Riyazü's Salihin - Belli Bir Konuya Ait Olmayan İlgi Çekici Hadisler Bölümü |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Riyazü's Salihin - Belli Bir Konuya Ait Olmayan İlgi Çekici Hadisler BölümüRiyazü's Salihin - Belli Bir Konuya Ait Olmayan İlgi Çekici Hadisler Bölümü SİYER icinde Riyazü's Salihin - Belli Bir Konuya Ait Olmayan İlgi Çekici Hadisler Bölümü konusu , Riyazü's Salihin - Belli Bir Konuya Ait Olmayan İlgi Çekici Hadisler Bölümü BELLİ BİR KONUYA AİT OLMAYAN İLGİ ÇEKİCİ HADİSLER BÖLÜMÜ Hadisler 1812- عَن النَّواس بنِ سَمْعانَ رضي اللَّه عَنْهُ قالَ : ذَكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم الدَّجَّالَ ذَاتَ غَدَاةٍ ، فَخَفَّض فِيهِ ، وَرَفَع حَتَّى ظَنَناه في طَائِفَةِ النَّخْلِ ، فَلَمَّا رُحْنَا إلَيْهِ ، عَرَفَ ذلكَ فِينَا فقالَ : « ما شأنكم ؟ » قُلْنَا : يَارَسُولَ اللَّهِ ذَكَرْتَ الدَّجَّال الْغَدَاةَ ، فَخَفَّضْتَ فِيهِ وَرَفَعْتَ ، حَتَّى ظَنَنَّاه في طَائِفةِ النَّخْلِ فقالَ : « غَيْرُ الدَّجَالِ أخْوفَني عَلَيْكُمْ ، إنْ يخْرجْ وأنآ فِيكُمْ ، فَأنَا حَجِيجُه دونَكُمْ ، وَإنْ يَخْرجْ وَلَسْتُ فِيكُمْ ، فكلُّ امريءٍ حَجيجُ نَفْسِهِ ، واللَّه خَليفَتي عَلى كُلِّ مُسْلِمٍ إنَّه شَابٌ قَطَطٌ عَيْنُهُ طَافِيَةٌ ، كأَنَّي أشَبِّهُه بعَبْدِ الْعُزَّى بن قَطَنٍ ، فَمَنْ أدْرَكَه مِنْكُمْ ، فَلْيَقْرَأْ عَلَيْهِ فَوَاتِحَ سُورةِ الْكَهْفِ ، إنَّه خَارِجٌ خَلَّةً بَينَ الشَّامِ وَالْعِرَاقِ ، فَعَاثَ يمِيناً وَعاثَ شمالاً ، يَا عبَادَ اللَّه فَاثْبُتُوا » قُلْنَا يا رسول اللَّه ومَالُبْثُه في الأرْضِ ؟ قالَ : « أرْبَعُون يَوْماً : يَوْمٌ كَسَنَةٍ ، وَيَوْمٌ كَشَهْرٍ، وَيوْمٌ كجُمُعَةٍ ، وَسَائِرُ أيَّامِهِ كأَيَّامِكُم » قُلْنَا : يا رَسُول اللَّه ، فَذلكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَسَنَةٍ أتكْفِينَا فِيهِ صلاةُ يَوْمٍ ؟ قال : « لا ، اقْدُرُوا لَهُ قَدْرَهُ » قُلْنَا : يَارَسُولَ اللَّهِ وَمَا إسْراعُهُ في الأرْضِ ؟ قالَ : « كَالْغَيْث استَدبَرَتْه الرِّيحُ ، فَيَأْتي على الْقَوْم ، فَيَدْعُوهم ، فَيؤْمنُونَ بِهِ ، ويَسْتجيبون لَهُ فَيَأمُرُ السَّماءَ فَتُمْطِرُ ، والأرْضَ فَتُنْبِتُ ، فَتَرُوحُ عَلَيْهمْ سارِحتُهُم أطْوَلَ مَا كَانَتْ ذُرى ، وَأسْبَغَه ضُرُوعاً ، وأمَدَّهُ خَواصِرَ، ثُمَّ يَأْتي الْقَوْمَ فَيَدْعُوهم ، فَيَرُدُّون عَلَيهِ قَوْلهُ ، فَيَنْصَرف عَنْهُمْ ، فَيُصْبحُون مُمْحِلينَ لَيْسَ بأيْدِيهم شَيءٌ منْ أمْوالِهم ، وَيَمُرُّ بِالخَربَةٍِ فَيقول لَهَا : أخْرجِي كُنُوزَكِ ، فَتَتْبَعُه ، كُنُوزُهَا كَيَعَاسِيب النَّحْلِ ، ثُّمَّ يدْعُو رَجُلاً مُمْتَلِئاً شَباباً فَيضْربُهُ بالسَّيْفِ ، فَيَقْطَعهُ ، جِزْلَتَيْن رَمْيَةَ الْغَرَضِ ، ثُمَّ يَدْعُوهُ ، فَيُقْبِلُ ، وَيَتَهلَّلُ وجْهُهُ يَضْحَكُ فَبَينَما هُو كَذلكَ إذْ بَعَثَ اللَّه تَعَالى المسِيحَ ابْنَ مَرْيم صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَيَنْزِلُ عِنْد المَنَارَةِ الْبَيْضـَآءِ شَرْقيَّ دِمَشْقَ بَيْنَ مَهْرُودتَيْنِ ، وَاضعاً كَفَّيْهِ عَلى أجْنِحةِ مَلَكَيْنِ ، إذا طَأْطَأَ رَأسهُ ، قَطَرَ وإذا رَفَعَهُ تَحدَّر مِنْهُ جُمَانٌ كَاللُّؤلُؤ ، فَلا يَحِلُّ لِكَافِر يَجِدُّ ريحَ نَفَسِه إلاَّ مات ، ونَفَسُهُ يَنْتَهِي إلى حَيْثُ يَنْتَهِي طَرْفُهُ ، فَيَطْلُبُه حَتَّى يُدْرِكَهُ بَباب لُدٍّ فَيَقْتُلُه ثُمَّ يأتي عِيسَى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَوْماً قَدْ عَصَمَهُمُ اللَّه مِنْهُ ، فَيَمْسَحُ عنْ وُجوهِهِمْ ، ويحَدِّثُهُم بِدرَجاتِهم في الجنَّةِ فَبَينَما هُوَ كَذلِكَ إذْ أوْحَى اللَّه تَعَالى إلى عِيسى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أنِّي قَدْ أَخرَجتُ عِبَاداً لي لا يدانِ لأحَدٍ بقِتَالهمْ ، فَحَرِّزْ عِبادي إلى الطُّورِ ، وَيَبْعَثُ اللَّه يَأْجُوجَ ومَأجوجَ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدِبٍ يَنْسلُون ، فيَمُرُّ أوَائلُهُم عَلى بُحَيْرةِ طَبرِيَّةَ فَيَشْرَبون مَا فيهَا ، وَيمُرُّ آخِرُهُمْ فيقولُونَ : لَقَدْ كَانَ بهَذِهِ مرَّةً ماءٌ وَيُحْصَرُ نبي اللَّهِ عِيسَى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَأصْحَابُهُ حَتَّى يكُونَ رأْسُ الثَّوْرِ لأحدِهمْ خيْراً منْ مائَةِ دِينَارٍ لأحَدِكُمُ الْيَوْمَ ، فَيرْغَبُ نبي اللَّه عِيسَى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وأَصْحَابُه ، رضي اللَّه عَنْهُمْ ، إلى اللَّهِ تَعَالى، فَيُرْسِلُ اللَّه تَعَالى عَلَيْهِمْ النَّغَفَ في رِقَابِهِم ، فَيُصبحُون فَرْسى كَموْتِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ، ثُمَّ يهْبِطُ نبي اللَّه عيسى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَأصْحابهُ رضي اللَّه عَنْهُمْ ، إلى الأرْضِ ، فَلاَ يَجِدُون في الأرْضِ مَوْضِعَ شِبْرٍ إلاَّ مَلأهُ زَهَمُهُمْ وَنَتَنُهُمْ ، فَيَرْغَبُ نبي اللَّه عِيسَى صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَأصْحابُهُ رضي اللَّه عَنْهُمْ إلى اللَّه تَعَالَى ، فَيُرْسِلُ اللَّه تَعَالى طيْراً كَأعْنَاقِ الْبُخْتِ ، فَتحْمِلُهُمْ ، فَتَطرَحُهم حَيْتُ شَآءَ اللَّه ، ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّه عَزَّ وجَلَّ مـطَراً لا يَكِنُّ مِنْهُ بَيْتُ مَدَرٍ ولا وَبَرٍ ، فَيَغْسِلُ الأرْضَ حَتَّى يَتْرُكَهَا كالزَّلَقَةِ ثُمَّ يُقَالُ لِلأرْضِ : أنْبِتي ثَمرَتَكِ ، ورُدِّي برَكَتَكِ ، فَيَوْمئِذٍ تأكُلُ الْعِصَابَة مِن الرُّمَّانَةِ، وَيسْتظِلون بِقِحْفِهَا ، وَيُبارَكُ في الرِّسْلِ حَتَّى إنَّ اللَّقْحَةَ مِنَ الإبِلِ لَتَكْفي الفئَامَ مِنَ النَّاس، وَاللَّقْحَةَ مِنَ الْبَقَرِ لَتَكْفي الْقَبِيلَةَ مِنَ النَّاس ، وَاللَّقْحَةَ مِنَ الْغَنمِ لَتَكْفي الفَخِذَ مِنَ النَّاس فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إذْ بَعَثَ اللَّه تَعالَى رِيحاً طَيِّبَةً ، فَتأْخُذُهم تَحْتَ آبَاطِهِمْ ، فَتَقْبِضُ رُوحَ كُلِّ مُؤمِن وكُلِّ مُسْلِمٍ ، وَيبْقَى شِرَارُ النَّاسِ يَتهَارجُون فِيهَا تَهَارُج الْحُمُرِ فَعَلَيْهِم تَقُومُ السَّاعَةُ» رواهُ مسلم قَوله : « خَلَّةٌ بيْنَ الشَّام وَالْعِرَاقِ » أيْ : طَريقاً بَيْنَهُما وقَوْلُهُ : « عاثَ » بالْعْينِ المهملة والثاءِ المثلَّثةِ ، وَالْعَيْثُ : أشًَدُّ الْفَسَادِ « وَالذُّرَى » : بِضًمِّ الذَّالِ المُعْجَمَةَ وَهوَ أعالي الأسْنِمَةِ وهُو جَمْعُ ذِرْوَةٍ بِضَم الذَّالِ وَكَسْرِهَا « واليَعاسِيبُ » : ذكور النَّحْلِ «وجزْلتَين» أي : قِطْعتينِ ، « وَالْغَرَضُ » : الهَدَفُ الَّذِي يُرْمَى إليْهِ بِالنَّشَّابِ ، أيْ : يَرْمِيهِ رَمْيَةً كَرمْي النَّشَّابِ إلى الْهَدَفِ « وَالمهْرودة » بِالدَّال المُهْمَلَة المعجمة ، وَهِي : الثَّوْبُ المَصْبُوغُ قَوْلُهُ : « لاَ يَدَانِ » أيْ : لاَ طَاقَةَ « وَالنَّغَفُ » : دٌودٌ « وفَرْسَى » : جَمْعُ فَرِيسٍ ، وَهُو الْقَتِيلُ : وَ « الزَّلَقَةُ» بفتحِ الزَّاي واللاَّمِ واالْقافِ ، ورُوِيَ « الزُّلْفَةُ » بضمِّ الزَّاي وإسْكَانِ اللاَّمِ وبالْفاءِ ، وهي المِرْآةُ « وَالعِصَابَة » : الجماعةُ ، « وَالرِّسْلُ » بكسر الراءِ : اللَّبنُ ، « وَاللَّقْحَة » : اللَّبُونُ ، « وَالْفئَام » بكسر الفاءِ وبعدها همزة : الجمَاعَةٌ « وَالْفَخِذُ » مِنَ النَّاسِ : دُونَ الْقَبِيلَةِ 1812 Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh şöyle dedi: Bir sabah Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem deccâlden uzun uzun bahsetti Sonunda yorulup sesini alçalttı, sonra tekrar yüksek sesle konuştu Biz onun anlatışına bakarak deccâlin Medine civarındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik Tekrar yanına gittiğimiz zaman üzüntümüzü anladı ve: - “Hayrola, bu ne hal?” dedi Biz de: - Yâ Resûlallah! Sabahleyin deccâlden bahsettin Kâh alçak sesle kâh yüksek sesle konuştuğun için, biz onun hurmalıklara gelip dayandığını sandık, dedik Bunun üzerine şöyle buyurdu: - “Sizin adınıza deccâlden başka şeylerden daha çok korkuyorum Şayet deccâl ben aranızdayken çıkarsa, onun oyununu bozar, delillerini çürütürüm Eğer ben aranızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa, artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır Zaten Teâlâ mü’minleri onun kötülüklerinden koruyacaktır Deccâl kıvırcık saçlı, patlak gözlü, (Câhiliye devrinde ölen) Abdüluzzâ İbni Katan’a benzeyen bir gençtir Sizden onu gören Kehf sûresinin baş (ve son) tarafından onar âyet okusun O Şam ile Irak arasındaki bir yerden çıkacak Sağa sola her yana kötülüğünü yayacaktır Ey ’ın kulları, imanınızı koruyup direnin!” - Yâ Resûlallah! Deccâlin yeryüzünde kalma süresi ne kadardır? diye sorduk Şöyle buyurdu: - “Kırk gündür Bir günü bir yıl kadar, bir başka günü bir ay kadar, bir diğer günü de bir hafta kadardır; geri kalan günleri ise sizin bildiğiniz günler gibidir” Biz: - Yâ Resûlallah! Bir yıl kadar olan günde, kılacağımız bir günlük namaz kâfi gelecek mi? dedik - “Hayır, siz namaz vakitlerini ona göre takdir ve hesap ediniz” buyurdu Biz: - Yâ Resûlallah! Onun yeryüzündeki sürati ne kadardır? diye sorduk Şöyle buyurdu: - “Rüzgârın sürüklediği bulut gibi insanların yanından geçer, ilâh olduğunu söyleyerek kendisine iman etmelerini ister, onlar da iman ederler Göğe yağmur yağdırmasını emreder, yağmur yağar; yere bitki bitirmesini emreder, otlar, çayırlar biter; insanların yayılmaya gönderdikleri hayvanları daha gösterişli ve semiz, sütleri daha bol olarak döner Daha sonra başka insanların yanına gelerek onları kendine inanmaya davet eder; fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler; deccâl de yanlarından ayrılıp gider; lakin sabahleyin suları çekilip çayır çimenleri kurur, hayvanları da helâk olur Deccâl bir örene uğrayıp ‘Definelerini ortaya çıkar!’ der, o harâbedeki defineler arıbeyinin peşinden giden arılar gibi deccâlin arkasından gider Sonra deccâl babayiğit bir genci yanına çağırıp onu kılıcıyla ikiye biçer; vücudunun her parçası bir yana düşer; ardından ona seslenir Delikanlı gülümseyen bir çehreyle ona doğru gelir Deccâl böyle işler yaparken Teâlâ Mesîh İbni Meryem sallallahu aleyhi ve sellem’i gönderir Mesîh, boyanmış iki elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koyarak Dımaşk’ın doğusundaki Akminare’nin yanına iner Mesih parıldayan yüzüyle başını yere eğince saçlarından terler damlar, başını kaldırınca inci gibi nûrânî damlalar dökülür Onun nefesini koklayan kâfir derhal ölür Nefesi baktığı yere ânında ulaşır Mesih deccâlin peşine düşer, onu (Kudüs yakınındaki) Bâbülüd’de yakalayıp öldürür Sonra Îsâ sallallahu aleyhi ve sellem, Teâlâ’nın kendilerini deccâlin şerrinden koruduğu birtakım insanların yanına gelir, onların yüzlerini okşayarak deccâl fitnesinin sona erdiğini söyler ve kendilerine cennetteki yüksek derecelerini haber verir Bu sırada Teâlâ Îsâ sallallahu aleyhi ve sellem’e vahyederek “Kimsenin öldüremeyeceği kullar yarattım; diğer kullarımı toplayıp Tûr’a götür” buyurur Teâlâ Ye’cûc ve Me’cûc’ü yeryüzüne gönderir Onlar tepelerden süratle inip giderler; öncüleri Taberiye gölüne varıp gölün bütün suyunu içer Arkadan gelenler oraya vardıklarında, “Bir zamanlar burada çok su varmış” derler Îsâ sallallahu aleyhi ve sellem ile yanında bulunan mü’minler Tûr dağında mahsur kalırlar Onlardan her biri için bir öküz başı, sizin bugünkü paranızla yüz altından daha kıymetli olur Îsâ sallallahu aleyhi ve sellem ile yanındaki mü’minler bu belâdan kendilerini kurtarması için Teâlâ’ya yalvarırlar Teâlâ da Ye’cûc ve Me’cûc’ün enselerine kurtçuklar musallat eder; hepsi bir anda ölüp gider Ardından Îsâ sallallahu aleyhi ve sellem ile mü’minler Tûr dağından inerler Ye’cûc ve Me’cûc’ün kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar Îsâ sallallahu aleyhi ve sellem ile yanındaki mü’minler bu belâdan da kendilerini kurtarması için Teâlâ’ya yalvarırlar Teâlâ deve boyunları gibi iri kuşlar gönderir; bu kuşlar onların kokmuş cesetlerini alarak Cenâb-ı Hakk’ın dilediği yere götürüp atarlar Sonra Teâlâ hiçbir evin ve çadırın engel olamayacağı bol bir yağmur gönderir; bu yağmur yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler Daha sonra yeryüzüne “Meyveni bitir, bereketini getir” diye emredilir O gün bir grup insan tek bir nar ile doyar, kabuğuyla da gölgelenirler Yaylıma gönderilen hayvanların sütü de bereketlenir, bir devenin sütü kalabalık bir grubu, bir ineğin sütü bir kabileyi, bir koyunun sütü bir cemaati doyurur Onlar böyle yaşayıp giderken Teâlâ tatlı bir rüzgâr gönderir; bu rüzgâr onları koltuk altlarından sarmalayıp her mü’minin ve müslimin rûhunu alıp götürür Yeryüzünde insanların en fenaları kalır; onlar eşekler gibi birbiriyle tepişip herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunurlar ve kıyamet onların üzerine kopuverir” Müslim, Fiten 110 Ayrıca bk Tirmizî, Fiten 59; İbni Mâce, Fiten 33 Açıklamalar Kitabımızın bu kısmı “bölüm” adıyla anılmamakla beraber altmış hadisin yer aldığı müstakil bir bölüm mahiyetindedir Bu kısımdaki on iki hadiste öncelikle deccâl konusu işlenmektedir Kur'ân-ı Kerîm’de kendisinden söz edilmeyen deccâl, hadîs-i şerîflerden öğrendiğimize göre kıyamet alâmetlerinden biridir Kıyametle ilgili her bilgi gayb sahasına girer Gayb, akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanıdır Gayb hakkındaki bilgiler ya Teâlâ’nın veya Resûlü’nün haber vermesiyle öğrenilebilir Etrafımızda olup da kendilerini akıl ve duyularla bile idrâk edemediğimiz varlıklar ve yaşadığımız andan sonra olup bitecek şeyler bizim için gaybdır Biz bu konulardaki bilgileri ya Kur'ân-ı Kerîm’den veya hadîs-i şerîflerden öğrenebiliriz Kur'ân-ı Kerîm'de gayb konusuna, önemi sebebiyle 60 yerde temas edilmektedir Bu âyetlerde gaybı sadece Teâlâ’nın bileceği anlatılmaktadır Bunun bir tek istisnası vardır O da yine Kur'ân-ı Kerîm’de şöyle belirtilmektedir: " Teâlâ bütün görülmeyenleri bilir Sırlarından kimseyi haberdâr etmez Ancak bildirmeyi dilediği Peygamber müstesnâ" [Cin sûresi (72), 26] İşte deccâl, kıyâmet, âhiret, cennet, cehennem ve daha başka şeyler hakkındaki bütün bilgiler Cenâb-ı Hak tarafından Resûl-i Ekrem Efendimiz’e bildirilmiş, o da bunlardan uygun gördüklerini bize haber vermiştir Şimdi gelelim deccâle Onun âhir zamanda ortaya çıkacak, Teâlâ’nın kendisine verdiği bazı imkânlar sebebiyle hârikulâde mârifetler gösterecek ve böylece bazı insanları sapıtacak bir yalancı ve sahtekâr olduğu anlaşılmaktadır Zaten Deccâl kelimesi de yalancı, hilekâr, hakkı bâtıla, iyiyi kötüye karıştıran kimse anlamına gelmektedir Peygamber aleyhisselâm ümmetinden otuz kadar yalancı deccâl çıkacağını, bunların kendilerini peygamber olarak tanıtıp “Ben ’ın elçisiyim” diyeceklerini haber vermektedir (Buhârî, Fiten 25; Müslim, Fiten 84) Gerçekten de tarih boyunca, anlatılan cinsten nice yalancılar çıkmış, Teâlâ onların hepsini perişan etmiştir Hadisimizde anlatılan büyük deccâl de şüphesiz aynı âkıbete uğrayacak, rezil ve perişan olacaktır Peygamber Efendimiz’in, yukarıdaki konuşmasında deccâlden söz ederken, sanki o sırada bu belâ Medine’ye gelip dayanmış gibi ashâbına heyecanlı bir ses tonuyla hitap etmesi, sesini kâh alçaltıp kâh yükseltmesi deccâlin insanlık adına ne büyük bir tehlike olduğunu anlatmak içindir Bazı âlimler hadiste geçen alçaltma ve yükseltme ifadelerini ses olarak değerlendirmemekte, Resûlullah deccâli “Bir gözü kördür; katında son derece basit ve önemsizdir” gibi ifadelerle hem küçümsedi (onu alçalttı) hem de “Kıyametten önce ortaya çıkacak en büyük fitnedir” gibi sözlerle onun ne dehşetli bir belâ olduğunu belirtti (yükseltti), şeklinde anlamışlardır Peygamber aleyhisselâm, ashâbın deccâlden çok korktuğunu görünce onları teskin ve teselli etmek istedi; şayet ben hayattayken deccâl çıkarsa onun oyununu bozar, delillerini çürütürüm, buyurdu Efendimiz aleyhisselâm’ın “Sizin adınıza deccâlden başka şeylerden daha çok korkuyorum” buyurması, esasen imanı kuvvetli kimseler için deccâlin büyük bir tehlike teşkil etmeyeceğini göstermektedir Şu halde müslümanlar çocuklarına dinlerini iyi bir şekilde öğrettiği, peygamber vârisi olan güçlü ilim adamları yetiştirdiği sürece deccâl tehlikesi fazla fire vermeden atlatılabilecektir Yine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Eğer deccâl ben aranızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa, artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır” buyurması, her müslümanın kendi dinini iyi bir şekilde öğrenmesi gerektiğini göstermektedir Müslümanlar dinlerini iyice öğrendikleri takdirde ne hakikî ne de sahte deccâller onları aldatabilecektir Zaten Efendimiz’in de belirttiği gibi, Teâlâ mü’minleri deccâlin şerrinden koruyacaktır Resûl-i Ekrem Efendimiz’in “şayet deccâl ben aranızdayken çıkarsa” buyurması, kıyametin ne zaman kopacağını bilmediği gibi, deccâlin ne zaman çıkacağını da bilmediğini göstermektedir Zira bir insan peygamber de olsa, ileride olacak şeyleri ancak Cenâb-ı Hakk’ın kendisine haber vermesi halinde bilebilir Peygamber Efendimiz’in bu ifadesinden, deccâlin çıkacağı zaman hakkında önceleri bilgisi olmadığı, bunun için de “şayet deccâl ben aranızdayken çıkarsa” ifadesini kullandığı, fakat daha sonraları kendisi hayattayken deccâlin çıkmayacağını öğrendiği anlaşılmaktadır Resûl-i Ekrem Efendimiz bu hadiste, deccâli görenlerin, on sekizinci sûre olan Kehf sûresinin baş tarafından (fevâtih) on âyet okumalarını tavsiye buyurmaktadır 1023 numaralı hadiste de geçtiği üzere Resûl-i Ekrem “Kehf sûresinin baş tarafından on âyet ezberleyen kimse deccâlden korunur” buyurmuştur (Müslim, Müsâfirîn 257; Ebû Dâvûd, Melâhim 14) Yine aynı kaynaklarda, bu rivayetin hemen ardından, Kehf sûresinin sonundan on âyet okunması tavsiye edildiği kaydedilmektedir Bu sûrenin baş tarafındaki ilk on âyette Cenâb-ı Hakk’ın zâtını ve sıfatlarını bilmekten söz edilmekte, ve O’nun ashâb-ı Kehf’i zâlim Dakyanus’un şerrinden koruduğu anlatılmaktadır Muhtemelen bu alâka sebebiyle, deccâli görenlerin bu sûrenin ilk on âyetini okumaları tavsiye buyurulmuştur Biz hadisimizin tercümesinde her iki rivayeti de dikkate almayı uygun gördük 1000 numaralı hadiste, bu sûreyi okuyan bir sahâbîyi dinlemek üzere meleklerin yeryüzüne indiği de görülmüştü Peygamber aleyhisselâm, deccâlin her tarafa kötülük yayacağını belirtmekte, onu görecek olan ümmetine hitâben “Ey ’ın kulları! İmanınızı koruyup direnin!” buyurmak suretiyle, ümmetinin mâneviyâtını yükseltmekte ve deccâl denen sahtekârı iman gücüyle yenebileceklerini onlara hatırlatmaktadır Deccâlin yeryüzünde ne kadar kalacağını merak eden ashâb-ı kirâm, onun kırk gün kalacağını, fakat bir günün bir yıl, bir başka günün bir ay, bir diğer günün bir hafta kadar uzayacağını, daha sonraki günlerin ise normal günlerin uzunluğunda olacağını öğrenince, vaktin söz konusu olmadığı o uzun günlerde namaz ibadetini nasıl îfâ edeceklerini merak etmişler, o zaman namaz vakitlerini normal günlere kıyaslayarak hesap etmeleri gerekeceğini öğrenmişlerdir Ashâbın böyle anormal bir zamanda nasıl namaz kılacaklarını düşünmeleri, onların bu ibadete verdikleri önemi göstermektedir Deccâl çıktığı zaman “bir günün bir yıl kadar, bir başka günün bir ay kadar, bir diğer günün bir hafta kadar olmasını” lafzî mânası dışında anlayıp yorumlayan âlimler de vardır Onlara göre deccâl yapacağı bir nevi hipnotizma ile insanların göz ve kulak gibi duyu organlarını tesiri altına alacak, başlarına gelen o müthiş belânın sıkıntısıyla zaman bir türlü geçmek bilmeyecektir Deccâle verilen yetkiler, imanı güçlü olmayan kimseler için onun ne büyük bir tehlike teşkil edeceğini göstermektedir Onun emriyle bol yağmurlar yağması, bol bitkiler yetişmesi, bu sebeple kısa zamanda gelişip semiren sağmal hayvanların bol süt vermesi, bazı kimselerin deccâle inanmaması üzerine ertesi gün sularının çekilip çayır çimenlerinin kuruması, bu sebeple hayvanlarının helâk olması, deccâlin bir viraneye emretmesi üzerine oradaki definelerin tıpkı bir arıbeyinin peşinden giden arılar gibi onun arkasından gitmesi, kendisine inanmayan bir genci kılıcıyla ikiye böldükten sonra onu tekrar diriltmesi düşündürücüdür Bütün bu hârikulâde olaylar, o günlere yetişen mü’minlerin büyük bir imtihandan geçeceğini göstermektedir Öldürülüp diriltilen gencin deccâl karşısındaki tavrı ne kadar haşmetli ve mânalıdır Âdeta deccâle, sen beni bin kere öldürüp diriltsen de ben sadece kâinâtın yegâne Rabbine iman ediyor ve senin bir sahtekâr olduğunu biliyorum dercesine alaycı bir tavırla gülümsemesi, imanın sarsılmaz gücünü ne güzel ortaya koymaktadır Deccâl kötülüklerini yapmaya devam ederken Teâlâ Mesîh İbni Meryem’i yeryüzüne gönderecek (bk 1814 numaralı hadis), o da deccâli yok edecektir Burada bir hatırlatma yapalım Bilindiği üzere Hz Îsâ’ya mesîh dendiği gibi deccâle de mesîh (mesîhü’d-deccâl) denmektedir Mesîh, silmek anlamına gelen mesh kelimesinden türemiştir Deccâle mesîh denmesi, kendisinden hayrın silinip alınması veya bir gözünün, hiç yokmuş gibi tamamen silinmesi sebebiyledir Zira deccâlin yüzünün bir tarafı tamamen dümdüz, dolayısıyla bir gözü kördür Diğer hadislerden öğrendiğimize göre, var olan gözü de tıpkı salkımdan dışarı fırlamış bir üzüm tanesi gibi pörtlektir (Buhârî, Ta’bîr 11, 33) Deccâle çok seyahat etmesi, mesafeleri silip süpürmesi sebebiyle mesîh dendiği de söylenmiştir Hz Îsâ’ya mesîh denmesine gelince, onun mübarek elini hastalara sürerek (meshederek) iyileştirmesi sebebiyledir Teâlâ’nın bir Mesîh’i diğer bir Mesîh ile yok etmesi ne kadar anlamlıdır “Biz hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o, bâtılın işini bitirir” [Enbiyâ sûresi (21), 18] âyet-i kerîmesi, deccâlin de aralarında bulunduğu bütün bâtılların âkıbetini dile getirmektedir Hz Îsâ’nın, parıldayan yüzüyle başını yere eğince saçlarından terler damlaması, başını kaldırınca inci gibi nûrânî damlalar dökülmesi onun vücudunun son derece mevzûn, yüzünün güzel olduğunu göstermektedir Elbisesi hakkında verilen bilgiler de buna eklenince, onun çok güzel bir görünüme sahip olacağı anlaşılmaktadır Peygamber Efendimiz bir başka hadisinde onun tatlı esmer bir sîmaya sahip orta boylu bir insan olduğunu, pek kıvırcık olmayan pırıl pırıl saçlarının omuzlarını dövdüğünü, hamamdan yeni çıkmış gibi hafifçe kırmızı tertemiz yüzünden sular damladığını anlatmıştır Hz Îsâ’nın nefesini koklayan kâfirin derhal ölmesi ifadesini bazı âlimler, güçlü nefesinin gözünün gördüğü yere kadar ulaşacağı ve kâfirlerin ona yaklaşmaya fırsat bulamadan öleceği şeklinde anlamışlardır Hadisimizde Hz Îsâ’nın Dımaşk’ın doğusundaki Akminare’nin yanına ineceği belirtilmektedir Nevevî VII (XIII) yüzyılda bu minarenin mevcut olduğunu söylemektedir Hz Îsâ’nın Kudüs’e veya Ürdün’e ineceğine dair rivayetler bulunduğu da söylenmektedir Ama onun deccâli öldüreceği yerin, Kudüs yakınında bulunan ve bugün de Bâbülüd diye anılan yer olduğu hadisimizde zikredilmektedir Şüphesiz deccâl fitnesi insanoğlunun yeryüzünde göreceği en büyük fitnedir Bu sebeple bütün peygamberler ümmetlerine bu fitneden söz etmişler ve ondan sakındırmışlardır (Tirmizî, Zühd 3; İbni Mâce, Fiten 33; ayrıca bk 21 hadis) Peygamber Efendimiz de “Dualar Bölümü”nde çeşitli örneklerini gördüğümüz üzere deccâlin fitnesinden ’a sığınmış, dolayısıyla bizim de ondan Cenâb-ı Hakk’a sığınmamızı tavsiye etmiştir Deccâlden sonraki büyük fitnenin Ye’cûc ve Me’cûc fitnesi olduğu anlaşılmaktadır Kur'ân-ı Kerîm’de iki yerde Ye’cûc ve Me’cûc’den söz edilmektedir Birinde, bozgunculuk yapan Ye’cûc ve Me’cûc’ün Zülkarneyn’e şikâyet edilmesi, onun da bu zorbaların bulunduğu yeri demir kütleleriyle tıkayarak bir daha dışarı çıkamayacak şekilde önlerine bir set yapması [Kehf sûresi (18), 94-98], diğerinde ise, hadisimizde geçtiği gibi, “Ye’cûc ve Me’cûc’ün önündeki seddin açılıp her tepeden akın etmeleri” hâdisesidir Ye’cûc ve Me’cûc’ün, Hz Îsâ ile birlikte Tûr’da korunan mü’minler dışında yeryüzündeki bütün insanları öldürmesi bu felâketin büyüklüğünü göstermektedir Cenâb-ı Hakk’ın bu önünde durulmaz barbarları enselerine kurtçuklar musallat ederek bir anda mahvetmesi, daha sonra yeryüzünün âdeta yeniden ihyâsı ve yaşamaya daha elverişli hale getirilmesi olayları ise kâinâtın Rabbi’nin her şeye kâdir olan sonsuz gücünü göstermektedir Deccâl ile Ye’cûc ve Me’cûcfitnelerinden kurtulan ve benzeri görülmemiş derecede mutlu bir hayat süren mü’minlerin ölümünden sonra yeryüzünde insanların en kötülerinin kalması, onların eşekler gibi herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunacak olması ve kıyametin onların üzerine kopuvermesi de pek düşündürücüdür Bu çağda zinanın suç kabul edilmesini gerilik sayan, nefsânî arzularının tatmini önünde hiçbir sınır tanımayan ve dolayısıyla Peygamber aleyhisselâm’ın ifadesiyle eşekler gibi herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunmak isteyen kimselerin durumu, üzerlerine kıyamet kopacak o en fena, en talihsiz kimselerin halinden farksızdır Cenâb-ı Mevlâ o bozuk zihniyetli insanların şerrinden bizi ve yavrularımızı muhafaza buyursun Aşağıdaki hadislerde deccâl hakkında daha başka bilgiler verilecek, deccâlin bazı özellikleri 1823 numaralı hadiste açıklanacaktır Hz Îsâ’nın yeryüzüne inmesi konusu ise 1814 numaralı hadiste ele alınacaktır Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl insanın dünya hayatında karşılaşacağı en büyük fitnedir 2 Müslümanları onun şerrinden derin imanları koruyacaktır 3 Deccâl yeryüzünde kimi uzun kimi kısa olmak üzere kırk gün kalacaktır 4 Deccâl, kasırga önündeki bulut gibi yeryüzüne süratle yayılacaktır 5 Kendisine verilen imkânlar sebebiyle beşer gücünün üstünde işler yapacaktır 6 Hz Îsâ yeryüzüne inerek deccâli öldürecek, insanları onun şerrinden kurtaracaktır 7 Hz Îsâ Ye'cûc ve Me’cûc’ün geleceğini haber alınca mü’minlerle birlikte Tûr dağına gidecek, Ye'cûc ve Me’cûc belâsı ortadan kalkıncaya kadar orada mahsûr kalıp açlık sıkıntısı çekeceklerdir 8 Önlerinde kimsenin duramayacağı Ye'cûc ve Me’cûc, yeryüzünü talan edip herkesi öldürecek, Teâlâ da onları, enselerinde yaratacağı kurtçuklarla bir anda mahvedecektir 9 Yeryüzü Ye'cûc ve Me’cûc’ün leşlerinden temizlendikten sonra insanlar bolluk ve bereket içinde yaşayacaklardır 10 Daha sonra Teâlâ mü’minlerin ruhlarını kabzedecek, yeryüzünde en kötü insanlar kalacak, kıyamet onların üzerine kopacaktır 1813- وَعَنْ رِبْعيِّ بْنِ حِرَاشٍ قَال : انْطَلَقْتُ مَعَ أبي مسْعُودٍ الأنْصارِيِّ إلى حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ رضي اللَّه عنهم فَقَالَ لَهُ أبُو مسعودٍ ، حَدِّثْني مَا سمِعْت مِنْ رَسُولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، في الدَّجَّال قالَ : « إنَّ الدَّجَّالَ يَخْرُجُ وَإنَّ مَعَهُ ماءً وَنَاراً ، فَأَمَّا الَّذِي يَرَاهُ النَّاسُ ماءً فَنَارٌ تُحْرِقُ، وَأمَّا الَّذِي يَرَاهُ النَّاسُ نَاراً ، فَمَاءٌ بَاردٌ عذْبٌ ، فَمَنْ أدْرَكَهُ مِنْكُمْ ، فَلْيَقَعْ في الذي يَراهُ نَاراً ، فَإنَّهُ ماءٌ عَذْبٌ طَيِّبُ » فَقَالَ أبُو مَسْعُودٍ :وَأنَا قَدْ سَمِعْتُهُ متَّفَقٌ عَلَيْهِ 1813 Rib’î İbni Hırâş şöyle dedi: Ebû Mes’ûd el-Ensârî ile birlikte Huzeyfe İbni Yemân’ın yanına gittim Ebû Mes’ûd ona: - Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den deccâl hakkında duyduklarını söyle, dedi Huzeyfe de şunları söyledi: - “Deccâl, yanında bir su ve bir de ateş olduğu halde ortaya çıkacak Bazılarının onun yanında gördüğü su gerçekte su olmayıp yakıcı ateştir Bazılarının onun yanında gördüğü ateş de gerçekte ateş olmayıp soğuk, tatlı bir sudur Sizden deccâle kim yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun Zira o, tatlı, içimi güzel bir sudur” Ebû Mes’ûd el-Ensârî, Huzeyfe’nin böyle söylediğini ben de duydum, dedi Buhârî, Enbiyâ 50, Fiten 26; Müslim, Fiten 105, 108 Açıklamalar Sahîh-i Müslim’deki bir rivayete göre Resûl-i Ekrem Efendimiz: “Ben deccâlin yanında ne bulunduğunu iyi bilirim Onun beraberinde iki nehir vardır Biri beyaz su gibi görünür, diğeri yanan ateş gibi Bir kimse deccâle yetişirse, ateş şeklinde gördüğü nehre gelip gözünü yumsun Sonra başını eğerek ondan içsin Çünkü o soğuk sudur” buyurmuştur Daha başka rivayetlerde deccâlin yanında cennet ve cehenneme benzer iki şey bulunduğu, onun cennet dediği şeyin ateş, yani cehennem olduğu da belirtilmektedir (Müslim, Fiten 109) Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in buhadiste gözbağcı deccâlin oyununa gelen ve gelmeyenlerin durumunu mecâzî bir anlatımla ortaya koyduğu sezilmektedir Bu ifadeyi şöyle anlamak uygun olur: Nemrûd’un o dağ gibi ateşini İbrâhim aleyhisselâm’a gül bahçesi yapan Teâlâ, deccâle kanmayan, onun oyununa gelmeyen imanlı kişilere bu sahtekârın sözde ateşini tatlı, buz gibi bir su yapacaktır Onun ateşi de cehennemi de mü’minlere hiçbir zarar veremeyecektir Muhtemelen deccâl, insanları sağlam bir imtihandan geçirmesi, gerçek mü’minle öyle olmayanı birbirinden ayırması için kendisine büyük imkânlar verilmiş büyük bir hokkabazdır Buna göre hadisimizdeki “Sizden deccâle kim yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun” ifadesini, o mü’min deccâli yalanlasın; yanındaki ateş gibi, cehennem gibi görünen şeyden korkmasın; zira o gerçek ateş değildir; deccâli böylece yalanlayan kimse, içinde serin ve tatlı sular bulunan cennete kavuşacaktır, şeklinde anlamak belki de en uygunudur Meseleye şöyle de bakmak mümkündür; Bütün bu fevkalâde imkânları deccâle veren Teâlâ olduğuna göre, deccâlin cenneti gibi görünen şeyin gerçekte cehennem, deccâlin cehennemi gibi görünen şeyin de gerçekte cennet olması mümkündür Bizim bu hadislerden çıkaracağımız ders şudur: Teâlâ mü’minlere deccâli tanıma imkânı sağlayacak ve onun oyunlarına kanmayacak bir ferâseti herhalde ihsan edecektir Bunun tedbiri ne olabilir? İyi müslüman olmak, ilmini uygulayıp yaşayan âlimler yetiştirmek, Kur’an-Sünnet çizgisini aşmamaktır Böyle olan kimseler, Cenâb-ı Hakk’ın lutuf ve ihsânı ile deccâl denen hilekârın karşısında yer alacaklar, ona mağlûp olmayacaklar ve neticede cenneti hak edecektir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl bir gözbağcıdır Gerçek olmayanı gerçekmiş gibi gösterebilecektir 2 Deccâl cenneti cehennem, cehennemi cennet veya suyu ateş, ateşi su gibi gösterme imkânına sahip olacaktır 3 Deccâli gören müslümanlar, onun cehennem veya ateş gibi gösterdiği şeyi tercih ettikleri takdirde cennete ve içimi tatlı ve güzel bir suya kavuşacaklardır 1814- وعَنْ عَبْدِ اللَّهِ بن عَمْرو بن العاص رضي اللَّه عَنْهُما قالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: « يخْرُجُ الدَّجَّالُ في أمَّتي فَيَمْكُثُ أربَعِينَ ، لا أدْري أرْبَعِينَ يَوْماً ، أو أرْبَعِينَ شَهْراً ، أوْ أرْبَعِينَ عَاماً ، فَيبْعثُ اللَّه تَعالى عِيسَى ابْنَ مَرْيمَ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَيَطْلُبُهُ فَيُهْلِكُه ، ثُّمَّ يَمْكُثُ النَّاسُ سبْعَ سِنِينَ لَيْسَ بَيْنَ اثْنْينِ عدَاوَةٌ ثُّمَّ يُرْسِلُ اللَّه ، عزَّ وجَلَّ ، ريحاً بارِدَةً مِنْ قِبلِ الشَّامِ ، فَلا يبْقَى على وَجْهِ الأرْضِ أحَدٌ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ أوْ إيمَانٍ إلاَّ قَبَضَتْهُ ، حتَّى لَوْ أنَّ أحَدَكُمْ دخَلَ في كَبِدِ جَبلٍ ، لَدَخَلَتْهُ عَلَيْهِ حَتَّى تَقْبِضَهُ فَيَبْقَى شِرَارُ النَّاسِ في خِفَّةِ الطَّيْرِ ، وأحْلامِ السِّباعِ لا يَعْرِفُون مَعْرُوفاً ، وَلا يُنْكِرُونَ مُنْكَراً ، فَيَتَمَثَّلَ لهُمُ الشَّيْطَانُ ، فَيقُولُ : ألا تسْتَجِيبُون ؟ فَيَقُولُونَ : فَما تأمُرُنَا ؟ فَيَأمرُهُم بِعِبَادةِ الأوْثَانِ ، وهُمْ في ذلكَ دارٌّ رِزْقُهُمْ ، حسنٌ عَيْشُهُمْ ثُمَّ يُنْفَخُ في الصَّور ، فَلا يَسْمعُهُ أحَدٌ إلاَّ أصْغى لِيتاً ورفع ليتاً ، وَأوَّلُ منْ يسْمعُهُ رَجُلٌ يلُوطُ حَوْضَ إبِله ، فَيُصْعقُ ويسعق النَّاسُ حوله ، ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّه أوْ قالَ : يُنْزِلُ اللَّه مَطَراً كأَنَّهُ الطَّلُّ أو الظِّلُّ ، فَتَنْبُتُ مِنْهُ أجْسَادُ النَّاس ثُمَّ ينفخ فِيهِ أخْرَى فإذا هُمْ قِيامٌ يَنْظُرُون ثمَّ يُقَالُ يا أيهَا النَّاسُ هَلُمَّ إلى رَبِّكُم ، وَقِفُوهُمْ إنَّهُمْ مَسْؤولونَ ، ثُمَّ يُقَالُ : أخْرجُوا بَعْثَ النَّارِ فَيُقَالُ : مِنْ كَمْ ؟ فَيُقَالُ : مِنْ كُلِّ ألْفٍ تِسْعَمِائة وتِسْعةَ وتِسْعينَ ، فذلكَ يْوم يجْعَلُ الْوِلْدانَ شِيباً ، وذَلكَ يَوْمَ يُكْشَفُ عنْ ساقٍ » رواه مسلم « اللِّيتُ » صَفْحَةُ العُنُقِ ، وَمَعْنَاهُ : يضَعُ صفْحَةَ عُنُقِهِ ويَرْفَعُ صَفْحتهُ الأخْرَى 1814 Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimin hayatta bulunduğu bir zamanda deccâl çıkar ve kırk, bu kadar zaman kalır (Râvi, Hz Peygamber’in kırk gün mü, kırk ay mı, yoksa kırk yıl mı buyurduğunu bilemediğini söylemektedir) Bunun üzerine Teâlâ Îsâ İbni Meryem’i yeryüzüne gönderir; o da deccâli bularak ortadan kaldırır Sonra insanlar, aralarında hiçbir düşmanlık bulunmadan yedi yıl yaşarlar Sonra Teâlâ Şam taraflarından soğuk bir rüzgâr gönderir ve bu rüzgâr kalbinde zerre kadar hayır -veya iman- bulunan yeryüzündeki bütün insanların ruhunu kabzeder Şayet biriniz dağın içine bile girse, bu rüzgâr onu mutlaka bulup canını alır İşte o zaman yeryüzünde kötülüklere bir kuş hafifliğiyle dalan, yırtıcı hayvan atılganlığıyla şuursuzca saldıran kimseler kalır Bunlar ne bir iyilik tanırlar ne de bir kötülüğü yadırgarlar Şeytan bir insan kılığına girerek onlara görünür ve: - Dediğimi yapmayacak mısınız? diye sorar Onlar da: - Ne yapmamızı emredersin? derler Şeytan da onlara putlara tapmalarını emreder Onlar her türlü ahlâksızlığı yapıp putlara taparken rızıkları bollaşır, hayat tarzları iyileşir Daha sonra sûra üflenir Onun sesini duyan herkes dehşet ve şaşkınlık içinde yıkılır kalır Sûrun sesini ilk duyup can veren adam, devesinin havuzunu tamir eden bir kimsedir Onunla birlikte yanındakiler de kendilerini yere atıp can verirler Sonra Teâlâ çiğ gibi -veya gölge gibi- bir yağmur yağdırır İnsanların çürüyüp gitmiş cesetleri bununla yeniden hayat bulur Ardından sûra bir kere daha üflenir; herkes yerinden fırlayıp kendilerine verilecek emri beklemeye başlar Daha sonra: - Haydi, Rabbinize gelin! denir Meleklere de: - Onları alıkoyun; çünkü onlar sorguya çekilecektir, denir Daha sonra yine meleklere: - Cehennemlikleri ayırın! buyurulur Onlar da: - Kaçta kaçını ayıralım? diye sorarlar - 1000 kişiden 999’unu, denir İşte o gün, dehşeti yüzünden çocukların ihtiyarladığı bir gün olacaktır O gün her şeyin ortaya çıktığı korkunç bir gündür” Müslim, Fiten 116 Açıklamalar 1812 numaralı hadisten öğrendiğimize göre Resûl-i Ekrem Efendimiz deccâlin yeryüzünde kırk gün kalacağını belirtmiştir Fakat bu hadisi rivayet eden Abdullah İbni Amr İbni Âs, Peygamber aleyhisselâm’ın kırk demekle beraber, bunun kırk yıl mı, kırk ay mı, yoksa kırk gün mü olduğunu açıklamadığını söylemektedir Her ikisi de sahih olan bu rivayetlerin birincisinde “kırk gün” kaydının bulunması, bu rivayetteki belirsizliği gidermeye yeterlidir Hatta bir rivayette “kırk sabah” kalacağının belirtilmesi (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 364) kırk gün ifadesini güçlendirmektedir Şüphesiz en doğrusunu bilir Hadisimizin devamında, 1812 numaralı hadiste teferruatlı bir şekilde anlatılan olayların âdeta özeti verilmektedir Hz Îsâ’nın yeryüzüne ineceği meselesi bunlardan biridir Hz Îsâ’nın yeryüzüne ineceğini açıkça belirten sahih hadislerden birine göre Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Canımı kudretiyle elinde tutan ’a yemin ederim ki, yakında Îsâ İbni Meryem âdil bir hakem olarak gökten yere inecek, haçı kıracak (Hıristiyanlığın hükümsüz olduğunu ilân edecek) , domuzu öldürme emrini verecek, zimmîlerden cizyeyi kaldıracak (din olarak sadece İslâmiyet kalacak), mal da o kadar çoğalacak ki, onu kimse kabul etmeyecek” (Buhârî, Büyû‘ 102, Enbiyâ 49; Müslim, Îmân 242) Hz Îsâ’nın yeryüzünde İslâm kanunlarına göre hükmedeceğini açıkça gösteren bir diğer hadis ise şöyledir: “Devlet başkanınız (imamınız) kendinizden olduğu halde Îsâ İbni Meryem gökten yanınıza indiği zaman haliniz nice olur!” (Buhârî, Enbiyâ 49; Müslim, Îmân 242-246) Hz Îsâ’nın yeryüzüne ineceğine ve İslâmiyet’i uygulayacağına dair pek çok hadis vardır Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî (ö 1352/1933) bunlardan yetmiş beşi Resûlullah’ın sözü, yani merfû hadis olmak üzere 101 rivayeti derlediği eserine et-Tasrîh bimâ tevâtere fî nüzûli’l-Mesîh (Halep 1385/1965) adını vermiştir Resûlullah’ın son peygamber olması, ondan sonra bir peygamber gelmemesi gerçeği ile bu olay arasında bir çelişki yoktur Zira Îsâ aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk’ın yeni emirlerini tebliğ etmek üzere gelen bir peygamber değil, Resûl-i Ekrem’in getirdiği dini yaşayan ve uygulayan “adaletli bir hakem” sıfatıyla yeryüzüne inecektir Bu hadiste insanların yeryüzünde birbirine kin ve nefret duymadan, düşmanlık beslemeden yedi yıl boyunca huzurlu bir hayat sürecekleri belirtilmektedir Hz Îsâ’nın yeryüzünde kırk yıl kalacağına dair rivayetler de bulunmaktadır Onun daha önce otuz üç yıl yaşadığına dair rivayet ile son gelişindeki yedi yıl birleştirilince kırk yıl hesabı ortaya çıkabilir Hadisimizin devamında Hz Îsâ’nın deccâli öldüreceği, yedi yıl sonra çıkacak bir rüzgârla birlikte bütün müslümanların öleceği, yeryüzünde sadece kötülerin kalacağı, onların da şeytanın emrine girerek putlara tapmak da dahil olmak üzere her fenalığı yapacağı anlatılmaktadır Resûlullah Efendimiz daha sonra sûra üflenmesiyle birlikte dünya hayatının son bulacağını, ikinci sûr ile herkesin dirilip hesap vermek üzere Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna varacağını, ondan sonra da cennetlik ve cehennemliklerin ayrılacağını, 1000 kişiden 999’unun cehennemlik, sadece birinin cennetlik olacağını belirtmektedir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl yeryüzünde uzun bir süre kalarak insanları kendi bâtıl dâvasına kazanmaya çalışacaktır 2 Hz Îsâ yeryüzüne inerek deccâli öldürecektir 3 Daha sonra insanlar birbirine hiçbir kötülük beslemeden yedi yıl boyunca huzur içinde yaşayacaktır 4 Esecek bir rüzgâr bütün müslümanların vefatına sebep olacak; yeryüzünde, her fenalığı çekinmeden yapan, hatta putlara tapan kötü insanlar kalacaktır 5 Daha sonra sûra üflenecek ve herkes ölecek belli bir zaman geçtikten sonra yine sûra üflenecek ve bu defa herkes dirilecektir 6 İnsanlar hesaba çekilecek, 1000 kişiden 999’u cehenneme, biri cennete gönderilecektir 7 O gün, dehşetinden çocukların ihtiyarlayacağı korkunç bir gün olacaktır 1815- وَعَنْ أنَسٍ رضي اللَّه عَنْهُ قَالَ : قَال رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لَيْسَ مِنْ بَلَدٍ إلاَّ سَيَطَؤُهُ الدَّجَّالُ إلاَّ مَكَّةَ والمَدينة، ولَيْسَ نَقْبٌ مِنْ أنْقَابِهما إلاَّ عَلَيْهِ المَلائِكَةُ صَافِّينَ تحْرُسُهُما، فَيَنْزِلُ بالسَّبَخَةِ ، فَتَرْجُفُ المدينةُ ثلاثَ رَجَفَاتٍ ، يُخْرِجُ اللَّه مِنْهَا كُلَّ كَافِرٍ وَمُنَافِقٍ» رواه مسلم 1815 Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Mekke ile Medine dışında, deccâlin ayak basmadığı bir yer kalmaz Mekke ile Medine’nin bütün yollarında saf tutmuş melekler bu iki şehri korur Deccâl kumlu, çorak bir yere iner Ardından Medine üç defa sarsılır; Teâlâ orada bulunan kâfir ve münafıkları dışarı çıkarır” Müslim, Fiten 123 Ayrıca bk Buhârî, Fezâilü’l-Medîne, 9, 26, 27, Tevhîd 31; İbni Mâce, Fiten 33 Açıklamalar Hadisimiz deccâl belâsının bütün dünyayı kaplayacağını ve Mekke ile Medine dışındaki bütün yerleşim bölgelerini dolaşacağını, herkesin bu imtihana tâbi tutulacağını göstermektedir Teâlâ iki harem bölgesini, yani Mekke ile Medine’yi ve dolayısıyla orada bulunan samimi müslümanları deccâlden koruyacaktır Deccâl şüphesiz bu iki şehre de girmek isteyecek, ama meleklerin Mekke ile Medine’ye giden bütün yolları tutup koruduğunu görünce, oralara girme cesaretini gösteremeyecektir Medine’nin üç defa sallanıp sarsılmasının sebebi, anlaşıldığına göre samimi olan mü’minlerle samimi olmayanları meydana çıkarmak, kâfir ve münafıkların gönlünde deccâle karşı doğacak ilgi ve sevgiyle birlikte onları bu mübarek beldelerden dışarı atmak içindir Nitekim yukarıda kaynağı verilen hadislerin bir kısmında, Medine’de meydana gelecek üç sarsıntıdan sonra her kâfir ve münafığın deccâlin yanına gideceği ifade edilmektedir Bu işlem sonunda orada sadece gerçek mü’minler kalacaktır Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, Cenâb-ı Hak tarafından Medine’ye hicret etme emrini aldığı zaman, oranın iyiliğini anlatmak üzere, “Demirci körüğü demirin kirini giderdiği gibi Medine de içindeki kötü insanları dışarı atar” buyurmuştur (Buhârî, Medine 2; Müslim, Hac 487, 488) Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl yeryüzünde kalacağı kısa sürede her yanı dolaşacaktır 2 Mekke ile Medine’yi melekler koruduğu için deccâl bu iki mübarek şehre giremeyecektir 3 Deccâl Medine civarında bir yere gelince, şehir üç defa sarsılacak, oradaki kâfir ve münafıklar deccâlin yanına gidecek ve böylece o mübarek belde içindeki kirleri dışarı atmış olacaktır 1816- وعَنْهُ رضي اللَّه عنْهُ أنَّ رسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « يَتْبعُ الدَّجَّال مِنْ يهُودِ أصْبهَانَ سَبْعُونَ ألْفاً علَيْهم الطَّيَالِسة » رواهُ مسِلمٌ 1816 Yine Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İsfahan yahudilerinden taylasanlı yetmiş bin kişi deccâlin ardından gider” Müslim, Fiten 124 Açıklamalar Taylasan, bir sarık sarma şeklidir Başa sarılan sarığın kimilerine göre yetmiş, kimilerine göre yirmi veya otuz santim uzunluğundaki bir ucunun baştan aşağı sarkıtılmasına taylasan denmektedir Peygamber Efendimiz zamanında ve daha önceki dönemlerde sadece Araplar değil yahudiler de bu tip sarık sararlardı Nitekim hadisimizin râvisi Enes İbni Mâlik Basra’da bulunduğu sırada cuma namazı için câmiye gitmişti Orada birçok kimsenin başında taylasan tipi sarıklar gördü Adamların Hayber yahudilerine benzediğini söyleyerek taylasan tipi sarıktan hoşlanmadığını anlattı Taylasanın en yaygın şeklinin yuvarlak taylasan olduğu söylenmekte, fakat İbni Teymiyye (ö 728/1328) Hz Peygamber’in ve sahâbenin böyle bir kıyafeti kullanmadıklarını, bunun yahudi kıyafeti olduğunu belirtmektedir Nitekim hadisimiz de “İsfahan yahudilerinden taylasanlı yetmiş bin kişinin deccâlin ardından gideceğini” ifade etmektedir Taylasanın sadece başı değil omuzları da örten bir örtü ve şal olduğu da söylenmektedir Süyûtî, yuvarlak taylasan yahudi kıyafeti olsa bile Resûl-i Ekrem’in daha farklı tipte taylasan giydiğini ileri sürmektedir Görüşünü isbat etmek için de el-Ehâdîsü’l-hisân fî fazli’t-taylasan adlı bir risâle yazmıştır Hadisimiz deccâle inanan ve ona değer verenler arasında yahudilerin ön planda geldiğini göstermektedir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl dünyanın her yerini dolaşacağı gibi İsfahan’a da gidecektir 2 İsfahan yahudilerinden taylasanlı yetmiş bin kişi deccâle arka çıkacaktır 1817- وعَنْ أمِّ شَريكٍ رضي اللَّه عَنْهَا أنَّها سمِعتِ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : « ليَنْفِرَن النَّاسُ مِنَ الدَّجَّالِ في الجِبَالِ » رَوَاهُ مُسْلِمٌ 1817 Ümmü Şerîk radıyallahu anhâ Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu dinledi: “İnsanlar deccâlden kaçıp dağlara sığınırlar” Müslim, Fiten 125 Ayrıca bk Tirmizî, Menâkıb 69; İbni Mâce, Fiten 33 |
|