Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinema, Müzik & Online Videolar > Radyo, Sinema ve Tiyatro

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kuruluşunda, ordunun, rolü, sinemasının, türk

Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü




Sinemanın İlk Yılları

Düzenli işleyen bir sinema endüstrisinin üç önemli ayağı bulunmaktadır: yapım, dağıtım ve gösterim Türk sineması üzerine yapılan çalışmalar, Türkiye’de sinema endüstrisinin tarihini genellikle film yapımı ile başlatmak eğilimindedir Ancak, Türkiye’de sinema 1896’nın sonlarında gösterimle başladı ve Osmanlı’nın son dönemine denk düşen sinemanın Türkiye’deki ilk yılları, özellikle yabancı film dağıtımının ve gösteriminin baskın olduğu bir dönem oldu

Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılına kadar yalnızca sekiz film yapıldı Film yapım sayısının artmaya ve sinemanın daha geniş bir izleyici topluluğuna ulaşmaya başladığı 1950’lerin sonundan 1980’li yılların ortasına kadar olan ve “Yeşilçam Dönemi” olarak da bilinen yaklaşık 30 yıl boyunca ise “bölge işletmecileri” diye anılan sinema salonu sahibi ya da işletmecilerinin kontrolündeki dağıtımın yapım ve gösterim üzerinde belirleyici bir etkisi oldu 1980’lerin sonundan başlayarak, yerli film yapım sayısındaki hızlı düşüş ve karşılığında yabancı film, özellikle Amerikan sinemasının ürünlerinin sayısındaki hızlı artış, Türkiye’nin sinema ortamında, ilk yıllardakine benzer biçimde, yeniden gösterimin ağırlık kazanmasına neden oldu Yerli ve yabancı film dağıtımı ise, yeni dönemde el değiştirerek büyük Amerikan dağıtım şirketlerinin kontrolüne geçti

Osmanlı İmparatorluğu’nun reformlar dönemine denk gelen sinemanın ilk yıllarında ordu, bir kurum olarak batılılaşma çabalarında önemli bir rol oynadı ve sinematografik aygıtların getirilmesine ve film yapımına öncülük etti 1915 yılında Almanya’ya yaptığı bir gezi sırasında Alman ordusunun film birimince gerçekleştirilen belgesel yapımlardan etkilenen Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle aynı yıl Merkez Ordu Sinema Dairesi kuruldu Pathé Fréres şirketinin bölge temsilcisi Sigmund Weinberg’in başına getirildiği haber filmleri ve belgeseller üreten birim, kurmaca film yapımının da başlatıcısı oldu 1917’de Müdafaa-i Millîye Cemiyeti ve ardından Mâlul Gaziler Cemiyeti adlı kuruluşlar kısa ve belgesel film çalışmalarını sürdürdü

Türk sinemasında ilk özel yapım şirketi olan Kemal Film 1922 yılında kuruldu Yukarıda belirtilen kurumlardan sinematografik aygıtları kiralayarak ve bu kurumlarla işbirliğine giderek film yapım işine girişen şirketin başına, Türkiye’de tiyatronun önde gelen yönetmenlerinden ve oyuncularından Muhsin Ertuğrul getirildi Daha sonra, 1928’de, ikinci özel film yapım şirketi İpek Filmin kuruluşuna da önayak olan Ertuğrul, sinema tarihçisi ve yazarı Nijat Özön’ün “Tiyatrocular Dönemi” olarak andığı bir dönemin başlatıcısı oldu İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncularının ve bu tiyatro tarafından sahnelenen kimi oyunların Ertuğrul’un yönetmenliğinde perdeye taşındığı ve 1930’lara kadar süren bu dönem, aynı zamanda sesin ve rengin Türk sinemasına geldiği dönem oldu Ertuğrul, 1922 ile 1953 arasında toplam 29 film yaptı

Türkiye’de sinema 1940’ların sonuna kadar, çok az sayıda yapım şirketinin faaliyette bulunduğu marjinal bir sektör olarak kaldı Örneğin, Kemal Film ve İpek Film 1939 yılına kadar film yaparken, 1939 ile 1948 arasında pazara yalnızca dört yeni şirket katıldı 1917 ile 1946 arasında yapılan film sayısı 46 idi ve 1917 ile 1937 arasında, yani 20 yıllık bir dönem içinde yer alan sekiz ayrı yılda bir tek film bile üretilmedi Bu süre içinde endüstrinin yapım ayağının gelişememesinin çeşitli nedenleri bulunmaktaydı Sınırlı sayıda kaynağa sahip olan genç Cumhuriyet’in tek parti hükümeti, öncelikle altyapı çalışmalarına ağırlık vermişti Cumhuriyet’in ilk yıllarında faaliyetlerine başlayan Türk yatırımcıların film endüstrisini geliştirmek ve üzerinde kontrol kurmak için ne arzusu ne de yeterli sermayesi yoktu Bu işadamları, yeni bir ulusun ekonomik alanda öncüleriydi ve çok az ticari deneyime sahipti Ancak, sırası gelmişken belirtmek gerekir ki, Türkiye’de film yapımı hiçbir zaman büyük sermayenin ilgisini çeken bir alan olamadı Ayrıca, o yıllarda Anadolu’nun birçok köşesi için ulaşımın ve elektrifikasyonun bir sorun olması, sinemanın uzun bir süre yalnızca İstanbul gibi büyük kentlere özgü bir eğlence biçimi olarak kalmasına neden oldu

Türk sinemasının iki ünlü yönetmeni: Daha çok popüler filmlere imza atmış olan Osman Fahir Seden (1924-1998), 136 film yönetti ve 300 kadar senaryo yazdı Ömer Lütfi Akad (1916) "Beyaz Mendil" (1956), "Vurun Kahpeye" (1950), "Hudutların Kanunu" (1966) ve daha birçok filminde Türkiye'nin toplumsal gerçeklerini sade bir anlatımla perdeye getirdi

Türkiye'de sinemanın öncü isimlerinden Ali Fuat Uzkınay (1888-1956), çeşitli belgeseller yönetti ve ilk kurmaca filmlerde görüntü yönetmenliği yaptı Uzkınay'ın 1914'de gerçekleştirdiği ileri sürülen ve ilk yapım olarak kayıtlara geçen "Ayastefanos'daki Rus Abidesi'nin Yıkılışı" adlı belgesel filmin kopyasına ya da filmle ilgili herhangi bir fotoğrafa ise bugüne kadar ulaşılabilmiş değil



Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü

Eski 10-14-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü




eşilçam'a Doğru

Türkiye’de sinema, tek parti döneminden çok partili sisteme geçiş sürecinde, yani 1946 ile 1950 arasında, büyük kentlerde popülerlik kazandı, ulaştırma ve kentleşme gibi alanlardaki ilerleme sonucu Anadolu’da da yaygınlaşarak göreceli bir canlanmanın içine girdi Belediye Gelirleri Kanunu’nda 1948 yılında yapılan değişikle eğlence resminin yerli filmler için %25, yabancı filmler içinse %75 olarak belirlenmesi, yerli girişimcileri cesaretlendirerek yapım şirketlerinin sayısıyla birlikte üretilen film sayısında da tedrici bir artışa neden oldu Film endüstrisinde 1950’lilerde artarak süren bu canlanma, yerli sinemanın kitlesel bir iletişim aracı haline gelmesi ve kurumlaşması sonucunu getirdi Bu dönem içinde ilk canlandırma filmi (Evvel Zaman İçinde, Turgut Demirağ, 1950) ve ilk renkli film (Halıcı Kız, Muhsin Ertuğrul, 1953) yapıldı, ilk büyük gişe başarısı (Mezarımı Taştan Oyun, Atıf Yılmaz, 1951) yaşandı, sinema magazin dergileri yayımlanmaya ve yıldız yarışmaları düzenlenmeye başlandı 1940’ların sonunda görülen sinema alanındaki bu hareketlilik 1960’larda en yüksek noktasına ulaştı Sinemaya gitmek, tüketim alışkanlıkları değişen aileler için başlıca boş zaman etkinliği haline gelirken, Türk sineması da kendi iç pazarında hakim bir konuma ulaştı

1960 ile 1972 arası, film yapım sayısı ve yerli filmlerin ülke çapındaki popülerliği açısından altın dönem özelliği taşır Öyle ki, Türk sineması 1966 ve 1972 yılları arasında yılda yaklaşık 200 filmlik bir üretimle, hatta 1972’de 301 filmle dünyada en çok film yapan ülke sinemaları arasında yer alır Bu sürecin ortaya çıkmasında, yalnızca eğlence resmindeki indirim değil, Türkiye’de kapitalizmin yükselişi ile televizyonun henüz yayıma başlamamış olması da belirleyici nedenler arasında sayılmalıdır

Film yapım sayısındaki yukarıda özetlenen hızlı artış, yıldız sisteminin ve popüler film türlerinin ortaya çıkmasına katkıda bulundu 1950’lerin sonunda gündeme gelen bu yöndeki gelişme, Türkiye’de sinemanın seyriyle ilgili çok temel, belirleyici bir dönemin de başlangıcına işaret etmektedir: yaklaşık otuz yıl sürecek olan “Yeşilçam dönemi” İstanbul Beyoğlu’nda, dönemin film yapım şirketlerinin bürolarının bulunduğu sokakların birinden adını alan Yeşilçam, bölge işletmecileri (dağıtımcılar), küçük ve görece olarak büyük yapım şirketleri ve yıldız olgusuna dayalı bir sistemdi Türkiye’de ana akım sinemanın biricik temsilcisi olduğunu söyleyebileceğimiz “Yeşilçam”, belli formüllere, kalıplara dayalı popüler bir sinema anlayışına işaret etmektedir

“Yeşilçam” sisteminde, İstanbul’daki yapım şirketleri, yıllık film programlarını genellikle dağıtımcılardan gelen talepler doğrultusunda gerçekleştirmekteydi Buna göre, bölge işletmecileri herhangi bir film projesi için öykünün ana hatlarını ve projede rol almasını istedikleri yıldız oyuncuların isimlerini yapımcılara bildirir, filmin gösterim haklarının önceden satışı gibi de değerlendirilebilecek olan dağıtımcılardan alınan avansla film yapılır ya da gösterimden sonra gelirin paylaşımı yoluna gidilirdi Bu arada, projelerin belirlenmesinde yıldız oyuncuların da önemli bir rolü olduğunu belirtmek gerekiyor

Yeşilçam sisteminin işleyiş biçimi, küçük ya da görece büyük bütçeli, çoğunlukla kısa sürelerde çekilen ve genellikle öykü kuruluşu, anlatım tarzı ve oyunculuk repertuarı açısından birbirini tekrar eden bir filmler toplamının ortaya çıkmasına yol açtı Bu dönemde, film sayısıyla birlikte yapım şirketi sayısı da hızla arttı Örneğin, toplam 599 filmin çekildiği 1966 ile 1968 arasında 231 yapım şirketi faaliyet göstermekteydi; ancak, bunlardan %728’i, yani 168 şirket, yalnızca bir ilâ üç film gerçekleştirdi Bu arada, sektör dışından gelen girişimcilerin yanısıra, Ayhan Işık, Orhan Günşıray, Yılmaz Güney ve Atıf Yılmaz gibi meslekten isimler de kendi yapım şirketlerini kurdu

'Yeşilçam Dönemi'nde yapılan çok sayıda film arasında, batı popüler kültürünün sinemadan ya da foto-romandan gelen Killing ya da Superman gibi kurmaca kahramanlarını konu edinen çoğu ucuz bütçeli aksiyon türünde yapımlar da yer alıyordu

Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünü nedeniyle belgesel filmler yapmak üzere Rus sinemacılar Sergey Yurtkeviç ve Lev Oskaroviç Arnstam Türkiye'ye davet edildi İki sinemacı, uzun bir çalışma sonunda Ankara, Türkiye'nin Kalbi (1934) adlı belgeseli gerçekleştirdi Fotoğrafta Sergey Yurtkeviç ile yazar ve eleştirmen Fikret Adil (1901-1973) bir arada Adil, Türkiye'de sinema üzerine eleştiri yazıları yayımlanan ilk yazar Cumhuriyet, Vakit, Akşam, Yeni İstanbul ve Havadis gazetelerinde yazmış olan Adil, 1931'de Artist, 1939'da SES dergilerini çıkardı


Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü

Eski 10-14-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü




Türk Sinemasında Kovboy Filmleri

Türk sinemasında ilk yerli kovboy filmininin mimarı asıl mesleği kunduracılık olan Ahmet Sert'ti Sert, Taşlıtarla Pirinçliköy'de kurduğu, 14 tahta barakadan oluşan kovboy kasabasında ilk filmini çekti: "İntikam Fırtınası" Bu doğal olarak ilk yerli kovboy filmimizdi aynı zamanda Kilisesi, barı, şerif ofisi, iki yanında "Overland Stage Lines" yazan posta arabası eksik olmayan platoya kurucusu tarafından Santa Fee ismi verilmişti Bir gazetede yer alan söyleşisinde şunları söylüyordu ilk kovboy filmi yönetmenimiz: "Dört at almıştık Filmin konusu icabı atlardan biri düşüyor Biz de atı vuruyoruz Tabii bizim atlar sütçü beygiri mübarek İki kişi binince at sahiden öldü"

1965-1972 yılları arasında Türk sineması "kovboy filmleri furyası"na sahne oldu Dönemin en ünlü yıldızları dahil tüm Yeşilçam oyuncuları en az bir kovboy filminde göründüler 1966'da Yılmaz Atadeniz'in yönettiği "Kovboy Ali" filminde Yılmaz Güney kovboylara özenen bir genci, 1972'de çevrilen "Kötek" filminde Kadir İnanır Seyyal Taner'i kızılderililerden kurtaran kahramanı, 1967'de Kartal Tibet "Kader Bağı"nda sevgilisi Semiramis Pekkan'la maceradan maceraya koşan bir yakışıklıyı, 1970'de İzzet Günay Daltonlar'ı dize getiren Red Kit'i, 1967'de Cüneyt Arkın "Ringo Kit"te kanun tanımaz bir silahşörü başarıyla canlandırmıştı

Ayrıca Kalamiti Ceyn'lerimiz de eksik değildi kovboy filmlerinde Nasıl erkekler arasında bolca Zoro, Maskeli Beşler, efsane Apaçi reisi Geronimo varsa kadınlar arasında da Kalamiti Ceyn'ler olacaktı tabii Genelde Hülya Koçyiğit ve Sezer Güvenirgil'in oynadığı bu rollerde erkek gibi silah atan, erkeklerden daha sert yumruklarıyla dövüşen kadın karakterleri çizildi Seyyal Taner, Feri Cansel, Yeşim Yükselen gibi oyuncular ise her tarafından cinsellik fışkıran, iri memeli kovboy dilberleri olarak sahne alıyorlardı

Türk kovboy filmlerinde Panço Villa benzeri Meksika kovboyu, komik arkadaş rollerini ise Erol Taş, Kadir Savun, Ahmet Sert gibi oyuncular canlandırıyordu Sami Hazinses, Cevat Kurtuluş, Nubar Terziyan, Erol Taş, Hulusi Kentmen gibi karakter oyuncuları ise aile filmlerinde canlandırdıkları rollerle izleyicinin karşısına çıkıyordu yine Yani onlar bu filmlerde de aşçı, uşak, kötü adam, para babasıydı

Oyuncuları bırakın olmadık mesleklerden adamlar dahi kovboy filmlerinin başrollerinde yer almıştı "Ringo Gestapo'ya Karşı" adlı filmde İtalyan-Amerikan karışımı bir görüntü veren yerli Ringo'yu milli basketbolcu Yılmaz Gündüz oynuyordu Üstelik dahiyane bir fikirle Ringo Hitler'le karşı karşıya getiriliyor ve Alman kasabının canına da okuyordu tabii






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.