Prof. Dr. Sinsi
|
Tmmob Tmmob Sanayi Kongresi 1974 - Açiliş Konuşmasi - Tmmob Makina Mühendisleri Odasi
Ali DİNÇER - TMMOB MMO Başkanı Saygıdeğer konuklarımız, Ülkemizin kalkınma sorunlarının çözümlenmesine katkıda bulunabilmek için düzenlediğimiz Sanayi Kongresine hoş geldiniz: Kongremize tebliğ sunarak, tartışmacı olarak, dinleyici olarak katılanlara Makina Mühendisleri Odası adına teşekkür ederiz Anayasal Kamu Kuruluşu olan örgütümüzün kuruluş yasasında olsun, tüzüğünde olsun amaç maddelerinin başında, halkımızın ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel sorunları ile uğraşmak maddeleri gelir Kaldı ki durum böyle olmasa bile, ülkemizin sınırlı olanaklarını kullanarak yetişmiş olan bizler, halkımızın bu sorunları ile uğraşmayı doğal görevlerimiz arasında sayarız Bu anlayış nedeniyle, bu kongreyi düzenledik, burada toplandık Bugün, dünyada ve ülkemizde, hızlı kalkınma için sanayileşmenin gerekli olduğu herkesin üzerinde birleştiği bir konudur Yine dünyada ve ülkemizde üzerinde en çok tartışılan konulardan biri, geri kalmış ülkelerin kalkınma dolayısıyla sanayileşme sorunlarıdır Bu kongre süresince de aynı konulara eğileceğiz Sanayi Kongremize başlarken ülkemizin kalkınma çabalarının dünü, bugünü ve geleceği ile ilgili bazı değerlendirmeler yapmak isterim Fazla geriye gitmeden, yakın geçmişten başlarsak, görürüz ki Türkiye‘de cumhuriyetin ilanından sonra yerli özel girişime dayalı bir sanayileşme politikası izlenmiştir 1930‘larda devletçiliğe önem verilmişse de özel girişimle kalkınma amacı bırakılmamıştır 1923 - 1929 döneminde, dış ticaretin sürekli olarak açık vermesi sanayine dayalı yeterli büyümenin sağlanamaması, 1930‘lardaki büyük dünya buhranı nedenleri dolayısıyla devletçiliğe başvurma gereği duyurulmuştur Tüketim gereksinmelerinin yerli olarak karşılanması, bunlar için gerekli yerli hammaddelerin değerlendirilmesi amacı ile devletçi politikanın izlendiği yıllarda sanayileşmede önemli gelişmeler sağlanabilmiştir Bugünkü Kamu Sektörünün temelleri 1930‘larda atılmıştır Yalnız o günden bugüne, kamu yatırımları, özel girişime karşı rekabetçi değil destekleyici olma, özel girişim yerine geçmeme, özel girişim geliştikçe karlı yatırım alanlarını ona bırakma niteliğini sürekli olarak korumuştur Hatta 1950‘lerde, ikinci Büyük Savaş sırasında, savaş ekonomisinin olanaklarından iyice yararlanarak palazlanan özel girişime sanayi alanlarının tümünün bırakılması, kamu yatırımlarının sadece alt yapı kuruluşlarına yönelmesi de düşünülmüştür Günün koşulları elvermediğinden, tamamen özel girişimci olduğunu söyleyen 1950‘lerin iktidarı döneminde de kamu yatırımları artmış, nitelik değiştirerek ara malları üretimine kaymıştır 1960‘larda başlayan planlı döneme gelindiğinde görülür ki, özel girişim genellikle dayanıklı ve dayanıksız tüketim mallarına yatırım yaparken kamu kesimi ara mallarına artan bir hızla yatırım yapmaktadır Her ne kadar 1960‘lardan sonra başlayan döneme planlı dönem denilirse de, gerçek anlamda planlamanın var olduğundan bahsetmek pek mümkün değildir Planlı kalkınma döneminde plan ekonomiye yön verecekken tersi olmuş ekonominin gelişimi plana yön vermiştir Ara malları ve yatırım malları üretiminde plan hedeflerinin gerisinde kalınırken, özel girişime yüksek karlar getiren buzdolabı, binek arabası gibi dayanıklı tüketim malları üretiminde plan hedefleri aşılmıştır Bazı çevrelerin bu hedef aşmaları sağlık işareti olarak görmesine rağmen, liberal ekonomi anlayışına sahip iktidarlar bile bu olumsuz gidişi durdurabilmek, yatırım malları üretiminde gereken hedefe ulaşabilmek için, kamu kesiminin yatırım yapmasını öngörmüşlerdir Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız dünün, bugüne bıraktığı mirasa bakarsak, haklı - haksız tüm eleştirilere rağmen, gerçek anlamda sanayi diyebileceğimiz kuruluşların hemen tümünün kamu kesimine ait olduğunu görürüz Örneğin; demir - çelik, makina, kimya, petro - kimya, gübre sanayileri genellikle hep kamu yatırımlarıdır Özetlersek, bugüne kadar ülkemizde uygulanan özel girişime dayalı kalkınma politikası yetersiz de olsa bazı olumlu sonuçlara, özel girişim yatırımları ile değil, özel girişime peşkeş çekilme, özel girişimi tamamlama amacıyla kullanılan ve özel girişimcilik öğülürken sürekli olarak kötülenen, kamu kesimince yapılan yatırımlarla ulaşmıştır İnkar edilmesi mümkün olmayan bu gerçeğin halkımız yararına kalkınma yolunu açacak olan ekonomi politikasının saptanması sırasında dikkate alınması gerekir Buraya kadar yapılan değerlendirmenin de yardımıyla Neden Sanayileşmeliyiz? Nasıl Sanayileşmeliyiz? sorularına yanıtlar arayabiliriz Siyasal bağımsızlığın anlam kazanabilmesi, tam bağımsızlık anlamına yaklaşabilmesi, ekonomik bağımsızlığın elde edilebilmesine bağlıdır Ulusal kurtuluş savaşlarıyla, siyasal bağımsızlıklarına kavuşan dünün sömürge halkları, artık bu gerçeği görmektedirler Yakın geçmişte verdikleri ulusal kurtuluş savaşı ile sömürgecilerin tutsağı olan uluslara öncülük eden atalarımıza denk bir davranışta bulunabilmemiz için bizimde ekonomik bağımsızlık uğraşını başarıyla, en kısa zamanda vermemiz gerekir Bu da sanayileşme, gerçek anlamda sanayileşme ile mümkündür Kalkınmanın, sanayileşmenin kişi başına gelirdeki artış gibi soyut ve genel sayılarla belirlenmesi bir anlam taşımaz Kalkınmanın nasıl sağlandığı ve topluma ne sağladığı, çalışanların kalkınmadan ne ölçüde hakkını aldığı önemlidir Belirli bir sınıfa elindeki varlığı arttıran ama halk çoğunluğunu yoksul bırakan bir kalkınmada kişi başına gelirin artışı önemli değildir Önemli olan gelirin dağılım biçimidir Hakça olmayan bir gelir dağılımını getiren kalkınma, beraberinde pek çok sosyal, politik ekonomik ve kültürel sorunu da taşır Hakça gelir dağılımı biçimi insana değer veren bir özgürlük ortamında gerçekleşirse daha anlamlı olur O halde nasıl bir sanayileşme yoluyla kalkınma sorusunun yanıtı, ÖZGÜRCE ve HAKÇA KALKINMA‘dır Bu kalkınmada klasik kapitalist yöntemle olmaz Bazı batılı ekonomistlerin geri kalmışlara önerdiği gibi tarıma dayalı, geri teknoloji kullanan, emek yoğun, tüketim mallarına yönelik sanayiler kurarak da olmaz Ekonominin büyük bir kesiminin yönetim ve denetimine halkın katılmasıyla özellikle bazı alanlarda en yüksek teknolojiyi kullanmakla yatırım malı üretimine yönelmekle, optimum kapasitede yatırımlara gitmekle, sanayi kuruluşlarını tam kapasite ile çalıştırmakla ve akla gelebilecek diğer halk yararını sağlayacak yöntemlerle özgürce ve hakça kalkınmak mümkün olur Bizlere düşen görev kalkınmanın halkımız yararına çözümünde izlenmesi gereken politikayı saptamak ve bunun halkımıza anlatılması için çalışmaktır İlk çalışmamızı yaptığımız bu salonda, bundan sonraki çalışmalarımızda da, sizleri aramızda görmek ümidiyle saygılar sunarım
|