Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hececiler

5 Hececiler

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

5 Hececiler



Hecenin Beş Şairi [Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972; Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971; Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949; Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967; Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973] İkinci meşrutiyet dönemindeki Milliyetçilik ve Türk halkını bir araya toplama sürecinde ortaya çıkmış; yurt sevgisini dile getiren hece ölçüsüylüe şiirler yazmışlardır "Konuşulan güzel Türkçeyi yazı diline geçirerek yeni ve büyük davayı kazanan ve kazandıranlar" olarak nitelendirilen Hececiler; Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'lerin başlattıkları "Yeni Lisan" anlayışının etkisiyle, Osmanlıcadan arınan bir dille şiir yazamaya yöneldiler Ulus/ulusçuluk bilincini sürekli ön planda tutmuşlardır


Beş Hececiler Hareketi, aruzla yazanlara bir tepkiydi, biçimde ve içerikte sadeliği getirdi Bu işlevlerinden öte, bir rejimin sorunlarını da tartışmaya yönelmişlerdir




HALİT FAHRİ OZANSOY


20yy şair ve yazarlarından Halit Fahri Ozansoy, 12 Temmuz 1891 yılında İstanbul'da dünyaya geldi Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)'yi bitirerek, 1916 yılında sınavla Muğla Lisesi'ne edebiyat öğretmeni oldu İki yıl kadar Muğla ve Konya'da çalıştıktan sonra 1956 yılında emekli oluncaya kadar kırk yıl süreyle İstanbul'da pek çok okulda edebiyat öğret-menliği yaptı

İlk şiirleri lisede öğrenciyken Rübap (1912) ve Şebal (1912-1913) dergilerinde çıkan Halit Fahri, 1914-1918 yılları arasında adını aruz şiirleriyle duyurmuş, sonra Yeni Mecmua'da ard

arda hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerini yayımlayarak Hecenin Beş Şairi'nden biri olmuştur

Nedim adında 18 sayı süren haftalık bir dergi çıkarmış; kendisinin, Reşat Nuri, Faruk Nafiz, Selahattin Enis gibi şair ve yazarların ilk yazıları bu dergide yayımlanmıştı

Sonraki şiirleri en çok Hayat, Ayda Bir, Serveti Fünun-Uyanış (derginin yazı işleri müdürlüğünü de yapmıştır), Çınaraltı, Varlık, Hisar dergilerinde basılmıştır

Eserlerinde objektif tasvirlerle sübjektif sıfatlar arasında bir denge vardır

Şiirlerinde çoğunlukla egzotik sahnelere, masal alemlerine, hüzün ve melankoli gibi bireysel duygulara, aşk ve ölüm temalarına rastlanan Halit Fahri, 23 Şubat 1971 yılında seksen yaşında da vefat etmiştir

11 şiir kitabı, sonuncusu düz yazı 8 oyunu, 2 romanı, 3 anı kitabı olan şairin,; çeviri ve roman oyunlarının; batı edebiyatı üzerinde inceleme sayısı 50'ye yakındır


ESERLERİ


Şiir Kitapları

Rüya (1912)

Cenk Duyguları(1917)

Efsaneler(1919)

Zakkum (1920)

Bulutlara Yakın (1920)

Gülistanlar Harabeler (1922)

Paravan (1929)

Balkonda Saatler(1931)

Sulara Dalan Gözler (1936)

Hep Onun İçin (1962)

Sonsuz Gecelerin Ötesinde (1964)

Romanları

Sulara Giden Köprü (1939)

Aşıklar yolunun Yolcuları (1939)

Oyunları

Baykuş (1916)

İlk şair (1923)

Sönen kandiller (1926)

Nedim (1932)

On yılın Destanı (1933)

Hayalet (1936)

Bir dolaptır dönüyor (1958)

İki Yanda (1970)




VATAN DESTANI


O kadar dolu ki toprağın şanla,

Bir değil, sanki bin vatan gibisin,

Yüce dağlarına çöken dumanla,

Göklerde yazılı destan gibisin


Hep böyle bulutlar, içinde başın,

Hilali kucaklar her vatandaşın

Geçse de asırlar, tazedir yaşın

O kadar leventsin fidan gibisin


Çiçeksin bayılır kuşlar kokundan,

Her dalın bir yay, ki zümrüt okundan

Müjdeler fısıldar Ergenekon'dan

Bu sese gönülden hayran gibisin


Ey bütün cihana bedel Türk eli,

Açtır cenklerin yoktur evveli,

Tarih bir nehir ki çoşkundur seli,

Sen ona nisbetle umman gibisin


Bir yandan hep böyle taştın köpürdün,

Bir yandan cefall bir ömür sürdün,

Fakat ne derece ezildinse dün,

Şimdi yine tunçtan kalkan gibisin


Yeni bir ay ördün al bayrağına,

Girdin en sonunda irfan bağına;

Medeni hayatın nur ırmağına,

Ezelden susamış cihan gibisin



ŞADIRVANLAR


1

Musluklarında ince bir aheng-i şir'-i şuh

Mermer sütunlarında güvercinler ağlaşır,

Baygın cıvıldaşır,

Munis şırıltılarla akar musiki-i ruh


2

Ra'şan ezanların uzanır aks-i nalişi,

Sessiz, boş avlularda küçük kumrular gezer

Durgun minareler

Dinler şırıltılardaki eş'ar-ı cuşişi


4

Hulyalı servilerden uçar hasta bir reca,

Yorgun pırıldaşır, der-i mescidde hep sarı

Kandil ziyaları,

Abdest alır şadırvanların altında bir hoca


5

musluklarında ince bir aheng-i şi'r-i şuh

mermer sutunlarında güvercinler ağlaşır,

baygın cıvıldaşır,

munis şırıltılarla akar musik-i ruh


YUSUF ZİYA ORTAÇ


20 yy şair ve yazarlarından Yusuf Ziya, 23 Nisan 1895 tarihinde İstanbul'da doğdu

Vefa İdadisi'ni bitirdikten sonra sınavla kazandığı İzmit Sultanisi'nde başladığı edebiyat öğretmenliğine sonradan istambul'da yabancı okullarda devam etti

1946-1950 yılları arasındaki Ordu Milletvekilliği görevinden sonra Orhan Seyfi Orhon'la birlikte yayımladıkları Akbaba adlı gülmece dergisine geri döndü

Bir yarışmada birincilik kazanan ilk şiiri Kehkeşan dergisinde çıkmıştır; ardından Büyük Mecmua, İnci, Serveti Fünun, Şair, Türk Yurdu gibi dergilerde yazmıştır

Mizah, şiir ve yazılarına Diken dergisinin ilk sayılarında başladı Diken dergisinin her sayı-

sında (1918-1920) Çimdik imzasıyla çoğu kez ikişer manzumesi yer almış; bu türdeki çalışmalarına ölümüne kadar Akbaba Dergisi'nde devam eden Yusuf Ziya edebiyat tarihimize Hecenin Beş Şairi'nden biri olarak geçmiştir

Binnaz (1919) oyunu, tiyatro tarihimizde heceyle yazılmış sanat değeri üstün, başarılı ilk manzum piyes kabul edilir

Düz yazılarında da Türkçesi'nin sağlamlığı ve kıvraklığıyla bir üslup ustası olan Ortaç, 11 Mart 1967 tarihinde İstanbul'da kalp krizi sonucu vefat etmiştir


30'u aşkın eseri bulunmaktadır

Şiir Kitapları

Akından Akına (1916)

Cenk Ufukları (1917)

Âşıklar Yolu (1919)

Yanardağ (1928)

Bir Selvi Gölgesi (1938)

Kuş Cıvıltıları (1938, çocuk şiirleri)

Bir Rüzgâr Esti (1962)

Oyunlar

Binnaz(1919)

Name (1919)

Nikahta Keramet (1923)

Romanları

Göç (1943)

Üç Katlı Ev (1953)

Gezi Yazıları : Göz Ucuyla Avrupa (1958)

Edebiyat-basın anıları : Portreler (1960), Bizim yokuş (1966)

Biyografi-roman : İsmet İnönü (1946)

Fıkraları :

Beşik (1943)

Ocak (1943)

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (1956)

Gün Doğmadan (1960)




ANAHTAR


Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Açsam göğün mavi kapılarını

Bir samanyolundan geçip dolaşsam

Yıldızların altın yapılarını!




Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Toprak kilidini açsam dünyanın,

Çözsem düğüm düğüm muammasını

Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!


Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,

Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:

Kimdir şu dallarda kızıl gülleri

Böyle alev alev yakan sihirbaz!


Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Ne yıldızlar için, ne güller için!

Alnı eşiğinde bekleyenlere

Açılmak bilmeyen gönüller için!


KOŞMA



Bir daha o fırsat geçer mi ele?

Dün gördüm, bugün de göresim geldi!

Gülüşü o kadar hoştu ki hele,

Lebinden koncalar düresim geldi!


Hem küçük, hem güzel, hem de utangaçtı,

Gözleri gözümden daima kaçtı,

Saçları ne güzel, ne ipek saçtı,

Öpüp okşayarak öresim geldi!


Yüzü benziyordu bahar ayına,

Kaşları can yakan aşkın yayına,

Hasretle kapanıp hâk-i pâyına,

Yüzümü, gözümü süresim geldi!






BİR GÜN


Kavuşmak bir gün toprağa,

Bir bahar cümbüşü olmak,

Dört mevsimde ayrı ayrı

Tabiatın düşü olmak


Bir buluttan düşen yağmur,

Bir yıldızdan damlayan nur,

Bir yeşil yaprakta huzur,

Bir gonca gülüşü olmak


Yazın savrulmak harmanda,

Kışın şahlanmak ummanda,

Fecre karşı bir ormanda,

Bir kuşun ötüşü olmak



ORHAN SEYFİ ORHON

23 Kasım 1890 doğumlu olan Orhan Seyfi Orhon Beş Hececi Şairler'in yaşça en büyüğüdür Önce Mercan İdadisi' ni (1909), ardından Hukuk Fakultesi'ni bitirmiş; kısa bir memurluk hayatından sonra gazetecilik ve öğretmenlik yapmaya başlamıştır Zonguldak 81946-1950) ve İstanbul (1965-1969) milletvekilliği görevlerinde bulunmuştur

Milliyet, Tasvir-i efkar, Cumhuriyet, Ulus, Zafer, Havadis ve Son Havadis gazatelerinde fıkra yazarlığı başta olmak üzere, çeşitli sahalarda kalem oynatan sanatçı, edebiyatımızdaki asıl ününü ve kalıcılığını şiirleriyle yakalamıştır İlk şiirlerini aruz ölçüsüyle yazan şair, bu şiirleri "Fırtına ve Kar" adlı kitabında bir araya getirerek yayınlamıştır Daha sonra devrin şiir anlayışı gereği, hece ölçüsüyle şiir yazmaya başlayan sanatçı, bu sahada oldukça önemli bir başarı sağlamış ve bu şiirlerini "Gönülden Sesler" ismiyle yayınlamıştır "Gönülden Sesler" aynı zamanda, Orhan Seyfi'nin edebiyat ve sanat dünyasındaki ününü de duyuran kitaptır Şairin edebiyat dünyasındaki kalıcılığını, hattâ yok olmamasını ve unutulmamasını sağlayan şiirler, "Gönülden Sesler"deki bu, hece ölçüsüyle yazılmış sevgi ve aşk şiirleridir

Sanatçı bu başarılı çıkışından sonra çeşitli nedenlerle şiirden uzaklaştır Tekrar dönmek istediğindeyse zaman ise, artık her şey için çok geçtir Aruz ölçüsüyle yazdığı "Kervan"daki Şiirler de, yine aruz ölçüsüyle yazdığı en son şiirleri olan "İşte Sevdiğim Dünya"daki şiirler de, gereken ilgiyi görmez Şâir bu son denemelerinden sonra, şiiri bırakır Hayatına çeşitli gazetelerde köşe yazarı olarak devam eder 22 Ağustos 1972'de "Son Havadis"te köşe yazarı iken bir kalp krizi sonucu vefat eder

Orhan Seyfi, edebiyatımızda "Hecenin Beş Şairi"nden biri olarak, başarıyla kaleme aldığı sevgi ve aşk şiirleriyle tanınmış ve kalıcı olmuştur Onun şiirlerinde kadın, belki de en vazgeçilmez ilham kaynağı ve hareket noktasıdır

Şairin şür sahasındaki bir başka başarılı cephesi de Fiske takma adıyla yazdığı mizah ve hiciv şiirleridir Sanatçı, bu şiirlerinde çok etkili esprili bir dil kullanmış, sahasında gerçekten başarılı ürünler vermiştir

Şairin dili kullanmada çok hassas ve mükemmeliyetçi olduğu söylenemez Eselerinde bireysel duyguları işlemiş, ahenkli ve zarif şiirinde sade, akıcı ve temiz bir Türkçe kullanmaya gayret etmiştir Özellikle "Gönülden Sesler"deki şiirlerinde başarılı ve kendine has, özgün bir üslûp yakalayabilmiştir


ESERLERİ


Şiir Kitapları

Fırtına Ve Kar (1919)

Peri Kızı İle Çoban Hikayesi (1919)

Gönülden Sesler (1922)

O Beyaz Bir Kuştu (1941)

Kervan (1964)

Roman

Çocuk Adam (1941)

Mizah-Hiciv Hikayeleri

Asri Kerem (Destan,1942)

Makaleleri

Dün Bugün Yarın (1943)

Fıkraları

Kulaktan Kulağa (1943)



ANADOLU TOPRAĞI


Senelerce sana hasret taşıyan

Bir gönülle kollarına atılsam

Ben de bir gün kucağında yaşayan

Bahtiyarlar arasına katılsam


En bakımsız en kuytu bucağın

Bence ‘İrembağı' kadar güzeldir

Bir yıkılmış evin, harap ocağın

Şu heybetli saraylara bedeldir


Kadir mevlam eğer senden uzakta

Bana takdir eylemişse ölümü,

Rahmet etmem bu yabancı toprakta

Cennette de avutamam gönlümü


Anladım ki: sende gençlik, şeref, şan

Asıl şeymiş şu yalancı dünyada,

Hasretinle yadellerde dolaşan,

Hızır bulsa, yine ermez murada


Yalnız senin tatlı esen havanda

Kendi milli gururumu sezerim

Yalnız senin dağında, ya ovanda

Başım gökte, alnım açık gezerim


"Hürüm" derim, eskisinden daha hür

Zincirle bağlansa da ayağım;

Şimdikinden daha ferah görünür

Zindanında olsa bile durağım


Bir gün olup kucağına ulaşsam

Gözlerimden döksem sevinç yaşını

Bayrağımın gölgesinde dolaşsam

Öpsem, öpsem toprağını, taşını



GELDİĞİN GÜNÜN HATIRASI


Sana nasıl anlatılır

Sensiz hayatın boşluğu,

Bir zindanın ağır ağır

Çöker üzerime loşluğu

Dünya her mihnete bedel

Sen olduğun için güzel

Hayat, hayal, ümit, emel

Senden alıyor hoşluğu

Arıyorum seni uzak

Bir şehirde sallanarak

Hala geldiğin günün bak

Üzerimde sarhoşluğu


TEREDDÜT


Sarahaten, acaba, söylesem darılmaz mı?

Darılmak adeti, bilmem ki çapkının naz mı?

Desem ki: 'Ben, seni' ,yok, dinlemez ki, hiddet eder!

Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?

Desem ki: 'Ben, seni pek' Ya kızar, konuşmazsa?

Derim: 'Bu çektiğim insaf edin, eğer azsa'

Desem ki: 'Ben, seni pek çok' hayır, kızar bilirim,

Tereddütüm acaba hiddetinden az mı elim?

Desem ki: 'Ben, seni pek çok' Sakın gücenme emi,

Sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi









Düşünce


Yıllar var ben onu hiç unutmadım

O beni sorar mı hatırlar mı ki?

Büsbütün silinip gitti mi adım?

Gönlünün vefası bu kadar mı ki?


Döktüğü yaşları unutmuş mudur?

Kendini aldatıp avutmuş mudur?

Vaadini tutmuş mu unutmuş mudur?

Şimdi başkasına meyli var mı ki?


Bilsem uzaklarda kimler ağlıyor

Kimlerin kalbini aşkı dağlıyor?

Acep kederli mi yas mı bağlıyor?

Yoksa eskisinden bahtiyar mı ki?


Veda

Hani o bırakıp giderken seni

Bu öksüz tavrını takmayacaktın?

Alnına koyarken veda buseni

Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?


Hani ey gözlerim bu son vedada,

Yolunu kaybeden yolcunun dağda

Birini çağırmak için imdada

Yaktığı ateşi yakmayacaktın?


Gelse de en acı sözler dilime

Uçacak sanırdım birkaç kelime

Bir alev halinde düştün elime

Hani ey gözyaşım akmayacaktın?




Vasiyet


Doslarım, toplanın öldüğüm zaman;

Riyayı, o günluk bir yana atın!

Tutunuz tabutumun bir kenarından;

Bir derin çukura beni fırlatın!

Kalınca büsbütün sizden uzakta,

Vücudum çürürken kara toprakta,

Uzanın rahatça sıcak yatakta

Yaşamak gururu içinde yatın!


Yüzyüze getirmez bizi asırlar,

Meydana vurulsun saklanan sırlar

Sayılsın şahsıma ait kusurlar

Korkmayın içine yalan da katın!


Anlayım: Kimlermiş dost sandıklarım;

Muhabbetlerini kıskandıklarım?

Anlayım: Ne boşmuş inadıklarım;

Şu yalan hayatı bana anlatın!


Dostlarım, anmayın artık adımı!

Siliniz gönülden eski yadımı!

Kırınız, sonuncu itimadımı:

Ölünce bir daha aldatın beni!

Ölünce bir daha aldatın beni!










ENİS BEHİÇ KORYÜREK


11 Mart 1891, İstanbul doğumlu olan şair yüksek öğrenemini Mülkiye'de (1910-1913) yaptıktan sonra, hariciyeci olmuştur Bükreş'te (1985), Budapeşte'de (1916-1922) konsolos katipliği ve konsolusluk yapmış, Türkiye'ye döndükten sonra adalet, iktisat ve çalışma bakanlıklarına bağlı çeşitli görevlerde çalışmıştır

Şiirleriyle Balkan Savaşı dönemlerinde tanınmaya başlanmıştır Servet-i Fünun'cuların etkisiyle ilk şiirleri Şehbal (1912-1914) dergisinde yayımlanmıştır Daha sonra hece ölçüsünü, sade dili benimseyerek, Ziya Gökalp'in önderliğini yaptığı Milli Edebiyat saflarına geçmiştir Böylece kısa zamanda aruz ölçüsünden heceye ölçüsüne dönen, Enis Behiç'in en ünlü şiirleri, milli heyecanlarla yüklü epik şiirleridir Hamasî ve lirik şiirler yazmıştır 1946'dan sonra ise, ikinci kitabında toplanan tasavvuf şiirlerini yazmıştır

Ruh çağırma gibi mistik sapmalara da yönelen Enis Behiç, 1949 yılında Ankara'da vefat etmiştir


ESERLERİ

Miras(1927)

Varidat-ı Sülamaniye (1949)

Enis Behiç Koryürek'ten Miras ve Güneş'in Ölümü (iki baskısı yapılmıştır 1952,1971)



HATIRA


Geçsin günler, haftalar,

Aylar, mevsimler, yıllar

Zaman, sanki bir rüzgar

Ve bir su gibi aksın

Sen gözlerimde bir renk,

Kulaklarımda bir ses

Ve içimde bir nefes

Olarak kalacaksın



NEYİZ


Tarife kalkma bizi;

Ne şuyuz, ne de buyuz

Adem denen denizi

Arayan birer suyuz

Döner, kıvrılır fakat

Daire olmaz bu hat

Ne kadar sürse hayat,

O yolun yolcusuyuz



TUNA KIYISINDA


Evimden uzakta, annemden uzak;

Kimsesiz kalmışım yad ellerinde

Bir vefa ararım kalbe dolacak

Gurbetin yabancı güzellerinde


Tuna'nın üstünde güneş batarken

Sevgili yurdumu andırır bana

Bir hayal isterim Boğaziçi'nden

Bakarım "İstanbul!" diye her yana


İstanbul! Ey sedef mehtaplarından

Hülya gözlerime ilk ışık veren!

Buranın ufkunda yanıp tozlanan

En munis renge de biganeyim ben


Ah, orda renklerin -şark güneşile

Naz eden- sihirbaz ahengi vardır

Bu akşam yurdumu andırsa bile

Ah, orda akşamın bin rengi vardır




FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL


18 Mayls 1898, İstanbul doğumlu olan yazar, Tıp Fakültesi'ndeki yüksekögretimini yarıda bırakarak önce yazar sonra ögretmen oldu Kayseri (1922), Ankara (1924-1932) ve İstanbul'da (1932-1946) edebiyat ögretmenliği, İstanbul millevekilligi (1946 - 27 Mayıs 1960) yaptı

Şiire Birinci Dünya Savaşı yıllarında aruzla basladı Duygu ve düşünceyle bir arada yürüten, romantik ve realist konu ve hayatları işleyen şiirleriyle kendisine yaygın bir ün sagladı

Heceyle ilk şiirleri de gene 1918-1921 yılları dergilerinde çıktı Hecenin Beş Şair' inden biri olarak bilindikten sonra da zaman zaman aruzla yazdı Özellikle son şiirleri hep aruzladır

Şair her iki vezni de ustalıkla kullanmıştır

Savaş yıllarından sonraki şiirleri Güneş (1927), Hayat (1926-1929) ve daha yeni dergilerde çıktı; Akbaba dergisinde Çamderviren ve Deliozan adlarıyla mizah şiirleri de yazdı

1933 yılında Anayurt adında haftalık bir sanat dergisi de çıkarmıştır

20 yüzyılın en usta şairlerinde Faruk Nafız Çamlıbel 8 Kasim 1973 ‘te Akdeniz'de bir gezideyken gemidekalp yetmezliğinden vefat etmiştir


"Faruk Nafız şiirini 1925-1935 yıllarında geniş kalabalığa götüren, bir bakışta anlaşılabilir olması, ilk okunuşta okurun dünyasıyla ilinti kurabilecek dış öğelerden yararlanmasıdır Buna karşın, Yenilik Edebiyatımızın geçiş döneminde dili, tekniği ve romantik İstanbul'lu kişiliğiyle de olsa, Anadolu gerçegine açılması özellikleriyle dilimizin gelişme aşamasında yeri yadsınamaz''

(Şükran Kurdakul, 1989)



ŞİİR KİTAPLARI


Şarkın Sultanları (1918)

Gönülden Gönüle (1919)

Dinle Neyden (1919)

Çoban Çeşmesi (1926)

Suda Halkalar (1928)

Bir Ömür Böyle Geçti (1933)

Elimle Seçtiklerim (1934)

Akarsu (1937)

Tatlı Sert (Mizah Şiirleri, 1938)

Akıncı Türküleri (1938)

Zindan Duvarları (1962)

Han Duvarları (Seçme Şiirler, 1969)


OYUNLARI

Canavar (1925)

Akın (1932)

Özyurt(1932)

Kahraman (1933)


ROMAN:

Yıldız Yağmuru (1936)






HAN DUVARLARI



-Osmanzäde Hamdi Bey'e-

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika araba yerinde durakladı

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar

Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı

Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler


Ellerim takılırken rüzgârların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına

Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!

Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu

Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince

Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine

Yol, hep yol, daima yol Bitmiyor düzlük yine

Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan

Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor



Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine


Bir sarsıntı Uyandım uzun süren uykudan;

Geçiyordu araba yola benzer bir sudan

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:

Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,

Bir kenarda göründü beldenin viran hanı

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri

Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya

Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya

Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı

Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı

Gitgide birer ayet gibi derinleştiler

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,

Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler


Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;

Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı

Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;



"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan

Baba ocağından yar kucağından

Bir çiçek dermeden sevgi bağından

Huduttan hududa atılmışım ben"


Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi

Gözüm imza yerinde başka ad görmedi

Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!

Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;

Araya gitti diye içlenme baharına,

Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!


Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,

Soğuk bir mart sabahı Buz tutuyor her soluk

Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri

Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar

Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

Burada son fırtına son dalı kırıyordu

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü

Gönlümde can verirken köye varmak emeli

Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"

Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana



Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,

Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;


"Gönlümü çekse de yârin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgârın önüne katılmışım ben"


Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!


"Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"


Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,

Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!

Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,

Post verenler yabanın hayduduna kurduna!



Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:

"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi:

"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"


Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi


Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!




ZAFER TÜRKÜSÜ


Yaşamaz ölümü göze almayan

Zafer, göz yummadan koşar da gider

Bayrağa kanının alı çalmayan

Gözyaşı boşana boşana gider!

Kazanmak istersen sen de zaferi

Gürleyen sesinle doldur gökleri

Zafer dedikleri kahraman peri

Susandan kaçar da coşana gider

Bu yolda herkes bir ey delikanlı

Diriler şerefli ölüler şanlı

Yurt için döğüşen başı dumanlı

Her zaman bu şandan, o şana gider


KISKANÇ


Sakın bir söz söyleme Yüzüme bakma sakın!

Sesini duyan olur, sana göz koyan olur

Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,

Annen bile okşasa benim bağrım kan olur

Dilerim tanrıdan ki, sana açık kucaklar

Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun;

Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,

Sana benim gözümle bakan gözler körolsun!

"bir ömür böyle geçti"


SON AŞIK



Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,

Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene

Ak düşünce saçların kumral rengine

Kollarında son aşıkın ben olacağım

Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen,

Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün

Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün

O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?


Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar

O gün bana yalaşırken ey ilahi yar,

Esirgeme gözlerimden bir son buseni,


Kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,

Çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın

Ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni!

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.