İsraf |
07-28-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İsrafİsraf İSRÂF بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ “Çardaklı ve çardaksız (asmalı ve asmasız üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur Her biri ürün verdiği zaman meyvesinden yiyin Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin Çünkü Allah müsrifleri/israf edenleri sevmez” (6/En’âm, 141) İsrâf; Anlam ve Mâhiyeti İsrâf; İnsanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi demektir Bu tür bir davranış, İslâm tarafından uygun görülmemiş ve insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda belirli bir denge içerisinde kalması istenmiştir Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'in çeşitli yerlerinde bu hususa işaret etmiştir: "Elini bağlı olarak boynuna asma Onu büsbütün de açıp saçma Sonra kınanmış pişman bir halde oturup kalırsın" (17/İsrâ, 29) Burada "boynuna asma" tâbirinden cimrilik etmenin kasdedildiği belirtilmektedir "Açıp saçma" tâbirinden kasdın ise, israf olduğu belirtilmektedir Bu iki husus da birbirinin zıddı olan fakat tasvip edilmeyen alışkanlıklardır İkisinde de hem kişiye hem de topluma sayısız zararlar bulunmaktadır Başka bir âyette Cenâb-ı Hak, "Ey Âdemoğulları, her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyin Yiyin için, fakat israf etmeyin Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (7/A'râf, 31) buyurur Cimrilik, meşrû bir şeyden faydalanmaktan nefsi mahrum bırakmaktır İslâm ise, meşrû sınırlar içerisinde kişiyi faydalanmakla mükellef tutar, haram kılınmamış bir şeyi insanların haram olarak kabul etmelerinden hoşlanmaz Çünkü hayatın güzelleştirilmesi, çirkinliğe ve israfa kaçmaksızın gerçekleştirilmelidir İsraf hem fert ve hem de toplum için bir bozuluştur Hepsi bu yolda verilse bile, Allah yolunda malı infâk etmek israf değildir Hz Peygamber ve ashâbının; "Yüce Allah dağ gibi altın verse, bunu O'nun yolunda harcamayı temenni ettikleri" nakledilmektedir (bk Buhârî, Fedâilü's-Sahâbe 6, Temennî 2, Zekât 4; Müslim, Münâfîkîn 52, Zekât 31, Fedâilü's-Sahâbe 221, 222; İbn Mâce, Mukaddime 10, Zekât 3) Bu yönüyle israf, İslâm'ın ileri derecede hoş görmediği lüks hayattan kaynaklanmaktadır Servetin büyüyüp lüks uğruna harcanması sonucuna gitmemesi için malın zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olması İslâm tarafından reddedilmiştir (bkz 59/Haşr, 7) Bu yüzden lüks, bir toplum için "şer" kabul edilmiştir Lüksün hoş görülmediği ve haram kılındığı konusunda çeşitli nasslar bulunmaktadır Ancak buradaki lüks'ü ileri teknoloji ürünü âletleri evimize sokma şeklinde anlamak yanlıştır Burada lüksten içki, kumar, fuhuş, aşırı giyim, gücünun üzerinde gereksiz harcamalar, gurur-kibir, şan ve şöhret için ziyafet düzenlemeler gibi harcama ve yaşantılar kastedilir Kur'ân-ı Kerîm bazen tarih boyunca lüks ve rahat bir hayat sürenlerden söz eder Bu tür halklar kendilerini helâke sürükledikleri gibi onlara uyanları da aynı âkıbete götürmüşlerdir Bir toplumda lüks içerisinde olanlar varsa, mutlaka orada zayıf durumda olan mağdur kesimler de bulunur Refah ve lüks içerisinde olanlar hasta ve rahat hayatlarına tutkundurlar Şehvet ve lezzetlerine bağlıdırlar Kur'an-ı Kerîm bu tür sapmış ve haddi aşmış toplumların isyan içerisinde bulunduklarından söz etmektedir "Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyuları aşırı istek, insanlara süslü gösterildi Oysa bunlar, sadece dünya hayatının geçici malıdır Varılacak güzel yer ise Allah'ın katındadır" (3/Âl-i İmrân, 14) "Biz herhangi bir ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, oranın zengin ve şımarık ileri gelenleri, mutlaka; 'Biz, sizin getirdiklerinizi inkâr ediyoruz' demişlerdir" (34/Sebe', 34) İsraf, ferdin olduğu kadar İslâm toplumuna yön verecek otoritelerin de dikkat etmesi gereken bir husustur Tüketici, gerekli ihtiyaç maddelerinden kabul edilen malları harcarken de, gereğinden fazla harcamamaya dikkat etmek durumundadır Kişinin iyi bir hayat sürmesi için yapacağı harcamalara hiçbir şekilde sınırlama getirilemez Elverir ki, bu harcamalar etkinliğin artmasına ve İslâm'ın gerçek bir müslümandan toplum içinde beklediği hizmetlerin yerine getirilmesine yarasın Öte yandan "kıt kaynaklar" iddiasına rağmen sınırsız ihtiyaçlara göre üreten Batı iktisat sistemi tabii kaynakları alabildiğine israf eder Oysa israf fikrinin olmadığı bir İslâm toplumu kaynakları verimli olarak kullanır Yine İslâm toplumunda ihtiyaçları öncelikle zarûretler tâyin eder İslâm, kaynaklarla ihtiyaçlar arasındaki ilişkileri esasta israfın bertaraf edilmesi gereği açısından düzenler İsraf yasağı temeli üzerinde oluşan İslâmî üretim tarzı, İslâm devletine tâbi olanların beslenme, barınma, giyinme, ulaşım ihtiyaçlarını yeterli olarak karşılamak hedefine yöneliktir Bu üretim tarzında ihtiyaç dolayısıyla tüketim, ilk sevkedici güçtür Çağdaş kapitalist sistemde ise tüketimin sevkedicisi üretimdir Üretim yapıldığı için insanlar tüketmek durumundadırlar Tüketim için hevâ, yani asınırsız arzular, oldukça câzip pazarlama ve reklâm faâliyetleriyle sürekli olarak kamçılanır Böylece ihtiyaçlar üretimin peşinde koşar Kapitalizmin tüketim hırsı, sınır tanımayan, açgözlü bir insan tipi ortaya çıkarmıştır İslâm'da gerçekleştirilen üretimin hedefi insandaki maddî tatmini mânevî sahaya aktarmakla bu ihtiyacı giderir Bir müslümanın tüketim sahasında göz önünde tutacağı başlıca esaslar, haramdan kaçınma, helâlinden tüketme, temizlik, aşırılıklardan kaçınma, sağlığını tehlikeye düşürmeme ve çevredekileri de hesaba katma şeklinde ortaya çıkar İslâm, israf yasağı ile özel mülkiyet hakkına bir sınır getirmiş ve servet kimin olursa olsun, onda toplumun hakkı bulunduğu ilkesini benimseyerek, israfla bu hakkın yok edilmesine engel olmak istemiştir İslâm'ın yasak ettiği her türlü harcama, -içki, kumar, uyuşturucu maddeler gibi- kişiye ve topluma hiçbir yararı olmayan ve insanı başkalarına muhtaç hale getirecek kadar ölçüsüz yapılan bağış ve harcamalar israf sayılmıştır Yalnız israf kavramını daha geniş tutmak ve maddî-mânevî her türlü servet ve imkânın boşu boşuna harcanmasını israf olarak değerlendirmek mümkündür Sağlık, Allah'ın bize bir lütfu, bir nimetidir Zaman yine bir nimettir Sağlığımıza dikkat etmemek, zamanımızı boşa harcamak israftır ve bunun hesabı bizden sorulacaktır Gereksiz olarak musluktan akıtılan su, yakılan elektrik israftır; Bütün ümmete ait olan nimetlerin boşa harcanmasıdır [1] ‘İsraf’ kavramı, ‘serefe’ kökünden türemiştir Kelime anlamı; herhangi bir işte normal olan sınırı aşmak, aşırı olmak demektir Ayrıca, ihtiyaçtan fazla tüketmek, gereksiz yere harcama yapmak, savurganlık yapmak gibi anlamlara da gelir Her türlü haddi (sınırı) aşmak, insanın ve onun içinde yaşadığı toplumun dengesini bozar onları huzursuzluğa götürür İster harcamlarda aşırılık olsun, isterse davranışlarda aşırılık olsun sonuç aynıdır Kur’ân-ı Kerim, aşırıya kaçan, harcamalarında ve davranışlarında dengeyi kaçıran kimselerin yaptıklarını hoş görmemektedir İsraf, sapmaların, bozulmaların, haksızlıkların, bozgunun kaynaklarından biri olarak gösterilmektedir İsraf yapanlara ‘müsrif’ denir [1] Sami Şener, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c 3, s 205-207 |
İsraf |
07-28-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İsrafKur’an’da İsrafın Mânâları: Kur’an bu kavramı iki anlamda kullanmaktadır Birincisi; ‘haddi (sınırı) ve ölçüyü aşmak anlamındadır ki, bu aynı zamanda inkârcıların bir sıfatıdır Çünkü onlar, Allah’tan gelen helâl ve haram ölçülerini tanımazlar O ölçüleri işlerine geldiği gibi değiştirmeye kalkışırlar Onlar, insan olarak kulluk yapmaları gerekirken Allah’ın ölçülerini çiğneyip geçerlar İnsanla Rab arasında olması gereken dengeyi korumazlar Davranışlarında normal sınırı gözetmezler ve konulan ölçünün ötesine geçerlar, aşırıya giderlar “(Sâlih onlara dedi ki) Allah’tan korkun ve bana itaat edin O müsriflerin (israf edenlerin) emrine uymayın Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar ve ıslah etmezler (düzeltmezler)” (26/Şuarâ, 149-151) Görüldüğü gibi Kur’an, Sâlih peygamberi dinlemeyen ve inanmamaya devam eden inkârcılara müsrifler (israf edenler) demektedir Kendilerini uyarmak üzere gelen bir şehir halkının tavrı da ibret verici bir ‘israf’ örneğidir Allah’ın elçileri o şehir halkını doğru yola çağırdıkları zaman; onlar elçilerin davetine uyacakları yerde, onları uğursuzlukla suçladılar Bunun üzerine elçiler şöyle dediler: “Uğursuzluğunuz sizin kendinizdedir Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır siz müsrif (aşırı giden) bir kavimsiniz” (36/Yâsin, 19) Günlük yaşayışında ellerindeki malı, serveti, imkanları veya parayı gereksiz yere harcayanlar da bir çeşit sınırı aşanlar, aşırı gidip dengeyi bozanlardır “Ey Âdemoğulları! Her mescide (gidişinizde) ziynetlerinizi alın (uygun elbise giyin) Yeyiniz içiniz fakat ‘israf’ etmeyiniz Çünkü Allah müsrifleri (israf edenleri) sevmez” (7/A’râf, 31) Buradaki ‘israf’ hem yiyecek ve eşya kullanımında aşırılık hem de Allah’ın koyduğu helâl ve haram ölçüsüne uymamak anlamındadır Câhiliyye Arapları, ‘günah işlediğimiz elbiselerle Kabe’yi tavaf (ziyaret) edemeyiz’ diyerek Kabe’yi çıplak olarak ziyaret ederlerdi, kendi anlayışlarına göre ibâdet ettiklerini sanarlardı Bu âyet ile hem bu yanlış anlayış kaldırıldı hem de elbise, yeme-içme, eşya kullanma, Allah’ın hükümleri konularında bir ölçü ve denge getirildi Kendini açlığa ve çıplaklığa alıştırarak veya helâl olan şeyleri kendine haram kılarak Allah’ı memnun edeceğini sananlar önemli bir aldanış içindedirler Allah, böyle haramı helâl, helâlı haram yapan müsrifleri (sınırı aşanları) sevmez Öyleyse insanlar, Allah’ın nasip ettiği helâl yiyecekleri ve eşyaları kullanacaklar, güzel ve süslü elbiseler giyecekler; ama israf etmeyecekler, ölçüde ve eşya kullanımında aşırıya kaçmayacaklar Allah’ın ölçüsüne göre, süslü elbise giymek günah değil, bilakis helâlı haram, haramı helâl sayma günahtır İsrafın ikinci anlamı savurganlıktır Dünya nimetlerini Allah insanlar ve canlılar için yaratmaktadır Bu nimetleri kullanma ve yeme arzusunu da insanın içerisine koyan yine Allah’tır Bunları yemek, içmek veya kullanmak insanın hem hakkıdır, hem de şükrünün bir gereğidir İnsan nimetleri yiyecek, ama nimeti vereni de bilecek Savurganlık anlamındaki ‘israf yasağı’ çok güzel bir ‘ekonomik denge’dir İsraf, bu dengeyi bozar Birisi çok harcarsa, diğerinin hakkına el atmış olur Herkes gücüne, çalışmasına ve şartlarına göre nimetlerden yararlanır Ancak israf edenler bu nimet dengesini bozarlar Kur’an, hem aşırı harcamayı hem aşırı kısmayı (cimriliği) hoş görmüyor İkisi arasında orta bir tutum tavsiye ediyor “Elini bağlı olarak boynuna asma (cimri olma) Onu büsbütün de açıp savurma (israf etme) Sonra kınanmış bir halde oturup kalırsın” (17/İsrâ, 29) Peygamberimiz de buyuruyor ki: “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin Şüphesiz Allah (cc) nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister” (Buhârî, Libas 1; İbn Mâce, Libas 23, hadis no: 3605; Nesâî, Zekât 66) İnsana emânet olarak verilen malı saçıp-savurmak, gerekli yerlere harcamamak, insanlar arasındaki ekonomik dengeyi bozar, kişiler arasındaki kıskançlığı artırır Cimrilik ise yardım düşüncesini öldürdüğü gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı engeller İnfak ve sadaka ahlâkını köreltir Halbuki infak kurumu yakın akrabanın ihtiyaçlarını karşılamayı temin eder, sadaka kurumu ise insanlardan muhtaç olanları sıkıntıdan kurtarmayı sağlar Kur’an, israf kelimesinin yanında bir de ‘bezr’ kavramını kullanıyor ‘Bezr’ de israf gibi malı saçıp savurmaktır ‘Bezr’ sözlükte tohum ekmek, ölçüsüz dağıtmak demektir Buradan hareketle ‘tezbir’ masdarına; tohumu gereken yere atmamak, böylece onun kaybolmasına sebep olmak, karşılığında bir şey alamamak mânâsı verilmiştir ‘Bezr’, malı saçıp-savurmak, gerektiği yerlere sarfetmemek, yerli yerinde değil de yok olup gideceği yerlerde harcamak demektir ki, israfla yakın anlama gelmektedir Malı lüzumsuz yere, ihtiyaç olmayan yerlere harcamak, infak edilmesi gereken kimselere infak etmemek, malı hayır yollarında harcamamak eldeki serveti Allah isyan yollarında harcamak ‘bezr’dir İslâm insan hayatına her konuda bir denge getiriyor İnançta, amellerde, ahlâkta, mal kazanma ve harcamada, duygularda, nefret ve sevmede hep orta yolu tavsiye ediyor Ne aşırılık, ne de tembellik veya gevşeklik Ne ifrat, ne de tefrit İslâm ümmeti, ‘vasat bir ümmettir’ (2/Bakara, 143) Yani orta yolu izleyen, dengeli ve hayır yolları üzerinde olan bir ümmettir Bu ümmetin mal konusundaki tutumu da dengelidir, harcamaları da ölçülüdür Mülk aslında Allah’a aittir İnsana emanet olarak geçici bir süre için verilir Malı ve geçimlikleri helâl yoldan kazanıp helâl yola harcayanlar, Allah yolunda infak edip hak sahiplerinin haklarını verenler, ‘bezr’ etmeyenler mal konusundaki imtihanı kazanırlar Kur’an buyuruyor ki: “Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da Bezr ederek saçıp-savurma Çünkü bezr (israf) edenler şeytanın kardeşleri olmuşlardır Şeytan ise Rabbine karşı nankördür” (17/İsrâ, 26-27) [1] İsraf; Arapça bir kelime olup, serefe kökünden gelmektedir Seref, herhangi bir şeyde ma’kul haddi aşmak demektir Lugatlarda, lüzumsuz yere harcamak, ihtiyaçtan fazla tüketmek, savurganlık gibi mânâlara gelen israf, ıstılâhta ise gayrımeşrû (şer'î olmayan) bir gaye için mal sarfetmeye denir Ehl-i hal ûlema, "İsraf'ta hayır yoktur" vecizesi ile bunu gâyet güzel ifâde etmiştir Kur'ân-ı Kerim'de: "Ey Âdemoğulları, her mescid huzurunda (namaz ve tavaf anında -Celâleyn) ziynetinizi alın, giyin, yiyiniz, içiniz; israf etmeyiniz Çünkü Allah israf edenleri (müsrifleri) sevmez" buyurulmuştur (7/A’raf, 31) Kadı Beyzâvî Envaru't Tenzil, isimli tefsirinde, câhiliyye döneminde Arapların "Günah işlediğimiz elbise ile tavaf edemeyiz" gerekçesi ile Kâbe-i Muazzama'yı çıplak tavaf etmelerini, takbih ve setr-i avreti farz kıldığını beyan etmektedir (Mecmuat'u't Tefâsir, Mtb Amire, İst 1318'den ofset, Çağrı Yayını, c II, sh 543) Bu âyet-i kerimeyi ve Resûl-i Ekrem (sas)'in "Mide hastalıklar evidir Perhiz ve az yemek, her devânın (şifânın) başıdır Bedenine âdet ettiği şeyleri ver" (İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmû'1 Kur'an, Kahire, 1967 (3 bsm) c VII, sh192) Hadîs-i şerifini esas alarak: "Hayatta kalacak kadar yemek farzdır Bir kimse yeme-içmeyi terk etse ve bu yüzden ölse, âsi olmuş olur Farz olan ibâdetleri ayakta eda edebilecek ve orucu kolaylıkla tutabilecek kadar yemek mendup, doyacak kadar yemek mübahtır Bunun dışında haramlık başlar Doymaktan ziyade bedenin kuvvetlenmesini kastederek yemek haramdır" (Musannıf İbrahim Halebi, İzahlı Mülteka el-Ebhur, İst1976, c IV; sh132-133) hükmü zikredilir Allah Teâlâ mü'minlerle kâfirleri târif ederken: "Şüphesiz ki Allah iman edip, sâlih amellerde bulunanları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar Küfredenlere gelince; onlar dünyada sadece zevk ü sefâ ederler, hayvanların yediği gibi yerler Onların yeri de ateştir" (47/Muhammed, 12) buyurmaktadır Fahrüddin-i Râzi, "kâfırlerin yemeleri ile hayvanların yemelerinin birbirine benzetilmesinde üç unsur vardır Bunlar: Kâfirler ancak hayvan gibi, sadece yemeyi içmeyi düşünürler, Küfredenler, tıpkı hayvan gibi yediği nimetleri yaratanı, yani Allahû Teâlâ’yı düşünmezler, Hayvanlar yeme içme sonucu semizlenip boğazlanacaklarını bilmedikleri gibi, kâfirler de bundan habersizdirler" (Mehmed Vehbi, Hulâsat'ül Beyan fi Tefsirü'I Kur'an, İst c XIII, sh 5385) demektedir Mü’minler emek vermek, ev konforu ve diğer hususlarda ihtiyaçtan fazlasının israf olduğunun şuurundadırlar Münâfıklar ise bu hususta ciddî değildirler Bilindiği gibi, müsriflerin lideri Karun ve Ebû Cehil'dir [2] [1] Hüseyin K Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s 311-313 [2] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar, İnkılap Yayınları, s 215-216 |
İsraf |
07-28-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İsrafMüsrif; İsrafçı, Savurgan Müsrif; Gereksiz harcama yapan israf eden, savurgan kimse demektir İsraf, savurganlık, gitmek, yanılmak, gâfil olmak manâlarına gelir Aynı zamanda, insanın yaptıklarında sınırı aşması anlamını da taşır Bazılarına göre de malı gereksiz yerde harcamaktır Süfyan-ı Sevri'ye göre az da olsa, Allah yolunda harcanmayan her şey israftır Ayrıca israf, "Allah'ın haram kıldığı şeylere el uzatmak" şeklinde de tarıf edilmiştir (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu'l-Beyan, II 262) Zarûrî ihtiyaçlardan fazla harcamak; şerîatın haram ettiği şeylere yönelmek, nefs ve şehvetin isteklerini yerine getirmek, gaflet ve saygısızca harcamak ifrat derecede bir israftır Kulluk görevini yerine getiremeyecek kadar vücudun zarûrî ihtiyaçlarını kısmak da tefrid sayılacak bir israftır Müsrif, müsrifler, israf vb kavramlar, Kur'ân-ı Kerim'in değişik âyet ve sûrelerinde değişik anlamlarda kullanılmıştır (3/Âl-i İmrân, 147; 4/Nisâ, 6; 6/En'âm, 141; 7/Arâf, 31; 20/Tâhâ, 127; 10/Yûnus, 12; 40/Mü'min, 128; 39/Zümer, 53) Yüce Allah (cc) şöyle buyurur: "Çardaklı ve çardaksız üzüm bağlarını, tadları ve yemişleri muhtelif hurmaları, hububatı (tahılları), zeytinleri, narları, birbirine hem benzer hem de benzemez bir halde meydana getiren Allah'tır Her biri mahsul (ürün) verdiği zaman mahsulünden yiyin Hasad (devşirme) günü de hakkını (zekât ve sadakasını) verin; israf etmeyin, şüphesiz Allah israf edenleri sevmez" (6/En'âm, 141) İnsan, fikrî, ruhî ve bedenî ihtiyaçlarını meşru yollardan tatmin etmek zorundadır Aksi halde fikren şüphe ve tereddüde, ruhen bunalıma, bedenen de zâfiyet ve güçsüzlüğe uğrar Böyle bir durumda hem dinî, hem de bedenî sorumluluklarını yerine getiremez olur Âyet-i kerimede görüldüğü gibi Allah'ın yarattığı her şeyin meşru yoldan ve ihtiyaç kadar yenmesi emredilmiştir Ancak bu, aşırı ve taşkınlık derecesine varmamalıdır Zira israf noktasına varan tüketimin zararları ferdi aşarak aile ve topluma yansır Bu da haramdır İslâm, bütün ibâdetlerde niyeti şart koşmuştur Niyet, müslümanın neyi, niçin, ne zaman, nasıl ve ne gaye ile yaptığının bilincinde olmasıdır Dolayısıyla müslüman şuursuz, faydasız ve gayesiz bütün hareketlerden sakınır: İsraf da lüzumsuz ve gayesiz harcamalardır ve bunun için müslümana yasaklanmıştır: "Ey Adem Oğulları! Her namazınızda süslü elbisenizi giyinin Yiyin, için israf etmeyin Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (7/A'râf, 31) Allah (cc), her türlü boş ve gayesiz harcamaları sevmez Bu bir ekmek olabileceği gibi, bir ekmek kırıntısı olabilir Bir damla su olabileceği gibi boşa akan bir nehir de olabilir Bu bir ömür olabileceği gibi, boşa geçen bir dakika da olabilir Bunun içindir ki israfın haram olması İslâm ekonomik sisteminin temel ilkelerinden biri kabul edilmiştir Müslüman müsrif olamaz, elindekileri israf edemez, lüzumsuz ve fuzûli yerlerde kullanamaz İsrafın ferd, aile ve toplum hayatında açtığı yaralar, yaptığı tahribat, tarih boyunca olduğu gibi bu gün de başlıca sorunlardan biridir Şuursuz bir tüketim toplumu yerine dengeli ve ruhî disipline girmiş bir toplum meydana gelmedikçe gerçekçi bir tasarruf yapılamaz ve gerekli yatırımlar gerçekleştirilerek dışa bağımlılıktan kurtulup bağımsız ekonomik sistem kurulamaz Bunu da ancak İslam'ın hakim olduğu bir toplum gerçekleştirebilir Yılda bir milyon tona yakın ekmeğin (buğdayın) israf edildiği toplumda dökülerek israf edilen yemekler, boşa akıtılan sular, gereksiz harcanan enerji, lüzumsuz tüketilen elbise, süs malzemeleri vs ilâve edilirse büyük bir bütçenin yok edildiği görülecektir [1] Bilindiği gibi, harcamalarda ve hareketlerdeki her türlü aşırılık, ölçüyü kaçırmak israftır İslâm, insan hayatında ve ona emânet olarak verilen eşyanın (dünya nimetlerinin) harcanmasında denge, orta yol istemektedir Bu orta yol, insanı aşırılıklardan, başkalarının ve Allah’ın hakkına tecâvüzden koruyacaktır Eşyanın ve geçim kaynaklarını paylaşılmasına denge getirecektir Çünkü her türlü aşırı harcama bir başkasının hakkına saldırıyı doğurur Söz gelimi, elindeki malını ölçüsüzce saçıp savuran, onunla kimseyi faydalandırmaz İsraf ettiği malı kazanmak için de belki başkasının hakkına el atar Meselâ, Allah’ın içki yasağına kulak asmayıp haram ölçüsünü kaçıranlar, içki içerek kendilerine ve başkalarına zarar verirler Bu da, davranışlarda aşırıya kaçmaktır Hareketlerinde ve harcamalarında israfa kaçanlara, israf edenlere ‘müsrif’ denir Müsrifler, haddi aşan, ölçüyü kaçıran ve dengeyi bozan insanlardır Gerek ekonomik hayatta, gerekse sosyal hayatta, aşırı davranışta bulunurlar Ellerine geçirdikleri dünyalıkları ‘benimdir’ deyip, gerekli yerlere, yani ihtiyaç duyulan yerlere değil de, ihtiyaç olmayan ama nefse hoş gelen yerlere harcarlar Böylece ekonomik dengeyi bozarlar, başkalarına faydalı olabilecek paylaşıma fırsat vermezler Allah’ın kendilerine gönderdiği ölçüye uymayıp, canlarının istediğini yaparlar ve davranışlarında aşırıya kaçarlar Bu da toplumun zararına yol açar, sosyal barışı bozar, hak ihlâllerine sebep olur Müsrifler, hakkı tanımak ve sâlih ameller yapmak üzere kendilerine verilen akıl ve irâdeyi, dünyanın geçici zevkleri uğruna kötüye kullanırlar Hakkın âyetlerinden habersiz olarak, dünya zevklerini âhiretin mutluluğuna tercih edip ömürlerini boşa geçirirler Müsriflerin yaptığı ‘israf’ faâliyetleri, bir sürü bozulmanın, zulmün ve sapmanın sebebidir Müsriflere boyun eğmek insanı her bakımdan zarara ve bozulmaya götürür, toplumların dengesini bozar Müsriflerin hâkim olduğu bir toplumda dengenin ve orta yolun kurulması mümkün değildir Müsrifler, İlâhî işaret doğrultusunda kurulması gereken dengeyi tanımayan ve bozan insanlardır İsrafa düşmeyen mü’minlerin hareketleri ve harcamaları ise bir orta yol üzerindedir ve dengelidir Kur’an, Lut kavmini ‘müsrif’ diye niteler Çünkü onlar Allah’ın izin verdiği bir ilişki yerine sapık bir ilişkiye başvurdular (7/A’râf, 80-81) Firavun ve Sâlih (as) kavminin zorbaları gibiler, Allah’a kulluk yapmaları gerekirken, kendileri için çizilen sınırları aşıyorlar, şirk koşuyorlar, haksız yere büyüklük taslıyorlar ve Allah’ın yolundan gitmek isteyenlere engel oluyorlardı (20/Tâhâ, 33; 26/Şuarâ, 151) Allah, kısas konusunda mü’minlere bir ölçü koymuştur Kısas dâvâları konusunda aşırıya gidilmesi (müsrif olunması), hakların sahiplerine gitmesini engeller, kan dâvâları çıkar, düşmanlıklar giderek artar Mü’minler duâ ederken, yaptıkları hataları ‘israf’ kabul ederler ve bu ‘israf’larının bağışlanmasını isterler (3/Âl-i İmrân, 147) Allah (cc) haddi aşıp alabildiğine hak aleyhine yalan söyleyen müsrifleri doğru yola iletmez (40/Mü’min, 28) Allah’a şirk koşmak ve O’nun emirlerini dinlemeyerek müşrik olan ‘müsrif’ler cehennem ehlidirler (40/Mü’min, 42-43) Allah, mü’minlere; dengeli harcamalarını, kendilerine verilen temiz ve helâl yiyeceklerden yemelerini, süslerden yararlanmalarını; ama asla ‘israf’ ederek ‘müsrif’ olmamalarını emrediyor (6/En’âm, 141; 7/A’râf, 31) Allah’ın gönderdiği ölçüleri çiğneyip haddi aşarak ‘müsrif’ olmak, daha çok müşriklerin ve inkârcıların bir sıfatıdır “Müsrif olmayın” emri, elbette bütün insanlara yöneliktir Kur’an ayrıca yeme-içmede, nimetleri paylaşmada, eşyayı kullanmada, hatta Allah yolunda infak etmekte aşırılığı hoş görmüyor ve mü’minleri sakındırıyor Müsrifler, bir diğer deyişle ‘tebzîr’ edenlerdir (saçıp-savuranlardır) Tebzîr edenler ise şeytanın arkadaşıdırlar (17/İsrâ, 27) [2] [1] Abdullah Ünalan, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c 4, s 383 [2] Hüseyin K Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s 465-466 |
İsraf |
07-28-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İsrafCimrilik; İsrâfın Zıddı Olan Aşırılık Cimrilik: Harcanması gereken malı sarfetmekten kaçınmak, para ve malı çok sevdiğinden dolayı, başkasına bir şey vermekten çekinmek demektir Dinimiz, başta zekât olmak üzere bazı malî harcamalarda bulunmamızı emretmiştir Aile bireylerinin bakımı, akrabaların görülüp gözetilmesi de bu emirler arasındadır Çevremizdeki yoksullara imkân ölçüsünde malî yardım ise bir insanlık görevidir Parası ve malı olduğu halde bir insan bu görevlerini yapmaz ve malını sarf etmekten çekinirse, cimrilik yapmış demektir Cimriliğin başlıca sebebi aşırı mal hırsı ve gelecekte yoksul kalma korkusudur Peygamberimiz: "Çocuk, cimrilik ve korkaklık sebebidir" buyurmuştur Aşırı mal hırsı ve cimriliği yüzünden durmadan mal biriktiren ve tükenir endişesi ile hastalıklarında bile harcamayıp, dünyayı kendilerine zindan eden cimriler vardır Halbuki mal Allah'ın nimetidir ve bu nimet yerli yerince harcanırsa Allah onu artırır Cimriler, insanlar arasında da, Allah katında da sevimsiz ve aşağılık kişiler olarak görülür Allah Teâlâ: "Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine fazlından verdiği Şeyleri saklarlar Biz de böyle nimetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvay edici bir azap hazırladık" (4/Nisâ, 37) buyurmuştur Rasûl-i Ekrem (sas) de şöyle buyurmaktadır: "Cimrilikten sakınınız Çünkü cimrilik, sizden önceki milletleri helâk etmiştir" "Her sabah gökten iki melek iner Birisi: ‘İlâhi İnfak edene karşılığını ver; diğeri: ‘Allah'ım! Cimrilik edene de telef ver (malını yok et)’ diye duâ ederler" (Riyazü's-Sâlihin, I, 253) "Cimri kişi Allah'a uzak, Cennet'e uzak, insanlara uzak ve Cehennem ateşine yakındır" (Tirmizî, Birr 40) Cimriler hakkında söylenen sözler, cimrilerin insanlar arasındaki durumunu, çok güzel anlatmaktadır Bişr bin el-Hâris, cimriler hakkında şöyle demiştir: "Cimrinin yüzüne bakmak, insanın kalbini katılaştırır Cimrilerle karşılaşmak mü’minler için belâdır" Yahya bin Muaz da şöyle demiştir: "Kötü kimseler olsalar bile, cömertler için herkesin kalbinde bir sevgi vardır İyi olsalar bile, cimrilere karşı herkesin kalbinde yalnız nefret vardır" İbnu'l-Mutez'in cimrilik hakkındaki görüşü de şudur: "İnsan malına cimrilik ettiği nisbette şerefinden kaybeder" Mallarını kendileri için bile harcamaktan çekinen cimriler, Allah Teâlâ'nın kendilerine verdiği nimeti harcamamakla sadece kendilerini değil, eş ve çocuklarını da sıkıntıya sokarlar Çevrelerindeki diğer insanlara fenalık yapmış olurlar Çünkü, Allah'ın verdiği bu nimetlerde nafaka veya sadaka olarak diğer insanların da hakkı vardır Bu hakkın sahiplerine verilmemesi zulümden başka bir şey değildir Servet, Cenâb-ı Hakk'ın ihsanıdır Allah (cc), serveti dilediğine verir, dilediğinden alır Mal ve mülkün gerçek sahibi O'dur Cimriler, bu şuura eremeyen insanlardır Müslümanların, cimrilik konusunda, Allah Teâlâ'nın aşağıdaki ihtarını unutmamaları gerekir Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Allah'ın verdiklerinden cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar bilakis bu onların kötülüğünedir Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır Allah işlediklerinizden haberdardır" (3/Âl-i İmrân, 180) Beşer nefsi zayıftır, muhteristir Ancak Allah'ın koruduğu kimseler bundan müstesnadır Ancak imanla kendilerini mâmur edenler, bu cimrilik cehaletinden temizlenebilir, yeryüzünün zaruretlerinden kurtulabilir, menfaata karşı duydukları hırs kaydından vazgeçebilirler Çünkü iman sahipleri, Allah'dan, maldan da üstün birşey umabilirler Bu umulan şey Allah'ın rızâsıdır Mümin kalp; mal ile değil, iman ile mutmain olur; Allah yolunda infak etmekle fakir düşeceğinden korkmaz Kendi hiç bir şey değilken Allah onu meydana getirmiş, vücut, göz, kalp, lisan ve sayısız nimetler bağışlamış ve mal sahibi yapmıştır Bunlar Allah'a aittir Öyle ise Allah'a güvenen birisi Allah yolunda ve Allah rızâsı için malını infak etmekten çekinmez Ama kalp gerçek imandan yoksun olunca, infak etmeye veya sadaka vermeye teşebbüs ettiği zaman, her defasında, nefsinde bir cimrilik duygusu dalgalanmaya başlar, fakir düşeceğinden korkar Böylece infak etmekten vazgeçer Sonra onun hayatı emniyetsiz ve istikrarsız bir korku ve ihtiras Cehennemi haline gelir Allah'a söz verdiği halde ahdine ihanet eden, verdiği söze vefa göstermeyip Allah'a karşı yalan söyleyen, hiç bir zaman kalbini münâfıklıktan kurtaramaz Ölçülü hareket etmek İslâm nizamının temel esaslarından birisidir Aşırı müsrif davranmak da cimri davranmak kadar dengeyi bozar İslâm, dengenin bozulmamasını öngörür: "Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma Yoksa pişman olur açıkta kalırsın" (17/İsrâ, 29) Âyet-i Celîlede cimrilik, ellerini boynuna bağlıyan bir insan gibi tasvir ediliyor İsraf ise, elini son haddine kadar açıp elinde ve avucunda ne varsa dağıtmak şeklinde ifâde ediliyor Cimri insanın da, müsrif insanın da varacağı netice aynıdır Cimriliğin de israfın da sonu pişmanlık duygusudur Her şeyin en iyisi orta hallisidir Orta yol, iman ahlâkı ile küfür ahlâkının sınırıdır: Cimrilik cehaletten gelen kara bir lekedir İsraf ise şeytanın işini yapmaktır Müsrifler şeytanın kardeşleri olarak tanıtılmaktadır Cimrilik kelimesinin Kur'an'daki diğer bir karşılığı katur kelimesidir Bu kelime, Türkçe'deki hasis kelimesini karşılamaktadır Anlamı, eli sıkı, yahut çok cimri demektir Kur'an'da, kişinin elindeki şeyleri çar-çur etmesi demek olan israfın zıddı olarak kullanılmıştır "Ve onlar ki harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; (harcamaları) bu ikisinin arasında dengeli olur" (25/Furkan, 67) Cimrilik konusu, Allah'ın çok kötülediği bir haslettir İman eden bir kimse asla cimri davranıp mal yığmaz Tamahkâr davranmaz Nefsinin cimriliğinden kendini kurtarır Cimriliğin ve tamahkârlığın son derecesi olarak Kur'an'da bir kelime daha vardır Bu kelime şih, şuh veya şihh'dir Kelime güçlü bir kötüleme anlamında tamahkârlık ve cimrilik demektir "O halde gücünüz yettiği kadar Allah'dan korkun (O'nun öğütlerini) dinleyin İtaat edin Kendi iyiliğinize olarak harcayın Kim nefsinin cimriliğinden (şuhhe nefsihi) korunursa işte onlar, kurtuluşa erenlerdir" (64/Teğâbün, 16) Bu âyete göre, cimrilik, nefsin kendisinde bulunan bir belâdır Nefsi, bu belâdan ancak iman kurtarır Allah'a ve âhiret gününe inanan insan, infak ederek nefsindeki bu cahilî lekeyi temizler, bu belâdan kurtulur Cimrilik belâsından kurtulamayan insan İslâmî bir hayata aşina olamaz İslâmî hayata alışkın olmayan cimriler, Allah'ın rahmet hazinelerine sahip olsalar bile, biter korkusuyla cimrilik ederler Halbuki Allah'ın hazineleri bitmez ve tükenmez "De ki, Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız tükenir korkusuyla yine de cimrilik ederdiniz Hakikaten insan çok cimridir" (17/İsrâ, 100) Bu ifâde ile cimriliğin son haddi dile getiriliyor Allah'ın rahmeti, her şeyi kaplamıştır Onun ne bitmesinden ne de eksilmesinden endişe edilebilir [1] [1] Osman Çetin, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c 1, s 313-314 |
İsraf |
07-28-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İsrafİktisad; Harcamada Orta Yol Arapça bir kelime olan iktisad; Orta yolu tutmak, itidal ile hareket etmek, tutumlu olmak, gereğinden az veya çok harcamaktan kaçınmak anlamına gelir İktisad kelimesinin türediği “k-s-d” ve türevleri Kur’an’da 6 âyette geçer (5/Mâide, 66; 9/Tevbe, 42; 16/Nahl, 9; 31/Lokman, 19, 32; 35/Fâtır, 32) İslâmiyet, yeme, içme, giyim, kuşam, eşya kullanımı gibi her hususla aşırılıktan kaçınmayı, orta yolu tutmayı emretmiştir Savurganlık ve cimriliği yasaklamıştır İşlerin hayırlısı orta olanıdır Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Yürüyüşünde ölçülü ol; sesini kıs (bağıra bağıra konuşma)" (31/Lokmân, 19); "Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme; büsbütün açıp tutumsuz olma Yoksa pişman olur, açıkta kalırsın" (17/İsrâ, 29) İktisadın karşıtı israftır İsraf aşırı gitmek, gereğinden fazla yemek, içmek ve harcamaktır Bu ise dinimizce yasaklanmıştır Tutumlu olanlar kimseye muhtaç olmazlar, rahat ve huzur içinde yaşarlar "Tutumlu olan fakir olmaz" İslâmiyet insanlar arasında eşitliğe, güçsüzü korumaya özel bir önem vermiştir Zekât ve sadaka övülen davranışlardır toplum teşvik edilmiştir Fakat servet ve refahın tabana yayılması esas alınmıştır Servetin, çoğunluğun aleyhine bir azınlığın elinde toplanması yasaklanmıştır "Servet içinizde zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın" (59/Haşr, 7) âyeti bunu ifade eder İslâmiyet özel mülkiyeti korur ve teşvik eder Emeğe üretim faktörleri içerisinde büyük değer verir "Gerçekten de insan ancak kendi çalıştığını elde eder" (53/Necm, 39) âyeti bunu ifâde eder Peygamber efendimiz en kutsal kazancın el emeği ürünü olduğunu belirtmiştir (Ahmed b Hanbel, Müsned, III/466, IV/141) Tembellik ve başkalarının sırtından geçinmek yasaklanmıştır Bu nedenle fâiz yasak kılınmıştır (bkz 2/Bakara, 275-279) Teşebbüse de büyük değer verilmiştir, sermaye emekle beraber değerlidir İsraf (savurganlık) yasağı, temel ilkelerden biridir Ticarete önem verilmiş ve kâr haddi geniş tutulmuştur Karaborsacılık ve haksız kazançlar yasaklanmıştır Tüketicileri aldatacak faâliyetlerden kaçınılması istenmiş; malların üreticilerden tüketicilere en kısa yoldan ulaştırılması amaçlanmıştır (bk Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, s 125-202; Günümüz Ekonomik Problemlerine İslâmî Yaklaşımlar, İstanbul 1988, s 10 vd; Orhan Oğuz-İlhan Uludağ, Genel Ekonomi, İstanbul 1981, s 39-41; Abdullah Yücel, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c 3, s 125-126) İktisat, amelde itidaldir İstediğini iyi bilen, eğilip bükülmeden onu gerçekleştirmeye çalışandır iktisatlı İktisat, istenen şeyi iyi bilmek mânâsına geldiğine göre, müslümanın istediği ye Allah rızâsıdır, öyle olmalıdır Allah rızâsı Allah’ın emirlerine uymakla elde edilir Allah’ın emirlerine uymada, yani ibâdetlerde para ve mal gibi şeyler önemli bir yer tutar Her ibâdetin içinde para, mal, mevki, şöhret gibi şeyler vardır Bunları müslümanca değerlendirmeyen kimsenin ibâdetleri ne derece kabul olur? Bedir Savaşının pek çok hikmetlerinden biri de düşman kervanını vurmak, müşrikleri zayıflatmak, müslümanları iktisâden güçlendirmekti Peygamberimiz’le birlikte başlayan dönemdeki İslâm tarihinin ilk savaşı içinde iktisâdî bir sebebin bulunması dikkat çekicidir Zaten başta Peygamberimiz (sas) olmak üzere, sahâbîlerin tümü, diğer insanlar gibi “dünya hayatı” yaşadılar Dünya hayatında paranın, malın, olmadığı yer olabilir mi? Onlar, her işlerini İslâm’a uygun hale getirdiler, kısa zaman içinde müşriklere, Pers ve Bizans İmparatorluklarına galebe çaldılar, devirlerinin işlerini İslâm’a uygun hale getirdiler ve tek süper güç oldular İslâmiyet, paraya, mala, sokağa, çarşıya, pazara müdâhale eden bir dindir Kapitalizmle, sosyalizmle İslâm’ın alâkası yoktur İslâm, insanlarla ilgili her şeyi kendine uygun hale getirmek ister İslâm’da önemli olan, öncelikle “şirkten ve haramlardan kaçmak”tır Şirk ve haramdan kaçan müslümanlar farz, vâcip ve sünnet sıralamasıyla ibâdetlerini yerine getiriyorsa, dünya onlar için terakkî ve sınav yeri, âhiret de ebedî saâdet diyarı olur Hiçbir müslüman, iktisadın dışına çıkamaz İnsanın ihtiyaçları, iktisat ile sıkı sıkıya bağlı olduğu gibi, ihtiyaçların helâlinden temini de önemli ve sürekli bir ibâdettir Kur’ân-ı Kerim, cimriliği de, isrâfı da haram kılmıştır “Akrabâya, miskîne/yoksula, yolcuya hakkını ver Gereksiz yere de saçıp savurma Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker kalırsın Çünkü Rabbin rızkı dilediğine çok, dilediğine az verir” (17/İsrâ, 26, 29-30) Zenginlikte, fakirlikte ve ibâdette iktisad iyi şeydir Âyet ve hadislerde geçen, yani İslâmî literatürdeki iktisaddan kasıt, tutumluluk değildir Zira, hayırda israf, israfta da hayır yoktur İslâm, hem kazandığımızı, hem de harcadığımızıkendi ölçüleri dâhilinde tutmamızı ister İslâm’ın dışına çıkan her işlem, iktisaddan çıkıp ekonomiye girmiştir Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “Biz (servete kavuştukları için) maîşetlerine/refhlarına şımarmış nice memleketleri helâk ettik” (28/Kasas, 58) Bir bakıma, şu âyet bu konuya açıklık getirmektedir: “Allah güven (ve) huzur içinde olan bir şehri misal verir ki, o şehrin (halkının) rızkı, her taraftan bol bol gelirdi Fakat, Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler de yapmakta oldukları şeylerden dolayı Allah, onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı” (16/Nahl, 112) Bu anlatılanlar bizim için büyük ibret taşımaktadır Şu âyet, meseleye iyice açıklık getiriyor: “(Cezayı hak etmiş bir toplumu) Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler Böylece o ülke, helâke müstahak olur; Biz de orayı darmadağın ederiz” (17/İsrâ, 16) Yani, Peygamber lisânıyla, “Nasılsanız, öyle (bulunduğunuz ve lâyık olduğunuz hale göre) yönetilirsiniz” O yüzden zenginlik veya fakirliğin hangisinin kendimiz açısından hayırlı olduğunu bilemediğimizden, “Yâ Rab, beni rızâna uygun noktada bulundur, hakkımda zenginlik ve fakirlikten hangisi hayırlı ise onu ver” diye duâ etmek en doğrusu olsa gerektir Zaten müslüman halkımız da, atasözü olarak şöyle duâ eder: “Allah, çok verip azdırmasın, az verip gezdirmesin” İktisat, İslâm nizamı içindedir “Bir şey, bütünüyle elde edilemezse, tümüyle de terk edilmez” sırrınca, İslâm nizamı içinde bulunmayan günümüz müslümanlarının çoğu, imkânı varsa kapitalistçe, imkânı yoksa ona özenerek yaşamaktalar Halbuki, hangi düzen ve ortam içinde bulunurlarsa bulunsunlar, müslümanlar, en azından kendi özel hayatlarında, ev ve işyerlerinde İslâm iktisadını yaşayabilirler İslâm’ı yaşayan birkaç kişi bulup bunlarla bir araya gelebilirler İslâm’ı yaşayanlar, aralarında işbirliğine giderek, hem maddî, hem mânevî açıdan kazanabilirler de Biz, yaşantımızla İslâm’ı izhar etsek, diğer dinlerin toplumları kitleler halinde İslâm’ı kabul ederler En etkili ve tekzip edilmez tebliğ, İslâm’ı yaşamaktır Zaten ya inandığımız gibi yaşarız veya yaşadığımız gibi inanmaya başlarız Parayla, malla ilgili ibâdetler hayli zordur Müslümanların çoğu bu hususta başarısızdır Felâketlerin çoğu da buradan kaynaklanmaktadır |
İsraf |
07-28-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İsrafİnsan İktisadın Dışında Kalabilir mi? İktisadın mânâsının amelde itidal olduğunu belirttik Bungünkü anlamı ise: Üretim ve tüketim işlerini düzenleyen, kaynakların insanlar arasında eşit veya âdil şekilde paylaşılmasını sağlayan maddî refah, iş hayatı demektir Dolayısıyla iktisat anlayışı, bireylerden devletlere kadar uzanır Hatta iktisat açısından dünyaya bakarsak, devletler arasında bu konuda öylesine sıkı irtibat var ki, sanki dünyada tek devlet bulunuyor Giderek küreselleşen, tek bir şehir gibi birbiriyle iletişim ve etkileşim içinde bir dünyada yaşıyoruzDolar ve euro gibi paraların bütün dünyada işlem görmesi, dünyanın öbür ucundaki bir üretimin, en uzak bir yerleşim yerinde rahatlıkla pazarlanması buna bir örnektir Zamanımızda para, eski dönemlere oranla daha büyük önem kazanmıştır; parasız hemen hiçbir şey olmuyor İnsan, parasız bir hayat yaşayamadığına göre, herkes iktisatla sıkı sıkıya bağlıdır İslâmiyet’te her türlü ibâdetin iktisat ile irtibatı vardır Hatta riyâzâta çekilen bir âbidin, elindeki tesbihi, ağzındaki gıdası, üstündeki elbisesi iktisat içinde değerlendirilir İnsan; yemek-içmek, giymek ve barınmak zorundadır Böylece iktisat fıtrî, doğal bir ilim dalıdır İktisadı bilmeyen bu konuyla hiç ilgilenmeyen insan da, aslında iktisatla, para ile bir bütün yaşamaktadır Nasıl ki güneş battığında karanlık kendiliğinden gelirse, İslâm nizamı ve ona bağlı İslâm iktisadı olmayınca, kapitalist anlayış ve diğerleri de kendiliğinden gelir ve müslümanlar, o iktisadın içinde yer alır |
|