Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
peygamberlerin, vasıfları

Peygamberlerin Vasıfları

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Peygamberlerin Vasıfları







PEYGAMBERLERİN DAVETLERİNİN ÖZELLİKLERİ


Peygamberlerin Vasıfları




Peygamberler -Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine o 1-sun-insan olmaları itibariyle; yerler, içerler, sağlıklı olurlar, hastalanırlar, kadınlarla evlenirler, çarşı ve sokaklarda gezip dolaşırlar; insanlara gelen zayıflık, ihtiyarlık ve ölüm gibi ar ı-zalar onlara da gelir Fakat onlar, hususi özelliklerden dolayı insanlar üzerine üstün kılınmışlar ve insanlarda olmayan b ü-yük ve yüce niteliklerle vasıflandırılmışlardır Bu da ancak onlar için gerekli olan levazımlara ve önemli olan şeylere ni s-petle olur Peygamberler ile ilgili olan bu vasıflan kısaca şöyle özetleyebiliriz:


1 Sıdk (Doğruluk)


2 Emanet (Güvenilir olma)


3 Tebliğ


4 Fetanet (Zeki ve akıllı olma)


5 Nefret verici kusurlardan uzak olma


6 İsmet (masumiyet veya masiyet ile günahtan k orunmuş olma) Peygamberler için gerekli olan vasıflardan her birini geniş bir şekilde açıklayacağız[58]


1 Sıdk (Doğruluk):



Bu Özellik, Peygamberlik müessesesi için gerekli olan bir özelliktir Çünkü bu özellik, Peygamberlerin davetine nispetle msanhk içinde zaruridir Ama bu özellik, Peygamberlerde, yaatihştan var olan özelliklerdendir Bundan dolayı herhangi bir peygamberden yalan, hainlik, insanların mallarım batıl yol ile yeme ve daha bir çok çirkin vasıflar gibi kişiliğini zedeleyecek olan bu tür şeylerin meydana gelmesi mümkün değildir Çünkü bu çirkin vasıflar, normal bir kimse içi n bile uygun olmadığına göre, nasıl bir nebi ve resul için uygun olabilir?


Peygamberlerden birinde yalan gibi herhangi bir çirkin vasıf meydana gelmesi caiz olsaydı, Şanı Yüce Allah'tan nakle t-tiği yahut vahiy haberlerinden aktardığı k onularda insanların kendisine dair bir güvenilirliliği kalmazdı Eğer böyle bir şey olsaydı bunun, Peygamberlerin getirdikleriyle bizzat kendil e-rinin karşılaşması yahut daha önceden kafalarında oluşmuş fikirler ile bu yeni getirmiş olduklarına karşı hainlik etme i h-timali olup bunları da -Peygamberlerin böyle bir şey yapacağını onlardan uzak görüp- Allah'a karşı bir yalan ve iftira olarak nispet edebilirler Bu ise -daha öncede belirtildiği üzere- mümkün değildir İşte böylece Kur'ân-ı Kerîm'i, Allah'a iftira eden veya diliyle Allah'ı yalanlayan herkes hakkında aşağıda gelen bu ayırt edici hükümle hükmediyor Bundan dolayı Yüce Allah, Peygamberlerin efendisi olan HzMuhammed (sav) hakkında şöyle buyurmaktadır:


"Eğer Bize karşı, kendisine vahyettikîerîmize bazı sözler katmış olsaydı, Biz, onu kuvvetle yakalardık, sonra da onun şahdamarını koparındık Hiçbirinizde onu koruyamazdınız Doğrusu Kur'an, mûttakiler için bir öğüttür"[59]


İslam Şehidi Seyyid Kutub (rha), "FizHali'l-Kur'an" adlı tefsir kitabında konuyla ilgi li olarak şöyle der:


"Sonuçta o korkunç tehdit, akide konusunda Allah'a iftira edenlere gelip çatıyor Halbuki akide konusu boş boğazhğ^yer vermeyen ciddi bir konudur Daha önce geçen ayeti kerime, başka hiçbir ihtimal olmayan biricik ihtimali belirtiyo r Bu biricik ihtimal ise Resulullah (sav)'in tebliğ ettiği hususlarda 'Emin' ve 'sıdk' (doğru) olduğudur Yüce Allah'ın, onu, katiyen cezalandırmaması da bunu göstermektedir Halbuki tebliğ görevinden en ufak bir sapma söz konusu olsaydı, Allah onu muhakkak şiddetli bir biçimde cezalandırırdı Bu sözün ifade ettiği mana, Hz Muhammed (sav)'in tebliğ ettiği şeylerde "sıdk" (doğru) olduğu yönündedir


Eğer Hz Muhammed (sav) kendisine vahyolunmamış birtakım sözleri Kur'an'a karıştırmış o lsaydı, Yüce Allah Onu cezalandırır ve ayetlerin belirttiği şekilde, peygamberini öldürürdü Hz Peygamber (sav)'in cezalandırılmasına veya öldürülmesine dair bir şey meydana gelmediğine göre, elbette ki Hz Muhammed (sav), 'Sıdk' (doğru)dur" (İslam Şehidi Seyyid Kutub'un sözü burada bitmektedir)


Resulullah (sav), küçüklüğünden itibaren Kureyş kabil e-sinin içerisinde "Sıdk"ı (Doğruluğu) ve "Emin"liği (Güveniriiligi) ile meşhur olmuştu Hatta Mekkeli müşrikler, Onu, "doğru" ve "emin" diye isimlendirerek; "Doğru" ve "emin" (olan Muhammed) geldi ve "doğru" ve "emin" (olan Muhammed) gitti derlerdi, İşte Hz Peygamber (sav) böylece Peygamber olarak gönderilişinden önce Kureyşliler arası nda doğruluğu, eminliği ve makamının yüceliğiyle bilinme kteydi


Rivayet edildiğine göre; Kureyş'in ileri gelenlerinden birisi,[60] Mekke sokaklarından birinde Ebu Cehil ile karş ılaşır Onu durdurarak: "Ey Ebu'l-Hakem! Şu anda burada senden ve benden başka hiçbir kimse yok Muhammed 'in doğru mu? Yoksa yalancı mı? olduğunu bana Allah'ın adıyla söyle" der Ebu Cehil ise ona bütün açıklığıyla şöyle cevap verir:


- "Allah'a yemin ederim ki, Muhammed gerçekten 'doğru' sözlüdür O hiç yalan söylememiştir" Ebu Cehil'in bu sözü üzerine o adam:


- "Sizi, Ona uymaktan alıkoyan şey nedir?" diye s orar Bunun üzerine Ebu Cehil, o adama:


- "Şimdiye kadar biz ve Haşim oğullan şan ve şeref hus u-sun da yarışır ve malm çokluğu ile övülmede de çekişip dur u-ruz Onlar hacılara yemek yedirdiklerinde, biz de yedirdik, i Onlar hacılara su dağıttıklarında, biz de su dağıttık Onlari va, Kabe'yi örtme vb) çeşitli görevler üstlendiler, biz de 1 üstlendik Onlar insanlara bir şeyler verd iler ve iyilik ettiler, ;j biz de verdik ve iyilik ettik Develer üzerinde, karşılıklı diz ; çöküp yarış atları gibi yarıştık durduk Daha sonra onlar bize, { şu eklemeyi yaptılar: 'Bizden (kendisine gökten vahiy gelen) bir Peygamber gönderildi' dediler Biz onlara nereden bir Peygamber getirelim? Allah'a yemin ederim ki, bundan dolayı biz, Ona, asla inanmayız ve Ona tabi olmayız" cevabını v erdi Bunun üzerine Şanı Yüce Allah, peygamberi Hz M uhammed (sav)'i teselli etmek için şu ayeti indirmiştir:


"(Ey Muhammedi) Onların söylediklerinin, seni üzeceğini elbette biliyoruz Doğrusu onlar, seni yalancı saymıyorlar Fakat zalimler, Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar" (En 'anı: 6/33)"


İşte bundan dolayıdır ki, Allah'ın düşmanı olan Ebu Cehil, Resulullah (sav)'in doğruluğunu kabul ediyor ve ayın z a-manda itiraf da ediyor Fakat onu, Resulullah (sav)'e tabi olmaktan alıkoyan şey; kavmi arasındaki liderliği, şan ve şerefidir Şöyle söyleyen gerçekten de doğru söylemiştir:


"Üstün kimse; düşmanlarının, kendisinin doğruluğuna ş a-hitlik ettiği kimsedir"


Rum kralı Herakliyüs, Müslüman olmayışından önce Ebu Süfyan'a; Muhammed'in, Peygamber olduğunu söylemesi hakkında şöyle soru sormuştu:


- "Siz, Onu bu iddiasından önce hiç yalan ile itham ettiniz mi?" Ebu Süfyan'da, ona:


" - "Biz, Onda, kesinlikle bir yalan görmedik"!! der Ebu Süryan'm bu sözü üzerine Herakliyüs, ona, şöyle çok muht e-şem bir cevap vermiştir:


- "O, ne insanlara ve ne de Allah'a yalan söyleyecek biri değildir"[61]


İşte bu, büyük kimselerin, bir Peygamber hakkındaki d üşüncesi ve gerçek ile yanlışı ayırıcı bir sözüdür [62][63]



2 Emanet (Güvenirlilik):



Bu, yüce Allah'ın insanlara gönderdiği herhangi bir pe y-gamberin vahiy konusunda emin olması ve Allah'ın aşağıda gelecek olan sözüne sarılarak Yüce Allah'tan a ldığı emirleri ve yasakları; ziyadesiz, noksansız, tahrif etmeksizin ve değişti r-meksizin Allah'ın yarattığı kullarına tebliğ etmesiyle ilgilidir Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır:


"Allah'ın göndermiş olduğu (vahiyleri) tebliğ eden (Peygamberler; Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka (hiçbir kimseden) korkmazlar Allah hesap görücü olarak yeter"[64]


Bundan dolayı Peygamberlerin hepsi, vahiy konusunda güvenilir kimseler ve kendilerine nazil olduğu şekilde Allah'ın emirlerini ve yasaklarını tebliğ eden kimselerdir Bundan dolayı Yüce Allah'ın, kendilerine yapmakla emrettiği şeyleri gizlemeleri ve bunlara hainlik etmeleri mümkün değildir Çünkü hainlik, emanet ile birlikte bulunmaz Buna göre peygamberin, kendisine emanet edilene hainlik etmesi, Peygamberlik olarak gönderildiği ümmetine nasihat etme ve Allah'ın kendisine gönderdiği vahiyleri tebliğ etmemesi" bir Peygamber için hiç uygun olur mu? Buna binaen bütün Peygamberler, en mükemmel şekilde emaneti yerine getirirler Zira Yüce Allah'ın gönderdiği her Peygamber, kavmine şöyle demekteydi:


"Ben sizin için güvenilir ve sizin iyiliğinizi isteyen bir kişiyim"[65]


Bu konuda Şanı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:


"Peygamber, görülmeyenler hakkında söylediklerinden ötürü töhmet altında tutulamaz"[66]


Yani Peygamber, vahiy ve gayb hakkında söylediklerinden ötürü töhmet altında tutulamaz demektir Eğer Peygamberler de emanet (güvenirlilik) vasfı olmasaydı, kendilerine, Allah tarafîndan gelen risâletin ortaya çıkmasında değişmeler vuku bulurdu Ama müminler, inmekte olan vahye inandılar İşte bundan dolayı Hz Aişe (r anha) şöyle demektedir:


"Eğer Hz Muhammed (sav), kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi: "Allah 'm (yakında) açığa vuracağı (Zeynep Ve evlenmeye dair) şeyi içinde saklıyordun İnsanlar (a bunu söylemek) ten çekmiyordun Oysa Allah'tan çekinmen daha uygundur " (Ahzab: 33/37) ayetini gizlerdi"[67]


Aynı şekilde Yüce Allah'ın, Hz Muhammed (sav)'in bizzat kendisini azarlayan şu ayetleri gizlerdi:


"Yanına kör bir kimse geldi diye Peygamber yüzünü astı ve geri çevirdi"[68]


Yine aynı şekilde şu ayeti de gizlerdi:


"Hiçbir Peygamber, yeryüzünde çokça savaşıp zaferler kazanmadan esirler alması yaraşmaz (Sizler) geçici dünya malını istiyorsunuz Allah ise ahireti istiyor Allah, Aziz'dir Hakim'dir Eğer daha önceden (Bedir savaşma katılanlar günah işledikleri takdirde bile) Allah'ın geçmiş bir hükmü olmasaydı aldıklarımızdan dolayı size büyük bir azab dokunurdu"[69]


Emanet vasfının, vahyin selâmeti ve peygamberin getirdiği -o da yalnızca Yüce ve Hakim Allah'ın katmdandır- her şey de, nefsin mutmain olarak gölgelendirilmesi için her nebi ve resulde çokça bulunması gerekmektedir Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:


"0, kendi istek ve arzusuna göre söz söylemez-Onun konuşması ancak kendisine vahyolunan bir vahiy iledir"[70]



3 Tebliğ:



Bu, Peygamberlere -Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine olsun- mahsus bir özelliktir Bununla, Peygamberlerin, Allah'ın, kendilerine indirmiş olduğu hükmünü tebliğ etmesi kast olunur Zira onlar, kendilerine gökten inen vahyi insanlara tebliğ ederler Bundan dolayı da onlar, insanlara yaptıkları tebliğ sırasında büyük eziyetler ile kötü ve günahkar kimselerin zorluklarıyla karşılaşsalar bile yüce Allah'ın, kendilerine vahyettiği hiçbir şeyi gizlemezler Kur'ân-ı Kerim, Hz Nûh (as)'m kıssasında bunu şöyle dile getirmektedir:


"(Bunun üzerine Nûh): 'Ey kavmim! Bende hiçbir sapıklık yoktur Fakat ben, alemlerin Rabbi (tarafından size gönderilmiş) bir peygamberim Size, Rabbimin (bana) vahyettiklerini tebliğ ediyorum, size nasihat ta bulunuyorum Ben, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri, Allah 'tan (gelen vahiy ile) biliyorum' dedi[71]


Hz Salih (as)'dan ise bunu şöyle haber vermektedir:


"Bunun üzerine O (Salih) da kavminden yüz çevirdi ve: 'Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin (bana) göndermiş olduğu vahyi tebliğ ettim ve size nasihat ta bulundum Fakat siz, nasihat edenleri sevmezsiniz' dedi"[72]


Hz Şuayb (as) hakkında ise şöyle demektedir:


"(Bunun üzerine (Şuayb) kavminden yüz çevirip (kendi kendine): 'Ey kavmim! And olsun ki ben size, Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size nasihat ta bulundum Artık ben, siz kafirler topluluğuna nasıl tasalanıp üzülürüm?' dedi"[73]


Peygamberlerin hepsinin bütün açıklığıyla ve genişliğiyle; Allah'ın, kendilerine verdiği elçilik (risa)et) görevini tebliğ ettiklerinin belirtilerini görmekteyiz Zira onlar, Allah'ın risaletini tebliğ etmekte ve kavmi içerisindeki insanlara nasihat etmektedirler Hatta Yüce Allah, Peygamberlerin sonuncusu olan Hz Muhammed, (sav)'e, risaletini etmesini emretmektedir Yüce Allah, ona hitaben şöyle buyurmaktadır:


"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni (tebliğ et Eğer bu görevini yerine getirmezsen O'nun elçilik (görevini) yapmamış olursun Doğrusu Allah, kafirleri doğru yola iletmez"[74]


Her Peygamber, Allah'ın, kendisine indirdiği risâleti ve daveti, tebliğ etmekle mükelleftir Buna göre Peygamberlerden her birinin, kendisine inenden herhangi bir harfi eksiltmesi ve bunlara bir harf eklemesi mümkün değildir Eğer bir Peygamber, bunlardan birisini yaparsa Allah'ın emrine muhalefet etmiş olur ve yerine getirmekle emrolunduğu emanete hainlik etmiş olur Bundan dolayı bazı surelere ve ayetlere, Yüce Allah'ın "Kul" = ("De"- "Söyle") sözüyle başladığını görmekteyiz Bu ise Allah'ın emrini, kendi ümmetine tebliğ etmesi için peygambere yönelik bir e-mirdir İşte bundan dolayı bir Peygamber, kendisine ineni eksiksiz ve fazlasız olarak tebliğ etmektedirler Yüce Allah bu konuda bir örnek olması için şöyle buyurmaktadır:


"De ki: Benim yolum, budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah 'a davet ederiz"[75]


Yine Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:


"De ki: Ey Kafirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam"[76]


Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:


"De ki:Tan yerini ağartan Rabbe sığınının"[77]


Yine Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:


"De ki: İnsanların Rabbine sığınırım"[78]


Hz Peygamber (sav)'in bizzat kendisine hitap edildiği (emir sığasmdaki) bu lafızlar olmasa da, Hz Peygamber (sav)'in sadece ilahi emirleri insanlara tebliğ etmesi de yeterlidir Fakat Hz Peygamber (sav), vahiy konusunda güvenilir olduğundan dolayı Rabbinin risâletindeki bir harfi bile değiş-tirmeksizin, fazlalaştırmaksızm ve eksiltmeksizin -kendisine vahyedildiği şekilde- insanlara tebliğ etmiştir Buna göre Hz Peygamber (sav), "İşte bu, benim yolum budur Ben yalnızca Allah'a davet ediyorum" (Yûsuf: 12/108) ve "Ben, tanyerini ağartan Rabbe sığınırım" (Felak : 113/1) veya "İnsanların Rabbine sığınırım" (Nas: 114/1) dememiştir Ancak harflerin ve sığanın kendisiyle, yüce Allah'tan kendisine yöneltilende "emir sığasını"[79] da kullanmıştır İşte bu, (Allah'ın, kendisine vahyettiği) risâleti ve daveti tebliğ hususundaki "güvenirliliğine" delildir


Tebliğden maksat; Allah'ın, kıyamet gününde insanların (bizzat kendilerinin- suçsuz olduklarına dair) ileri sürebilecekleri hüccetlerini boşa çıkarması ve hiçbir kimsenin mazeretini beyan etmemesi anlaşılmaktadır Çünkü Yüce Allah, insanlara kendisi tarafından Peygamberler gönderip risâleti tebliğ ettirmeden önce azab etmekten ve insanlara, günah işlememiş o1duğu halde azab etmekz O en keremli ve en merhametli olandır Nitekim yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:


"Biz, Peygamber göndermedikçe hiçbir kimse (veya bir topluluğa) azab etmeyiz"[80]


Yine Şam yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:


"Rabbin, kendilerine ayetlerimizi (vahyimizi) okuyacak bir peygamberi, memleketlerin ana şehirlerine (yani asıl olanlarına yahut büyüklerine veya başkentlerine) göndermedikçe, (hiçbir zaman) o memleketleri helak edici değildir Zaten Biz, (ancak zulümleri sebebiyle azabı hak eden) halkı zalim memleketleri helak etmişizdir "[81]


Şanı Yüce Allah, Peygamberlerin sonuncusu olan Hz Muhammed (sav)'i; alemlere uyarıcı olması için göndermiş ve aynı zamanda Yahudi ve Hıristiyanların, "bize bir müjdele-yici ve uyarıcı gelmemiştir" şeklindeki mazeretlerini boşa çıkarmak için Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada göndermiştir Yüce Allah bu konuda Yüce kitabı Kur'ân-ı Kerûn'inde şöyle buyurmaktadır


"Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiğinde, 'Bize bir müjdeci ve bir uyarıcı gelmedi' dersiniz diye, size açık anlatacak Peygamberimiz (Muhammed) geldi Şüphesiz O, size müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir Allah her şeye Kadir'dir"[82]


Resulullah (sav), Rabbinin davetini tebliğ ettiği sırada ona, yüce ve büyük Rabbinin şu ayeti inmiştir:


"Şimdi sen, ne ile emrolunuyor san, (müşriklere) apaçık bildir Müşriklere de aldırış etme "[83]


Resulullah (sav), Rabbinin davetini açıklamaya ve risaletini tebliğ etmeye koyulmuştu Böyle bir sırada Safa tepesine çıkarak kabileleri ve Kureyş'in içindeki toplulukları şöyle davet etmeye başladı:


- "Ey Abdulmuttalib oğullan! Ey Fihr oğulları! Ey Ka'b oğulları! Nihayet herkes oraya toplandı Bunun üzerine Hz Peygamber (sav), onlara:


- "Ben, size, şu vadiden veya dağın eteğinden atlıların çıkıp geleceğini ve size saldıracaklarını haber versem, beni tasdik eder miydiniz?" diye sordu Onlarda:


- "Evet, şimdiye kadar senin yalan söylediğini görmedik" dediler Bunun üzerine Hz Peygamber (sav):


- "Ben, size, (tebliğ ettiklerimi kabul etmediğiniz taktirde) önünüzdeki şiddetli azabı haber veriyorum" dedi Bunun ü-zerine amcası Ebu Leheb:


- "Ey Muhammedi yazıklar olsun sana! Bunun için mi bizi buraya topladrn?" diyerek Hz Peygamber (sav)'e hakaret etti Bunun için Yüce Allah, onun bu sözüne karşılık olarak şu sureyi indirmiştir:


"Ebu Leheb 'in elleri kurusun; zaten kurudu da! Malı ve kazandığı kendisine fayda sağlamadı, (Yaptıklarından dolayı) alevli ateşe yaşlanacaktır Karısı da (yaptıklarından dolayı) boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır" (Tebbet:! U/2-5)" [84]





4 Fetanet (Zeki ve Akıllı Olma):



Fetanet zeki ve akıllı olmak demektir Buna göre Peygamberlerden her biri, mükemmel bir akıl ve doğru görüşlülüğün yanı sıra akıllı, zeki ve harikulade bîr şekilde gönderilmişlerdir Yüce Allah, Hz İbrahim Halil (as)'m vasfı hakkında şöyle buyurmaktadır:


"And olsun ki daha (Peygamberlik verilmezden) önce 2b-râhîm 'e, 'doğru görüşlülüğü' verdik Biz, Onu (n buna uygun olduğunu) biliyorduk"[85]


Yine bu konuda Hz İbrâhîm (as)'m, kavmi içerisindeki müşriklere delil getirmedeki doğruluğuna bakıldığında, Onun seçkinliğine ve zekililiğine dair deliller bulunmaktadır Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:


"Derken ona başvursunlar diye; (büyük puta başvurup bu putları kıranın kim olduğunu sorarlar, böylelikle putun acizliği ortaya çıkar diye) içlerinden büyüğü müstesna hepsini paramparça edip bıraktı (Geri dönüp İbrâhîm 'in put kırma eyleminin sonucu olan manzarayı gördüklerinde,) 'bunu ilahlarımıza kim yaptı? Doğrusu bunu yapan zalimlerden biridir' dediler, (ibrâhîm 'in, putlarına karşı bir tuzak hazırlayacağına dair yemin ettiğini işiten kimseler) dediler ki: 'İbrâhîm denilen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk (Emretme yetkisini ellerinde bulunduranlar) dediler ki: '0, halde onu halkın gözü önüne getirin Belki (ondan işitilen sözleri söyleyerek o-nun aleyhine) şahitlik ederler '(İbrâhîm, onların huzuruna getirilerek): 'Ey ibrâhîm! İlahlarımıza bu işi sen mi yaptın?' dediler (O da, kırmaksızın bıraktığı putu kastederek: ) '0 işi, şu büyükleri yapmıştır! Konuşabiliyorlarsa onlara sorun!' dedi Bunun üzerine kendi kendilerine dönüp, 'Doğrusu siz zalimlersiniz Konuşmayan bu putlara tapmakla hakka karşı zalimlik ediyorsunuz)' dediler Sonra (kendilerinin, zalim olduklarını kabul ettikten) tekrar kafalarında olan eski İnanca (küfre) döndürüldüler ve: 'Ey İbrâhîm! Bunların konuşamayacağını, and olsun ki, sende bilirsin' dediler (Onlar bunu itiraf edince, ibrahim'de, onlara karşı şöyle bir delil getirdi '0 halde Allah 'ı bırakıp ta size hiç bir fayda ve zarar veremeyecek şeylere ne diye taparsınız? Size ve Allah 'ı bırakıp ta taptıklarınıza yazıklar olsun! Daha hala akıllanmayacak mısınız?' dedi[86]


Bir gerçek olarak Hz İbrâhîm (as)in, büyüğü hariç bütün putları paramparça etmesine dair hakkında tecelli eden bu a-yetler, onun zekiliğiyle ve seçkinliğiylc sona ermektedir Zira Hz İbrâhîm (as), eliyle putları kırmış ve daha sonrada kavmine delil gösterebilmek için baltayı büyük putun boynuna asmıştı Bunun üzerine muhakeme etmek için halkın ve kendilerinin huzuruna getirdiklerinde ona şu soruyu sormuşlardı:


- "İlahlarımızı paramparça ederek kıran ve onları kırmaya gelen kimdir? 'Yoksa Ey İbrâhîm! bunu sen mi yaptın?' Bunun üzerine Hz İbrâhîm (as), onlara:


- "Onları, ben kırmadım Fakat sizinde gördüğünüz gibi büyük put, onları kırmıştır Çünkü büyük put, sizin, kendisiyle birlikte şu küçük putlara da tapmanıza razı olmadığından dolayı onları o kırmıştır Buna delil ise baltanın büyük putun boynuna konulmasıdır Eğer benim sözümü tasdik etmezseniz, bu işi kimin yaptığını, onlara sorun' dedi


Burada Hz İbrâhîm (as), hedefine ulaşmıştı Zira akıllarının kıthlığmdan ve kendilerini gülünç bir duruma soktuktan sonra onlara delilini getirmişti İşte bu, Peygamberlerin düşüncesidir


Hz İbrâhîm (as)'ın başka bir doğruluğu ise, Allah'ın mülkünde çekişen Tağut Nemrut ile olan mücadelesidir Zira Nemrut, kendisinin ilah olduğunu ve Allah'ın dışında, kendisine tapılması gerektiğini savunuyordu Halbuki Allah, Nemrut gibi kendisine tapılan kimselerin de Rabbiydi Buna göre Hz İbrâhîm (as)'ın, Nemrut'a karşı doğru görüşlüğü ve zekiliği nasıldı? İnatçı düşmanı, Hz İbrâhîm (as)'in sözü karşısında nasıl şaşırıp kalarak delilsiz kalmıştı? Yüce Allah bu konuyu şöyle anlatmaktadır


"Allah, kendisine hükümranlık verdi diye İbrahim'le Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrâhîm, Ona: 'Benim Rabhimt dirilten ve öldürendir' demişti O da: 'Bende diriltir ir Öldürürüm' dedi Bu defa İbrâhîm, 'Şüphesiz Allah, güneşiığudan getiriyor, (haydi bakalım) sende onu batıdan getirse-nc' dedi (Allah'ın varlığını, kanun koyma yetkisini ve ilahlığını) inkar eden (bu delil karşısında) şaşırıp dona kaldı Allah, zalimleri doğru yola eriştirmez"[87]


İşte bu, batılın sırtını yere vuran keskin bir delildir Bundan dolayı Allah, Hz İbrâhîm (as)'ı, apaçık "Hakk Nur"unu açıklayıcı kılmıştır


İşte bütün nebiler ve resuller, böyledir Zira Allah onlara, akıl ve doğru görüşlülük vermiştir Bundan dolayı onlar, zeki-liîik ve akıllılık şekillerinin en mükemmel örnekleridirler Çünkü Yüce Allah, onlara, kavimlerini hidayete getirmeye dair delil getirmede güç yetirebilmeleri için zekililiği, harika olmayı, fetaneti ve akıllılığı tahsis etmiştir Hakk ışığını insanlara açıklamak ve Allah'ın davetini insanlara ilan etmek için akıl bakımından insanların en mükemmel olanını, zeka bakımından onların en geniş olanını, delil ve kanıt bakımından da onların en kuvvetli ve güçlü olanını, risâlete seçmede, Allah'ın ezeli hikmeti, böyle tahakkuk etmiştir Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:


"Allah, Peygamberlik vereceği kimseyi (herkesten) daha iyi bilir Suç işleyene, Allah katından bir aşağılık ve hilelerin-den ötürü de şiddetli bir azab erişecektir"[88]


İnsanoğlunun kendisine zafiyet geldiğinde ve akli melekeleri zayıfladığında, bazen insanlardan bir kısmı ihtiyarlık çağına ulaştıklarında bunama gibi bir hal onlara hasıl olur Buna göre Peygamberler, -her ne kadar ömürleri uzun olursa olsun-mükemmel bir akıldan ve güçlü bir düşünceden dolayı büyük bir mevkide gölgelenmektedirler Çünkü Yüce Allah onları, inayetiyle kuşatmış ve gözetimiyle onları korumuştur Bundan dolayı da onların, düşünce hislerinin zayıflaması ve akli sezgilerinin ihmal edilmesi mümkün değildir İşte bu, Allah'ın dilediğine verdiği üstünlüktür Doğrusu Allah, büyük fazilet sahibidir [89]





5 Nefret Verici Kusurlardan Uzak Olma:



Bu özellik, Peygamberlerin Özelliklerindendir Çünkü insanların onlarla bir araya gelmelerinde, onlara tabi olmalarında ve onların davetlerini işitmede, nefret verici fıtri ve ahlaki kusurlardan herhangi birisinin Peygamberlerde olması mümkün değildir Nitekim alaca hastalığı, cüzzam ve vücudun çirkinleşmesi gibi insanlara nefret verici hastalıklar; Peygamberlerden, hiç birinde meydana gelmez Zira onlar, her kadar insan olsalar da; nisanlardan birine isabet eden arızalar, onlara da isabet eder Ancak Şanı Yüce Allah, onları, nefret verici kusurlardan korumuş ve insanlara tiksinti verecek çirkin hastalıklardan uzak tutmuştur


Rivayet edildiğine göre; "Hz Eyyüb (as), hastalanmış ve hastalığı, onun her tarafını kaplamış Nihayet vücudu ulmuş ve kurtçuklar vücudundan çıkmaya başlamış Karısı ise onun bu halinden hoşlanmamış" Hz Eyyüb (as) hakkındaki bu ve benzeri anlatılan rivayetlerin tamamı, tasdik edilmesi ve inanılması doğru olmayan İsrailiyattan nakledilen yalan ve batıl rivayetlerdir Çünkü böylesi rivayetler, Peygamberlerin vasıflarıyla birlikte bulunması mümkün değildir Kur'ân-ı Kerîm ise Hz Eyyüb (as)'m bu hastalığına dair hiçbir şeyi bize anlatmamıştır Ancak Hz Eyyüb (as)'ın vücuduna, bir derdin İsabet ettiği ve dert ve kederin, onun vücudunun tamamını kapladıktan sonra kendisinden kaldırması için Rabbine dua ettiği, bunun üzerine Allah'ın, keder ve beladan İsabet edeni ondan kaldırdığı anlatılmaktadır Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:


"Eyyüb'ü de (an)! Hani Rabbine (dua ederek) 'başıma bir dert (sıkıntı, hastalık, zayıflık vb) geldi Ve Sen, merhametlilerin en merhametlisisin' diye dua etmişti Bizde onun (bu) duasini kabul etmiş uğradığı derdi kaldırmıştık Katımızdan bir rahmet ve ibadet edenlere de, bir ibret olsun diye" ona, hem ailesini ve hem de onlarla birlikte bir mislini vermiştik[90]


Hz Eyyüb (as)'a isabet eden derdin, hem kendi vücudunda ve hem de ailesinde meydana geldiği; ayeti kerimede açıklanmaktadır Bu çeşit dert, hem insanlarda ve hem de Peygamberlerde bulunabilir Çünkü ölüm, nasıl ki Peygamberlere gelmekteyse, hastalığında onlara gelmesi mümkündür Böyle bir hastalığın -Hz Eyyüb (as)'m vücudunun utması ve vücudundan kurtçukların çıkması şeklinde değ;ildir- onlarda ortaya çıkması, onların kudretlerinden bir şeyi eksiltmez ve onların makamlarına zarar vermez [91]





6 İsmet (Masumiyet):




Bu konunun önemine binaen, Allah'ın izniyle, özel bir bölüm olarak genişçe açıklayacağız Allah, başarıya ulaştıran ve dpsdoğru yola iletendir [92]








[58] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 83


[59] Vakıa: 69/44-48


[60] Rivayetlere göre bu adamın adı; Ahnes bŞureyk'tir (ç)


[61] Bu hadis, BuharTnin 'BedVİ-vahy' bölümünde rivayet ettiği hadisin bir kısm-dır Hadisin tamamı için bakınız: Ayni, Umdetü'l Kari, 1/ 77 (Ayrıca bu hadis için Bkz: Buharı", Şahadet 28, Cihad İL 99, 102, 122, Cizye 13, Tefsirü Âi-i İmrân 4, Edeb 8, İsti'zan24; Müslim, Cihad 73 (1773); Tirmizî, İsti'zan 24 (2718) (Bu olay, Hudeybiye barış anlaşmasından sonra ICııreyş kalleşinin Rum diyarına ticaret için gitmesi sebebiyle gerçekleşmişti Bu sırada Ebu Süfyan, daha hala müslüman olmamıştı Ebu Süfyan, Mekke'nin fethi sırasında müslüman dmuştu) (ç)


[62] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları:


[63] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 83-87


[64] Ahzâb: 33/39


[65] A'râf: 7/68


[66] Tekvir: 81/24


[67] Tirmizâ, Tefsirü Sure-i Ahzâb (3206); Müslim, İman 287; Buharî, Tevhid 22; İbnü'1-Esîr, Camiul-Usul, 2/ 308 Tirmizî, bu hadisin, "Hasen-Sahîh" olduğunu söylemiştir


[68] Abese: 80/1-2


[69] Enfal: 8/67-68


[70] Necm: 53/3-4


Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 87-89


[71] A'râf: 7/61-62


[72] A'raf: 7/79


[73] A'râf: 7/93


[74] Mâide: 5/67


[75] Yûsuf: "12/108


[76] Kafirun: 109/1-2


[77] FeIak: 113/1


[78] Nas: 114/1


[79] Resulullah (sav)'e indirilen sürelerde ve ayetlerde geçen "Kul" kelimesini, Resulullah (sav) kullanmıştır "Kul" kelimesi, Arap dü gramerine göre,emir sığa-sıdır Yani bununla, Hz Peygamber (sav) kastedilmiştir Zira bu emir sığası, Hz Peygamber (sav)'e hitap etmektedir Bundan dolayı Hz Peygamber (sav), eğer Kur'an'dan bir şeyi gizleyecek ve saklayacak olsaydı, bizzat kendisine hitap edilen bu kelimeleri gizlerdi Ama Hz Peygamber (sav) böyle bir şey yapmamıştır Keı-disine indiği şekilde hiçbir değişiklik yapmadan insanlara tebliğ etmiştir îşte bu da Hz Peygamber (sav)'in güvenîrli olduğuna delalet etmektedir


[80] îsrâ: 17/15


[81] Kasas: 28/59


[82] Maide:5/19


[83] Hicr:i5/94


[84] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 89-94


[85] Enbiyâ :21/51


[86] Enbiyâ: 21/58-67


[87] Bakara: 2/258


[88] En'âm: 6/124


[89] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 94-98


[90] Enbiya: 21/83-84


[91] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 98-99


[92] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 99




Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.