Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ebedileştirmek, gençliği

Gençliği Ebedileştirmek

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gençliği Ebedileştirmek






Gençliği Ebedileştirmek
GENÇLİĞİ EBEDİLEŞTİRMEK



Ebedi genç kalınır mı?

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), “Dünya, ahiretin tarlasıdır” buyurur Dünya tarlası, ahiret hasadını kazanabilmek için ömür boyu sürülür, ekilir, biçilir

Ancak sonuçta, Cennet’i kazandıracak olan bu ahiret çiftçiliğinin en verimli zamanı, gençlik yıllarıdır Çünkü her ibadet, ancak gençken tam ve mükemmel yapılabilir

Gençler, bu önemli fırsatı, değerlendirmekte zorlanıyorlar Gençliğini bütünüyle kulluğa dönüştürüp, ahiret yatırımı haline getiremeyenlerin önünde hangi engeller var? Bu soru ciddi olarak irdelendiğinde, karşımıza ilk olarak, hayata ve ölüme bakışımızdaki yanılgılar çıkıyor

Bu husustaki en önemli yanılgı, gençliği ebedi sanmaktır Her ne kadar, yaşanılan her gün, yaşlılığa atılan bir adım olarak görünse de hissiyatlar, gençliği hiç bitmeyecekmiş zannettirir Bu zan yüzünden, gençliğin altın yılları, sırf oyun ve eğlenceye sarf edilir Ne yazık ki, bunun adı da “Hayatını yaşamak” sanılır

Delikanlılığın, o güzelim yılları delice harcamak demek olmadığı, çok geçmeden bilinir ama gençlik geri gelmeyecektir!

Gençlik, tekrarı olmayan bir film gibidir Fırsatlarla, imkânlarla dolu müthiş bir süreçtir Bu yüzden de yanlış kullanıldığında, keşkeler, ahlar, vahlar faydasız ve neticesizdir Tekrarı yoktur amma her saniyesiyle sorulacak bir hesabı vardır

Bir Arap Şairi’i, ihtiyarlığın eline düştüğü acizlik günlerinde şöyle dertlenir:

Eğer gençliğim, dönüp tekrar bana gelseydi,
İhtiyarlığın elinden neler çektiğimi, ona şikâyet edecektim


Tabii ki, bu duyguyu çok insan yaşadı Fakat böyle bir şikâyeti hiç kimse yapamadı Çünkü kimseye gençliği tekrar geri gelmedi

Rahmetli babam, vefat edinceye kadar kendisini hep genç saydıBen kıdemli gencim” derdi ve eklerdi: “İmanlı insan, dünyada kaybolan gençliğine fazla yanmaz Çünkü bu fani geçlik ebedi ve baki bir gençliğin tohumudur


Sonlu ve sınırlı olanı verip, sonsuz ve sınırsız olanı almak, elbette çok karlı bir ticarettir Böylesine kazancı bol bir ticaret imkânını, ancak Rabbimiz sunar bize

İmanlı gençler, gençliklerini bir ebedi saadet yatırımına dönüştürürler Peki, ya imansız olanlar?

İmansızlığın içindeki Cehennem ateşi, her mutluluğu yakıp yok ettiği gibi gençliği de perişan eder Çünkü iman fıtrattır; insana ait bütün güzellikleri içinde barındırır İmansızlık da hayata hep ters düşen ve insanı yaratılış doğrultusundan saptıran bir bela…

Özgürlük mü ‘öküzlük’ mü?


İMAN, insan hayatına dengeli bir düzen getirir Bu düzen, elbette ki insanı yaratana aittir Dolayısıyla eşsizdir, alternatifsizdir, muhteşemdir

Gençlik de bu düzenin kuralları içinde mecrasını bulur, maddede ve manada faydalı kılınır İmandan uzak yaşanan gençlik, ‘ilahi’ değil ‘insani’, daha doğrusu ‘nefsanî’ ölçülerin kıskacında, kendi kendisini mahveder

Kendi iç dünyasını karartmış olan gençler, dünyayı da yaşanamaz hale getirir, Cehennem’e çevirir En basit ve uğursuz bir zevk uğruna, elinden gelse bütün dünyayı yakmak ister Gençlerin gücünü sınırlayan ve olumlu şekle kanalize eden imandır Gençlik, galeyana gelen gücünü, arzusunu, maddi ve manevi duygularını, ancak imanla yararlı hale getirir ve meşrulaştırır




Aksi halde, haram-helal dinlemeyen, imandan uzak gönüllerle, hiç bir askeri ve sivil güç, güven ortamı meydana getiremez Zorla güzellik olmaz ve tahribat önlenemez İnançsız bir genç, hiçbir tahribe güç yetiremezse, kendini tahrip eder

İçi çölleşmiş gençlerin, başvurdukları inanç dışı yollar ise sadece uyuşturucu tacirlerine, sigara üreticilerine, silah satıcılarına ve benzerlerine yarar

Batı medeniyetinin oluşturduğu manevi bataklık bu türlü gençleri üretti, çoğalttı ve başedilelemez boyutlara getirdi Çünkü Batı, sadece his ve hevesat tatmini sunan maddeci bir görüşü temsil eder O anlayışta, beden rahatına ait her şey, bütün maddi ve hayvani zevkler mubahtır İnsan eğer zor kullanmıyorsa, her türlü hevesatını, istediği biçimde giderebilir

O bakış açısında, nefsanî olanla, ruhî olan aynıdır Ulvi duyguların tatmini ne kadar gerekliyse, nefsanî hissiyatın doyurulması da o derece normaldir Yeter ki, karşılıklı rıza olsun, kişiler birbirini zorlamasın…

Bu görüşün haramı, helali, günahı, sevabı yoktur İnsan, canının, yani nefsinin her istediğini özgürce, ya da “öküzce” yerine getirebilirÖküzce” demeyi rastgele seçmedim Hatta özellikle altını çizmek istedim Çünkü nefsinin kulu olmuşlarda, hep hayvanlara bir imrenme sezmişimdir Zaman zaman bu imrenişlerini söylemekten de kendilerini alamadıkları olur Mesela, basınımızda, zinanın serbest olup olmaması tartışılırken, ünlü bir gazeteci, “Ne yani ben hayvanlar kadar bile özgür olamayacak mıyım bu ülkede?” diye yazmıştı

Aslında, hayvanların da kendilerine göre bir takım kuralları vardır Aklına ve vicdanına rağmen, sınırsız bir özgürlüğü nefsine yaşatmak isteyenler, hayvanlardan daha aşağı düşmektedirler Yani burada öküzlere de bir özür borcumuz vardır aslında…


Ne Batı’nın gençliği ne de ihtiyarlığı!

Böylesine bir hayat, sürekli yaşanabilir mi?


Biraz yaş baş geçip güç kuvvet azalınca, bu tür kişiler, yapayalnız kalır En yakınlarından bile sevgi ve merhamet göremezler Üstelik bir de günah fırtınalarıyla geçirilmiş bir gençliğin pişmanlıkları vicdan azabına dönüşünce, hayat yaşanılamaz bir hale döner

Üç kuruş için üç dakikalık bir beden zevki için makam mevki hırsı için yani dünyevi her hedef için gençlikte yapılan hatalar, bir duvar gibi dikilir insanın karşısına… Hele, bu günahlar içinde kul hakkı da varsa, manevi yangın büsbütün alevlenir

Böylece, daha Cehennem’e gitmeden, dünyası cehennemleşir

Ne var ki, Batı medeniyeti, bunlarla ilgili değildir; yönünü sadece, gençlere dönmüştür… Gençlerin ruhu ve kalbi hariç, bütün beden ihtiyaçlarına çözüm üretmişlerdir Spor, müzik, eğlence, alkol, cinsellik, kumar, gezi, yeme içme, hayale gelmez binlerce çeşidiyle gençlerin önüne seriliyor Bu sergiyle dönen başlar, sarhoş olan ruhlar, daha fazlası, daha fazlası derken, sonuçta kendi elleriyle kendilerini zehirlerler

Böylece, gençlere sınırsız bir özgürlük verelim derken, onu sınırsızca nefsinin kölesi haline getirdiler



İnancını yitirmiş medeniyet, gençliği putlaştırdığı için ihtiyarlara da sahte ve iğreti bir gençlik sunmaktadır… Çünkü dünyevi bakış açılarında güçsüzlük, acizlik, yardıma muhtaçlık ayıptır, kötüdür

Bu sebeple yaşlılar, bütün imkânlarını zorlayarak genç kalmaya, en azından daha genç görünmeye çabalıyorlar Hürmete layık bir ihtiyar olma ihtimali bulunmayınca, ilgiyi, sevgiyi, saygıyı gençlere özenerek bulmak isterler

Oysaki bizim kültürümüzde yaşlılar, hürmete ve hizmete değer varlıklardır Gençler, onlara yer vererek, ellerini öpüp, gönüllerini hoş ederek, maddi manevi yüklerini taşıyarak, kalitelerini gösterirler, daha da önemlisi sevap kazanırlar

Bana, Türkiye’den cilt kırışıklığını giderici bitkiler ısmarlayan yaşlı bir Alman dosta, önce şaşırmış, sonra da çok acımıştımBuna çok ihtiyacım var 80 yaşıma geldiğimde, kendimi çöpe atılacak kadar buruşmuş, gereksiz bir eşya gibi hissetmek istemiyorum” demişti


Gençliğin süsü iffet

Gençlik nimetinin en kıymetli süsü, iffettir İffet, genç ruhları temiz, saf ve günahsız tutan temel unsurdur Ruh ve beden bekâreti, iffetle korunur

İffet, yakın zamanlara kadar kızlarımıza ad olurdu Şimdilerde, isim olarak bile unutulmaya yüz tuttu İffetsizlik suç olmaktan çıktı Hatta iffetsizliğini basın yoluyla ilan etmek, marifet sayıldı


İffetle birlikte, edep ve hayâ da göçtü dünyamızdan…

Bu güzel duygular, insanı hakiki insan yapardı Ancak kadınlara daha çok yakışırdı Onları “Hanımefendi” makamına terfi ettiren; edep, hayâ ve namus hususundaki hassasiyetleriydi

Bu sebeple, Güzeller Güzeli (sav), “Bir kadının en güzel süsü, utancından dolayı yüzünün kızarmasıdır” buyurmuştur

19 Asırdan itibaren, özellikle de Avrupa’dan bütün dünyaya, cinsi hürriyet namıyla yayılan utanmazlıklar, Osmanlı toplumunda da derin yaralar açmıştı Rahmetli Mehmet Akif, Avrupa’ya ilim, fen almaya gitmişlerimizin, bize taşıdığı pisliklerden çok dertlenir Özellikle de onlardan şu şikayeti çok ilginçtir: “Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne!”

Efendimiz (sav) de, “Gençliğin tehlikelerinden sakınınız” buyurur

Gençliği bekleyen asıl ve büyük tehlike, nefsanî ve şehvanî olanlardır Bu yüzden Efendimiz, gençlerin evliliğini kolaylaştırmayı emreder Evliliği gecikecek olanlara da oruç tavsiye etmiştir Zira nefsi dizginleyen, tutan ve burnunu yerlere sürtüp kendine getiren en önemli şey, oruçtur Hz Mevlana, oruç aşkını şöyle açıklar: “Oruç bana hiçliğimi ve Allah’a muhtaçlığımı hatırlatır

Göstere göstere alıştırıyorlar

İnsanın acizliğini, zayıflığını, güçsüzlüğünü çok etkili bir biçimde hatırlatan oruç, ruhu ve maneviyatı kuvvetlendirir Beden inceldikçe, ruh kuvvet kazanır

Bu sebeple, gençlerimiz cinsiyet merkezli tuzaklardan kendilerini kurtarmakta önemli bir avantaj sağlamış olurlar Çünkü bugün artık, İslam’ın karşısında ne bir din kalmıştır, ne felsefe, ne de başka bir dünya görüşü ve inanç… İslam’ın tek engeli, nefis esaretinden kurtulamayan Müslüman’ın kendisidir

Bundan dolayı, nefis ve Şeytan engelini aşmış olan Müslüman bir gençlik, çok kısa bir zamanda dünyanın çirkin çehresini değiştirebilir Ancak, kendisini bile değiştiremeyenler, iyiliğin ve güzelliğin sadece sözünü edip, özünden uzak duranlar, yeryüzündeki çirkinliğin bir parçası olmaktan asla kurtulamazlar





İffeti muhafaza edebilmek için gençlerimize temiz, edepli, hayâ duygusunu unutmamış bir ortam hazırlanmalıdır Zira en olmayacak iffetsizlik tuzaklarına, en nezih gençlerimiz dahi düşebilmektedir
Göze kulağa filtre takmalı

Zira gençlerimizi, göstere göstere alıştırıyorlar aykırılıklara Gönül, gözden kirleniyor Bu yüzden, önce gözlerimize sahip olmalıyız

Bundan yarım asır önce, insanların edepsizlik, ahlaksızlık, hatta namussuzluk saydığı bazı haller, şimdilerde normal görülmeye başlanmış, bu durumları ayıplamak da ayıp sayılmıştır

Mesela, hanımların bir zamanlarki deniz kıyafeti, şimdi, sokak kıyafeti haline gelmiş yahut getirilmiştir Bu göstere göstere alıştırma politikası ile son yüz yılda geldiğimiz yer, ne iffete, ne edebe, ne de namus duygusuna hayat hakkı tanıyor

Bu durum da açıkça gösteriyor ki gençler için nezih, temiz ve düzgün ortamlar çok önemlidir Onlara daha çocukluk yıllarından itibaren özel seralar kurulmalı… Hem dış dünya ile irtibatları kesilmesin, hem de zihinleri afakîleşmesin, dağılmasın diye, manevi seralar kurulmalı…

Yerine göre, gözüne, kulağına filtre takmayı bilmeli gençlerimiz; nasıl mideleri için seçici oluyorlarsa, kafa ve kalp mideleri için de aynı hassasiyeti göstermeliler Kirli ve pis düşünceler, akıllarına da hayallerine de girememelidir

Bunun için de, “Bâtılı iyice tasvir edip, saf zihinleri saptırmamalıdırlar
Önüne geleni yer, aklına geleni der” olmamalılar
Bilmeye ve sevmeye doymamalı, sadece düşmanlığa düşmanlık etmelidirler
Tıpkı Efendimizin (sav) talebeleri olan Sahabe-i Kiram’ın gençleri (radıyallahu anhum) gibi…

Onlar yeni bir bilgiye ulaştılarmı, hemen onu uygulamaya koşarlardı Eğer uygulama fırsatı bulamamışlarsa, yeni bir bilgi öğrenme hakkını kendilerinde görmezlerdi







İdeal gençlik için
Efendimiz (sav), o gençler için açtığı okulda öğretmenlik de yaptı, hizmetkârlık da… O, gençlerin dikkatleri dağılmasın, başarıları etkilenmesin diye, onlar ders çalışırken sularını dağıttı

Kızı Hz Fatıma (radıyallahu anha), zorlandığı işleri için hazine yardımı istediği vakit, “Ben daha Ashab-ı Suffa’nın ihtiyaçlarını giderememişken, sana yardım etmem imkansızdır” dedi Bedir esirlerini, on Müslüman çocuğuna okuma-yazma öğretmek şartıyla, serbest bırakan da Güzeller Güzeliydi

Bu ve benzeri birçok tavrıyla, gençlerin eğitimine verdiği önemi vurguluyordu Bu önem sebebiyledir ki onun talebeleri, kuyunun dibinden yıldızların üstüne çıkmışlar ve insanlığın öğretmenleri haline gelmişlerdir

Gençler bilebilse, ihtiyarlar yapabilse” denilmiş Bu sebeple, bilen gençler lazım ülkemize Yani başkalarının tecrübelerinden istifade eden; dolayısıyla da, hep “Amerika’yı yeniden keşfetmeyen gençler gerek bize… Kafalarında bilgi, kalplerinde iman, bir ellerinde Kur’an, diğerinde de bilgisayar…

Bilen ve bildiğini yapan gençler
Ateşte, fakat yanmayan gençler…
Çünkü onlar, “Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle!” diyen son Peygamber’in ümmeti

İşte bu gençler; henüz gençken çökmüş, bitmiş ve batmış insanlığı, yeniden ve bir daha ebediyen genç olmaya çağırıyorlar Efendimiz de (sav) onları asırlar ötesinden kutluyor:

Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlarınıza benzeyendir İhtiyarlarınızın en şerlisi, gençlerinize benzeyendir

Hadisin açılımını, Başkasının Günahına Ağlayan Adam ne güzel yapar: “En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp, ahiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukçasına, nefsinin heveslerine tabi olur"



Yazar: Vehbi Vakkasoğlu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.