Mağaradaki Yılan |
12-05-2008 | #1 |
Equinox
|
Mağaradaki YılanMAĞARADAKİ YILAN Hazret-i Muhammed Mustafâ 'sav' Allahü teâlânın emri ile Mekke-i mükerremeden hicret etmek dilediği zemân, - Benim ile bu yolda kim yol arkadaşı olur Cânına ve başına kim kıyar, dediği zemân, herkesden önce hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü anh' ileri atılıp, - Anam ve babam, mal ve cânım, cümlesi yoluna fedâ olsun; yâ Resûlallah Bu şerefli hizmete ben kulunu kabûl eyle diye ilticâ ve tazarru' edince, hazret-i Fahr-i Enbiyâ 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' kabûl buyurdu Gece ile berâber, ay ve zuhâl yıldızı gibi yola çıkdılar Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh' o Resûl-i Rabbil âlemîn hazretlerini sakınıp, kâh ardına, kâh önüne, kâh sağına ve kâh soluna geçer ve kâh, mubârek ayağı parmakları üzerine basardı Düşmânlar izlemesin diye Bu esnâda Habîb-i Hudâ hazret-i Muhammed Mustafâ 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' buyurdular ki, - Yâ Ebâ Bekr, ne ızdırâb çekersin Kendi nefsin için mi korkarsın Cevâb buyurdular ki, - Hâşâ, sümme hâşâ ki, Ebû Bekr bu yolda kendi cânını sakınıp, kayırsınVe lâkin, yâ Resûlallah! Mubârek cesedinin bir kılına halel gelir diye, korkarım ki, benim gibi binlerce kimsenin başı düşse yeridir Sen din serâyının mi'mârısın Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem', - Üzülme, Allahü teâlâ bizimledir!' buyurdu Mağaraya geldiler Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki, - Yâ Resûlallah! Bir mikdâr sabr edin O mağaraya ben kulun gireyim Yılan, akreb cinsinden nesne var ise, zararı Ebû Bekre olsun! Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' izin verdi Mağara içine girince, ne kadar mahlûkat var ise, târûmâr olup, herbiri deliğine girdi Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' sırtından mübârek gömleğini çıkarıp, parça-parça edip, parçalar ile, o deliklerin temâmını tıkadı O deliklerden biri açık kaldı Ona parça yetişmedi O deliğe de, ayağının tabanını iyice tıkadı O büyük sultâna, şimdi se'âdet ile, içeri buyurun diye hitâb eyledi İki cihân serveri de, Besmele söyliyerek, mağara içine girdi Sabâha kadar orada kaldılar Sabâh oldu Hazret-i Ebû Bekrin 'radıyallahü teâlâ anh' gömleğini arkasında göremeyince, sebebini sordular Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk 'radıyallahü teâlâ anh', - Yâ Resûlallah! Yolunda, gömleğimi yırtıp, akrep ve yılan deliklerini tıkayıp, şerlerini def' eyledim; dedikde, Resûl-i ekrem 'sallallahü aleyhi ve sellem', - Allahım! Ebû Bekri, kıyâmet günü, benim derecemde, benimle berâber bulundur!, buyurdu Bu esnâda Fahr-i âlem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem', hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın 'radıyallahü anh' mubârek yüzlerinde değişiklik görüp, süâl etdikde, meydâna gelen hâdiseyi anlatdı - Mağarada olan delikleri birbir tıkayıp, lâkin, cübbe parçası bir deliğe yetmedi O delik de açık kalmasın diye tabanımı dayamışdım Bir yılan, birkaç def'a tabanımı sokdu Ayağımı delikden çekmeğe korkdum ki, o yılan delikden dışarı çıkıp, zât-ı şerîfine bir elem verip, ızdırâb eder, diye cevâb verdi Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' - Onunla benim aramı aç, bırak çıksın buyurdu O an Ebû Bekr-i Sıddîk 'radıyallahü anh' mubârek ayağını delikden çekdi İçeriden görünüşü hüzn ve gam veren zehirli bir yılan çıkdı Fahr-i âlem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem': - Ey utanmaz yılan! Benim mağara arkadaşımı ve esrârıma vâkıf olanı, Allahü teâlâdan korkup, benden hayâ etmedin mi, ayağını sokarak eziyyet etdin, diyerek hitâb edip, azarlayınca, Yılan cevâba kâdir olup, dedi ki, - Yâ Habîbi rahmân! Ey insanların ve cinnin Peygamberi! Senin âşıkın sâdece insanlar değildir Belki hayvân zümresinden kuşlar, yılanlar, karıncalar, cemâline âşıkdır Hattâ ben kulun, birçok yaşlı, gözü nemli, kendi cinsimiz olan büyüklerimizden yüksek vasflarınızı dinleyip, ışık saçan yüzünüzü görmeğe müştak ve hayrân ve kendinden geçmiş, şaşkın şeklde ağlıyarak, mâl ve mülkünü terk edip, âşık divânen olmuşdum Bu mağarayı şereflendireceğini öğrenmişdim Onun için nice zemândan berî, bu sıkıntılı mağarada gece-gündüz demeyip, yolunuzu bekliyordum Böylece, sizin buraya teşrîfiniz ile, ayrılık acısına ve içimdeki derde merhem edeyim Çünki, en mes'ûd bir zemânda, bu karanlık mağarada, arkadaşın [mağaraya girince], sabâh güneşi gibi zâhir olup, devlet güneşim doğdu Ammâ ne var ki, arkadaşın yine perde oldu Bu sebeble, korku ve hayâ ben kulundan kalkıp, zarûrî olarak, bu küstahlık benden vâkı' oldu; diye özr dileyince, Seyyid-üs-sekaleyn, dünyâ ve âhıretde bulunanların şefâ'atcisi, yılanın küstâhâne özrünü kabûl etdi Hazret-i Ebû Bekrin yarasına, mübârek ağızlarının suyundan sürdü O ânda acısı şifâ buldu
__________________
|
|