|
|
Konu Araçları |
abbas, bey‘atürrıdvân’da, bulunanlara, seslen |
Ey Abbâs! Bey‘Atürrıdvân’Da Bulunanlara Seslen |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ey Abbâs! Bey‘Atürrıdvân’Da Bulunanlara SeslenEy Abbâs! Bey‘atürrıdvân’da bulunanlara seslen 1854 Ebü’l-Fazl Abbâs İbni Abdülmuttalib radıyallahu anh şöyle dedi: Huneyn Gazvesi’nde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bulundum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (Düldül adındaki) beyaz katırın üzerinde otururken, Abdülmuttalib’in torunu Ebû Süfyân İbni Hâris ile ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’inyanından hiç ayrılmadık Müslümanlarla müşrikler birbirine girince müslümanlar gerilemeye başladı Bu sırada Resûlullah Düldül’ü durmadan kâfirlerin üzerine sürüyordu Ben Düldül’ün geminden tutmuş savaş alanına girmesine engel olmaya çalışıyordum Ebû Süfyân ise Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in katırının özengisine yapışmıştı Bu sırada Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - “Ey Abbâs! Bey‘atürrıdvân’da bulunanlara seslen!” buyurdu Gür sesli bir zât olan Abbas sözüne şöyle devam etti: Var gücümle “Bey‘atürrıdvân’da bulunan sahâbîler! Neredesiniz?” diye bağırdım Vallahi onların sesimi duydukları zaman Hz Peygamber’e doğru dönüp gelişleri, bir ineğin yavrusuna doğru şefkatle gelişi gibiydi “Lebbeyk! Lebbeyk! (Emret! Emret!)” diyerek kâfirlerle vuruştular Ensarı savaşa çağırırken “Ey ensar topluluğu! Ey ensar topluluğu!” diye sesleniyorlardı Daha sonra da sadece Hâris İbni Hazrecoğullarından yardım istendi Bu sırada Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Düldül’ün üzerinde ileri doğru uzanmış vaziyette onların çarpışmalarına bakarken “İşte tandırın kızıştığı zaman!” buyurdu Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yerden birkaç çakıl taşı alıp kâfirlerin yüzüne doğru fırlattı Ardından da: “Muhammed’in Rabbine yemin ederim ki, bozguna uğradılar” dedi Ben savaşanlara bakmaya gittim Gördüğüm kadarıyla savaş başladığı gibi devam ediyordu Vallahi Hz Peygamber’in, kâfirlere taşları fırlatmasından sonra, güçlerinin gittikçe zayıfladığını ve işlerinin tersine döndüğünü gördüm Müslim, Cihâd 76 Açıklamalar Hz Abbas’ın bize önemli bir ânını naklettiği Huneyn Gazvesi, Mekke ile Tâif arasındaki Huneyn vadisinde yapıldığı için bu adı almıştır Bu gazve, hicretin sekizinci yılı Şevvâl ayında (Ocak veya Şubat 630), İslâm’ın en azılı düşmanı olan Hevâzin kabilesiyle yapıldı Bu kabile, cengâverliği ile meşhurdu Bu savaşa on iki bin kişilik büyük bir güçle katılan ve maalesef sayılarının çokluğu ile övünen müslümanlar, savaşın başlarında bozguna uğrayıp geri çekilmişler ise de, hadisimizde anlatıldığı üzere Cenâb-ı Hakk’ın yardımı ve Resûlullah Efendimiz’in gayretiyle toparlanıp düşmanlarını yenmişlerdir Bu hal Kur'ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılır: “Andolsun ki Allah birçok savaş alanında ve Huneyn Gazvesi’nde size yardım etmişti Hani o gün çokluğunuz sizi böbürlendirmişti; fakat bunun size hiç yararı olmamış, bütün genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti Sonra da bozguna uğrayarak arkanızı dönüp geri çekilmiştiniz Sonra Allah, Resûlü ile mü’minlere sükûnet ve iç huzuru vermek suretiyle mâneviyatlarını düzeltti ve sizin görmediğiniz askerler indirerek kâfirleri azâba uğrattı İşte kâfirlerin cezası budur!” [Tevbe sûresi (9), 25-26] Bu savaşta Resûlullah Efendimiz’in yanından iki kişinin hiç ayrılmadığı görülmektedir Biri Peygamber aleyhisselâm’ın amcası Abbas İbni Abdülmuttalib, diğeri ise amcası Hâris İbni Abdülmuttalib’in oğlu, Ebû Süfyân künyesiyle meşhur Mugîre idi Ebû Süfyân Peygamber Efendimiz’in sütkardeşiydi O da Halîme hâtun tarafından emzirilmişti Resûlullah peygamberliğini ilân edinceye kadar onu çok seven Ebû Süfyân, o tarihten itibaren tam yirmi sene boyunca Hz Peygamber’in düşmanı olmuş, söylediği hicviyeler ile hem Nebiyy-i Muhterem’i hem de müslümanları çok üzmüştü Ebû Süfyân, Mekke fethinden kısa bir süre önce müslüman olmak üzere Resûlullah’ın huzuruna gelmiş, fakat Allah'ın Resûlü hiç kimseye yapmadığı şekilde nazlanarak onu huzura kabul etmek istememiş, sonunda onu bağışlamıştı O tarihten itibaren Ebû Süfyân İbni Hâris bütün varlığı ile Resûlullah’a bağlanmış, Huneyn Gazvesi’nde hayatı pahasına onun yanından bir an bile ayrılmamıştı Ebû Süfyân, Resûlullah’ın vefatından sonra söylediği mersiyelerle derin üzüntüsünü dile getirmiştir Resûl-i Ekrem Efendimiz’in beyaz katırına, hızlı yürümesi ve çevikliği sebebiyle Düldül adı verilmiştir Düldül’ü Peygamber aleyhisselâm’a hicretin altıncı yılında (627) Mısır hükümdarı Mukavkıs hediye etmişti Bu savaşa katılan müslümanlar arasında, daha bir ay önce cereyan eden Mekke fethinde (Ramazan 8/Ocak 629) İslâmiyet’i kabul etmiş veya kabul etmek zorunda kalmış, suçları Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından bağışlanmış epeyce bir kimse vardı Ne yazıkki savaş başladıktan bir müddet sonra, başta bunlar olmak üzere diğer müslümanların önemli bir kısmı geri çekilmeye başladı Bu bozgunu gören ve savaşlardaki cesaretiyle bilinen Allah'ın Resûlü, Düldül’ü düşmanın üzerine doğru sürmek suretiyle hem yiğitliğini göstermiş hem de yapılması gereken hareketi müslümanlara hatırlatmıştı Müslümanların, Hz Abbas’ın gür sesini duyar duymaz kendilerine gelmeleri ve “Lebbeyk! Lebbeyk!” diye bağırarak yeniden savaşa dönmeleri onların savaş meydanından fazla ayrılmadıklarını göstermektedir Savaş bütün şiddetiyle devam ederken ve henüz ortada düşmanın yenilgi alâmeti yokken, Allah'ın Resûlü’nün,“Muhammed’in Rabbine yemin ederim ki, bozguna uğradılar” buyurması bir mûcize olup, onun, zafer müjdesini daha önce aldığını göstermektedir Bu haberi sözlü mûcize kabul edersek, olayın bir de fiilî mûcize tarafı vardır O da yukarıdaki âyet-i kerîmede, “Sizin görmediğiniz askerler indirerek kâfirleri azâba uğrattı” diye belirtildiği üzere, Allah Teâlâ’nın mü’minlere melekler vasıtasıyla yardım etmesidir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Resûlullah Efendimiz son derece cesurdu Savaş alanlarında yalnız başına kalsa bile düşmandan korkmazdı 2 Bu savaşta Allah Teâlâ müslümanlara pek önemli bir ders verdi Zira onlardan bir kısmı, sayıları on iki bini bulan İslâm ordusunun düşmana yenilmeyeceğini söylüyordu Cenâb-ı Hak hem böbürlenmenin kötülüğünü hem de kendi yardımı olmadan kimsenin zafer kazanamayacağını fiilî olarak gösterdi 3 Huneyn Gazvesi’nde, İslâm askerinin önemli bir kısmını meydana getiren yeni müslümanların çabucak bozguna uğraması, savaşta en önemli gücün iman olduğunu ortaya koymaktadır 4 Ashâb-ı kirâm, Peygamber aleyhisselâm’ı canlarından çok severlerdi Bir anlık gafleti, lebbeyk, lebbeyk diye ona doğru koşarak süratle telâfi ettiler 5 Allah Teâlâ, birçok savaşta, görünmeyen melekler ordusuyla müslümanlara yardım etmiştir 1855 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ temizdir; sadece temiz olanları kabul eder Allah Teâlâ peygamberlerine neyi emrettiyse mü’minlere de onu emretmiştir Cenâb-ı Hak Peygamberlere: ‘Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!’ buyurmuştur Mü’minlere de: ‘Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin’ buyurmuştur” Resûl-i Ekrem daha sonra şunları söyledi: “Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!” Müslim, Zekât 65 Ayrıca bk Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 3 Açıklamalar Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, Cenâb-ı Hakk’ın, içi dışı temiz insanlara değer verdiğini belirtmekte, görünüşü temiz olmayan, yediği, içtiği, giydiği, kuşandığı haram olan insanların Allah katında bir değeri bulunmadığını anlatmaktadır Bu gerçeği ortaya koymak için söze önce Cenâb-ı Hakk’ın temiz olduğunu, temiz olmayan hiçbir şeyi kabul etmediğini anlatarak başlamaktadır Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah Teâlâ, kulunun her türlü çirkinlikten, ahlâksızlıktan arınmasını, onun kazancının helâl yollardan elde edilmiş temiz kazanç olmasını arzu etmektedir İnsanın çok hayır yapması, parasını, servetini dinin uygun gördüğü yerlere harcaması güzel davranışlardır Bu güzel işlere vesile olan servetin mutlaka temiz olması, temiz yolla kazanılması şarttır Haram ticaret yollarıyla kazanılmış bir servetin tamamı Allah yolunda harcansa, bunun hiçbir değeri yoktur; zira Allah Teâlâ “Sadece temiz olanları kabul etmektedir” Yiyeceklerin, içeceklerin, giyeceklerin, Allah yolunda harcanacak malların temiz ve helâl olması bakımından, peygamberler ile mü’minler arasında hiçbir fark yoktur Nitekim Allah Teâlâ peygamberlerine, “Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!” [Mü’minûn sûresi (23), 51] buyurduğu gibi, mü’minlere de: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin” [Bakara sûresi (2) 172] buyurmuştur Hadiste anlatıldığı üzere, bir kimse din uğrunda savaşmak için canını ortaya koysa, “saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette”dinine hizmet etmek için uzun seferler yapsa bile, haram lokma ile beslendiği takdirde onun bu fedakârlığının değeri yoktur Midesinde haram lokma bulunan kimsenin ibadeti de, duası da kabul olunmaz Duanın iki kanadı olduğunu unutmamak gerekir; biri helâl yemek, diğeri doğru söylemektir Müslümanı dünyanın en temiz insanı yapan sadece inancı değildir Onu diğer insanlar arasında en üstün ve en temiz yapan şey, dinin emirlerine uygun olarak yaşaması, temiz ve helâl gıda ile beslenmesi ve böylece hem maddesinin hem de mânasının temiz olmasıdır Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Müslümanın kazancı temiz olmalıdır Dolayısıyla hem kendi hem aile fertleri helâl gıda ile beslenmelidir 2 Onun Allah yolunda sarfedeceği para da temiz bir şekilde kazanılmış olmalıdır Haram yollardan kazanılan paranın hayrı olmaz 3 Bir insanın duasının kabul edilebilmesi için helâl gıda ile beslenmesi şarttır Haram ile beslenenin duası kabul olmaz 4 Dinî sorumluluklar bakımından peygamberler ile diğer insanlar arasında fark yoktur Riyazüs Salihin |
|