|
|
Konu Araçları |
babür, büyük, devletleri, imparatorluğu, türk |
Büyük Türk Devletleri - Babür İmparatorluğu |
06-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Türk Devletleri - Babür İmparatorluğuBabürlüler (Babür İmparatorluğu, Gürgâniyye Devleti) Hindistan’da kurulan Müslüman Türk devletlerinden Timur’un beşinci batından torunu Babür tarafından, 1526’da kurulmuştur 1483’te Fergana’nın başkenti Ardician’da dünyaya gelen Babür, 1494’te babası Ömer Şeyh Mirza’nın ölümü üzerine, Fergana hükümdarı oldu Fakat Babür, Özbeklerin büyüyen kuvvetleri karşısında, kendisi için orada sağlam bir yer elde etmenin mümkün olamayacağını anlamıştı Bundan dolayı, 1504’te Kâbil’i, daha sonra Kandehar’ı alarak orada yerleşti 1508 Eylülünde ilk defa Hindistan’a akın yaptı Üç ay süren bu akında, ülkeyi tanıdı ve pek çok ganimet elde etti Kasım 1519’da Hayber’i geçerek Hindistan’a girdi Peşaver yakınlarına geldi Beş defa Pencap’a sefer yaptı Bu seferler neticesinde, Kuzey Hindistan’ı fethetti Kasım 1525’te, Hindistan’ı fethetmek üzere Kâbil’den hareket etti 21 Mayıs 1526’da, Panipüt Meydan Muharebesinde, İbrahim Ludi’nin büyük ordusunu yok etti Böylece Hindistan Türk İmparatorluğu tacı, Babür’e geçmiş oldu Aralık 1526’da, dünyanın en büyük şehirleri arasında olan Delhi, Agra ve Hanpur fethedildi Babür, Agra’yı başkent yaptı Babür Şah, 1527’de Hinduların üzerine yürümek niyeti ile Agra’dan hareket etti Ludilerin Racistan’daki kontrollerini kaybetmeleri üzerine müstakil hale gelen Hindular, hükümdarları Rana Senka’nın etrafında toplanarak, 100000 kişilik bir ordu ve birkaç yüz fille yeni Hindistan fatihinin üzerine yürümeye başlamışlardı Bu, çok kritik tarihi bir andı Babür’ün harbi kaybetmesi demek, Ganj Vadisinin Hinduların eline düşmesi, netice itibariyle beş asırlık Müslüman-Türk hakimiyetinin Hind kıtasında son bulması demekti Babür, 13500 kişilik pek seçkin bir Türkistan atlı birliği ile düşman üzerine yürüdü Yanında Osmanlı Türklerinden Mustafa Rumi’nin kumanda ettiği bir topçu birliği de vardı Hindularda top ve tüfek yoktu Ateşli silahlar ve Türk atlısının üstün savaş kabiliyeti, Babür’e parlak bir zafer kazandırdı Düşman tamamen imha edildi Bu zafer, Müslüman-Türklerin Panipüt’ten daha büyük bir zaferiydi Biyana civarında geçen bu meydan muharebesi, Babür’e “Gazi” unvanını kazandırdı Babür Şah zamanında ülkenin sınırları, güneyde Vindiya Dağlarından, kuzeyde Amu Derya’ya (Ceyhun) kadar uzandı 25 Aralık 1530 yılında, Agra’da vefat eden Babür Şahın yerine, 22 yaşındaki büyük oğlu Hümayun Mirza geçti 1508’de Kabil’de dünyaya gelen Nasireddin Hümayun Şah, saltanatının ilk zamanlarında, kardeşi Kamran Mirza ile uğraşmak zorunda kaldı Zamanında asıl tehlike, Şir Han Sur’dan geldi Hümayun, 1540 yılında başkent Agra’yı terk etmek mecburiyetinde kaldı Böylece 15 yıl için, taht Surilerde kaldı Hümayun’un elinde Afganistan, Sind, Kuzey Pencab, Keşmir ve Belucistan kaldı 1543’te Hümayun, Kuzey Pencap, Sind ve Belucistan’ı da Surilere bırakmak zorunda kaldı Kendisi, Şah Tahmasb Safevi’ye sığındı ve 1553 Ocak ayına kadar orada misafir edildi Daha sonra Eylül 1554’te, Safevi Şahının desteği ile, kardeşi Kamran Mirza’dan Kandehar’ı alarak, baba mirasını toplamaya başladı Aynı senede kardeşini Kâbil’den uzaklaştırarak Afganistan’a sahip oldu Daha sonra Bedahşan’ı da aldı 1555 Şubatında, Hindistan’ın tekrar fethine girişti ve büyük Pencap havalisine hakim oldu Timuroğullarının ve babasının Hindistan’da büyük prestijleri olduğu için, çok iyi karşılandı Surilerle 22 Haziran 1555’te yapılan Maçivara Meydan Savaşının kazanılması, Hind kapılarının tamamen açılmasını sağladı Bu zafer, Babür Devletinin ikinci kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir 28 Ocak 1556’da vefat eden Hümayun, yumuşak bir huya sahipti Düşmanları tehlikeli rakipler olsa bile, her zaman affetme alçak gönüllülüğünü göstermiştir Kardeşi Kamran Mirza sık sık isyan etmesine rağmen, onu her zaman affetmiştir Hümayun, ülkesinin imarına önem vererek, İslami karakterde birçok binalar yaptırmıştı Ölümü, o sırada Hindistan’da bulunan büyük Türk denizcisi Seydi Ali Reis'in tavsiyesine uyularak, oğlu Ekber’in tahta çıkışına kadar gizli tutuldu Hümayun, Delhi’de defnedildi Hanımı Hamide Banu, onun için, bugün bile sanat yönünden herkesin ilgisini çeken muazzam bir türbe yaptırdı Hümayun’dan sonra devlet idaresi, oğlu Celaleddin Ekber’in eline geçti Ekber zamanında Babür İmparatorluğu, sayılı dünya devletleri arasına girdi Şubat 1556’da tahta çıkan Ekber’in ilk senelerinde devletin idaresi, babasının yardımcısı Bayram Hanın elinde kaldı Ekber’in atalığı olan Bayram Han, Ekber tarafından Han-ı Hanan yani başvezirlik makamına yükseltildi Devletin idare edilmesinde, Bayram Hanın çok emeği geçti Ekim 1556’da saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen Surlularla Panipüt’te yapılan savaşı, Babürlüler kazandı Müteakiben Malva, bağımsız Racput devletleri, Gucerat ve Handeş ele geçirildi Bengal, bir defa daha Delhi’nin idaresi altına girdi Bir çok istilacılar için Hindistan’a geçit veren kuzeybatı hududu, Kâbil ve Kandehar’ın ele geçirilmesi ile emniyet altına alındı Bununla beraber, Kandehar şehrinin alınması, İran ile uzun bir süre çekişme sebebi oldu Diplomatik seviyede en çok Safeviler ile dostluklar kuruldu Özbek hükümdarı Abdullah Han ile kendi topraklarını, hudutlarını tayin için bir anlaşma yapıldı Hind Okyanusunda bulunan Portekizlilerden gelen müşterek tehlike karşısında, Osmanlılar ile de temaslar yapıldı Fakat, Delhi ile İstanbul arasındaki çok uzun mesafe, büyük bir Sünnî ittifakının doğmasını engelledi Diğer taraftan Ekber Şah, “Din-i İlahi” adı ile derleme bir din kurmaya çalışıyordu Bu din sayesinde, bütün tebaası üzerinde manevî ve ruhanî hükümdarlığını tesis etmek arzusundaydı Ancak Mecusi, Brehmen ve Hıristiyanlara hürriyet tanırken, Müslümanlara zulüm ve işkence ederdi Ekber’in din düşmanlığını, zamanının büyük din alimlerinden ve Hindistan’ın Serhend şehrinde yaşamış olan İmam-ı Rabbani Ahmed Faruki Serhendi hazretleri, Mektubat adlı eserinde uzun anlatmaktadır Ekber, saltanatında, bir taraftan sınırlarını genişletirken, diğer taraftan da askerî ve idarî sahalarda faaliyette bulundu İlk olarak damgalama usulünü getirdi Ülkedeki topraklar, olduğu gibi hükümdara bağlı devlet toprağı haline getirildi Ordu subaylarına ve memurlara derece verildi Arazi gelirlerini kontrol etmek için, “Kurubi” adı verilen tahsildarlar teşkilatı kuruldu 1603 yılında şiddetli bir dizanteri hastalığına yakalanan Ekber, bütün tedavilere rağmen iyileşemeyerek çok geçmeden öldü Cesedi, o zamanlar Behiştabad, daha sonra İskender adı verilen bahçeye gömüldü Sonradan, halefleri tarafından, üzerine büyük bir türbe yapıldı Ekber’in yerine, ölümünden önce tayin ettiği Selim adlı oğlu, Muhammed Cihangir Şah adıyla tahta geçti 35 yaşında olan Cihangir, saltanat değişikliğinden faydalanarak başkaldıranların Delhi’ye bağlanması için çalıştı Onun en büyük icraatı ve hizmeti, babasının İslam âlimlerine karşı yürüttüğü baskıyı kaldırmasıdır Ayrıca, ağır ve ezici cezalara son verdi Vergi toplanmasındaki bozuklukları gidererek, vergi gelirlerinin daha sıhhatli bir şekilde devlet hazinesine girmesi için tedbirler aldırdı Bu hizmetlerinin yanında, Avrupalılara Hindistan’a ticaret tesisleri kurma izni, ilk defa bunun zamanında verildi Böylece İngilizlerin Hindistan’a sızmalarına zemin hazırlanmış oldu Cihangir, Ekim 1627’de Keşmir’den Lahor’a giderken yolda vefat etti Cihangir’in cesedi, dinî merasimden sonra, Lahor civarında Şah Dara’da toprağa verildi Cihangir Şahın, devlet adamlığı yanında edebî cephesi de büyüktür Tüzük-i Cihangirî adıyla yazdığı eseri, çok kıymetlidir Cihangir’in yerine oğlu Şah Cihan, Şehabeddin unvanı ile tahta geçti Devrinde, Hindistan’da ileri gelen Müslüman devletleri ile mücadele etti Bunların başında Nizamşahiler gelmekte idi 1630’da harekete geçen Babürlüler, Nizamşahları, Devletâbad’a kadar sürdüler Bu arada Darur şehri ele geçirildi Ertesi yıl Devletabad da alınıp Nizamşahlara büyük bir darbe vuruldu Cihan Şahı uğraştıran diğer bir mesele de o sırada Hindistan’da hatırı sayılır bir devlet olan Adilşahlardır Uzun mücadelelerden sonra Şah Cihan’ın üstünlüğünü tanıması şartı ile aralarında anlaşma sağlandı Orta Hindistan’ın diğer üçüncü güçlü devleti, Kutubşahlar idi Bunlar Şiiliği benimsediklerinden, Sünni olmaları için Şah Cihan tarafından bir ferman yollanmıştır Ayrıca Şah Cihan, Safeviler adına okunan hutbenin kendi adına okunmasını istedi Şah Cihan, büyük bir orduyla Dekken’e gelince, Kutubşahlar korktular ve hutbede dört halifeyi ve Şah Cihan’ı zikrettikleri gibi, yıllık bir miktar vergi ödemeyi de kabul ettiler Böylece, bu devletlerle olan meseleler, Babürlülerin lehine olarak halledildi İran, Osmanlı ve Avrupa devletleri ile münasebet kuruldu Bu sırada Portekizliler, Hugli’de koloni kurdular ve köle temini için Bengal’de insan avına giriştiler Bunu haber alan Şah Cihan, 1632’de meseleye el atıp, Hugli yöresini zaptetti ve Portekizlileri sadece bir şehirde oturmaya mecbur etti Şah Cihan, 1652’de hastalanınca, oğulları arasında taht kavgası başladı Evrengzib adındaki oğlu, kardeşlerine hakim olduktan sonra, babasını da tahtından indirerek, Temmuz 1658’de, Agra’da, sultanlığını ilan etti Evrengzib Alemgîr zamanında Gürganiye Devleti, eski haşmetli devrini yaşadı Evrengzib, dinine bağlı olup, âlimleri severdi Brehmenlerle ve Şiîlerle mücadele edip, Şiî sultanlıklarını ortadan kaldırdı Büyük âlim İmam-ı Rabbanî hazretlerinin oğlu Muhammed Ma’sum Farukî ve onun oğlu Muhammed Seyfüddin hazretlerinden feyz aldı 50 sene adaletle hüküm sürdü Şeyh Nizam Muinüddin başkanlığındaki bir heyete, Hanefi mezhebi üzerine Fetava-i Hindiyye adındaki çok kıymetli fetva kitabını hazırlattı Evrengzib, dış siyasete de önem verdi Safevilerle olan dostluk devam ettirildi Basra ve Arabistan’la mektuplaşmalar oldu Mekke şerifine elçiler yollanarak, büyük maddi yardımda bulunuldu Bu devrede, Osmanlı - Gürgâniyye münasebetleri de ileri safhada idi Padişah İkinci Süleyman’ın, Hindistan elçiliği ile vazifelendirdiği Ahmed Ağa, 1690 yılında büyük bir merasimle karşılandı ve Anadolu’nun temsilcisi olarak kabul edildi Batılı devletlerden İtalya, Fransa ve İngiltere ile de temaslarda bulundu "Ebü’l-Muzaffer", "Muhyiddin Evrengzib", "Padişah" ve "Gazi" unvanlarına sahip olan Evrengzib, yakalandığı rahatsızlıktan kurtulamayarak Mart 1707'de vefat etti Gürgâniyye Devleti, Evrengzib’den sonra parlaklığını kaybetti Devlet, halefleri zamanında uçuruma gittiği gibi, hükümdarlar da gelişen dış baskı neticesinde yıprandılar Hindistan’daki diğer Türk devletleri için kaçınılmaz bir hastalık haline gelen Hindulaşma, bu tarihten itibaren Babürlüler için, içten çöküşü hazırlayan bir sebep oldu Babür Devletinde çökme alâmetleri, 18 yüzyılda hissedilmeye başlandı Evrengzib’den sonra tahta geçen Bahadır Şah, devlet işlerini düzene koyduktan sonra, Racput meselesini halletmek istedi Fakat bu arada ayaklanan kardeşi ile mücadele etmek zorunda kaldı ve onu öldürttü Bir müddet asilerle uğraşan Bahadır Şah, (1707-1712) tarihleri arasında hüküm sürdükten sonra, 1712’de Lahor’da vefat etti Bahadır Şah’ın yerine, Cihangir Şahın bir yıllık saltanatından sonra, Ferruh tahta çıktı Bunun zamanında devlet iç mücadeleye sahne oldu ve büyük parçalanmalar görüldü 1722’de Safevilerin yıkılması ile yeni bir birlik teşkil ederek tahta çıkan Nadir Şah, aslen Kalaçlara dayanan ve Afganlaşmış olan Gılzaylar üzerine yürüdü Gılzaylar yenilince, Hind sınırına sığındılar Bu yüzden Nadir Şah, Babürlüleri birkaç defa ikaz etti Ancak, Babürlülerin Gılzaylara ses çıkarmadığını görünce, 1738’de sefere çıkıp, önce Babürlülerin ata yurdu olan Kâbil’i daha sonra da Pencap ve Delhi’yi işgal etti Ders vermek için Delhi’yi yakıp yıkan Nadir Şah, ele geçirilen Hind hazinelerini İran’a taşıdı Diğer taraftan Avrupa devletleri de, Babür Devletinin hakimiyetini zaafa uğratmak için büyük çaba sarf ettiler Alemgir adlı Babürlü hükümdarı, veziri Gazieddin tarafından öldürülünce, tahta 1760 yılında İkinci Şah Alem geçti Şah Alem, ilk olarak İngiliz himayesine giren Babürlü hükümdarı oldu Bunun zamanında İngilizler, hakimiyetlerini Bengal’den Orta Hindistan ve Racputana’ya kadar genişlettiler 1764’te Badsar Savaşından sonra, Bihar hakimiyetinden vazgeçen Şah Alem, İngiliz karargâhına sığındı İngilizlerin himayesinde, Allahabad’da hayatını sürdüren Şah Alem, o hayattan bıkarak Maratalarla birleşmek üzere şehri terk etti Böylece Şah İkinci Alem, bir müddet bunların himayesinde yaşadı Marataların önemli reislerinden olan Sindia, yavaş yavaş kendisine kuvvetli bir krallık meydana getirerek, Agra ve Delhi’yi ele geçirdi Babürlülerin varisi olduğunu ilan etti 1803’te Marataların güçlenmesini Hind politikasına uygun görmeyen İngilizler, Sindia’yı mağlup ettiler Şah İkinci Alem, tekrar İngilizlerle karşı karşıya kaldı Bu Avrupa devletinden bazı imtiyazlar koparmak istediyse de, İngiliz komutanı, teklifleri her defasında geri çevirdi Bununla beraber, Babürlü ailesinin geçimini sağlamak üzere bir miktar para verdiler Gerçek idare ise İngiliz temsilcisi tarafından yürütülmekle beraber, Delhi’den tebliğ edilen emirlerin, hükümdar adına olmasına ses çıkarmadılar Bir müddet sonra, İngiliz-Babür münasebetlerinde protokol kaldırıldı İngiliz genel valisi, Şah İkinci Alem’e eş duruma getirildi Hükümdarın adı, paralardan kaldırıldı 1837’de Babürlülerin son hükümdarı tahta çıktı Asıl adı Ebü’l Muzaffer Siraceddin Muhammed olan İkinci Bahadır Şah, bu tarihte, resmen sözde hükümdar ilan edildi 1857’de büyük bir ayaklanmada bulunan İkinci Bahadır Şah, bu hareketi ile, para kestirmeye ve hutbe okutmaya muvaffak oldu Ancak İngilizler, bu duruma şiddetle tepki gösterdiler Bir İngiliz ordusu, Delhi’yi Babürlülerin elinden aldı İngilizler, Delhi’de evleri, dükkânları basıp, malları, paraları yağma ettiler Kadınları, çocukları dahi kılıçtan geçirdiler İçecek su bile bulunmaz oldu Hümayun Şahın türbesine sığınmış olan çok yaşlı şahı, çoluk-çocukları ile, elleri bağlı olarak, kale tarafına götürdüler Patrik Hudson, yolda, şahın üç oğlunu soydurup, don ve gömlekle bırakıp, göğüslerine kurşun sıkarak şehid etti Kanlarından içti Cesetlerini kale kapısına astırdı Bir gün sonra, başlarını İngiliz kumandanı Henri Bernard’a götürdü Sonra, başları suda kaynatıp şaha ve zevcesine çorba olarak gönderdi Çok aç olduklarından, hemen ağızlarına koydular, fakat çiğneyemediler, yutamadılar Ne eti olduğunu bilmedikleri halde, çıkarıp toprağa bıraktılar Hudson haini,"Niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır Oğullarınızın etinden yaptırdım!" dedi Sonra, sultanı, zevcesini ve diğer yakınlarını, Rangon şehrine sürüp hapsettiler Sultan, 1862’de zindanda vefat etti Delhi’de 3000 Müslümanı kurşunlayarak, 27000 kişiyi de keserek şehid ettiler Ancak gece kaçanlar kurtulabildi Hıristiyanlar, diğer şehirlerde ve köylerde de sayısız Müslümanı öldürdüler Tarihî sanat eserlerini yıktılar Eşi bulunmayan, kıymet biçilmeyen ziynet eşyalarını gemilere doldurup, Londra’ya götürdüler Allâme (büyük alim) Fadl-ı Hak, 1861’de Andoman adasında, zindanda, İngilizler tarafından şehid edildi İkinci Bahadır Şahın ölümü ile, Babür Hanedanı, Hindistan’da tarih sahnesinden çekildi İngilizler, siyasi iktidarı ele geçirip, hemen her yerde yaptıkları gibi, Hindistan’ı da bir isyanlar diyarı haline getirdiler Değişik inanç ve kültürdeki insanları birbirine kışkırtarak, onların birlik ve düzenine imkân vermeyip, malî kaynakları kendi ülkelerine akıttılar Ayrıca, Müslümanlar arasındaki yardımlaşmayı ve kardeşliği yıkmak için çeşitli entrikalar çevirdikleri gibi, ajanları vasıtasıyla “Kadıyânîlik” denilen bozuk bir mezhep ortaya çıkararak, Müslümanları doğru yoldan saptırmaya çalıştılar Bu tarihten sonra İngilizler, Hindistan’a yerleşerek, Babür (Gürgâniyye) İmparatorluğunun tarih sahnesindeki yerini aldılar Babür Şahın kurduğu Timuroğulları veya Gürgâniyye Devletinin on yedi hükümdarı, kronolojik olarak, aşağıdadır: Hükümdarın Adı / Tahta GeçişiBabür Şah / 1526 Hümayun Şah / 1530 Ekber Şah / 1556 Selim Cihangir Şah / 1604 Şah Cihan / 1628 Evrengzib Alemgir / 1658 Şah-ı Alem Bahadır / 1706 Cihangir İskender / 1712 Ferruh / 1713 Refiudderecat / 1719 Şah Cihanı Sani / 1719 Muhammed Şah / 1719 Ahmed Bahadır Şah / 1747 Alemgir-i Sani Şah / 1753 Şah-ı Alem Sami Şah / 1759 Ekber Şah-ı Sani / 1806 Bahadır Şah-ı Sani / 1837 Kaynak : Genel Türk Tarihi / dallogcom |
|