Bütünün Ne Kadarını Anlıyoruz? |
07-22-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bütünün Ne Kadarını Anlıyoruz?"İnsan, sandığından fazladır" Bir şeyler yapmak genellikle sonlu bir zamanı gösterir, ancak bir şey olmak sonsuz bir yolculuktur Bu yolculuğun sonsuzluğunu Aşık Veysel, "Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece" şeklinde dile getirmiştir Masa yapmak belirli bir süre alır, ancak masa ustası olmak sonsuz bir yolculuktur Ustalık ideal bir durumdur ve hiçbir zaman oraya ulaşılamaz Ancak bu yolda ilerlediğimizi ya da ustalığa doğru yaklaştığımızı hissedebiliriz Bu ayırım doğu kültürüyle batı kültürleri arasındaki farkı göstermek için kullanılan bir ayırımdır Doğuda olmaya, batıda yapmaya daha çok önem verildiği üzerinde durulmaktadır Bu yolculuğun sonsuzluğunu Aşık Veysel, "Uzun ince bir yoldayım Olmak ve yapmak kavramları aynı zamanda öğrenmenin sınıflandırılması için de uygun bir ayırımdır Yapmaya yapmayı öğrenmek, olmaya da olmayı öğrenmek diyoruz Bunların her ikisi de dinamik kavramlardır Hafızalı sistemlere dinamik sistemler denir Bu sistemlerin davranışları zaman içinde sürekli olarak değişmektedir Zaman kavramı denince; genellikle geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman sınıflandırması aklımıza gelmektedir Önemli bir kısmımız bu zaman dilimlerini birbirinden bağımsız olarak düşünmektedir Bu da herşeyi parçalarına ayırarak anlamaya çalışma alışkanlığımızın bir sonucudur Oysa biz zamanı bir bütün olarak algılarız Her davranışımızı; geçmişi, şimdiyi ve geleceği düşünerek gerçekleştiririz Bu da her üç zamanı aynı anda yaşadığımızı gösterir Bu anlamda zaman saatin gösterdiğinden çok olayların üzerimizdeki etkileriyle belirlenen bir şeydir Olma, öğrenme ve hafıza kavramları, bizi bugün de bilimsel olarak tam bir tanımlaması yapılamayan zihin kavramına götürmektedir Zihinli sistemler canlı sistemlerdir, ama her canlı zihinli bir sistem değildir Zihinli sistemler amaçlı (purposefull) sistemlerdir "Bir sistem iki ya da daha fazla çevrede hem araç hem de sonuçları seçebiliyorsa; amaçlıdır" (Ackoff re- 21) Bu da her canlının amaçlı olduğunu göstermez Bir sonucu üretmek için sadece araçları seçebilen sistemlere hedefe yönelik sistemler denir Bitkiler ve buzdolabı gibi sistemler bu gruba girerler Bu açıdan bakınca sistemleri zihinsiz, tek zihinli ve çok zihinli olmak üzere üç ayrı grupta incelemek mümkündür Ayrıca bu ayırımı ruha göre de yapabiliriz Ruh kavramı zihinden daha kapsamlı ya da daha bütünleştirici bir kavramdır Bütünlüğümüzü sağlayan, hayata anlam vermemize yarayan bir şeydir ruh Günlük dilde takımların ruhundan sözederiz ama yönetimle ilgili yayınlarda ruhtan pek sözedilmez, çünkü klasik bilim anlayışıyla ruhu açıklama yeteneğimiz yoktur Ruh kuvantum mekaniğinde bir maddenin dalga boyutunu temsil eder Bazı dinlerde de nefes benzetmesi kullanılırBurada madde ve dalga iç içedir Madde ve dalgayı ayrı ayrı ele alarak bütünü kavrayamazsınız Sistemin tam bir bütün halinde yani tüm parçaların tam bir uyum içinde davranmasını sağlayan dalga fonksiyonunu ruh olarak tanımlıyoruz Bu tanım teorik açıdan tam doğru değildir, ancak bizim için pratik ve kullanıma uygun bir tanımdır Ruh kavramıyla varlık kavramını birarada düşününce kişilik kavramı karşımıza çıkmaktadır Her insanın bir kişiliği olduğu gibi organizasyonların da bir kişiliği vardır Kişilik, bireyin sosyal, zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel özelliklerinin bütününden ortaya çıkan bir kavramdır Ancak organizasyonların kişilik sahibi olduğu hukukun dışında herkesin kabul ettiği ya da benimsediği bir bakış açısı değildir Bilindiği gibi, bakış açımız ya da zihniyetimiz değişince olayların anlamları ya da şekli de değişmektedir Buna bilimsel yazında paradigma değişimi denilmektedir Zihniyet (paradigma) değişimi hem bilimsel yaklaşımlarda hem de organizasyon benzetimlerinde gerçekleşmiştir Bu nedenle aşağıda zihniyet değişimleri üzerinde durulacaktır BİLİMSEL YAKLAŞIMLAŞIMDAKİ DEĞİŞİMLER Avrupa'da aydınlanma çağıyla birlikte, Aristo'nun "Bütün, parçalarının toplamından büyüktür" felsefesinin yerine, "Bütünü mümkün olduğu kadar parçalarına ayırarak incelemek gerekir" yaklaşımı giderek daha çok kullanılmaya başlandı Newton'la bilimsel dünyaya daha çok yerleşen bu anlayış günümüzde de etkisini sürdürmektedir Bu yaklaşım özellikle fiziksel sorunlara pratik ve yararlı çözümler getirdi ve Newton'la birlikte üstünlüğünü oldukça uzun bir süre korudu Etkisini de halen çok büyük oranda sürdürmektedir, çünkü uygulamada sorunların büyük çoğunluğunu bu yöntemle çözüyoruz ve çözmeye de devam edeceğiz Analiz yöntemi dediğimiz bu yöntem, özellikle Batıda bilim dünyasında dört yüzyıldır hakim olan bir görüştür Bilim belirli bir düzeye ulaşınca, insanlar yaşam ve yaşamın amacını sorgulamaya başladılar Ancak uygulanan yöntem yani analiz yöntemi bu sorulara yanıt vermekte yetersiz kaldı Analiz yönteminin yetersiz kaldığını ilk farkedenlerden biri de Ludwig Von Bertalanffy adlı bir biyologdur Bertalanffy, Aristo felsefesinin çağdaş deyimlerle ifadesinden başka bir şey olmayan,"Genel Sistem Kuramını" bilim dünyasına kabul ettirmiştir Ludwig Von Bertalanffy 1925 yılında sunduğu doktora tezinde görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır: "Yaşayan cisimlerin temel karakteri organizasyonlarıdır Bu nedenle geleneksel olarak tek tek parçaların ya da süreçlerin incelenmesi yaşamsal olayın tam olarak açıklamasını yapamaz; çünkü bu şekildeki bir araştırma, parçalar ve süreçler arasındaki koordinasyon hakkında bize herhangi bir bilgi vermez Bu nedenle biyolojinin ana görevi, biyolojik sistemlerin kanunlarını ( bütün organizasyon düzeylerinde ) bulmak olmalıdır Biz yeryüzünde temel olarak kuramsal biyolojinin esaslarının bulunması gerektiğine inanarak harekete geçtik Bir araştırma yöntemi olarak bu görüşe, organizmik biyoloji ve organizmanın sistem kuramını açıklamak için bir girişim adını verdik" Biyoloji kelimesinin yerine herhangi bir bilim dalının ismini koyarsak, tez anlam olarak geçerliliğini koruyacaktır Buradan da şöyle bir sonuç çıkmaktadır: organize bir bütünü anlayabilmek için hem bütünün parçalarını, hem parçalar arasındaki ilişkileri hem de sistemin çevreyle olan ilişkilerini anlamak gerekir Yani parçalardan çok hem parçalararası, hem de parçaların ve bütünün çevreyle olan ilişkileri önemlidir Bu ilişkiler ya da etkileşimler yumağıyla da ancak sistem düşüncesiyle, yani sistemi çevresiyle birlikte bir bütün olarak ele alan yaklaşımlarla başa çıkılabilir Sistem yaklaşımında kullanılan bilimsel yöntem artık analiz yöntemi olamaz Bu yöntem sentez yaklaşımıdır Artık önce bütünün ne olduğu ortaya koyulmalı sonra etkileşimler ve daha sonra parçalar üzerinde durulmalıdır Yeni yaklaşımın yönetimdeki adı organizmik yaklaşımdır Mekanistik ve organizmik yaklaşımın organizasyon yapıları üzerindeki etkileri "Kapitalizmin Yedi Kültürü" isimli kitaplarında, Charles Hampden - Turner ve Alfons Trompenaars tarafından şöyle açıklanmaktadır: " 'Organizasyon' (kuruluş) kelimesi, sözlük anlamında 'araç' olan 'organon' sözcüğünün kökünden türetilmiştir Böylelikle bir organizasyon çeşitli işler yapmak için tasarlanmış bir makina gibi kabul edilmelidir Piyasalar da makina olarak algılandığından, 'piyasa mekanizması' deyimi kullanılmaktadır Amerikalılar ve analiz düşkünü kardeşleri, bir şirketi bir mekanizmaya benzetirken, Japonlar, Singapurlular, Fransızlar ve Latinler daha çok bir organizma olarak kabul etmektedirler Birincisi hasar verilmeden analiz edilebilirken, ikincisinin yaşamını sürdürebilmesi için bütünlüğünün bozulmaması gerekir Bir mekanizma kendine yeterlidir, ama bir organizmanın ilgiye gereksinimi vardır Bulunduğu ortamdan doğal destek bekler ve tüm çevresiyle karşılıklı bağımlılık içindedir Yine bir mekanizma yalnızca kendini oluşturan parçaların bütününden başka birşey değilken, bir organizma parçalarından daha üstün olan bir anlam, amaç ve doğrultu taşımaktadır" Yukarıdaki da sözü edilen mekanizma benzetmesi klasik ve organizmik benzetmesi de neoklasik organizasyon yaklaşımlarını temsil eden benzetimlerdir İlerleyen bölümlerde daha ayrıntılı açıklanacağı gibi mekanistik yaklaşımda açıkca belirtilmese de organizasyonun zihinsiz olduğu varsayılır Benzer şekilde organizmik yaklaşımda organizasyonun tek zihinli bir varlık olduğu ve sosyal sistem anlayışında organizasyonun çok zihinli olduğu varsayılır Çok zihinliliğin kabul edilmesi organizasyonların karmaşık (komplex) bir sistem olarak ele alınması gerektiğini gündeme getirdi Karmaşıklığın nedeni de zihinli sistemlerin aynı zamanda amaçlı sistemler olmasıdır Aslında bu yaklaşım da bütünü tam olarak gözönüne alan bir yaklaşım değildir Örneğin; ruhsal varlık olmamıza rağmen, sosyal sistem anlayışının bu konuyla ilgili bir açıklaması yoktur Sosyal Sistem teorisinde kaos ve karmaşa vardır, ama bunun ötesine geçebilmek için katı cisim fiziğinden kuantum fiziğine geçmek gerekiyor Organizasyon ve yönetime kuantum anlayışıyla yaklaşılırsa yeni boyutlara ulaşma şansımız vardır Ancak bu yaklaşım henüz teorik olarak da tam olarak oturmuş değildir Bilinenlerle elde edilen sonuçlar, yani bu bakış açısıyla ulaşılan iyi sonuçlar az da olsa vardır Yeni binyılda büyük olasılıkla kuantum fiziğinin ve mikrobiyolojinin (genetik) yönetim ve organizasyon teorileri üzerindeki etkileri tartışılacaktır Bilimdeki bu gelişmeler doğal olarak organizasyona bakış açımızı da etkilemiştir ve etkilemeye de devam edecektir Bu çalışmada kuantum fiziğinin bazı bulgularından yararlanılacaktır, ancak temel olarak sosyal sistem anlayışı kullanılacaktır Sosyal sistem anlayışı hem parçaların, hem sistemin hem de çevrenin ayrı ayrı amaçlarının olduğunu yani hepsinin zihinli sistemler olduğunu kabul eden yaklaşımdır Bilimsel yaklaşımlarda yukardaki değişiklikler olurken, eş zamanlı olarak organizasyonlar için kullanılan benzetimler (metaforlar) de değişmiştir Yukarıda kısaca değinilen bu benzetimlerin biraz daha yakından incelenmesinde yarar vardır Mehmet Yücel |
|