Aşk |
07-29-2009 | #1 |
Equinox
|
Aşk Aşk / Love «Aşk cesaret ister, kocaman bir yürek ister Aşk hayata karşı işlenilen en doğru suç ortaklığıdır, Aşk hayatın tekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz ve elbette Aşkı suçlamak, yargılamak, karalamak inkar etmek de asla yakışık olmaz» Aşk Nedir? Aşk, Üç harften oluşan, kısacık bir sözcük dilimizde Bu denli kısa olup da, söylendiğinde, okunduğunda ya da duyulduğunda insanın dikkatini çeken, içinde bir şeyleri kıpırdatan Bu denli kısa olup da, uğrunda ölünen, öldürülen, kişiyi yemeden içmeden kesen ya da deli olunan bir durumu anlatan kaç sözcük vardır ki Eğer aşk, salt bir sözcük olsaydı; yaşanan bir gerçekliğe delalet etmeseydi, bu kadar bizi ilgilendiren ve etkili bir kavram olabilir miydi ki Aşk? Yanıtına sığındığımız bir soru daha Aşk her toplumda vardır ama yaşanış renkleri farklıdır Bunların renklerini birbirinden ayıran ise, bireylerin içerisinde yaşadığı toplumsal, kültürel koşullar, bireylerin yetişme tarzları ve çocukluk yaşantıları, kişilik özellikleri, değerleri ve tercihleridir Tarihsel ve güncel anlamda, aşkın yüzlerce, binlerce tanımı yapılmıştır ve gelecekte de yenileri eklenecektir bunlara Keza yine aşkı konu alan binlerle ifade edilecek şiirler, öyküler, romanlar yazılmış; oyunlar sahnelenmiş, türküler yakılmış, şarkılar söylenmiştir Ressamlar, ellerinde fırçaları ve paletlerindeki renklerle, tuvale aksettirmeye yeltenmişlerdir onu Aşk, yalnızca sanatın ve edebiyatın farklı alanlarında değil, felsefede de işlenmiştir Filozofların bazıları aşk'ı bir varlık olarak ele alıp, "Aşk, nedir?" sorusunu yanıtlamaya, onun neliğini ortaya koymaya ve belirlemeye girişmişlerdir Bunlardan bazıları makaleler yazmış, bazıları daha kapsamlı çalışmalar yapmıştır Schopenhauer'in "Aşkın Metafiziği", Afşar Timuçin'in "Aşkın Diyalektiği", yine yaklaşık olarak aynı kapsamda değerlendirilebilecek olan Alain Finkielkraut'un "Sevginin Bilgeliği", Herbert Marcuse'un "Eros ve Uygarlık", Erich From'un "Sevme Sanatı", bu çalışmalardan bazı örnekler olarak sayılabilir Bunların yanı sıra, bilim alanından da, özellikle psikolog ve psikiyatrisiler aşk üzerine çalışmalar yapıp eserler ortaya koymuştur İster bilimsel, ister sanatsal, isterse felsefi anlamda ele alınsın, aşkı bir varlık, bir olgu olarak gören ve belirlemeye yönelen her girişimin temelinde, buna girişen bireyin, kendi öznel, deneyimleri ya da deneyimsizlikleri; anlamlandırmaları, yanılsamaları, hayalleri; içerisinde yaşadığı koşullardaki tercihlerini hem kendisi hem de diğerleri nezdinde meşrulaştırma çabaları vardır Bu çaba, kendilerinin, yani öznelliklerinin paranteze alındığı, hatta, sanki hiç yokmuş gibi algılanmasına olanak veren genelleşen belirleme ve önermelerde bulur ifadesini Yapılan tanımlarda daha da belirgindir bu özellik Bundan dolayı yapılan her genelleme öznelliği aşma yada gizleme çabasıdır Çünkü bilinmesini, sorgulanmasını, alenileşmesini istemez kendi yaşantısının Örneğin; "Aşk, şiddettir" "Aşk, tutkudur" "Aşk, iradedir" "Aşk, iradesizliktir" "Aşk, uysallıktır" "Aşk, sahibine yaltaklanmaktır" "Aşk, kediliktir" "Aşk, ihanettir" "Aşk, köpekliktir" "Aşk, sadakattir" Tanımlarının her birinde gizlenen bireysel yaşantılar ve bunlara dayanan öznel anlamlandırmalar vardır Ancak tanımın genelliğinden dolayı, bunları okuyanlar, bu tanımları verenlerin/yapanların bireyselliğini düşünmez bile Oysa bu tanımlar, gerçekliğini esas olarak, tanımı yapanın, adına "aşk" dediği ilişkide bulur Daha ötesinde değil Acaba yaşanan gerçek bir aşk mıydı? Okuyan bilebilir mi ki bunu Aşk'ı varolana aşkın kılmaya çalışmanın anlamı da gereği de yoktur Aşk metafizik bir şey olmadığı gibi, herhangi, sıradan denilebilecek bir şey de değildir Aşk, İlişki midir? Ne var ki her aşk, karşılıklı yaşanan gerçek bir ilişkiye dayanmadığı gibi, her ilişki de aşk değildir Adına aşk denilen ilişki, diğer tüm insan ilişkilerinden farklıdır Hem öznesi ve özne/nesnesi hem de yaşanışı açısından Aşk ilişkidir önermesi, "nedir" sorusuna genel bir yanıt olsa da, kendi başına açıklayıcı değil elbette Bundan dolayı sorular sormak gerek yükleme Aşk nasıl bir ilişkidir? Aşk neden bir ilişkidir? Bu ilişkiyi diğer insan ilişkilerinden ayırıcı ve ayrıcalıklı kılan nedir? Soruları çoğaltmak mümkün ama, gerek yok şimdilik Aşk, düşünsel, duygusal, bedensel boyutuyla, öznenin özne/nesnesini bütünsel anlamda fethetme ve onun tarafından fethedilme isteğine dayanan bir ilişkidir Öznenin, özne/nesnesiyle buluşamadığı ya da özne/nesnenin idealleştirildiği yerde, gerçek, yaşanan bir aşk yoktur Ki "platonik aşk" denilen ve giderek hastalıklı bir hal alan bu durumda gerçek bir aşktan değil, saplantılı bir bilinç halinden söz edilebilir yalnızca Çünkü ortada ilişki yoktur İlişkinin olmadığı yerde de aşk İnsanın hem en güçlü, hem de en zayıf olduğu ilişkidir aşk Çünkü çırılçıplak yaşanır; düşünsel, duygusal ve bedensel boyutuyla Teklifsiz, beklentisiz, çıkarsız ve ikircimsiz yaşanır -ki orada, ne bir gonca gülün gölgesine yer vardır ne de bir kuş kanadının- Eğer bunlar, "acaba", "ama", "ancak" gibi sözcüklerle peydâh olursa bir ilişkide, biline ki aşk sırra kadem basmıştır çoktan Ve onun adı artık aşktan başka her şey olabilir Ama asla aşk olamaz Aşk, Bir Hastalıktır mıdır? Bir anlamda evet! Ama bu, 'aşık olmayın' anlamına da gelmiyor elbette Psikolog Helen Fisher'e göre aşk bir 'takıntılı olma' hali Olayın temel ekseninde bu var Kontrol edilmesi veya önüne geçilmesi çok zor Aşık olanların partnerlerine karşı hissettikleri bu takıntılı durumun nedenini İtalya Pisa Üniversitesi'nden Psikiyatrist Donatella Marazziti de araştırmış Marazziti, ruhsal dengeyi sağlayan serotonin hormonunun kandaki miktarını incelemiş Çünkü serotonin miktarı düştüğünde vücutta baş aşağı gidiyor Psikiyatristin vardığı sonuca göre aşık olanlarda serotonin miktarı normal değerin yüzde 40 altında Zaten dengede olmayan ruh hali, bir de sevdiğinden yoksun kalırsa, iyice altüst oluyor Depresyon, korku ve anksiyete ortaya çıkıyor Marazziti bu durumu 'mikroparanoya' olarak yorumluyor! Niçin Aşk? Niçin aşk? Nedir bu aşk denilen şey, elle tutulmaz gözle görülmez bir şeyse nedir bu yaşanan somut acılar,güzellikler? Tek başına aşkı tanımlamak her şeyden soyutlamak mümkün mü? Hayır ! Aşk bugünlerde bazılarına göre plastikten bile yeniden yapıldıDünyada yaşanan suniliğe doğru gidiş aşkın etrafını sardı Nedir şu aşk? Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir, bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli değildir Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirsiniz Aşk; en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten Onu anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur, "Aşık oldum" dediğiniz an akan sular durur, küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer ve kime neden aşık olduğumuzu anlayabilseydik,aşkın sırrını da çözerdik herhalde Ama o zaman da aşkın insanı alıp götüren büyüsü tamamen kaybolurdu Aşk hayata karşı işlenen en güzel ve en doğru suç ortaklığıdır, aşk hayatın bütün tekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz Ve elbette yaşanılan aşkı suçlamak ,yargılamak, karalamak, inkar etmek de aşka yakışık kalmaz Bu önce haksızlık, kendinize saygısızlık olur İnsan sonuna kadar savunmalı aşkını, karşılık görmese de, acı çekeceğini hissetse de, yarın terk edileceğini bilse de, ailesini karşısına alacağını bilse de taviz vermemeli aşkından, "Seni Seviyorum" diyebilmeli göğsünü gere gere Aşk iste o zaman aşktır Ve bunun doğrusu yanlışı yoktur, zaten aşkın kendisi doğrudur, kime karşı duyuluyorsa bu aşk, doğru insanda işte odur Aşkın zamanı yoktur, hep hazırlıksız yakalar insanı Evli olmanız, sevgilinizin olması, bir ayrılığın taze yaralarını kurutmaya çalışmanız,bağlılıktan korkmanız, ailenizden çekinmeniz, hatta sevilenin hapse girmesi bile onun hiç mi hiç umurunda değildir İşte aşk bütün bunlara tek başınıza karşı gelebilme yürekliliğidir, belki de yeni hayata geçebilme yolu Aşkın Farklı Tanımları
Aşkın Türleri Bu sözcük tüm dillerde ortak olmak üzere bir erkeğin bir kadını , bir kadının bir erkeği tutkuyla sevmesine gönderme yapmaktadır Ancak, gene başka dillerde olduğu gibi, Türkçe`de de sevi sözcüğü bilimi, tanrıyı, şiiri vb tutkuyla sevmeye de gönderme yapabilmektedir Bu bağlamda bilim aşkı, tanrı aşkı, şiir aşkı denebilmektedir Sözcüğün bu tür kullanımları onun zaman içinde anlam genişlemesine uğramış olduğu konusunda bir belirti olarak değerlendirilebilir Bu sözcük ileride belki de taşımakta zorluk çekeceği ölçüde çok anlamla yüklü olacaktır Belki de şimdiden böylesine anlam yüklü bir duruma gelmiştir Kavramın ulaşılabilir bir tanımının bir türlü yapılamaması, aslında böyle bir duruma ulaşmış olma konusunda en güçlü işarettir Ancak insanlık ölçüsünde eski olan bu tür sözcüklerin anlamca genişlemeleri kaçınılmazdır Sigmund Freud da sevgi sözcüğü için benzer bir sav ileri sürmektedir O, sevginin cinsellikten şefkate dek uzanan pek çok sözcüğün işini tek başına gördüğünü söylemektedir Bunlar arasında doğallıkla sevi sözcüğü de bulunmaktadır Sevgi sözcüğünün tanımlanmasındaki güçlükler de buradan kaynaklanmaktadır Yukarıda değinilen cinsler üstü örnekleri de olabilmekle birlikte sevi denildiğinde daha çok Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, İnanna ile Dumuzi, Romeo ile Juliet gibi kişilerin birbirlerine kavuşma çabaları anlatılmak istenmektedir Bu yaklaşımın nedeni belki de halk deyişleri arasında "Kavuşamayınca aşk olur" gibi ünlü bir sözün bulunmasıdır Ne var ki, bu yaklaşım çok hoş görünmekle birlikte doğruya yaklaşmamaktadır Aslında kavuşamayınca sevi olmamaktadır, çünkü birbirlerini seven kişilerin geçmişlerinde bakışmayla sınırlı kalsa da en az bir kez kavuşma vardır Bu da demektir ki, sevinin başlama anı aslında bir çeşit kavuşma anıdır Bu kavuşmanın şu ya da bu nedenle bir ayrılığa dönüşmesi ise sevgiyi acılı bir duruma getirir ve onun toplumsal bir ilgi konusu olmasını sağlar Dolayısıyla bir topluluğun bir sevgiyi fark edebilmesi için onun bu acılı aşamaya varması gerekir Ancak bir noktayı belirtmek gerekir ki, topluluğun bir seviyi fark etmesini sağlayan acılı ayrılık sona erip de bakışmanın ötesindeki kavuşma yaşantısı gerçekleşince sevinin sona ermesi gerekmez (Kavuşamayınca aşk olur sözü aşkı değil, aşkın toplulukça fak edilmesini anlatan bir söz olarak değerlendirilebilir) Bu bağlamda denebilir ki, sevinin işlevi karşıt cinsler arasındaki birlikteliği kurmak ve onu öylece varlık alanında tutup bozulmasını önlemektir Dolayısıyla yukarıda değinilen bu işlev, birlikteliğin oluşturulması ölçüsünde sürdürülmesini de içerir Öyleyse sevi varlığını kavuşamama borçlu olan bir tutku değildir; yalnızca kavuşmama durumunda varlığını en çok duyuran bir itici güçtür Nitekim kavuşamamanın sonuçları dramatik olabilmektedir Sevdiğine kavuşamamış oldukları için intihar eden kişiler bu dramatik sonuçların nerelere dek uzanabileceği konusunda her yıl bir ipucu sunmaktadır Sevdiğine kavuşamamış olduğu için intihar eden yüzlerce kişinin varlığına işaret eden istatistikler bu konuda yadsınamaz kanıtlar sunmaktadır Sonuç Aşkın ne zaman gelebileceği belli olmadığı gibi, ne zaman gideceği de hiç belli değildir Fazla vakti yoktur onun, uzun süre beklemeye ve bekletilmeye tahammülü de yoktur Bir başka göze bakmaya, bir başka tene dokunmaya başlaması o kadar da zor değildirAşktan değil, onun kaçmasından korkun ve doğruluğuna yanlışlığına bakmadan sonuna kadar savunun aşkınızı Biliyor musunuz, hayat zaten kocaman bir yalan, bu kadar sahteliğin içinde gerçek ve doğru olan tek güzellik AŞK!! Lütfen ona haksızlık etmeyelim |
|