&Quot;Daha Hayırlı Bir Eş&Quot; |
08-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
&Quot;Daha Hayırlı Bir Eş&Quot;"daha hayırlı bir eş" Bir gün adamın biri geldi ve Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselama şöyle dedi: –Ya Resûlallah! Tenimin siyahlığı ve yüzümün çirkinliği, cennete girmeme engel olur mu? Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: –Hayır! Nefsimi kudret elinde tutan Yüce Allah'a yemin ederim ki, Rabbine ve Resulünün getirdiklerine iman ettikçe, derinin rengi ve yüzünün çirkinliği cennete girmene engel değildir! Efendimizin bu cevabı üzerine o kimse şunları anlattı –Sana Peygamberlik ihsan eden Yüce Allah'a yemin ederim ki, bu mecliste oturmakta olduğum şu andan sekiz ay evvel iman edip, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehadette bulundum Fakat, gerek şu anda huzurunda hazır olanlardan olsun, gerekse şimdi burada bulunmayanlardan olsun evlenmek için kız istediğimde, tenimin siyahlığına ve yüzümün çirkinliğine bakıp beni reddetmişlerdi Halbuki ben soylu bir kabile olan Benî Süleym kabilesindenim Ve kavmimin içinde de soylu biriyim Lakin ben, siyah tenli olan dayılarıma çektiğim için, onların siyahlığı bana ağır basmış Onun bu sözlerini dinleyen Peygamber Efendimiz oradakilere –Amr b Vehb bugün burada mı? diye sordu Efendimizin sorduğu bu sahabe Beni Sakif kabilesinden biri idi Kısa bir süre önce İslamiyet'i kabul edip Müslüman olmuştu Onun çok güzel ve akıllı bir kızı vardı Ashabı Kiram bu zatın o gün gelmediğini söylediler Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam o siyah derili zata dönerek –Amr b Vehb'in evini biliyor musun? diye sordu O zat "Biliyorum" deyince, şöyle buyurdu: –O halde onun evine git ve kapısına yavaşça vur Sonra selâm ver İçeri girince de şöyle de "Resûlüllah kızınızı bana zevce olarak verdi" O kimse Efendimizin bu emri üzerine hemen Amr b Vehb'in evine gidip kapıyı vurdu ve ardından selâm verdi İçerdekiler kapıyı çalan kişinin fasih bir lisan ile Arapça konuştuğunu duyunca, çok sıcak ve samimi bir edayla kapıyı açtılar Ama gelen kişinin siyahlığını ve yüzünün çirkinliğini görünce bu sıcak ve samimi havanın yerini soğukluk aldı Gelen misafirden hoşlanmamışlardı Yinede bu kişinin neden geldiğini merak ettiklerinden geliş sebebini sordular Kendisini böylesine soğuk bir ifadeyle karşılamalarına rağmen o: –Allah Resûlü kızınızı bana eş olarak verdi, diyerek Efendimizin sözünü iletti Tabi hiç beklemedikleri bir anda, hoşlanmadıkları bir kişinin böyle bir teklifle gelmesi, onları şaşkına çevirmişti Onu kaba bir şekilde reddettiler Kapı yüzüne kapanmış olan adam tekrar geri dönüp doğru Peygamber Efendimizin meclisine vardı Evin güzel ve akıllı kızı, kapıda konuşulanları içerden duymuştu Babası gelen misafiri kovup içeri gelince, babasına şöyle dedi: –Ey babacığım! Vahiy seni rezil rüsvay etmeden önce kendine bir kurtuluş yolu aramalısın Şayet Allah Resûlü beni ona eş olarak vermiş ise, Allah'ın ve Resûlünün razı olduğuna bende razıyım Adamın aklı birden başına geldi Kızın bu sözleri üzerine ne büyük bir hata yaptığının farkına vardı Hemen evden çıkıp Resûlüllahın meclisine vardı ve huzura girince arka taraflardan bir yere oturdu Resûlüllah onu görünce, –Allah Resulünün isteğini reddeden sen misin? diye serzenişte bulundu Kızın babası mahcup bir eda ile dedi ki –Maalesef Evet! Ama ben onun yalan söylediğini zannetmiştim Şimdi bu yaptığımdan dolayı Allah'tan affedilmemi istiyorum Madem ki, bu söz doğru imiş, öyleyse kızımı ona eş olarak veriyorum Allah'ı ve Resûlüllahı darıltmaktan Allah'a sığınırım Bunun üzerine Peygamber Efendimiz dört yüz dirhem mihir ile kızı, Sad ismindeki siyah tenli adama nikahladı ve –Hadi şimdi hanımının yanına git, buyurdu Bunun üzerine yeni damat dedi ki –Seni Hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, mihir olarak verecek dünyalık bir şeyim yok Kardeşlerime gidip bu mihir miktarını isteyeyim Efendimiz onun bu sıkıntısını da halletmek üzere şöyle buyurdu: –Eşine vereceğin mihri, mü'minlerden şu üç kişi üstlensin Önce Osman b Affan'a git ve iki yüz dirhem al Sonra Abdurrahman b Avf'a git ondan da iki yüz dirhem al Arkasından da Ali'ye git, O da iki yüz dirhem versin Yeni damat Efendimizin emri üzere, sözü geçen sahabelere tek tek gidip durumu arz edince, onlar kendisine istediğini fazlasıyla verdiler Daha sonra düğün hazırlıkları için gereken eşyaları almak üzere çarşıya çıktı Çok mutlu ve çok sevinçliydi, eşine bazı hediyeler alıyordu İşte o sırada bir ses duyuldu: –Ey Allah'ın süvarileri! Derhal sefer hazırlığı yapınız! Anladı ki bu Resûlüllah'ın münadisidir ve Efendimiz insanları savaşa davet ediyor Bu daveti duyar duymaz başını semaya kaldırıp şöyle dedi: –Ey göklerin ve yerlerin Rabbi, Muhammed Mustafa'nın İlahı olan Allahım! Bugün bu dinarları, Allah'ın, Resûlüllahın ve mü'minlerin sevdiği yolda harcayacağım! Böyle dedikten sonra hediye almayı bırakıp, hemen kendisine savaşmak için bir at, bir kılıç, bir mızrak ve kalkan satın aldı Sonra başını iyice sardı, öyle ki, sadece gözleri görünüyordu, gören onu kesinlikle tanıyamazdı Ve yeni aldığı atına atladığı gibi dört nala muhacirlerin ordusunun yanına vardı Muhacirler onu böyle görünce –Acaba tanımadığımız bu süvari kimdir? diye birbirilerine sordular Bunun üzerine Hz Ali radıyallahü anh, onlara –Bırakın onu Belki de o Bahreynden katıldı, ya da Şam taraflarından gelmiş biridir Veya sizden dinînizin esaslarını sorup öğrenmek istiyor da olabilir, dilerim ki varlığı ile sizlere yardımcı olsun Hz Ali’nin bu sözleri üzerine adam meydana çıkarak bir gösteri yaptı Yaptığı bu savaş gösterisinde mızrağını hayali düşmanlara saplıyor, kılıcı ile boşlukta kavisler çiziyordu Atı onu yorunca indi Kollarının yorgunluğunu gidermek için kollarını sıvadı O sırada Peygamberimiz onun siyah kollarını görünce sordu: –Sen Sa'd mısın?! –Evet Ya Resûlüllah! Anam babam sana feda olsun, deyince Efendimiz –Ceddine rahmet! buyurdu Daha sonra savaş sırasında Saad durmadan mızrağını düşmana saplıyor, kılıcı ile müşrikleri tepeliyordu Bir kahraman gibi savaşmaya devam etti Bir ara "Sa'd vuruldu!" dediler Peygamber Efendimiz hemen onu yanına geldi, başını kaldırıp kucağına aldı Yüzündeki toz ve toprakları elbisesinin kenarı ile sildi ve –Ey Sa'd! Kokun ne kadar güzel Allah ve Resülünün katında sevgin ne kadar yüce! buyurdu Peygamber Efendimiz bu sözlerinden sonra önce ağladı, sonra gülümsedi ve daha sonra da yüzünü beri tarafa çevirdi Ve buyurdu ki: –Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki Sa'd Havz'a gitti! Orada bulunan sahabelerden Ebû Lübabe hemen sordu: –Anam babam sana feda olsun Yâ Rasûlüllah! Havz nedir? Efendimiz şöyle buyurdu –Havz; Rabbimin bana mahsus bir ihsanıdır Onun genişliği San'a ile Basra arası kadardır İncilerle yakutlarla süslüdür Onun suyu, sütten beyazdır Tadı, baldan tatlıdır ondan bir kere içen artık bir daha ebedîyen susamaz, Ebu Lübâbe tekrar sordu: –Ya Resûlüllah! Biraz evvel, önce ağladığını, sonra güldüğünü, daha sonra yüzünü başka tarafa çevirdiğini gördük Bunun hikmeti neydi? Efendimiz şöyle buyurdu: –Ağlamamın sebebi Sa'd'ı kaybetmiş olduğumuzdan dolayı duyduğum üzüntüdür Onun Allah katındaki derecesinin yüksekliğine ise sevinip güldüm Yüzümü başka tarafa çevirmeme gelince, Sa'd'ın cennetin gözde hurilerinden olan zevcelerini gördüğüm içindir Onların kolları açık, ziynetleri de gözüktüğü halde ona doğru koşuyorlardı Bu sebeple onlardan hayâ ederek yüzümü çevirdim Daha sonra Peygamber Efendimiz, sahabeye Sa'dın atını, silahını ve üzerindeki diğer eşyalarını bir araya getirmelerini emrederek –Bunları eşine götürün ve kızın yakınlarına da 'Allah, Sa'dı sizin kızınızdan daha hayırlı bir bir eşle nikahladı' deyin" buyurdu ALLAH(cc)cümlemize hayırlı eşler nasip etsin inş |
|