Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
benzememe, islâm, kafirlere, kesinlikle, toplumunu

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle




KAFİRLERE BENZEMEME VE İSLÂM TOPLUMUNU KESİNLİKLE KORUMA



Said el-Kahtani


islâm dini sadece insanın muhteva olarak seçkin olmasıyla yetinmez İslâm, kendi şahsında müslüman, genel plânda müslüman ve yine umumi hatları itibariyle de İslâm toplumu için vardır İşte onun seçkinliği kendi*sini bu noktalardan da gösterir Bunun içindir ki, İslâm'da kâfirlere ben*zememekten nehyedilmesi, inancımız ve akidemiz gereği Rabbani sorum*lulukların biridir
Nitekim Kitap ve Sünnet bu mesele ile ilgili olarak bir hayli delil ile dopdolu bulunmaktadır Zira dış görünüm itibariyle kâfirlere benzemek, bir süre sonra insana, onlannakide ve inançlarını da benzetir, onların aki*delerine de benzeyiş itibariyle yönelmeye başlar, veya onlara sevgi besle*meye, onlar gibi hareket etmeye, onların arzu ve istekleri doğrultusunda, onlarla uyum göstermeye gidebilir Kısaca müslümanı hep hayatı ve yaşa*yışı itibariyle başkasına meyleden bir hale getirir Öyle ki müslümanı her çağıran sese eğilmeye götürür
Kaldı ki Allah (cc), müslüman için izzet, şeref ve üstünlük istemek*tedir, asil olmasını dilemektedir Eğer biz Kur'an'ın eğitim ve terbiyesine eğilecek olursak, şu gerçeği görmüş olacağız İslâm, öncelikle uzun bir süre, müslümanları en sağlam ve doğru bir akide üzerinde eğitip terbiye etmiş*tir Yani henüz îslâmî teklif ve yükümlülükler gelmezden önce, İslâm ken*di bağlıları olan müslümanları, sağlam bir akide ve iman temeli üzerine oturtmuştur Ne zamanki bu mübarek ağacın tohumlan ruhlar üzerinde etkinliğini gösterdi, kalplere iyice yerleşti, bundan böyle sorumluluklar da birer birer geldi İşte bu iman ve İslâm terbiyesiyle müslüman eğitile eğitile en yüksek tepe noktasına tırmandırılmış olunmaktadır
İşte bu eğitimin bir devamı olarak Medine döneminde kâfirlere ben*zeme ile ilgili yasaklama gelmiş bulunmaktadır Bu yasaklamanın da ci-
had hükmünden sonra geldiğini görmekteyiz Bunun sebebi islâm toplu*munu her türlü yabancı unsurlardan arındırılmasını sağlamak, yabancı bir unsurun İslâm toplumuna girmesini önlemektir
Aynı zamanda İslâm, örnek bir İslâmî şahsiyetin veya kişiliğin geliş*mesine de çok özen gösterir, bu noktada buna düşkün ve haristir Kaldı ki İslâm, akidesi, muhtevası, özü itibariyle de bir tektir, eşsizdir İslâm ay*nı zamanda yapısı ve görünümüyle de böyledir İşte bütün bu sebeplerden dolayı İslâm'a bağlı olan kimselerin de, İslâm, seçkin olmasını ister Çün*kü Allah (cc), onları zulmün karanlıklarından İslâm aydınlığına çıkar*mıştır
Halbuki günümüz dünyasındaki müslümanlar, her konuda körü kö*rüne başkalarına tabi olmaları sebebiyle helâl olmuşlardır Bu tabi oluş ve kâfir batılıya kendisini benzetmesi, imanlarının zayıf olmasından kay*naklanmaktadır İman zayıf olunca da, ilericiliğin bir simgesi olarak ken*dilerini kâfir batılıya benzetmekte buluyorlar
Bu konuda ProfMuhammed Esed diyor ki:
"Bu insanların çok sathî ve yüzeysel planda düşündüklerini göste*rir Onlar herhangi bir medeniyet veya uygarlığı taklid edebileceklerini, hayatın dış görünümü itibariyle bunu uygulayabileceklerini ve fakat bu uygulamanın aynı zamanda ruhlarında ve özlerinde herhangi bir etkileri*nin olmayacağına inanırlar Derler ki, biz özde değişmedikçe şekli bir de*ğişikliğin bizim inancımız ve itikadımız üzerinde herhangi bir etkisi ol*mayacaktır
"Esasen uygarlık öyle şekli anlamda boş bir şey ifade etmez Fakat herhangi bir medeniyet, aynı zamanda canlı bir hayat demektir Biz o me*deniyeti aldığımız andan itibaren, şeklini kabullenmekle, onun beraberin*de getirmiş olduğu etkin faktörleri de aynen kabul etmiş oluruz, demek*tir Çünkü bu, içimize etki eden ve gerçekten önemli bir rol oynayan fak*tördür Medeniyeti şekil itibariyle almakla, giderek bu şekil yönü bizim akıl ve düşüncemiz üzerinde de etken olacak, en azından sağlıklı düşüncemizi önleyecektir, hem de bu konuda hiçbir mülahazaya varmaksızın, akıl üze*rinde bir yavaşlık gösterecektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle




"Hz Peygamber (sav): "Kim kendisini bir kavme (topluma) benzetirse o da onlardandır hadisini söylediği zaman, zaten bu benzemece"" benzetmenin ölçüsünü takdir buyurmuşlardır Hz Peygamber (sav)'in bu hadisi, meşhur bir hadistir İşte bu meşhur hadis, işin sadece edebiyat yö­nünü ifade etmek için değildir Bu, kesinlikle uyulması gereken bir hük­mü ifade eden bir tabirdir Bu, şunu göstermektedir Müslümanlar bir başka medeniyet veya uygarlığı taklid etmek suretiyle o medeniyetin içinde eri­yip gitmesinler
"İşte işin bu yönü itibariyle, toplumsal hayat noktasından bizim, (önemli olan) ile (önemli olmayan) arasında bir fark görmememiz müm­kün değildir Bu dış yön itibariyle benzeme, "sadece büyük bir hatadır" demek değildir Meselâ giyim itibariyle onlara benzesek de, "ne var ki, bu sadece dış görünüşü ilgilendiren bir konudur" diye farzetsek ve böyle­ce yola çıksak, bu, yanlış olur "Bu dış benzeyiş yönünden müslümanın hayatından endişeye yer yoktur, zira aklî ve ruhî yönünü ilgilendirmemek­tedir, demek doğru değildir
Genel olarak medeniyet veya uygarlıklar, uzun bir süre bir toplumu etki altına alırsa, bu belirli bir yönden olsa bile, yine bazı yönlerden ruh ve öz üzerinde etkisi olur Meselâ herhangi bir medeniyeti ele aldığımızı düşünelim, bu, giderek kişilerin, milletlerin ve toplumların bediî olan id­rakine ve eğilimlerine tesir eder İlk önce belli bir tarafını benimseyerek başlar ve bu giderek, devamlı olması halinde, bu devamlılık ve süreklilik müddetince o toplumun düşünce ve inançları üzerinde belli yönlerden et­ki eder, eğilimlerinde farklılık olmasına götürür Kişiye Avrupalılık giysi-sini°giydirdin mi, bundan böyle müslüman, düşünce bakımından kendisi ile bir Avrupalı arasında herhangi bir farkın olmadığını, kendisinin de onun gibi düşünmeye başladığını görür, buna uyum da gösterir Şekil bakımın­dan bu benzerlik sonunda düşünce alanını da^tesir^altma alır Kişi böyle­ce yepyeni bir elbise giymiştir, yaptıkları ile düşündükleri arasında da bir uyum meydana gelir, böylece de müslüman okluğunu, ifade eder Halbuki kendisini bağlı bulunduğu toplumun kültürel imkânlarından soyutlamış­tır, kendi toplumunu taklid etme zevkinden kopmuştur Akla kul olma el­bisesini giymiştir Ona bu yeni elbiseyi giydiren ise, yabancısı olduğu batı uygarlığı olmuştur
"Müslüman Avrupalıyı giyimde, kuşamda,adet ve törelerinde,ha­yat tarzlarında taklid etmeye başlayınca,kendisi her ne kadar benim da­vam,ve amacım budur,demiş olsa bile o bizzat fiilen Avrupa uygarlığını tercih ettiğini açıklamış olmaktadır Çünkü davranışları ve düşünceleri,bunu yanıtmakadır Bir kimse medeniyet ve uygarlık olarak batıyı tas­vip edecek, yabancı kültürleri üstün görecek, bunu, onun bediî akıl ve dü­şüncesine göre, amaçlarına uygun olarak sürdürecek, sonra da kalkıp, "bunun benim özüm ve ruhum üzerinde bir etkisi olamaz" diyecek, bu, yan­lıştır Kişi, kendi dininin temeline ruh ve özde aykırı bir uygarlığı düşüne­cek, tatbik edecek, sonra da "ben tam bir müslümanım" diyebilecek, işte bu mümkün değildir
"Aslında yabancı bir medeniyete karşı eğilim göstermek, şuur ve dü­şünce yapısı itibariyle, bir eksikliğin sonucudur, başka bir şey değildir Bu­gün müslümanların başına her ne gelmiş ise hepsi batı uygarlığını taklid etmekten kaynaklanmaktadır"
“Allah (cc), bu işten, Muhammed (sav) için bir şeriat var etmiş ve bunu onun için uyulması gereken bir yasa yapmıştır Bu yasaya (şeriata) uymayı da ona emir buyurmuştur Aynı zamanda Hz Muhammed (sav)'i, bilmeyenlerin heva, istek ve tutkularına uymasını da yasaklayıp menetmiştir Burada: "Bilmeyenler" ifadesine şeriata karşı olan ve muhalefet eden tüm unsurlar dahildirler Bunların hevaları ise akıllarının estiği gibi davran­maları, müşrik unsurların yapageldikleri şeylerdir Bunlar görünürde ne gibi davranışlara sahipseler, bunların tamamını kapsar Çünkü bunların batıl dinleri ve bu manadaki şeyler bu tür yanlış ve İslama aykırı şeyleri gerektirir O halde onların görünürde yapageldiklerini işlemek, bu konu­da onlara muvafakat edip, onlarla uyum sağlamaktır Bu da onların arzu ve isteklerine uymak anlamındadır Nitekim bunun içindir ki, bazı husus­larda müslümanların kendilerini taklid etmeleri, onlara muvafakatlan se­bebiyle, kâfirleri sevindirir, bu gibi şeylerden ötürü onları mutlu kılar
Yapılan iş veya hareket ve davranış onların heva ve isteklerine tabi ol­mak ve boyun eğmek anlamına gelmediğini farzetsek bile, şurası kesinlik­le unutulmamalıdır ki, onların sundukları bir şeyde, onlara muhalefette bulunmak meselesi, "Onların heva istek ve arzularına uyma" meselesini kökünden kazıyıp silecek ve o işi terketme bakımından da Allah'ın rızası­nı ve hoşnudluğunu kazanma bakımından çok daha büyük bir yarar ve yardım getirecektir
Bir başka delil Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Sen onların milletine (dinlerine) uymadıkça, yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlik­le hoşnut olacak değillerdir De ki: 'Kuşkusuz doğru yol, Al­lah'ın gösterdiği dosdoğru yol­dur/ Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (ar­zu ve tutku) larına uyacak olur­san, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı" (Bakara, 2/120)
Şimdi bu ayete dikkat edecek olursak, Rabbim burada "Onların mil­leti yani dini" durumunu belirtirken, peşinden de "Onların nevalarına" uyma yasaklığı gündeme getirilmiş olmaktadır Çünkü küfür toplumu, kesinlikle, bir toplum onların dinlerine girmedikçe, onların arzulan doğrul­tusunda hareket etmedikçe bundan hoşnud kalamazlar Mutlak bir şekil­de onların dinlerine uyulmalıdır ki, senden hoşnud kalabilsinler, ister az ve ister çok olsun, kesinlikle onlara tabi olmaktan, neva ve arzulan doğ­rultusunda hareket etmekten menedüme vardır Şurası da bilinen bir ger­çektir ki, bunların üzerinde bulundukları din ve inançlarına tabi olmak, bir tür, onların arzularına, neva ve isteklerine tabi olmak anlamını taşır Veya onların arzu ettikleri şeylere tabi olma zanm uyandırır

Alıntı Yaparak Cevapla

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle




Yine Kur'an'dan deliller sunmaya devam edelim Bakara sûresinden bir âyet, kıblenin Kudüs'ten Kâ'be yönüne doğru değişmesiyle ilgilidir Rab-bimiz bu âyetlerde şöyle buyurmaktadır:
"Andolsun ki, kendilerine kitap verilenlere (yahudi ve hıristiyanlara) her ayeti (delili) ge­tirsen, yine de onlar senin kıb­lene uymaz; sen de onların kıb­lelerine uyacak değilsin Hatta onlardan bir kısmı, bir kısmı­nın kıblesine de uymaz Andol­sun, eğer sen gelen bunca ilim­den sonra onların neva (arzu ve istek) larına uyacak olursan, kuşkusuz, o zaman zalimlerden olursun" (Bakara, 2/145)
"Kendilerine kitap verdik­lerimiz, onu (peygamberi), ço­cuklarını tanır gibi tanırlar Bu­na rağmen içlerinden bir bölü­mü, bildikleri halde mutlaka gerçeği gizlerler"
"Gerçek (hak) Rabbindendir Şu halde sakın kuşku­ya kapılanlardan olma"
"Herkesin (her toplumun) yüzünü kendisine doğru çevir­diği bir yön vardır Öyleyse hayırlarda birbirinizle yansınız Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir"
"Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir Şüp­hesiz bu, Rabbin'den olan bir haktır Allah, yapmakta olduklarınızdan gafil değildir"
"Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir Siz de her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin Öyle ki onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı kullanabilecekleri delilleri ol­masın Onlardan korkmayın, Ben'den korkun, üzerinizdeki nimetimi ta­mamlayayım Umulur ki hidayete eresin iz" (Bakara, 2/146-150)
Seleften, yani önceki geçmiş alimlerden birçokları bu âyetleri şöyle yorumlamışlardır:
"Yahudiler, kıbleleri olan Kudüs'e yönelmemiz sebebiyle, bir delil ve hüccet ileri sürerek, şöyle konuşmasınlar: "Kesinlikle bu insanlar yani müslümanlar, bizim yöneldiğimiz kıbleye, Kudüs'e yönelmektedirler Yakında bizim dinimize de uymaları ihtimal dahilindedir! İşte bu manada bir de­lil ileri sürmemeleri için Rabbimiz, onlara kıble bakımından bile muhale­feti kesinlikle emir buyurdu Her şeyden yüce ve münezzeh olan Rabbi­miz, kıblenin feshi meselesindeki hikmeti ve değişmeyi şöyle açıklamak­tadır: Kıble noktasından kâfirlere muhalefetin sebebi,batıl olan husus­larda onlara özentiden ye benzemekten kesinlikle ilgiyi ve münasebeti kesmek içinindir Bu meseleyi böyle anlamak, hemen her muhalefet ve muva­fakat konularında sabit ve geçerlidir Çünkü kâfirlere ait olan herhangi bir hususta, ona tabi olmak ve uymak, onun eline bir delil vermek anla­mını taşır Bu da tıpkı yahudilerin elindeki kıblenin bir delil ve hüccet olarak ileri sürülmesi gibidir veya buna yakın bir anlam taşır
Herhangi bir halde veya konumda onlara benzemenin yasak olduğu­nu belirten delilleri Kur'an sıralıyor:
"Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yo­luna uymayın" (Yunus, 10/89)
Yine Rabbimiz buyuruyor:
"Bozguncuların yoluna uyma" (A'raf, 7/142)
Bir başka âyette Rabbim buyuruyor ki:
"Kim de kendisine dos­doğru yol apaçık belli olduktan sonra, peygambere muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu dön­düğü şeyde bırakırız ve cehen­neme sokarız" (Nisa, 4/115)
İşte sunmuş olduğumuz tüm bu deliller, müslüman olmayan unsur­lara, yahudi ve hıristiyanlara muhalefet etmenin ve onlara benzemeyi ter-ketmenin meşruluğunu göstermektedir
Hz Peygamber (s,av)'in sünnetinden bu konuya ilişkin deliller ise bir hayli çoktur Bunlardan bir tanesi Hz Peygamber (sav)'in şu meal­deki hadisleridir:
"Kim bir kavme kendini benzetirse o da onlardandır" îbnn Teymiye bu hadisin isnadının sağlam olduğunu söylerken, aynı zamanda der ki: En azından bu hadis, insanın kendisini kâfirlere benzet­mesini haram kılmaktadır Gerçi ilk bakışta bu, kendisini kâfirlere benze­tenin kâfir olduğunu da gösterir ama, hiç olmazsa bu, haramlığın bir de­lilidir Çünkü aşağıdaki âyete baktığımızda teşebbüh yani kendini kâfirle­re benzetme küfrü gerektirir Rabbim buyurur ki:
"Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardan­dır" (Maide, 5/51)
Bu da aynen Abdullah b Amr'ın söylediğine benzemektedir:
"Kim müşriklerin yurdunda kalırsa, onların yılbaşlarına (nevruzlarina) katılır ve bayramlarını kutlarsa ve ölünceye dek (ölüm kendisine gelinceye dek) kendisini onlara benzetirse, bu da onlarla beraber kıyamet gününde haş rolü nacaktır''

Alıntı Yaparak Cevapla

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle




Bu, küfrü gerektiren mutlak teşebbühe, kendini kâfire benzetmeye yorumlanıyor, kimi zaman ise şöyle yorumlanmıştır: Kişi kendisini onlara benzettiği oranda, benzeşme ölçüsüne göre küfre girer veya onlardan sa­yılır Durum ister küfür olsun, ister masiyet olarak değerlendirilmiş ol­sun, veya küfrün yahut masiyetin bir şiarı olmuş olsun, hüküm aynıdır, durumda bir farklılık söz konusu değildir
Bir başka durum var ki, adam bir fiil veya iş işlemektedir Yaptığı bu iş veya fiil ve davranışı bir başkası da yapmakta, her ikisi de yaptıkları bu işte ittifak etmekte ve benzeşmektedirler Ancak yapılan bu işi, biri di­ğerinden almamıştır Kısaca ortak bir özellik görülmektedir Böyle biri­nin diğerinden almadığı ve fakat ortak özellik taşıyan şeylerde de benzeş­me veya kendisini benzetme hükmü aynen geçerli midir, yoksa bir başka türlü mü değerlendirilir? İşte böyle bir şeyin benzeşme veya kendisini ben­zetme olması konusunda kesinlik yoktur Fakat bununla beraber, madem­ki yapılan o davranış kâfirlerinkiyle bir uyum göstermektedir, durumun benzeşme ve kendini benzetmeye varmaması bakımından bunun yasak­lanması ve nehyi güzel olur Zira aynı zamanda böyle bir davranışı yap­mamakta onlara muhalefet hükmü de yer almaktadır Bu itibarla yapılan bir davranış şayet kâfirler tarafından da işleniyorsa, her ne kadar bu fiil onlardan alınmış değilse de, görünürde bir benzerlik olmasın diye, onlara muhalefet için bu nehyedilir, yani yasaklanır
Yine Hz Peygamber'in sünnetinden delil sunmaya devam ediyoruz Hz Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır:
"Sizler kesinlikle, sizden öncekilerin yollarını karış karış ve arşın ar­şın izleyeceksiniz Öyle ki onlar bir kelerin deliğine girseler, onların peşin­den gireceksiniz" Sahabe diyor ki: "Ey Allah'ın Rasûlü, bunlar yahudiler ve hıristiyanlar mı?" diye sorduk Hz Peygamber (sav) de şöyle bu­yurdular: "Ya kimler olacak?"
Yine Sahih'te rivayet olunduğuna göre, Abduliah b Ömer (ra) an­latıyor:
"Sahabe Hz Peygamber (sav) ile birlikte Semud kavminin toprağı olan Hicr denilen yerde konakladılar Buradaki kuyulardan su çektiler ve bu su ile hamur yoğurdular Bunun üzerine Hz Peygamber (sav), onla­ra, buradaki kuyulardan çekmiş oldukları suları dökmelerini ve yoğurdukları hamurlan da develere yem olarak yedirmelerini emretti Hz Peygamber, ashabına, her zaman develerini götürüp suladıkları kuyudan su ihti­yaçlarını karşılamalarını kendilerine emretti"
Müşriklere ait bir ağaç vardı Müşrikler bu ağaca silâhlarını asıyor, "Zatu Envat" adım veriyorlardı Müslümanlardan bazısı, Hz Peygam­ber (sav)'e dediler ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Müşriklerin silâhlarını astık­ları bir ağaçlan (zatu envatı) olduğu gibi sen de böyle bir zatu envat edin-sen olmaz mı (bize izin verir misin)? İşte böyle bir durum karşısında Ra­sûlüllah (sav) şöyle buyurdular: "Allahu Ekber! Siz de, tıpkı Hz Musa'­nın kavminin Hz Musa'ya: "Onların ilâhları olduğu gibi, bizim için de bir Üah yap" dedikleri gibi demiş oldunuz İşte o, bir toplumun gelenek­leri ve adetleridir Siz de kesinlikle sizden öncekilerin adetlerine ve gele­neklerine yönelip bineceksiniz"
Hz Peygamber (sav), mücerred manadaki bir ağaçtan onları me­netmektedir Halbuki onlar bunun gölgesinde barınacaklar ve onların yap­tıkları gibi silâhlarını dallarına asacaklardı O halde bundan çok daha bü­yük bir tehlike arzeden müşriklere kendisini benzetme noktasında veya biz­zat şirk olan bir şeyde nasıl susulabilir ki?
Acaba bunlardan hangisi daha büyük bir tehlike oluşturmaktadır? Hayret! Düşünün bir kere, silahlarını asacakları bir şeyden menediliyorlar Çünkü burada kâfirlere benzeme olayı gündeme gelmektedir Veya içinde teşriin (yasamanın), helâl ve haram kılmanın, ilzam etmenin ve cezalan­dırmanın yer aldığı bir hayat nizamı ki, bu, temel itibariyle kâfirlere mu­halefete dayanmaktadır
Yine yahudi ve hiristiyanlara, kısaca kafirlere muhalefete ve onlara kendisini benzetmekten menedilmesine ilişkin sünnetten bir başkaca de­lil Rasûlüllah (sav) şöyle buyurmaktadırlar:
"Gerçekten yahudi ve hıristiyanlar (saç ve sakalını) boyamazlar O halde onlara muhalefet edin"
Yine Rasûlüllah (sav) şöyle buyurmaktadırlar:
"Yahudi ve hıristiyanlara muhalefet edin Çünkü onlar, ayakkabıları ve mestleriyle namaz kılmazlar (ibadet etmezler)"
Yine Rasûlüllah (sav) şöyle buyuruyor:
"Bizden başkasına kendisini benzeten bizden değildir:”
Kuşkusuz bu deliller ve daha bir çokları şu gerçeği amaçlamış olmak­tadırlar: Kötülüklerin gelebileceği kapıları ve yolları tıkamak esastır Zira dış görünüş itibariyle müşabehet, yani benzeşme, giderek yapılan işlerde, amelde ve maksatta da benzemeyi getirir
Ancak bazı durumlar var ki, görünürde kimi zaman kâfirlere müşa­reket yani bir tür ortak yönler olmasını gerektirir, işte böylesi bir muvafa­kat ne zaman olur ve muhalefet ne zaman başlar?
Şeyhu'l-İslâm Ebu Abbas Ahmed b Teymiyye (rh), bunu şu cümlele­ri ile cevaplıyor:
Aslında bunlara muhalefet etmek, ancak müslümanın din noktasın­dan üstünlük elde etmesinden sonradır ve yücelmeyi sağlamasıyla müm­kün olabilir Bu ise cihad yoluyla elde edilir Düşman durumundaki kâfir­leri cizye vermeye ve onları küçük düşürmeye mecbur kılmakla sağlanır Bilindiği gibi, müslümanlar işin başında zayıf ve güçsüz iken, kendilerine müşrik ve kâfirlere muhalefet etmeleri meşru kılınmamıştı Fakat din ke­male erince, üstünlük kazanıp varlığını gösterince bu muhalefeti de bera­berinde getirmiş oldu Böylece kâfirlere muhalefet meşru kılınmış oldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kafirlere Benzememe Ve İslâm Toplumunu Kesinlikle




Bunun gibi durumlarda acaba bugün için ne söylenebilir? Zira yuka­rıdaki ifadeler, İbn Teymiyye'nin kendi çağıyla ilgili bulunmaktadır Aca­ba o çağları izleyen daha sonraki çağlarda durum nasıl değerlendirilmelidir?
Şayet bir müslüman Daru'l-Harp'te ise veya Daru'1-Harp olmayan bir küfür diyarında ise, bu durumda müslüman, kendisine zarar gelebile­cek dış benzerliklerde, onlara muhalefet ile memur değildir Bu hususta onlara muhalefet edecek diye bir durum söz konusu değildir Hatta kimi zamanlarda müslüman kişi için, zahirdeki (dıştaki) hususlarda onlara ben­zemesi müstahap veya bu, kendisi için vacip yani gerekli olabilir Fakat bu gibi durumların da mutlaka dini noktadan bir maslahata dayanması gerekir Meselâ onları dine davet etmek gibi, veya onların içyüzlerini öğ­renerek, bunu müslümanlara bildirmesi veya müslümanlara gelebilecek bir zarar veya tehlikeyi önlemek için yapması ve bu gibi şeyler ki, bütün bunlar güzel ve iyi maslahata ve amaca bağlı bulunmaktadır Fakat Daru'l-İslâm olan bir ülkede, Allah'ın hicret yoluyla orada üstün ve güçlü kıldığı dininin hakim olduğu bir ülkede, kesinlikle kâfirlere muhalefet meşru kı­lınmıştır Burada kâfirler küçük düşürülecekler ve kesinlikle kendilerin­den cizye, yani vergi alınacaktır Çünkü güç müslümanlarındır
Zaman ve durumlara göre bu kimselere muvafakat ve muhalefetin or­taya çıkması, aynı zamanda hadislerin de gerçek manalarının ortaya çık­masıdır
İslâm alimleri -Allah kendilerine rahmetiyle muamelede bulunsun- bu hususta gerçekten güzel bir kural ortaya koymuşlardır İbn Kayyım'ın da söylediği gibi şeriat bu temele dayanır, halkın durumu ve işi bu hesaba bağlıdır Bu gerçek de şudur:
İki maslahattan en büyüğünü ve en yücesini tercih etmek Şayet iki mefsedetin, kötü şeyin en kötüsüne düşmek yerine, daha aşağı bir derece­de ve durumda olan bir maslahatın kaçırılması gerekse de, en büyük mefsedet yerine bu, kabul edilir Çünkü daha büyük bir zararın önlenmesi için böyle yapılması gerekmektedir Bir maslahatı kaçırır ama, böylece daha büyük olanını kaçırmamak amaçlanmıştır Bir mefsedet ve hata irtikab ediliyor ve işleniyor ama, bununla daha büyük bir tehlikenin ve mefsede­tin işlenmesinin önüne geçiliyor
Fakat bütün bunlara rağmen müslüman için gerekli olan şey, dikkatli olmasıdır Zira bu öyle kolay kolay bilinebilecek bir iş ve bir mesele değil­dir Ancak bu, Allah'ın bir kulunun kalbine vereceği bir ilham ile biline­bilir, basiret isteyen bir iştir Böyle bir imkana sahip olabilmek için de ki­şinin hemen her bakımdan Rasülüllah'a kesinlikle tabi olması, Allah (cc), nezdinde üstün olan amellere titizlikle uyması sayesinde kazanılır Bu amel­lerin Allah'a en sevgili olanı hangisidir ve Allah'ın hoşnudluğunu kazan­dıranı hangisidir, bunu yapmakla sağlanır
Biz, kitap ehline hangi hususlarda muhalefette bulunmak durumun­da olabiliriz, bunun etraflı olarak açıklanmasını istersek, bu meseleyi üç kısım altında ele alabiliriz
1- Her iki şeriatta da meşru olan şeyler veya bizim için meşru olduğu gibi, onların da işledikleri şeyler Meselâ, Aşure gününde oruç tutmak gibi, namaz ve orucun aslında bunlarda da olması gibi Fakat burada bir incelik bulunmaktadır Bu gibi ibadet olan şeylerde onlara muhalefette bu­lunmak, yapılan işin sıfatında yani niteliğindedir Mesela bizim bu orucu hem dokuzuncu ve hem onuncu günü tutmak suretiyle yerine getirip, böy­lece onlara muhalefet etmekteyiz Yine kitap ehline muhalefet olsun diye, iftar yapmada ve akşam namazını kılmada acele davranmak gibi Yine bun­lara muhalefet olsun diye, sahuru geciktirmek, yahudilere muhalefet ol­sun diye mestlerle namaz kılmak gibi İşte gerek ibadetlerde gerekse adet­lerde buna benzer birçok husus vardır
2- İlk başta meşru olmasına rağmen, sonra tamamen neshedilen, yani yürürlükten kaldırılan şeyler: Meselâ: Cumartesi günü gibi Veya oru­cun yahut namazın farziyyeti gibi İşte bu hususta onlara muvafakatta bu-lunmaktan nehyedilmiştir, burada yasaklama söz konusudur
Aynı zamanda durum bunların bayramları için de böyledir Zira meşru bayramlarda, kimi ibadetler ya vacip olarak veya müstahap olarak vardır Meselâ namaz gibi, zikir, sadaka, ibadetler gibi şeyler hep meşru olan şey­lerdir Bu gibi bayramlarda kimi şeyler var ki, bunlar mubahtır, kimisi müs-tahaptır, kimisi de vacip olabilir Bunlar da insanların nefis ve ruhları açı­sından bir payı olan adetler ve gelenekler olabilir Meselâ: Bolca yemek yedirme ve elbiselerde, giysilerde görülen iyilikler bu türden şeylerdir
Fakat bu manada meşru olmayan ve ibadet diye sunulan batıl şeyle­rin, adetlerin, töre ve geleneklerin hiç birisi meşru değildir, geçerli değildir
İşte bunun içindir ki, bize iki bayramda yedirmek vacip olmuştur Bu iki bayramdan birinde namaz ile birlikte fıtır sadakası meşru ve vacip kı­lındığı gibi, diğerinde de namazla birlikte kurban kesmek meşru ve vacip kılınmıştır Dikkat edilirse her ikisinde de bir yedirme sözkonusudur
İşte kitap ehline, mensuh olan yani hükümleri yürürlükten kaldırılan ibadetlerde ve adetlerde uymak, onlara muvafakatta bulunmak, bu iki hu­susun her ikisinde veya bir tanesinde uyum sağlamak, temelde meşru olan şeylerde onlara muvafakat etmekten daha kabih ve çirkindir Bu yüzden onlara bu gibi şeylerde muvafakat haram kılınmıştır Ancak birinci kısım da, muhalefet etmeme haram olmayıp mekruh olmuş olur
3- İbadetlerde, geleneklerde veya her ikisinde birden ortaya koyduk­ları şeyler Bunlar çirkinin de ötesinde çirkindir Kabinin kabinidir Mese­la müslümanlar herhangi bir şeyi veya yeniliği ortaya koysalar, bu, çirkin ve kabih görülmektedir Zira herhangi bir peygamber böyle bir şeyi kesin bir şekilde meşru kılmış değildir Şimdi bu gibi bir işi bir müslüman değil de bir kâfir ortaya koymuş ise, artık bunun kötülüğü ve çirkinliği, kabih-
ligi konusunda bir tartışmaya bile yer yoktur İşte bu gibi bir hususta on­lara muvafakat etmek, kötülüğü açık bir şekilde ortadadır Bu, işin bir te­meli ve esasıdır
Bir başka temel ve esas ise* herhangi bir ibadet, adet veya her ikisi konusunda teşabüh ve benzeşmenin olmasıdır Dolayısıyla bu durum da ümmet içinde meydana getirilen şeyler ve bid'atlerden olmaktadır Biz, on­ların damgasını taşıyanlar hakkında konuşmak istiyoruz Fakat bizim için meşru olanlar hakkında veya bizden önce büyüklerimizin (selef alimleri­mizin) işledikleri için bir şeyler söyleyecek değiliz
Bu üç maddeyi şöylece özetleyebiliriz Birincisinde görüldüğü gibi ya­pılanlar ve işlenenler mekruhtur İkinci maddede yer alanları işlemek ha­ramdır Üçüncüsünde yer alanları yapmak ise daha ağır bir şekilde haram kılınmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.