Genel Afrika Tarihi |
05-28-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
Genel Afrika TarihiGenel Afrika Tarihi Afrika Afrika; Yunanca (A-Frigi) kökünden gelmekte olup, sıcak memleket anlamına gelmektedir Dünya nufusunun %10’u burada yaşamaktadır Dünya üretiminin ancak %2’si burada üretilmektedir Dünya’da nufus yoğunluğu 24 iken, Afrika’da 10’dur (yani tenha bir kıtadır) Nufus artış hızı yüksektir Ulusal gelirin %70’i tarımdan elde edilmektedir Okur – Yazar bilmeyenler çoğunlukta olup %90’dır Nufusun %53’u animist, %26’sı Müslüman %20’si hristiyandır Afrika’daki Toplumsal Yapı 1919’da La Pansee dergisinde yayınlanan bir makalede Catherine Asya tipi üretim tarzı ile Afrika tipi bir üretim tarzına benzer ve farklı yönlerini belirtmektedir Benzer yönleri şunlardır: Her iki üretim biçimi de köy topluluklarının kolektif üretimine dayanır Her ikisinde de devlet vardır ve devlet bir takım insanları sömürür Her ikisinde de toprakta özel mülkiyet yoktur Her ikisinde de izlenen gelişme yolu Batı’da izlenen yol değildir Farkları ise Asya’daki rejim biçimlerinde devlet genellikle bir despotluk biçimidir Afrika’da ise devlet çok zayıf bir örgüttür Asya’daki devlet, büyük bayındırlık işlerine girişmiştir Kanallar, surlar, kuleler yapmıştır Afrikadaki devletin yaptığı işler çok sınırlıdır Devlet hiç böyle büyük işlere girişmemiştir Asyadaki devlet doğrudan doğruya üretimden pay almıştır Afrika’daki devlet ise üretimi hiç kontrol etmemiş, yalnız ticaretten kendinden pay çıkarmıştır Koca Afrikada bugün iki sistem çekişme halindedir Batı Emperyalizmi (Avrupa – ABD ve Hristiyanlık) İslam Afrikadaki toplumsal dualizmi de şunlardan oluşmaktadır Köy – şehir dualizmi Kabile - Millet dualizmi Kapalı – açık (gelenek – modern) toplum dualizmi Çağdaş Afrika toplumlarının ortak özellikleri şunlardır Millet ile toplum farklıdır Davranış ve idealler farklıdır Toplum kendini yabancı hissetmektedir Toplum kendini yapay ve zorlanmış hissetmektedir İç ve dıştan gelen çeşitli devletlerden sonra uluslar arası kuruluşlardan büyük firma ve çok uluslu şirketlerden gelmektedir Afrikada kölecilik, sömürgecilik, yani sömürgecilik ve kapitalizm devlet üzerinde büyük baskılar oluşturmuştur Afrika’da devlet üzerinde oluşturulan doğrudan veya dolaylı baskı çeşitleri şunlardır Askeri baskı Siyasi baskı Kültürel baskı ü Beyin Göçü ü Siyasi Propaganda ü İhtiyaçların reklamların belirlenmesi ü Genç seçkinlerin burslar kanalıyla dejenere edilmesi ü Kültürel merkezlerin ele geçirilmesi ü Okul programları ü Okul kitapları ü Aşırı yabancı salgını ve asimile İktisadi (Ekonomik) baskı Afrika’da hükümet darbeleri oldukça çok olmaktadır Bazı dönemlerde dört yılda 16 tane Afrika’daki Sosyal ve siyasal sorunlar da şunlardır ü Çok sayıda küçük devletlerin varlığı ü Birbirine rakip milletler ü Gümrüklerde yetersiz koruma tetbirleri ü Farklı para sistemi (Frank, dolar, liret, eskodo, peseto, sterlin gibi) Bu kadar çok para sistemi bağımlılığı artırdığı gibi kıta içi ticareti de engellemektedir ü Üretimde yetersizlik ve dalgalanmalar ü Arka arkaya gelen hükümet darbeleri ü Paradaki istikrarsızlık ü Afrika içi ticaretin az ve önceden parsellenmiş olması ü Dillerin çokluğu (800 diyalektik, 4 dil ailesi, 20 dil grubu) ü Aşırı büyümeye uğrayan şehirler ü Parazit bir üçüncü sektörün gelişmesi ü Aşırı işsizlik ü Burjuva mahalleleriyle, fakir insan arasındaki aşırı tezat[1] Afrika Tarihi Afrikayla ilglii ilk bilgileri Hredot tarihinden öğreniyoruz O, Mısır’a gelmiş, Libya’yı gezmişti Mısır için; Mısır’da görülecek öğrenilecek şeyler, diğer bütün ülkelerden daha çoktur diyordu İslam bilginlerinden Afrika ile ilgili ilk bilgi aldığımız kişi de, Mesudi, İdrisi, İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi’dir 1964’de bir Afrika tarihini yazan UNESCO bu tarihi beş bölüme ayırmıştır Bu bölümler; İslamiyetten önce Vllyy’dan xvlyy’a kadar l6yy’dan 19yy’a kadar Sömürgecilik dönemi ll Dünya savaşından sonra Afrika Afrikadaki Bazı Tarihi Devletler İslamiyetten öncede Afrika’da bazı büyük devletler vardı ü Habeşistan’daki Aksum Krallığı MS:4yy’da hristiyan oluyor Afraka’daki hristiyanlığın yerleştiği ilk ülke burasıdır ü Sudan’da Kuş krallığı bulunmaktadır ü MS:790-1070 Gana İmparatorluğu ü 1235’de Mali Devleti ü Xlyy’da Sudan’da Songoy imparatorluğu ü Xllyy’da Kongo krallığı 16 Yüzyıla Kadar Kuzey Afrika Müslümanların Afrikayla ilk temasları 647 yılında halife hz Ömer döneminde oldu Halife hz Osman ise Abdullah b Sad’ı Afrika seferi için gönderdi Kuzey Afrika’nın ilk gerçek Müslüman fatihi Ukbe b Nafi el-Fihri’dir(1667-1664) merkezi askeri karargahı olan Keyravanı kurmuşturEmeviler, Afrika’ya Musa b Numan’ı gönderdiler (710) Musa b Nusayr, bu bölgeleri İslamlaştırdı 800 yılında bir Arap devleti olan Aglebiler kuruldu Daha sonra İranlı bir göçmen tarafından bir harici devlet olan Rüstemiler kuruldu Fasta’da İdris Şerifi İdrisiler devletini kurdu 1045 yılında Murabitun hareketi meydana geldi Batı sahradan Fas’a göç ettiler Dini bir hareket oluşturdular Abdullah b Yasin adındaki bir alim bu hareketin başına geçti Fas’ı ele geçirip, islami mücadele yaptılar Merakeş şehrini kurdular 1118-1119 yılında Muvahidun hareketi ortaya çıktı Muhammed b Abdullah b Tümert tarafından (islami tebliğ ve yayma amacıyla) ortaya çıktı 1145 yılında Murabıt ordusunu yendi 1152-53’de orta Mağribi ve 1160 yılında Kuzey Afrika’yı ele geçirdi İslamiyet’in Afrika’da Yayılışı İslamiyetin Afrikada yayılışı sufilerin ve tüccarların yardımıyla olmuştur Bunların samimiyetini gören zenciler, kısa zamanda Müslüman oluyorlardı Onlar, insanları seven, hoşgörme, kardeşlik, yardımseverlik gibi ilkeleri vurguluyorlardı İslam davetçilerinin yaptığı ilk iş, mescid yapmak, okul açmak, zencilerle evlenmek ve köle satın alıp azat etmektir Araplar, zencileri hor görmüyor, onları da kendileri gibi görüyor ve evleniyorlardı Fakat Avrupalılar, zencileri hor gördüklerinden, onlarla kesinlikle evlenmiyorlardı Müslüman davetçiler, adalet, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, ırkların eşitliği gibi temalarını vurguluyorlardı İslamiyetin kendilerini kucakladığını gören ve ırk ayırımı da yapmadığını anlayan zenciler, Müslümanlığı benimsiyorlardı Onlar, zenci ırkını hakir görmedikelri için, islamiyeti bir zenci dini ve hristiyanlığı da beyaz dini olarak telaki ediyorlardı İslamiyet, fetih ve gaza ile değil, ticaret yoluyla Habeş, Somali ve Sundan’da kısa zamanda yayıldı İslamiyet, Afrikada iki kolda yayılmıştır Senegalden de geçip, sahil boyu giden fetih kolu diğeri ise; Afrika’nın kuzeyinden başlayıp, vaha ve sahralardan Güney’e, Sudan’a kadar ulaşan ticaret yoludur George Carpenter Günümüz Afrikası adlı eserinde, İslamiyetin Afrikalılara getirdiği ve üstünlüklerini şöylece sıralamaktadır İslamiyet, birlik bilincini güçlendirmekte, toplumdaki bireylerin gönüllerini birbirleriyle ısındırmakta, renk ve ırk ayırımını hiç taşımamakta, herkese kardeşlik ruhunu vermektedir İslamiyet, Allah’ın varlığına, birliğine, kuvvetçe kurret sahi olduğuna ilişkin bilinci güçlendirmektedir Sabır, nefse hakimiyet, izzet-i nefs, şeref ve haysiyet bilincin sahip olmayı teşvik etmektedir İslamiyet, Arapçayı Kur’an dili olarak tüm Müslümanlar arasında evrensel bir dil haline getirerek artık bir kültür oluşturmaya çalışmaktadır Müslümanların Afrikayla ilk temazları 647 yılında Hz Ömer zamanında oldu Kuzey Afrika’nın ilk gerçek Müslüman fatihi Ukbe b Nafi’dir Burada Keyrevan’ı kurmuştur Emeviler buraya daha sonra Musa b Nusayr’i göndiler Busa b Nusayr, buraları İslamlaştırdı 800 yılında Arap sülalesi olan Aglebi’ler devleti kuruldu İranlı bir göçmen tarafından Taherti’nin bitişiğindeki topraklarda Rustemilere ait bir Harici devlet kuruldu Fas’ta da İdrisiler devleti kuruldu 1045 yılında Murabitun hareketi oldu Batı Sahra’dan göç ederek Fas’a kadar geldiler Dini bir hareket oluşturdular Abdullah b Yasin adındaki bir alim bunları eğitip Fas’ı ele geçirip, İslami mücadele yaptılar Afrika’nın Avrupalılarca Tanınması Portekizlerden denizci Henry adıyla bildiğimiz Dom Henrique, beş aşamada Afrika içlerine hareket etmişlerdir Maderia adalarını, Bojador Burnu, Gine Körfezi, Porto Santo, Beyaz Burun, Yeşil Burun, Senegal ve Gambia’ya ulaşmıştır 1487 yılında Lizbon’dan yola çıkan Bertalmi Diyaz’da Afrika’nın güney batı ucuna ulaşmış ve aşırı fırtına nedeniyle buraya fırtınalar burnu adını vermiştir Fakat Portekiz kralı bu adı Ümit Burnu olarak değiştirmiştir Vasco do Gama’da 1497 yılında yola çıkmış ve Mozambike ulaşmıştır Mozambikte kendisen sıcak ilgi gösteren kralın Hindistan yolunu bilen üç klavuz vermesiyle 15 Ekim 1498 yılında Hindistan’a ulaşarak, deniz yoluyla Hindistan yolunu keşfederek, Hindistanın sömürülmesinin yolunu açmıştır Böylece Afrika’nın çevresini dolaşan ilk kişi olmuştur 1749 yılında Michel Adanson, Seneagal ve Gambia’da 5 yıl süren araştırmalar sonucu, Batı dünyasına biyoloji ve zooloji konusunda Afrikaya özgü ürünler sunmuştur Afrika’yı tanıma adına batılılarca 19 yüzyılın sonuna kadar yüzlerce gezgin, gazeteci, bilim adamı ve denizci gönderildi Bu çalışmalar sonucunda Avrupa’ya binlerce yazı, harita, kroki ve araştırma gönderilmeye başlandı Bunların çabaları sonucu Afrika artık batılılar için bilinmez bir yer değildi Artık sıra Afrika’yı istila etmek ve sömürgeleştirmeye gelmişti Afrikada Kölecilik ve Sömürgecilik Afrika’nın sömürgeleştirilmesi gayet kısa bir sürede oluştur O kadar ki; 1870’de Afrika’nın ancak biri sömürge iken 1890’da ise sömürge olmamış bölüm ancak onda biri kadar kalmıştır 15yy’dan itibaren Portekizler; Angola ve Mozambik kıyılarını el geçirirken, Hondalılar da Güney Afrika kıyılarına yerleşmeye başlamışlardı Fransıtlar ise 16yy’dan itibaren batı Afrika kıyılarına Senegal’den itibaren Afrika’ya girmeye başlamışlardır İngilizler ise Gine Körfezi kıyılarına yerleşmişlerdir Avrupa devletleri, Afrika içlerine iklim ve coğrafi koşullar nedenleriyle girmeye cesaret edemiyorlardı Fakad daha sonra coğrafi keşiflerin, Afrika’nın içlerine kadar girip sözde bilimsel keşifler yapması üzerine, devletler, kendilerinden daha bir emir olarak içlere nufuz etmeye başladılar Afrika kıyılarından herhangi bir yeri işgal eden Avrupa devletleri, iç kısımlarında kendisine ait olduğunu ilan ediyordu Bu da çeşitli anlaşmazlıklara neden oluyordu Bunun üzerine 1885’de Berlin’de toplanarak “Berlin Senedi” adlı bir belgeyi imzaladılar Bu sened sömürgecilikte “fiili işgal” perensibini kabul ediyordu Yani Afrika’da bir toprak işgal edilmedikçe, orasına sahip olunamıyacaktı “Fiili İşgal” pensibi Afrika’ya hucumu daha da arttırdı Avrupa’lıların Afrika’daki çıkarları ise şunlardır Altın Madenleri Baharat Köle Ticareti Amerika’nın keşfinden sonra burada çalıştırılmak üzere önce Portekizliler, sonra Hollandalılar, İngilizler ve Fransızlar Afrika’dan insanları esir alıp, köle olarak Amerika’ya götürüyorlardı İlk sömürgeleştirilen ülkeler ise XVlyy’da Mozambik ve Angola Portekiz sömürgesi oluyor Köle ticareti Afrika’yı çökertmiş, şehirlerin boşalmasına devletlerin yıkılmasına neden olmuştur 1873 Avrupa Ekonomi krizinden sonra burası bir Pazar oluyor 1884’de Avrupalı devletler bu durumu birbirlerine kabul ettiriyorlar Afrika topraklarının Avrupalılar tarafından hoyratça kullanılması üzerine toprak çoraklaşıp, verimsizleşiyor Misyonerler ve emperyalistler tarafından sürekli olarak köleliğin Müslüman Araplardan kaynaklanan bir düzen olduğunu vurgulamaktadırlar Birçok resmi binalarda dev resimlerde birbirlerine bağlı zenci köleleri götüren bir arap tasvir edilmektedir Diğer resimlerde ise bu zinciri çözen bir Avrupalı çizilmiştir Avrupalıların köle ticaretiyle Afrikadan genç nüfusun azalmasına neden oldu Aynı zamanda buraların işgalini kolaylaştırdığı gibi, fakirleşmelerini de sağladı İkinci dünya savaşından sonra Avrupa Afrika kıtasını tek tip tarıma zorladı Örneğin; Nijerya Pamuğa ayrılırken, Uganda Kahve, Senegal yer fıstığı üretmeye zorlandı Bu da, Afrika’nın kendi kendine yetmemesine neden oldu Afrika’nın Paylaşılması 4 Ağustos 1890 yılında Londra’da İngiltere ile Fransa arasında Batı Afrika’nın bölüşülmesini öngören bir anlaşma yapıldı Böylece Almanya’nın bölgeye sokulması bu iki devleti bir anlaşmaya götürdü 8 Nisan 1904 yılında İngiltere ile Fransa arasında Etente Cardiale (dostluk ve ittifak) adı verilen bir antlaşma yapıldı Böylece Fransa, İngiltere’nin Mısır üzerindeki, İngiltere’de Fransa’nın Fas üzerindeki haklarını tanıyıp aralarındaki anlaşmazlıklara son verdiler a)İngiltere’nin Afrika’daki Sömürgecilik Politikası 1815 yılında Cope Colonge, 1882’de Mısır’ı 1889 yılında Rodezya, 1890’da Kenya, 1891 yılında Nyasalan, 1894 yılında Uganda’yı işgal eden İngiltere, Nil nehrinin bütünlüğünü korumak bahanesiyle, güney’e inip Sudan’ı ele geçirmek istedi Fakat buradaki Müslüman halkın silahlı savunmasıyla karşılaşıp iki defa yenilgiye uğradı Bir süre Sudan sorununa ara verdikten sonra 1895-96’da daha güçlü bir saldırıyla, Sudan’ı işgal etti Böylece Mısır’dan Cape Town’a kadar olan bölümü işgal etti b)Fransa’nın Sömürgecilik FaaliyetleriFransa, Afrika’daki sömürgecilik faaliyetlerine Batı-Doğu istikametinden hareket etmiş ve 1880 yılında Senegal’i işgal ederek, buradan Afrika’nın içlerine girmeye başlamıştır 1870 yılında Fransa’nın elinden Alsace Lorian’ı alan Bismark, Fransa’nın herhangi bir intikam saldırısına meydan vermemek için, onu Tunus’u alması için teşvik etmiştir 1878 yılında Kıbrıs’a yerleşen İngiltere’de, Kıbrıs karşılığında Tunus konusunda Fransa’ya onay vermişti Bunun üzerine 1881 yılında Tunus’u alan Fransa, Almanya ile tekbaşına savaşamayacağını anladığından sömürgeciliğe hız verdi Zaten 1830 yılında Cezayir’i almıştı Bu sırada 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının sarsıntısını taşıyan Osmanlı devleti, Fransayı protesto etmekten başka yapacak başka bir şey bulamadı 4 Ağustos 1890’da Londra’da İngiltere ile Fransa arasında batı Afrika’nın bölüşülmesini öngören bir anlaşma yapıldı Böylece Almanya’nın bölgeye sokulması, bu iki devlti bir anlaşmaya götürmüş oldu Sömürgeler üzerindeki çatışma dünyayı bloklara ve bir dünya savaşına doğru hızla sürüklüyordu Fransa Sudan’a 1896 yılında girdi İngiltere Almanya ile arasındaki gerginlik yüzünden Fransa ile arasındaki bu çatışmayı 14 Haziran 1898 de ki anlaşmayla son verdi Böylece İngiltere, Fransa’nın Senegalden Sudan’a kadar olan sömürgelerin kabul etti Fakat İngiltere Yukarı Nil havzasını da ele geçirmek isteyince tekrar araları açıldı Bunun üzerine Fransa’nın istediğiyle de 21 Mart 1899’da yeni bir sözleşme yapıldı Bununla da İngiltere ve Fransa Kuzey Afrika’daki nüfuz alanlarını saptadılar ve aralarındaki anlaşmazlığa son verdiler 8 Nisan 1904 yılında İngiltere ile Fransa arasında Etente Cordiale (Dostane İttifak) adı verilen bir anlaşma yapıldı Böylece Fransa, İngiltere’nin Mısır üzerindeki İngiltere’de Fransa’nın Fas üzerindeki haklarını tanıyıp aralarındaki anlaşmazlıklara son verdiler c)Almanya’nın Sömürgecilik Faaliyetleri Almanya; Togo, Kamerun, Güney-Batı ve Doğu Afrika toprakları ile Yeni Gine’yi ele geçirdi 1885 yılında İngiltere’de bu durumu kabul etti d) İtalya’nın Sömürgecilik Faaliyetleri İtalya’da sömürge elde etmek istiyordu Onunu gözüde Tunus’ta idi Fakat Tunus’u Fransızlara kaptırınca, sömürgeçilik için kendisine büyük Avrupa devletlerinden destek aramaya başladı Bunun için de Almanya ile anlaştı Bu anlaşmaya İtalya, Fransa’nın saldırısın uğrarsa Almanya, İtalya’nın yanında yer alacaktıİtalya’da Eritre ve Somali’yi almıştı 1896 yılında Habeşistan’ı da almak istediyse’de başarılı olamadı Fakat daha sonra 1911 yılında Libya’yı işgal edecek ve 1912 Uşi antlaşmasıyla burayı Osmanlı Devletinden alacaktır Afrika’da Sömürgeciliğin Sonu 1945 yılına gelindiğinde birçok sömürge ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmışlardı Bunun nedeni de, ikinci dünya savaşında çeşitli Avrupa devletleri arasındaki savaşlar ve ulusların özgürlüğü düşüncesiyle tanışarak ülkelerine dönmeleri veya Avrupa’da eğitim görmüş kişilerin ülkelerine dönerek özgürlük bilincini geliştirmeleridir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : Genel Afrika Tarihi |
05-28-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Genel Afrika TarihiSÖMÜRGECİLİĞİN YARDIMCI KOLLARI 1- Siyonizm İsrail, birkaç yıl içinde Afrika ülkeleriyle siyasal, kültürel, askeri ve ekonomik sağlam ilişkiler kurmayı başarmıştır Böylece Afrikanın Kızıldeniz’e kadar uzanan bölümünü etkisi altına almıştır Siyonizm, bütün ülkelerde sinsice çalışmakta ve özellikle devlet yöneticilerini ve aydınları elde etmeye uğraşmaktadır Böylece bütün Afrika devletleriyle ilişkiye girmekte ve orada kurduğu örgütlerle sömürü ağını güçlendirmektedir Bu duruma karşı çıkan Müslüman aydınları öldürmekten çekinmemektedir Nitekim zengibar katliamında siyonizmin parmağı bulunmaktadır Özellikle devrim sonucu kurulan Afrikalı devletler, hemen İsaril ile ilişkile geçmektedirler İsrailin Afrakia’da etkinliğini artırmak için uyguladığı yöntemlerden bazıları da şunlardır; a) Afrikalı bakan ve yöneticileri sık sık ülkelerine davet etmektedirler b) Hükümetlerin yapmayı arzuladıkları projeler için hizmet sunmaktadırlar c) Afrika ülkelerinin milletvekilleri çoğu kez kısa süreli seyahat veya kurslar için İsrail’e çağrılmaktadır Hadaratül İslam dergisine göre; “İsraili yaşatanın Afrikalı devletler olduğunu, Afrikalı devletin batılıların baskısıyla İsraile kapılarını açtığını ve İsarilin dünyada tanınmasını sağladıklarını, en önemlisi de Arapların İsrail etrafında kurmuş oldukları sedin kırılmasını sağladığını ve böylelikle İsarilin ayakta kalmasına neden olduğunu belirtmektedir Tabiki İsrailin planını bozacak tek gücün İslam olduğun gördüğünden, bütün amaç ve enerjisini de islamı Afrikada yok etmektir Ayrıca, kendisinin Asya ve Afrika dünyasının tarihi, coğrafi ve realite bakımından kopmaz bir parsçı olduğunu Afrikalı liderlerin kafasına yerleştirmek amacıyla özel yöntemler izletmedir İsrail bunun için şu yöntemleri izlemiştir a) Afrika ve Yahudi milletlerinin ruhi ve tarihi açıdan aynı tecrübeden geçtikleri fikrini pekiştirmektir b) Tüm Afrika devletleriyle ilgili olarak İrsali’in vazgeçilmez parlak tecrübelere sahip olduğunu önemle vurgulamak… c) İsrail’in Afrikayla ilişkilerinde siyasal tutkulardan uzak olduğunu vurgulamak Bu nokta İsrail için bir Pazar avantajı sağlamaktadır d) Ortadoğuda Barışın gerçekleştirilmesinde Afrika’nın oynamakta olduğu rolün önemini vurgulamkatadır İsrail 1968 yılına kadar toplam 38 olan Afrika devletlerinden 31 tanesiyle diplomatik ilişkiler kurmuş, 29 tanesiylede ilişkiler elçilik düzeyindedir Afrikada Yahudi azınlığın sayısı ise 1965 yılına kadar 501680 kişi civarındadır İsrail, Afrikakada kendi yandaşları olan kişilerin iktidara gelmeleri için de kesenin ağzını sonuna kadar açmıştır Nijerya’da batı yanlısı Duya Faimi Oulo’nun seçimi kazanması için 5000000 cüneyhten fazla para harcamıştır Kango’da Yahudiler güçlü şirketler kurmuşlar eğitim sektörüne de el atmışlardır Kongo’daki Yahudiler tarafından hazırlanan bazı haritalarda İsrail devletinin sınırı Fırat’a kadar ulaşmaktadır İsrail, Afrikalı devletlerinin ordusuna da el atmış ve bir çok subayın eğitimini üstlenmşitir Ugandalı 15 Subay ve 5 askeri polotu eğitmiş, Uganda ordusunun bir birliğinde İsrail’de eğitim görmüştür Çad’da ise kurulduğundan beri, Cubhurbaşkanlığını sürekli gayri Müslimlere vermeye çalşımaktadır batılılar Ayrıca 16 bakanlıktan 8’i müslümanlar’a ve 8’i gayri Müslimlere aittir Fakat bu Müslümanlara yapılmış bir haksızlıktır Çünkü Müslüman nüfusu 2000000, Gayri Müslim nüfus ise 800000’dir 1963 mart ayında İsrail elçisi Çad’a gelir Çad’lı müslümalar öfke gösterisinde bulunurlar Adalet bakanı, dışişleri bakanı ve baş yargıçla görüştüğünde kendisi soğuk karşılanır Etesi gün cumhurbaşkanıyla görüşüp durumu anlatır Cumhurbaşkanı onu teselli eder Daha sonraki günlerde Cumhurbaşkanı, adalet ve dışişleri bakanları ile baş Yargıç ve bir çok önde gelen Müslüman aydını tutuklatır Dışişleri ve baş Yargıç vatandaşlıktan çıkartılıp yurt dışına sürülür Diğerleri ise 15 yıl hapis cezasına çarpıtılır Ülke iyice karışmaya başlamıştır Birçok Müslüman tutuklanıp idam edilir Bu olay hala sürmekte ve günümüz Çad’daki huzursuzluğun nedeni olmaktadır Son olarak Fransa’da 1987 yılında olaya karışmaya başlamıştır İsrail, Eritreye 40 kadar subayını göndererek, Etyopya askerlerini gerilla savaşına karşı eğitmekte ve böylece Eritreli Müslümanlara karşı örgütlemektedir 1966 yılında Habeşistan hükümeti İsrail’e pamuk ekimi için 500000 dönümlük araziyi hediye etmiştir Eritre dağlarında ve nehir kıyısında bulunan bu son derece verimli arazi Müslümanlardan zorla alınmıştır Arıca, İsrail’in koyunculuk ve arıcılık ile uğraşan bir şirketine de Eritre topraklarında 200000 dönümlük bir arazi bağışlanmıştır Bunu dışında İsrail, Eritre kıyılarında balıkçılık yapmakta ve bunun karşılığında da hiçbir gümrük veya ücret ödememektedir Etyopya hükümeti 1967 Arap-İsrail savaşında İsrail’e 15000 baş sığından oluşan acil gıda yardımını gönderiyor Amerika da 19 Haziran 1967 tarihli gazetelerdeki haberler “İsrail’in ortadoğuda muzaffer olması, Etyopya’nın ve diğer Afrika boynuzu ülkelerinin çekmekte oldukları bölgedeki batı ülkelerinin yardımı sağlamıştır” 2- MİSYONERLİK Ortodoksluk ve Katoliklik olmak üzere, her iki kanadıyla misyonerlki eylemi, eski ve yeni şekliyle sömürgecilikle atbaşı gitmektedir Misyonerliğin sömürgeciliğe elverişli bir zemin kazandığı, önündeki engelleri ortadan kaldırdığı bilinen bir gerçektir Misyonerlik kendisine düşen rolünün bir gereği olarak emperyalizmi de kapsamlı bir şekilde koruyucu kanatlarının altına alarak onu yüreklendirmiştir Misyonerlik, emperyalizme lojistik destek ve yetişmiş insan katkısı sağlamıştır Çünkü misyonerler, dünyanın her yerine ulaşmışlardı Gittikleri yerlerin dilini, kültürünü en iyi şekilde öğrenmiş ve bu bilgilerini emperyalistlerin hizmetine sokmuşlardır Hatta, birçok batılı istihbarat teşkilatları, ihtiyaç duydukları ajan ve yardımcıları misyoner teşkilatlarından devşirmişlerdir Misyonerlik ve emperyalizm şu çerçevelerde bir işbirliğine gitmektedirler a) Her iki tarafın ortak bir plan çerçevesinde hareket etmesi b) Barışçı bir hava ile ilişkilerinin sürdürülmesi c) Her iki tarafın müşterek amaçlarına giden yolda engel teşkile eden unsurları ortadan kaldırmak için beraberce çalışıp omuz omuza vermesi Şu bir gerçektir ki İslami hareketler emperyalistlerle misyonerlerin çabalarına sed çeken büyük bir engeldir Şöyle ki; 1 Eski sömürgecilik, Müslümanların direniş ve silahıyla karşılaşmıştı Çünkü İslam, düşmana karşı sürekli hazır bulunmayı ve cihat öğretisini geliştirmişti Ayrıca, küfrün tek bir millet olduğu ve kafirlerden dost olunmayacağı tezini işlemektedir 2 Afrikalılar, misyoner çalışmalarını şu veciz sözle ifade etmektedirler “önceleri biz toprağa sahiptik Onlar (misyonerler) ellerinde incili taşıyorlardı Ama şimdi onlar toprağa sahip oldular Bizleri de ellerimizdeki incille baş başa bıraktılar” 3 Misyoner teşkilatları zengin devletlerden yardım almakta ve güçlü bir parayla Afrikada hrisityanlağı yaymaya çalışmaktadır Buna karşılık, Müslümanların sunabileceği sadece temiz bir iman ve saf bir kalp olmaktadır Misyonerlerin elindeki paraların onda biri Müslüman cemaatlerin elinde olsaydı Afrika, boydan boya Müslüman olmuş olurdu Kongoda ilkokul müdürü George de Ward tarafından kaleme alma ve ilk okul 6 sınıfları ile ortaokullarda okutulmakta olan tarih kitaplarında, köle ticaretini Arapların yaptığını ve daha sonra bu zenci köleleri Türkler ve İranlılara sattıklarını yazmaktadır Afrikalıların köleleştiğini gören Belçika Kralı Lepold ll ve Kardinal la Figri bu işin üzerine eğilmiş ve zor kullanarak bu sorunu halletme yoluna girmişlerdir Kitapta, Papanın çağrısıyla Belçika kralının Kongo’yu köle tüccar Araplardan kurtarmak için ordu gönderdiğini belirtmektedir Misyonerlerin Afrika’daki programlarını şöyle özetleyebiliriz 1 Mümkün mertebe çok miktarda zenci rahip ve misyoner yetiştirmek 2 Yeterlilik sahibi ve kendilerine güvenilir sayıda ilahiyatçının siyasi ve medeni ilimlerde ihtisas sahibi olmalarını sağlamak 3 Afrikalıların karakterleriyle uyuşmayan bazı dini konularda esneklik ve rahatlık sağlamak Özgür Afrika kitabının yazarı İhsan Hakkı, Pakistanda yayınlanan “el-müslümun” dergisinde yazdığı bir yazıda Afrikalı hükümetlerin, Müslümanların elindeki vakıfların gelir ve paralarını gasp ederek, misyoner teşkilatlarına ve kiliselere verirken, diğer taraftan Müslümanlar açlıktan ölmekte ve cesetleri kokmakta, buna rağmen dinlerinden dönmemektedirler Güney Afrika’da, Hollanda hükümeti hristiyanlığı yaymak uğruna bir ele iki milyar sterlin harcamaktadır Afrika halklarının çoğunluğu Müslümanlardan oluştuğu halde, yönetimleri azınlıkta olan hristiyanların elindedir Örneğin Sierra Leone devletinin nüfusunun %80’i Müslümanlardan oluştuğu halde 22 kişiden oluşan bakanlar kurulunun 17 üyesini nüfusun %5’ini oluşturan hristiyanların elindedir Bu yetmezmiş gibi, devlet başkanı, başbakan, dışişleri, maliye ve Enformasyon bakanları da hristiyandır Senegal %90, Sierra Leon %85, Orta Afrika Cumhuriyeti %70, Tanzanya %50, Habeşistan %45, Çad %32, Yukarı Volta %32 müslüman oldukları halde yönetimde söz sahibi değillerdir Misyonerler, hristiyanlaştırma için bir çok yerde okul, hastahane kurmaktadırlar Nijerya’da ki 2743 ilkokulun ve 72 lisenin dörtte üçü misyonerlerin kontrolü altındadır Misyonerler kendilerini engelleyen Nijerya başbakanı Ahmedu bello’yu 1966 yılında ailesi ile birlikte bir süikast sonucu öldürdüler Nijerya petrolünü Shell ve BP şirketleri işleyerek yılda 300000000 İngiliz sterlini kazanıyorlardı Ahmedo Bello’nun öldürülmesi üzerine Nijerya karışmıştı Avrupa ülkeleri bölgedeki hristiyanlara para ve silah yağdırıyordu Portekiz 90000000 Sterlin, Siyonist şirket Rot Shild bankası 6000000 setrlin bağışlamıştı Fransa’da Hristiyanları destekleme haftası düzenlemişti Vatikan ve Papa gemilerle kaçak olarak silah gönderiyorlardı Demek ki din ayrı, siyaset ayrı safsatası Afrikada ve İslam ülkelerinde islamı yok etmek için uydurulmuştu Nijerya’daki Kuzey, Güney (yani Hristiyan-Müslüman) savaşında, Hristiyan esirler arasında iki tanede İsrailli Subay bulunmuştu Yargılama sonucunda üzerlerindeki elbiseleriyle birlikte idam edildiler Kongo’da bir Müslüman çocuğu doğduğunda, kilisede vaftiz edilmesi ve orada isim verilmesi mecburidir Bunu yapmadığı takdirde, onu nüfus kütüğüne kaydettiremez, eğitim haklarından yararlanamazKongo’da 13000’den fazla Katolik misyoner kurumuna bağlı ilkokul, Protestan misyonerlik okuluna bağlı 7000 ilkokul varken Milli Eğitime bağlı sadece birkaç yüz okul bulunmaktadır Ayrıca, misyonerlere bağlı yüzlerce lise, kolej bulunmaktadır Misyonerler Üniversiteleri de idare etmektedirler 15000’den fazla çeşitli Avrupa ülkesinden gelme misyonerler bulunmaktadırlar İngilizler, Ugandaya girdiklerinde ülkenin Müslüman yöneticilerini azledip yerine hristiyan birisini getirmiş ve bir kanun da çıkararak, hristiyanlardan başka kimsenin yönetici olamayacaklarını belirtmişlerdir Misyonerler, çocuklar henüz anaokulu seviyesindeyken alıyorlar ve onları hristiyan olacak şekilde eğitiyorlardı Mozambikte’de Portezilerin İslamı yok etmek için şu yöntemi kullanmışlardır İslami liderlere karşı, polis ve askeri güç kullanmak İslami eğitim kuruluşlarını kapatmak Arap dilinin konuşulmasını yasaklamak Tüm eğitim faaliyetlerinin Potekizli Katolik misyonerler eliyle yürütülmesi ve Mozambik müslümanların islam dünyasıyla bağlantılarının kesilmesi1940 yılında Mozambik ile Portekiz arasında yapılan anlaşmaya göre tüm eğitim faaliyeti Portekiz Katolik kilisesine devr edilmiştir Ayrıca, bu anlaşma kanunlaştığından Müslümanların çocuklarını okutmak için okul açmaları yasaklandı Bunun dışında kanuna göre Arapça etim yapmak suç olup, kanuni takibe yol açmaktadır Eylül 1965 el-Müctema dergisine göre, bu kanunu ihlal eden birçok alim tutuklanıp temerküz kamplarına sürülmüş, bazıları ise öldürülmüştür Habeşistan’da misyonerlik okulları 100’ü açmaktadır Habeş kilisesine bağlı 96 tane okul bulunmaktadır Habeşistan hristiyan okullarını tümündeki öğretmelerinin sayısı 3000’i aşmaktadır Habeşistan halkının %60’ını Müslümanlar oluşturmasına rağmen her türlü haktan mahrumdurlar Hiçbir devlet kademesinde görev verilmemektedirler Etyopya tarım alanın %90’ı Kıpti kilisesinin eline geçmiştir Arapça öğrenimi yasaktır Amerika Birleşik Devletlerindeki Misyonerlik Araştırmaları Enstitüsü Müdür THP 1962 yılında yayınladığı bir eserinde, Afrikayı hristiyanlaştırabilmeyi şöyle gerçekleştirebileceklerini söylemektedirKadınlarını açıp, açık ve transparan gezmelerini sağlamak İhtilaller çıkarmak Müslümanlarla hristiyanları birbirlerine düşürmek Kabileciliği geliştirmek Oryantalizm Doğu bilimi araştırmaları da sömürgecilikle birlikte başlamıştır Sosyoloji, tarih, felsefe, ülkeler coğrafyası ve özellikle antoropoloji, etnoloji ve etnoğrafya gibi bilimler de Avrupa dışında olan ülkeleri, “ilkel” kavim ve toplulukları birer sömürge olarak tanımak, iç zaaflarını, yumuşak karınlarını tespit etmek ve böylelikle bilimlerin “aydınlatıcı” denetim altına almak gibi salt askeri, politik ve ekonomik yararların elde edilmesi sonucunu doğurmuştur Napolyon’un Mısır’a çıkmasının hemen ardından oryantalizmin görünür bir tırmanış göstermesi, 19 ve 20 yüzyıl boyunca sürmesi kuşkusuz tesadüfi değildir Oryantalizmin sağladığı bilimsel lojistik destekle giderek yayılma istidadı gösteren Avrupa sömürgeciliğinin oryantalizme iki açıdan ihtiyacı vardır İlki tamamen psikolojik; diğeri her bu faktörün meşruiyet zemini üzerinde yükselen askeri, politik ve ekonomik nedendir Oryantalizm, sömürgeyi yaptığı işten emin kılmıştır Hatta ona tarihsel bir misyon vermiştir Batılı, temeldeki sömürgeci tavrını, kendisinin “diğerleri”nden farklı olduğuna bağlamıştır Batılı, doğuludan farklıdır Dolayısıyla da üstündür Üstün olanın daha aşağı sevidekiler üzerinde tahakküm kurması, görünürde uygunsuz değilse de, temelde ahlakidir Çünkü bu “aşağı ve gerici” seviyedeki ilkel ve gelişmemiş kavim ve kabileler ancak batılının eğitici, terbiye edici hakimiyeti altında yükselebilir, ilerleyebilir Türkiye'nin Afrika Ülkeleriyle İlişkileri Türkiye’nin dıp politikasında en ciddi ihmale uğramış kıta bağlantısı Afrika’dır Afrika kıtasına Osmanlılar Yavuz Sultan Selim zamanında Mercidabık (1516) savaşıyla temasa geçmiş, 1517 Ridaniye savaşıyla Mısır’ı alarak aynı zamanda bir Afrika devleti de olmuştur Türkiye’nin Sahraaltı Afrika’daki ilk Büyükelçiliği 1926 yılında Addis Ababa’da kurulmuştur Addis Ababa’daki Büyükelçiliğimiz, aynı zamanda Etyopya’da kurulan ilk Büyükelçiliklerden biri olma özelliğindedir Siyasi atmosferin olumlu havasına rağmen, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ekonomik, ticari ve kültürel alanlardaki ilişkiler ve işbirliği, coğrafyadan kaynaklanan uzaklık ve iletişimdeki güçlükler nedeniyle henüz istenilen düzeye ulaşamamıştır Sözkonusu durumu değiştirmek amacıyla oluşturulan “Afrika’ya Açılım Politikamıza” işlerlik kazandırmak amacıyla 1998 yılında “Afrika’ya Açılım Eylem Planı” uygulamaya konulmuştur “Afrika’ya Açılım Eylem Planı”, Türkiye’nin Afrika ülkelerine yönelik uzun vadeli bakışını aksettirmekte, Afrika ülkeleri ile işbirliğinin her alanda güçlendirilmesini ve ilişkilerin geliştirilmesini hedeflemektedir “Afrika’ya Açılım Eylem Planı’nın” uygulanmaya konulmasından itibaren, ikili ticaret hacimlerinde artış gibi somut neticeler elde edilmiştir “Türkiye’nin Afrika’ya Açılım Politikası’nın” 1998 yılında başlatılmasını takiben ülkemizin 1994 yılında 784 milyon ABD Doları olan Afrika’ya yıllık toplam ihracatı, 2002 Ekim ayı itibariyle 1323 milyar Dolara yükselirken; 1994 yılında 800 milyon Dolar civarında olan ithalatı da 2002 yılının aynı döneminde 222 milyar Dolar düzeyine ulaşmıştır Türkiye’nin Afrika’daki “Barışı Koruma Harekatlarına” katılımı Türkiye, Birleşmiş Milletler’in Somali’deki barışı koruma harekatında üst düzeyde görev ve sorumluluk üstlenmiştir Türk Emniyet Teşkilatına bağlı birimler Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki BM misyonunda (MONUC) görevlendirilmişlerdir Türkiye, BM’in Sierra Leone’deki Barışı Koruma Misyonuna (UNAMSIL), Angola’daki Gözlem Gücüne (MONUA), Raunda Uluslararası Ceza Mahkemesine, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki Misyonuna (MINURCA) ve Batı Sahra Referandumu Misyonuna (MINURSO) finansal ve teknik destek sağlamaktadır Türk Kızılayı, Afrika Kıtasına yönelik uluslararası yardım kampanyalarına katkıda bulunmaktadır Bu gayretleri ile Türkiye, Kıtada barış ve istikrarın sağlanmasında rol oynamaya kararlıdır “Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’dan Büyük Sahra derinliğinde kurduğu dini, kültürel ve ticari bağlar Afrika’nın sömürgeciler tarafından paylaşıldığı 19 yüzyılda anti-sömürgeci hareketlerin iç dayanışmasına zemin hazırlamıştır Batı Afrika’da Senusi, Doğu Afrika’da Mehdi hareketlerinin anti-sömürgeci karakteri Osmanlı Devleti’nin sömürgecilik karşısındaki direncine paralel bir seyir takip etmiştir Asker sevkini yaparken bile güçlük çekilen Trablusgarp’ın devletin en bunamlı döneminde son denizaşırı askeri harekat olarak cansiparane bir şekilde savunulması hala sürmekte olan cihan ölçekli ve yakın kıta eksenli bir stratejik bilincin sonucudur İstiklal savaşının anti-sömürgeci karakteri Afrika’daki özellikle Müslüman toplulukların ortak kader bilincini uyarmış ve daha sonraki sömürge devrimlerinin ilk habercisi olarak heyecan uyandırmıştır Ancak, Afrika’daki geniş-sömürge topralarının bağımsız devletler haline dönüştüğü ll Dünya Savaşı sonrası dönemdeki dengeler ve çift kutuplu uluslar arası ilişkiler yapılanması Türkiye-Afrika ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir Afrika’daki gelişmelere tümüyle ilgisiz kalmak veya bütün sömürgeci birikime rağmen hala bakir kaynaklara sahip olan bu kıtayı bir geri kalmış ülkeler topluluğu olarak görüp küçümsemek Türkiye ölçeğinde tarihi ve coğrafi faktörlere sahip bir bölgesel güç için mazur görülemez bir zaaf oluşturmaktadır” İbrahim Halil ER Kaynak 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi, Prof, Dr Fahir Armaoğlu, Tİş Bankası Kültür Yayınları İlim ve Sanat Dergisi, Ömer Meriç Prof Dr M Holt, İslam Tarihi, Hikmet Yayınları, Afrika Dramı, İmaduddin Halil Sömürge Ülkelerinde Fikir Savaşı, Malik b Nebi Coğrafi Keşifler Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları Rudolph, Peters, İslam ve Sömürgecilik, 8 Davutoğlu Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|