İstiklal Marşı'nda şiirleşen Milli Ruh

Değişime direnmek deyimi genellikle hakaret amaçlı kullanılır Peki değişmeyecek miyiz? Gelişmek ile değişmek arasındaki farkı anlayamayanlara bu kavramlar elbette karışık gelecektir
Cumhuriyetin kurucu iradesi Kuvayı Milliye ruhunu devrimciliğin motor gücü olarak kullandı Türkiye normal şartlarda yüzyılda tamamlayacağı evrimi 3 yıl içinde tamamladı Kuruluş yıllarında düşman ve dost algıları başdöndürücü bir hızda yer değiştirdi Almanya, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın müttefiklik şablonundaki yerleri becayişe uğradı İkinci Dünya Savaşı da düşman algımızı yeniden altüst etti NATO ittifak süreci ise uygulanan propaganda metotlarıyla zihnimizi tekrar dizayn etti
Dışarıdaki anafor iç dünyamızda da vurgunlar yaşattı Devamlı beyin travmasına uğrayan bir hasta gibi bir süre sonra mukavemetimizi yitirdik, kafamıza bir kask geçirerek yeni darbelere hazır beklemeye koyulduk Bakılan yöne ve durulan yere göre farklılık arzeden temelsiz ideolojiler kiminin sıcak yarasına kezzap döküp beyin zarını delen bir sülük gibi emerken kimileri de “dünya var imiş ki yok imiş ne umurun” deyip gününü gün etmeye yönlendirdi
Bugünlerde iç ve dış düşmanları gösteren pusula yine hareketli Zaten göreceli değerler olan sağ ve sol kavramları, Laiklik, Milliyetçilik, Ulusalcılık etiketli potalarda yeniden fırınlanıyor Fikir ilizyonistleri gördüklerimizi değiştirirken biz halüsinasyonlarımızı gerçeklerle karıştırdık Sanal dünyanın görsel efektleri hakikatin yüzünü boyadı, güneş bile balçıkla sıvandı!
Geçen yüzyılda milleti peşinden sürükleyenler bugün “tuttuğumuz yol yanlışmış” bile demeden istikametini değiştirirken yine herkesin peşine düşmesini bekliyor Yüzyıllarca süren batılılaşma ihtirası tam AB kapısına geldiğimizde bu yolun rehberlerince kabusa dönüştürülüyor Bir de dönüp ardındakilere, “beni siz ittirdiniz hiç gidesim yoktu” pişkinliğiyle karşılık veriyor
Türk coğrafyasının yolunu bilmeyenler, dünyanın dört bir köşesinde yolları aşındıranlarını harcırah için gezmekle suçluyor, insaf! Ülkenin doğusunda olup bitenler için tek satır yazmayanlar, bir şeyler yapanları ihanetle itham ediyor Yoksa Misak-ı Milli sınırları mı daraldı? Uçağını, tankını, arabasını, televizyonunu, beyaz eşyasını üretecek bir sanayi kuramayanlar, darbe üstüne darbe milleti dövüyor Savundukları dava adına, büyük araştırma merkezleri, üniversiteler, güçlü bir medya kuramayanlar ise ülkeyi yönetmeye hevesleniyor
Dünya ekonomik ve psikolojik cinnet geçiriyor Yeryüzünün toplam emeğini sömüren bankalar yolsuzluktan batarken, öğrenciler okulları Hollywood’un aksiyon filmleri setine çeviriyor Topluma, yalandan olsun kurtuluş reçetesi sunamayanlar herkesi kendisi gibi görüyor, yurtdışında açılan yüzlerce okul, kültür merkezi ve üniversitelere kara çalıyor Yamyamlar, hortumcular, vergi kaçakçıları ha bire milletin kamını emerken, halk Kurtlar Vadisi’nde, kuzuların sessizliği bezginliğinde, başına örülecek yeni çorapların endişesini yaşıyor Çaresizlik zemini çeteciliğe beslerken, millet adına örgüt kuranlar, kapalı kapılar ardında millete küfrediyor
Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in, inananların açlıkla, geçmiş milletler gibi topluca helâk edilmemesi ve ayrılığa düşmemesi için dua ettiği, Yaratıcımız’ın da bu niyazın ilk ikisini kabul edip üçüncüsünü geri çevirdiği rivayet edilir Büyük bir veli bunun hikmetini; ittifak kurmanın, dostluğun ve kardeşliğin, insan iradesine bağlı olmasıyla izah eder Yani kardeşlik ve birlik duygusu; akıl, mantık ve irade gerektirir, gerçekleşmesi için kararlılık ve gayret esastır
Gerçekten Kuvayı Milliye ruhunu yaşamak ve yaşatmak mı istiyorsunuz, önce milletin değerlerine saygı göstermeyi öğrenmelisiniz Önce, özünü özümsemediğiniz, döneme ve şartlara göre değişen yargılarınızı gözden geçirin Şimdiye kadar vaat ettiğiniz neyi başardınız ki, millet arkanızdan yürüsün
12 Mart 1921’de milletin ’Kahraman Ordusu’na ithaf ettiği İstiklal Marşı’nı lütfen yeniden okuyun O günkü Kuvayı Milliye ruhunun nasıl şiirleştiğini ve milletin niçin ayakta alkışladığını daha iyi anlarsınız