Kalplerinde Hastalık Olanlar |
08-05-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kalplerinde Hastalık Olanlarİmam-ı Rabbani (kuddise sırruhü), ' ın varlığı, birliği, Hz Peygamber'in peygamberliği ve katından getirdiği hükümlerle ilgili şöyle buyurmuştur: Bilmek gerekir ki 'ın ve birliği hatta Resul-i Ekrem' in (sallallahu aleyhi ve vesellem) peygamberliği ve katından getirdiği hükümlerin hepsi apaçık ortadır Akli melekeler manevi hastalıklardan ve arızalardan arınmış olduğu takdirde, bunları düşünmeye ve ispatlamaya ihtiyaç yoktur Bu hususta düşünmeye ihtiyaç duymak bir arızanın olmasına bağlıdır Kalbi hastalıklardan ve basireti kapatan perdelerden kurtulduktan sonra sonra geriye apaçık hakikaten başka bir şey kalmaz Nitekim safrası hasta olan bir kimseye, safra hastalığı devam ettiği müddetçe şeker ve balın tatlı olduğunu ispatlamak, yaşadığı hastalık sebebiyle bir delile muhtaçtır Fakat o kişi, söz konusu hastalıktan kurtulacak olsa, bu konuda hiçbir delile ihtiyaç duymaz Bu durumda hastalık sebebiyle delile ihtiyaç duyulması ile bal ve şekerin tatlı oluşlarının çok açık olması arasında bir çelişki yoktur Bunun gibi şaşı kimse bir cismi çift görür ve onun bir olmadığına hükmeder Şaşı kimse bu hükmünde mazurdur Şaşılık hastalığından kaynaklanan bu hüküm, birin bir oluşu apaçık bir hükmü nazariye çevirmez Şurası kesindir ki istidal yani akla dayanarak yapılan çıkarım alanı çok dardır Delil ve fikir yoluyla yakin elde etmek çok zordur Dolayısıyla yakin derecesinde bir imana erişmek için kalbi hastalıklardan kurtulmak kaçınılmazdır Tıpkı şekerin tatlı olduğu konusunda yakin sağlamak için safra haskalığının giderilmesinin, şekerin tatlı olduğuna dair delil getirmekten daha öncelikli olması gibi Maruz kaldığı safra hastalığı sebebiyle içinde şekerin acılığını hisseden bu kimse delillerle şekerin tatlı olduğunu nasıl anlayabilir ki! Üzerinde konuştuğumuz bu konuda da durum böyledir Nefs-i emmare şer'i hükümleri etmekte ve onların insan tabiatıyla çeliştiğine hükmektedir Delille ikna olması beklenen nefsin inkarı sürdüğü müddetçe delillerle bu hükümlerin doğru olduğuna dair kesin inanç sağlamak doğrusu çok çetin bir iştir Kazanılması gerekli olan söz konusu kesin inancın nefis tezkiyesi olmadan kazanılması çok çetin olduğundan nefis tezkiyesi zaruret haline gelmektedir Buyrulmaktadır ki: "Şüphesiz nefsini tezkiye eden felaha kavuşmuştur Onu noksana uğratan da ziyana uğramıştır" (Şems 91/9-10) Bu anlattıklarımızla anlaşıldı ki bu açık şeriatı ve pak dini inkar eden kimse, şekerin tatlı olduğunu inkar eden kimsenin yakalandığı hastalığın bir benzerine yakalanmıştır İşte seyrü sülukten ve nefsi tezkiye etmekten maksat, "Onların kalplerinde hastalık vardır" (Bakara 2/10) ayetinde işaret edilen manevi arızaları ve kalpteki hastalıkları gidermek suretiyle imanın hakikatinin gerçekleşmesidir Sözünü ettiğimiz manevi arızalarla birlikte iman mevcutsa, bu, olsa olsa imanın dış yönüdür Zira nefs-i emmarenin vicdanı imanın aksine hükmetmekte ve onu inkardan geri durmamaktadır Bu şekli imanın hali, safralı kimsenin şekerin tatlı olduğuna dair inancına benzer Nitekim safralı kimse de kendi içinden şekerin tatlı olmadığına hükmetmektedir Nasıl ki şekerin tatlı olduğuna dair kesin kesin inanç ancak safranın giderilmesinden sonra söz konusu olursa, şer-i hükümlerin hak olduğuna dair inancın da kesinlik arz etmesi, nefs-i emmarenin tezkiye edilerek mutmain olmasına bağlıdır İşte o zaman iman, insanın içten kabullendiği bir şey olur ki bu mertebede bir iman yok olup gitme tehlikesinden uzaktır Şu ayet-i kerime böyle bir imana sahip olan kişinin durumunu açıklamaktadır: "Bilin ki 'ın dostlarına ne korku ne de hüzün vardır" (Yunus 10/62) , bizleri bu mükemmel ve hakiki imanın şerefine erdirsin İmam-ı Rabbani, Mektubat, 46 Mektup Behcetü's Seniyye sayfa 312/313 |
|