İşte Ben O Rüyayı Gören Zatın Oğluyum |
08-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İşte Ben O Rüyayı Gören Zatın OğluyumGönderilen bir Resûl'ün bir kitaptan okumadığı ve bir hocanın talebesi olmadığı hâlde, âlemde kimsenin bilmediği hikmetli ilimleri ve geçmişte meydana gelmiş olayları, ümmetlerinin peygamberleriyle aralarında geçen hâdiseleri aynen bilmesi, sözünün ilâhî bir vahiy olduğuna delalet eden büyük bir nimettir "Andolsun ki, içlerinde, kendilerinden, onlara O'nun (Allahu Teâlâ'nın) âyetlerini okuyan, onları (bozuk inançlarından ve kötü huylarından) tertemiz eden ve onlara o kitabı (Kur'an–ı Kerim'i) ve hikmeti (Sünnet–i Seniyyeyi) tam mânasıyla öğreten bir peygamber gönderdiği için Allah mü'minlere (büyük bir) iyilikte bulunmuştur Halbuki bundan önce apaçık bir dalâlet içindeydiler (Âl–i İmran, 164) Mevlâ Teâlâ bu âyet–i celilesinde Resûl'ünün birçok kıymetli sıfatlarını açıklayarak, beşeriyete bu kadar hizmet eden, insanları karanlıklardan nura çıkaran bir zatı tenkit edenlerin, saadetten mahrum olduklarını beyan etmiştir Kadî Beydavî'nin beyanına göre; Resûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem bütün âlemlere gönderilmiş ve bütün kulları doğru yola kavuşturmakla emrolunmuş olduğundan, herkes hakkında rahmetse de ancak bu rahmetten mü'minler istifade ettiğinden Mevlâ Teâlâ Resûl göndermekle mü'minlere iyilik ettiğini açıklamıştır "Hâzin Tefsiri"nde zikredildiğine göre, Efendimizin gönderilişinin kullar hakkında tam bir lütuf oluşu çok açıktır Çünkü insanların aklı, Allahu Teâlâ'nın rızasına uygun olan ibadeti ve o ibadetin nasıl yapılacağını anlamaktan aciz olduğundan, Mevlâ Teâlâ, kullarına bir Resûl gönderip, o Resûl vasıtasıyla rızasına uygun amelleri ve o amellerin nasıl yapılacağını açıklattırarak, dünya ve âhiretle alakalı birtakım hükümleri öğrettirip, kimsenin bilemeyeceği sırları izah ettirerek, kendilerine çok büyük iyilikte bulunmuştur KİMSENİN BİLMEDİĞİ HİKMETLİ İLİMLERİ BİLİYOR Efendimizin, kulları can yakıcı azaptan kurtaracak ve kendilerini naim cennetlerindeki sevaplara ulaştıracak bir yola davet edişi de, kendisinin onlar hakkında ne büyük bir nimet olduğunu açıkça göstermektedir Resûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'in, Arapların kendi cinslerinden ve kendi beldelerinden olup, aralarında yetişmiş olması da ümmeti hakkında büyük bir lütuftur Zira Efendimizin Arap kabilelerinden her biriyle akrabalığı vardır Ancak Benî Tağlib kabilesiyle nesebi yoktur Çünkü onlar evvelce Hıristiyan olup daha sonra da Hıristiyanlık'ta sebat ettiklerinden, Allahu Teâlâ Resûl'ünü onlarla akraba olmaktan uzak tutmuştur Efendimizin kavminin, evvelden beri onun sadakat ve emanetini, yani doğruluk ve güvenirliliğini ve sair güzel hallerini, soyu ve sopunu bilmeleri, onun peygamberliğini tasdik etmek ve ona iman etmekte çok büyük bir kolaylık olduğundan zorluk çekmeksizin itaat dairesine girmek ve Mevlâ Teâlâ'nın rızasına yol bulmak elbette büyük bir nimettir Gönderilen bir Resûl'ün bir kitaptan okumadığı ve bir hocanın talebesi olmadığı hâlde, âlemde kimsenin bilmediği hikmetli ilimleri ve geçmişte meydana gelmiş olayları, ümmetlerinin peygamberleriyle aralarında geçen hâdiseleri aynen bilmesi, sözünün ilâhî bir vahiy olduğuna delalet eden büyük bir nimettir Getirdiği kitabın Allahu Teâlâ'nın birliğini yerleştirmesi, Mevlâ Teâlâ'yı bütün noksan sıfatlardan tenzih etmesi, bütün işlerde adaleti esas alması, türlü türlü ibadetleri ayrıntılı bir şekilde açıklaması, O zatın Allahu Teâlâ tarafından gönderilmiş bir resûl olduğuna delalet ettiği gibi, elçiliğini doğrulamakta büyük kolaylıklar sağladığından elbette kullar hakkında tam bir nimettir O ÜMMET–İ MUHAMMED İÇİN NİMETLERİN EN BÜYÜĞÜDÜR O Resûl'ün gönderilmesinden evvel Arap kavminin dinleri putperestlik olduğundan, kendileri alçak, dinleri ise bâtıl olup, ahlâkları da kapmak, çalmak, vurmak, kırmak, dövmek, öldürmek gibi bütün insanlar nazarında en çirkin ve kendileri bütün kavimler arasında cahil ve düşkün bir hâldeydi Böyleyken Allahu Teâlâ'nın bir Resûl gönderip onun vasıtasıyla onların dinini üstün, dinlerin alâsı ve ahlâklarını en üstün kılarak, onları âlem nazarında hatırı sayılır bir ümmet yapması ve ümmetlerin derecelerinin en yüksek tabakasına çıkarması, ümmet–i Muhammed için elbette nimetlerin en büyüğüdür "Alûsî Tefsiri"nde zikredildiğine göre; Efendimizin Arap kabilelerinin en şereflisinden olduğunu bilmek, hiç izaha muhtaç olmayan bir hakikat olup, her mü'minin bunu böyle bilip kabul etmesi gereklidir Nitekim Şeyh Veliyüddin–i İrakî Hazretlerine, "Resûlullah'ın bir beşer olduğunu ve Arap kavminden olduğunu bilmek imanın sıhhatinde şart mıdır veya farz–ı kifayelerden midir?" diye sorulduğunda, "İmanın makbul olması için şarttır" diye cevap verdi Sonra şöyle buyurdu: "Bir kişi, 'Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm'ın bütün kullara gönderildiğine inanıyorum, lâkin onun beşerden mi, melaikeden mi, yoksa cinlerden mi olduğunu veya Araptan mı acemden mi olduğunu bilmiyorum' dese, bu kişinin kâfir olduğunda hiç şüphe yoktur Zira bu sözün sahibi, Kur'an–ı Kerim'i yalanlamış ve asırlardan beri ümmetin kabul ettiği havas ve avam katında kesinlikle bilinen bir gerçeği inkâr etmiş olur ve ben bu fetvada hiçbir âlimin ihtilaf ettiğini bilmiyorum" Ancak kişi, bu hakikati bilemeyecek kadar cahil olursa, kendisine bu hakikati öğretmek vaciptir, ama yine de inkâr ederse küfrüne hükmederiz ONUN BİRTAKIM ÖZELLİKLERİ Resûlullah'ın okuduğu âyetlerden maksat; Kur'an–ı Kerim'in âyetleri, kitaptan maksat; Kur'an–ı Kerim, hikmetten maksat ise; Sünnet–i Seniyye'dir Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın gönderilmesinden evvel, ümmetin açık bir sapıklık içinde olduklarının beyan edilmesi, kendilerine bir peygamber gönderilmesine son derece muhtaç oldukları zamanda o Peygamberin kendilerine gönderilmesinin ne büyük bir rahmet ve nimet olduğuna işaret etmektedir Mevlâ Teâlâ bu âyet–i celilesinde Resûl'ünü beş sıfatla vasıflamıştır ki, o sıfatlardan her biri birçok menkıbeleri içine almıştır O RESÛL'ÜN KENDİ CİNSLERİNDEN OLMASI Efendimiz Arapların cinsinden olduğu için kendisini çok iyi tanıdıklarından tenkit edecek hiçbir şey bulamamışlar, din adına tenkitlerin ise, bütün âleme gülünç olmaktan başka bir tesiri olmamıştır ALLAH'IN ÂYETLERİNİ ÜMMETİNE OKUMASI Kur'an–ı Kerim'in her bir âyeti o zamanda meydana gelen veya kıyamete kadar meydana gelecek olan, bir hâdise hakkında fetva olup, o fetva da bu hâdisenin zorluklarını halletmekte, akla uyan tek çare olduğundan, Efendimizin bu âyetleri okuması kendisinin risaletine, o âyetin vahy–i ilâhî olduğuna ve kendisinin kadr–ü kıymetinin yüceliğine yeterli bir delildir ÜMMETİNİ GÜNAHLARDAN TERTEMİZ ETMESİ Efendimizin okuduğu âyet–i kerimeler ve hadis–i şerifler, ümmetini doğru yola sevk ettiğinden o âyetlere inanıp gereğiyle amel edenler, elbette bütün günahlarından tertemiz olurlar Binaenaleyh Resûlullah, birçok kimseleri bu vesileyle tertemiz ettiğinden, bütün âlemler nazarında şerefi gün be gün artmıştır ÜMMETİNE KUR'AN–I KERİM GİBİ BİR KİTABI ÖĞRETMESİ Kur'anı Azimüşşan, dünya ve âhiret ile alâkalı bütün hükümleri, geçmiş ümmetlerin ibret verici hâllerini, birçok misalleri hikmetli ilimleri ve vaazları kendisinde topladığından, bunu getiren Peygamberin ne kadar yüce bir mertebeye sahip olduğuna delalet etmekte yeterlidir ÜMMETİNE HİKMETİ ÖĞRETMESİ Kur'an–ı Azimüşşan'ın sırlarını beyan etmek, açık ifadelerinden anlaşılmayan gizli meseleleri delillerinden ve işaretlerinden alıp, hâlis hidâyet olan Sünnet–i Seniyye'yi ümmetine açıklayarak, onlara yapacakları amelleri kolaylaştırmak, o Peygamberin ümmetine karşı ne kadar geniş bir merhamete sahip olduğuna açıkça delalet eden kuvvetli bir delildir "Ruhu'l–Beyan" sahibi İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri bu âyet–i kerimenin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Bilinmelidir ki, Allahu Teâlâ Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm'ı çok azgın kavimlere göndererek onların inatçılarını dize getirmiştir" Efendimiz doğduğunda putlar baş aşağı düşmüş, Kisra'nın sarayı parçalanmış ve Efendimizin sahip olacağı kavimlerin sayısınca on dört kulesi yıkılmıştır Ateşperestlerin binlerce senedir sönmeden yanan ateşleri sebepsiz yere sönmüş, Save gölü beklenmedik şekilde kurumuştur Mevlâ Teâlâ o Habib'ini bütün kulları arasından seçmiş ve onu bütün mahlûkata takdim etmiştir Onun devletinin günleri, bayram günleri ve düğün geceleri gibidir O bütün ümmetler hakkında umumî bir rahmet olup, havas ve avam nazarında onun kadr–ü kıymeti çok yücedir Efendimizin amcası Ebû Talib, Efendimizi Hatice validemizle evlendirirken, Haşimoğulları ve Kureyş'in huzurunda okuduğu hutbesinde şöyle demiştir: "Bizi İbrahim Aleyhisselâm'ın zürriyetinden, İsmail Aleyhisselâm'ın neslinden, Mudar ırkından kılan, Ev'inin bakıcıları Harem'in gözcüleri yapan, bize herkes tarafından kastedilen bir Ev ve emniyetli bir Harem veren ve bizi insanlar üzerine hâkimler kılan Allaha hamd ederim! Sonra benim kardeşimin oğlu bu Muhammed b Abdullah, Kureyş'ten hangi delikanlı ile tartılsa, mutlaka ağır gelir, bundan sonra da vi onun için büyük bir haber ve yüce bir rütbe vardır" ("Ruhu'l–Beyan", 2/120–121) BEN PEYGAMBERİM YALAN YOK İbn Abbas Radıyu Anhümâ'dan rivâyet edildiğine göre; Âdem Aleyhisselâm yaratılmadan iki bin sene evvel Kureyş kabilesi Allahu Teâlâ'nın huzurunda bir nurdu, o nur tesbih ediyor, melekler de onun tesbihiyle tesbih ediyorlardı Allahu Teâlâ Âdem Aleyhisselâm'ı yaratınca o nuru onun sulbüne koydu Rivâyete göre Efendimizin dedesi Abdülmuttalib bir kere Hicr (Altın oluğun altın)da uyurken korkuyla uyandı Hz Abbas buyurdu ki: "Ben onun peşine düştüm ve ben o gün denileni anlayacak çağda bir çocuktum O Kureyş'in kâhinlerine gelerek rüyasını şöyle anlattı: 'Ben rüyamda gümüşten bir zincirin sanki sırtımdan çıktığını gördüm Onun ucu gökyüzüne ulaştı, bir ucu da yerin altındaki toprağa geçmişti Ben o zincire bakarken bir anda o nurlu yemyeşil bir ağaca dönüştü, o sırada iki piri fani yanıma geldi Ben onlardan birine 'Sen kimsin?' diye sorduğumda 'Ben Rabbü'l–âlemîn'in Nebîsi Nuh'um' dedi Öbürüne 'Sen kimsin?' diye sorduğumda 'Ben Rabbü'l–âlemîn'in Halil'i İbrahim'im' diye cevap verdi Sonra ben uyandım" Bu rüyayı dinleyen Kureyş kâhinleri: "Senin rüyan doğruysa elbette sülbünden öyle bir nebî çıkacak ki, göklerdekiler ve yerlerdekiler ona iman edecek O zincir, onun ümmetinin ve yardımcılarının çokluğuna, ayrıca zincirin halkaları birbirine girdiği için onların kuvvetli olacaklarına delalet etmektedir O zincirin ağaca dönüşmesi, o Peygamberin işinin yerleşeceğine ve şanının yüceliğine işaret etmektedir (O iki piri görmenin mânasına gelince) Nuh Aleyhisselâm'ın kavmi helâk olduğu gibi ona inanmayanlar da kısa bir zamanda helâk olacaklar, İbrahim Aleyhisselâm'ın milleti (dini) de onunla parlayacaktır" diye tabir ettiler Efendimizin Huneyn günü söylediği: "Ben Peygamberim yalan yok, Ben Abdülmuttalib'in oğluyum" (Buhârî, Cihad, 52) sözü de bu rüyaya işaret etmektedir Efendimiz bu sözüyle sanki dedesinin gördüğü rüya ile iftihar ederek "İşte ben o rüyayı gören zatın oğluyum" demek istemiştir Zira o rüyada Efendimizin nübüvvetinin ve davasının yüceliğinin işaretleri vardır Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın şerefli evsafının ve güzel ahlâkının derecelerinin sonu yoktur Ancak iş, kimin onun sevgisiyle dolup taşması ve gerçekten onun ümmetinden olabilmesi için onun Sünnet–i Seniyye'sine uymuş olmasındadır Allahu Teâlâ cümlemizi onun sünnet ve edeplerine riâyet?, âl–ü ashabının eserlerine ve izlerine uymakla müşerref eylesin |
|