Osmanlı Maliyesi -Örfî Vergiler (Tekâlif-İ Örfiyye |
11-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Maliyesi -Örfî Vergiler (Tekâlif-İ ÖrfiyyeOsmanlı Maliyesi -Örfî Vergiler (Tekâlif-i Örfiyye) - Osmanlı Maliyesi hakkında Osmanlı Maliyesi Osmanlı Devleti, beylik döneminden itibaren sistemli bir malî teşkilâta sahip olmuştu Kaynakların verdiği bilgiye göre Osmanlılardaki ilk maliye teşkilâtının Murat Hüdavendigâr (I Murat) vaktinde Çandarlı Kara Halil ile Karamanlı Kara Rüştem tarafından yapıldığı belirtilmektedir Bu bilgiler ışığında meseleye bakıldığı zaman Osmanlı maliyesinin daha ilk kuruluş dönemlerinde ortaya çıktığı ve devletin buna büyük bir itina gösterdiği anlaşılmaktadır Gerçekten Fâtih vaktinde tedvin edilmiş olan kanunnâmede “Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur” ifadesi ile tarihî bilgilere göre ilk Osmanlı hükümdarlarının, bir araya getirilip tedvin edilmemiş kanunnâme hükümleri ile âmil oldukları anlaşılmaktadır Fâtih kanunnâmesinde yer alan “Ve yılda bir kerre rikâb-i Hümâyunuma defterdarlarım irad ve masrafım okuyalar hil’at-i fahire giysinler” ve “Ve hazineme dahil ve hariç olan akça, defterdarlarım emri ile dahil-hariç olsun” ifadeleri, Osmanlıların maliye teşkilâtına ne denli önem verdiklerini, bu anlayışa daha ilk zamanlardan beri nasıl sahip çıktıkları görülmektedir Aslında bu gerekli idi Çünkü gelir ve gider hesapları olmayan, neyin nereden ve ne zaman geleceği bilinmeyen ve bu konuda matematikî bir bilgiye sahip olmayan bir devlet düşünülemez Görüldüğü gibi Osmanlı maliye teşkilâtının basında “Defterdâr” adi verilen bir görevli bulunmaktadır Bu görevli, günümüzdeki Maliye Bakanlarının yerine getirmekle yükümlü oldukları görevleri yapıyordu Önceleri teşkilatın basında bir defterdarla, onun maiyeti vardı Bütün malî islerden bu Bas defterdar sorumlu idi Ancak zamanla Osmanlı ülkesinin genişlemesi üzerine defterdar şayisi ikiye çıkarıldı Kanunnâmede de belirtildiği gibi defterdar padişah malinin vekili idi kuruluş döneminde gelirler, daha fazla bir yekûn tutuyordu Buna karşılık masraflar pek o kadar fazla değildi Zira bu dönemde Osmanlı askerinin büyük bir kısmı tımarlı sipahi idi Ayrıca devlet erkânından çoğunun has ve tımarlarının geliri kendilerine yetiyordu Devletin masrafı ise sadece Kapıkulu askerlerine verilen para (maaş) idi Gelirlerin fazlası ise cami, medrese, han, hamam vs gibi imar islerinde kullanılıyordu Osmanlı maliyesi, “Miri hazine” (veya dış hazine) ile Enderûn (veya iç hazine) hazinesi olmak üzere iki kısımdı Dış hazinenin görev ve yetkisi, devletin genel gelirlerini toplamak ve gerekli masrafları yerli yerinde kullanmak seklinde belirlenmişti İç hazine ise padişaha aitti Padişahlar, bu hazineyi istedikleri şekilde kullanıyorlardı Şayet dış hazinenin parası yetişmez ise iç hazineden borçlanmak suretiyle ödünç para alınırdı Dış hazine, vezirde bulunan hükümdar mührü ile açılıp kapanırdı Bu hazine, defterdarın sorumluluğu ve vezirin denetimi altında idi Bundan bir müddet öncesine kadar ilk Osmanlı sikkesinin Orhan Bey’e ait olduğu biliniyordu Fakat Osman Bey’e ait sikkenin bulunmasıyla eski bilgi, geçerliliğini kaybetti Buna göre ilk Osmanlı parasının Osman Gazi döneminde tedavüle çıktığı anlaşılmaktadır Gümüşten mamul Osmanlı parasına “akça” deniyordu Her padişah, hükümdarlık alameti olarak kendi adına para bastırırdı Osmanlı hükümdarları Fâtih Sultan Mehmet dönemine kadar gümüş ve bakir para bastırdılar kuruluş döneminde ve daha sonraki dönemlerde paranın ayarına ve saf gümüş olmasına özen gösteriliyordu Vergiler Osmanlı maliyesinin farklı gelir kaynakları vardı Bunların başında da halktan toplanan vergiler geliyordu Tarihî bir vakia olan vergi,amme hizmetlerinin muntazam bir şekilde devamlılığını temin için bas vurulan bir çaredir Bu yüzden verginin, devletlerin ekonomik ve sosyal hayatlarında önemli bir yeri bulunmaktadır Siyasî bir çevre içinde ortaya çıkan İslâm, kendisinden önceki din ve toplumlarda mevcut olup tatbik edilen vergilerle karsılaştı Vergi, amme menfaat ve islerinin tanzimi söz konusu olduğu zamanlarda, fertlere yüklenen bir mükellefiyet olduğuna göre İslâm, kendisinden müstağni kalamazdı Bununla beraber İslâm vergi sistemi, birdenbire ve topyekûn vaz’ edilip uygulama sahasına konmamıştır O, İslâm’ın yayılışına ve ihtiyaçların ortaya çıkısına göre yirmi senelik tesriî bir tekâmül sonunda müesseseleşmiştir Osmanlı devlet rejiminin, kendinden öncekilerden devr alıp tatbik ve inkişaf ettirdiği vergi sistemi, amme idaresi ve devletin iktisadî tarihi bakımından önemli bir yer tutar Bunun için, iktisadî tarihin önemli bir bölümünü meydana getiren vergi sistemini iyi değerlendirmek gerekir Kuruluşundan itibaren Müslüman bir toplumu ifade eden Osmanlı Devleti, inkişâf ettirip kemâl mertebesine ulaştırdığı müesseseleri ile, tebeasindan tahsil ettiği verginin temeli, İslâm hukukunun kaynaklarına dayanıyordu Siyasî bir birlik olarak tarih sahnesinde görünmesinden itibaren birçok vergi kalemi tarh etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin bu uygulaması, yüzlerce vergi ismi gösteren cetvellerle tasvir edildiği kadar karmaşık ve anlaşılmaz değildir Gerçekten mıntıka ve zamanlara göre farklı isimlerle toplanan bunca vergi kalemi, sağlam kaidelere dayanan bir sistemin esas hatlarını çizmek suretiyle, bize lüzumlu bilgiyi verecek şekilde basitleştirilebilir Bilindiği gibi Osmanlı devlet sisteminin önemli müesseselerinden biri olan mâliyenin, temel dayanağını teşkil eden vergi, genel mânâda iki ana bölüme ayrılır Bunlardan biri tamamıyla şeriata dayanan ve esas itibari ile Kitab (Kur’an) ile Sünnet’ten kaynaklanan “Ser’î Vergiler”dir ki buna “Tekâlif-i Ser’iyye” denmektedir İkincisi de bas gösteren malî sıkıntılar yüzünden devlet tarafından bir zorunluluk sonucunda konan “Örfî Vergiler”dir ki buna da “Tekâlif-i Örfiye” denir Müslüman bir cemiyete istinat eden bünyesi ile ser’î hukuku hem nazarî hem de amelî bir şekilde ve her sahada uygulamaya koyan Osmanlı Devleti, diğer Müslüman devletlerin bu konudaki tatbikatlarını gözden ırak tutmuyordu Bu bakımdan, Osmanlı tarih ve teşkilâtlarını baslı basına ve kendinden öncekilerden tamamen ayrı düşünemeyiz Çünkü Osmanlılar, kendilerinden önce Anadolu’ya gelip yerleşmiş bulunan Müslüman Türklerin yasayış tarzlarını, ahlâk, iktisat, âdet, örf ve diğer özelliklerini almaktan çekinmiyorlardı Bunun içindir ki, bir şehir veya kasaba Karamanlılardan, Selçuklulardan, Germiyandan veya başka bir beylikten Osmanlılara geçmekle fazla bir değişikliğe uğramıyordu Çünkü Osmanlı Devleti teşkilât ve müesseseleri ile Anadolu beylikleri teşkilât ve müesseseleri arasında pek büyük farklar bulunmuyordu Osmanlı vergi sisteminin özelliklerinden biri de tebeadan alınan verginin kendisini (tebea) ne malî, ne de hukukî yönden rencide etmemiş olmasıdır Hatta bu, sadece devletin bizzat kendisinin aldığı vergilerde değil, onun adına timar sahibinin aldığı vergilerde de geçerli idi Öyle ki, dirlik sahibi, reâyadan cins ve miktarları kanunlarla tayin edilmiş olan bir kısım vergiden fazlasını tahsile selahiyetli değildi Yetkisini asıp onu kötüye kullanandan dirliği, bir daha geri verilmemek üzere alınırdı Ana hatları ile Osmanlı vergi sisteminden bahs ettikten sonra artık vergi çeşitlerini görebiliriz Daha önce de temas edildiği gibi Osmanlı vergisi iki ana bölümde inceleniyordu Bunlar: [*]Ser’î vergiler [*]Örfî vergiler |
|