|
|
Konu Araçları |
arabi, aydınlanmanın, ebdal, hilyetül, ibnül, koşulları, ruhi |
Ruhi Aydınlanmanın Ön Koşulları (İbnü'l Arabi - Hilyet'ül Ebdal) |
08-06-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ruhi Aydınlanmanın Ön Koşulları (İbnü'l Arabi - Hilyet'ül Ebdal)Ruhi Aydınlanmanın Ön Koşulları (İbnü'l Arabi - Hilyet'ül Ebdal) Hilyetül Ebdal Bize bilmedigimiz seyleri lham edip ögrettigi için Allah'a hamdolsun Allah’ın üzerimizdeki inayeti büyüktür, tartısılmazdır Serefli efendimiz Muhammed’e selam olsun; en büyük makamda sözün en derli toplu ve kalıcı olanı ona verilmistir Şimdi ben Peygamber'in amcaoglu olan Abbas'ı[n kabrini] ziyaret etme münasebetiyle gittigim Taif'te [h] 592 yılının Cumadelulâ ayının 12 gününde (13 Nisan 1196) Pazartesi aksamı el-Miye'nin evinde istihareye yattım; Rabbime “ hayırlı bilgiler nasib et" diye niyazda bulundum (3) istiharemin sebebi; Harranlı Ebu'l-Ganâim'in azatlısı olan Habesli arkadasım Ebû Muhammed Abdullah bin Bedr ile Tilimsanlı Ebû Abdullah Muhammed bin Halid Sadefî’nin - Allah her ikisini de dogru üzerinde muvaffak kılsın - "su mübarek ziyaret günlerinde ahiret için faydalı olacak birseyler" yazmamı istemeleridir Hemen bu gece Allah'tan hayırlı [ilhamlar] murad ettim ve su fasikülü4 yazıp "Hilyetü'l- Ebdâl' diye adlandırdım Bu hilyeden zuhur eden bilgi ve derin haller o iki arkadasıma ve baskalarına saadet yolunda azık olsun; [müridin] iradesinin tüm renklerine ve dallarına açılan bir kapı olsun istedim Varolusu (5) yaratandan destek ve yardım isteriz 1 Giris Hüküm hikmetin sonucudur Bilgi, marifet [denen derin arastırma ve tahkikin] sonucudur Hikmeti olmayanın hükmü geçerli olmamalıdır Yaratanı hakkıyla bilerek yargıda bulunan daima diktir, ayaktadır, pörsümez Allah’ı hakkıyla tanıyan daima tefekkür halindedir Bilgili olan hâkimler “Lam” harfindendirler Ârif olan hikmet sahipleri ise "Bâ" harfindendirler 2 Zuhur Öncesi durum Zahidin ihtiyacı dünyayı terkedebilmesiyle gerçeklestigi, mütevekkil tüm islerinde efendisi olan Tanrı'ya güvendigi, mürid sema ve vecd ile huzur buldugu, abid, ibadet ve zorluklara katlanmayla tatmin oldugu; hikmet sahibi arif Tanrı'da yogunlasarak kendini gerçeklestirdigi; manevi hüküm ve güç sahibi âlimler Tanrı'nın gayb hazinesinde eriyip yok oldukları için, onların nasıl bu hale geldiklerini hiçbir âlim, hiçbir mürid hiçbir abid tam olarak bilemez Onların bu haline hiçbir mütevekkil ve zahid de geregince tanık ve vakıf olmamıstır6 [Hiçbiri, kendi halleri hususunda hakiki suur sahibi olamadılar] Zahidin dünyayı terkedisi elbette bir bedel içindir, mütevekkilin tevekkülü maksadını elde etmek içindir, müridin vecdi ve coskusu ruhundaki sıkıntıları defetmek içindir, abidin zorluklara katlanısı Tanrı'ya yakın olmak içindir Arifin amacı ise Tanrı'yla bulusmadır Hak ancak tüm çizgilerini, resmini, ismini ve hüviyetini imha edene yansır Marifet ve tüm diger derin nitelikler alfabedeki harflere benzer; hepsi de bir baska sey için vesiledirler, isarettirler sim, çizgi ve resim gibi seylerin tümü, gözün saf gerçegi görmesini engelleyen sebep perdesidirler; ısıgı gölgeleyen yapraktırlar Eger olus / olusum öne çıkmasaydı hakiki zat (el-ayn) tüm çıplaklıgıyla zuhur ederdi simler olmasaydı, sadece isimlerin sahibi belirgin hale gelirdi Sevgi olmasaydı kavusum / kabz daimi olur, [varlık hiç zuhura gelmezdi] Kavusumun hazzı / nasibi olmasaydı sadece mertebeler egemen olurdu Hüviyet ["o" olmak] olmasaydı enniyet ["ben" olmak] zuhur ederdi "O" olmasaydı, "Ben" ortalıgı kaplardı "Sen" olmasaydı, bilinmezlik fermanı heryere duyurulurdu "Anlamak / anlasılmak" olmasaydı, "bilme"nin iktidarı tek ceberrut olurdu Bu karanlıklar dagılıp fena (:yokluk) halinin ince kırıntıları uçusunca içime su beyitler ilham edildi: "Sonsuz varlık yansıdı, senin gönlüne En derin kuyularından, ezelin ve ebedin Gözler görmekten aciz kalıp perdelenmisse Bir mesel bu sadece, ama sebebi sensin Kalbin kanat çırptıgı kafeste tek gerçek, "O"nu onda görenin fani olmayacagıydı, Ve mesaj, kelâm gömlegiyle, bilgiyle sarılıydı, Göründü isaret tasları zirvede, yer ve zamanın" 3 Abdülmecid bin Seleme'nin aydınlanısı Endülüs'te Mersanetü'z-Zeytun'da Allah'ın ermis kullarından biri vardı Abdülmecid bin Seleme adında Onu tanırdık; çocuklara Kur'an ögretir, fıkıhtan anlar, hadisleri ezbere okur, Tanrı sevgisiyle dopdolu oldugu her halinden belli olurdu Yoksullara yardım etmekten geri durmayan bu mütevazı kisi bir gün bana sunları anlattı, Allah onu dogruda baki kılsın: "Bir gece herzamanki gibi bir miktar Kur'an okuyup seccademde sakin bir sekilde oturmus, basımı dizlerimin arasına koymustum; Allah'ı anıyordum Ansızın garip bir kuvvetin seccadeyi altımdan çektigini hissettim Bu garip kisi hemen bir hasır buldu ve seccade yerine bu hasırı sererek; - Bunun üzerinde namaz kıl! dedi Evimin kapısı sıkı sıkı kilitliydi; onun nasıl buraya girdigini anlamamıstım, korktum ve tir tir titremeye basladım Ansızın seslendi: - Tanrı'yla dost olan, hiçbir seyden korkmaz Devam etti: - Her zaman sadece Tanrı'dan çekin Sonra sakinlestim, bana cesaret geldi ve ona dedim ki: - Efendim, abdal nasıl abdal olur? - Ebû Talib Mekkî'nin Kûtu'l-Kulûb kitabında bahsettigi gibi dört asamadan geçmekle kisi ruhen olgunlasıp abdal olur Dile hâkimiyet, mideye hâkimiyet, uykuya hâkimiyet (7) Bu sözleri söyledikten sonra döndü gitti, nasıl eve girdigini, nasıl çıktıgını asla anlayamadım Ama kapıya baktıgımda hâlâ açıktı Onun bıraktıgı hasır ise altımdaydı! Tüylerim diken diken olmus vaziyette ardından bakakaldım!” Bu adam abdal tayfasındandı ve ismi Muaz bin Esres idi Allah ondan razı olsun Onun bahsettigi dört esas, yolumuzun temel direkleridir Kimin ayagı kayar da ana esaslara dikkat etmezse kendini kaybeder; bulamaz Tanrı’ ya giden yolu 4 "Sumt": Dile hâkim olarak aydınlanma Dile hâkim olmak yani dogru zamanda susmak, iki kısımdır Allah'tan baskasıyla Allah'tan baska birsey konusmamak Bu, zahiri olarak masivadan tamamen kopabilmek demektir Esas sumt, kalbin her türlü düsünceden, bosaltılmasıdır Mutlak surette sükût herhangi bir olay, kisi, sey hakkında bile kalpten birsey geçirmemeyi basarmaktır Kim ki diline hâkim olur da kalbine hâkim olamazsa onun sorumlulugu azalmıs ama yok olmamıstır Daha ermemistir, hamdır o Kim ki hem dili hem kalbi derin sükut haline erismisse o, kendi ruhunun sırlarına vakıf olmaya baslamıs demektir; ve Rabbi ona tecelli eder Kim ki kalbini sükuta erdirmis ama diline konusma hakkı vermisse hikmet lisanıyla konusma seviyesini tercih etmis demektir Kim de ne diline ne de kalbine sükut dizgini takmamıssa seytanın maskarası olur; ruhunu seytanın memleketine çevirir Dile hâkim olmak umum halkın mertebesidir, hakikat yoluna ilk koyulanlar da böyle yapar Kalbe hâkim olmak, yüce tecellilere tanık olan mukarreb (: Tanrı'ya yakın olan) kisilerin halidir Yücelme yoluna koyulan saliklerin sükut hali, manevi afetlerden uzak durmaktır Mukarreb kisilerin sükut hali ise, Tanrı'ya yakın olmanın verdigi hazzı derin bir sükun içinde yasamaktır Kim ki bu anlamda suskunlugu tüm hallerinde yasarsa artık o sadece Rabbiyle basbasa kalmayı basarmıstır Aslında susmak, özellikle de iç konusmaları defetmek insan için imkânsızdır Bu yüzden, hiç olmazsa, mütemadiyen baska varlıklarla kurdugu diyalogun bitmesinin hemen ardından Rabbiyle diyaloga geçerse bu durum, kendisi için daha hayırlı olur Kurtulus yolunun kapısını aralar O artık konustugunda dogruyu söyler, çünkü kendini Rabbinde fani etmistir; sanki Rabbinin tercümanı olmustur Kuran'da söyle buyurulur: "O kendi arzu ve hevâsıyla konusmadı!" (Necm Sûresi, ayet: 3) Dogruyu konusabilmek, dogru dilekte bulunmak, yanlısı söylememekten, yanlıs seyi dilememekten geçer Esasında Tanrı dısında birseyle konusmak her hâlükârda sakıncalıdır; konustugunda Allah'ın [tecellilerini] bulmamak baslı basına kötüdür Rabbimiz buyurdu: "Onların çogu fısıltılarında hayır yoktur; ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı veya insanlar arasını düzeltmeyi isteyenler hariç" (Nisâ Sûresi, ayet: 114) Bu durumun tam yetkinlesmesi ile ilgili olarak söyle buyurulur: "oysa onlar Hakk'a tapan, Allah'ı birleyici olarak dini yalnızca Allah'a tahsis edip ona ibadet etsinler diye emrolunmuslardı…” (Beyyine Sûresi, ayet: Sumt hali, vahiy türlerinden birinin makamıdır Sumt, yani verimli sükut Tanrı bilgisini getirir insana (5) 5 - “Uzlet”: Yalnız kalarak aydınlanma Uzlet derin sükutun merdivenidir insanlardan uzaklasan adam, konusacak kimse bulamayınca dilini terbiye etmeyi ögrenir Yalnızlık iki kısımdır: Müridlerin uzleti ki maddi yalnızlık demektir; baskalarından fiili olarak uzaklasmak demektir Tamamen kalbin yogunlasmasıyla gerçeklesen ve dıs dünyadaki herseyin kalpten atılmasıyla son bulan, derin kisilerin (:muhakkiklerin) uzleti Onların gönlünde Tanrı bilgisinden baska birsey kalmaz O kendi kalbinde Tanrı’yı müsahade eder Yalnızlasanların üç amacı vardır Diger insanların muhtemel kötülüklerinden arınmak, kendisinin yıkıcı etkilerinden baskalarını korumak, -ki bu ilkinden daha yücedir- ve Tanrı ile dostlugu tercih edip tüm masivayı bosamak kinci amaç birinciden daha yücedir demistik; çünkü birinci amaçta insanlara suizanda bulunmak, onları kötü saymak vardır; ikinci durumda ise kisinin kendi nefsini muhasebe etmesi daha çok öne çıkar Senin kendi nefsin hakkında suizan etmen baskaları hakkında suizan etmenden daha iyi! Çünkü sen kendini baskalarından daha iyi bilirsin Ama yalnızlıgı tercih edenlerin en yücesi, Rabbinin dostlugunu tercih ederek inzivaya çekilenlerdir Kim, Rabbinin dostlugunu amaçlayarak yalnızlasırsa kimse onu bilmez, Hak tarafından ona verilen ruhi sır ve yeteneklerden kimse haberdar olmaz Yalnız kalma isteginin bir kalbe yerlesmesi, iki basamakta gerçeklesir; önce bir "yabancılasma" gereklidir Yabancılasma, yabanıl kalma hissi, kisinin kopmak istedigi hal ve seylere (: masiva) karsı tepki alıstır Sonra varmak, sıgınmak istedigi seye dogru yanasmak, ilismek, ünsiyet peyda etmek basamagı gelir nsanı gönüllü ve huzurlu yalnızlıga iten de budur Yalnızlık, verimli suskunlugu zenginlestirir; ona katkıda bulunur Suskunluk, aslında yalnızlıgın getirdigi zorunlu hallerdendir Burada dilin susmasını kastediyorum Kalbi susturmak, uzlet yoluyla elde edilemez Yalnız kisi ne denli gayret etse de Tanrı'dan baska biriyle masiva hakkında konusabilir Bu yüzden susmayı yolun esaslarından kıldık Kim uzlete yapısırsa ilahî birligin sırlarına vakıf olur Böylece onun önünde ahadiyyet sıfatının (: Tanrı'nın mutlak birliginin makamı) sırları açılır Uzlet hali, mürid veya muhakkikin tüm beseri niteliklerden soyutlanarak yücelmesi demektir Uzletin en yüksek derecesi, mutlak halvet makamıdır Bu makam "yalnızlık içinde yalnızlık" demektir Böyle bir uzletin semeresi, umumi uzletten daha güzeldir; daha verimlidir Yalnızlasan, ayrılan anlamında "mutezil" kisi Tanrı hakkında kesin bir inanç ve güven hissiyle dolmalıdır; ta ki hiçbir fikir geçmesin gönlünden Eger o, kesin güvenden ve "Tanrı'yı görüyormusçasına bilme makamı”ndan (: el-y**în) mahrum ise uzlet zamanını bir tür azık saysın; yalnızlıgı esnasında ilahî yansımaların aynası olmak için beklesin Umulur ki ruhen güçlenir de Tanrı'yı görüyormusçasına inanma makamına yaklasır Verimli uzletin ön sartlarından biri de bu makama geçebilmektirUzlet, dünya hakkında açık ve dogru bilgiler getirir insana 6 "Açlık": Bedene hâkim olarak aydınlanma Açlık, bu ilahî yolun üçüncü esasıdır Dördüncü esas olan uykusuzlugu da içerir Tıpkı uzletin sükûtu içermesi gibi Açlık iki türlüdür 1) iradi açlık: müridin bilerek, nefsi terbiye etmek için girdigi açlıktır 2)Mecburi açlık: muhakkiklerin (: derin sufilerin) açlıgı bu türdendir Zira muhakkik kisi kendini "aç kalacagım!" diye bir amaç ve niyet çerçevesinde aç bırakmaz Ama ilahî ünsiyet makamında ise yedigini azaltmak zorunda kalır bazen Muhakkik kisi, ilahî heybet dedigimiz güç ve kudret makamında ise onun yemegi çogalacaktır Muhakkik sufilerin yemek konusundaki rahatlıkları, tanık oldukları azamet haline uygundur Hakikat nuru, olanca agırlıgıyla azamet renginde onlara yansıyınca buna dayanmak için güçlü bir bedene sahip olmak durumundadırlar Eger muhakkik sufi az yeme durumundaysa ona yansıyan tecellinin ünsiyet ve dostluk rengi tasımasından ötürüdür Ama bu yola yeni giren müridde durum farklıdır Onun çok yemesi, Tanrı zikrinden ve fikrinden uzaklasmasına kanıttır Sanki Tanrı'nın kapısından ötelere sürülmüstür de sehvetin dizginleri ele aldıgı nefis onu yönetmektedir Hayvani hisler onda güçlüdür Müridin az yemesi, ilahî rahianın kalbine yavas yavas dolduguna isarettir Böylece bedeninin isteklerini takip etme derdinden uzaklasıp yücelmektedir Açlık, zorlanma derecesine varan bir ifrata gidilmedigi sürece hem yeni mürid hem de muhakkik için iyidir Yeni müridi güzel ve üstün hallere hazırlar muhakkiki ise ilahî sırlara vakıf kılar Ancak açlıkta asırıya gidilirse aklın yitirilmesine, saçma sapan hayallerin görülmesine ve mizacın bozulmasına yol açılmıs olur Öyleyse mürid kendi kendine "ben yücelecegim" diyerek açlık nöbetlerine giremez! Ancak ehil bir üstad nezdinde, onun uyarı ve yönlendirmeleriyle girisir Tek basına bu ise karar vermemelidir Mürid tek basına kaldıgında açlık prensibini uygulamak istiyorsa yemegini dikkatli bir sekilde azaltmalı; oruç tutmalı, gece ile gündüz arasında tek bir ögünle yetinmeye alısmalıdır ()(8) Açlıgın kendine özgü halleri ve mertebeleri vardır Tevazu, efendilik, sakinlik, açık kalplilik, fuzuli islerle ugrasmama, gönülden kötü seyleri geçirmeme ve kendini Allah'a muhtaç hissetme açlıgın müridde olusturdugu hallerdir Açlık muhakkikte ise daha farklı hallere yol açar: ince ruhluluk, merhamet, hos dillilik, dostluk, varlık ve sahip olmak hissinin kaybedilmesi, Tanrı’dan gelen izzet ve heybet sebebiyle beseri / hayvani niteliklerden uzaklasma gibi Açlık hali, muhakkiki "samedaniyet makamı"na (: Tanrı'nın sonsuz güç sahibi oldugunu ve hiçbirseye ihtiyacı olmadıgını; herseyin Tanrı'ya muhtaç oldugunu derinden hissetme) götürür Bu makam, kendine ait sırları, yansımaları olan yüce bir derecedir ve biz "Mevâqıu'n-Nucûm" kitabında söz kalpten söz açınca bundan bahsettik H 596 yılında Câbiye sehrinde bunu yazmıstım Daha sonra birçok nüsha kopye edildi ama ben orada yoktum; bu kısım (: menzil) sabit degilmis o nüshalarda İlahi gayret sahibinin faydalanacagı haller vardır açlıkta Yoksa sıradan bu manada açlıktan medet umması gereksizdir Ama su da bir gerçek ki sıradan kisinin açlıgı, mizacın düzene girmesine, bedenin daha sıhhatli bir sekilde nimetleri tatmasına yol açabilirAçlık insanın Seytanı daha iyi tanımasına yol açar Allah bizi ve sizi korusun ondan 7 “Uykusuzluk" Zihne hâkim olarak aydınlanma Uykusuzluk aslında açlıgın semeresidir Mide tamtakır olunca uyku da çekip gider Uykusuzluk iki türlüdür: 1)Gözün açık kalması; fiili uykusuzluk, 2)Kalbin uyanık kalması, zihnî uykusuzluk Kalbin uyanıklıgı anlamında uykusuzluk, insanın ilahî müsahedeleri talep ederek gafletten, aymazlık halinden uyanması demektir Gözün uyanık kalması ise geceleri uyumamak yoluyla kalpteki himmeti (: manevi yogunluk ve yüce bir amaca kilitlenme) artırmak için yapılır İnsan gözünü kapatıp uykuya dalınca, kalbin manevi eylemi durur Bedenî uyku devam etmekle birlikte kalp uyanıksa, onun istegi evvelce fiili olarak uyanıkken tanık oldugu seylere erismektir ()9 Uykusuzlugun faydası, kalbin hiç ara vermeden manevi isine devam etmesidir Bu sayede ilahî hazinelere erismek mümkün olur Uykusuzluk bir tür bakım ve "vakti yenileme" demektir hem mürid hem de muhakkik açısından Ancak muhakkik sufi, ilahî ahlak gömlegine daha fazla bürünürken yeni mürid bunu bilmez, bunu tadamaz Uykusuzluk makamı, kayyumiyet makamıdır (: Tanrı'nın her an kâinatı yönettigi ve bir an ilgisini esirgese herseyin yok olacagını yogun olarak hissetme makamı) Bazı dostlarımız kisinin kayyumiyet makamıyla bütünlesmesini, kendini bu mertebede gerçeklestirmesini yasakladılar Bazı dostlarımız da bu makamın ahlakına bürünmeyi yasakladılar ** Bir keresinde Ebû Abdullah bin Cüneyd'le görüstüm; o da bundan menediyordu Ama biz bu fikirde degiliz lahî hakikatler bize sunu ögretti ki; insan-ı kâmil, ilahî mertebenin tüm isimlerini yüklenecektir Eger bazı dostlarımız bu konuda çekimser kalıp [tavakkuf ettiyse] insanın hakikati ve varolusu hakkında yeterince bilgiye sahip olamayıslarındandır bu tavırları Eger o dostumuz, kendini hakkıyla tanısaydı, bu gibi hususlar ona zor gelmezdi Uykusuzluk insana nefsini tanıtır Böylece ilahî bilgiyi elde etme yolunun, ruhi aydınlanmanın dört esası tamamlanmıs oldu Bilgi bunların üzerinde yükselir Allah'ı tanımak, kendi nefsini tanımak, dünyayı tanımak ve Seytanı tanımak bu esaslar üzerine dayanılırsa mümkün olur İnsan kendi nefsinden kopup masivadan (10) uzaklasarak inzivaya çekilirse; Rabbini anarak baska seyi unutursa; bedenî gıdayı terkedip herkesin uyudugu zaman uyanık kalmayı basarırsa onda dört temel nitelik "tahakkuk" etmis olur Onun beseri / hayvani yönü melekilige dönüsür; ibadeti, efendilige dönüsür; zihnî algıları somut [bes duyusu gibi] keskinlesir, duyarlı hale gelir Bilmedigi, görmedigi seyleri yakından bilmis, görmüs gibi olur İçte kalan gizli hususlar ona asikâr olur O bir yeri terkedip gittiginde kendi ruhi "bedel"ini oraya bırakır; o sehrin ruhları onun yanına gelir; onunla sohbet eder,(11) Eger o yerin halkı bu ruhani varlıgı sever ve bagırlarına basarlarsa onlar için bedenî surete bürünür Onlarla konusur, aslında onlardan uzaktadır ama dileklerini dinleyen, yerine getiren biri karsılarındaymıs gibi gibi görünür oralılara Bazen bu " bedel" in asıl sahibi kendi vatanına dönmek isterse oralı insanların herhangi bir talebi olmadan da geliverir ve dolasır yurdunda Ama uzaklarda iken kendi vatanında görünme, abdal olmayan kisiler tarafından da gerçeklestirlir Aradaki fark sudur: Yüce kisi bir abdal olarak oradan gittiginde bilinçli olarak kendi görüntüsünü, "bedeli"ni bırakır; o bu isin bilincindedir Ama abdal olmayan kisinin basına bu is geldiginde o kendi benzerini "bedel"ini orada terkettigini bilmez bile Çünkü o yukarda izah ettigimiz dört esasa dayanmamıs, bunları hakkıyla uygulamamıstır(12) Allah sizleri ve bizleri bu esasları anlama ve uygulama yolunda basarılı kılsın, hepimizi ihsan makamında agırlasın Daima veren dost odur Allah’a hamdolsun, efendimiz Muhammed'e, Ailesine ve arkadaslarına selam olsun Çeviren: A Sait Aykut Notlar: 1 Baslıgı “Abdalların Hayat Tarzı" olarak çevrilebilecek bu risalede ruhun olgunlasması ve ezoterik aydınlanma için gerekli olan nefis terbiyesinin esasları; kısaca bu isin maddî kosulları anlatılır Baslıgın devamı bazı nüshalarda söyle bir cümleyle tamamlanır: "ve bu yolda belirginlesen ruhî haller ve derin bilgiler" Bkz; bn Arabî, "Hilyetü'l-Ebdâl", Resâil, nesreden: Muhammed Sihâbeddin el-Arabî Dâr-ı Sâdır, s s 507-513, Beyrut: 1997 Muhammed Sihabeddin, bu nesrini h 997'de istinsah edilmis bir nüshaya dayandırmıstır 2 Endülüslü büyük sufi Sevenleri nezdinde Seyh-i Ekber / En Büyük Üstad diye bilinir 28 Temmuz 1165'te Endülüs'ün Mürsiye kentinde (Güney spanya) dogdu Arapların cömertligiyle ünlü Tayy kabilesine mensuptur ibn Tufeyl ve ibn Rüsd'ün çagdasıdır Otuz, yıl boyunca sürecek seyahatleri sonunda Sam'a yerlesti ve 1240 yılında burada vefat etti Kuzey Afrika, Mısır, Hicaz, Bagdat, Malatya ve Konya'ya gelen ibn Arabî, Anadolu üzerinde yogun bir sekilde etkisini hissettiren düsünürlerdendir Îbn Arabî'nin irili ufaklı 300 civarında eseri vardır Basılı eserleri 50 kadardır En meshurları Fusûsu'l-Hikem ve Futûhal-ı Mekkiyye’dir ibn Arabî üzerine düsülen serh, talikat, reddiye ve arastırmalar binlerle ifade edilir Bugün bile yasıyormus gibidir; fikirleri, sıcak münakasaların konusudur ibn Arabî aynı zamanda güçlü bir söz ustasıdır 3 Hayırlısını istemek, istihareye yatmak: Yapılacak bir is veya açıklama için dogru mu yanlıs mı diye rüyaya yatmak ve rüyada görülen sembollere göre hareket etmek demektir 4 Esas metinde el-Kürrase deniyor Kürrâse forma sisteminin atasıdır; duruma göre 16 ya da 32 sayfaya denk düser 5 Metindeki terim "el-kevn"dir ve pasif anlamıyla varlık, kâinat, varolus demektir Aktif anlamıyla varlık ise "el-vücûd"dur 6 Burada hiçbir kisi ve varlıgın kendi hali ile ilgili olarak tam bir bilinç sahibi olamayısını / Tanrısal bilince eremeyisini anlatıyor Bu bilince eremeyis, ibn Arabi ontolojisinde varlıgın zuhurdan önceki mutlak yokluk haline benzetiliyor 7 Ebû Talib Mekkî 996 yılında Bagdat'ta vefat etti Yukarda anılan eseri tasavvufun en önemli klasiklerinden sayılmaktadır 10 Mâsivâ: Tann gayrında her sey; tüm fanilik âlemi 11 ibn Arabî bu satırlarda "abdal"ı tarif ediyor Abdal, "bedel"in çoguludur, tebeddül le aynı köktendir; degisim, dönüsüm yasayan ulu eren demektir Bu degisim hem ruhîdir hem de bedenîdir Abdallar, duası kabul olan kisilerdir; ama sıradan biri gibi görünürler Eski Türklerden kalan, "don" yani kılık ve sekil degistirme sonucu her yer ve iklimde zuhur edip iyilere, zayıflara yardım etme fikri de buna benzer bir anlayıstır -Asema |
|