Lema |
08-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
LemaLEM'ALAR BİRİNCİ LEM'A [IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/b_gif[/IMG] 1[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c01001gif[/IMG] 2[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c01002gif[/IMG] 3[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c04009gif[/IMG] 4[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/hasbunagif[/IMG] 5[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/la%20havlegif[/IMG] 6[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c01006gif[/IMG] 7[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c01007gif[/IMG] Otuz Birinci Mektubun birinci kısmı, her zaman, hususan mağrib ve işâ ortasında otuz-üçer defa okunması çok faziletli bulunan mezkûr kelimât-ı mübarekenin herbirinin çok envârından birer nurunu gösterecek altı Lem'adır HAZRET-İ YUNUS ibni Mettâ Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâmın münâcâtı, en azîm bir münâcattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın kıssa-i meşhuresinin hülâsası: Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette, 8 münâcâtı, ona sür'aten vasıta-i necat olmuştur Şu münâcâtın sırr-ı azîmi şudur ki: O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir Zat lâzım ki, hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semâya geçebilsin Çünkü onun aleyhinde gece, deniz ve hut ittifak etmişler Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar, yine beş para faydaları olmazdı Demek esbabın tesiri yok Müsebbibü'l-Esbabdan başka bir melce olamadığını aynelyakin gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için, şu münâcat birden bire geceyi, denizi ve hûtu musahhar etmiştir O nur-u tevhid ile hûtun karnını bir tahtelbahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvâri emvac dehşeti içinde, denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahrâ, bir meydan-ı cevelân ve tenezzühgâhı olarak o nur ile semâ yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti İşte, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz Gecemiz istikbaldir İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor Madem hakikî vaziyetimiz budur Biz de, Hazret-i Yunus Aleyhisselâma iktidaen, umum esbabdan yüzümüzü çevirip, doğrudan doğruya, Müsebbibü'l-Esbab olan Rabbimize iltica edip [IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/lailahegif[/IMG] demeliyiz ve aynelyakin anlamalıyız ki, gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve hevâ-yı nefsin zararlarını def edecek yalnız o Zat olabilir ki, istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir Acaba Hâlık-ı Semâvat ve Arzdan başka hangi sebep var ki, en ince ve en gizli hâtırât-ı kalbimizi bilecek? Birinci Lem'a - s580 Ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüz bin boğucu emvâcından kurtaracak-hâşâ-Zât-ı Vâcibü'l-Vücuddan başka hiçbir şey, hiçbir cihette, Onun izin ve iradesi olmadan imdad edemez ve halâskâr olamaz Madem hakikat-i hal böyledir Nasıl ki Hazret-i Yunus Aleyhisselâma o münâcâtın neticesinde hûtu ona bir merkûb, bir tahtelbahir ve denizi bir güzel sahrâ ve gece mehtaplı bir lâtif suret aldı Biz dahi o münâcâtın sırrıyla [IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/lailahegif[/IMG] demeliyiz 9[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c01009gif[/IMG] cümlesiyle istikbalimize, 10[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c01010gif[/IMG] kelimesiyle dünyamıza, 11[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c01011gif[/IMG] fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celb etmeliyiz Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur'ân'ın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılâp etsin Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvâcı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur'ân-ı Hakîmin tezgâhında yapılan bir sefine-i mâneviye hükmüne geçen hakikat-i İslâmiyet içine girip, selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın Hem o sırr-ı Kur'ân'la, o terbiye-i Furkaniye ile, nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibarıyla, sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizâzâtından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrâsından müteellim oluyor Ve nasıl ki hurdebinî bir mikroptan korkar, ecrâm-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar Hem nasıl ki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever Hem nasıl ki küçük bahçesini sever; öyle de, hadsiz ebedî Cenneti dahi müştakane sever Elbette, böyle bir insanın Mâbudu, Rabbi, melcei, halâskârı, maksudu öyle bir Zat olabilir ki, umum kâinat Onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyârat dahi taht-ı emrindedir Elbette öyle bir insan daima Yunusvâri [IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/lailahegif[/IMG] demeye muhtaçtır İKİNCİ LEM'A [IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/b_gif[/IMG] 12[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c02001gif[/IMG] SABIR KAHRAMANI Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın şu münâcâtı, hem mücerreb, hem tesirlidir Fakat, âyetten iktibas suretinde, bizler münâcâtımızda 13[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c02002gif[/IMG] demeliyiz Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki: Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş: "Yâ Rab, zarar bana dokundu Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor" diye münâcât edip, Cenâb-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş, kemâl-i âfiyetini ihsan edip envâ-ı merhametine mazhar eylemiş İşte bu Lem'ada Beş Nükte var BİRİNCİ NÜKTE Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor O münâcât-ı Eyyubiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş'et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler Öyle de, İkinci Lem'a - s581 bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor Hem meselâ, Cehennem azâbını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse, kat'î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz'î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder Ve hâkezâ, bu üç misale kıyas edilsin ki, 14[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c02003gif[/IMG] sırrı anlaşılsın İKİNCİ NÜKTE Yirmi Altıncı Sözde sırr-ı kadere dair beyan edildiği gibi, musibet ve hastalıklarda insanların şekvâya üç vecihle hakları yoktur BİRİNCİ VECİH: Cenâb-ı Hak, insana giydirdiği vücut libasını san'atına mazhar ediyor İnsanı bir model yapmış; o vücut libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder, muhtelif esmâsının cilvesini gösterir Şâfî ismi hastalığı istediği gibi, Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor, ve hâkezâ 15[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERRisalechm::/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c02004gif[/IMG] İKİNCİ VECİH: Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuttan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider ÜÇÜNCÜ VECİH: Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir Hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor Ve herbir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir Evet, ibadet iki kısımdır: bir kısmı müsbet, diğeri menfi Müsbet kısmı malûmdur Menfi kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle, musibetzede zaafını ve aczini hissedip, Rabb-i Rahîmine ilticâkârâne teveccüh edip, Onu düşünüp, Ona yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar Bu ubudiyete riyâ giremez, hâlistir Eğer sabretse, musibetin mükâfâtını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibadet hükmüne geçer Kısacık ömrü uzun bir ömür olur Hattâ bir kısmı var ki, bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer Hattâ bir âhiret kardeşim, Muhacır Hafız Ahmed isminde bir zâtın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim Kalbime ihtar edildi: "Onu tebrik et Herbir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor" Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu ÜÇÜNCÜ NÜKTE Bir iki Sözde beyan ettiğimiz gibi, her insan geçmiş hayatını düşünse, kalbine ve lisanına ya "ah" veya "oh" gelir Yani, ya teessüf eder, ya "Elhamdü lillâh" der Teessüfü dedirten, eski zamanın lezâizinin zeval ve firakından neş'et eden mânevî elemlerdir Çünkü zevâl-i lezzet elemdir Bazan muvakkat bir lezzet daimî elem verir Düşünmek ise o elemi deşiyor, teessüf akıtıyor Eski hayatında geçirdiği muvakkat âlâmın zevâlinden neş'et eden mânevî ve daimî lezzet, "Elhamdü lillâh" dedirtir |
|