Kanına mı susadın sen o katilin üstüne böyle gidilir mi hiç!" Kanını emmek: Hiç insaf etmeden sömürmek varını yoğunu elinden almak"Yıllardır kanımızı emiyor bu soysuz herifler!" Kanı pahasına: Yaralanmayı veya öldürülmeyi göze alarak"Kanım pahasına da olsa o adamlara buradan adımlarını attırmayacağım" Kanı sıcak: Sevimli kendisini sevdiren sempatik sıcakkanlı Kanıyla ödemek: Yaptığı işin cezasını hayatıyla ödemek"Yaptığını kanıyla ödettiler zavallıya" Kan kusmak: Çok eziyet sıkıntı çekmek Kan kusturmak: Çok büyük sıkıntı ve eziyet çektirmek"Bana kan kusturmaya yemin etmişler haydi görelim" Kanlı bıçaklı olmak: Birbirlerinin kanını dökecek birbirlerini öldürecek kadar birbirlerine düşman olmak"Küçücük bir tarla yüzünden kanlı bıçaklı olduk" Kanlı canlı: Sağlıklı sapasağlam dinç ve diri olduğu yüzünden belli olan"Kanlı canlı oluncaya kadar hastanede tutuldum" Kan ter içinde kalmak: Çok yorgun terli bitkin ve perişan durumda olmak"Elindeki kazmayı bırakmaya niyetli değildi kan ter içinde kalmış bedenini doğrultarak yüzüme baktı" Kan tutmak: 1 Kan görünce bayılmak 2 (Adam öldüren kimse korku ve heyecandan) şok geçirmek kaçamamak olduğu yere yığılıp kalmak Kapağı atmak: Sıkıntılı bir yerden kurtulup rahat edeceği bir yere kavuşmak; uygun bir yere yerleşmek işe girmek"Evimize kapağı attık mı tamam gel keyfim gel o zaman" Kapalı kutu: İçinde ne sakladığını belli etmeyen niteliği gizli kalan Kapı dışarı etmek: Kovmak dışarı atmak"Ben de bu evin insanıyım beni kapı dışarı edemezsiniz!" Kapı kapı dolaşmak: 1 Ev ev gezmek her eve uğramak 2 Hemen her devlet dairesine başvurmak"Kapı kapı dolaştı ne var ki bir iş bulamadı" Kapı komşu: Bitişikte oturan komşu evleri yan yana olan ailelerden her biri"Kapı komşum öyle iyi bir insan ki" Kapısında büyümek: Birinin evinde eğitim görüp yetişmek"Onun kapısında büyümüştü ona bu kötülüğü nasıl yapmıştı aklı almıyordu" Kapısını aşındırmak: İstediğini elde edinceye kadar birinin yanına çok sık gidip gelmek Kapı yoldaşı: Herhangi bir yerde aynı hizmette bulananlardan her biri Kapıyı açmak: 1 Başlama 2 Bir işte birilerine örnek olmak"Açık artırmada kapı bir milyon liradan açıldı" Karaborsa: Piyasada olmayan malın gizlice el altından yüksek fiyatla alınıp satılması"Karaborsacılar toplumun kanını emiyorlar" Kara cahil: Hiçbir şey bilmeyen çok bilgisiz"Onun kara cahil birisi olduğunu ilk konuşmamızda fark etmiştim" Kara çalı: İki kişi iki dost arasına girerek arayı bozan kimse Kara çalmak: Birine iftira etmek leke sürmek haksız yere suçlamak"Kadıncağıza yok yere kara çaldılar" Kara gün: Sıkıntılı üzüntülü büyük bir yasa düşülen gün"Allah kimseye kara gün göstermesin" Kara gün dostu: Yalnız iyi günlerde değil sıkıntılı üzücü düşkünlük günlerinde de insanın yardımına koşan dostunu yalnız bırakmayan kimse Kara haber: Ölüm veya felâket haberi çok üzücü haber"Fatma kadına bu kara haberi vermeye kimse yanaşmadı" Karalar bağlamak (giymek): Bir felâket dolayısıyla yas tutmak siyah elbise giymek ya da siyah örtü bağlamak Kara liste: Zararlı görülüp cezalandırılmaları öldürülmeleri düşünülen kimseler hakkında tutulan liste"Köy muhtarını da kara listeye almışlar" Karaman`ın koyunu sonra çıkar oyunu: "Dış görünüşe aldanmamalı bir kişi ya da iş olağan görünebilir ancak altından neler çıkabileceği hiç belli olmaz o sonra görünür" anlamında kullanılır Karar kılmak: Dönüp dolaşıp o şeyin üstünde durmak onu tercih etmek birçok şeyi deneyip onu seçmek"Ben bu elbisede karar kıldım" Karda gezip izini belli etmemek: Kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli bir iş çevirmek uygunsuz işler yapmak"Onun ne biçim bir insan olduğunu bana sorun; o karda gezer izini belli etmez biridir" Kargacık burgacık: Eğri büğrü kötü okunması güç çarpık düzensiz (yazı) Kardeş payı yapmak: Eşit oranlarda bölmek taksim etmek paylaştırmak"Çok açtılar buldukları ekmeği oracıkta kardeş payı yaptılar" Karga tulumba etmek: Birkaç kişi birini kollarından bacaklarından tutup havaya kaldırmak"Hep birlikte babalarını karga tulumba edip havuzun başına getirdiler" Karınca duası gibi: Çok küçük sık ve okunaksız birbirine girmiş (yazı) Karınca yuvası gibi kaynamak: Çok kalabalık ve hareketli olmak (bir yer)"Pasajın girişi âdeta karınca yuvası gibi kaynıyordu" Karınca kararınca: Az önemsiz ve küçük de olsa gücü yettiği kadar elinden geldiğince"Caminin yapımına karınca kararınca o da katkıda bulunmaya karar verdi" Karman çorman: Karmakarışık çok karışık düzensiz alt üst olup birbirine girmiş"Ortalık karman çormandı nereden işe başlayacağını bilemiyordu" Karnı geniş: Hiçbir şeyi tasa etmeyen titizlenmeyen gamsız umarsız Karnı karnına geçmek: Çok acıkmak çok zayıflamış olmak"Günlerdir ağzına bir lokma koymamıştı karnı karnına geçmiş ve bitap düşmüştü" Karnım tok: "O sözlerine kanmıyorum önem vermiyorum" anlamında kullanılır"Geç babam geç bu sözleri karnımız tok bu sözlere paradan söz et sen verecek misin vermeyecek misin?" Karnı tok sırtı pek: Geçimi iyi hâli vakti yerinde para sıkıntısı olmayan birinin yardımına ihtiyaç duymayan (kimse)"Herkesin karnı tok sırtı pek olacaktır bize güvenin!" Karnı zil çalmak: Çok acıkmış olmak"Bugün hiçbir şey yiyemedim karnım zil çalıyor!" Karşı çıkmak: 1 Gelenleri karşılamak üzere yola ya da kapı önüne çıkmak 2 İleri sürülen fikrin tutulan yolun yanlış olduğunu söylemek"Her fikrime karşı çıkmak zorunda mısın?" Karşı durmak: Bir güce boyun eğmemek direnmek"Düşmana karşı durmak boynumuzun borcudur" Karşı koymak: Engel olmaya çalışmak direnmek güç kullanarak dayanmak boyun eğmemek"Hırsızlar polise silâhla karşı koymaya çalıştılar" Kasıp kavurmak: 1 Bir afet çok zarar vermek mahvetmek 2 Baskı yaparak kıyıcı davranışlarda bulunarak bir topluluğu ezmek; zulmetmek ortalığı korku ve dehşet içinde bırakmak"Eşkıyalar ortalığı kasıp kavurmaya başladılar!" Kaş göz etmek: Kaş ve göz hareketleriyle bir işaret vermeye istediğini bu yolla anlatmaya çalışmak"Kalabalıkta kaş göz ederek Hasan`ı çağırmayı düşündü" Kaşıkla yedirip sapıyla göz çıkarmak: Bir iyilik yaptıktan sonra bu iyiliği hiçe indirecek bir kötülük yapmak Kaşla göz arasında: Çok çabuk kimsenin sezmesine fırsat vermeyecek kadar az bir zaman içinde"Kaşla göz arasında kapıverdi mendili" Kaşlarını çatmak: Kızgın öfkeli ve sinirli olduğunu kaşlarını birbirine yaklaştırarak göstermeye çalışmak"Bana öyle kaşlarını çatıp durma!" Kaş yapayım derken göz çıkarmak: İşi düzelteyim bir iyilik yapayım derken büsbütün bozmak ve büyük bir zarar vermek Katı yürekli: Acımasız merhametsiz acı veren şeylere aldırmayan"Onun gibi katı yürekli bir insan daha görmedim desem yeridir" Kayıtsız kalmak: Umursamamak önem vermemek ilgi göstermemek"Onun bu kötülüklerine kayıtsız kalmak mümkün mü?" Kazan kaldırmak: Yönetime karşı topluca karşı gelmek baş kaldırmak"Maden işçileri kazan kaldırmış diyorlar" Kazık yutmuş gibi: Dimdik (duran oturan yürüyen) Kazın ayağı öyle değil: "Durum mesele senin sandığın gibi değil" anlamında kullanılır Keçileri kaçırmak: Düşünme yeteneğini kaybetmek aklını oynatmak delirmek bunalım içinde olmak"Doktor keçileri kaçırmış diyorlar!" Kedi ciğere bakar gibi (bakmak): İmrenerek iştahla ele geçirme isteği ile bakmak Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek: En zor en tehlikeli durumdan zarar görmeden kurtulmak Kedi olalı bir fare tuttu: İlk defa neden sonra kendisinden beklenen bir iş yapabildi"Temsilcimiz nihayet kedi olalı bir fare tuttu yüklü bir iş yakaladı" Kefeni yırtmak: Ağır bir hasta ölüm tehlikesini atlamak"Üzülmeyin kefeni yırttı büyük anneniz" Kel başa şimşir tarak: Pek çok ihtiyaç giderilmeyi beklerken gereksiz özenti ve gösterişi belirtmek için kullanılır Keli görünmek: Bir kabahati kusuru ortaya çıkmak"Kelinin görünmeyeceğini sanıyordu şapşal!" Kel kâhya: Bilgisi olsun olmasın her işe karışan burnunu sokan Kelle ***ürür gibi: Gerekli olmayan bir acelecilikle bir şey ulaştıracakmış gibi çok hızlı koşarak Kelleyi koltuğuna almak: Ölümü göze alarak bir işe kalkışmak"Kelleyi koltuğuna alıp düşman karşısına çıkmak her babayiğidin harcı değil" Kemerleri sıkmak: Tutumlu davranmak açlığa ve susuzluğa katlanmak"Kemerleri sıktıra sıktıra millette hâl bırakmadılar" Kem küm etmek: Anlatmak istediğini açık seçik ifade edememek bir soru karşısında bocalayıp cevap bulamayarak anlamsız sözler söylemek"Kem küm etme de ne söyleyeceksen söyle çabuk!" Kendi hâlinde: Sessiz hiçbir şeye karışmayan karışmak istemeyen sakin (kimse)"Yazık olmuş kendi hâlinde biriydi kimsenin etlisine sütlüsüne karışmazdı" Kendi göbeğini kendi kesmek: İstediği yardım gelmeyince kendi işini kendi yapmak durumunda kalmak"O her zaman kendi göbeğini kendisi kesmiş kimseden yardım beklememiştir" Kendi kendine gelin güvey olmak: Başkalarının ne diyeceğini hesaba katmadan bir işi sadece kendi başına tasarlayıp olmuş sayarak sevinmek"Kendi kendine gelin güvey olmayı bırak bakalım kız ne diyecek bu işe" Kendi kendini yemek: İstediği iş olmadı diye gizli gizli üzülmek kaygı duymak"Kendi kendimi yedim bitirdim bu iş yüzünden" Kendinden geçmek: 1 Kendini kaybetmek bayılmak bilinci işlemez olmak 2 Sevindirici bir olay karşısında coşkuya kapılmak duygulanmak"Dün gece bizim adam yine kendinden geçti hastaneye zor yetiştirdik" Kendinden pay (paha) biçmek: Bir durumu kendi durumu ile ölçüştürmek Kendine gelmek: 1 Sarhoşluktan bayıldıktan sonra ayılmak 2 Aklı başına gelmek 3 Bozuk olan durumu düzelmek"Oh nihayet kendine geldi bizim adam!" Kendine yedirememek: Yapılan bir işi onur kırıcı görüp kişiliğine dokunmuş sayarak tepki göstermek; kendisinin başkasına yapması söz konusu olan işi kişiliği için uygun görmeyip yapmamak Kendine yontmak: Ortaya çıkan fırsattan yararlanıp başkalarını düşünmeyerek hep kendi çıkarını sağlayacak yönde hareket etmek"Hep kendine yontma biraz da bizi düşün biz de insanız!" Kendini ağır satmak: Kendisinden yapılması istenen işi birçok ricadan birçok ısrardan sonra yapmayı kabul etmek"Kendini ağır satmakla adam olduğunu mu kanıtlayacak?" Kendini alamamak: İstemeyerek bir işi yapmak durumunda kalmak yapmamayı edememek kendini tutamayıp yapmak"Ona bir tokat atmaktan kendimi alamadım işte!" Kendini ateşe atmak: Bilerek zor ve tehlikeli bir işe girişmek"Kendisini ateşe atmasına izin mi vereceksiniz?" Kendini bulmak: 1 İyi bir duruma kavuşmak 2 Kişilik kazanıp olgunluğa erişmek 3 Farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak"Nihayet kendimi buldum bundan böyle ekonomik sıkıntı çekmeyeceğim" Kendini dev aynasında görmek: Kendisini olduğundan büyük bir adam sanmak; üstün yetenekli güçlü görmek"Kendini dev aynasında görmekten ne zaman vaz geçeceksin ha!" Kendini dinlemek: 1 Önemsiz küçük rahatsızlıkları büyütmek; hastalık kuruntusu içinde bulunmak 2 Yalnız sakin kalmak"Uzun bir süre kendimi dinledim olup biteni tekrar tekrar gözden geçirdim" Kendini göstermek: 1 Ortaya çıkmak belirmek 2 Beğenilecek takdir edilecek niteliklerini ortaya koymak; gücünü göstermek"Uzun bir aradan sonra sergi açmaya kendini göstermeye karar verdi" Kendini kaptırmak: Bir şeyin etkisinden kendini kurtaramamak"Bu yaştan sonra kendimi sigaraya kaptıracağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu" Kendini kaybetmek: 1 Düşüp bayılmak 2 Kızgınlık öfke yüzünden ne yaptığını bilmeyecek hâle gelmek"Bir iki söz söyledikten sonra kendini kaybetti oraya yığılıverdi" Kendini toplamak: 1 Kötü bozuk olan durumunu düzeltmek 2 Bir konu üzerinde dikkatini yoğunlaştırmak 3 Şişmanlamak"Bizim oğlan kendini iyice toparladı şimdi ev almayı düşünüyor" Kendini tutamamak: Bir durum karşısında sessiz ve heyecana kapılmadan durmayı başaramamak kendine hâkim olamamak"Kendimi tutamadım ben de ağlamaya başladım" Kendini vermek: Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak"İşe henüz kendini vermiş sayılmaz" Kendi payıma: "Bana gelince bana kalırsa fikrime göre bana sorarsanız" anlamlarında kullanılır Kendi yağıyla kavrulmak: Elindekiyle yetinmeye kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmak; ihtiyaçlarını kendi karşılayarak kimseden yardım istememek"Nasıl olalım kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz işte" Kene gibi yapışmak: Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak"Kene gibi yapışmıştı adamın yakasına peşini bir türlü bırakmıyordu" Kesenin ağzını açmak: Bol para harcamaya başlamak"Babam kesenin ağzını açtı nihayet" Keyfinin kâhyası (olmamak): Birisine karışmaya hakkı olmamak istediği gibi yaşamasına engel olmamak"O benim keyfimin kâhyası olamaz ben dilediğim gibi yaşarım karışamaz bana!" Keyif çatmak: Neşeli olmak hoş ve eğlenceli zaman geçirmek"İşi nihayet bitirmiştik sıra şimdi keyif çatmaya gelmişti" Keyif ehli: Rahatına düşkün kimse zevkinden bol bol yararlanan"Oldukça rahat keyif ehli bir insandı" Kılı kırk yarmak: Titizlenmek çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek önemle üstünde durmak"Bir malı almadan önce kılı kırk yararcasına evirir çevirir ve öyle alırdı" Kılına dokunmamak: Bir kimseye zarar verebilecek en ufak davranıştan bile kaçınmak"İnan anne kılına bile dokunmadım kardeşimin!" Kılını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak): Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek ilgisiz kalmak harekete geçmemek"Onca insan üstüme yürüdü ama o kılını bile kıpırdatmadı" Kıl payı (kalmak): Çok az az bir fark (kalmak)"Araba o hızla virajı alamadı uçuruma yuvarlanmasına kıl payı kalmıştı" Kıran girmek: 1 Daha önce bulunan şey bulunmaz olmak 2 Hayvanlar ya da insanlar arasında öldürücü bir hastalık yayılmak"Kıran girdi bütün koyunlar telef oldu" Kırık dökük: 1 Eski çürük sağlam olmayan değersiz (şey) 2 Düzgün olmayan parça parça dağınık (söz)"Şu kırık dökük eşyaları ortadan kaldırın hemen!" Kırıp geçirmek: 1 Yakıp yıkarak baskı yaparak öldürerek büyük zarar vermek 2 Çok sert davranarak darıltmak 3 Garip olan söz ve davranışlarıyla herkesi güldürmekten katıltmak Kırk dereden su getirmek: Birini kandırmak için çok dolambaçlı gerekçeler ileri sürmek ikna edebilmek için çok uğraşmak"Ne inatçı adammış bir evet demek için kırk dereden su getirtti bana" Kırklara kırışmak: Bir kimse artık ortalıkta görünmez olmak Kırk tarakta bezi bulunmak: Birbirinden farklı birçok işle uğraşmak birçok ilişkisi bulunmak gizli ilişkileri olmak"Ne iş yaptığı belli değil kırk tarakta bezi var adamın" Kısmeti açılmak: 1 Kazancı artıp bolluğa erişmek 2 Bir kızı isteyenlerin çoğalması"Bu miras kızın kısmetini de açtı hani!" Kısmetini (nimetini) ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek değerlendirememek Kıssadan hisse almak: Bir olaydan anlatılan bir hikâyeden ders almak Kıt kanaat (geçinmek): Yoksulluk içinde zar zor ve güçlükle (geçinmek)"Bir zamanlar biz de kıt kanaat geçiniyorduk" Kıvamına gelmek (bulmak): En uygun zamanında olmak gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek istenilen duruma gelmek Kıyamet kopmak: 1 Kıyamet günü gelmek 2 Bir yerde çok gürültü ve patırtı kavga telâş olmak"Kıyamet günü gelecek ve insanlar sonunda hesaba çekilecekler" Kızarıp bozarmak: Utanarak renkten renge girmek kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek"Pot kırdığını anlayınca ne yapacağını şaşırdı kızarıp bozaran yüzünü kapatmaya çalıştı" Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük aşırı gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak"Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu" Kilit noktası: Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur üzerinde durulması gereken en önemli nokta makam veya yer Kimseye eyvallah etmemek: Kimseden yardım ve iyilik beklememek kimsenin minneti altına girmemek"Bu yaşa kadar kimseye eyvallah etmedim bundan sonra da edecek değilim" Kim vurduya gitmek: Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak"Kavga başlayınca kirişi kırarım diye düşündü" Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Ayıp suç ve kusurlarını gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak söylemek"Kirli çamaşırları ortaya dökülünce ne yapacağını şaşırdı" Kitaba el basmak: Elini kutsal kitap olan Kur`ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek Kitabına uydurmak: Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek"İşi kitabına uydurmuşlar çok zengin olmuşlardı" Kof çıkmak: İşe yaramadığı sanıldığı gibi olmadığı boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak Kokusu çıkmak: Gizli yapılmış bir iş daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak"Bu işin kokusu çıkar diye korkuyorum" Kolaçan etmek: Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak"Bir kişi etrafı şöyle bir kolaçan etsin de gelsin" Kol kanat olmak: Yardım etmek gözetmek bir kimseyi koruyuculuğu altına almak Koltukları kabarmak: Kendisine ya da yakınlarına yapılan övgüden ötürü kıvanç duyup büyüklenmek böbürlenmek"Oğlun oldukça becerikli dedikleri zaman koltuklarım kabardı doğrusu" Kolu kanadı kırılmak: Çaresiz duruma düşmek bir şey yapamaz hâle gelmek"Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette dolaşıyordu" Korktuğu başına gelmek: Endişe duyduğu kaygılandığı olmasını istemediği şeyle karşı karşıya gelmek"Korktuğum başıma geldi ne yapacağım şimdi ben!" Koyun kaval dinler gibi: Düşünmeden hiçbir şeyi anlamadan ne denildiğini kavramadan dinlemek"Beni koyun dinler gibi dinleyip çekip gittiler" Kozunu paylaşmak: Aradaki anlaşmazlığı zora başvurarak üstün olan güce dayandırarak çözümlemek sona erdirmek"Onunla kozunu paylaşmaya can atıyordu" Kök salmak: 1 Bir yere iyice ayrılmamacasına yerleşmek 2 İyice tutunmak köklenmek sağlamlaşmak yayılmak"Onun sevgisi içine iyice kök salmıştı" Kök söktürmek: Uğraştırmak güçlük çıkarmak engel olmak"O takıma kök söktürmeye yemin ettik" Köküne kibrit suyu dökmek: Bir daha belirmeyecek ortaya çıkmayacak biçimde yok etmek ortadan kaldırmak Köprüleri atmak: Girişilen başlanılan bir işten vazgeçmeye ya da geri dönmeye imkânı kalmayacak şekilde kesin bir davranış göstermek; ilişkileri bir daha kurulamayacak biçimde bozmak Kör değneğini beller gibi: Bir değişiklik yenilik düşünmeden hep aynı biçimde davrananların durumunu anlatmak için kullanılır Kör dövüşü: Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde bir birinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama Kör kadı: Sözünü esirgemeyen; doğru bildiğini hatır gönül dinlemeden her yerde herkesin yüzüne karşı söyleyen Köstek olmak: Engel olmak"Sen köstek olma yeter" Körü körüne: Düşünüp taşınmadan nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan dikkat etmeden"Bu işe öyle körü körüne giremem anladın mı?" Köşe bucak: Göze çarpmayan önemsiz yer Kötüye kullanmak: Suiistimal etmek yetkisini yanlış bir yolda kullanmak istenilmeyen yolda yararlanmak"Benim yumuşaklığımı kötüye kullandı" Kraldan çok kralcı olmak: Birinin davasını ondan daha çok savunur olmak Kucak açmak: İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek onu korumak"Muhtaçlara kucak açmak insanlık görevidir" Kumkumav gibi: Yapayalnız tek başına Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan hemen her şeyden haberi olan"Hasan mı ne kulağı delik adamdır o ne öğreneceksen ona sor" Kulağı kirişte (olmak): Söylenecek sözü gelecek haberi dikkatlice (beklemek)"Kulağınız kirişte olsun ne duyarsanız iletin hemen" Kulağına çalınmak: Bir söz bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak o"Senin şehre gideceğin kulağıma çalındı ne diyorsun?" Kulağına kar suyu kaçmak: Rahatını bozan bir haber işitmek sıkışık bir duruma düşmek Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak"Umarım bu iş senin kulağına küpe olur da aynı hataya bir daha düşmezsin" Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek söylenenlere dikkat etmek"Kulağını aç da beni iyi dinle!" Kulağını bükmek: Dikkatli olması için uyarıda bulanmak Kulağını çekmek: 1 Uyarmak için hafif bir ceza vermek 2 Ceza olarak kulağını büküp çekmek"Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!" Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek dinlememek"Kulak asma sen onun söylediklerine" Kulak dolgunluğu: Duya duya elde edinilen yarı buçuk bilgi Kulak kabartmak: Çaktırmadan belli etmemeye çalışarak dinlemek"Dayanamayıp yanındakilerin konuşmalarına kulak kabarttı" Kulak kesilmek: Çok iyi bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak"Ne konuştuklarını merak ediyordum yanlarına yaklaşarak kulak kesildim" Kulaklarını çınlatmak: Birini iyi duygularla anmak Kul hakkı: İslâm dinine göre insanların birbirleri üzerindeki hakları"Öte dünyaya kul hakkıyla gitmem inşallah" Kul köle (veya kurban) olmak: Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak Kulp takmak: Bir kusur bir bahane bulmak Kumpas kurmak: Birini aldatmak için tuzak kurmak gizli bir iş düzenlemek Kundak sokmak: 1 Yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak 2 Ara bozacak bir söz ya da davranışta bulunmak Kurban olayım: 1 Aşırı sevgi ve hayranlık anlatmak için kullanılır 2 Yalvarmak için söylenir"Kurban olayım yavruma dokunmayın!" Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını askerî bir birliğin attığı kurşunlarla yerine getirmek sıkılan kurşunlarla öldürmek"Bütün köy halkını kurşuna dizdiler!" Kurtlarını dökmek: Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak"Bu akşam biraz kurtlarımızı dökelim ne dersin?" Kurt masalı okumak: İnandırıcı gereksiz asılsız sözler (söylemek) Kuru iftira: Hiçbir kanıtı olmayan suçlama"Allah kuru iftiradan korusun hepimizi!" Kuru kalabalık: 1 Yararsız kırık dökük eşya 2 Hiçbir işe yaramayan insan topluluğu"Bu kuru kalabalığa güvenip de sakın yola çıkma" Kuru kuruya: Boşuna boş yere Kuru sıkı: 1 Korkutmak amacıyla söylenen sözler blöf 2 Yalnız barutla sıkılanmış tüfek veya fişek dolgusu Kuş beyinli: Akılsız aptal ahmak Kuş kadar canı olmak: Küçük cılız zayıf çelimsiz bir vücuda sahip olmak Kuş sütüyle beslemek: En pahalı değerli az bulunur besinlerle yiyip içirmek Kuş uçmaz kervan geçmez: Çok ıssız sapa kır insanın uğramadığı yer"Başını alıp kuş uçmaz kervan geçmez bir diyara gitti" Kuş uçurmamak: Hiç kimsenin geçmesine kaçmasına izin vermemek; imkân tanımamak bunun için çok dikkatli davranmak"Sıkı gözcülerdir kuş uçurtmazlar merak etme!" Kuvvetten düşmek (kesilmek): Gücü iyice azalmak Kuyruğuna basmak: Birini tahrik etmek incitip saldırmasına yol açmak Kuyruklu yalan: İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan"İnanmayın ona söyledikleri kuyruklu yalandan başka bir şey değil!" Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak birisine yaranmak için yapmacık davranışlarda bulunup şirin görünmeye çalışmak"Bütün gece boyunca şirket müdürüne kuyruk sallayıp durdu" Kuyusunu kazmak: Birinin kötü duruma düşmesi felâkete uğraması zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak tuzak kurmak"Adamın kuyusunu kazıp da elinize ne geçecek" Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak hayrete düşmek donakalmak hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek"Ne o dostum küçük dilini mi yuttun?" Küçük düşürmek: Onurunu kırmak birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek"Dikkatli ol bir pot kırıp da kendini küçük düşürme sakın" Küçük görmek: Önemsememek değer vermemek"Hasmınızı sakın küçük görmeyin çocuklar!" Külâhıma anlat: "Söylediklerin hiç de inandırıcı değil sana inanmıyorum" anlamında kullanılır Külâhını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek Külâhları değişmek: "Araları bozulmak bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır"Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz ona göre!" Kül kedisi: 1 Çok üşüyen ateşin yanından ayrılmayan (kimse) 2 Uyuşuk miskin rahatına düşkün tembel Kül kesilmek: Heyecan ve korkudan yüzünün rengi atmak solmak"Katili karşısında görünce yüzü kül kesildi" Kül olmak: 1 Bir şey bütünüyle yanmak 2 Varını yoğunu yitirmek elinde bulunanlar yok olmak 3 Büyük bir felâkete uğrayıp çok üzülmek Külünü (göğe) savurmak: Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek harcayıp tüketmek telef edip bir şey bırakmamak Kül yutmamak: Oyuna gelmemek tuzağa düşmemek kurnazca yapılan bir hileye aldanmamak"Bana kül yutturamazsınız diyemem ama yeterince dikkatli olduğumu söyleyebilirim" Künyesi bozuk: Eskiden kötü durumları görülmüş olan kötü işlere girmiş bulunan"Künyesi bozuk diye bu adama hiç kimse iş vermeyecek mi?" Küplere binmek: Haddinden fazla öfkelenme kızmak sağa sola ateş saçmak"Yeni saatimi kırdığımı öğrenen annem küplere bindi" Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para biriktirmek"Küpünü doldurmayı becerebilenlerden olamadım hiç" Kürek kadar (pabuç kadar) dili olmak: Hemen her söze cevap yetiştirmek büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak |
|