Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
imamları, islami, mezhep

İslami Mezhep İmamları

Eski 10-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Mezhep İmamları




Ahmed bin Hanbel

Davûd el-Isbehânî

Ebu Hanife

Ebu Hasan Eş'ari

Ebu Mansur el-Matüridî

Mâlik bin Enes

Şafii

Ahmed bin Hanbel

(Arapça: ‏‎‎‎‎‎‎‎‎أحمد بن حنبل‏‎‎‎‏‎‎‎ ‎‎‎‎‎‎‎) (d 780 - ö 855) Hanbeli mezhebinin öncüsüdür

Hicri 164 yılında Bağdat'ta doğdu, 241 (m 855) de orada vefât etti Üçyüzbinden fazla hadis ezberlediği rivayet edilmiştir İmam-ı Şafii'nin öğrencisidir "El-Müsned" adındaki hadis kitabında otuzbin hadis vardır İslam devletinin sınırlarının genişlemesi ve artık islami kuralların saf haliyle yeterli olmamasından dolayı gerekli yerlerde aklın kullanımını savunan Mutezilelere karşı çıkmıştır

Davûd el-Isbehânî

(Davûd ez-Zahiri olarak da tanınır) (817 - 883, H 202 - H 270) İslam'daki fıkıh mezheplerinden olan Zahiri mezhebinin kurucusudur
Hayatı ve Düşüncesi

Fıkıh öğrenimine İmam Şafiî'nin öğrencilerinden ders alarak başlamıştır Bu onda büyük bir İmam Şafiî hayranlığı yaratmıştır Her ne kadar en sonunda Şafiilikten çok farklı bir fıkhi mezhep kurmuş olsa da, İmam Şafiî'ye olan hayranlığı ve saygısı hep devam etmiştir Şafiî fıkhını öğrenirken hadis ilmine de merak sarmış ve buna büyük önem vererek hadis ilmini de öğrenmiştir Dönemin önemli muhaddislerinden ders almış, eserlerinde kendi rivayet ettiği hadislere yer vermiştir Hadis ilmi ile olan bu yakın ilgisi mezhebini kurmasıyla belirgin hale gelmiştir Zahiri mezhebi salt nasslarla hüküm vermeyi ve şeriatın sadece nasslardan oluştuğunu savunur Re'y kavramını reddeder Zahiri mezhebinin görüşüne göre, nasslarda illetlere bakılmaz nassın zahirine (görünüşüne) bakılarak hüküm verilir

Fıkhi görüşlerinin yanı sıra, itikadi Kur'an mahluktur görüşünü de destekler ki bu dönemin alimlerince yoğun biçimde tenkit edilmesine neden olmuştur Ayrıca bu fıkhi ve itikadi görüşleri nedeniyle, kendisi birçok hadis rivayet etmiş olsa da ondan pek fazla hadis rivayet edilmemiştir Çağdaşı alimler tarafından sevilmemiştir Yine de çeşitli olumlu özelliklerinden bahseden alimler de olmuştur Zeki, hazır cevap ve kanaatkar olduğu bazı alimlerce belirtilmiştir

Davud'un kurduğu Zahiri mezhebi Hicri takvime göre 3 ve 4 yüzyıllarda yayılmıştır Fakat, daha sonra Hanbeli mezhebinin yaygınlaşmasıyla Zahiri mezhebine olan ilgi azalmış ve böylece bağlılarının sayısı da azalmıştır Yine de, Zahiri mezhebi bu dönemlerde Batı'da, Endülüs'te yükselişe geçmiştir Bu yükselişin en büyük sebebi ünlü Zahiri alimi İbn-u Hazm'dır Genellikle Zahiri mezhebinden bahsedilirken, Davud mezhebin kurucusu olmasına rağmen, İbn-u Hazm'a Davud'dan daha fazla yer verilir Bunun en büyük nedeni mezhebin görüşlerini büyük oranda geliştirmesidir

Ebu Hanife

(İmam-ı Azam) (Arapça: أبو حنيفة النعمان, Farsça: ابوحنیفه‎‎) (asıl adı: El-Numân bin Sabit bin El-Numân Zuta Arapça: النعمان بن ثابت بن النعمان بن زوطي dır), 699 (Hicri 80) yılında doğup, 767'de (Hicri 148) Bağdat'ta şehit edildi Sünnilikte ehl-i sünnet itikadının lideri kabul edilir Hanefi Mezhebinin kurucusudur

Babasının adı, Sabit'tir Horasan'ın ileri gelenlerinden bir zatın soyundan olup, Numân ve ailesinin Arap olmadığı kesindir; onun Farisi veya Türk olduğu şeklinde değişik görüşler vardır Dedesi Zuta'nın, İslam dinini kabul ettiği, babası Sabit'in, Halife Ali ile görüştüğü, kendisi, evladı ve zürriyeti için duasını aldığı rivayet edilir Künyesi olan Ebu Hanife'nin "Batıldan Hakka koşanların babası" manasında kullanıldığı rivayet edilmektedir

Küçük yaşta Kur'anı ezberlemiş ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahv, şiir ve edebiyatını öğrenmiştir Gençliğinin ilk yıllarında Eshab-ı kiramdan Enes bin Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’ı, Sehl bin Saide’yi ve hicri 102’de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüştür Bunlardan hadis dinlemiştir

İmam-ı Şabi’nin tavsiyesiyle ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeye başlamıştır Ebu Hanife önce kelam ilmini, iman ve itikadı ve münazara bilgilerini Şabi’den öğrenmiştir Daha sonra Hammad bin Ebi Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmine başlamıştır Hammad’ın derslerine on sekiz yıl devam etmiştir

Hocası Hammad’ın dersine devam ettiği sırada sık sık Hicaz’a gidip Mekke ve Medine’de çoğu Tabiinden olan âlimler ile görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı Ehl-i beytten Zeyd bin Ali’den, Muhammed Bakır’dan ilim öğrendi

Tasavvuf bilgilerini Muhammed Bakır, ondan sonra da Silsile-i aliyyeden olan Cafer-i Sadık'dan öğrendi Eshab-ı kiramdan İbni Abbas’ın ilmini, Mekke fakihi Ata bin Ebi Rebah’tan ve İkrime’den, Halife Ömer ve onun oğlu Abdullah’tan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer’in azatlısı Nafi’den öğrendi Böylece, Eshab-ı kiramdan İbni Mesud ve Ali’den nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü Tabiinden öğrendi

Ebu Hanife, İslam dinine yaptığı hizmetleriyle İslamiyet’i iman, amel ve ahlak esasları olarak bir bütün halinde insanlara yeniden duyurmuş, şüphesi ve bozuk bir düşüncesi olanlara cevaplar vermiş, önce itikadda birlik ve beraberliği sağlamış; ibadetlerde, günlük işlerde İslam fıkhının esaslarını ve şeklini tespit etmiştir Böylece, ikinci hicri asrın müceddidi (dinin yeniden yayıcısı) unvanını almıştır

Ebu Hanife, fıkhı; Leh ve aleyhte olanı bilmek, tanımak diye tarif etmiştir Bu tarife göre fıkhı tespit etmek için, Edille-i şeriyyeye başvururdu Bunlar Kitap, yani Kur’an, Sünnet (Peygamberin sözleri, fiilleri ve takrirleri), İcma-ı Ümmet (Eshab-ı kiramın bir mesele hakkındaki sözbirliği) ve Kıyas-ı Fukaha (hükmü verilmiş meselelere benzeterek bir başka meseleyi hükme bağlamaktır

Ebu Hanife herhangi bir fıkıh mevzuunun işlenmesi veya fetvasının takrir edilmesi, yahut da cevabı bulunmak üzere mevzu (konu) edildiğinde, sırasıyla bu dört kaynağa baş vururdu Önce Kur’an'a bakar, hükmü aranan meselenin işaret yoluyla, iktiza yoluyla, ibare yoluyla veya delalet yoluyla cevabı varsa meseleyi ona göre çözerdi Meselenin halli için Kur’an'da delil bulunmazsa Sünnete, burada da bulamazsa İcma-ı Ümmete bakardı Bu kaynaklarda bulursa meseleyi çözerdi, hükmünü bildirirdi Şayet sırasıyla bu üç kaynakta bulamazsa, o zaman Kıyasa başvurur ve meseleyi çözerdi

İşte Ebu Hanife; en mükemmel usullerle yaptığı uzun çalışmaları ve ictihadı neticesinde çözdüğü ve tedvin ettiği fıkıh (hukuk) bilgileri ile Müslümanların ibadetlerinde ve diğer işlerinde İslamiyet'e doğru bir şekilde uymak için takip edecekleri bir yolu gösterdi ve bu yola “Hanefi Mezhebi” denildi

Talebelerine verdiği dersleri ise mükemmel bir usul ile yürütürdü Bir taraftan fıkhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri takrir edilir (anlatılır) ve müzakere yapılır, diğer taraftan yeni hadiselere ait hükümler bulunurdu Geçmiş ve yaşanmakta olan hadiselerin hükümleri takrir edilirken, bunlara benzeyen veya aynı cinsten olup da gelecekte vuku bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılıp bulunurdu Dolayısıyla imam-ı A’zam'ın derslerinde geçmiş ve yaşanmakta olan halin meselelerinden başka, geleceğe ait meselelere geçilmiş ve fıkhın külli (genel) kaideleri tespit edilmiştir

Ebu Hanife, ömrü boyunca, insanları, imandan ayırmaya çalışan ve kendilerine “Dehriyyun” denilen fırkalarla mücadele etmiştir Bunların başında ibni Sebeciler, Mürcie, Cebriyye gibi fırkalar gelmekteydi

Ebu Hanife, fıkıh ilmini ilk defa kollara ayırıp her branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış, usuller koymuş, Feraiz ve Şurut kitaplarını yazmıştır Ayrıca Eshab-ı kiramın, Peygamber'den naklen bildirdiği iman, itikad bilgilerini de toplayıp yüzlerce talebesine bildirdi

İlmi Kelam, yani iman bilgileri mütehassısları yetiştirdi Başta gelen talebeleri; Ebu Yusuf ismiyle meşhur Yakub bin İbrahim, Muhammed Şeybani, Züfer bin Hüzeyl, Hasan bin Ziyad, oğlu Hammad, Davud-i Tai, Esad bin Amr, Afiyat bin Yezid el-Advi, Kasım bin Ma’an, Ali bin Müshir, Hibban bin Ali gibi âlimlerdir

Ebu Hanife’nin derslerinde çözülen fiili ve nazari fıkhi meselelerin sayısı altıyüzbini aştığı rivayet edilir İmam-ı Matüridi ondan gelen kelam bilgilerini kitaplara yazmıştır Yetiştirdiği talebelerin sayısı dört bine ulaşmış olup, bunlardan yedi yüz otuzu ilimde iyice yükselmiş, içlerinden kırk kadarı ictihad derecesine çıkmıştır Bazı müellifler onun derslerinde yetişen talebelerinin isim ve künyelerini, mensup oldukları şehirlerini tespit edip, yazmışlardır Ebu Hanife ticaretle de uğraşırdı
Ölümü

Ebu Hanife bütün zorlamalara rağmen Tağuti sisteme boyun eğmemiş ve sistem adamı olmamıştır Ancak Abbasi Devletinin İkinci Halifesi Ebu Cafer Mansur'un kendi yorumladıkları İslama uymayan davranışlarına ve yönetim anlayışına fetva vermediğinden, Ebu Hanife'yi hapsettirip işkence ettirerek zehirleterek öldürtmüştür Vefatından sonra çok kimseler onu rüyasında gördüklerini söylemişler ve kabrini ziyaret ederek, onun şânının yüceliğini dile getiren rivayetler anlatmışlardırMezhebi, İslam âleminin büyük bir kısmına yayıldı Selçuklu Sultanı Melikşah’ın vezirlerinden Ebu Sa’d-i Harezmi Ebu Hanife'nin kabri üzerine mükemmel bir türbe ve çevresinde bir medrese yaptırdı Daha sonra Osmanlı padişahları bu türbeyi defalarca tamir ettirmiştir

Vasiyeti

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

İman; lisan ile ikrar, kalb ile tasdiktir Sadece ikrar iman olmaz Çünkü sadece ikrar iman olsaydı, bütün münafıkların mü'min olmaları gerekirdi Keza sadece tasdik de iman olmaz Eğer sadece tasdik îman olsaydı, bütün kitap ehlinin mü'min olması gerekirdi Halbuki Allah; "Allah şahitlik eder ki, münafıklar yalancıdırlar"(el-Münafikun,1) ve "Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler Peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar"(el-Bakara,146) buyurmaktadır

İman artmaz ve eksilmez Çünkü, imanın artması ancak küfrün azalmasıyla; eksilmesi de küfrün artmasıyla tasavvur olunabilir Bir şahsın aynı durumda mü'min ve kâfir olması nasıl mümkün olur? Mü'min gerçekten iman eden, kâfir de gerçekten inkâr eden kimsedir İmanda şüphe olmaz Zira Yüce Allah "Onlar gerçekten mü'minlerdir"(el-Enfal,4) ve "Onlar gerçekten kâfirlerdir"(en-Nisa,151)buyurmaktadır Hz Muhammed'in ümmetinden âsi olan kimselerin hepsi gerçekten mü'min olup, kâfir değillerdir

Amel imandan ayrı, iman da amelden ayrı şeylerdir Mü'minin bir çok zaman bazı amellerden muaf tutulması bunun delilidir Bu muaflık halinde mü'minden imanın gittiği söylenemez Âdet gören bir kadın, namazdan muaftır Fakat, ondan imanın kaldırıldığını, yahut imanın terkedilmesinin emredildiğini söylemek caiz değildir Şâri' o kimseye "Orucu terket, sonra da kaza et," demiştir Fakat "İmam bırak, sonra kaza et," denilmesi caiz değildir Fakirin zekât vermesi gerekmez, demek caizdir Fakat fakirin iman etmesi gerekmez demek caiz değildir

Hayrın ve şerrin takdiri Allah'tandır Eğer bir kimse hayır ve şerrin takdirinin Allah'tan başkasından olduğunu söylerse, o kimse Allah'ı inkâr ve tevhid inancını iptal etmiş olur

Ameller; fariza, fazilet ve masiyet olmak üzere üç kısma ayrılır Farizalar, Allah'ın emri, dilemesi, muhabbeti, rızası, kazası, kudreti, ilmi, muvaffak kılması, yaratması ve Levh-i Mahfûz'da yazması iledir Fazilet (farz olmayan ameller) Allah'ın emri neticesi olan amel değildir Eğer öyle olsaydı, fariza olurdu Fakat fazilet olan ameller Allah'ın dilemesi, muhabbeti, rızası, kaderi, kazası, hükmü, ilmi,muvaffak kılması, yaratması ve Levh-i Mahfûz'da yazması neticesidir Ma'siyet olan amel Allah'ın emri neticesi değildir, fakat Allah'ın muhabbeti, rızası ve muvaffak kılması olmaksızın; dilemesi, kazası, takdiri, hızlanı (yardıma ihtiyaç duyulduğu anda yardımı kesmek), ilmi ve Levh-i Mahfûz'da yazması iledir

Allah'ın ihtiyacı olmaksızın Arş üzerine istiva ve istikrarı vardır Muhtaç olmaksızın arşı ve başkalarını muhafaza eder Eğer Allah'ın ihtiyacı olsaydı, mahlûklar gibi âlemi icad ve tedbîre kadir olamazdı Oturmak ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ın yaratılmasından önce Allah'ın nerede olduğu sorusu ortaya çıkardı Yüce Allah bundan münezzehtir

Kur'ân, Allah-u Taâla'nın mahluk olmayan kelâmı, vahyi, tenzili, ilâhî zâtının aynı olmayan, zatından da ayrı düşünülemeyen kelâm sıfatıdır O, mushaflarda yazılı dille okunur, kalplerde yer tutmaksızın muhafaza edilir Mürekkep, kâğıt ve yazıların hepsi mahlûktur Zira bunlar kulların fiilleri sonucudur Fakat Allah'ın kelâmı mahlûk değildir Yazılar, harfler, kelimeler, işaretler kulların anlama ihtiyacından dolayı mânâya delalet eden şeylerdir Allah'ın kelâmı zâtıyla kaim olup, mânâsı bu delalet edici şeylerle anlaşılır Allah'ın kelâmının mahlûk olduğunu söyleyen kimse kâfir olur Allah-u' Taâla daima kendisine ibâdet edilendir Kelâmı ise kendisinden ayrılmaksızın okunan, yazılan ve hıfzolunandır

Peygamberimiz Hz Muhammed'den (salluallahu alleyhi ve sellem) sonra bu ümmetin en faziletlisi Ebû Bekr es-Sıddîk, sonra Ömer, sonra Osman, sonra da Ali'dir (Allah hepsinden razı olsun) "İlk önce iman edenler, herkesi geçenlerdir Allah'a yakın olanlar onlardır Onlar Naîm cennetlerindedir"(el-Vakıa,10) âyeti bu hususu ifade eder Önceliği olan herkes daha faziletlidir Onları her mü'min ve muttaki sever, buğzedenler münafık ve kötü kimselerdir Kullar amelleri, ikrarları ve marifetleri ile mahlûkturlar Fail mahlûk olunca onun fiillerinin evleviyetle mahlûk olması gerekir

Allah-u Taâla mahlûkatı âciz ve zayıf oldukları halde güçleri olmaksızın yaratmıştır Onların yaratıcı ve rızıklandırıcısı "Sizi yaratan, sonra besleyen, sonra sizi öldüren, sonra dirilten Allah'tır"(er-Rum,40) âyetine göre Allah-u Taâla'dır Helâl kazanç ve helâlinden mal biriktirmek helâldir Haramdan mal biriktirmek ise haramdır İnsanlar üç kısma ayrılır: İmanında samimi olan mü'min, küfründe direnen inkarcı kâfir ve nifakında sebat eden iki yüzlü münafık Allah-u Taâla mü'mine ameli, kâfire imanı, münafığa da ihlası farz kılmıştır "Ey insanlar; Rabbinizden korkun"(el-Hac,1) âyetinde "Ey mü'minler, Allah'a itaat edin", "Ey kâfirler; Allah'a iman edin", "Ey münafıklar; ihlaslı ve samimi olun," mânâsı vardır

İstitaat (kulun fiili için gerekli güç) fiilden önce de sonra da değil, ancak fiille beraberdir Eğer istitaat fiilden önce olsaydı, kul ihtiyacı anında Allah'tan müstağni olurdu Bu ise "Müstağni olan Allah'tır Sizler ise muhtaçsınız" (Muhammed,38) âyetine muhalif olurdu İstitaatin fiilden sonra olması, fiilin takat ve istitaatsız meydana gelmesini gerektireceği için muhaldir

Mestler üzerine meshetmek vârid olan hadîse göre caiz olup; mukim için bir gün bir gece, yolcu için üç gün üç gecedir Hadîs, mütevatire yakın olduğu için inkâr edenin küfründen korkulur Seferde namazları kısaltmak ve oruç tutmamak ruhsattır "Sefere çıktığınız zaman namazı kısaltmanızda beis yoktur"(en-Nisa,101) ve "İçinizden kim hasta olur veya seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar"(el-Bakara,184) âyetleri bu hususu ifade etmektedir

Allahu Teâla "Kalem"e yazmasını emretmiş, Kalem de "Ne yazayım ya Rabbi" demiştir Allah-u Taâla da ona "Kıyamete kadar olacak şeyleri yaz," buyurmuştur (Ebû Davud, es-Sünne, 16; et-Tirmizî, el-Kader, 17; İbnu Hanbel el-Müsned, V/217, 218, 219)"Onların işledikleri her şey defterlerde kayıtlıdır Küçük, büyük her şey yazılıdır"(el-Kamer,52,53) âyeti bunu belirtmektedir

Şüphesiz kabir azabı vardır Münker ve Nekir suali haktır Bu konuda hadîsler varid olmuştur Cennet ve Cehennem haktır Ve ehli için yaratılmıştır Allah mü'minler için Cenneti "Müttakiler için hazırlanmıştır"(A’li-İmran116) kâfirler için de Cehennemi "Kâfirler için hazırlanmıştır"(el-Bakara,24) âyetlerinde yarattığını belirtmiştir Allah Cennet ve Cehennem'i sevap ve ceza için yaratmıştır Mizan haktır "Kıyamet günü adalet terazilerini kuracağız Hiç bir kimse, hiç bir şeyde haksızlığa uğramayacaktır"(el-Enbiya,47) âyeti bunu ifade eder İnsanın kitabını (amel defterini) okuması haktır "Kitabını oku! Bu gün senin nefsin kendi hesabını görmek için kâfidir"(İsra,14) âyeti bunun delilidir

Allah bu nefisleri ölümden sonra da ellibin sene miktarınca tutan günde; ceza, sevap ve hakların edası için diriltir "Şüphesiz, Allah kabirlerde bulunanları diriltecektir" (et-Tirmizi, el-Kader, 17)âyeti bu hususu' belirtir Cennet ehlinin Allah-u Taâla'ya keyfiyet, teşbih ve cihet olmadan mülaki olmaları haktır Peygamberimiz'in (Allah salât ve selâm eylesin) şefaati büyük günah işlese de Cennet ehli olan her mü'min için haktır Hz Aişe, Hz Hatice'den sonra kadınların en faziletlisi, mü'minlerin annesi, zinadan uzak, râfizîlerin iftira ve iddialarından beridir Kim ona zina isnadında bulunursa, kendisi zina mahsûlüdür

Cennet ehli Cennet'te, Cehennem ehli de Cehennem'de ebedî kalacaklardır Allah-u Taâla mü'minler için "Onlar Cennetliklerdir, orada ebedî kalacaklardır" (İbn Hanbel, el-Müsned, V, 217,218,219)kâfirler için de "Onlar Cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır" (Ali-İmran,116) buyurmaktadır
Eserleri

Fıkhu’l-Ekber: Ebû Hanife’nin oğlu Hammad’ın babasından naklettiği en şöhretli eseridir Ayrı silsilelerle zamanımıza kadar gelen birbirinden kısmen farklı üç nüshası vardır Bu eser başta Ebû Mansur el-Matûridi olmak üzere birçok âlim tarafından şerhedilmiştir Müteaddit defalar Türkçe’ye çevrilmiştir Ehl-i Sünnet akidesini, kısa, özlü ve son derece ihatalı bir şekilde ifade etmektedir

El-Fıkhül-Ebsât: Bu eser, oğlu Hammad, öğrencisi Ebû Yusuf ve Ebû Muti’ b Abdillah el-Belhi tarafından rivayet edilmiştir Sual-cevap tarzında olup yazma nüshaları Kahire Kütüphanesi VII/353′de olan bu risale, Ata el-Cürcâni tarafından şerhedilmiştir

El-Âlim ve’l-müteallim: Bu risalede, öğrencisi Ebû Mukatil’in sorduğu sualler Ebû Hanife tarafından cevaplandırılmaktadır Bu eser de Kahire Kütüphanesi VII/553′de kayıtlıdır el-Pezdevî de “Usûl’ünün mukaddimesinde eserin Ebû Hanife’ye ait olduğunu belirtmektedir

Er-Risâle: Bu eser, Ebû Hanife tarafından Basralı âlim Ebû Osman el-Betti’ye gönderilmiştir Kendisi hakkında Mürcie’den (Küfürle beraber amelin fayda vermediği gibi, inanılınca işlenen günahların da zarar vermeyeceğini iddia eden bir islâm fırkası) olduğu hususundaki ithamları reddetmektedir Eser yukarıda belirtilen rivayetlerle el-Pezdevinin aynı yerdeki şahadeti ile imama nisbet edilmektedir Yazma nüshaları Kahire Kütüphanesi VII/203, 553′de kayıtlıdır

El-Vasıyye: Avrupa kütüphanelerinde ve Kahire Kütüphanesinde (V/264) muhtelif nüshaları bulunan bu eserin Molla Hüseyin b İskender el-Hanefi, Ekmelüddin el-Baberti ve el-Hâdimî tarafından yazılmış şerhleri mevcuttur el-Baberti şerhinin Nuru Osmaniye, Ayasofya, Bayezid ve Selim Ağa kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur

Ebu Hasan Eş'ari

(873 - 935) (Arapça: ابو الحسن بن إسماعيل اﻷشعري), Asıl adı Ebu’l-Hasan Ali El- Eş’aridir Eşarilik itikadi mezhebinin öncüsüdür Ehli sünnetin itikattaki iki imamından biridir Hicri 260 veya 266 (m 879 yılında Basra'da doğdu, 324 veya 330 (m 941) da Bağdat'ta vefât etti

Ebu Mansur el-Matüridî

(Tam künyesi: Muhammed bin Mahmud Ebu Mansur al-Semerkandî el-Matüridî el-Hanefî, محمد بن محمد بن محمود أبو منصور الماتريدي السمرقندي الحنفي), Hanefi mezhebinden olanların itikad (inanç) imamı, ünlü âlim Kurucusu olduğu kabul edilen mezhep Matüridilik olarak anılır
Hayatı

Bugünkü Özbekistan'ın Semerkand şehri yakınındaki Matürid mahalle veya köyünde doğmuştur Matüridî'nin asıl adı "Ebû Mansur Muhammed b Muhammed b Mahmud el-Hanefî Alemü’l-Hüda el-Mütekellim el-Matürîdî es-Semerkandî"dir Türk kültür muhitinde yetişen ve en çok Türkler arasında isim olarak bilinen fakat görüşleri kısmen de olsa ihmal edilen Türk din bilginidir

Hayatı hakkında fazla bilgiye rastlanmayan İmam Matürîdî’nin kesin olarak bilinmemekle birlikte doğum tarihi konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir Bu görüşlerden birine göre 248 / 862 yılı civarında vefat eden Muhammed b Mukatil er-Râzî’ye talebelik yapması dolayısıyla, ona talebelik edebileceği asgari yaş sınırının on civarında düşünülerek 238 / 852 civarında doğmuş olabileceğidir Vefat tarihi olan 333 / 944’ten hareketle, yüz yıl civarında yaşadığı düşünülerek 233 / 844’te doğmuş olabileceği de ileri sürülmektedir A Vehbi Ecer de ise miladi 863 yılında doğduğunun tahmin edildiğini iddia etmektedir İmam Matüridî’nin Te’vilat’ını tahkik eden İbrahim ve es-Seyyid Avazayn kardeşler, tahkike yazdıkları mukaddimede, İmam Matüridî’nin, Abbasi Halifesi el-Mütevekkil zamanında, yani hicri 232 – 247 tarihleri arasında doğduğunu iddia etmişlerdir

İmam Matürîdî, Abbasî hilafetinin iktidarının zayıflayarak müstakil beylikler dönemi denilebilecek bir çağda, Samanoğulları’nın Maveraünnehr’de hakim oldukları devirde yaşamıştır Kaynaklar İmam Matürîdî’nin nasıl bir eğitim aldığı konusunda yeterli bilgi sunmasa da, tespit edebildiğimiz kadarıyla Ebu Bekr Ahmed b İshak b Salih el-Cüzcânî (III Asrın ortaları), Ebû Nasr Ahmed b El-Abbas el-İyâzî (v IV Asrın başları), Muhammed b Mukatil er-Râzî (v 248 / 862), Nusayr b Yahya el-Belhî (v 268 / 881), Ebu Bekr Muhammed b Ahmed b Recâ el-Cüzcânî hocaları arasındadır Yine kaynaklardan elde edilen bilgiye göre öğrencileri olarak Ebu’l-Kasım İshak b Muhammed b İsmail el-Hakim es-Semerkandî (v 340 / 951), Ebu’l-Hasan Ali Saîd er-Rüstüğfenî (v 345 / 956), Ebu Ahmed b Ebi Nasr Ahmed b Abbas el-İyâzî (v ?), Ebu Muhammed Abdülkerim b Musa el-Pezdevî (v 390 / 1000) görülmektedir

Matüridî, Ebu Hanife'nin yolunu izlemiş, ölümüne kadar Ehl-i Sünnet çizgisinden ayrılmamıştır Kesin olmamakla birlikte doğum tarihi Miladî 863'dür Ölüm tarihi ise çeşitli kaynaklarda Hicrî 333, Miladî 944 olarak geçmektedir Cenazesi Semerkand'ın Cakerdîze mahallesindeki bilginlerin gömüldükleri mezarlığa defnedilmiştir 2005 yılında kabri üzerine türbe yaptırılmıştır

Eşari ile İlgili

Arapların, arap asıllı olmayan Müslümanları küçük görme anlayışlarından kaynaklanan tutumlarının etkisiyle Hasan el-Eş'arî'yi öne çıkarıp Matüridî'yi gölgelemeye çalıştıkları iddia edilmiştir İskenderiye Üniversitesi profesörlerinden Dr Fethullah Huleyf, "Kitap üt'Tevhid"e yazdığı önsözünde, Matüridî'nin asırdaşı Hasan el-Eş'arî'nin (ölHic324/Mil935) Matüridî'den daha büyük bir bilgin olup olmadığına dair şu cümleleri sarf etmiştir: "Bununla beraber Mâtüridî, ehl-i sünnet ve'lcemaate yardımcı olma hususunda Eş'arî'ye karşı bir üstünlüğe sahiptitir maturidin maturidiye mezhepbi vardır

Matüridî'nin çeşitli lâkapları

İmâmü'l-hüda yani "Hidayet önderi"

Âlemü'l-hüda yani "Hidayet meş'alesi"

İmamü'l-mütekellim yani "Kelâmcıların lideri"

Matüridî'nin Düşüncesi

Akaid (İnanç ilkeleri) ile ilgili metodu

Matüridî'nin inanç ilkeleri (akaid) ile ilgili en kapsamlı eseri Kitab üt-Tevhid'dir Bu esere göre dinin öğrenilmesinde başvurulacak "vasıtalar iki olup, biri nakil, diğeri akıl" dır Nakil'den maksat Kur'an ve Sünnet'tir En başta 'Kur'an' gelir ve Kur'an'ın anlaşılması konusunda Matüridî'nin Selefiyye, Mutezile mezheplerinden ve filozoflardan ayrılan metodu vardır Selefiyye, nakli akıldan önce tutar ve Kur'an'ın ancak hadis ışığında açıklanmasına izin verir, felsefi ve te'vile dayalı yoruma izin vermez Mutezile, Kur'an ve akıl birbiriyle çelişirse nakli yani Kur'an'ı bırakır, aklı esas alır Filozoflara göre gerçek yalnız akıl ile bilinir ve bulunur, Kur'an genellikle aklî verilere göre yorumlanır Daha önce de belirtildiği gibi Matüridî'ye göre dinin kaynağı olarak nakil (Kur'an) ve akıla aynı oranda itimat etmek gerekir Matüridî, İslâmın evrenselliğine zarar vermeyecek biçimde, itici olmaktan çok kucaklayıcı bir yaklaşımla dini anlatır Bu sebeple Matüridî, dinin "özünü" ilgilendirmeyen görüş farklılıklarını hoş görür, onların sahiplerini dinden çıkmış saymaz Kendisiyle aynı görüşte olmayanları zorlamaz "Akıl" ile "nakli" dengeli bir şekilde kullanır Akıl, bilgi kaynaklarından biri, insana verilmiş ilâhi bir emanettir İnsanlar akılları sayesinde güzellik ve çirkinlikleri tanır, kendi üstünlüklerini onun sayesinde anlarlar Kulun kusur işlemesi aklını kullanmayışı yüzündendir "Allah'ın emirleri akıllı olana hitabendir" Allah'ın emirlerini anlayacak akıl seviyesine sahip olmayanlar, ilâhi emirlerin dışında kalır, sorumlu olmazlar

Matüridî'ye göre insan "Fizyolojik yapıyla beraber aynı zamanda akla da sahip kılınarak yaratılmış; yaratılmışları (mahlûkat) yönetmek yeteneği ile sivrilmiş, her türlü zorluğa katlanarak, onların üstesinden gelmek için aklı devreye sokmakla mümtaz kılınmıştır Zira akıl, temyiz kabiliyetinin en güçlü silâhıdır"

Netice olarak Matüridî dine; akıl, ilim, hoşgörü ve taassuptan uzak bir tavırla yaklaşmaz İnancın ana ilkelerini ilgilendirmeyen (esasa müteallik olmayan) eylem ve ibadet farklılıklarını hoşgörü ile karşılar, kelime-i şehadet getiren, Kıble'ye yönelen herkesi mü'min olarak değerlendirir Ancak Allah-u Teala Kur'an'da, sadece Allah'a ulaşmak isteyenlerin 'Hak Mümin' olduğunu, sadece bu insanların tevhid'i oluşturan takva sahipleri olduğunu ve sadece Allah'a ulaşmak isteyenlerin cennete gireceğini açık bir dille anlatmıştır Açık bir yalanlamada (inkâr) bulunmadıkları sürece insanların ibadet ve işlerine karışılmaması gerekliliğini savunur Bu, eylemin amele dahil edilmemesi anlamını taşır Yani, Matüridî insanları, Mutezile ve Hariciler gibi kendi prensip ve görüşlerine uymaya zorlamaz "Dinde zorlama yoktur" yaklaşımını esas alır

Fıkıhla ilgili metodu

Matüridî, "Irak fıkıh mezhebinin pîri" kabul edilen Ebu Hanife (Öl767) nin yolu ve metodunu benimsemiştir Ebu Hanife'ye göre fıkıh "Ma'rifet ün-Nefsi ma lehâ ve ma aleyhâ" dır Anlamı, fıkıh ilmi içine insanın lehinde ve aleyhinde olan her şey girer, demektir İnsanın inanç meseleleri de, eylemleri de fıkhın konusunu oluşturur Bu sebeple ebu Hanife kelâm (ilâhiyat) kitabına el-Fıkıh ül-Ekber adını vermiştir Ebu Hanife'nin öğrencisi sayılan Matüridî de hem inanç (iman) ve Tanrı bilimi, hem de insan eylemleri (ameli) yönlerini fıkhın içinde mütalaa eder Bu sebeple "Matüridî"; fıkıhta akıla, kıyas'a önem veren ve fıkıh tarihinde re'y taraftarları diye anılan guruba dâhildir Daha sonraları dinin füruuna (ikinci derecede önemli olan) ameli hayata (dünyada yapılan eylemlere) ait bilgi ve kararları kapsayan bilim dalının adı olmuştur

Matüridî, fıkıh alanında bağımsız hareket eden bir müçtehid değil, Hanefi mezhebinin âlimidir ve görüşlerini hep bu çerçeveye sokmuştur Ebu Hanife'de olduğu gibi, o'na göre de bilgi edinme yolları; duyular, akıl ve nakil (haber)dir Fıkhın kaynakları da; Kitap (yani Kur'an), Sünnet, İcmâ, kıyas, istihsan (güzel bulma, beğenme), geçmiş şeriat, "sahabe sözleri"dir

Müfessirliği (tefsirciliği)

Matüridî'nin tefsirle ilgili mufassal bir eseri vardır Bu eserin adını Kâtip Çelebi, "Te'vilat ül-Maturiyyeti fî Beyani Usuli Ehlis-Sünneti ve Usul it-Tevhid" adıyla verir Eserini, Te'vilatu Ehl is-Sünne adıyla ananlar da vardır Biz kısaca "Te'vilat" adını kullanacak, belli başlı özellikleri üzerinde duracağız

Matüridî'ye göre dinin öğrenilmesinde "başvurulacak vasıtalar iki olup, biri nakil, diğeri de akıl'dır" 'Nakil'in başında Kur'an gelmektedir Kur'an'dan dinin bilinmesi konusunda Matüridî'nin Selefiyye'den, Mutezile'den ve filozoflardandan ayrılan bir metodu vardır, demiştik Filozoflar için gerçek akıl ile bilinir ve bulunur Matüridî, Kur'an'ın tefsiri ile ilgili olarak bizlere bıraktığı Te'vilat ül-Kur'an adlı tefsir kitabında ilk defa dirayet metodu nu kullanmıştır Ancak Matüridî bu Kur'an tefsirinde tefsir kelimesini değil, te'vil kelimesini kullanmıştır O'na göre tefsir Allah'ın kelâmından murad edilen şey hakkında kesinlikle hüküm vermektir Fakat te'vil, kelimenin (lafzın) ihtimallerinden birini tercih etmektir Burada Allah'ı şahit gösterme ve kendi görüşlerini Allah'ın muradı gibi sanmaya yer yoktur Temelde mutlaklık değil, izafilik (görecelik) söz konusudur

Matüridî'nin tefsirinde izlediği yolu MRagıp İmamoğlu ve Yrd Doç Dr Muhammed Eroğlu'nun çalışmalarından özetle sunarsak:

Matüridî ayetleri ayetle tefsir etmiş ve bu metodu yaygın biçimde kullanmıştır Ayeti ayetle tefsir ederken, ayetler arasında ilişki kurmuş, asılsız haberlerden, rivayetlerden kaçınmıştır

Kıraat ve mushaf farklarıyla tefsir yapmıştır

Ayetleri hadislerden yararlanarak tefsir etmiştir Ancak, hadislerin sıhhati üzerinde titizlikle durmuştur

Ayetlerin lügat anlamlarına başvurulmuştur Şiirlere az yer verilmişitir

Arapça olmayıp da Araplaşmış (muarreb) kelimeleri de tefsir eder Belâgat (düzgün anlatım san'atı, retorik) bilimine hakimiyeti görülmektedir

Ayetlerin nüzul (iniş) sebeplerine yer verilmiş ve onlardan yararlanılmıştır Nüzul sebepleri ile, hükümle sebep arasında ilişki kurmuştur

Gramer tahlilleri çok azdır

Hanefî mezhebine bağlı olduğu için ahkâm ayetlerinin tevilinde Hanefîliğin esaslarını ön plânda tutmuştur


Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Mezhep İmamları

Eski 10-28-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Mezhep İmamları




Mâlik bin Enes
(Arapça: مالك بن أنس) Mâliki mezhebi'nin kurucusu, büyük müctehid ve muhaddis Tam adı Ebu Abdillah Mâlik bin Enes bin Mâlik bin Ebî Âmir el-Asbahi el-Yemenî Arapça: أبو عبد الله مالك بن أنس بن مالك بن أبي عامر بن عمر الأصبحي اليمني dir 712 (Hicri 93) yılında Medine'de doğmuş, 795 (Hicri 179) yılında aynı yerde vefat etdi

İmam-ı Şafii
(Arapça: ابو عبد الله محمد بن إدريس الشافعي Abu Abdullah Muhammad ibn Idrīs al-Shafi'i 767-820), ünlü İslam hukuku bilgini Şafii mezhebinin kurucusudur
Hayatı ve Eğitimi
Asıl adı Muhammed bin İdris'tir Babası İdris bin Abbas'tır Dedesinin dedesi Şâfiî, Kureyş kabilesinden ve sahabi (Müslümanlar için H zMuhammed'in arkadaşı) (Sav) olduğu için, Şâfiî adı ile meşhur olmuştur Hicri 150 (MS767) senesinde Gazze'de doğdu Hicri 204 (MS820)'de Kahire'de 54 yaşında vefat etti Kabri, Kurafe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir Doğumundan kısa bir süre sonra babası vefat etmiştir Annesi onu iki yaşında, asıl memleketleri olan Mekke'ye götürmüş ve orada büyütmüştür

Yedi yaşına gelince Kur'an'ı ezberledi İlim tahsiline bu yaşlardan itibaren başladı Küçük yaşlardan itibaren Mekke'de bulunan zamanın tanınmış âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmiştir Kendisi, eğitimine başladığı bu ilk günleri için : "Kur'an-ı kerimi ezberledikten sonra devamlı Mescid-i Harama gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden pek çok istifade ettim Fakat çok fakir idik, bir yaprak kâğıt almaya bile gücümüz yoktu Derslerimi ve öğrendiğim meseleleri yazmakta çok sıkıntı çekerdim" demiştir

Mekke'deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını öğrenmek için, Hüzeyl kabilesine gitti Bu hususta ise: "Ben Mekke'den çıktım Çölde Hüzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi (güzeli) idi Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim Mekke'ye döndüğüm zaman, birçok rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum" demiştir İmam Şâfiî Hüzeyl kabilesinin şiirlerinde ihtisas sahibi olmuştur Cahiliye dönemi ve ilk İslâm döneminin sanat ve edebiyatı konusunda yazılar yazan El-Asmaî Hüzeyl kabilesi şiirlerinin İmam Şâfiî tarafından doğru bir şekilde kayıt edildiğinden bahsetmiştir

Daha on yaşında iken, o zamanın en tanınan âlimlerinden İmam-ı Malik'in "Muvatta" adlı hadis kitabını, dokuz günde ezberlemiştir Gençliğinin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke'deki Süfyan bin Uyeyne, Müslim bin Halid ez-Zenci gibi fakih (İslam hukuku bilgini) ve muhaddislerden (Hadis bilginleri) ilim tahsil etti Hadis, fıkıh, lügât ve edebiyatta çok yükseldi

Tahsilinde en önemli bölüm, İmam-ı Malik'e talebe olmasıyla başlamıştır İmam-ı Malik'in yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu İmam-ı Malik onu himayesine alıp, dokuz yıl müddetle ilim öğretti

İmam-ı Şafii Mekke'ye dönünce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen'e götürüp kadılık vazifesi verdi Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra, Bağdat'a giderek, ilmini ilerletmek için, Ebu Hanife'nin talebesi olan İmam Muhammed'den ders almaya başladı İmam-ı Muhammed yazmış olduğu kitaplarını okutmak suretiyle, Irak'ta tedvin edilen fıkıh ilmini ve rivayetleri öğretti, İmam Muhammed ayrıca İmam-ı Şafii'nin üvey babası idi İmam Şafii onun ilminden ve kitaplarından çok istifade etmiştir

İmam Şafii, Bağdat'ta İmam Muhammed'den aldığı dersleri tamamlayıp, Mekke'ye döndü Burada bir müddet inceleme ve araştırmalar yapıp, talebelerine dersler verdi Özellikle hac mevsiminde çeşitli İslam beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim öğrenirlerdi Mekke'deki bu ikameti dokuz yıl kadar sürdü Sonra tekrar Bağdat'a döndü Bu sırada Bağdat İslam âleminin önemli bir ilim merkezi idi Burada bulunan âlimler, İmam-ı Şafii'den ders almışlardır Daha önce Mekke'de İmam-ı Şafii ile görüşen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hanbel talebesi olmuştur Yine İmam-ı Şafii ile emsal olan İshak bin Raheveyh ve benzerleri ondan ilim tahsil etmiştir Ders ve fetva vermekte uyguladığı usul, geniş olarak açıkladığı istinbat (kaynaklardan hüküm çıkarma) usulü olan, usul-i fıkıh ilmi idi İmam-ı Şafii Bağdat'ta bulunduğu sırada "el-Kitab-ül Bağdadiyye" adını verdiği eserini yazdı

İmam-ı Şafii hazretlerinin rivayet ettiği hadisler, Sahih-i Müslim'de, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesai, Sünen-i İbn Mace ve Sahih-i Buhari'nin ta'likatında1 yer almıştır

İmam-ı Şafii hazretleri, ikinci defa Bağdat'a gidişinden sonra, Bağdat'taki siyasi ve fikri kargaşalar sebebiyle Mısır'a gidip, ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır Müslümanların ibadetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol göstermiştir Onun kendi usulüne göre şer'i delillerden çıkardığı hükümlere, yani gösterdiği bu yola Şafii Mezhebi denildi Ehl-i sünnet itikadında olan müslümanlardan, amellerini yani ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Şafii denir

Hemoroid rahatsızlığına bağlı şiddetli bir kanama neticesinde vefat etmiştir Kahire'de el-Mukattam dağının eteğinde Benû Abdülhakem türbesine defnedilmiştir Eyyûbi sultanlarından El-Melik El-Kâmil kabri üzerine, 1211 yılında çok güzel kubbeli bir türbe yaptırmıştır Selahaddin-i Eyyubi tarafından da, türbenin yanına büyük bir medrese yaptırılmıştır

Öğrencilerinden bazıları

Ahmed bin Hanbel
İshak bin Raheveyh
ez-Zaferani
Ebu Sevr İbrahim bin Halid
Ebu İbrahim Müzeni
Rebi' bin Süleyman-ı Muradi

Eserleri
İmam Şafii'nin birçok eseri vardır Bazıları şunlardır:

El-Ümm: Fıkıh yani İslam hukukuna dair olup, İmam Şafii'nin içtihad ederek bildirdiği meseleleri ihtiva eden bir eserdir Yedi cilt olarak basılmıştır
Kitab-üs-Sünen vel-Müsned: Hadis ilmine dairdir
Er-Risale fil-Usul: Usul-i fıkha dairdir Usul-i fıkhın kitap halinde yazıldığı ilk eserdir
El-Kitab-ül Bağdadiyye
El-Mebsut
Ahkam-ül-Kur'an
İhtilaf-ül-Hadis
Müsned-üş-Şafii
El-Mevâris
El-Emali el-Kübra
El-Emali es-Sagir
Edeb-ül-Kadi
Fedail-i Kureyş
El-Eşribe
Es-Sebku ve'r-Remyü
İsbat-ün-Nübüvve
Reddi alel-Berahime

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.