Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
artıp, eksilmesi, Îmân, imanımızı, imanın, kuvvetlendiririz, tahkiki, taklidi

İmanımızı Nasıl Kuvvetlendiririz. İman, İmanın Artıp Eksilmesi, Tahkiki Ve Taklidi İm

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmanımızı Nasıl Kuvvetlendiririz. İman, İmanın Artıp Eksilmesi, Tahkiki Ve Taklidi İm






İmanımızı nasıl kuvvetlendiririz İman, İmanın artıp eksilmesi, tahkiki ve taklidi im Mumine Sitesi
İmanımızı nasıl kuvvetlendiririz İman, İmanın artıp eksilmesi, tahkiki ve taklidi iman, İmanın önemi


Değerli Kardeşimiz;


İman bir nurdur, Allah’ın bir lütfudur Fakat iman aynı zamanda bir ilimdir, öğrenilmesi gereken bir hakikattir İmanımızın güçlenmesinin iki yolu vardır:


Birisi ve en birincisi Kitap ve sünnet çizgisinde ehl-i sünnetin akidesini öğrenmek ve çağımızın bir gereği olarak bunu tahkik süzgecinden geçirmektir


İkincisi: Salih amel yaparak, günahlardan sakınarak kalbini tasfiye etmek, nefsini tezkiye etmek suretiyle manevî alanda terakki etmektir


Ancak bu asrın gidişatı bu ikinci yolu oldukça zorlaştırmıştır Bu sebeple tahkiki iman dersini veren eserleri okumak son derece önemlidir Bu çağın özelliğinin bir gereği olarak, dini ilimlerin yanında fen bilimlerinin de okunması zorunlu hale gelmiştir Çünkü, kalbin nuru dinî ilimler olduğu gibi, aklın ziyası da fen bilimleridir Bu ikisini birlikte ders veren en önemli eserlerden birinin Risale-i Nur külliyatı olduğunu söyleyebiliriz Tabii ki, bunun yanında, İmam Gazali, İmam Rabbanî, İmam Maverdi, İmam Kuşeyrî gibi zatların kitaplarından da çok güzel istifade edilebilir


İmanı koruma ve takviye etmek bir müminin en önemli meselesidir Öncelikle imanı korumak için takvaya önem vermek gerekir İman takva kalesinde korunur Takva olmazsa iman yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır İmanı takviye etmek için imani eserleri bolca okumak ve mütalaa etmek gerekir İlim ile gelen mesail-i imaniye akıl odasından geçmeden insanın latifelerine sirayet etmez Önce akılın tatmini gerekir


Tefekkür çok önemlidir İbrahim aleyhisselamın tefekkür vasıtasıyla aya ve yıldızlara bakarak Rabbini bulması Kuran-ı Kerim'de anlatılmaktadır Tefekkür ile iman inkişaf eder Bu sebebtendir ki hadis-i şerifte "bir saat tefekkür bir yıl nafile ibadetten üstündür" denilmiş


Çevrenin insan üzerinde çok büyük etkisi vardır Günahlar insan üzerinde imansızlık telkini yapar Telkinin insan üzerinde çok büyük etkisi vardır Farkında olmadan insanın şuur altında imansızlık aşılar Bu sebebten günahlı ortamlardan elden geldiği kadar uzak kalınmalıdır Dışarıda serbestçe pervasızca işlenen günahlar adeta ahiretin olmadığını ve cezanın olmadığını telkin ederler Bu telkinin kötü etkilerinden korunmak için elden geldiği kadar günahlı ortamlardan uzak kalınmalı ve her yerde elden geldiğince emr-i bil maruf nehy-i anil münker (iyiliği emredip, kötülükten sakındırma) yapmaya çalışmalıyız Maruz kalınan kötü telkinin zararlarını telafi etmek için imani meseleri bolca mütalaa etmek ve tebliğe önem vermek gerekir Amel-i salihe önem veren takva dairesinde yaşayan insanlarla birlikteliği arttırmak gerekir Bu yönüyle de cemaatin önemi daha belirgin olarak görülmektedir Günahlar nasıl imansızlık telkini yapıyorsa öyle de amel-i salih de iman telkini yapar


İmanın Mahiyeti Nedir?


İmân, mâhiyet itibariyle, Allah'ın insanlara en büyük lütuf ve ihsanıdır Allah onu dilediği kullarına nasib eder Ne var ki bu nasiplenmede, kulun hiçbir rolünün olmadığı da söylenemez Bilakis, insan önce kendi tercih ve iradesini kullanarak, îman ve hidâyete istekli olacaktır Bu talep ve istek üzerine Cenâb-ı Hak da ona îman ve hidâyet nasip edecektir Bu sebeble İslâm büyükleri îmanı, "Cenâb-ı Hakk'ın, istediği kulunun kalbine, o kulun cüz'î irade ve ihtiyarını sarfetmesinden sonra koymuş olduğu bir nûrdur" diye tarif etmişlerdir


İmanda Mertebe ve Gelişme Söz Konusu mudur?


Bir çekirdek, nasıl büyüyüp ağaç olana kadar büyük bir gelişme ve inkişaf gösteriyorsa, îman da öyledir İslâm âlimleri, imânı önce iki mertebeye ayırmışlardır:


1- Taklidî îman, 2- Tahkikî îman


Taklidî İman: Ana - babadan, hocadan, muhîtten duyduğu ve öğrendiği şekilde, mes'ele üzerinde hiçbir akıl yürütmeden îman esaslarına bağlanmak demektir Taklidî îman, inanç esaslarına, şuuruna ve teferruatına vâkıf olarak bir inanma olmadığı için, bilhâssa bu zamanda bâzı şüphe ve vesveselere mâruz kalabilir ve sarsılıp yıkılma tehlikesi geçirebilir:


Tahkikî îman ise: İmâna âit bütün mes'eleleri delilleriyle, tafsilâtlı ve teferruatlı bir surette bilmek, tasdik etmek, tereddütsüz inanmaktır Böyle bir îman şüphe ve vesveseler karşısında sarsılıp yıkılmaktan kendini koruyabilir Tahkikî îmanın da pek çok mertebesi vardır Bu mertebeleri İslâm âlimleri başlıca üç kısma ayırmışlardır:


1 - İlme'l-yakîn mertebesi: İmânî mes'eleleri ilmen, tam teferruat ve tafsilâtıyla, delilleriyle bilmek ve inanmaktır


2 - Ayne'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri gözle görmüş, doğruluklarını bizzat müşahede etmiş gibi bilmek ve inanmaktır Gözle görmekle ilmen bilmek, insana kanaat vermesi bakımından çok farklıdır İnsan bir şey'i tereddütsüz, kesin olarak bilebilir, ama bir de gözleriyle görünce kanâatı kat kat artar Amerika'nın varlığını ilmen bilmekle, bizzat görmek gibi İşte îmanın ayne'l-yakîn mertebesi de, îman esaslarına gözle görmüş kat'iyetinde inanma hâlidir


3 - Hakka'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri görmekten ayrı, bizzat yaşayarak, içine girerek kabûl ve idrâk etmek demektir İmanın bu üç mertebesini îzah bakımından şöyle bir misal verilmektedir: Bir yerden duman yükseldiğini uzaktan görmekle insan bilir ki, o yerde ateş yanmaktadır Dumanı görmek suretiyle ateşin varlığını bilmek, ilme'l-yakîn inanmaktır Sonra, duman çıkan yere gidip ateşi gözümüzle gördüğümüzü farzetsek, bu da ateşin varlığına ayne'l-yakîn inanmaktır Bir de ateşin bizzat yakınına gidip sıcaklığını hissetmek, elimizi aleve doğru tutup yakıcılığını duymak suretiyle ateşin varlığını bilmek vardır ki, buna da hakka'l-yakîn inanma denilir


Günümüzde Taklidî İman Kâfi midir?


Yukarıda belirttiğimiz gibi bu zamanda taklidî îman pek çok vesvese ve şübhelerle karşılaşmakta ve o şübheler karşısında sarsılıp yıkılmaya mâruz bulunmaktadır Taklidî îmanın eskiden yeterli olduğu halde, günümüzde yetersiz kalış sebebini, Ali Fuad Başgil, şu şekilde îzah etmektedir:


"İnsanlar her devirde din ve mâneviyat kuvvetine muhtaç olmuşlardır Fakat bu ihtiyaç, zamanımızda bir zaruret hâlini almıştır Eskiden atalarımız gayet basit bir din bilgisi ve görenek hâlinde "taklidî" bir îman ile rahatça yaşıyorlardı Çünkü onlara bütün içtimaî muhît (çevre) mâneviyat telkin ediyordu


Bugün durum tamamıyle değişmiştir Din duygusu zayıflamış, eski dinî hürmet terbiyesi yerini, küstahca bir saygısızlık almıştır Bugün aile daralmış ve bağları gevşemiştir Aile yükü sırf karı-kocanın omuzlarına çökmüş, ana-babalar iktisadî ihtiyaçlar karşısında çocuklarının dinî terbiyesine yetişemez olmuşlardır Öbür taraftan mektep ve üniversiteler âdeta din aleyhtarı propaganda ocakları hâlini almıştır İnatçı münkirlerin tezyif ve temerrüdleriyle bir kat daha bulanıklaşan böyle bir hava içinde, bugün artık basit bir din bilgisi kâfi gelmez olmuştur


Din nedir? İlim ile münasebeti nedir? İlim karşısında bugün din ne yapmalı ve nasıl bir vaziyet almalıdır? gibi sorular, şimdi her zamandan çok zihinleri tırmalamaktadır Hususiyle aydın gençlerin bu soruların cevaplarını bilmeye ihtiyaçları vardır"


Gerçekten de, bugün verilecek bir din bilgisinin ve îman dersinin ilimle îmanı mezceden, akıl ve mantığa îmanî mes'eleleri kabûl ettiren tahkikî bir muhtevâda olması şarttır Yoksa, basit bir din dersi, görenek hâlindeki taklidî bir îman bilgisi, günümüz insanlarını - özellikle de gençlerini - tatmîn etmekten çok uzak kalacaktır


İmanın İnsan İçin Önemi Nedir?


1 İman, insanın yaratılma sebebidir Yani o, Yaratanını îmanla tanımak ve ibâdet etmek için yaratılmıştır İnsan bu yaratılış gayesine uygun hareket ederse âhirette ebedî saadete nail olacak, cennete girecek, aksi takdirde cehenneme atılacak, ebedî şekavet ve bedbahtlığa mâruz kalacaktır


Bu bakımdan îman, insan için ebedî saadeti kazanma vesilesidir ve cennete giriş anahtarıdır İmansız cennete girilmez Bu cihetle insanın îman etmesi ve bu îmanını son nefesine kadar kaybetmeden veya zayıflatmadan muhafaza etmesi, dünyadan da, dünya içindeki herşeyden de daha kıymetli bir nimettir İmanın bu büyük öneminden dolayıdır ki, Peygamberimiz bir hadîs-i şerîflerinde: "İmânınızı lâ ilâhe illâllah diyerek yenileyiniz" buyurmuş; îmanı yenilemenin ve muhafaza etmenin ehemmiyetine dikkatimizi çekmiştir "İmânın her an zayıflama ve kaybolma ihtimali mi var ki, devamlı yenilenmesi emrediliyor?" gibi bir suâl akla gelebilir


İmânı yenileme konusunu Bediüzzaman, akla gelen bu suâle de cevab olacak şekilde şöyle izah etmektedir: "İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüd ettikleri için, her zaman tecdîd-i îmana muhtaçtır Zira insanın herbir ferdinin mânen çok efradı var Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âher sayılır Çünki, zaman altına girdiği için, o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âher şeklini giyer Hem insanda bu taaddüd ve teceddüd olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır O gider, başkası yerine gelir; daima tenevvü' ediyor; her gün başka bir âlem kapısını açıyor İmân ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır Lâ ilâhe illâllah ise, o nuru açar bir anahtardır Hem insanda, madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar, çok vakit îmanını rencide etmek için gafletinden istifade ederek çok hîleleri ederler, şübhe ve vesveselerle îman *ûrunu kaparlar Hem, zâhir-i şeriata muhalif düşen ve hattâ bâzı İmamlar nazarında küfür derecesinde te'sir eden kelimât ve harekât eksik olmuyor Onun için her vakit, her saat, her gün tecdîd-i îmana bir ihtiyaç vardır" (Mektûbât)


Bu ifadelerde, üç noktadan îmanı yenilemenin zarureti üzerinde durulmaktadır:


Birinci nokta: İnsanın yaşadığı zaman ve içinde bulunduğu mekân, temas ettiği çevre itibarı ile hâlet-i ruhiyesi, düşüncesi, anlayışı sık sık değişebilmektedir Mâruz kaldığı hâdiseler, yaptığı işler, temas kurduğu insanlar, onda müsbet veya menfi izler bırakmaktadır Bu durumu Peygamber Efendimiz de şu şekilde beyan buyurmaktadırlar: "Mü'minin kalbi, kaynayan tencereden daha çok değişikliklere mâruzdur" "Kalb, serçe kuşu gibidir Her an bir tarafa yönelir""Kalb, kırda atılmış bir kuş kanadı gibidir Rüzgâr bu kanadı nasıl altüst çevirirse, kalb de öyledir"İnsan kalbinin ve ruh hâletinin bu derece dış te'sirlere mâruz olması sebebiyledir ki, hadîsde, sık sık Lâ ilâhe illâllah diyerek îmânın yenilenmesi emredilmiştir

İkinci nokta: İnsanda nefis, hevâ ve vehim gibi menfî duyguların bulunması ve şeytanın devamlı vesvese vermeye ve kötülüğü telkine çalışması gerçeğidir Gafletli bir ânında bu menfi telkinlerin, insanı îmanda şübheye düşürmesi muhtemeldir Böyle bir duruma düşmemek için de, tecdîd-i îmana ihtiyaç vardır


Üçüncü nokta ise: Şeriatın zâhirine aykırı düşen ve bâzı din âlimlerinin nazarında küfür bile sayılan bâzı kelime ve sözlerden, insanın tamamıyla uzak kalamadığıdır Bu sebeble de, Lâ ilâlhe illâllah diyerek imanı yenilemeye zaruret vardır İmanı kuvvetlendirmenin ve muhafaza etmenin bir başka yolu da onu taklidî mertebeden kurtarıp tahkikî hâle çevirmektir Bu da ancak îman hakikatlerini tahkikî bir surette ders veren, akla gelebilecek her türlü şübhe ve vesveselere cevap veren îmanî eserleri okumak ve devamlı îmanî konularda sohbetler yapmak suretiyle olur İnsan îmanını taklidden tahkîka çıkarırsa, artık onun için îmanını kaybetmek, son nefesde âhirete îmansız gitmek gibi bir durum söz konusu olmaz İslâm âlimleri, sekerat vaktinde şeytan'ın bütün hîle ve vesveseleri ile gelip insanı aldatmaya ve îmanını almaya çalışacağını söylemişlerdir Bu yüzden de sekerat vaktinden korktuklarını belirtmişlerdir İşte insan, sekerat vaktindeki bu gibi tehlikelerden, tahkikî îman sayesinde korunabilir Çünkü tahkikî îmanda, îman sadece akılda kalmış değil; kalbe, ruha, diğer duygu ve lâtifelere de sirayet edip yerleşmiş haldedir Şeytan insanın aklındaki îmanını zedelese bile, eli, öteki duygulara yerleşmiş olan îmanı söküp almaya yetişemez Böylelikle de kişi, yine îmanlı kalmış, îmanla vefat etmiş olur


2 İman, aynı zamanda, insan için büyük bir moral kaynağı ve sağlam bir istinad noktasıdır Hakikî imanı elde eden insan, bütün kâinata meydan okuyabileceği gibi, îmanının kuvveti nisbetinde başına gelen hâdiselerin tazyik ve baskısından da kurtulabilir Tarihlere şan veren, destanlar yazdıran zaferlerimiz, hiç şübhesiz îmanın insana kazandırdığı güç ve kuvvete güzel bir misaldir İmanlı insan, başına ne derece büyük bir hâdise gelirse gelsin, îmanın verdiği tevekkül ve teslimiyetle, kadere rıza duygusu ile o hâdise ve musibetleri metanetle karşılayabilir; sabır ve tahammül ile göğüs gerebilir Ümidsizliğe, bedbinliğe düşmez İsyan ve feryada başvurmaz Bu, ona îmanın kazandırdığı güç ve kuvvetten ileri gelmektedir İmansız insanların basit bir hâdise, küçük bir musibet yüzünden intihar edip hayatlarına son verecek derecede ye's ve ümidsizliğe kapıldıkları çok sık görülen olaylardandır İslâm ülkelerinde intihar, hemen hemen hiç görülmezken, dünyanın en medenî ve müreffeh ülkelerinde intihar vak'alarının her geçen gün artması da bunu te'yid etmektedir İmanın insana kazandırdığı kuvvet ve direnme gücüne, Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerinde şu şekilde işâret buyurmuşlardır: "Mü'min yeşil bitkilere benzer Eksik olmayan felâket rüzgârları onu eğer, fakat kıramaz Bil'akis hayat ve sıhhat bulmasına sebeb olur Münâfık (ve kâfir) ise, kuruyan bitki gibidir Felâket rüzgârlarından yaprakları dökülür, gövdesi kırılıp hayatı söner"


"Hayret edilir mü'minin haline Ona iyilik gelse şükreder, kötülük gelse sabreder Böylece her iki hâlini de hakkında hayırlı kılar"

Selam ve dua ile

Sorularla İslamiyet Editör

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.