Cennette Eşler- |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cennette Eşler-Cennette Eşler- Fani hayatın sona ermesinden sonra ebedî bir saadet başlayacak Orada Allah'ın rahmeti, lütuf ve ihsanı bütün haşmetiyle tecelli edecektir İşte bu ebedî saadetin ve sonsuz nimet ve güzelliklerin merkezi Cennettir Cennet hem mü'min erkeklerin, hem de mü'min kadınların nimetler içinde yüzdüğü bir mekândır Yani Cennetin nimetlerinden erkekler kadar kadınlar da istifade edecek, bütün nimet ve ihsanlar her iki cinse de verilecektir Cennet ve Cennetlikler en güzel ve tatlı bir şekilde Kurân'da anlatılır Çoğu yerde mü'min erkeklerle birlikte, mü'min kadınlar da zikredilir Meselâ, Tevbe Sûresinin 72 âyetinin meali şöyledir: "Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara devamlı kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Cennetler, Adn Cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir Allah'ın rızası için en büyük mükâfattır İşte büyük kurtuluş budur" Cennetlikler ve Cennet nimetleri Kur'ân'da anlatılırken Cennet ehli için "müttekiler (Allah'tan hakkıyla korkanlar)" ifadesi geçer Bu kelime hem erkekler, hem de kadınlar için müşterek kullanılır Biri öbüründen ayırd edilmez, ayrı tutulmaz Hadis-i şeriflerde geçen ifadeler de hem erkekler, hem de kadınlar içindir Bütün müjdeler, taltifler, nimetler, ikramlar herkese aynıdır Bir hadisin meali şöyle: "Cennet ehli Cennete girdiklerinde bir vazifeli şöyle seslenir: 'Şüphe yok ki, siz Cennette ebedî yaşayacak ve hiç ölmeyeceksiniz Hastalanmayacak ve devamlı sıhhatli bulunacaksınız Sonsuz nimetlere mazhar olacak ve hiçbir zaman hüzün ve keder görmeyeceksiniz"1 Başka bir hadis-i şerifte de Cennet ehlinin bir hâli şöyle anlatılır: "Muhakkak, sizden biriniz Cennetin en alt derecesinde bulunsanız bile, ona Allah'ın emri ile melekler tarafından, 'Gönlünden geçenleri iste!' denir O da devamlı temenni eder durur Bunun üzerine ona, 'Kalbinden geçenleri tamamen temenni ettin mi?' diye sorulur 'Evet' cevabı verince, 'Muhakkak temenni ettiğin şeyler bir misli fazlasıyla sana verilecek' denir"2 Esas itibariyle Cennetin nimetleri hem erkek, hem de kadın mü'minler için müşterek iken, bazı hususlarda her iki cins de birbirlerinden üstünlüklere sahiptirler Bu üstünlüklerin bir kısmı erkeklere mahsus iken, büyük bir kısmı da kadınlara mahsustur Kur'ân'da Cennetlik kadınlar "Ezvâcün mutahharatün" yani "temiz kadınlar" olarak vasfedilir Bu ifadenin içinde şu mânâlar saklıdır: Cennet kadınlara mekân ve meskendir O kadınlar o yüksek Cennette lâyıktırlar Aynı zamanda Cennet derecelerinin yüksekliği nisbetinde onların güzellikleri de artar Ve Cennet onlarla güzelleşir ve süslenir3 Yani Cennetlik kadınlar, Cennetin güzelliğine güzellik katmakta, Allah'ın ebedî yurdunu süsleyen canlı bir unsur olmaktadır Bu "mutahharatün (temiz)" ifadelerinden ayrıca şu mânalar çıkıyor: "Dünya kadınları Cennete girdikten sonra kötülüklerden, kıskançlık ve benzeri çirkin huylardan arınacaklar, içleri de dışları gibi berrak ve ter temiz olacak Güzellikte hurileri geçecekler" Peygamberimiz Cennetlik kadınları şöyle anlatır: "Onların vücutlarının güzelliği ile letafetinden dolayı her birinin baldırındaki kemiğin iliği etinin üstünden görünür Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne düşmanlık, ne de çekememezlik"4 Yani Cennet ehli kadınlar güzellikte o kadar ileride bulunuyorlar ki, sadece bir tek tırnağı dünyaya görünse güneşin ışığını kapatacak kadar parlaklıkta olan hurilerden daha güzel olacaklar Bir kadının bundan daha güzel bir şey tahayyül etmesi mümkün müdür? Cenab-ı Hak hem erkek, hem de kadın mü'minlere kalblerinden geçenlerin bir misli fazlasını vereceğine göre nimet ve ihsanın derecesini siz düşünün Cennette "yok yoktur" Allah insan fıtratına en uygun şekilde her türlü nimet ve ihsanı verecek, kimseyi mahrum bırakmayacaktır Esas mesele Allah'ın rızasına nail olmak, ebedî saadete liyakat kazanmak, fâni dünyadan imanlı olarak ayrılıp, Cennetin kapısına ulaşabilmektir 1 Müslim, Cennet 22 2 Müslim, îman: 301 3 Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü'l-İcaz, s 175 4 Müslim, Cennet: 14-17 Kaynak: Mehmed Paksu, En Çok Sorulan Meseleler ve Çözümleri -2, 2 Baskı, Nesil yayınları, İstanbul, 2000, ss 144-146 |
|