Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
isra, mucizesi

İsra Mucizesi

Eski 07-12-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İsra Mucizesi



Mekke’de nâzil olmuş olup 111 âyettir İlk âyetinde İsrâ olayından bahsettiğinden bu ismi almıştır Hicretten takriben bir - bir buçuk yıl önce indirildiği düşünülebilir İsrâ sûresi de diğer Mekki sûreler gibi tevhid, nübüvvet, âhiret inançlarına yer verdiği gibi namaz, infak emirlerinin yanında anne babaya itaat, zina yasağı ve birçok ahlâkî prensiplere de yer verir 60 âyetten itibaren birkaç âyette isrânın (mirac’ın) hikmetleri bildirilir Daha sonra Hz Âdem - İblis kıssası yeniden ele alınır Kur’ân’ın faziletlerine dair açıklamalar yapılır Kâfirlerin ısrar ve tahakkümle mûcize istekleri cevaplandırılır Hz Mûsâ (as)’a buna benzer dokuz mûcize verildiği halde, muhataplarının iman etmedikleri bildirilir Tevhidi ilan eden âyetlerle sûre sona erdirilir

Bismillâhirrahmânirrahîm
1 – Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur [53,18; 17,60]
Mescid-i Aksa, Kudüs’teki Beytü’l-Makdisdir Nitekim İsrâ (mirac) hadisinde Hz Peygamber (as) “Buraka bindim, Beytü’l-Makdis’e vardım” buyurmuştur Efendimiz oradan göğe yükseltildi, nebîler ve meleklerle (aleyhimü’s-selam) görüştü Cennet ve cehennemi, daha başka işaretleri gördü Nihayet beş vakit namaz emri ile aynı gece döndü (Daha önce sabah ve yatsı kılınıyordu)
2 – Biz Mûsâ’ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına “Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin” diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık
3 – Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli! (Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin!) Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi
4 – Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: “Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz
5 – Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı köşe bucak araştırdılar Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi
Bozgunculukları neticesinde mâruz kaldıkları ilk felaket MÖ 598’de Babil kralı Buhtunnasr’ın istilasıdır O Kudüs’ü ve Beyt-i Makdis’i yerle bir etti İsrailoğullarını Filistin’den sürüp çeşitli ülkelere dağıttı Bir kısmını da Babil’e götürdü Onlara verilen ilk ceza budur 539’da Pers kralı Hüsrev Babil’i alınca İsrailoğullarına Kudüs’e dönme ve mâbedi inşa etme izni verdi Daha sonra Ezra, kaybolan Tevrat’ı yeniden derledi Dini ıslahat yapıldı MÖ 4 yüzyılda Yunan işgalinden sonra, MÖ ikinci yüzyıl sonunda dinî bir canlanma ile Makkabiler devletini kurdular Tekrar bir çürüme ve tefrika, Romalıların MÖ 63’de Filistin’i işgal etmeleriyle sonuçlandı Manevî çöküşleri daha da arttı MS 70’de Romalı Titus Kudüs’ü alıp Yahudileri kılıçtan geçirdi Beyt-i Makdis’i yaktı yıktı Âyette bildirilen felaket bu olabilir Unutmamak gerekir ki Yahudilerin mâruz kaldıkları başka musîbetler de olmuştur
İkinci ceza için bir de şu ihtimal vardır Siyonizm, Batının süper güçlerinin desteği ile sun’i İsrail devletini 1948’de kurdu Üç milyon kadar Filistinli Müslümanı yurtlarından kovup, 50 küsur yıldan beri İslâm dünyasını kana ve ateşe verdi Dolayısıyla bu âyet, mazlum Müslümanların haklarını alıp vatanlarına kavuşacaklarına da işaret olabilir Buharî’den şu hadisi nakledelim: “Müslümanlarla Yahudiler arasında kanlı bir harp olmadıkça kıyamet kopmaz Müslümanlar onları kırıp mahvedecek Hatta onlardan bir Yahudi taş arkasına saklansa da taş dile gelerek: “Ey Allah’ın kulu, şu arkamda Yahudi var, onu da öldür!” diyecektir
6 – Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık
7 – İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz Derken ikinci bozgunculuğunuzun vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz [41,46]
8 – Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder
Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız
9 – Gerçekten bu Kur’ân insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir
Güzel ve makbul işler yapan müminlere nail olacakları büyük mükâfatı müjdeler
10 – Âhirete inanmayanlara ise gayet acı bir azap hazırladığımızı bildirir
11 – İnsan, bazen şerri, tıpkı hayrı istercesine ister Pek acelecidir bu insan! [10,11]
İnsan, peşin zevk peşindedir Âhiret nimetlerini de dünyada görmek ister Acelecilikle, vakti gelmeyen nimete çarçabuk ulaşmak isteyen, ondan mahrum kalmakla cezalandırılır Öyleyse müminler beddua değil, sabır ve ihtiyat ile hayra dua edip yararlı işler yapmalıdırlar
12 – Biz gece ve gündüzü kudretimizi gösteren iki delil kıldık
Gece delili ay’ı sildik, gündüz delili güneş’i aydınlatıcı yaptık ki
hem Rabbinizin lütfedeceği nimetlerin peşine düşesiniz, hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz
Biz her şeyi açık açık bildirdik [28,71-73; 25,61-62; 36,37-38]
13 – Her insanın vebalini, kendi nefsine bağladık, (her insan yaptıklarına göre muamele görür)
Nitekim kıyamet günü önüne açılan bir defter çıkaracağız [99,7-8; 52,16; 4,123; 75,12-14] {İşaya 65,6; Daniel 7,10; Vahiy 20,12}
Âyet: “Her insanın kuşunu, kendisinin boynuna bağladık” buyurmaktadır Cahiliye arapları kuşların uçuşlarının kendi mukadderatlarını belirlediklerine inanırlardı Kur’ân bu batıl inancı yıkıp, insanın ancak yaptıklarına göre muamele göreceğini bildiriyor
Âyet-i kerime insanın yaptığı her hareketle, âdeta bir kalem gibi, daha doğrusu tuşa dokunmuş gibi, kendi ekranında hayat boyunca bir şeyler yazıp durduğunu, kıyamet günü de, âdeta bunun çıktısını alacağı izlenimini vermektedir Dünya hayatında nefsin ihtirasları, gafletli insanın iyi ve kötüyü değerlendirmesini önlemektedir Ama âhirette her şey göz önüne serilecektir
14 – Şöyle deriz ona: “Defterini oku Bugün muhasebeci olarak kendi işini görmeye kendin yetersin!”
15 – Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur;
kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur
Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz
Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız [35,18; 29,13; 16,25; 67,8-9; 39,70-71; 35,37]
Bu âyetten anlaşıldığı üzere peygamber tebliği, matlup şartlara göre ulaşmayan insanlar, İslâm’ı öğrenip kabul etmediklerinden dolayı âhirette sorumlu olmazlar
16 – Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde
oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz
Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler
Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir Biz de orayı yerle bir ederiz {KM, İşaya 6,9-13; Hezekiel 18 bölüm}
17 – Hem Nuh’tan sonra öyle nesiller helâk ettik ki saymaya gelmez!
Kullarının günahlarını senin Rabbinin görüp bilmesi yeter
18 – Kim şu peşin dünya zevkini isterse, Biz de dilediğimiz kimse hakkında ve dilediğimiz miktarda, o dünya zevkini ona veririz
Ama sonra ona cehennemi mekân kılarız,
O da yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya atılır
19 – Kim de âhireti ister ve ona lâyık bir biçimde mümin olarak gayret gösterirse, işte bunların çalışmaları makbul olur
20 – Hepsine, dünyayı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz
Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir
21 – Bak nasıl dünyada onların kimini kimine üstün kıldık!
Elbette âhirette erişilecek daha büyük mertebeler, kazanılacak daha yüksek faziletler vardır
Servet, sağlık ve diğer imkânlar yönünden insanların farklı olmaları Allah’ın takdiridir Bu âyet, dünyadaki işlere göre, âhirette de insanların farklı durumlarda olacağını bildirmektedir Öyleyse insan asıl ebedî hayatta yüksek derecelere ulaşmak için çalışmalıdır
22 – Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! Yoksa yerilmiş, bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın {KM, Tesniye 32,39; İşaya 42,8}
23 – Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin Anneye ve babaya güzel muamele edin
Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa
sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle [31,14]
22-39 bölümü, Medine döneminin başlamak üzere olduğu sırada gittikçe güçlenecek olan İslâm toplumunun hangi temel esaslar üzerine kurulacağını ilan etmektedir Bkz 6,151-153
24 – Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger ve şöyle dua et:
“Ya Rabbî, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla yetiştirdilerse,
ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur!”
25 – Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pek iyi bilir
Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden, (özellikle anne ve babasına yaptığı kötü muamelelerden,) tövbe edenlere karşı, günahları çok affedicidir {KM, Hezekiel 18,21; Yoel 2,12-14; II Tarihler 30,9}
26-27 – Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma!
Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır
Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür [25,67]
28 – Eğer elinin dar olması sebebiyle Rabbinden umduğun bir lütfu, bir imkânı beklerken
o hak sahiplerine şimdilik ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse onlara gönül alıcı bir şeyler söyle
29 – Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki
herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin
30 – Şu kesin ki, Rabbin dilediği kimsenin nasîbini bollaştırır, dilediğinin nasîbini daraltır Çünkü Rabbin kullarının her halini bilip görmektedir
Birçok insan, servet bakımından insanların farklı seviyelerde olmasının hikmetini anlayamaz Oysa Allah insanları zekâ, kabiliyet, güç ve enerji bakımından farklı yaratmıştır Herkesin hukukta eşitliği esastır Fakat fazilette ve neticede eşit kılmak, Allah’ın koyduğu fıtrat kanununa aykırıdır Onun için uygulanma şansı yoktur Uygulama gayretleri, işi daha da bozmuştur (20 asırdaki Sovyetler tecrübesinin sonucu mâlumdur) Fıtrata ve insanlık şerefine en uygun nizam, meşrû yoldan kazanıp meşrû şekilde harcama ve toplumun mahrum kısmını ihmal etmemeyi esas prensip edinen ilahî buyruklara uymaktır
31 – Fakirliğe düşme endişesi ile evlatlarınızı öldürmeyiniz! Onların da sizin de rızkınızı veren Biz’iz, Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur
Cahiliye döneminin, kız çocukları öldürme âdetinin ötesinde, âyet kürtajı yasaklıyor Nüfus nüfuzu artırır Tarih bize, ülkelerin nüfusları ile beslenme kaynaklarının aynı, hatta daha hızlı bir oranla arttığını göstermektedir Mesela; Türkiye’nin nüfusu 20 milyon iken, 65 milyon olduğu döneme göre maddî imkanların çok daha az olduğu kesin bir gerçektir
32 – Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur
33 – Haklı bir gerekçe olmaksızın Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın! Bir kimse zulmen öldürülürse onun velisine (mirasçısına) bir yetki vermişizdir; artık o da kısas hususunda aşırı davranmasın, (meşrû hakla yetinsin) Zaten kendisine yetki verilmekle gerekli destek sağlanmıştır {KM, Sayılar 35,1219; Tesniye 19,612; Yuşa 20,3}
Öldürme yasağına insanın kendisi de dahildir Onun için intihar da adam öldürme gibi haramdır Âyette yetkiden maksat kısas veya diyet olup uygulama işi yönetime aittir
34 – Büluğ çağına ermeyen yetimin malına, en güzel tarzdan başka bir şekilde yaklaşmayın Verdiğiniz sözü yerine getirin Çünkü verilen söz, sorumluluk gerektirir [4,2-6; 6,152; 81,8]
Büluğ çağının başlamasının alameti erkekte ihtilam, kızda ay halidir Bunlar olmazsa Ebû Yusuf’a göre 15, İmam Ebû Hanife’ye göre göre erkek için 18, kız için 17 yaşına girmedir
35 – Ölçtüğünüz zaman dürüst olun, tam ölçün Doğru terazi ile tartın Bu hem ticaretiniz için daha hayırlı, hem de âkıbet yönünden daha güzeldir
36 – Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir [49,12]
37-38 – Hem kibirli kibirli yürüme!
Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin
Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir
39 – İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir Sakın Allah’ın yanı sıra başka bir tanrı uydurma,
yoksa yerilmiş, rahmetten kovulmuş olarak cehenneme fırlatılırsın
40 – Ya! Demek Rabbiniz sizi erkek evlatlarla onurlandırdı da,
(sizin iddianıza göre, işi bilmiyormuş gibi), melekleri de biçare kız çocukları olarak Kendisine ayırdı öyle mi?
Gerçekten siz pek müthiş, vebali çok büyük bir iddia ileri sürüyorsunuz [19,88-95; 37,150]
41 – İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye
Biz Kur’ân’da bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik
Ne var ki bu, onları daha da kaçırmaktan başka bir sonuç vermedi [16,101; 7,58]
42 – De ki: Faraza müşriklerin iddia ettikleri gibi Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı,
elbette onlar Arş’ın ve kâinat hakimiyetinin sahibi Yüce Allah’a üstün gelmek için çareler arayacaklardı! (Ama besbelli ki böyle bir şey asla vaki değildir)
Bu âyet, tevhidin kuvvetli bir delilini özetleyerek Kelam ilminin en önemli prensiplerinden birini ortaya koyar Şöyle ki: a) Birden fazla müstakil ilah olsaydı, mutlaka ihtilaf çıkar, kâinatın devamı mümkün olmazdı b) Faraza biri en üstün ilah, diğeri O’nun yetkili kıldığı ilahlar olsalardı, bunlar arasında rekabet çıkar ve kendilerince en iyi yönetimi gerçekleştirmek için hakimiyeti ele geçirmek isterlerdi Âlemde nizam bozulmadığına göre tek İlahın nizamı işlemektedir Aksi halde bir buğday tanesi bile yetişmezdi
43 – Allah onların, iddialarından münezzehtir, son derece yücedir, uludur
44 – Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah’ı takdis ve tenzih eder Hatta hiçbir şey yoktur ki O’na hamd ile tenzih etmesin
Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız Bunca azametiyle beraber, kullarının gaflet ve cürümlerine karşı, O, halimdir, gafurdur (çok müsamahalıdır, affedicidir)
45 – Sen Kur’ân okuduğun zaman, seninle âhirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz
İlk bakışta bazılarının zannettiği gibi burada bir kısım insanları küfre zorlama yoktur Yani Allah hiç kimsenin kalbini kılıflı, manevî kulaklarını sağır yaratıp iman etmelerini engellemez Ama kâfirler kendilerine yapılan tebliğleri işitmemeyi, Allah’ın tevhid delillerini görüp anlamamayı âdet haline getire getire kendi kendilerine bu perdeleri çekmiş olmaktadırlar Fıtratını bozacak derecede iradelerini olumsuz yönde kullanma süreci sonucunda bu duvarlar çekilmektedir
Bu da Allah’ın koyduğu bir nizam gereği olduğundan, mecazî olarak Allah bu fiili Kendisine izafe etmektedir Nitekim aynı fiilleri Fussilet, 5 âyetinde kâfirler kendi fiilleri olarak ifade etmişlerdir
46 – Ve kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına mani kılıflar geçirir, kulaklarına da ağırlıklar koyarız
Sen Kur’ân’da Rabbini tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp giderler [39,45]
47 – Onlar senin okuyuşunu dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kulis yaparken insanlara:
“Siz, sadece sihir tesirinde kalmış birinin peşinde gidiyorsunuz, aklınızı kullanın!”
diye fısıldaşarak vesvese verdiklerini pek iyi biliyoruz
48 – Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de
nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı
49 – Bir de şöyle dediler: “Sahi, biz kupkuru kemik yığını ve ufalanmış toz haline geldiğimiz zaman,
biz mi yeniden yaratılıp dirileceğiz! (bu olacak iş değil!)” [36,78-79; 79,10-12]
50-51 – De ki: “İster taş olun, ister demir
İsterse yeniden dirilmesi aklınızca imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık,
ne olursanız olun, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız
“O halde” diyecekler, “kimdir bizi diriltecek olan?” De ki: “Sizi ilk defa yoktan yaratan!”
Bu sefer, alay ederek başlarını sallayacak da:
“Ne zamanmış o?” diyecekler
De ki: “Belki de yakındır” [30,27; 42,18]
52 – Allah, Sizi kabirlerden çağıracağı gün, derhal O’na hamd ederek koşarcasına çağrısına uyacaksınız
Kendi kendinize bir düşünüp, dünyada pek az kaldığınızı sanırsınız [79,46; 23,112-114] [30,25; 54,50]
53 – Söyle o kullarıma: “Hep en güzel sözleri söylesinler, çünkü şeytan aralarını bozmaya çalışır Gerçekten şeytan insanın açık düşmanıdır
Muhaliflere delil getirirken, delilleri en güzel tarzda ifade etsinler, hiddet göstermeye, sövüp saymaya kalkışmasınlar
54 – Rabbiniz sizi pek iyi bilir Dilerse size merhamet eder yahut dilerse sizi cezalandırır
Bunun içindir ki, ey Resulüm, seni onlar üzerine yönetici, onlardan sorumlu olarak göndermedik
55 – Hem senin Rabbin, göklerde ve yerde olan kim varsa hepsini pek iyi bilir
Biz nebîlerden bazısını bazısına üstün kıldık, nitekim Davud’a da Zebûr’u verdik [2,253; 33,7; 42,13]
56 – De ki: “İbadetlerde Allah’ın ortakları olduklarını yalan yere iddia ettiğiniz tanrılarınızı çağırın çağırabildiğiniz kadar!
Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilir, ne de onu başka yere çevirebilirler!” {KM, İşaya 41,23-24}
57 – Onların tanrılaştırıp yalvardıkları kimseler,
“Ne yaparsam O’na daha yakın olabilirim?” diye Rab’lerine vesile ararlar
O’nun rahmetini arar, azabından korkarlar Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur
Bunlar, çeşitli şirk inançlarına göre gâh melaike; gâh Îsâ (as) veya Uzeyr (as) olabilir Veyahut müşrik Cahiliye Araplarından bazılarının ibadet ettikleri bazı cinler olabilir ki o cinler ihtida edip Müslüman oldukları halde, onlara tapanlar, bundan haberdar olmamışlardı
58 – Hiç bir şehir yoktur ki kıyamet gününden önce Biz orayı imha etmeyelim
veya şiddetli bir azaba uğratmayalım Bu, kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılıdır [11,101; 65,8-9]
59 – Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûcizeleri göndermeyişimizin tek sebebi,
daha önceki kâfirlerin bu gibi mûcizeleri yalanlamış olmalarıdır
Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de
onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler
Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz [5,115; 7,65] {KM, Markos 8,12}
60 – Unutma ki vaktiyle sana: “Rabbin insanları ilim ve kudretiyle kuşatmıştır” demiştik
Gerek miraçta sana gösterdiğimiz temaşayı, gerek Kur’ân’da lânetlenen ve cehennemin dibinde biten o zakkum ağacını, sırf insanları deneme vesilesi kıldık
Biz onları tehdit ediyoruz da bu, onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor
Bu âyette rüya “düş” anlamına olmayıp, dış dünyada görülen şey mânasınadır Miraca işarettir Sadece düş olsaydı, insanlar için ciddi bir imtihan olmazdı
61-62 – Bir zaman meleklere: “Ademe secde edin!” dedik, onlar da hemen secdeye kapandılar,
yalnız İblis secde etmeyip: “Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim!”
“Benden üstün kıldığın adam bu mu?
Eğer kıyamet gününe kadar bana bir mühlet versen, gör bak nasıl da onun soyunu pek azı dışında kumandam altına alacağım!” dedi [7,12; 38,75-76]
63 – “Defol! oradan” buyurdu Allah;
“Onlardan kim sana tâbi olursa, iyi bilin ki cehennem de sizin cezanızdır Ceza ki ne ceza!” [38,80; 15,37]
64 – Allah sonra şöyle buyurdu: “Onlardan gücünün yettiğini sesinle aldatıp kötülüklere kaydır
Süvari veya piyade olarak bütün kuvvetlerini toplayarak onların üzerine yürü,
mallarına ve evlatlarına ortak ol, bol bol vaadlerde bulun onlara!”
Şeytan bu! Onları aldatmadan başka ne vaad eder ki! [19,38; 14,22]
65 – “Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olamayacaktır
Rabbinin onları koruyucu olması yeter de artar!”
66 – Rabbiniz o muazzam kudret sahibidir ki lütfundan nasibinizi aramanız için denizde gemiler yürütür
Gerçekten O’nun size ihsan ve merhameti pek fazladır
67 – Denizde musîbete mâruz kaldığınızda
Allah’tan başka yalvardığınız bütün putlar ortada görünmez olur
Ama O sizi kurtarıp selâmetle karaya çıkarınca,
Ona arkanızı dönersiniz İşte öyle nankördür bu insanoğlu!
68 – Karada sizi yerin dibine geçirmesinden
yahut çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz?
Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız [67,16-17]
69 – Yahut sizi tekrar denize gönderip de üzerinize kırıp geçiren bir fırtına göndererek,
inkârınız ve nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmayacağından emin mi oldunuz?
Sonra Bize karşı size arka çıkacak hiç bir kuvvet bulamazsınız
70 – Gerçekten Biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık,
karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasib ettik,
onlara helâl ve hoş rızıklar verdik
ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık
Bu âyetler, şunu hatırlatmak istiyor: “Canlı ve cansız bütün kâinatı, güneş’ten, Ay’dan, yıldızlardan, atmosfer küresinden, topraktan, sudan madenlerden, kuşlardan, balıklardan, koyunlardan, ineklerden, meyvelere, zerrelere kadar bütün kâinatı insana hizmet ettiren, ne insanın kendisi, ne başka insanlar, ne cinler, ne başka varlıklar ve ne de kör tesadüfler olamaz Belli ki rahmeti nihayetsiz Yaratıcının rahmeti ve iradesi bunu dilemiştir Şu halde insanı bu derece yücelten O iken, nasıl olur da insan O’na değil de, başka âcizlere kulluk eder, nihayetsiz aptallık edip kendi değerini düşürür
71 – Günü geldiğinde, her sınıftan insanları, tâbi oldukları önderlerine nisbet ederek çağıracağız
Kimin hesap defteri sağından verilirse işte onlar defterlerini emin olarak okuyacak ve kıl kadar olsun, haksızlığa uğratılmayacaklardır [10,47; 36,12; 18,49; 45,28;29]
72 – Kim bu dünyada gerçekleri görmede kör ise,
âhirette de kördür, hatta yol bulmadaki şaşkınlığı daha da beterdir
73 – Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup,
Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak
ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi
Hz Peygamberin ve müminlerin kritik imtihanlarını anlayabilmek için Mekke döneminde Peygamberimiz (as)’ın yaşadığı halleri düşünelim: Baskı, tehdid, büyük servet teklifleri, kral yapma, en güzel kadınları sağlama, tuzaklar kurma, kendine ve taraflarına yıllarca süren sosyal ve ekonomik boykotlar uygulama gibi Bunlardan bir tekinin bile nice dâva adamlarını çekip götürdüğü düşünülürse, meselenin kolay olmadığı ortaya çıkar Âyet, Peygamberimizin bunlara önem verdiği mânasına gelmeyip, müminleri çok ciddî imtihanlara hazırlama gayesine mâtuftur
74 – Eğer sana sebat vermeseydik
nerdeyse azıcık da olsa onlara meyledecektin
75 – O takdirde de hem hayatın, hem de ölümün acısını sana kat kat tattırırdık
Sonra Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın [33,30; 7,38; 35,69; 57,28]
Bu kısım iki noktayı vurgulamaktadır
1 Batıla meyletmen halinde, hem dünyada, hem de âhirette Allah’ın azabına müstehak olurdun
2 Küfrün düzenlerine karşı Allah’ın lütfu olmazsa, Resulullah bile mukavemet edemez
76 – Onlar yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar
O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler
77 – Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan ilahî kanun budur
Sen Bizim nizamımızda asla bir değişiklik bulamazsın!
Peygamberi süren veya öldüren bir topluluk hakkında cari olan hüküm şudur: Ya helâk edilirler, ya düşman idaresine girerler, ya da peygamberin taraftarlarınca hezimete uğratılırlar
78 – Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını! Zira sabah namazı şahitlidir
Hem gece hem de gündüz melekleri sabah namazında hazır olurlar, şahid olurlar Sabahleyin bütün kâinat uyanır
79 – Sana mahsus olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’ân oku, teheccüd namazı kıl
Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda eriştireceğini umabilirsin [3,113]
Bu âyette beş vakit namaz mücmel olarak yer alır Vakitleri ayrıntılı olarak Hz Peygamber (as) bildirmiştir Böylece miraç gecesi bildirilen beş vakit namaz, miraç ile en çok ilgili İsra sûresinde Peygamberimize öğretilmiş, o da “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın!” buyurmuştur Aksi halde namazı Allah’ın istediği tarzda eda etmenin mümkün olmadığına böylece dikkat çekmiştir Gece uykudan uyanmak suretiyle kılınan teheccüd namazı Hz Peygambere farz, ümmete sünnettir
Makam-i mahmud: Allah’a yakınlık ve âhiretteki en büyük şefaat makamıdır
80 – De ki: “Ya Rabbî, gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasib et
ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana!” [57,25]
81 – De ki: “Hak geldi, batıl yıkılıp gitti Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur” [21,18]
82 – Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır [41,44; 9,124-125]
83 – İnsana her ne zaman nimet versek, Allah’ı anmaktan yan çizer, umursamaz
Başına bir dert gelince de ümitsizliğe düşer [17,67; 10,12]
84 – De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır
Kimin daha isabetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir [11,121-122]
85 – Bir de sana “rûh” hakkında soru sorarlar De ki:
“Rûh Rabbimin emrindedir, O’nun bileceği işlerdendir Size sadece az bir ilim verilmiştir
Bu âyetteki ruh, genellikle “İnsanın ruhu, canı” olarak anlaşılır Kur’ân’da Cebrail (as) hakkında da kullanılır Âyetin, Kur’ân vahyinden bahsedilen bir siyak içinde yer alması, Cebrail’in de vahyi getiren melek olması karineleriyle, bazı müfessirler burada ikinci tefsir üzerinde dururlar “Vahyi Cebrail getiriyor” cevabını alan müşrikler onun hakkında bilgi istemiş olabilirler
86 – Eğer dileseydik sana vahyettiğimiz Kur’ân’ı hafızalardan ve sayfalardan giderirdik
Sonra, sen de onu ele geçirmek için karşımızda bir yardımcı da bulamazdın
87 – Ama böyle yapmayıp Kur’ân âyetlerini muhafaza etmesi, sırf Rabbinin ihsanının sonucudur Gerçekten O’nun sana olan lütfu pek büyüktür
88 – De ki: “Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar,
hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile,
yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler
Bu âyet i’caz konusunda meydan okumanın en kapsamlı ifade edildiği âyettir Kısaca şunları ihtiva eder: 1 Üslubu, delilleri, konuları, öğretileri, muhtevasının zenginliği, gaybe dair verdiği haberler gibi yönlerden mûcizedir Değil bir insan, bütün insanlar ve cinler bir araya toplansalar da Kur’ân’ın benzerini yapamazlar 2 Hz Muhammed daha önce içinizde kırk yıl yaşadı, bu misyonunun en ufak bir emaresi bile onda görülmedi 3 Vahiy hali dışında söylediği sözlerle vahiy olduğunu bildirdiklerini kıyaslayın Arapça’ya vakıf olan herkes, hadîslerle Kur’ân’ın ayrı ayrı zatların sözleri olduğunu kabul eder
89 – Bu Kur’ân’da Biz her türlü mânayı, insanlar için çeşitli tarzlarda tekrar tekrar açıkladık
Ama insanların çoğu inkârcılıkta ısrar ettiler
90 – Ve “Biz” dediler; “Sana asla inanmayacağız Ta ki yerden bir pınar akıtasın
91 – Yahut senin hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın
92 – Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler
93 – Yok, yok! Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı yahut göğe çıkmalısın
(Ama unutma!) Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha!”
De ki: “Fe Sübhanallah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?” [17,59; 25,7-11; 26,187]
Mûcize isteyen kâfirlerin dikkatleri, daha önemli, çünkü devamlı olan ilmî mûcizeye çeviriliyor Kur’ân’ı anlamak istemeyenlerin, tuhaf bir psikoloji içinde inanıp dikkat etmek için değil de, alaya almak veya imtihan edip sıkıştırmak için mûcize istekleri devam ediyor Allah, Resulüne: esas görevinin tebliğ olduğunu, yoksa öbür harikaları göstermenin elçinin görevi olmadığını bildirmesini emrediyor
94 – Zaten, insanların ekserisinin, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi:
“Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?” demeleridir
95 –onlara deki: “Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı o zaman Biz onlara melek elçi gönderirdik” [10,2; 64,6; 14,10; 23,47]
96 – De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter!
Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir” [6,19; 69,44-46]
97 – Allah kimi doğru yola iletirse işte doğru yolda olan odur
Kimi şaşırtırsa, artık Allah’tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın
Kıyamet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzü koyun haşrederiz
Varacakları yer cehennemdir Onun ateşi zayıfladıkça alevlerini artırırız [18,17]
98 – İşte onların cezaları budur! Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ediyorlar ve:
“Bir kemik yığını ve ufalanan kırıntı haline geldikten sonra mı biz diriltilip yeniden yaratılacağız!” diye dinle alay ediyorlardı
99 – Görüp düşünmüyorlar mı ki gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya elbette kadirdir?
O, kendileri için asla, şüphe götürmeyecek bir vâde belirlemiştir
Ama zalimlerin işleri güçleri inkârdan ibaret! [40,57; 36,81-82] [11,104]
100 – De ki: “Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz Çok cimridir insan!” [4,53; 70,18-19; 64-16]
101 – Mûsâ’ya, açık açık dokuz mûcize (açık belge) verdik
İşte İsrailoğullarına sor: Mûsâ kendilerine geldiğinde Firavun ona:
(“Bana bak) Mûsâ!” dedi, “Ben senin büyülendiğini zannediyorum” [2,102]
Bazıları bu âyeti çarpıtarak, hadisleri inkâr etmeye sebep göstermek isterler Oysa bunu diyen kâfirlerin esas maksadı, vahyi saçma buldukları için o sözlerin ancak bir büyü etkisiyle olabileceğini iddia etmekti İmdi onlara kanıp Kur’ân vahyini de reddetmek mi gerekir? Kur’ân’da Hz Mûsâ’nın sihirden etkilendiği de yer alır (20,57-66) Bu hadis inkârcıları buna ne diyecekler? Gerçek şu ki bir zehirin, bir mikrobun, bir yaralamanın Hz Peygamberi geçici etkisi altına alması gibi, sağlığı da büyü ile etkilenebilir Fakat büyü, ilahî mesaja tesir edemez
102 – Mûsâ da şöyle cevap verdi: “Pek iyi bilirsin ki bu âyetleri, birer belge olmak üzere, indiren, göklerin ve yerin Rabbinden başkası değildir
Ey Firavun! Ben de senin mahvolduğunu zannediyorum
103 – Firavun onları ülkeden söküp atmak istedi
Ama Biz onu ve beraberindeki bütün ordusunu suda boğduk
104 – Bu olaydan sonra İsrailoğullarına da dedik ki: “Haydin, yerleşin o ülkeye!
Ne zaman ki âhiret vâdesi gelir, işte o vakit hepinizi bir araya toplar, hakkınızda gereken hükmü veririz!”
Maksat, Firavun’un onları çıkarmak istediği Mısır topraklarıdır
101 - 104 bölümü Hz Mûsâ - Firavun kıssasına yer verir Gaye Firavun’un inad, kibir ve saltanatına rağmen Hz Mûsâ’nın tebliğinin başarılı olduğunu, Mekkeli müşriklere hatırlatmak, aynı âkıbetin kendilerini de beklediğini vurgulamaktır
105 – Biz Kur’ân’ı hak olarak indirdik
O da hakkın ve gerçeğin ta kendisi olarak indi
Seni de ey Resulüm, sadece rahmetle müjdelemen ve inanmayanları ise azapla uyarman için gönderdik [4,166]
106 – Hem o vahyi, insanların zihinlerine sindire sindire okuman için
zaman zaman gelen Kur’ân dersleri halinde indirdik [16,101-102; 25,32]
107 – De ki: “İster inanın ona, ister inanmayın
Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur’ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar
Bu âyeti okuyanın veya dinleyenin tilavet secdesi yapması vaciptir
108 – “Ulu Rabbimizin şanı yücedir Ne vaad ederse mutlaka gerçekleşir” derler
109 – Yine ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar
İşte Kur’ân, onların saygısını böyle artırır [47,17; 41,44; 3,113-115]
110 – De ki: “Dua ederken ister “Allah” ister “Rahman” diye hitab edin
Hangisini deseniz en güzel isimler hep O’nundur!”
Namazında sesini pek yükseltme, ama iyice de kısma, ikisinin arası bir yol tut [59,22-24; 25,60]
111 – Her türlü hamd O Allah’a mahsustur ki, asla evlad edinmemiştir
“Hakimiyetinde hiç bir ortağı yoktur
Acze düşüp de bir desteğe muhtaç olmamıştır” de ve tekbir getirerek O’nun büyüklüğünü ilan et!


Mekke’de nâzil olmuş olup 111 âyettir İlk âyetinde İsrâ olayından bahsettiğinden bu ismi almıştır Hicretten takriben bir - bir buçuk yıl önce indirildiği düşünülebilir İsrâ sûresi de diğer Mekki sûreler gibi tevhid, nübüvvet, âhiret inançlarına yer verdiği gibi namaz, infak emirlerinin yanında anne babaya itaat, zina yasağı ve birçok ahlâkî prensiplere de yer verir 60 âyetten itibaren birkaç âyette isrânın (mirac’ın) hikmetleri bildirilir Daha sonra Hz Âdem - İblis kıssası yeniden ele alınır Kur’ân’ın faziletlerine dair açıklamalar yapılır Kâfirlerin ısrar ve tahakkümle mûcize istekleri cevaplandırılır Hz Mûsâ (as)’a buna benzer dokuz mûcize verildiği halde, muhataplarının iman etmedikleri bildirilir Tevhidi ilan eden âyetlerle sûre sona erdirilir

Bismillâhirrahmânirrahîm
1 – Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur [53,18; 17,60]
Mescid-i Aksa, Kudüs’teki Beytü’l-Makdisdir Nitekim İsrâ (mirac) hadisinde Hz Peygamber (as) “Buraka bindim, Beytü’l-Makdis’e vardım” buyurmuştur Efendimiz oradan göğe yükseltildi, nebîler ve meleklerle (aleyhimü’s-selam) görüştü Cennet ve cehennemi, daha başka işaretleri gördü Nihayet beş vakit namaz emri ile aynı gece döndü (Daha önce sabah ve yatsı kılınıyordu)
2 – Biz Mûsâ’ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına “Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin” diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık
3 – Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli! (Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin!) Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi
4 – Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: “Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz
5 – Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı köşe bucak araştırdılar Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi
Bozgunculukları neticesinde mâruz kaldıkları ilk felaket MÖ 598’de Babil kralı Buhtunnasr’ın istilasıdır O Kudüs’ü ve Beyt-i Makdis’i yerle bir etti İsrailoğullarını Filistin’den sürüp çeşitli ülkelere dağıttı Bir kısmını da Babil’e götürdü Onlara verilen ilk ceza budur 539’da Pers kralı Hüsrev Babil’i alınca İsrailoğullarına Kudüs’e dönme ve mâbedi inşa etme izni verdi Daha sonra Ezra, kaybolan Tevrat’ı yeniden derledi Dini ıslahat yapıldı MÖ 4 yüzyılda Yunan işgalinden sonra, MÖ ikinci yüzyıl sonunda dinî bir canlanma ile Makkabiler devletini kurdular Tekrar bir çürüme ve tefrika, Romalıların MÖ 63’de Filistin’i işgal etmeleriyle sonuçlandı Manevî çöküşleri daha da arttı MS 70’de Romalı Titus Kudüs’ü alıp Yahudileri kılıçtan geçirdi Beyt-i Makdis’i yaktı yıktı Âyette bildirilen felaket bu olabilir Unutmamak gerekir ki Yahudilerin mâruz kaldıkları başka musîbetler de olmuştur
İkinci ceza için bir de şu ihtimal vardır Siyonizm, Batının süper güçlerinin desteği ile sun’i İsrail devletini 1948’de kurdu Üç milyon kadar Filistinli Müslümanı yurtlarından kovup, 50 küsur yıldan beri İslâm dünyasını kana ve ateşe verdi Dolayısıyla bu âyet, mazlum Müslümanların haklarını alıp vatanlarına kavuşacaklarına da işaret olabilir Buharî’den şu hadisi nakledelim: “Müslümanlarla Yahudiler arasında kanlı bir harp olmadıkça kıyamet kopmaz Müslümanlar onları kırıp mahvedecek Hatta onlardan bir Yahudi taş arkasına saklansa da taş dile gelerek: “Ey Allah’ın kulu, şu arkamda Yahudi var, onu da öldür!” diyecektir
6 – Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık
7 – İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz Derken ikinci bozgunculuğunuzun vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz [41,46]
8 – Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder
Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız
9 – Gerçekten bu Kur’ân insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir
Güzel ve makbul işler yapan müminlere nail olacakları büyük mükâfatı müjdeler
10 – Âhirete inanmayanlara ise gayet acı bir azap hazırladığımızı bildirir
11 – İnsan, bazen şerri, tıpkı hayrı istercesine ister Pek acelecidir bu insan! [10,11]
İnsan, peşin zevk peşindedir Âhiret nimetlerini de dünyada görmek ister Acelecilikle, vakti gelmeyen nimete çarçabuk ulaşmak isteyen, ondan mahrum kalmakla cezalandırılır Öyleyse müminler beddua değil, sabır ve ihtiyat ile hayra dua edip yararlı işler yapmalıdırlar
12 – Biz gece ve gündüzü kudretimizi gösteren iki delil kıldık
Gece delili ay’ı sildik, gündüz delili güneş’i aydınlatıcı yaptık ki
hem Rabbinizin lütfedeceği nimetlerin peşine düşesiniz, hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz
Biz her şeyi açık açık bildirdik [28,71-73; 25,61-62; 36,37-38]
13 – Her insanın vebalini, kendi nefsine bağladık, (her insan yaptıklarına göre muamele görür)
Nitekim kıyamet günü önüne açılan bir defter çıkaracağız [99,7-8; 52,16; 4,123; 75,12-14] {İşaya 65,6; Daniel 7,10; Vahiy 20,12}
Âyet: “Her insanın kuşunu, kendisinin boynuna bağladık” buyurmaktadır Cahiliye arapları kuşların uçuşlarının kendi mukadderatlarını belirlediklerine inanırlardı Kur’ân bu batıl inancı yıkıp, insanın ancak yaptıklarına göre muamele göreceğini bildiriyor
Âyet-i kerime insanın yaptığı her hareketle, âdeta bir kalem gibi, daha doğrusu tuşa dokunmuş gibi, kendi ekranında hayat boyunca bir şeyler yazıp durduğunu, kıyamet günü de, âdeta bunun çıktısını alacağı izlenimini vermektedir Dünya hayatında nefsin ihtirasları, gafletli insanın iyi ve kötüyü değerlendirmesini önlemektedir Ama âhirette her şey göz önüne serilecektir
14 – Şöyle deriz ona: “Defterini oku Bugün muhasebeci olarak kendi işini görmeye kendin yetersin!”
15 – Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur;
kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur
Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz
Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız [35,18; 29,13; 16,25; 67,8-9; 39,70-71; 35,37]
Bu âyetten anlaşıldığı üzere peygamber tebliği, matlup şartlara göre ulaşmayan insanlar, İslâm’ı öğrenip kabul etmediklerinden dolayı âhirette sorumlu olmazlar
16 – Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde
oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz
Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler
Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir Biz de orayı yerle bir ederiz {KM, İşaya 6,9-13; Hezekiel 18 bölüm}
17 – Hem Nuh’tan sonra öyle nesiller helâk ettik ki saymaya gelmez!
Kullarının günahlarını senin Rabbinin görüp bilmesi yeter
18 – Kim şu peşin dünya zevkini isterse, Biz de dilediğimiz kimse hakkında ve dilediğimiz miktarda, o dünya zevkini ona veririz
Ama sonra ona cehennemi mekân kılarız,
O da yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya atılır
19 – Kim de âhireti ister ve ona lâyık bir biçimde mümin olarak gayret gösterirse, işte bunların çalışmaları makbul olur
20 – Hepsine, dünyayı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz
Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir
21 – Bak nasıl dünyada onların kimini kimine üstün kıldık!
Elbette âhirette erişilecek daha büyük mertebeler, kazanılacak daha yüksek faziletler vardır
Servet, sağlık ve diğer imkânlar yönünden insanların farklı olmaları Allah’ın takdiridir Bu âyet, dünyadaki işlere göre, âhirette de insanların farklı durumlarda olacağını bildirmektedir Öyleyse insan asıl ebedî hayatta yüksek derecelere ulaşmak için çalışmalıdır
22 – Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! Yoksa yerilmiş, bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın {KM, Tesniye 32,39; İşaya 42,8}
23 – Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin Anneye ve babaya güzel muamele edin
Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa
sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle [31,14]
22-39 bölümü, Medine döneminin başlamak üzere olduğu sırada gittikçe güçlenecek olan İslâm toplumunun hangi temel esaslar üzerine kurulacağını ilan etmektedir Bkz 6,151-153
24 – Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger ve şöyle dua et:
“Ya Rabbî, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla yetiştirdilerse,
ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur!”
25 – Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pek iyi bilir
Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden, (özellikle anne ve babasına yaptığı kötü muamelelerden,) tövbe edenlere karşı, günahları çok affedicidir {KM, Hezekiel 18,21; Yoel 2,12-14; II Tarihler 30,9}
26-27 – Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma!
Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır
Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür [25,67]
28 – Eğer elinin dar olması sebebiyle Rabbinden umduğun bir lütfu, bir imkânı beklerken
o hak sahiplerine şimdilik ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse onlara gönül alıcı bir şeyler söyle
29 – Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki
herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin
30 – Şu kesin ki, Rabbin dilediği kimsenin nasîbini bollaştırır, dilediğinin nasîbini daraltır Çünkü Rabbin kullarının her halini bilip görmektedir
Birçok insan, servet bakımından insanların farklı seviyelerde olmasının hikmetini anlayamaz Oysa Allah insanları zekâ, kabiliyet, güç ve enerji bakımından farklı yaratmıştır Herkesin hukukta eşitliği esastır Fakat fazilette ve neticede eşit kılmak, Allah’ın koyduğu fıtrat kanununa aykırıdır Onun için uygulanma şansı yoktur Uygulama gayretleri, işi daha da bozmuştur (20 asırdaki Sovyetler tecrübesinin sonucu mâlumdur) Fıtrata ve insanlık şerefine en uygun nizam, meşrû yoldan kazanıp meşrû şekilde harcama ve toplumun mahrum kısmını ihmal etmemeyi esas prensip edinen ilahî buyruklara uymaktır
31 – Fakirliğe düşme endişesi ile evlatlarınızı öldürmeyiniz! Onların da sizin de rızkınızı veren Biz’iz, Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur
Cahiliye döneminin, kız çocukları öldürme âdetinin ötesinde, âyet kürtajı yasaklıyor Nüfus nüfuzu artırır Tarih bize, ülkelerin nüfusları ile beslenme kaynaklarının aynı, hatta daha hızlı bir oranla arttığını göstermektedir Mesela; Türkiye’nin nüfusu 20 milyon iken, 65 milyon olduğu döneme göre maddî imkanların çok daha az olduğu kesin bir gerçektir
32 – Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur
33 – Haklı bir gerekçe olmaksızın Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın! Bir kimse zulmen öldürülürse onun velisine (mirasçısına) bir yetki vermişizdir; artık o da kısas hususunda aşırı davranmasın, (meşrû hakla yetinsin) Zaten kendisine yetki verilmekle gerekli destek sağlanmıştır {KM, Sayılar 35,1219; Tesniye 19,612; Yuşa 20,3}
Öldürme yasağına insanın kendisi de dahildir Onun için intihar da adam öldürme gibi haramdır Âyette yetkiden maksat kısas veya diyet olup uygulama işi yönetime aittir
34 – Büluğ çağına ermeyen yetimin malına, en güzel tarzdan başka bir şekilde yaklaşmayın Verdiğiniz sözü yerine getirin Çünkü verilen söz, sorumluluk gerektirir [4,2-6; 6,152; 81,8]
Büluğ çağının başlamasının alameti erkekte ihtilam, kızda ay halidir Bunlar olmazsa Ebû Yusuf’a göre 15, İmam Ebû Hanife’ye göre göre erkek için 18, kız için 17 yaşına girmedir
35 – Ölçtüğünüz zaman dürüst olun, tam ölçün Doğru terazi ile tartın Bu hem ticaretiniz için daha hayırlı, hem de âkıbet yönünden daha güzeldir
36 – Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir [49,12]
37-38 – Hem kibirli kibirli yürüme!
Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin
Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir
39 – İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir Sakın Allah’ın yanı sıra başka bir tanrı uydurma,
yoksa yerilmiş, rahmetten kovulmuş olarak cehenneme fırlatılırsın
40 – Ya! Demek Rabbiniz sizi erkek evlatlarla onurlandırdı da,
(sizin iddianıza göre, işi bilmiyormuş gibi), melekleri de biçare kız çocukları olarak Kendisine ayırdı öyle mi?
Gerçekten siz pek müthiş, vebali çok büyük bir iddia ileri sürüyorsunuz [19,88-95; 37,150]
41 – İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye
Biz Kur’ân’da bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik
Ne var ki bu, onları daha da kaçırmaktan başka bir sonuç vermedi [16,101; 7,58]
42 – De ki: Faraza müşriklerin iddia ettikleri gibi Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı,
elbette onlar Arş’ın ve kâinat hakimiyetinin sahibi Yüce Allah’a üstün gelmek için çareler arayacaklardı! (Ama besbelli ki böyle bir şey asla vaki değildir)
Bu âyet, tevhidin kuvvetli bir delilini özetleyerek Kelam ilminin en önemli prensiplerinden birini ortaya koyar Şöyle ki: a) Birden fazla müstakil ilah olsaydı, mutlaka ihtilaf çıkar, kâinatın devamı mümkün olmazdı b) Faraza biri en üstün ilah, diğeri O’nun yetkili kıldığı ilahlar olsalardı, bunlar arasında rekabet çıkar ve kendilerince en iyi yönetimi gerçekleştirmek için hakimiyeti ele geçirmek isterlerdi Âlemde nizam bozulmadığına göre tek İlahın nizamı işlemektedir Aksi halde bir buğday tanesi bile yetişmezdi
43 – Allah onların, iddialarından münezzehtir, son derece yücedir, uludur
44 – Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah’ı takdis ve tenzih eder Hatta hiçbir şey yoktur ki O’na hamd ile tenzih etmesin
Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız Bunca azametiyle beraber, kullarının gaflet ve cürümlerine karşı, O, halimdir, gafurdur (çok müsamahalıdır, affedicidir)
45 – Sen Kur’ân okuduğun zaman, seninle âhirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz
İlk bakışta bazılarının zannettiği gibi burada bir kısım insanları küfre zorlama yoktur Yani Allah hiç kimsenin kalbini kılıflı, manevî kulaklarını sağır yaratıp iman etmelerini engellemez Ama kâfirler kendilerine yapılan tebliğleri işitmemeyi, Allah’ın tevhid delillerini görüp anlamamayı âdet haline getire getire kendi kendilerine bu perdeleri çekmiş olmaktadırlar Fıtratını bozacak derecede iradelerini olumsuz yönde kullanma süreci sonucunda bu duvarlar çekilmektedir
Bu da Allah’ın koyduğu bir nizam gereği olduğundan, mecazî olarak Allah bu fiili Kendisine izafe etmektedir Nitekim aynı fiilleri Fussilet, 5 âyetinde kâfirler kendi fiilleri olarak ifade etmişlerdir
46 – Ve kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına mani kılıflar geçirir, kulaklarına da ağırlıklar koyarız
Sen Kur’ân’da Rabbini tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp giderler [39,45]
47 – Onlar senin okuyuşunu dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kulis yaparken insanlara:
“Siz, sadece sihir tesirinde kalmış birinin peşinde gidiyorsunuz, aklınızı kullanın!”
diye fısıldaşarak vesvese verdiklerini pek iyi biliyoruz
48 – Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de
nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı
49 – Bir de şöyle dediler: “Sahi, biz kupkuru kemik yığını ve ufalanmış toz haline geldiğimiz zaman,
biz mi yeniden yaratılıp dirileceğiz! (bu olacak iş değil!)” [36,78-79; 79,10-12]
50-51 – De ki: “İster taş olun, ister demir
İsterse yeniden dirilmesi aklınızca imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık,
ne olursanız olun, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız
“O halde” diyecekler, “kimdir bizi diriltecek olan?” De ki: “Sizi ilk defa yoktan yaratan!”
Bu sefer, alay ederek başlarını sallayacak da:
“Ne zamanmış o?” diyecekler
De ki: “Belki de yakındır” [30,27; 42,18]
52 – Allah, Sizi kabirlerden çağıracağı gün, derhal O’na hamd ederek koşarcasına çağrısına uyacaksınız
Kendi kendinize bir düşünüp, dünyada pek az kaldığınızı sanırsınız [79,46; 23,112-114] [30,25; 54,50]
53 – Söyle o kullarıma: “Hep en güzel sözleri söylesinler, çünkü şeytan aralarını bozmaya çalışır Gerçekten şeytan insanın açık düşmanıdır
Muhaliflere delil getirirken, delilleri en güzel tarzda ifade etsinler, hiddet göstermeye, sövüp saymaya kalkışmasınlar
54 – Rabbiniz sizi pek iyi bilir Dilerse size merhamet eder yahut dilerse sizi cezalandırır
Bunun içindir ki, ey Resulüm, seni onlar üzerine yönetici, onlardan sorumlu olarak göndermedik
55 – Hem senin Rabbin, göklerde ve yerde olan kim varsa hepsini pek iyi bilir
Biz nebîlerden bazısını bazısına üstün kıldık, nitekim Davud’a da Zebûr’u verdik [2,253; 33,7; 42,13]
56 – De ki: “İbadetlerde Allah’ın ortakları olduklarını yalan yere iddia ettiğiniz tanrılarınızı çağırın çağırabildiğiniz kadar!
Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilir, ne de onu başka yere çevirebilirler!” {KM, İşaya 41,23-24}
57 – Onların tanrılaştırıp yalvardıkları kimseler,
“Ne yaparsam O’na daha yakın olabilirim?” diye Rab’lerine vesile ararlar
O’nun rahmetini arar, azabından korkarlar Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur
Bunlar, çeşitli şirk inançlarına göre gâh melaike; gâh Îsâ (as) veya Uzeyr (as) olabilir Veyahut müşrik Cahiliye Araplarından bazılarının ibadet ettikleri bazı cinler olabilir ki o cinler ihtida edip Müslüman oldukları halde, onlara tapanlar, bundan haberdar olmamışlardı
58 – Hiç bir şehir yoktur ki kıyamet gününden önce Biz orayı imha etmeyelim
veya şiddetli bir azaba uğratmayalım Bu, kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılıdır [11,101; 65,8-9]
59 – Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûcizeleri göndermeyişimizin tek sebebi,
daha önceki kâfirlerin bu gibi mûcizeleri yalanlamış olmalarıdır
Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de
onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler
Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz [5,115; 7,65] {KM, Markos 8,12}
60 – Unutma ki vaktiyle sana: “Rabbin insanları ilim ve kudretiyle kuşatmıştır” demiştik
Gerek miraçta sana gösterdiğimiz temaşayı, gerek Kur’ân’da lânetlenen ve cehennemin dibinde biten o zakkum ağacını, sırf insanları deneme vesilesi kıldık
Biz onları tehdit ediyoruz da bu, onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor
Bu âyette rüya “düş” anlamına olmayıp, dış dünyada görülen şey mânasınadır Miraca işarettir Sadece düş olsaydı, insanlar için ciddi bir imtihan olmazdı
61-62 – Bir zaman meleklere: “Ademe secde edin!” dedik, onlar da hemen secdeye kapandılar,
yalnız İblis secde etmeyip: “Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim!”
“Benden üstün kıldığın adam bu mu?
Eğer kıyamet gününe kadar bana bir mühlet versen, gör bak nasıl da onun soyunu pek azı dışında kumandam altına alacağım!” dedi [7,12; 38,75-76]
63 – “Defol! oradan” buyurdu Allah;
“Onlardan kim sana tâbi olursa, iyi bilin ki cehennem de sizin cezanızdır Ceza ki ne ceza!” [38,80; 15,37]
64 – Allah sonra şöyle buyurdu: “Onlardan gücünün yettiğini sesinle aldatıp kötülüklere kaydır
Süvari veya piyade olarak bütün kuvvetlerini toplayarak onların üzerine yürü,
mallarına ve evlatlarına ortak ol, bol bol vaadlerde bulun onlara!”
Şeytan bu! Onları aldatmadan başka ne vaad eder ki! [19,38; 14,22]
65 – “Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olamayacaktır
Rabbinin onları koruyucu olması yeter de artar!”
66 – Rabbiniz o muazzam kudret sahibidir ki lütfundan nasibinizi aramanız için denizde gemiler yürütür
Gerçekten O’nun size ihsan ve merhameti pek fazladır
67 – Denizde musîbete mâruz kaldığınızda
Allah’tan başka yalvardığınız bütün putlar ortada görünmez olur
Ama O sizi kurtarıp selâmetle karaya çıkarınca,
Ona arkanızı dönersiniz İşte öyle nankördür bu insanoğlu!
68 – Karada sizi yerin dibine geçirmesinden
yahut çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz?
Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız [67,16-17]
69 – Yahut sizi tekrar denize gönderip de üzerinize kırıp geçiren bir fırtına göndererek,
inkârınız ve nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmayacağından emin mi oldunuz?
Sonra Bize karşı size arka çıkacak hiç bir kuvvet bulamazsınız
70 – Gerçekten Biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık,
karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasib ettik,
onlara helâl ve hoş rızıklar verdik
ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık
Bu âyetler, şunu hatırlatmak istiyor: “Canlı ve cansız bütün kâinatı, güneş’ten, Ay’dan, yıldızlardan, atmosfer küresinden, topraktan, sudan madenlerden, kuşlardan, balıklardan, koyunlardan, ineklerden, meyvelere, zerrelere kadar bütün kâinatı insana hizmet ettiren, ne insanın kendisi, ne başka insanlar, ne cinler, ne başka varlıklar ve ne de kör tesadüfler olamaz Belli ki rahmeti nihayetsiz Yaratıcının rahmeti ve iradesi bunu dilemiştir Şu halde insanı bu derece yücelten O iken, nasıl olur da insan O’na değil de, başka âcizlere kulluk eder, nihayetsiz aptallık edip kendi değerini düşürür
71 – Günü geldiğinde, her sınıftan insanları, tâbi oldukları önderlerine nisbet ederek çağıracağız
Kimin hesap defteri sağından verilirse işte onlar defterlerini emin olarak okuyacak ve kıl kadar olsun, haksızlığa uğratılmayacaklardır [10,47; 36,12; 18,49; 45,28;29]
72 – Kim bu dünyada gerçekleri görmede kör ise,
âhirette de kördür, hatta yol bulmadaki şaşkınlığı daha da beterdir
73 – Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup,
Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak
ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi
Hz Peygamberin ve müminlerin kritik imtihanlarını anlayabilmek için Mekke döneminde Peygamberimiz (as)’ın yaşadığı halleri düşünelim: Baskı, tehdid, büyük servet teklifleri, kral yapma, en güzel kadınları sağlama, tuzaklar kurma, kendine ve taraflarına yıllarca süren sosyal ve ekonomik boykotlar uygulama gibi Bunlardan bir tekinin bile nice dâva adamlarını çekip götürdüğü düşünülürse, meselenin kolay olmadığı ortaya çıkar Âyet, Peygamberimizin bunlara önem verdiği mânasına gelmeyip, müminleri çok ciddî imtihanlara hazırlama gayesine mâtuftur
74 – Eğer sana sebat vermeseydik
nerdeyse azıcık da olsa onlara meyledecektin
75 – O takdirde de hem hayatın, hem de ölümün acısını sana kat kat tattırırdık
Sonra Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın [33,30; 7,38; 35,69; 57,28]
Bu kısım iki noktayı vurgulamaktadır
1 Batıla meyletmen halinde, hem dünyada, hem de âhirette Allah’ın azabına müstehak olurdun
2 Küfrün düzenlerine karşı Allah’ın lütfu olmazsa, Resulullah bile mukavemet edemez
76 – Onlar yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar
O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler
77 – Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan ilahî kanun budur
Sen Bizim nizamımızda asla bir değişiklik bulamazsın!
Peygamberi süren veya öldüren bir topluluk hakkında cari olan hüküm şudur: Ya helâk edilirler, ya düşman idaresine girerler, ya da peygamberin taraftarlarınca hezimete uğratılırlar
78 – Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını! Zira sabah namazı şahitlidir
Hem gece hem de gündüz melekleri sabah namazında hazır olurlar, şahid olurlar Sabahleyin bütün kâinat uyanır
79 – Sana mahsus olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’ân oku, teheccüd namazı kıl
Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda eriştireceğini umabilirsin [3,113]
Bu âyette beş vakit namaz mücmel olarak yer alır Vakitleri ayrıntılı olarak Hz Peygamber (as) bildirmiştir Böylece miraç gecesi bildirilen beş vakit namaz, miraç ile en çok ilgili İsra sûresinde Peygamberimize öğretilmiş, o da “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın!” buyurmuştur Aksi halde namazı Allah’ın istediği tarzda eda etmenin mümkün olmadığına böylece dikkat çekmiştir Gece uykudan uyanmak suretiyle kılınan teheccüd namazı Hz Peygambere farz, ümmete sünnettir
Makam-i mahmud: Allah’a yakınlık ve âhiretteki en büyük şefaat makamıdır
80 – De ki: “Ya Rabbî, gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasib et
ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana!” [57,25]
81 – De ki: “Hak geldi, batıl yıkılıp gitti Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur” [21,18]
82 – Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır [41,44; 9,124-125]
83 – İnsana her ne zaman nimet versek, Allah’ı anmaktan yan çizer, umursamaz
Başına bir dert gelince de ümitsizliğe düşer [17,67; 10,12]
84 – De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır
Kimin daha isabetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir [11,121-122]
85 – Bir de sana “rûh” hakkında soru sorarlar De ki:
“Rûh Rabbimin emrindedir, O’nun bileceği işlerdendir Size sadece az bir ilim verilmiştir
Bu âyetteki ruh, genellikle “İnsanın ruhu, canı” olarak anlaşılır Kur’ân’da Cebrail (as) hakkında da kullanılır Âyetin, Kur’ân vahyinden bahsedilen bir siyak içinde yer alması, Cebrail’in de vahyi getiren melek olması karineleriyle, bazı müfessirler burada ikinci tefsir üzerinde dururlar “Vahyi Cebrail getiriyor” cevabını alan müşrikler onun hakkında bilgi istemiş olabilirler
86 – Eğer dileseydik sana vahyettiğimiz Kur’ân’ı hafızalardan ve sayfalardan giderirdik
Sonra, sen de onu ele geçirmek için karşımızda bir yardımcı da bulamazdın
87 – Ama böyle yapmayıp Kur’ân âyetlerini muhafaza etmesi, sırf Rabbinin ihsanının sonucudur Gerçekten O’nun sana olan lütfu pek büyüktür
88 – De ki: “Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar,
hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile,
yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler
Bu âyet i’caz konusunda meydan okumanın en kapsamlı ifade edildiği âyettir Kısaca şunları ihtiva eder: 1 Üslubu, delilleri, konuları, öğretileri, muhtevasının zenginliği, gaybe dair verdiği haberler gibi yönlerden mûcizedir Değil bir insan, bütün insanlar ve cinler bir araya toplansalar da Kur’ân’ın benzerini yapamazlar 2 Hz Muhammed daha önce içinizde kırk yıl yaşadı, bu misyonunun en ufak bir emaresi bile onda görülmedi 3 Vahiy hali dışında söylediği sözlerle vahiy olduğunu bildirdiklerini kıyaslayın Arapça’ya vakıf olan herkes, hadîslerle Kur’ân’ın ayrı ayrı zatların sözleri olduğunu kabul eder
89 – Bu Kur’ân’da Biz her türlü mânayı, insanlar için çeşitli tarzlarda tekrar tekrar açıkladık
Ama insanların çoğu inkârcılıkta ısrar ettiler
90 – Ve “Biz” dediler; “Sana asla inanmayacağız Ta ki yerden bir pınar akıtasın
91 – Yahut senin hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın
92 – Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler
93 – Yok, yok! Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı yahut göğe çıkmalısın
(Ama unutma!) Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha!”
De ki: “Fe Sübhanallah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?” [17,59; 25,7-11; 26,187]
Mûcize isteyen kâfirlerin dikkatleri, daha önemli, çünkü devamlı olan ilmî mûcizeye çeviriliyor Kur’ân’ı anlamak istemeyenlerin, tuhaf bir psikoloji içinde inanıp dikkat etmek için değil de, alaya almak veya imtihan edip sıkıştırmak için mûcize istekleri devam ediyor Allah, Resulüne: esas görevinin tebliğ olduğunu, yoksa öbür harikaları göstermenin elçinin görevi olmadığını bildirmesini emrediyor
94 – Zaten, insanların ekserisinin, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi:
“Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?” demeleridir
95 –onlara deki: “Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı o zaman Biz onlara melek elçi gönderirdik” [10,2; 64,6; 14,10; 23,47]
96 – De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter!
Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir” [6,19; 69,44-46]
97 – Allah kimi doğru yola iletirse işte doğru yolda olan odur
Kimi şaşırtırsa, artık Allah’tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın
Kıyamet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzü koyun haşrederiz
Varacakları yer cehennemdir Onun ateşi zayıfladıkça alevlerini artırırız [18,17]
98 – İşte onların cezaları budur! Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ediyorlar ve:
“Bir kemik yığını ve ufalanan kırıntı haline geldikten sonra mı biz diriltilip yeniden yaratılacağız!” diye dinle alay ediyorlardı
99 – Görüp düşünmüyorlar mı ki gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya elbette kadirdir?
O, kendileri için asla, şüphe götürmeyecek bir vâde belirlemiştir
Ama zalimlerin işleri güçleri inkârdan ibaret! [40,57; 36,81-82] [11,104]
100 – De ki: “Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz Çok cimridir insan!” [4,53; 70,18-19; 64-16]
101 – Mûsâ’ya, açık açık dokuz mûcize (açık belge) verdik
İşte İsrailoğullarına sor: Mûsâ kendilerine geldiğinde Firavun ona:
(“Bana bak) Mûsâ!” dedi, “Ben senin büyülendiğini zannediyorum” [2,102]
Bazıları bu âyeti çarpıtarak, hadisleri inkâr etmeye sebep göstermek isterler Oysa bunu diyen kâfirlerin esas maksadı, vahyi saçma buldukları için o sözlerin ancak bir büyü etkisiyle olabileceğini iddia etmekti İmdi onlara kanıp Kur’ân vahyini de reddetmek mi gerekir? Kur’ân’da Hz Mûsâ’nın sihirden etkilendiği de yer alır (20,57-66) Bu hadis inkârcıları buna ne diyecekler? Gerçek şu ki bir zehirin, bir mikrobun, bir yaralamanın Hz Peygamberi geçici etkisi altına alması gibi, sağlığı da büyü ile etkilenebilir Fakat büyü, ilahî mesaja tesir edemez
102 – Mûsâ da şöyle cevap verdi: “Pek iyi bilirsin ki bu âyetleri, birer belge olmak üzere, indiren, göklerin ve yerin Rabbinden başkası değildir
Ey Firavun! Ben de senin mahvolduğunu zannediyorum
103 – Firavun onları ülkeden söküp atmak istedi
Ama Biz onu ve beraberindeki bütün ordusunu suda boğduk
104 – Bu olaydan sonra İsrailoğullarına da dedik ki: “Haydin, yerleşin o ülkeye!
Ne zaman ki âhiret vâdesi gelir, işte o vakit hepinizi bir araya toplar, hakkınızda gereken hükmü veririz!”
Maksat, Firavun’un onları çıkarmak istediği Mısır topraklarıdır
101 - 104 bölümü Hz Mûsâ - Firavun kıssasına yer verir Gaye Firavun’un inad, kibir ve saltanatına rağmen Hz Mûsâ’nın tebliğinin başarılı olduğunu, Mekkeli müşriklere hatırlatmak, aynı âkıbetin kendilerini de beklediğini vurgulamaktır
105 – Biz Kur’ân’ı hak olarak indirdik
O da hakkın ve gerçeğin ta kendisi olarak indi
Seni de ey Resulüm, sadece rahmetle müjdelemen ve inanmayanları ise azapla uyarman için gönderdik [4,166]
106 – Hem o vahyi, insanların zihinlerine sindire sindire okuman için
zaman zaman gelen Kur’ân dersleri halinde indirdik [16,101-102; 25,32]
107 – De ki: “İster inanın ona, ister inanmayın
Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur’ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar
Bu âyeti okuyanın veya dinleyenin tilavet secdesi yapması vaciptir
108 – “Ulu Rabbimizin şanı yücedir Ne vaad ederse mutlaka gerçekleşir” derler
109 – Yine ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar
İşte Kur’ân, onların saygısını böyle artırır [47,17; 41,44; 3,113-115]
110 – De ki: “Dua ederken ister “Allah” ister “Rahman” diye hitab edin
Hangisini deseniz en güzel isimler hep O’nundur!”
Namazında sesini pek yükseltme, ama iyice de kısma, ikisinin arası bir yol tut [59,22-24; 25,60]
111 – Her türlü hamd O Allah’a mahsustur ki, asla evlad edinmemiştir
“Hakimiyetinde hiç bir ortağı yoktur
Acze düşüp de bir desteğe muhtaç olmamıştır” de ve tekbir getirerek O’nun büyüklüğünü ilan et!


Mekke’de nâzil olmuş olup 111 âyettir İlk âyetinde İsrâ olayından bahsettiğinden bu ismi almıştır Hicretten takriben bir - bir buçuk yıl önce indirildiği düşünülebilir İsrâ sûresi de diğer Mekki sûreler gibi tevhid, nübüvvet, âhiret inançlarına yer verdiği gibi namaz, infak emirlerinin yanında anne babaya itaat, zina yasağı ve birçok ahlâkî prensiplere de yer verir 60 âyetten itibaren birkaç âyette isrânın (mirac’ın) hikmetleri bildirilir Daha sonra Hz Âdem - İblis kıssası yeniden ele alınır Kur’ân’ın faziletlerine dair açıklamalar yapılır Kâfirlerin ısrar ve tahakkümle mûcize istekleri cevaplandırılır Hz Mûsâ (as)’a buna benzer dokuz mûcize verildiği halde, muhataplarının iman etmedikleri bildirilir Tevhidi ilan eden âyetlerle sûre sona erdirilir

Bismillâhirrahmânirrahîm
1 – Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur [53,18; 17,60]
Mescid-i Aksa, Kudüs’teki Beytü’l-Makdisdir Nitekim İsrâ (mirac) hadisinde Hz Peygamber (as) “Buraka bindim, Beytü’l-Makdis’e vardım” buyurmuştur Efendimiz oradan göğe yükseltildi, nebîler ve meleklerle (aleyhimü’s-selam) görüştü Cennet ve cehennemi, daha başka işaretleri gördü Nihayet beş vakit namaz emri ile aynı gece döndü (Daha önce sabah ve yatsı kılınıyordu)
2 – Biz Mûsâ’ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına “Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin” diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık
3 – Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli! (Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin!) Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi
4 – Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: “Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz
5 – Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı köşe bucak araştırdılar Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi
Bozgunculukları neticesinde mâruz kaldıkları ilk felaket MÖ 598’de Babil kralı Buhtunnasr’ın istilasıdır O Kudüs’ü ve Beyt-i Makdis’i yerle bir etti İsrailoğullarını Filistin’den sürüp çeşitli ülkelere dağıttı Bir kısmını da Babil’e götürdü Onlara verilen ilk ceza budur 539’da Pers kralı Hüsrev Babil’i alınca İsrailoğullarına Kudüs’e dönme ve mâbedi inşa etme izni verdi Daha sonra Ezra, kaybolan Tevrat’ı yeniden derledi Dini ıslahat yapıldı MÖ 4 yüzyılda Yunan işgalinden sonra, MÖ ikinci yüzyıl sonunda dinî bir canlanma ile Makkabiler devletini kurdular Tekrar bir çürüme ve tefrika, Romalıların MÖ 63’de Filistin’i işgal etmeleriyle sonuçlandı Manevî çöküşleri daha da arttı MS 70’de Romalı Titus Kudüs’ü alıp Yahudileri kılıçtan geçirdi Beyt-i Makdis’i yaktı yıktı Âyette bildirilen felaket bu olabilir Unutmamak gerekir ki Yahudilerin mâruz kaldıkları başka musîbetler de olmuştur
İkinci ceza için bir de şu ihtimal vardır Siyonizm, Batının süper güçlerinin desteği ile sun’i İsrail devletini 1948’de kurdu Üç milyon kadar Filistinli Müslümanı yurtlarından kovup, 50 küsur yıldan beri İslâm dünyasını kana ve ateşe verdi Dolayısıyla bu âyet, mazlum Müslümanların haklarını alıp vatanlarına kavuşacaklarına da işaret olabilir Buharî’den şu hadisi nakledelim: “Müslümanlarla Yahudiler arasında kanlı bir harp olmadıkça kıyamet kopmaz Müslümanlar onları kırıp mahvedecek Hatta onlardan bir Yahudi taş arkasına saklansa da taş dile gelerek: “Ey Allah’ın kulu, şu arkamda Yahudi var, onu da öldür!” diyecektir
6 – Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık
7 – İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz Derken ikinci bozgunculuğunuzun vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz [41,46]
8 – Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder
Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız
9 – Gerçekten bu Kur’ân insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir
Güzel ve makbul işler yapan müminlere nail olacakları büyük mükâfatı müjdeler
10 – Âhirete inanmayanlara ise gayet acı bir azap hazırladığımızı bildirir
11 – İnsan, bazen şerri, tıpkı hayrı istercesine ister Pek acelecidir bu insan! [10,11]
İnsan, peşin zevk peşindedir Âhiret nimetlerini de dünyada görmek ister Acelecilikle, vakti gelmeyen nimete çarçabuk ulaşmak isteyen, ondan mahrum kalmakla cezalandırılır Öyleyse müminler beddua değil, sabır ve ihtiyat ile hayra dua edip yararlı işler yapmalıdırlar
12 – Biz gece ve gündüzü kudretimizi gösteren iki delil kıldık
Gece delili ay’ı sildik, gündüz delili güneş’i aydınlatıcı yaptık ki
hem Rabbinizin lütfedeceği nimetlerin peşine düşesiniz, hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz
Biz her şeyi açık açık bildirdik [28,71-73; 25,61-62; 36,37-38]
13 – Her insanın vebalini, kendi nefsine bağladık, (her insan yaptıklarına göre muamele görür)
Nitekim kıyamet günü önüne açılan bir defter çıkaracağız [99,7-8; 52,16; 4,123; 75,12-14] {İşaya 65,6; Daniel 7,10; Vahiy 20,12}
Âyet: “Her insanın kuşunu, kendisinin boynuna bağladık” buyurmaktadır Cahiliye arapları kuşların uçuşlarının kendi mukadderatlarını belirlediklerine inanırlardı Kur’ân bu batıl inancı yıkıp, insanın ancak yaptıklarına göre muamele göreceğini bildiriyor
Âyet-i kerime insanın yaptığı her hareketle, âdeta bir kalem gibi, daha doğrusu tuşa dokunmuş gibi, kendi ekranında hayat boyunca bir şeyler yazıp durduğunu, kıyamet günü de, âdeta bunun çıktısını alacağı izlenimini vermektedir Dünya hayatında nefsin ihtirasları, gafletli insanın iyi ve kötüyü değerlendirmesini önlemektedir Ama âhirette her şey göz önüne serilecektir
14 – Şöyle deriz ona: “Defterini oku Bugün muhasebeci olarak kendi işini görmeye kendin yetersin!”
15 – Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur;
kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur
Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz
Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız [35,18; 29,13; 16,25; 67,8-9; 39,70-71; 35,37]
Bu âyetten anlaşıldığı üzere peygamber tebliği, matlup şartlara göre ulaşmayan insanlar, İslâm’ı öğrenip kabul etmediklerinden dolayı âhirette sorumlu olmazlar
16 – Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde
oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz
Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler
Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir Biz de orayı yerle bir ederiz {KM, İşaya 6,9-13; Hezekiel 18 bölüm}
17 – Hem Nuh’tan sonra öyle nesiller helâk ettik ki saymaya gelmez!
Kullarının günahlarını senin Rabbinin görüp bilmesi yeter
18 – Kim şu peşin dünya zevkini isterse, Biz de dilediğimiz kimse hakkında ve dilediğimiz miktarda, o dünya zevkini ona veririz
Ama sonra ona cehennemi mekân kılarız,
O da yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya atılır
19 – Kim de âhireti ister ve ona lâyık bir biçimde mümin olarak gayret gösterirse, işte bunların çalışmaları makbul olur
20 – Hepsine, dünyayı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz
Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir
21 – Bak nasıl dünyada onların kimini kimine üstün kıldık!
Elbette âhirette erişilecek daha büyük mertebeler, kazanılacak daha yüksek faziletler vardır
Servet, sağlık ve diğer imkânlar yönünden insanların farklı olmaları Allah’ın takdiridir Bu âyet, dünyadaki işlere göre, âhirette de insanların farklı durumlarda olacağını bildirmektedir Öyleyse insan asıl ebedî hayatta yüksek derecelere ulaşmak için çalışmalıdır
22 – Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! Yoksa yerilmiş, bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın {KM, Tesniye 32,39; İşaya 42,8}
23 – Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin Anneye ve babaya güzel muamele edin
Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa
sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle [31,14]
22-39 bölümü, Medine döneminin başlamak üzere olduğu sırada gittikçe güçlenecek olan İslâm toplumunun hangi temel esaslar üzerine kurulacağını ilan etmektedir Bkz 6,151-153
24 – Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger ve şöyle dua et:
“Ya Rabbî, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla yetiştirdilerse,
ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur!”
25 – Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pek iyi bilir
Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden, (özellikle anne ve babasına yaptığı kötü muamelelerden,) tövbe edenlere karşı, günahları çok affedicidir {KM, Hezekiel 18,21; Yoel 2,12-14; II Tarihler 30,9}
26-27 – Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma!
Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır
Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür [25,67]
28 – Eğer elinin dar olması sebebiyle Rabbinden umduğun bir lütfu, bir imkânı beklerken
o hak sahiplerine şimdilik ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse onlara gönül alıcı bir şeyler söyle
29 – Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki
herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin
30 – Şu kesin ki, Rabbin dilediği kimsenin nasîbini bollaştırır, dilediğinin nasîbini daraltır Çünkü Rabbin kullarının her halini bilip görmektedir
Birçok insan, servet bakımından insanların farklı seviyelerde olmasının hikmetini anlayamaz Oysa Allah insanları zekâ, kabiliyet, güç ve enerji bakımından farklı yaratmıştır Herkesin hukukta eşitliği esastır Fakat fazilette ve neticede eşit kılmak, Allah’ın koyduğu fıtrat kanununa aykırıdır Onun için uygulanma şansı yoktur Uygulama gayretleri, işi daha da bozmuştur (20 asırdaki Sovyetler tecrübesinin sonucu mâlumdur) Fıtrata ve insanlık şerefine en uygun nizam, meşrû yoldan kazanıp meşrû şekilde harcama ve toplumun mahrum kısmını ihmal etmemeyi esas prensip edinen ilahî buyruklara uymaktır
31 – Fakirliğe düşme endişesi ile evlatlarınızı öldürmeyiniz! Onların da sizin de rızkınızı veren Biz’iz, Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur
Cahiliye döneminin, kız çocukları öldürme âdetinin ötesinde, âyet kürtajı yasaklıyor Nüfus nüfuzu artırır Tarih bize, ülkelerin nüfusları ile beslenme kaynaklarının aynı, hatta daha hızlı bir oranla arttığını göstermektedir Mesela; Türkiye’nin nüfusu 20 milyon iken, 65 milyon olduğu döneme göre maddî imkanların çok daha az olduğu kesin bir gerçektir
32 – Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur
33 – Haklı bir gerekçe olmaksızın Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın! Bir kimse zulmen öldürülürse onun velisine (mirasçısına) bir yetki vermişizdir; artık o da kısas hususunda aşırı davranmasın, (meşrû hakla yetinsin) Zaten kendisine yetki verilmekle gerekli destek sağlanmıştır {KM, Sayılar 35,1219; Tesniye 19,612; Yuşa 20,3}
Öldürme yasağına insanın kendisi de dahildir Onun için intihar da adam öldürme gibi haramdır Âyette yetkiden maksat kısas veya diyet olup uygulama işi yönetime aittir
34 – Büluğ çağına ermeyen yetimin malına, en güzel tarzdan başka bir şekilde yaklaşmayın Verdiğiniz sözü yerine getirin Çünkü verilen söz, sorumluluk gerektirir [4,2-6; 6,152; 81,8]
Büluğ çağının başlamasının alameti erkekte ihtilam, kızda ay halidir Bunlar olmazsa Ebû Yusuf’a göre 15, İmam Ebû Hanife’ye göre göre erkek için 18, kız için 17 yaşına girmedir
35 – Ölçtüğünüz zaman dürüst olun, tam ölçün Doğru terazi ile tartın Bu hem ticaretiniz için daha hayırlı, hem de âkıbet yönünden daha güzeldir
36 – Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir [49,12]
37-38 – Hem kibirli kibirli yürüme!
Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin
Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir
39 – İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir Sakın Allah’ın yanı sıra başka bir tanrı uydurma,
yoksa yerilmiş, rahmetten kovulmuş olarak cehenneme fırlatılırsın
40 – Ya! Demek Rabbiniz sizi erkek evlatlarla onurlandırdı da,
(sizin iddianıza göre, işi bilmiyormuş gibi), melekleri de biçare kız çocukları olarak Kendisine ayırdı öyle mi?
Gerçekten siz pek müthiş, vebali çok büyük bir iddia ileri sürüyorsunuz [19,88-95; 37,150]
41 – İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye
Biz Kur’ân’da bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik
Ne var ki bu, onları daha da kaçırmaktan başka bir sonuç vermedi [16,101; 7,58]
42 – De ki: Faraza müşriklerin iddia ettikleri gibi Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı,
elbette onlar Arş’ın ve kâinat hakimiyetinin sahibi Yüce Allah’a üstün gelmek için çareler arayacaklardı! (Ama besbelli ki böyle bir şey asla vaki değildir)
Bu âyet, tevhidin kuvvetli bir delilini özetleyerek Kelam ilminin en önemli prensiplerinden birini ortaya koyar Şöyle ki: a) Birden fazla müstakil ilah olsaydı, mutlaka ihtilaf çıkar, kâinatın devamı mümkün olmazdı b) Faraza biri en üstün ilah, diğeri O’nun yetkili kıldığı ilahlar olsalardı, bunlar arasında rekabet çıkar ve kendilerince en iyi yönetimi gerçekleştirmek için hakimiyeti ele geçirmek isterlerdi Âlemde nizam bozulmadığına göre tek İlahın nizamı işlemektedir Aksi halde bir buğday tanesi bile yetişmezdi
43 – Allah onların, iddialarından münezzehtir, son derece yücedir, uludur
44 – Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah’ı takdis ve tenzih eder Hatta hiçbir şey yoktur ki O’na hamd ile tenzih etmesin
Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız Bunca azametiyle beraber, kullarının gaflet ve cürümlerine karşı, O, halimdir, gafurdur (çok müsamahalıdır, affedicidir)
45 – Sen Kur’ân okuduğun zaman, seninle âhirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz
İlk bakışta bazılarının zannettiği gibi burada bir kısım insanları küfre zorlama yoktur Yani Allah hiç kimsenin kalbini kılıflı, manevî kulaklarını sağır yaratıp iman etmelerini engellemez Ama kâfirler kendilerine yapılan tebliğleri işitmemeyi, Allah’ın tevhid delillerini görüp anlamamayı âdet haline getire getire kendi kendilerine bu perdeleri çekmiş olmaktadırlar Fıtratını bozacak derecede iradelerini olumsuz yönde kullanma süreci sonucunda bu duvarlar çekilmektedir
Bu da Allah’ın koyduğu bir nizam gereği olduğundan, mecazî olarak Allah bu fiili Kendisine izafe etmektedir Nitekim aynı fiilleri Fussilet, 5 âyetinde kâfirler kendi fiilleri olarak ifade etmişlerdir
46 – Ve kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına mani kılıflar geçirir, kulaklarına da ağırlıklar koyarız
Sen Kur’ân’da Rabbini tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp giderler [39,45]
47 – Onlar senin okuyuşunu dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kulis yaparken insanlara:
“Siz, sadece sihir tesirinde kalmış birinin peşinde gidiyorsunuz, aklınızı kullanın!”
diye fısıldaşarak vesvese verdiklerini pek iyi biliyoruz
48 – Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de
nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı
49 – Bir de şöyle dediler: “Sahi, biz kupkuru kemik yığını ve ufalanmış toz haline geldiğimiz zaman,
biz mi yeniden yaratılıp dirileceğiz! (bu olacak iş değil!)” [36,78-79; 79,10-12]
50-51 – De ki: “İster taş olun, ister demir
İsterse yeniden dirilmesi aklınızca imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık,
ne olursanız olun, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız
“O halde” diyecekler, “kimdir bizi diriltecek olan?” De ki: “Sizi ilk defa yoktan yaratan!”
Bu sefer, alay ederek başlarını sallayacak da:
“Ne zamanmış o?” diyecekler
De ki: “Belki de yakındır” [30,27; 42,18]
52 – Allah, Sizi kabirlerden çağıracağı gün, derhal O’na hamd ederek koşarcasına çağrısına uyacaksınız
Kendi kendinize bir düşünüp, dünyada pek az kaldığınızı sanırsınız [79,46; 23,112-114] [30,25; 54,50]
53 – Söyle o kullarıma: “Hep en güzel sözleri söylesinler, çünkü şeytan aralarını bozmaya çalışır Gerçekten şeytan insanın açık düşmanıdır
Muhaliflere delil getirirken, delilleri en güzel tarzda ifade etsinler, hiddet göstermeye, sövüp saymaya kalkışmasınlar
54 – Rabbiniz sizi pek iyi bilir Dilerse size merhamet eder yahut dilerse sizi cezalandırır
Bunun içindir ki, ey Resulüm, seni onlar üzerine yönetici, onlardan sorumlu olarak göndermedik
55 – Hem senin Rabbin, göklerde ve yerde olan kim varsa hepsini pek iyi bilir
Biz nebîlerden bazısını bazısına üstün kıldık, nitekim Davud’a da Zebûr’u verdik [2,253; 33,7; 42,13]
56 – De ki: “İbadetlerde Allah’ın ortakları olduklarını yalan yere iddia ettiğiniz tanrılarınızı çağırın çağırabildiğiniz kadar!
Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilir, ne de onu başka yere çevirebilirler!” {KM, İşaya 41,23-24}
57 – Onların tanrılaştırıp yalvardıkları kimseler,
“Ne yaparsam O’na daha yakın olabilirim?” diye Rab’lerine vesile ararlar
O’nun rahmetini arar, azabından korkarlar Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur
Bunlar, çeşitli şirk inançlarına göre gâh melaike; gâh Îsâ (as) veya Uzeyr (as) olabilir Veyahut müşrik Cahiliye Araplarından bazılarının ibadet ettikleri bazı cinler olabilir ki o cinler ihtida edip Müslüman oldukları halde, onlara tapanlar, bundan haberdar olmamışlardı
58 – Hiç bir şehir yoktur ki kıyamet gününden önce Biz orayı imha etmeyelim
veya şiddetli bir azaba uğratmayalım Bu, kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılıdır [11,101; 65,8-9]
59 – Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûcizeleri göndermeyişimizin tek sebebi,
daha önceki kâfirlerin bu gibi mûcizeleri yalanlamış olmalarıdır
Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de
onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler
Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz [5,115; 7,65] {KM, Markos 8,12}
60 – Unutma ki vaktiyle sana: “Rabbin insanları ilim ve kudretiyle kuşatmıştır” demiştik
Gerek miraçta sana gösterdiğimiz temaşayı, gerek Kur’ân’da lânetlenen ve cehennemin dibinde biten o zakkum ağacını, sırf insanları deneme vesilesi kıldık
Biz onları tehdit ediyoruz da bu, onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor
Bu âyette rüya “düş” anlamına olmayıp, dış dünyada görülen şey mânasınadır Miraca işarettir Sadece düş olsaydı, insanlar için ciddi bir imtihan olmazdı
61-62 – Bir zaman meleklere: “Ademe secde edin!” dedik, onlar da hemen secdeye kapandılar,
yalnız İblis secde etmeyip: “Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim!”
“Benden üstün kıldığın adam bu mu?
Eğer kıyamet gününe kadar bana bir mühlet versen, gör bak nasıl da onun soyunu pek azı dışında kumandam altına alacağım!” dedi [7,12; 38,75-76]
63 – “Defol! oradan” buyurdu Allah;
“Onlardan kim sana tâbi olursa, iyi bilin ki cehennem de sizin cezanızdır Ceza ki ne ceza!” [38,80; 15,37]
64 – Allah sonra şöyle buyurdu: “Onlardan gücünün yettiğini sesinle aldatıp kötülüklere kaydır
Süvari veya piyade olarak bütün kuvvetlerini toplayarak onların üzerine yürü,
mallarına ve evlatlarına ortak ol, bol bol vaadlerde bulun onlara!”
Şeytan bu! Onları aldatmadan başka ne vaad eder ki! [19,38; 14,22]
65 – “Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olamayacaktır
Rabbinin onları koruyucu olması yeter de artar!”
66 – Rabbiniz o muazzam kudret sahibidir ki lütfundan nasibinizi aramanız için denizde gemiler yürütür
Gerçekten O’nun size ihsan ve merhameti pek fazladır
67 – Denizde musîbete mâruz kaldığınızda
Allah’tan başka yalvardığınız bütün putlar ortada görünmez olur
Ama O sizi kurtarıp selâmetle karaya çıkarınca,
Ona arkanızı dönersiniz İşte öyle nankördür bu insanoğlu!
68 – Karada sizi yerin dibine geçirmesinden
yahut çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz?
Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız [67,16-17]
69 – Yahut sizi tekrar denize gönderip de üzerinize kırıp geçiren bir fırtına göndererek,
inkârınız ve nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmayacağından emin mi oldunuz?
Sonra Bize karşı size arka çıkacak hiç bir kuvvet bulamazsınız
70 – Gerçekten Biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık,
karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasib ettik,
onlara helâl ve hoş rızıklar verdik
ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık
Bu âyetler, şunu hatırlatmak istiyor: “Canlı ve cansız bütün kâinatı, güneş’ten, Ay’dan, yıldızlardan, atmosfer küresinden, topraktan, sudan madenlerden, kuşlardan, balıklardan, koyunlardan, ineklerden, meyvelere, zerrelere kadar bütün kâinatı insana hizmet ettiren, ne insanın kendisi, ne başka insanlar, ne cinler, ne başka varlıklar ve ne de kör tesadüfler olamaz Belli ki rahmeti nihayetsiz Yaratıcının rahmeti ve iradesi bunu dilemiştir Şu halde insanı bu derece yücelten O iken, nasıl olur da insan O’na değil de, başka âcizlere kulluk eder, nihayetsiz aptallık edip kendi değerini düşürür
71 – Günü geldiğinde, her sınıftan insanları, tâbi oldukları önderlerine nisbet ederek çağıracağız
Kimin hesap defteri sağından verilirse işte onlar defterlerini emin olarak okuyacak ve kıl kadar olsun, haksızlığa uğratılmayacaklardır [10,47; 36,12; 18,49; 45,28;29]
72 – Kim bu dünyada gerçekleri görmede kör ise,
âhirette de kördür, hatta yol bulmadaki şaşkınlığı daha da beterdir
73 – Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup,
Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak
ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi
Hz Peygamberin ve müminlerin kritik imtihanlarını anlayabilmek için Mekke döneminde Peygamberimiz (as)’ın yaşadığı halleri düşünelim: Baskı, tehdid, büyük servet teklifleri, kral yapma, en güzel kadınları sağlama, tuzaklar kurma, kendine ve taraflarına yıllarca süren sosyal ve ekonomik boykotlar uygulama gibi Bunlardan bir tekinin bile nice dâva adamlarını çekip götürdüğü düşünülürse, meselenin kolay olmadığı ortaya çıkar Âyet, Peygamberimizin bunlara önem verdiği mânasına gelmeyip, müminleri çok ciddî imtihanlara hazırlama gayesine mâtuftur
74 – Eğer sana sebat vermeseydik
nerdeyse azıcık da olsa onlara meyledecektin
75 – O takdirde de hem hayatın, hem de ölümün acısını sana kat kat tattırırdık
Sonra Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın [33,30; 7,38; 35,69; 57,28]
Bu kısım iki noktayı vurgulamaktadır
1 Batıla meyletmen halinde, hem dünyada, hem de âhirette Allah’ın azabına müstehak olurdun
2 Küfrün düzenlerine karşı Allah’ın lütfu olmazsa, Resulullah bile mukavemet edemez
76 – Onlar yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar
O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler
77 – Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan ilahî kanun budur
Sen Bizim nizamımızda asla bir değişiklik bulamazsın!
Peygamberi süren veya öldüren bir topluluk hakkında cari olan hüküm şudur: Ya helâk edilirler, ya düşman idaresine girerler, ya da peygamberin taraftarlarınca hezimete uğratılırlar
78 – Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını! Zira sabah namazı şahitlidir
Hem gece hem de gündüz melekleri sabah namazında hazır olurlar, şahid olurlar Sabahleyin bütün kâinat uyanır
79 – Sana mahsus olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’ân oku, teheccüd namazı kıl
Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda eriştireceğini umabilirsin [3,113]
Bu âyette beş vakit namaz mücmel olarak yer alır Vakitleri ayrıntılı olarak Hz Peygamber (as) bildirmiştir Böylece miraç gecesi bildirilen beş vakit namaz, miraç ile en çok ilgili İsra sûresinde Peygamberimize öğretilmiş, o da “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın!” buyurmuştur Aksi halde namazı Allah’ın istediği tarzda eda etmenin mümkün olmadığına böylece dikkat çekmiştir Gece uykudan uyanmak suretiyle kılınan teheccüd namazı Hz Peygambere farz, ümmete sünnettir
Makam-i mahmud: Allah’a yakınlık ve âhiretteki en büyük şefaat makamıdır
80 – De ki: “Ya Rabbî, gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasib et
ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana!” [57,25]
81 – De ki: “Hak geldi, batıl yıkılıp gitti Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur” [21,18]
82 – Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır [41,44; 9,124-125]
83 – İnsana her ne zaman nimet versek, Allah’ı anmaktan yan çizer, umursamaz
Başına bir dert gelince de ümitsizliğe düşer [17,67; 10,12]
84 – De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır
Kimin daha isabetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir [11,121-122]
85 – Bir de sana “rûh” hakkında soru sorarlar De ki:
“Rûh Rabbimin emrindedir, O’nun bileceği işlerdendir Size sadece az bir ilim verilmiştir
Bu âyetteki ruh, genellikle “İnsanın ruhu, canı” olarak anlaşılır Kur’ân’da Cebrail (as) hakkında da kullanılır Âyetin, Kur’ân vahyinden bahsedilen bir siyak içinde yer alması, Cebrail’in de vahyi getiren melek olması karineleriyle, bazı müfessirler burada ikinci tefsir üzerinde dururlar “Vahyi Cebrail getiriyor” cevabını alan müşrikler onun hakkında bilgi istemiş olabilirler
86 – Eğer dileseydik sana vahyettiğimiz Kur’ân’ı hafızalardan ve sayfalardan giderirdik
Sonra, sen de onu ele geçirmek için karşımızda bir yardımcı da bulamazdın
87 – Ama böyle yapmayıp Kur’ân âyetlerini muhafaza etmesi, sırf Rabbinin ihsanının sonucudur Gerçekten O’nun sana olan lütfu pek büyüktür
88 – De ki: “Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar,
hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile,
yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler
Bu âyet i’caz konusunda meydan okumanın en kapsamlı ifade edildiği âyettir Kısaca şunları ihtiva eder: 1 Üslubu, delilleri, konuları, öğretileri, muhtevasının zenginliği, gaybe dair verdiği haberler gibi yönlerden mûcizedir Değil bir insan, bütün insanlar ve cinler bir araya toplansalar da Kur’ân’ın benzerini yapamazlar 2 Hz Muhammed daha önce içinizde kırk yıl yaşadı, bu misyonunun en ufak bir emaresi bile onda görülmedi 3 Vahiy hali dışında söylediği sözlerle vahiy olduğunu bildirdiklerini kıyaslayın Arapça’ya vakıf olan herkes, hadîslerle Kur’ân’ın ayrı ayrı zatların sözleri olduğunu kabul eder
89 – Bu Kur’ân’da Biz her türlü mânayı, insanlar için çeşitli tarzlarda tekrar tekrar açıkladık
Ama insanların çoğu inkârcılıkta ısrar ettiler
90 – Ve “Biz” dediler; “Sana asla inanmayacağız Ta ki yerden bir pınar akıtasın
91 – Yahut senin hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın
92 – Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler
93 – Yok, yok! Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı yahut göğe çıkmalısın
(Ama unutma!) Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha!”
De ki: “Fe Sübhanallah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?” [17,59; 25,7-11; 26,187]
Mûcize isteyen kâfirlerin dikkatleri, daha önemli, çünkü devamlı olan ilmî mûcizeye çeviriliyor Kur’ân’ı anlamak istemeyenlerin, tuhaf bir psikoloji içinde inanıp dikkat etmek için değil de, alaya almak veya imtihan edip sıkıştırmak için mûcize istekleri devam ediyor Allah, Resulüne: esas görevinin tebliğ olduğunu, yoksa öbür harikaları göstermenin elçinin görevi olmadığını bildirmesini emrediyor
94 – Zaten, insanların ekserisinin, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi:
“Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?” demeleridir
95 –onlara deki: “Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı o zaman Biz onlara melek elçi gönderirdik” [10,2; 64,6; 14,10; 23,47]
96 – De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter!
Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir” [6,19; 69,44-46]
97 – Allah kimi doğru yola iletirse işte doğru yolda olan odur
Kimi şaşırtırsa, artık Allah’tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın
Kıyamet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzü koyun haşrederiz
Varacakları yer cehennemdir Onun ateşi zayıfladıkça alevlerini artırırız [18,17]
98 – İşte onların cezaları budur! Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ediyorlar ve:
“Bir kemik yığını ve ufalanan kırıntı haline geldikten sonra mı biz diriltilip yeniden yaratılacağız!” diye dinle alay ediyorlardı
99 – Görüp düşünmüyorlar mı ki gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya elbette kadirdir?
O, kendileri için asla, şüphe götürmeyecek bir vâde belirlemiştir
Ama zalimlerin işleri güçleri inkârdan ibaret! [40,57; 36,81-82] [11,104]
100 – De ki: “Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz Çok cimridir insan!” [4,53; 70,18-19; 64-16]
101 – Mûsâ’ya, açık açık dokuz mûcize (açık belge) verdik
İşte İsrailoğullarına sor: Mûsâ kendilerine geldiğinde Firavun ona:
(“Bana bak) Mûsâ!” dedi, “Ben senin büyülendiğini zannediyorum” [2,102]
Bazıları bu âyeti çarpıtarak, hadisleri inkâr etmeye sebep göstermek isterler Oysa bunu diyen kâfirlerin esas maksadı, vahyi saçma buldukları için o sözlerin ancak bir büyü etkisiyle olabileceğini iddia etmekti İmdi onlara kanıp Kur’ân vahyini de reddetmek mi gerekir? Kur’ân’da Hz Mûsâ’nın sihirden etkilendiği de yer alır (20,57-66) Bu hadis inkârcıları buna ne diyecekler? Gerçek şu ki bir zehirin, bir mikrobun, bir yaralamanın Hz Peygamberi geçici etkisi altına alması gibi, sağlığı da büyü ile etkilenebilir Fakat büyü, ilahî mesaja tesir edemez
102 – Mûsâ da şöyle cevap verdi: “Pek iyi bilirsin ki bu âyetleri, birer belge olmak üzere, indiren, göklerin ve yerin Rabbinden başkası değildir
Ey Firavun! Ben de senin mahvolduğunu zannediyorum
103 – Firavun onları ülkeden söküp atmak istedi
Ama Biz onu ve beraberindeki bütün ordusunu suda boğduk
104 – Bu olaydan sonra İsrailoğullarına da dedik ki: “Haydin, yerleşin o ülkeye!
Ne zaman ki âhiret vâdesi gelir, işte o vakit hepinizi bir araya toplar, hakkınızda gereken hükmü veririz!”
Maksat, Firavun’un onları çıkarmak istediği Mısır topraklarıdır
101 - 104 bölümü Hz Mûsâ - Firavun kıssasına yer verir Gaye Firavun’un inad, kibir ve saltanatına rağmen Hz Mûsâ’nın tebliğinin başarılı olduğunu, Mekkeli müşriklere hatırlatmak, aynı âkıbetin kendilerini de beklediğini vurgulamaktır
105 – Biz Kur’ân’ı hak olarak indirdik
O da hakkın ve gerçeğin ta kendisi olarak indi
Seni de ey Resulüm, sadece rahmetle müjdelemen ve inanmayanları ise azapla uyarman için gönderdik [4,166]
106 – Hem o vahyi, insanların zihinlerine sindire sindire okuman için
zaman zaman gelen Kur’ân dersleri halinde indirdik [16,101-102; 25,32]
107 – De ki: “İster inanın ona, ister inanmayın
Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur’ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar
Bu âyeti okuyanın veya dinleyenin tilavet secdesi yapması vaciptir
108 – “Ulu Rabbimizin şanı yücedir Ne vaad ederse mutlaka gerçekleşir” derler
109 – Yine ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar
İşte Kur’ân, onların saygısını böyle artırır [47,17; 41,44; 3,113-115]
110 – De ki: “Dua ederken ister “Allah” ister “Rahman” diye hitab edin
Hangisini deseniz en güzel isimler hep O’nundur!”
Namazında sesini pek yükseltme, ama iyice de kısma, ikisinin arası bir yol tut [59,22-24; 25,60]
111 – Her türlü hamd O Allah’a mahsustur ki, asla evlad edinmemiştir
“Hakimiyetinde hiç bir ortağı yoktur
Acze düşüp de bir desteğe muhtaç olmamıştır” de ve tekbir getirerek O’nun büyüklüğünü ilan et!



Mekke’de nâzil olmuş olup 111 âyettir İlk âyetinde İsrâ olayından bahsettiğinden bu ismi almıştır Hicretten takriben bir - bir buçuk yıl önce indirildiği düşünülebilir İsrâ sûresi de diğer Mekki sûreler gibi tevhid, nübüvvet, âhiret inançlarına yer verdiği gibi namaz, infak emirlerinin yanında anne babaya itaat, zina yasağı ve birçok ahlâkî prensiplere de yer verir 60 âyetten itibaren birkaç âyette isrânın (mirac’ın) hikmetleri bildirilir Daha sonra Hz Âdem - İblis kıssası yeniden ele alınır Kur’ân’ın faziletlerine dair açıklamalar yapılır Kâfirlerin ısrar ve tahakkümle mûcize istekleri cevaplandırılır Hz Mûsâ (as)’a buna benzer dokuz mûcize verildiği halde, muhataplarının iman etmedikleri bildirilir Tevhidi ilan eden âyetlerle sûre sona erdirilir

Bismillâhirrahmânirrahîm
1 – Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur [53,18; 17,60]
Mescid-i Aksa, Kudüs’teki Beytü’l-Makdisdir Nitekim İsrâ (mirac) hadisinde Hz Peygamber (as) “Buraka bindim, Beytü’l-Makdis’e vardım” buyurmuştur Efendimiz oradan göğe yükseltildi, nebîler ve meleklerle (aleyhimü’s-selam) görüştü Cennet ve cehennemi, daha başka işaretleri gördü Nihayet beş vakit namaz emri ile aynı gece döndü (Daha önce sabah ve yatsı kılınıyordu)
2 – Biz Mûsâ’ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına “Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin” diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık
3 – Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli! (Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin!) Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi
4 – Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: “Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz
5 – Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı köşe bucak araştırdılar Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi
Bozgunculukları neticesinde mâruz kaldıkları ilk felaket MÖ 598’de Babil kralı Buhtunnasr’ın istilasıdır O Kudüs’ü ve Beyt-i Makdis’i yerle bir etti İsrailoğullarını Filistin’den sürüp çeşitli ülkelere dağıttı Bir kısmını da Babil’e götürdü Onlara verilen ilk ceza budur 539’da Pers kralı Hüsrev Babil’i alınca İsrailoğullarına Kudüs’e dönme ve mâbedi inşa etme izni verdi Daha sonra Ezra, kaybolan Tevrat’ı yeniden derledi Dini ıslahat yapıldı MÖ 4 yüzyılda Yunan işgalinden sonra, MÖ ikinci yüzyıl sonunda dinî bir canlanma ile Makkabiler devletini kurdular Tekrar bir çürüme ve tefrika, Romalıların MÖ 63’de Filistin’i işgal etmeleriyle sonuçlandı Manevî çöküşleri daha da arttı MS 70’de Romalı Titus Kudüs’ü alıp Yahudileri kılıçtan geçirdi Beyt-i Makdis’i yaktı yıktı Âyette bildirilen felaket bu olabilir Unutmamak gerekir ki Yahudilerin mâruz kaldıkları başka musîbetler de olmuştur
İkinci ceza için bir de şu ihtimal vardır Siyonizm, Batının süper güçlerinin desteği ile sun’i İsrail devletini 1948’de kurdu Üç milyon kadar Filistinli Müslümanı yurtlarından kovup, 50 küsur yıldan beri İslâm dünyasını kana ve ateşe verdi Dolayısıyla bu âyet, mazlum Müslümanların haklarını alıp vatanlarına kavuşacaklarına da işaret olabilir Buharî’den şu hadisi nakledelim: “Müslümanlarla Yahudiler arasında kanlı bir harp olmadıkça kıyamet kopmaz Müslümanlar onları kırıp mahvedecek Hatta onlardan bir Yahudi taş arkasına saklansa da taş dile gelerek: “Ey Allah’ın kulu, şu arkamda Yahudi var, onu da öldür!” diyecektir
6 – Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık
7 – İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz Derken ikinci bozgunculuğunuzun vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz [41,46]
8 – Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder
Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız
9 – Gerçekten bu Kur’ân insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir
Güzel ve makbul işler yapan müminlere nail olacakları büyük mükâfatı müjdeler
10 – Âhirete inanmayanlara ise gayet acı bir azap hazırladığımızı bildirir
11 – İnsan, bazen şerri, tıpkı hayrı istercesine ister Pek acelecidir bu insan! [10,11]
İnsan, peşin zevk peşindedir Âhiret nimetlerini de dünyada görmek ister Acelecilikle, vakti gelmeyen nimete çarçabuk ulaşmak isteyen, ondan mahrum kalmakla cezalandırılır Öyleyse müminler beddua değil, sabır ve ihtiyat ile hayra dua edip yararlı işler yapmalıdırlar
12 – Biz gece ve gündüzü kudretimizi gösteren iki delil kıldık
Gece delili ay’ı sildik, gündüz delili güneş’i aydınlatıcı yaptık ki
hem Rabbinizin lütfedeceği nimetlerin peşine düşesiniz, hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz
Biz her şeyi açık açık bildirdik [28,71-73; 25,61-62; 36,37-38]
13 – Her insanın vebalini, kendi nefsine bağladık, (her insan yaptıklarına göre muamele görür)
Nitekim kıyamet günü önüne açılan bir defter çıkaracağız [99,7-8; 52,16; 4,123; 75,12-14] {İşaya 65,6; Daniel 7,10; Vahiy 20,12}
Âyet: “Her insanın kuşunu, kendisinin boynuna bağladık” buyurmaktadır Cahiliye arapları kuşların uçuşlarının kendi mukadderatlarını belirlediklerine inanırlardı Kur’ân bu batıl inancı yıkıp, insanın ancak yaptıklarına göre muamele göreceğini bildiriyor
Âyet-i kerime insanın yaptığı her hareketle, âdeta bir kalem gibi, daha doğrusu tuşa dokunmuş gibi, kendi ekranında hayat boyunca bir şeyler yazıp durduğunu, kıyamet günü de, âdeta bunun çıktısını alacağı izlenimini vermektedir Dünya hayatında nefsin ihtirasları, gafletli insanın iyi ve kötüyü değerlendirmesini önlemektedir Ama âhirette her şey göz önüne serilecektir
14 – Şöyle deriz ona: “Defterini oku Bugün muhasebeci olarak kendi işini görmeye kendin yetersin!”
15 – Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur;
kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur
Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz
Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız [35,18; 29,13; 16,25; 67,8-9; 39,70-71; 35,37]
Bu âyetten anlaşıldığı üzere peygamber tebliği, matlup şartlara göre ulaşmayan insanlar, İslâm’ı öğrenip kabul etmediklerinden dolayı âhirette sorumlu olmazlar
16 – Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde
oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz
Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler
Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir Biz de orayı yerle bir ederiz {KM, İşaya 6,9-13; Hezekiel 18 bölüm}
17 – Hem Nuh’tan sonra öyle nesiller helâk ettik ki saymaya gelmez!
Kullarının günahlarını senin Rabbinin görüp bilmesi yeter
18 – Kim şu peşin dünya zevkini isterse, Biz de dilediğimiz kimse hakkında ve dilediğimiz miktarda, o dünya zevkini ona veririz
Ama sonra ona cehennemi mekân kılarız,
O da yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya atılır
19 – Kim de âhireti ister ve ona lâyık bir biçimde mümin olarak gayret gösterirse, işte bunların çalışmaları makbul olur
20 – Hepsine, dünyayı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz
Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir
21 – Bak nasıl dünyada onların kimini kimine üstün kıldık!
Elbette âhirette erişilecek daha büyük mertebeler, kazanılacak daha yüksek faziletler vardır
Servet, sağlık ve diğer imkânlar yönünden insanların farklı olmaları Allah’ın takdiridir Bu âyet, dünyadaki işlere göre, âhirette de insanların farklı durumlarda olacağını bildirmektedir Öyleyse insan asıl ebedî hayatta yüksek derecelere ulaşmak için çalışmalıdır
22 – Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! Yoksa yerilmiş, bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın {KM, Tesniye 32,39; İşaya 42,8}
23 – Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin Anneye ve babaya güzel muamele edin
Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa
sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle [31,14]
22-39 bölümü, Medine döneminin başlamak üzere olduğu sırada gittikçe güçlenecek olan İslâm toplumunun hangi temel esaslar üzerine kurulacağını ilan etmektedir Bkz 6,151-153
24 – Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger ve şöyle dua et:
“Ya Rabbî, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla yetiştirdilerse,
ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur!”
25 – Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pek iyi bilir
Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden, (özellikle anne ve babasına yaptığı kötü muamelelerden,) tövbe edenlere karşı, günahları çok affedicidir {KM, Hezekiel 18,21; Yoel 2,12-14; II Tarihler 30,9}
26-27 – Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma!
Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır
Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür [25,67]
28 – Eğer elinin dar olması sebebiyle Rabbinden umduğun bir lütfu, bir imkânı beklerken
o hak sahiplerine şimdilik ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse onlara gönül alıcı bir şeyler söyle
29 – Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki
herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin
30 – Şu kesin ki, Rabbin dilediği kimsenin nasîbini bollaştırır, dilediğinin nasîbini daraltır Çünkü Rabbin kullarının her halini bilip görmektedir
Birçok insan, servet bakımından insanların farklı seviyelerde olmasının hikmetini anlayamaz Oysa Allah insanları zekâ, kabiliyet, güç ve enerji bakımından farklı yaratmıştır Herkesin hukukta eşitliği esastır Fakat fazilette ve neticede eşit kılmak, Allah’ın koyduğu fıtrat kanununa aykırıdır Onun için uygulanma şansı yoktur Uygulama gayretleri, işi daha da bozmuştur (20 asırdaki Sovyetler tecrübesinin sonucu mâlumdur) Fıtrata ve insanlık şerefine en uygun nizam, meşrû yoldan kazanıp meşrû şekilde harcama ve toplumun mahrum kısmını ihmal etmemeyi esas prensip edinen ilahî buyruklara uymaktır
31 – Fakirliğe düşme endişesi ile evlatlarınızı öldürmeyiniz! Onların da sizin de rızkınızı veren Biz’iz, Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur
Cahiliye döneminin, kız çocukları öldürme âdetinin ötesinde, âyet kürtajı yasaklıyor Nüfus nüfuzu artırır Tarih bize, ülkelerin nüfusları ile beslenme kaynaklarının aynı, hatta daha hızlı bir oranla arttığını göstermektedir Mesela; Türkiye’nin nüfusu 20 milyon iken, 65 milyon olduğu döneme göre maddî imkanların çok daha az olduğu kesin bir gerçektir
32 – Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur
33 – Haklı bir gerekçe olmaksızın Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın! Bir kimse zulmen öldürülürse onun velisine (mirasçısına) bir yetki vermişizdir; artık o da kısas hususunda aşırı davranmasın, (meşrû hakla yetinsin) Zaten kendisine yetki verilmekle gerekli destek sağlanmıştır {KM, Sayılar 35,1219; Tesniye 19,612; Yuşa 20,3}
Öldürme yasağına insanın kendisi de dahildir Onun için intihar da adam öldürme gibi haramdır Âyette yetkiden maksat kısas veya diyet olup uygulama işi yönetime aittir
34 – Büluğ çağına ermeyen yetimin malına, en güzel tarzdan başka bir şekilde yaklaşmayın Verdiğiniz sözü yerine getirin Çünkü verilen söz, sorumluluk gerektirir [4,2-6; 6,152; 81,8]
Büluğ çağının başlamasının alameti erkekte ihtilam, kızda ay halidir Bunlar olmazsa Ebû Yusuf’a göre 15, İmam Ebû Hanife’ye göre göre erkek için 18, kız için 17 yaşına girmedir
35 – Ölçtüğünüz zaman dürüst olun, tam ölçün Doğru terazi ile tartın Bu hem ticaretiniz için daha hayırlı, hem de âkıbet yönünden daha güzeldir
36 – Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir [49,12]
37-38 – Hem kibirli kibirli yürüme!
Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin
Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir
39 – İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir Sakın Allah’ın yanı sıra başka bir tanrı uydurma,
yoksa yerilmiş, rahmetten kovulmuş olarak cehenneme fırlatılırsın
40 – Ya! Demek Rabbiniz sizi erkek evlatlarla onurlandırdı da,
(sizin iddianıza göre, işi bilmiyormuş gibi), melekleri de biçare kız çocukları olarak Kendisine ayırdı öyle mi?
Gerçekten siz pek müthiş, vebali çok büyük bir iddia ileri sürüyorsunuz [19,88-95; 37,150]
41 – İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye
Biz Kur’ân’da bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik
Ne var ki bu, onları daha da kaçırmaktan başka bir sonuç vermedi [16,101; 7,58]
42 – De ki: Faraza müşriklerin iddia ettikleri gibi Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı,
elbette onlar Arş’ın ve kâinat hakimiyetinin sahibi Yüce Allah’a üstün gelmek için çareler arayacaklardı! (Ama besbelli ki böyle bir şey asla vaki değildir)
Bu âyet, tevhidin kuvvetli bir delilini özetleyerek Kelam ilminin en önemli prensiplerinden birini ortaya koyar Şöyle ki: a) Birden fazla müstakil ilah olsaydı, mutlaka ihtilaf çıkar, kâinatın devamı mümkün olmazdı b) Faraza biri en üstün ilah, diğeri O’nun yetkili kıldığı ilahlar olsalardı, bunlar arasında rekabet çıkar ve kendilerince en iyi yönetimi gerçekleştirmek için hakimiyeti ele geçirmek isterlerdi Âlemde nizam bozulmadığına göre tek İlahın nizamı işlemektedir Aksi halde bir buğday tanesi bile yetişmezdi
43 – Allah onların, iddialarından münezzehtir, son derece yücedir, uludur
44 – Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah’ı takdis ve tenzih eder Hatta hiçbir şey yoktur ki O’na hamd ile tenzih etmesin
Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız Bunca azametiyle beraber, kullarının gaflet ve cürümlerine karşı, O, halimdir, gafurdur (çok müsamahalıdır, affedicidir)
45 – Sen Kur’ân okuduğun zaman, seninle âhirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz
İlk bakışta bazılarının zannettiği gibi burada bir kısım insanları küfre zorlama yoktur Yani Allah hiç kimsenin kalbini kılıflı, manevî kulaklarını sağır yaratıp iman etmelerini engellemez Ama kâfirler kendilerine yapılan tebliğleri işitmemeyi, Allah’ın tevhid delillerini görüp anlamamayı âdet haline getire getire kendi kendilerine bu perdeleri çekmiş olmaktadırlar Fıtratını bozacak derecede iradelerini olumsuz yönde kullanma süreci sonucunda bu duvarlar çekilmektedir
Bu da Allah’ın koyduğu bir nizam gereği olduğundan, mecazî olarak Allah bu fiili Kendisine izafe etmektedir Nitekim aynı fiilleri Fussilet, 5 âyetinde kâfirler kendi fiilleri olarak ifade etmişlerdir
46 – Ve kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına mani kılıflar geçirir, kulaklarına da ağırlıklar koyarız
Sen Kur’ân’da Rabbini tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp giderler [39,45]
47 – Onlar senin okuyuşunu dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kulis yaparken insanlara:
“Siz, sadece sihir tesirinde kalmış birinin peşinde gidiyorsunuz, aklınızı kullanın!”
diye fısıldaşarak vesvese verdiklerini pek iyi biliyoruz
48 – Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de
nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı
49 – Bir de şöyle dediler: “Sahi, biz kupkuru kemik yığını ve ufalanmış toz haline geldiğimiz zaman,
biz mi yeniden yaratılıp dirileceğiz! (bu olacak iş değil!)” [36,78-79; 79,10-12]
50-51 – De ki: “İster taş olun, ister demir
İsterse yeniden dirilmesi aklınızca imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık,
ne olursanız olun, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız
“O halde” diyecekler, “kimdir bizi diriltecek olan?” De ki: “Sizi ilk defa yoktan yaratan!”
Bu sefer, alay ederek başlarını sallayacak da:
“Ne zamanmış o?” diyecekler
De ki: “Belki de yakındır” [30,27; 42,18]
52 – Allah, Sizi kabirlerden çağıracağı gün, derhal O’na hamd ederek koşarcasına çağrısına uyacaksınız
Kendi kendinize bir düşünüp, dünyada pek az kaldığınızı sanırsınız [79,46; 23,112-114] [30,25; 54,50]
53 – Söyle o kullarıma: “Hep en güzel sözleri söylesinler, çünkü şeytan aralarını bozmaya çalışır Gerçekten şeytan insanın açık düşmanıdır
Muhaliflere delil getirirken, delilleri en güzel tarzda ifade etsinler, hiddet göstermeye, sövüp saymaya kalkışmasınlar
54 – Rabbiniz sizi pek iyi bilir Dilerse size merhamet eder yahut dilerse sizi cezalandırır
Bunun içindir ki, ey Resulüm, seni onlar üzerine yönetici, onlardan sorumlu olarak göndermedik
55 – Hem senin Rabbin, göklerde ve yerde olan kim varsa hepsini pek iyi bilir
Biz nebîlerden bazısını bazısına üstün kıldık, nitekim Davud’a da Zebûr’u verdik [2,253; 33,7; 42,13]
56 – De ki: “İbadetlerde Allah’ın ortakları olduklarını yalan yere iddia ettiğiniz tanrılarınızı çağırın çağırabildiğiniz kadar!
Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilir, ne de onu başka yere çevirebilirler!” {KM, İşaya 41,23-24}
57 – Onların tanrılaştırıp yalvardıkları kimseler,
“Ne yaparsam O’na daha yakın olabilirim?” diye Rab’lerine vesile ararlar
O’nun rahmetini arar, azabından korkarlar Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur
Bunlar, çeşitli şirk inançlarına göre gâh melaike; gâh Îsâ (as) veya Uzeyr (as) olabilir Veyahut müşrik Cahiliye Araplarından bazılarının ibadet ettikleri bazı cinler olabilir ki o cinler ihtida edip Müslüman oldukları halde, onlara tapanlar, bundan haberdar olmamışlardı
58 – Hiç bir şehir yoktur ki kıyamet gününden önce Biz orayı imha etmeyelim
veya şiddetli bir azaba uğratmayalım Bu, kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılıdır [11,101; 65,8-9]
59 – Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûcizeleri göndermeyişimizin tek sebebi,
daha önceki kâfirlerin bu gibi mûcizeleri yalanlamış olmalarıdır
Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de
onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler
Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz [5,115; 7,65] {KM, Markos 8,12}
60 – Unutma ki vaktiyle sana: “Rabbin insanları ilim ve kudretiyle kuşatmıştır” demiştik
Gerek miraçta sana gösterdiğimiz temaşayı, gerek Kur’ân’da lânetlenen ve cehennemin dibinde biten o zakkum ağacını, sırf insanları deneme vesilesi kıldık
Biz onları tehdit ediyoruz da bu, onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor
Bu âyette rüya “düş” anlamına olmayıp, dış dünyada görülen şey mânasınadır Miraca işarettir Sadece düş olsaydı, insanlar için ciddi bir imtihan olmazdı
61-62 – Bir zaman meleklere: “Ademe secde edin!” dedik, onlar da hemen secdeye kapandılar,
yalnız İblis secde etmeyip: “Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim!”
“Benden üstün kıldığın adam bu mu?
Eğer kıyamet gününe kadar bana bir mühlet versen, gör bak nasıl da onun soyunu pek azı dışında kumandam altına alacağım!” dedi [7,12; 38,75-76]
63 – “Defol! oradan” buyurdu Allah;
“Onlardan kim sana tâbi olursa, iyi bilin ki cehennem de sizin cezanızdır Ceza ki ne ceza!” [38,80; 15,37]
64 – Allah sonra şöyle buyurdu: “Onlardan gücünün yettiğini sesinle aldatıp kötülüklere kaydır
Süvari veya piyade olarak bütün kuvvetlerini toplayarak onların üzerine yürü,
mallarına ve evlatlarına ortak ol, bol bol vaadlerde bulun onlara!”
Şeytan bu! Onları aldatmadan başka ne vaad eder ki! [19,38; 14,22]
65 – “Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olamayacaktır
Rabbinin onları koruyucu olması yeter de artar!”
66 – Rabbiniz o muazzam kudret sahibidir ki lütfundan nasibinizi aramanız için denizde gemiler yürütür
Gerçekten O’nun size ihsan ve merhameti pek fazladır
67 – Denizde musîbete mâruz kaldığınızda
Allah’tan başka yalvardığınız bütün putlar ortada görünmez olur
Ama O sizi kurtarıp selâmetle karaya çıkarınca,
Ona arkanızı dönersiniz İşte öyle nankördür bu insanoğlu!
68 – Karada sizi yerin dibine geçirmesinden
yahut çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz?
Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız [67,16-17]
69 – Yahut sizi tekrar denize gönderip de üzerinize kırıp geçiren bir fırtına göndererek,
inkârınız ve nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmayacağından emin mi oldunuz?
Sonra Bize karşı size arka çıkacak hiç bir kuvvet bulamazsınız
70 – Gerçekten Biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık,
karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasib ettik,
onlara helâl ve hoş rızıklar verdik
ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık
Bu âyetler, şunu hatırlatmak istiyor: “Canlı ve cansız bütün kâinatı, güneş’ten, Ay’dan, yıldızlardan, atmosfer küresinden, topraktan, sudan madenlerden, kuşlardan, balıklardan, koyunlardan, ineklerden, meyvelere, zerrelere kadar bütün kâinatı insana hizmet ettiren, ne insanın kendisi, ne başka insanlar, ne cinler, ne başka varlıklar ve ne de kör tesadüfler olamaz Belli ki rahmeti nihayetsiz Yaratıcının rahmeti ve iradesi bunu dilemiştir Şu halde insanı bu derece yücelten O iken, nasıl olur da insan O’na değil de, başka âcizlere kulluk eder, nihayetsiz aptallık edip kendi değerini düşürür
71 – Günü geldiğinde, her sınıftan insanları, tâbi oldukları önderlerine nisbet ederek çağıracağız
Kimin hesap defteri sağından verilirse işte onlar defterlerini emin olarak okuyacak ve kıl kadar olsun, haksızlığa uğratılmayacaklardır [10,47; 36,12; 18,49; 45,28;29]
72 – Kim bu dünyada gerçekleri görmede kör ise,
âhirette de kördür, hatta yol bulmadaki şaşkınlığı daha da beterdir
73 – Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup,
Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak
ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi
Hz Peygamberin ve müminlerin kritik imtihanlarını anlayabilmek için Mekke döneminde Peygamberimiz (as)’ın yaşadığı halleri düşünelim: Baskı, tehdid, büyük servet teklifleri, kral yapma, en güzel kadınları sağlama, tuzaklar kurma, kendine ve taraflarına yıllarca süren sosyal ve ekonomik boykotlar uygulama gibi Bunlardan bir tekinin bile nice dâva adamlarını çekip götürdüğü düşünülürse, meselenin kolay olmadığı ortaya çıkar Âyet, Peygamberimizin bunlara önem verdiği mânasına gelmeyip, müminleri çok ciddî imtihanlara hazırlama gayesine mâtuftur
74 – Eğer sana sebat vermeseydik
nerdeyse azıcık da olsa onlara meyledecektin
75 – O takdirde de hem hayatın, hem de ölümün acısını sana kat kat tattırırdık
Sonra Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın [33,30; 7,38; 35,69; 57,28]
Bu kısım iki noktayı vurgulamaktadır
1 Batıla meyletmen halinde, hem dünyada, hem de âhirette Allah’ın azabına müstehak olurdun
2 Küfrün düzenlerine karşı Allah’ın lütfu olmazsa, Resulullah bile mukavemet edemez
76 – Onlar yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar
O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler
77 – Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan ilahî kanun budur
Sen Bizim nizamımızda asla bir değişiklik bulamazsın!
Peygamberi süren veya öldüren bir topluluk hakkında cari olan hüküm şudur: Ya helâk edilirler, ya düşman idaresine girerler, ya da peygamberin taraftarlarınca hezimete uğratılırlar
78 – Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını! Zira sabah namazı şahitlidir
Hem gece hem de gündüz melekleri sabah namazında hazır olurlar, şahid olurlar Sabahleyin bütün kâinat uyanır
79 – Sana mahsus olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’ân oku, teheccüd namazı kıl
Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda eriştireceğini umabilirsin [3,113]
Bu âyette beş vakit namaz mücmel olarak yer alır Vakitleri ayrıntılı olarak Hz Peygamber (as) bildirmiştir Böylece miraç gecesi bildirilen beş vakit namaz, miraç ile en çok ilgili İsra sûresinde Peygamberimize öğretilmiş, o da “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın!” buyurmuştur Aksi halde namazı Allah’ın istediği tarzda eda etmenin mümkün olmadığına böylece dikkat çekmiştir Gece uykudan uyanmak suretiyle kılınan teheccüd namazı Hz Peygambere farz, ümmete sünnettir
Makam-i mahmud: Allah’a yakınlık ve âhiretteki en büyük şefaat makamıdır
80 – De ki: “Ya Rabbî, gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasib et
ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana!” [57,25]
81 – De ki: “Hak geldi, batıl yıkılıp gitti Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur” [21,18]
82 – Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır [41,44; 9,124-125]
83 – İnsana her ne zaman nimet versek, Allah’ı anmaktan yan çizer, umursamaz
Başına bir dert gelince de ümitsizliğe düşer [17,67; 10,12]
84 – De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır
Kimin daha isabetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir [11,121-122]
85 – Bir de sana “rûh” hakkında soru sorarlar De ki:
“Rûh Rabbimin emrindedir, O’nun bileceği işlerdendir Size sadece az bir ilim verilmiştir
Bu âyetteki ruh, genellikle “İnsanın ruhu, canı” olarak anlaşılır Kur’ân’da Cebrail (as) hakkında da kullanılır Âyetin, Kur’ân vahyinden bahsedilen bir siyak içinde yer alması, Cebrail’in de vahyi getiren melek olması karineleriyle, bazı müfessirler burada ikinci tefsir üzerinde dururlar “Vahyi Cebrail getiriyor” cevabını alan müşrikler onun hakkında bilgi istemiş olabilirler
86 – Eğer dileseydik sana vahyettiğimiz Kur’ân’ı hafızalardan ve sayfalardan giderirdik
Sonra, sen de onu ele geçirmek için karşımızda bir yardımcı da bulamazdın
87 – Ama böyle yapmayıp Kur’ân âyetlerini muhafaza etmesi, sırf Rabbinin ihsanının sonucudur Gerçekten O’nun sana olan lütfu pek büyüktür
88 – De ki: “Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar,
hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile,
yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler
Bu âyet i’caz konusunda meydan okumanın en kapsamlı ifade edildiği âyettir Kısaca şunları ihtiva eder: 1 Üslubu, delilleri, konuları, öğretileri, muhtevasının zenginliği, gaybe dair verdiği haberler gibi yönlerden mûcizedir Değil bir insan, bütün insanlar ve cinler bir araya toplansalar da Kur’ân’ın benzerini yapamazlar 2 Hz Muhammed daha önce içinizde kırk yıl yaşadı, bu misyonunun en ufak bir emaresi bile onda görülmedi 3 Vahiy hali dışında söylediği sözlerle vahiy olduğunu bildirdiklerini kıyaslayın Arapça’ya vakıf olan herkes, hadîslerle Kur’ân’ın ayrı ayrı zatların sözleri olduğunu kabul eder
89 – Bu Kur’ân’da Biz her türlü mânayı, insanlar için çeşitli tarzlarda tekrar tekrar açıkladık
Ama insanların çoğu inkârcılıkta ısrar ettiler
90 – Ve “Biz” dediler; “Sana asla inanmayacağız Ta ki yerden bir pınar akıtasın
91 – Yahut senin hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın
92 – Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler
93 – Yok, yok! Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı yahut göğe çıkmalısın
(Ama unutma!) Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha!”
De ki: “Fe Sübhanallah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?” [17,59; 25,7-11; 26,187]
Mûcize isteyen kâfirlerin dikkatleri, daha önemli, çünkü devamlı olan ilmî mûcizeye çeviriliyor Kur’ân’ı anlamak istemeyenlerin, tuhaf bir psikoloji içinde inanıp dikkat etmek için değil de, alaya almak veya imtihan edip sıkıştırmak için mûcize istekleri devam ediyor Allah, Resulüne: esas görevinin tebliğ olduğunu, yoksa öbür harikaları göstermenin elçinin görevi olmadığını bildirmesini emrediyor
94 – Zaten, insanların ekserisinin, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi:
“Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?” demeleridir
95 –onlara deki: “Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı o zaman Biz onlara melek elçi gönderirdik” [10,2; 64,6; 14,10; 23,47]
96 – De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter!
Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir” [6,19; 69,44-46]
97 – Allah kimi doğru yola iletirse işte doğru yolda olan odur
Kimi şaşırtırsa, artık Allah’tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın
Kıyamet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzü koyun haşrederiz
Varacakları yer cehennemdir Onun ateşi zayıfladıkça alevlerini artırırız [18,17]
98 – İşte onların cezaları budur! Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ediyorlar ve:
“Bir kemik yığını ve ufalanan kırıntı haline geldikten sonra mı biz diriltilip yeniden yaratılacağız!” diye dinle alay ediyorlardı
99 – Görüp düşünmüyorlar mı ki gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya elbette kadirdir?
O, kendileri için asla, şüphe götürmeyecek bir vâde belirlemiştir
Ama zalimlerin işleri güçleri inkârdan ibaret! [40,57; 36,81-82] [11,104]
100 – De ki: “Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz Çok cimridir insan!” [4,53; 70,18-19; 64-16]
101 – Mûsâ’ya, açık açık dokuz mûcize (açık belge) verdik
İşte İsrailoğullarına sor: Mûsâ kendilerine geldiğinde Firavun ona:
(“Bana bak) Mûsâ!” dedi, “Ben senin büyülendiğini zannediyorum” [2,102]
Bazıları bu âyeti çarpıtarak, hadisleri inkâr etmeye sebep göstermek isterler Oysa bunu diyen kâfirlerin esas maksadı, vahyi saçma buldukları için o sözlerin ancak bir büyü etkisiyle olabileceğini iddia etmekti İmdi onlara kanıp Kur’ân vahyini de reddetmek mi gerekir? Kur’ân’da Hz Mûsâ’nın sihirden etkilendiği de yer alır (20,57-66) Bu hadis inkârcıları buna ne diyecekler? Gerçek şu ki bir zehirin, bir mikrobun, bir yaralamanın Hz Peygamberi geçici etkisi altına alması gibi, sağlığı da büyü ile etkilenebilir Fakat büyü, ilahî mesaja tesir edemez
102 – Mûsâ da şöyle cevap verdi: “Pek iyi bilirsin ki bu âyetleri, birer belge olmak üzere, indiren, göklerin ve yerin Rabbinden başkası değildir
Ey Firavun! Ben de senin mahvolduğunu zannediyorum
103 – Firavun onları ülkeden söküp atmak istedi
Ama Biz onu ve beraberindeki bütün ordusunu suda boğduk
104 – Bu olaydan sonra İsrailoğullarına da dedik ki: “Haydin, yerleşin o ülkeye!
Ne zaman ki âhiret vâdesi gelir, işte o vakit hepinizi bir araya toplar, hakkınızda gereken hükmü veririz!”
Maksat, Firavun’un onları çıkarmak istediği Mısır topraklarıdır
101 - 104 bölümü Hz Mûsâ - Firavun kıssasına yer verir Gaye Firavun’un inad, kibir ve saltanatına rağmen Hz Mûsâ’nın tebliğinin başarılı olduğunu, Mekkeli müşriklere hatırlatmak, aynı âkıbetin kendilerini de beklediğini vurgulamaktır
105 – Biz Kur’ân’ı hak olarak indirdik
O da hakkın ve gerçeğin ta kendisi olarak indi
Seni de ey Resulüm, sadece rahmetle müjdelemen ve inanmayanları ise azapla uyarman için gönderdik [4,166]
106 – Hem o vahyi, insanların zihinlerine sindire sindire okuman için
zaman zaman gelen Kur’ân dersleri halinde indirdik [16,101-102; 25,32]
107 – De ki: “İster inanın ona, ister inanmayın
Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur’ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar
Bu âyeti okuyanın veya dinleyenin tilavet secdesi yapması vaciptir
108 – “Ulu Rabbimizin şanı yücedir Ne vaad ederse mutlaka gerçekleşir” derler
109 – Yine ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar
İşte Kur’ân, onların saygısını böyle artırır [47,17; 41,44; 3,113-115]
110 – De ki: “Dua ederken ister “Allah” ister “Rahman” diye hitab edin
Hangisini deseniz en güzel isimler hep O’nundur!”
Namazında sesini pek yükseltme, ama iyice de kısma, ikisinin arası bir yol tut [59,22-24; 25,60]
111 – Her türlü hamd O Allah’a mahsustur ki, asla evlad edinmemiştir
“Hakimiyetinde hiç bir ortağı yoktur
Acze düşüp de bir desteğe muhtaç olmamıştır” de ve tekbir getirerek O’nun büyüklüğünü ilan et!

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.