Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ademin, benzer, hzisanın, yaratılışı, yaratılışına

Hz.İsa'nın Yaratılışı Hz. Adem'in Yaratılışına Benzer.

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.İsa'nın Yaratılışı Hz. Adem'in Yaratılışına Benzer.




HZ İSÂ’NIN YARATILIŞI HZ ÂDEM’İN YARATILIŞINA BENZER


59) اِنَّ مَثَلَ ع۪يسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَۜ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
60) اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ


59-60 Allah katında İsâ’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir Allah Âdem’i topraktan yarattı; sonra ona, ‘ol’ dedi ve o da oluşmaya başladı Gerçek, Rabb’inden gelendir Öyle ise şüphecilerden olma!


1 اِنَّ مَثَلَ ع۪يسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَۜ “Allah katında İsâ’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir


Bu âyet, Hz İsâ’nın gayr-i meşru olduğu zannına kapılanlara ve Allah’ın oğlu diyerek onu ilâhlaştıranlara cevap mahiyetindedir Müfessirlerin beyanına göre 59 âyet, Necran heyetinin Hz Peygamber’in huzurunda, “Hz İsâ babasız dünyaya geldiğine göre, O’nun babasının Allah olması gerekir” demeleri üzerine inmiştir


Râzî’nin naklettiği bu rivâyetin, âyetin içeriği ile yakından alakalı olduğu rahatlıkla söylenebilir Âyeti bu açıdan ele alarak diyebiliriz ki: Hz Âdem’in anasız-babasız yaratılması ile, Hz İsâ’nın babasız yaratılması arasında bir benzerlik vardır Öyleyse neden Hz Âdem’e kutsiyet vermemektedirler?


Üstelik, Hz İsâ’nın sadece babasız dünyaya gelmesine karşın, Hz Âdem hem babasız hem de anasız dünyaya gelmiştir Hz Âdem ile Hz İsâ arasında, babasız dünyaya gelmeleri açısından bir benzerlik vardır Allah Teâlâ da bu bakımdan İsâ’nın durumunu Âdem’e benzetmiştir


Buradan şu neticeyi çıkarabiliriz: İnsanda şüphe uyandıran ve insanı gerçek dışı düşüncelere sevkeden tabii bir olay, geçmişteki bir olay ile açıklanarak şüpheler giderilebilir Olaylar arasındaki farklardan ziyade benzerliklerden hareket etmek, yanlışlıkları ortadan kaldırmak için daha etkili bir metottur


Yüce Allah, Hz İsâ’nın yaratılışı ile, Hz Âdem’in yaratılışı arasındaki benzerliğe dikkat çekerek, meselenin üzerinde düşünülmesini istemektedir Zira, geçmişteki bir olgu, haldeki veya gelecekteki bir olayın anlaşılmasında önemli rol oynayabilir Allah Teâlâ, Hz İsâ ile ilgili düşüncelere, bu âyetle rehberlik etmekte; Hz İsâ üzerindeki ihtilafları, Hz Âdem olgusundan hareketle sona erdirmeyi amaçlamaktadır


2 خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ “Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona ‘ol’ dedi ve o da oluşmaya başladı


Yüce Allah Hz İsâ’nın yaratılışını, Hz Âdem’in yaratılışı ile açıklayarak İsâ’nın yaratılışını insanın kavrayış alanına sokmaktadır Bu âyette, Âdem’in yaratılış maddesinin aslına (toprağa) dikkat çekilmekle yetinilmiş; başka âyetlerde ise, toprağın çeşitli safhalardan geçtiği de ifade edilmiştir


a) خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ “Onu topraktan yarattı


İnsan vücudundaki elementlerle, topraktaki elementler arasındaki benzerlik, insan denen varlığın topraktan yaratıldığının en büyük delilidir Atılan bütün tohumların canlanması gösteriyor ki, topraktaki elementlerin, asit ve gazların bileşimi hayatın başlangıcını teşkil etmektedir


Topraktaki çeşitli maddeler, ruhla harekete geçince insan denen varlığın biyolojik ve psikolojik özellikleri oluşmaktadır Toprak üretkendir, onun bu özelliği insana üretken olma şeklinde intikal etmiştir Toprağın; işlenmesi, işlenmeyi kabul etmesi, yumuşaması, atılan tohuma hayat vererek bereketi temin etmesi gibi özellikleri aynen insana intikal etmiş; o da eğitim vasıtasıyla işlenebilir, yumuşayabilir ve verilen bilgiyi kabullenip onu zenginleştirerek hayat verebilir


Toprağın verimlisi ve verimsizi olduğu gibi, insanın da verimlisi ve verimsizi vardır Her şekle girmesi, toprağın etkiye açık olduğunu gösterir, insan da toprak gibi bütün iyi veya kötü etkilere açıktır İşte bu özellikler, insanın aslının toprak olmasından kaynaklanmaktadır


Yüce Allah ilk insan olan Hz Âdem’in türabdan (topraktan) yaratıldığını ifade ettiği gibi, bütün insanların da topraktan yaratıldığını ifade etmektedir Hz Âdem doğrudan topraktan yaratılmışken, diğerleri dolaylı olarak topraktan yaratılmış ve yaratılmaktadır: فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ “Şunu bilin ki, biz sizi topraktan yarattık” (Hacc 22/5) Kehf 37, Rûm 20, Mü’min 67 ve Mü’minûn 35 âyetler de aynı konuya işaret etmektedir


Bu ve benzeri âyetlerde yer alan sizi ifadesi, topraktan yaratılma olgusunun devam ettiği anlamına gelir İnsanın aldığı gıdaların ilk kaynağına gidildiğinde, hepsinin topraktan geldiği kolayca anlaşılır Allah Teâlâ insanların, beslenme ihtiyaçlarını temin ettikleri gıdaların asıl ve ilk kaynağını araştırmalarını istemektedir: فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ “İnsan, yediğine bir baksın” (‘Abese 80/24) Bu emrin ardından Yüce Allah, insanın sofrasına gelen gıdanın hangi safhalardan geçerek geldiğini açıklarken, bitkisel ve hayvansal gıdaların toprakla suyun ilişkisi neticesinde oluştuğunu söylemektedir (‘Abese 80/25-32)


Bu âyetlerdeki açıklamalardan hareketle, tüm bitkisel ve hayvansal gıdaların kökeninde toprağın bulunduğu, “eşeyli yaratılma” denen sperm ile yumurtanın oluşumunda topraktan elde edilen gıdaların bulunduğu düşünüldüğünde, insanların topraktan yaratıldığı sonucuna varmak zor olmayacaktır وَاللّٰهُ اَنْبَتَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ نَبَاتًاۙ “Allah sizi yerden ot bitirir gibi bitirmiştir” (Nûh 71/17) âyetinde insanın bitkisel safhasına işaret edilmektedir


Topraktan oluşan bitki, insanın üremesini sağlayan sperm ve yumurtanın kaynağını teşkil etmektedir İnsan vücudunun ürettiği meni ve yumurtanın geçtiği safhalar geriye doğru takip edilirse, bitkilere ve oradan da toprağa varılır Böylece, eşeysiz yaratılan Âdem’in de, eşeyli yaratılan diğer insanların da kökeninde toprağın bulunduğu anlaşılır


Bütün bunları dikkate alarak diyebiliriz ki, insanın yaratılmasında bir tekâmül vardır Hz Âdem’in eşeysiz olarak topraktan yaratılma safhası tekâmülün ilk basamağını oluşturmaktadır Daha sonraki eşeyli yaratılma safhası da ikinci basamağı teşkil etmektedir Bu safhaya, bitki, sperm ve yumurta gibi hayvansal/hücresel safha diyebiliriz


İnsan da dahil bütün canlıların kökeni topraksal bileşimden bir basamak daha geriye giderek iki hidrojen ile bir oksijen atomunun bileşiminden meydana gelen iki gaza kadar inmektedir H2O şeklinde ifade edilen bu gazların bileşimi sudur


وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَآءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيّۜ “Bütün canlıları sudan yarattık” (Enbiyâ 21/30) âyetinden, bütün canlıların kökeninde iki gazdan oluşan suyun bulunduğu anlaşılmaktadır Bu iki gaz ile, yani su ile toprağın buluşmasıyla canlanma başlamaktadır Tıpkı erkekle kadının ilişkisinden insanın üremesi gibi; su ile toprağın buluşmasından da canlılar üremektedir


Gerek hidrojenle oksijenin, gerekse de su ile toprağın buluşması, ilâhî irade ve yaratma ile gerçekleşmektedir Belli bir oran ve dengedeki bu buluşmalar hayat kadar değer taşımaktadır Bu buluşmalardaki sevda, insan doğasındaki sevme özelliğini meydana getirecek ki bu, insanın bir sevda ürünü olduğunu gösterir Hidrojenle oksijenin buluşma sevdası ile suyun toprakla buluşma sevdası, kadınla erkeğin sevdasına dönüşmektedir


b) وَبَدَاَ خَلْقَ الْاِنْسَانِ مِنْ ط۪ينٍۚ “Ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır” (Secde 32/7)


Su ve toprağın buluşması ile meydana gelen oluşumun adı ط۪ينٍ tîn “çamur”dur Bundan, Hz Âdem’in insan sûretine bürünmeden önceki safhada suyun devreye girdiğini öğreniyoruz


Suyun devreye girmesi ile insanın psikolojik yapısında önemli özellikler oluşmaktadır Temizleyici olması hasebiyle su, ruh temizliğine, namus ve iffete işaret etmektedir Temiz ruhluluk, temiz seciye, temiz karakter, insanın aslı olan çamurdaki sudan kaynaklanmaktadır


Toprakla buluşan su, topraktaki bütün gizli oluşumları açığa çıkarır Eğitim ve öğretim faaliyeti de, insanın bütün kabiliyetlerini tıpkı suyun topraktaki gizli oluşumları açığa çıkarması gibi ortaya çıkarır, onları geliştirir ve şekillendirir


Diğer taraftan su, buharlaşma özelliğine sahiptir Buharlaşan su, hafifleşip yükselir ve içindeki yabancı maddelerden kurtulur Göğe yükselen buhar, rahmet olarak yere iner Bu durum, suyun değişim özelliğine sahip olduğuna işaret eder


Bazı insanların beyninden çıkan bilgiler, yücelir ve insanlığa rahmet olarak yayılır ve diğer insanların gönüllerine bereketler saçar İnsanın, tüm varlıklardan sıyrılıp sadece Allah’a yönelmesi ile arınarak yücelmesi, suyun, onun tabiatına olan tesiri sayesindedir


Ayrıca su, girdiği kabın şeklini alır İnsanların kolay etkilenmeleri, bulundukları fikir ortamının tesirinde kalmaları, taklide yönelmeleri ve ortama göre davranıp şahsiyet tutarlılığı göstermemeleri de suyun insan tabiatına olan tesirinden kaynaklanmaktadır


Çamur yumuşaktır, bu özelliği ona kazandıran ise sudur Bilginin insanın şahsiyetine kazandırdığı yumuşaklık, suyun toprağa sağladığı yumuşaklık sayesindedir Yumuşak huyluluk, insan tabiatındaki su maddesinden kaynaklanmaktadır


Su, akıcı bir özelliğe sahiptir Damlalar nehre, nehir de tevhîd inancını temsil eden denize akar İnsan tabiatında bulunan fıtrat ve akıl daima tevhîd inancına doğru akmaktadır ki bu, suyun özelliğinden gelmektedir


İnsanın insana ihtiyaç duyması, aile kurması ve toplum halinde yaşaması, kökeninde bulunan sudan kaynaklanmaktadır


Su ateşi söndürür Su yönü ağır basan insanların, tefrika ateşini, öfke ateşini, kavga ve savaş ateşini söndürme gayreti içinde olduklarını görüyoruz Onlar hep barıştan ve ıslahattan yanadırlar İçlerinde yanan nefis ateşini, nefis cehennemini aklın öğretileriyle söndürmek, kökeninde mevcut olan suyun insana sağladığı özelliklerdendir


c) اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ “Şüphesiz Biz, onları yapışkan bir çamurdan yarattık” (Sâffât 37/11)


Allah Teâlâ Hz Âdem’in çamurunun değişiminin üçüncü safhasında çamura yapışkanlık özelliği vermiştir Râzî, لَازِبٍ lâzib kelimesine, “yapışkan, özlü, esnek ve kopmayan” manalarını vermektedir Yapışmak ve kopmamak, insanın iman etmesini, sadakatini ve ahde vefa göstermesini temin etmektedir Bu güzel özelliklerinin yanında, insanın inatçılığı, yanlışta ısrarı, fikrinden vazgeçmemesi gibi olumsuz özellikleri de yapışkan çamur safhasından gelmektedir Vatan sevgisi, kötü alışkanlıkları bırakamama ve milliyetçilik özellikleri de bu safhanın verdiği vasıflardır Kamil insan olmanın önemli bir boyutunu teşkil eden sadık olma vasfı da bu safhanın neticesidir Demek ki, insanın yapışkan bir çamurdan yaratılma safhası, kemalin tohumlarını taşımaktadır


d) اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ “Ben, kupkuru çamurdan bir beşer yaratacağım” (Hicr 15/28)


Salsâl, “havada kurumuş çamur” anlamına gelmektedir Bundan hareketle, Hz Âdem’in çamuruna havanın karıştığı fikrine varırız Havanın yapısında var olan bütün gazlar, insanın tabiatında da vardır İnsanın, yaratılışındaki havada kurumuş çamur (kurumuş balçık) safhasından kaynaklanan bazı özellikleri vardır


Nasıl ki hava, hayat için olmazsa olmaz bir madde ise, insan da insan için olmazsa olmazı teşkil eder; çünkü insansız insan hayatın güzelliklerini yaşayamaz ve faziletler üretemez Sırların peşine düşmemiz ve öğrenme merakımız, haber taşımamız, iniş ve çıkışlarımız, ani değişimlerimiz; keder ve sevinçlerimiz, mutluluk ve mutsuzluklarımız, acı ve tatlı hallerimiz, dönekliğimiz, istikrarsızlığımız, ahde vefasızlığımız, yıkıcılığımız ve kızgınlık anında şiddetli rüzgar gibi etrafımızı kırıp dökmemiz bu safhanın bize kazandırdığı psikolojik özellik ve davranışlardır


Kurumuş çamura vurunca, tın tın diye bir ses çıkar; idealsizliğimiz, cahilliğimiz, içimizin boş oluşu ve kofluğumuz bu safhanın bize getirdiği neticelerdir


İşte Hz Âdem’in çamuruna karışan hava, ya da o çamurun havada kurumuş olması, insan tabiatına olumlu ya da olumsuz pek çok özellik katmıştır


Havanın, akciğerlerdeki pis kanı temizlemesi gibi; bu safha da insan tabiatına kazandırdığı özellik sayesinde insanın yanlış bilgileri temizleyip doğrusunu benimsemesini (furkan sıfatını kazanmasını) temin eder


Yine, kolay kırılmamız, zayıflığımız, -Muhammed Esed’in dediği gibi- konuşma özelliğimiz de tın tın ses veren kuru balçık safhasının eseridir


e) مِنْ حَمَاٍ مَسْنُونٍ “Özlü kara balçıktan” (Hicr 15/26)


Râzî, âyette geçen حَمَاٍ hame’ kelimesini şöyle açıklamaktadır:


Leys’in dediğine göre el-hame’, “siyah, kokuşmuş çamur” anlamına gelmektedir Ebu Ubeyde’ye göre ise, mantar anlamına gelen hame’tü kalıbındandır Bu kelimenin sıfatı olan مَسْنُونٍ mesnûn kelimesinin “değişen, kazanılmış, hakedilmiş, taşın üzerine sürtmek, akıtılmış, eskimek, şekillendirilmiş ve yaş çamur” manalarına geldiği söylenmektedir (Râzî, age, XIV, 91-92)


Bu safhadaki çamurun siyah, kokuşmuş, değişken, eskimiş ve şekillenmiş olmasından hareketle insanın tabiatına/psikolojisine neler ilave ettiğine bakabiliriz


Çamurun bu safhadaki ‘siyah’lığından, kötümserlik, karanlık işlere meyletme, cehalet karanlığına dalma ve ona göre davranışlar sergileme, fert ve toplumların karanlık günlere girmesi; ‘kokuşmuş’luğundan, işe yaramayan bilgilerin peşinden koşma, eskimişliğin farkına varma, yanlış davranışlarla etrafı/sosyal çevreyi kokutma ve böylece onu kirletme, yanlış fikirlerle ortalığı kokuşturma gibi neticeler meydana gelmektedir


“Değişken çamur” safhasından, değişime yatkınlık, hep yeni bir şey arayışı içinde olma, aynı şeylerden bıkma, ilerleyen zamana ayak uydurma, kültürü yenileme gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır Çamurun “şekillenmiş balçık” safhasından, eğitilebilirlik, yeni bilgilerle davranışların şekillenmesi, farklı çevrelere intibak edebilme, çevreye şekil verme, eğitimle insanları şekillendirme ve sanatsal yön doğmaktadır


Mesnûn kelimesi “eskimek” anlamına da gelmektedir Zeccâc, “yolun eskimesi” manasındaki eskimenin bu kelime ile ifade edildiğini söylemektedir İnsanın takip ettiği yol ve metotlar zamanla eskiyebilir; eskimeyen tek yol, sadece Yüce Allah’ın yoludur


Eskiyen şey değişime uğrar, kokuşur ve ilk durumunu kaybeder İnsanın biyolojik yapısının zamanla ihtiyarlaması, değişmesi, psikolojik kabiliyetlerini kaybetmesi ve güçlerinin azalması, eskiyen çamurundan kaynaklanmaktadır
Diğer taraftan mesnûn kelimesi, “bıçağı bileği taşında bilemek” anlamına da gelir Eğitim vasıtasıyla insanın incelmesi, kibarlaşması, nazikleşmesi bu safhanın eseridir


Havada kurumuş çamurdan sonra, bu safhanın gelmesi manidardır Şekillenmiş balçık safhasında insan geniş bir psikolojik yapı kazanmaktadır Hz Âdem’in çamurundaki bu safha, Âl-i İmrân 6’da “anne rahminde çocuğun şekillenmesi” şeklinde ifade edilmektedir


f) خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِۙ “Allah, insanı çömlek gibi pişmiş çamurdan yarattı” (Rahmân 55/14)


Âyette geçen الْفَخَّارِ el-fehhâr kelimesini Fahruddin Râzî şöyle açıklamaktadır:


Kelime, ateşte pişmiş çamur olup tuğla, kiremit manasındadır Suyu ve sıvıları içinde tutabilecek çömlek haline gelip, ufalanmadan ve yarılmadan içindekileri sızdırmayacak bir hal alınca, sanki hemcinslerine karşı öğünmüş gibi olur (Râzî, age, XXI, 87)


“Ateşte pişmiş çamur” ifadesinden, insanın tabiatında ateşin de bulunduğu anlaşılmakta; böylece tabiattaki dört temel madde olan toprak, su, hava ve ateş insanın doğasında yerini almaktadır


İnsanın tabiatında bulunan ateş, onun cinlerin özelliklerinden birine sahip olduğunu da göstermektedir Çünkü cinlerin ana maddesi ateştir:


وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ “Cinleri ise Âdem’den çok önce, yakıcı, kavurucu yellerin ateşinden yarattık” (Hicr 15/27)


خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ “Beni ateşten yarattın, onu ise balçıktan” (A‘râf 7/12)


وَخَلَقَ الْجَآنَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ “Cinleri yalın ateşten yarattı” (Rahmân 55/15)


Üç âyette de cinlerin ateşten yaratıldığı net bir dille ifade edilmektedir İnsan çamurunun fehhâr safhasında ateşle piştiği, bizzat Yüce Allah tarafından ifade edilmektedir İnsanın şeytanî davranışlar sergilemesinin altında, tabiatında ateşin yer almış olması vardır


A‘râf 12’den anlıyoruz ki, ateşten yaratılması şeytana kibirli olma özelliğini vermiştir Yüce Allah ona, Âdem’e secde etmesini emrettiğinde şeytan bundan kaçınmış; sebebini sorunca da, kendisinin ateşten, Âdem’in ise balçıktan yaratıldığını söyleyerek mukayese yapmış, kibirlenmiş ve Allah’ın emrini yerine getirmeyerek asi olmuştur İnsanın mukayese yaparak kibirlenmesi ve Allah’ın emirlerini yerine getirmeyip isyan etmesi tabiatındaki ateş maddesinden kaynaklanmaktadır


Şeytan başkalarını etkileyip yoldan çıkarır ve onları aldatır İnsanın başkalarını olumsuz yönde etkileyip aldatması ve onları yoldan çıkarması da tabiatındaki ateşten kaynaklanmaktadır Şeytan kovulmasının faturasını Hz Âdem’e çıkartarak, ona düşmanlığını açıkça ilan etmiştir Bu konuda Fâtır sûresinde şöyle buyurulmaktadır:


اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ “Geçrekten şeytan size düşmandır, siz de onu düşman edinin, çünkü o, kendi taraftarlarını ancak cehennemlik olsunlar diye çağırır” (Fâtır 35/6)


İnsanın beslediği düşmanlık duygusu, tabiatındaki ateş maddesinden kaynaklanmaktadır Kendi yanlışının faturasını başkasına çıkartarak ona düşmanlık beslemek suretiyle şeytanla birleşmektedir:


اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَاْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَآءِۚ “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve çirkin şeyleri telkin eder” (Bakara 2/268)


İnsanları fakirlikle korkutarak cimriliği telkin edenler, şeytanla ortak hareket etmektedirler Fakirlik korkusuyla cimri davranması, insanın tabiatında bulunan ateşin ürünüdür Şeytan insana yanlışı doğru göstermek için, yanlışı süsler ve böylece insanı olumsuz yönde etkiler:


وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Şeytan, bütün yaptıklarını kendilerine süslü göstermişti” (En‘âm 6/43)


Bu âyette, mütevazi olmamanın ve kalbin katılığının artmasının şeytanın süslü göstermesinden kaynaklandığı ifade edilmektedir Katı kalplilik ve kibirlilik bu safhanın eseridir


İnsanın insanı etkilemesi ve yanlış davranışları süslemesi, yaratılışının ateş safhasından kaynaklanmaktadır İnsandaki kıskançlık, haset, üstünlük taslamak ve sosyal düzeni bozmak gibi olumsuz davranışlar tabiatındaki ateş maddesinden ileri gelmektedir


Ateş, yanma özelliği olan herşeyi yakıp kül etmesinin yanısıra, ham olan maddeleri de pişirerek yenecek hale getirir Suyu ısıtarak çeşitli şekillerde kullanılmasını temin eder İnsanın tevbe ve istiğfar edip günahlarını yakması, çile çekip hamlığını ortadan kaldırarak olgunlaşması ve soğuk ilişkileri ısıtarak insanları kaynaştırması da olumlu yönleridir Ateşin ışık verici özelliği, insanın etrafına ışık vermesini temin etmektedir


g) فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي “Ona en uygun biçimi verip kendi ruhumdan üfürdüğüm zaman” (Sâd 38/72)


Yüce Allah, yedinci safhada Hz Âdem’in canlanması için ona kendi ruhundan üflemiştir ki bu, sıfatlarından cüz’î olarak ona verdiği anlamına gelir


İnsanın içindeki bu ilâhî ruh, onu değişime uğratarak, yeniden yeniye koşmasını ve kaliteli insan olmasını temin eder İyinin daha iyisini, güzelin daha güzelini, doğrunun daha doğrusunu, faydalının daha faydalısını elde etmek için koşma ve olgunlaşma gücünü ona bu ruh vermektedir


Bu sayede insan, her an bir işte olmanın (Rahmân 55/29) sırrına ererek, durmadan insanlığı zenginleştirme gayreti içinde olur İlâhî insan olmanın tadına bu gayret sayesinde ulaşacağını bilir ve bilgiyi dünyaya yaymayı ve daima araştırmayı kendine huy edinir


İşte Hz Âdem’in topraktan yaratılma olgusu bu merhalelerden geçmiştir Allah’ın insana kendi ruhundan üfürmesi, Âl-i İmrân 59’da ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ “Sonra ona ‘ol’ dedi ve oluverdi” şeklinde ifade edilmektedir


Ruh üflemek ile ‘ol’ demek aynı şeyi ifade etmektedir Hz Âdem’e nasıl ol demiş ve o da olmuş ise, Hz İsâ’ya da aynı şekilde ol demiş ve o da olmuştur Çünkü Allah yarattığı her varlık için aynı ol emrini vermektedir (Yâsîn 36/82)


Aslında Arapça’da oluşu bildiren kelime كون kevene fiilidir Bu fiilin ortasındaki و vâv harfi illetli harftir Yüce Allah كُنْ kün “ol” emrini verirken, bu illetli harf oradan fırlamakta, ك kâf harfi, ن nûn harfine vurmaktadır İşte ك kâf ile ن nûn harfinin ortasındaki illetli olan bu و vâv harfi varlığı ifade etmektedir Onun için varlıklar illetlidirler Sonlu ve noksanlıklarla dolu olmaları bu illet sebebiyledir Varlıkların ve özellikle Hz Âdem’in böyle bir oluşumla yaratılması, Hz İsâ’nın yaratılmasının aynısıdır


Âl-i İmrân 59’daki yaratma eylemi, Hz Âdem’in toprağının şekillenmesini, ona biçim verilmesini ve yukarıda belirtilen safhalardan geçmesini ifade ederken, كُنْ kün “ol” emri de, hazırlanan maddî yapının canlanmasını ifade etmektedir Balçığın şekillenmesi ile ol emrinin arasında bir öncelik sonralık olup olmadığı akla gelebilir Fakat Yüce Allah için, bir öncelik ve sonralık düşünmek doğru değildir Ancak kâinâtın altı devirde yaratıldığını dikkate alırsak, varlık için bir öncelik sonralık düşünmek zorunlu olmaktadır Varlığın oluşumu belli safhalardan geçerek meydana gelmektedir Âl-i İmrân sûresinde şöyle buyurulmaktadır:


3 اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ “Bu, Rabb’inden bir hakikattir; öyleyse sakın şüphecilerden olma” (Âl-i İmrân 3/60)


Burada şüphe edilmemesi gereken hakka işaret edilmekte; Yüce Allah’tan gelen bir hak olduğundan dolayı ondan şüphe edilmemesi gerektiği söylenmektedir Hz İsâ’nın yaratılışının hak olduğu ifade edilmekte, onun yaratılışından farklı manalar çıkartarak şüpheye düşmenin anlamsız olduğuna dikkat çekilmektedir Aslında sadece Hz İsâ’nın değil, Hz Âdem’in yaratılışının da hak olduğu ifade edilmektedir Anasız-babasız yaratılan Hz Âdem’in durumu ile babasız yaratılan Hz İsâ’nın durumuna hak açısından bakıldığında durum farklı görülecektir Böylece olgulara şüphe ile bakmakla, hakikat açısından bakmanın farklılığı da öğretilmektedir Âyette, Hz İsâ hakkında çıkan ihtilafların bu şüpheden kaynaklandığına da işaret vardır


Bu âyetten şu öğretim ilkesini çıkarabiliriz: Âl-i İmrân 35 âyeti ile 60 âyeti arasında ele alınan meseleler, insanların şüphesini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir Yüce Allah’ın, insanların şüpheye, ihtilafa ve yanlışlara düşmelerine razı olmadığı, onları bu duruma düşmekten kurtarmayı amaçladığı anlaşılmaktadır Beşerî eğitim de aynı metod ve amacı takip etmeli; insanların şüpheden uzak kalmasını temin etmelidir Bu faaliyetiyle öğretimin iki boyutlu bir görevle karşı karşıya olduğunda hiç şüphe yoktur İnsanların şüphelerini, ihtilaflarını gidermek, sonra da onlara doğru olan bilgileri kazandırmak, onun amaçları arasında yer almaktadır


Şüpheyi ortadan kaldırmanın en önemli yollarından biri, hakikati öğretmektir ki Allah Teâlâ da önce hakikati öğretiyor, sonra şüphe etmemeyi emrediyor Böylece, gerçeğin öğretilmediği yerde şüphenin olacağına ışık tutuyor Yüce Allah Hacc 5’te, öldükten sonra dirilme konusunda şüphede olanların şüphelerini gidermek için, embiryoloji, biyoloji ve botanik bilgileriyle (tabiat kanunlarıyla) açıklamalar yapmaktadır Demek ki, din âlimleri ve eğitimcileri, tabiat kanunlarını açıklayarak dinî konulardaki şüpheyi ortadan kaldırma görevi ile karşı karşıyadırlar


Allah’ın bu tutumu, yasakların ancak bilgilendirmeden sonra konması gerektiğine işaret eder Bilmeyen insana yasak koymak, ahlâkî bakımdan kalıcı olamaz Yasakların insanlara ağır gelmemesi için, önceden bilgilendirme yapılmalıdır İşte Yüce Allah, فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ “Şüphecilerden olma” demeden önce, şüphe edilen konular hakkında bilgilendirme yapmakta, meseleleri aydınlatmakta, olgular arasında bağlantılar kurmakta, olabilirliklerini ispatlamaktadır Allah Teâlâ, bu metodun geçerli olmadığı durumları da gözardı etmemekte, bir sonraki âyette bu bilgiye rağmen tartışmayı sürdürenlere başka bir teklifte bulunmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.