Türkiye'de İlk Telefon Görüşmesi |
07-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye'de İlk Telefon Görüşmesiilk telefon görüsmesi, ilk telefon görüsmesi ne zaman yapildi, ilk telefon görüsmesi nereden nereye yapildi Türkiye'de ilk telefon görmesi Temmuz 1929: İlk İstanbul- Ankara Telefon Görüşmesi ile Başladı 1929 Haziran’ının sonlarında, Cumhuriyet, Milliyet, İkdam, Vakit gibi büyük gazetelerinin manşetten verdiği habere göre, İstanbul- Ankara arasında telefon görüşmeleri 1 Temmuz 1929 günü başlıyordu İstanbul Posta ve Telgraf Başmüdürü Hüsnü Bey yaptığı açıklamada, bir gün önce talimat alırken Ankara’yla görüştüğünü, sesin Adalar’dan gelircesine açık ve temiz olduğunu belirttikten sonra konuşma şartlarını şöyle sıralıyordu: “İstanbul ile Ankara arasında tesis edilen telefon hattından, önce İstanbul ciheti, sonra Beyoğlu yararlanacaktır Mükaleme ilk 3 dakika için 115 kuruş, daha sonraki 3 dakika için 100 kuruş olacaktır Aranan kişi yerinde bulunmazsa 15 kuruş ihzar ücreti alınacaktır Ankara ile konuşmak isteyenler telefon şirketinden yol alabilmek için muhavere {konuşma} ücretini peşin ödemek zorundadırlar Ankara ile konuşmak isteyenler çoğaldığı takdirde, şirket 6 dakikadan sonra konuşmayı kesebilecek, bu durumda yeniden sıraya girilecektir” Şirket, taleplerin toplamını almadan ne kadar süreyle beklenebileceği hakkında bilgi vermiyor, ayrıca bu konuşmayı yapabilmek için telefon şirketine 20 lira ödeyip yeni sözleşme imzalaması gerektiğini bildiriyordu 20 lira, 1929 yılı için büyük rakamdı Ortalama bir işçi aylığının yarısı 115 kuruşluk muhavere ücreti de çoktu Nitekim İstanbullular, bu rakamların aşırı yüksek oluşundan yakınacaklardı Türkiye’de telefon tarihinden bahseden kitap ve makalelerin hemen hemen tümünde, ülkemize ilk telefonun Sultan II Abdülhamit döneminde getirildiğinden söz edilir Graham Bell’in ‘asrın harika buluşu’ olarak kabul edilen bu icadının 1878 Paris Sergisi’nde tanıtımından 3 yıl sonra, İstanbul’da ilk telefon hatları çekilmiş bulunuyordu Bunlardan Soğukçeşme’deki telgrafhane binası ile Yeni Camii Postanesi arasına çekilen hatta, ilk hat gözüyle bakılmaktadır Bu hatta biri posta müdürü, diğeri fen kalemi müdürlüğü, öbürü ise fabrika müdürü ve Yenicami’deki posta müdürünün makamı olmak üzere dört telefon yer almıştı Aynı yıl Galata Postanesi- Yeni Cami Postanesi ve Galata’daki Osmanlı Bankası ile Yeni Cami Postanesi arasına da birer hat çekilmiş, bunu Galata Liman İdaresi ile Kilyos Tahlisiye Merkezi arasına çekilen hatlar izlemişti Bu arada telefonla ilgili yayınlar, telefon cihazının ilk örneklerinin Beyoğlu’ndaki yabancı firmalara ait mağazalarda satışa sunulması, özellikle Levantenler, tüccarlar ve halk arasında bu icada duyulan ilgiyi arttırmıştı Ancak, 16 Ağustos 1886’da, saraydan gelen bir iradeyle telefon kullanımı yasaklandı Mevcut hatlardan Galata-Kilyos hattı dışındakiler söküldü Ülkeye telefon ve telefon malzemesi ithali yasaklandı Bu durum, II Meşrutiyet’in ilanına kadar sürdü Meşrutiyetin ilanıyla birlikte hükümet, telefon kullanma yasağını kaldırdı; ama bu kez ortaya Posta ve Telgraf Bakanlığı çıktı Bakanlık, bu konuda çok başvuru olmasına rağmen telefonu ‘hükümet tekelinde’ kabul ettiğinden, kimseye ruhsat ve imtiyaz vermiyordu Dönemin hükümeti ise, önce 50 hatlık bir santralı ‘Büyük Postane’ye yerleştirerek bakanlıkların, bazı bürokratların ve bankaların ihtiyacını karşıladı; daha sonra buna ek tesis yapıldı 6 Nisan 1911’de, İngiliz, Amerikan ve Fransız sermayedar gruplarını temsil eden Herbert Lows Webb adlı kişiye, İstanbul’da merkezî bataryalı (manuel) bir telefon santralı kurması ve işletilmesi imtiyazı verildi Şirketin çalışmaları sonucu kentin Beyoğlu ve Kadıköy semtleri, 28 Şubat 1913’te telefona kavuşan ilk talihli bölgeleri oldu Savaş sırasında şirkete el konulduğundan çalışmalar aksadıysa da 1919’dan itibaren yeniden başladı ve 1921 Mayıs’ında, Bebek ve Bakırköy’den başlayarak Mart 1924’e kadar uzanan zaman dilimi içinde birçok semtte telefon santralleri kuruldu Telefon cihazları da bu alandaki gelişmeye paralel olarak çeşitlenmişti Ahizesi ve kulaklığı ayrı olanlar, bir arada olanlar, çift zemberekliler, dört zemberekliler Günümüzde, İstanbul Büyük Postane’deki PTT Müzesi’nde ilk örnekleri sergilenen bu telefonlar çoğunlukla duvar telefonuydu ve ‘manuel’ sistemle çalıştığından üzerlerinde numaratör yer almamıştı Daha sonra bunlara birbirinden şık ve zarif, her biri ayrı bir sanat eseri sayılabilecek kadar güzel numaratörlü masa telefonları eklendi 1929 yılına gelindiğinde, İstanbul telefonları hâlâ otomatikleşmemişti Buna karşılık Ankara 1926, İzmir ise 1928 yılında otomatik telefonla buluşmuş, bu alanda İstanbul’u geride bırakmıştı Emekleyerek büyüyen İstanbul telefonu, ilk şehirlerarası bağlantısını 1 Temmuz 1929 günü Ankara ile gerçekleştirirken, tahmin edeceğiniz gibi, bu hattın ilk müşterileri gazeteciler oldu O güne kadar telgraf ve ajans haberleriyle yetinmek zorunda kalan gazeteler için telefon, bulunmaz bir nimetti Artık gazetelerdeki ‘son telgraf haberleri’ sütununun yanına, ‘telefonla aldığımız haberler’ sütunları da eklenecekti Dönemin büyük gazetelerinden Milliyet, “Bugün ve yarın Ankara’daki dostlarınızı istediğiniz anda arar ve bol bol konuşabilirsiniz” başlığıyla, bu ilk konuşmanın öyküsünü şöyle anlatıyordu: “Ankara ile telefon muhaveresi {konuşması} dün akşam açılmıştır Bu yeni ve asri {modern}muhavere vasıtasından dün Milliyet, vekil beylerle görüşmek suretiyle istifade etmiştir Muhabere doğrudan doğruya her gün kullandığımız telefon aletiyle matbaamızdan yapılmıştır Gazetemizin müdürü, telefon santralına Ankara ile görüşmek istediğini bildirmiş ve kısa bir intizardan {bekleyişten}sonra vazıh bir ses, “Burası Ankara’dır Kiminle görüşmek istiyorsunuz” demiş; “Ekonomi bakanımızla görüşmek istiyoruz” cevabını alınca “Peki” demiş ve bir saniye sonra Şakir Bey hatta raptedilmiştir Bundan sonra Şakir Beyle Müdürümüz arasında şu muhavere cereyan etmişti: - Beyefendi, burası İstanbul, Milliyet Gazetesi İşitiyor musunuz? - Pek iyi işitiyorum, buyurun - Telefonun açıldığı bugün zatı alinizle görüşmek ve birkaç kelime lütfetmenizi rica etmek istedik - İstanbul’u Ankara’ya bağlayan bu vasıtadan ilk istifade eden Milliyet’in sesini dinlemekten pek memnunum Bu yeni vasıtanın hükümet merkezi ile büyük ticaret merkezimiz arasındaki iktisadi münasebetleri kolaylaştıran faydalı bir vasıta olmasını temenni ederim ” Bir müddet sonra Hakimiyet-i Milliye Matbaası’ndan Başmuharririmiz Siirt Mebusu Mahmut Bey gazetemizi aramış, idare ve tahrir işlerine ait bazı sualler sorduktan sonra, hususi muhabirimiz havadislerini dikte ettirmiştir Başmuharririmizle akşamüzeri ikinci defa konuşurken, “Ankara’da ne var, ne yok?” diye sorduk Bize şu cevabı verdi: “Bu saatteki Ankara vaziyetini size birkaç kelime ile çizeyim Ankara yemyeşil, hava serin İsmet Paşa Hazretleri, Başvekalet dairesinde birkaç vekil ile içtima halinde Gazi Hazretleri Ahimesut’ta {Etimesut}köylüler arasında, onların dertleriyle meşgul İstanbul- Ankara arasında ilk telefon görüşmesini yapanlar arasında İkdam gazetesinin kurucusu ve başyazarı Ali Naci (Karacan) Bey de bulunmaktaydı Ali Naci Bey, İkdam Matbaası’ndan Ankara’daki Milli Eğitim Bakanı Cemal Hüsnü Bey’le görüşmüş, duygu ve izlenimlerini şöyle dile getirmişti: “ Ankara’yı karşımda bulur bulmaz ilk işim muhterem Maarif Vekili Cemal Hüsnü Beyefendi’yi aramak oldu Öğle zamanı idi Vekil bey evlerinde bulunuyordu Telefona cevap veren hizmetçi oldu: - Alo! Orası neresi? - Cemal Hüsnü Bey’in evi - Vekil Beyefendi evde mi? - Buradalar, kim ister? - Burası İstanbul İkdam Matbaası’ndan telefon ediyorum Ben Ali Naci - Aaaa! Beyefendi, Ali Naci Bey çağırıyor İstanbul’dan Vekil bey geldi Ankara ile İstanbul arasında bu telefon muhaveresindeki suhulet ve vuzuh bizde nasıl bir heyecan yaratmışsa, vekil beyefendi de aynı memnuniyet vardı ‘İşte bu mükemmel’ diyordu Bunun üzerine, beş dakika kadar kendileriyle görüştük Ve sanki yanımızda bir aşina ile görüşüyormuşuz gibi, ‘yine görüşürüz’ diyerek ahizeyi kapadık” Cumhuriyet Gazetesi ise olayı daha kısa ve öz olarak vermekteydi: “Dün matbaamızdan Ankara’yı istedik ve kolaylıkla Yenigün Matbaasını bulduk İdare müdürümüz İbrahim Bey, telefondaki sesi gayet vazıh {açık}olarak işitmiştir Bilahare Ankara muhabirimiz Bilal Bey, heyeti tahririye {yazı işleri} müdürüyle görüşmüştü Muhabirimiz telefona çok rağbet gösterildiğini, sabahtan beri birçok kişinin telefonla görüştüğünü bildirmiştir” İlk gün iki şehir arasında 54 kişi görüşmüş, ikinci gün bu rakam 160’a çıkmıştı; ama abonelerin bir şikayeti vardı: Görüşme ücretleri çok yüksekti Bu parayla, tanesi 1 kuruştan 115 yumurta veya okkası 13 kuruştan 8,5 ekmek veya tanesi 12 kuruştan yaklaşık 10 paket sigara alınabilirdi Gazetenin tanesi 5 kuruş, benzinin litresi 15 kuruştu Bu parayla üç kuruşluk tramvaya 38 kere binilebilirdi Şikayetler birbirini izlerken, İstanbul’a gelen Posta ve Telgraf Umum Müdürü Fahri Bey, ücretlerin yüksek olduğu yolundaki iddiaları reddediyor, “İngiltere’de aynı mesafedeki mükalemeden 250 kuruş alınıyor” diyordu Daha sonra ise İstanbul telefonlarının otomatik hale getirilmesi için yapılacak harcamaları karşılamak amacıyla ücretlerin yüksek tutulduğu öğrenilecekti 29 Ekim 1931 gecesi, Cumhuriyetin 8 yıldönümü fener alaylarıyla kutlanırken, İstanbul yakasında oturanlardan telefonunu kullanma ihtiyacını hissedenler bir acayiplik olduğunu fark ettiler: Karşılarına, yıllardan beri telefonu açar açmaz çıkan ve billur gibi çağlayan bir sesle ‘Merkeeez’, ‘Beyoğluuu’, ‘Kandilliii’ diyen azarladıkları zaman sineye çeken matmazeller birden ortadan kaybolmuştu Kulaklarına onların sesi yerine sürekli bir ıslık sesi geliyordu! Telefonları arıza mı yapmıştı yoksa? Sonra akıllarına okudukları gazete haberleri ve yeni dağıtılan rehberler geldi Birden, piyangoda büyük ikramiye vurmuş gibi sevindiler Telefonlar otomatik olmuştu Rehbere bakıp, kadranın nasıl kullanılacağını, yani numaranın nasıl çevrileceğini öğrendiler Sonra da eşi dostu arayıp müjdeyi vermeye ve ‘darısı başınıza’ demeye başladılar İşte, İstanbul’da ilk otomatik telefonlar çalışmaya başlamıştı! |
|