Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
klasik, mitolojisi, yunan

Klasik Yunan Mitolojisi

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Klasik Yunan Mitolojisi









KLASİK YUNAN MİTOLOJİSİ

Demeter, mitlerin en meşhuru, onun Zeus’tan kazandığı kızı Kore yahut Persephone’nin Cehennem Tanrısı Hades tarafından kaçırılmasına dair olanıdır

Bir gün, ölüler diyarının Tanrısı, evlenmek istedi Fakat hiçbir diri kadın, isteyerek, yeraltına inmeyeceğini ve onun karanlık sarayına gitmeyeceğini bildiğinden, kadınsızlıktan kurtulmak için Hades, zorla Demeter’in güzel kızı Kore’yi kaçırmak istedi

Attika bölgesinin ilkbaharı kadar latif olan bu genç bakire, güzel günler geldiği zaman her zamanki oyun arkadaşları olan Okeanos’un kızları ile beraber yeşil çayırlara çiçek toplamaya giderdi Bir ilkbahar günü, çıplak ayaklı bu güzel bakireler, yüksek kayalardan dökülen suların serin tuttuğu çiçeklerle bezenmiş bir yere geldiler, orada açan çeşit çeşit renkli çiçekler bir İran halısı gibi onların önünde uzanıyordu Kore, bu hoş yeri görünce hayret etti ve sevinçle:

- “Haydi arkadaşlar bu güzel çiçeklerle eteklerimizi dolduralım, başlarımıza çelenkler örelim” Diye bağırdı

Bu sözleri söyleyince arkadaşlarından biri, koşarak zarif sepetler getirdi Öteki kemerini çözdü, uzun kıvrımlı etekleri olan robunu fazla çiçek alması için serbest bıraktı, biri nergis çiçeğini topluyor, öteki menekşeyi, yahut haşhaş çiçeğini koparıyordu, kimi sümbülü tercih ediyor, kimisi horozibiği buluyordu Fakat en çok sevilen ve bol bol toplanan güldü Onunla beraber ıslak çayırlığın adı sanı olmayan binlerce çiçeği topluyor, eteklere, sepetlere dolduruyorlardı

Kore’ye gelince, o safranları ve zambakları beğeniyor, onlardan topluyordu Kızlar kelebekler gibi, neşe ile bir çiçekten öteki çiçeğe koşuyor ve böylece haberleri olmadan dağılıyorlar, birbirlerinden uzaklaşıyorlardı, bir aralık Kore kendisinin arkadaşlarından çok uzaklaştığını ve yalnız başına kaldığını anladı, görenlerin kalbini büyüleyen bu güzel bakire, birden bire yerden esrarlı bir bitkinin çıktığını ve çiçek açtığını gördü, bu çok güzel, çok latif bir nergis çiçeği idi, onun esrarlı, sarhoş edici bir kokusu, gözü çeken bir rengi vardı

Demeter’in kızı önce bu çiçeği koparıp koparmamak hususunda tereddüde düştü ise de, az sonra koparmak arzusunu kalbinde daha şiddetle hissetti Fakat nazik parmakları çiçeğe dokunur dokunmaz, birden bire toprak yarıldı ve dört yağız atın çektiği, yer altı diyarı Tanrısının siyah şarı oradan, o korkunç yarıktan çıktı Hades, dizginleri gevşetmeden; Kore’yi belinin ortasından yakaladı, şarına aldı ve cehennemin yolunu tuttu Neye uğradığını bilmeyen zavallı bakire, korkarak, titreyerek acı acı bağırıyordu Ne ölmezler, ne de insanlar onun feryadını duydular Hades, onu şarının üstünde cehennemin kapısına doğru kaçırırken Kore’ye sevgili annesinin, yahut Olympos’ta bulunan Tanrılardan birinin, gözüne ilişeceğini umarak, kendi kendini teselli ediyor ve sonsuz ıstırabını azaltmaya çalışıyordu

Güneşin ışıkları ile gözleri kamaşan siyah atlar, güçlükle yol almaya başladıkları zaman, ölüler diyarının Tanrısı, elindeki üç dişli yaba ile yere şiddetle vurdu, yer sarsıldı ve zifiri karanlık bir yol açıldı

Hades’in arabası, baş aşağı karanlıklara daldı ve gözden kayboldu İşte tam bu sırada güneşten, ışıktan, çiçeklerden ayrılmak ve sonsuz karanlıklara dalmak üzere iken Kore, öyle keskin ve ümitsiz bir feryat kopardı ki, denizlerin en derin yerlerinden, dağların en yüksek tepelerine kadar her yerde o ses inledi

Demeter, kızının sesini tanıdı ve heyecanla titredi, kalbi sonsuz bir kederle doldu Teessüründen saçlarını yoldu, kurdelelerini kopardı ve omuzlarına uzun bir matem tülü attı Yaralı bir kuş gibi Olympos’un tepesinden yeryüzüne süzülerek dağlarda, tepelerde; verimli vadilerde, tuzlu denizlerde, kaybolan kızını aramaya başladı, fakat gerek Tanrılar ve gerekse fani mahlûklardan hiçbirisi, kızını kapıp kaçıranın kim olduğunu, kendisine söylemek istemediler Kızının akıbeti hakkında, onu teselli bile etmediler Tam dokuz gün, dokuz gece muhterem ve aziz Demeter, elinde tutuşmuş büyük meşalelerle dağları, dereleri, güneşin ışığını gönderemediği kuytu vadileri, karanlık uçurumların dibini, yıldızların parıltısını göremeyen sık ormanların içlerini, mehtabın ne olduğunu bilmeyen derin mağaraları aradı durdu Onuncu gün, şafak sökerken Hekate’ye yaklaşmaya muvaffak oldu Hekate ona dedi ki;

- “Sayın Demeter; kızının acı feryadını ben de duydum Fakat Kore’yi kimin kaçırdığını ve kalbinin üstüne titrediği o aziz varlığın nerede bulunduğunu söylemeyeceğim

Kederden bitkin bir hale gelen Demeter, bu sözleri, karşılık vermeden dinledi ve Hekate ile beraber araştırmalarına devam etti, ikisi de yol alarak, güneşin muhteşem sarayının duvarları dibine geldiler ve onun yüksek altın kapılarından içeri girdiler

Her şeyi gören ve gözünden kaçmayan güneşin, Kore’nin başına gelen felaketi görmüş olduğunu umuyorlardı Mustarip annenin birbiri üstüne sorduğu sorulara güneş şöyle karşılık verdi:

- “Demeter, kalbini yakan ıstırap ateşini biliyorum Duyduğun sonsuz kederin büyüklüğünü anlıyor ve bundan ötürü sana acıyorum Ne yazık ki, senin felaketine Hades sebep olmuştur Çünkü o, senin kızını, beğendi ve kaçırdı Baş Tanrı Zeus’da, onun kendi kardeşi olan cehennemler Tanrısının karısı olmasına müsaade etti Artık senin güzel kızının, yüzünü hiçbirimiz göremeyeceğiz Artık o, bundan sonra Persephone adını alarak daima cehennemlerde kalacak, Cehennemler Kraliçesi olacaktır İşte Baş Tanrının takdiri budur

Bu korkunç ve mahvedici haberi alınca zavallı anne müthiş bir kederin altında ezildi, kalbi burkuldu, dünyada hiçbir kimse onun kadar acı duymazdı, ne ölmezlerden, ne de fani insanlardan hiçbir ananın, duyduğu ıstırap onun ıstırabına eşit olmazdı Zavallı anne çıldırmışa döndü Tanrıların en büyüğü Zeus’a kızdı, bir annenin ıstırabına kulaklarını tıkayan, kalbini sağır eden bir vicdansızın hükmü altında bulunan Olympos’ta Tanrı olarak dahi yaşamak istemedi Kızını ebedi olarak kendisinden ayırtan kalpsiz Zeus’un yüzünü görmemek için Tanrıçalıktan çıktı, yırtık pırtık elbiselerle, kederden harap olmuş, beli bükülmüş, saçları ağarmış, yüzünde kırışmadık yer kalmamış ihtiyar bir kadın kılığına girdi Yeryüzüne indi, kırları, şehirleri dolaşmaya başladı

Sayısız yerler gezdikten sonra, bir gün Eleusis’e ulaştı Yorgunluktan bitkin, harap bir halde, taşlı bir yolun kenarına oturdu, ağlamaya başladı Bu sırada heybesi palamut dolu, sırtında kuru dallar bulunan ihtiyar bir adam oradan geçiyordu Onun kızı iki keçiyi sürerek babasının arkandan geliyordu Küçük kız, kimsesiz ve perişan kıyafetli kadını görünce:

- “Anne, dedi burada ne yapıyorsunuz, kimsesiz olduğunuz ve bir ocak başından ayrı bulunduğunuz için ağlamayın, babamın küçük kulübesi, sizin için açıktır Gelin gidelim, eğer bizim mütevazı çatımızın altına başınızı sokarsanız, uzun zaman sizi daha iyi misafir edecek bir kimseyi aramak istemezsiniz

İhtiyar da kızının ricalarına, kendi istirhamlarını kattı, fakat “anne” diye çağırıldığı için kalbi kanayan, büsbütün kederlenen Demeter, sadece şunları söyledi:

- “Muhterem ihtiyar, hayatta daha uzun zaman kalabilecek ve tatlı “baba” lakabını birçok yıllar taşıyabilecek misin? Bana gelince, yaşamanın bütün zevkini kaybettim Benim için hayat artık manasız bir şeydir ve dünyada hiçbir şey, beni teselli edemez, hiçbir el, kalbimdeki yarayı saramaz

Bunları söyledi ve tekrar hıçkırdı Kederlilerin kalplerinin yağmuru olan sıcak gözyaşları, onun ıstıraptan buruşmuş yanaklarından aşağı yuvarlandılar, bu zavallı kadının derdi, ağlaması ona dokundu, kız da, babası da, ağlamaya başladılar, sonra ona:

- “Gözyaşlarına sebep olan, aziz bir varlığı mı kaybettiniz Fakat metin ol, kalk, bizim fakir kulübemize gelmeye tenezzül et, bizimle beraber gel, biz de fakiriz, bizim de kalbimizde yaralarımız vardır Gözyaşları bize daha çok dokunur, çünkü ıstırabın ne olduğunu biz daha iyi biliriz” diye yalvardılar Bunun üzerine Demeter, oturduğu taşın üzerinden kalkarak:

- “Peki, dedi, beni götürünüz, çünkü siz, benim kalbimi kuvvetlendirecek, bana iman verecek sözleri söyleyebildiniz

Fakat kederli Demeter, mütevazı kulübenin kerpiçten yapılmış eşiğini aşar aşmaz içeride, her köşede, keder ve ıstırap sahneleri ile karşılaştı Bu fakir evciğin hanımının en son doğurduğu Triptolemos, ölmek üzere bulunuyordu Kendisini kıvrandıran, dayanılmaz acılar, ona bir an için olsun dinlenmek imkanı vermiyordu; onun feryatları devamlı, kederleri sonsuzda, hiç kimse zavallının kurtulacağını ummuyordu Büyük Tanrıça bu küçük çocuğu kolları arasına aldı, alnından öptü, acılarını uyuşturmak için, haşhaş tohumu suyunu ılık keçi sütüne karıştırarak ona içirdi Ellerini üç defa okşadı ve üç defa sihirli sözler tekrarladı Solgunluğunun azaldığını ve küçük ağzında, memnunluk tebessümünün belirdiğini görünce, zayıf ve ateşli vücudunu ocağa yaklaştırdı, anne misafir kadının bu hareketini görünce çocuğu yanar diye korktu ve birden bire:

- “Alçak kadın, ne yapıyorsun, diye bağırarak onun üstüne atıldı ve çocuğu Demeter’in kolları arasından aldı, ateşten uzaklaştırdı

Bunun üzerine Demeter, ihtiyar kadın şeklinden çıkarak tekrar Tanrı şekline girdi O zaman yüzünde göz kamaştırıcı ilahi bir güzellik parlamaya, başına örttüğü tülden hoş bir koku etrafa yayılmaya başladı Vücudundan çıkan nur, küçük kulübenin içini aydınlatıyordu


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.