Hz Ömerim Sehadeti (Dini Sohbet ) |
10-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Ömerim Sehadeti (Dini Sohbet )Hz Ömerim Sehadeti (Dini Sohbet ) Hakkında Hz Ömerim Sehadeti (Dini Sohbet ) Hz Ömerim Sehadeti |
Hz Ömerim Sehadeti (Dini Sohbet ) |
10-11-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Ömerim Sehadeti (Dini Sohbet )hz ömerin hayatı İkinci Raşid Halife İslâmı yeryüzüne yerleştirip, hakim kılmak için Resulullah (sas)'ın verdiği tevhidî mücadelede ona en yakın olan sahabilerden biri Hz Ömer (ra), Fil Olayından on üç sene sonra Mekke'de doğmuştur Kendisinden nakledilen bir rivayete göre o, Büyük Ficar savaşından dört yıl sonra dünyaya gelmiştir (İbnül-Esîr, Üsdül-Ğâbe, Kahire 1970, IV,146) Babası, Hattab b Nüfeyl olup, nesebi Ka'b'da Resulullah (sas) ile birleşmektedir Kureyş'in Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehil'in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme'dir (bk age, 145) Kaynaklar Hz Ömer (ra)'in müslüman olmadan önceki hayatı hakkında fazlaca bir şey söylemezler Ancak küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği, sonra da ticarete başladığı bilinmektedir O, Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi (H İbrahim Hasan, Tarihul-İslâm, Mısır 1979, I, 210) Cahiliyye döneminde Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, Mekke şehir devletinin sifare (elçilik) görevi onun elindeydi Bir savaş çıkması durumunda karşı tarafa elçi olarak Ömer gönderilir ve dönüşünde onun verdiği bilgi ve görüşlere göre hareket edilirdi Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol alır ve verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı (Suyûtî, Tarihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 123; Üsdül-Ğâbe, IV, 146) Hz Ömer, sert bir mizaca sahip olup, İslâma karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında yer almaktaydı Sonunda o, dedelerinin dinini inkâr eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeğe çağıran Muhammed (sas)'ı öldürmeye karar vermişti Kılıcını kuşanarak, Peygamberi öldürmek için harekete geçmiş, ancak olayın gelişim şekli onun müslümanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu Tarihçilerin ittifakla naklettikleri rivayete göre, Ömer (ra)'in müslüman oluşu şöyle gerçekleşmişti: Ömer, Resulullah (sas)'ı öldürmek için onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b Abdullah ile karşılaştı Nuaym ona, böyle öfkeli nereye gittiğini sorduğunda o, Muhammed (sas)'i öldürmeye gittiğini söylemişti Nuaym, Ömer'in ne yapmak istediğini öğrenince ona, kızkardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu söyledi ve önce kendi ailesi ile uğraşması gerektiğini bildirdi Bunu öğrenen Ömer (ra), öfkeyle eniştesinin evine yöneldi Kapıya geldiğinde içerde Kur'an okunmaktaydı Kapıyı çalınca, içerdekiler okumayı kesip, Kur'an sayfalarını sakladılar İçeri giren Ömer (ra), eniştesini dövmeye başlamış, araya giren kızkardeşinin aldığı darbeden dolayı burnu kanamıştı Kızkardeşinin ona, ne yaparsa yapsın dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyerek kararlılığını bildirmesi üzerine, ona karşı merhamet duyguları kabarmaya başlamış ve okudukları şeyleri görmek istediğini söylemişti Kendisine verilen sahifelerden Kur'an ayetlerini okuyan Ömer (ra), hemen orada imân etti ve Resulullah (sas)'ın nerede olduğunu sordu O sıralarda müslümanlar, Safa tepesinin yanında bulunan Erkam (ra)'ın evinde gizlice toplanıp ibadet ediyorlardı Resulullah (sas)'ın Daru'l-Erkam'da olduğunu öğrenen Ömer (ra), doğruca oraya gitti Kapıyı çaldığında gelenin Ömer olduğunu öğrenen sahabiler endişelenmeye başladılar Zira Ömer silahlarını kuşanmış olduğu halde kapının önünde duruyordu Hz Hamza: "Bu Ömer'dir İyi bir niyetle geldiyse mesele yok Eğer kötü bir düşüncesi varsa, onu öldürmek bizim için kolaydır" diyerek kapıyı açtırdı Resulullah (sas), Ömer (ra)'ın iki yakasını tutarak; "Müslüman ol ya İbn Hattab! ALLAHım ona hidayet ver!" dediğinde, Ömer (ra), hemen Kelime-i Şehadet getirerek imân ettiğini açıkladı (İbn Sa'd, Tabakatu'l Kübra, II, 268-269; Üsdül-Ğâbe, IV, 148-149; Suyûtî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 124 vd) Rivayetlere göre Ömer (ra)'ın müslüman oluşu, Resulullah (sas)'ın yapmış olduğu; ALLAHım! İslâmı Ömer b el-Hattab veya Amr b Hişam (Ebû Cehil) ile yücelt" şeklinde bir duanın sonucu olarak gerçekleşmişti (İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat ty, II, 518; İbn Sa'd, aynı yer; Suyûtî, age, 125) Ömer (ra), risaletin altıncı yılında müslüman olmuştur O, iman edenlerin arasına katıldığı zaman müslümanların sayısı yetmiş seksen kişi kadardı (İbn Sa'd, aynı yer) Mekkeli müşriklerin, gösterdiği zorbaca tepkiden dolayı müslümanlar, Beytullah'a gidip namaz kılamıyor ve ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı Ömer (ra) müslüman olunca doğruca Beytullah'ın yanına gitti ve müslüman olduğunu haykırdı Orada bulunanlar şiddetli tepki gösterdi Ancak o, müşriklere karşı savaşını sürdürerek onların, müslümanlara gösterdiği muhalefeti kırdı ve bir avuç müslümanla birlikte herkesin gözü önünde Beytullah'ta namaza durdu Onun bu şekilde saflarına katılması müslümanlara büyük bir moral desteği sağlamıştı Abdullah İbn Mes'ud'un; "Ömer'in müslüman oluşu bir fetihti" (Üsdül-Ğâbe, IV,151; İbn Sa'd, age, III, 270) sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır Taberî'nin İbn Abbas'tan tahric ettiği bir hadise göre, müslümanlığını ilk ilân eden kimse Hz Ömer (ra) olmuştur (Suyûtî, age,129) Ömer (ra) benliğini kuşatan imanın verdiği heyecanla, küfre karşı açık ve net bir şekilde, hiç bir tehdide aldırış etmeden mücadele ediyordu Müşrikler, şecaat ve kararlılığını eskiden beri bildikleri için ona sataşmaya cesaret edemiyorlardı Müslüman olduktan sonra sürekli Resulullah (sas)'ın yanında bulunmuş, onu korumak için elinden gelen gayreti göstermiştir O, imân ettikten sonra müşriklere karşı çok sert davranmış ve dinini her ortamda, kimseden çekinmeden herkese meydan okuyarak savunmuştur İslâm tebliğinin yeni bir veche kazanması için Medine'ye hicret emrolunduğu zaman müslümanlar Mekke'den gizlice Medine'ye göç etmeye başladıklarında, Hz Ömer, gizlenme ihtiyacı duymamıştı Ömer (ra), beraberinde yirmi arkadaşı olduğu halde Medine'ye doğru yola çıkmıştı Hz Ali (ra) onun hicretini şu şekilde anlatmaktadır: "Ömer'den başka gizlenmeden hicret eden hiç bir kimseyi bilmiyorum O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı, yayını omuzuna taktı, eline oklarını aldı ve Kâ'be'ye gitti Kureyş'in ileri gelenleri Kâ'be'nin avlusunda oturmakta idiler O, Kâ'be'yi yedi defa tavaf ettikten sonra, Makâm-ı İbrahim'de iki rek'at namaz kıldı Halka halka oturan müşrikleri tek tek dolaştı ve onlara; "Yüzler pisleşti Kim anasını evladsız, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadide beni takip etsin" dedi Onlardan hiç biri onu engellemeye cesaret edemedi (Suyûtî, age, 130) Bunun içindir ki İbn Mes'ud; "Onun hicreti bir zaferdi" (İbn Sa'd, aynı yer; Üsdül-Ğâbe, IV, 153) demektedir Ömer (ra), Medine dönemi boyunca İslamın yücelişini etkileyen bütün olaylara aktif olarak iştirak etmiştir Resulullah (sas)'ın önemli kararlar alacağı zaman görüşlerine başvurduğu kimselerin başında Ömer (ra) gelir Onun ileri sürdüğü görüşler o kadar isabetliydi ki; bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğine uygun olarak nazil oluyordu Resulullah (sas) onun bu durumunu şu sözüyle ifade etmekteydi: "ALLAH, hakkı Ömer'in dili ve kalbi üzere kıldı" (Üsdül-Ğâbe, IV, 151) Ömer (ra), Bedir, Uhud, Hendek, Hayber vb gazvelerin hepsine ve çok sayıda seriyyeye katılmış, bunların bansında komutan olarak görev yapmıştır Bunlardan biri Hicretin yedinci yılında Havazinliler'e karşı gönderilen seriyyedir Ömer (ra), bütün meselelere karşı net ve tavizsiz tavır koymakla tanınır Onun küfre karşı düşmanlığı; müşriklerin, İslâma karşı olan saldırılarını hazmedememe konusundaki hassasiyeti; bazı kararlara şiddetle karşı çıkmasına sebep olmuştur Hudeybiye'de yapılan anlaşmanın müşrikler lehine görünen maddelerine karşı çıkışı bunlardan biridir Ancak o, Resulün, ALLAH Teâlâ'nın gösterdiği doğrultuda hareket etmekten başka bir şey yapmadığı uyarısı karşısında, hemen kendini toparlamış ve olayın iç gerçeğini kavramıştı Resulullah (sas)'ın vefatının hemen peşinden ortaya çıkan karışıklığın Hz Ebû Bekir'in halife seçilmesiyle yok edilmesinde Hz Ömer büyük rol oynamıştır Hz Ebû Bekir'in kısa halifelik döneminde en büyük yardımcısı Ömer (ra) olmuştur Hz Ebû Bekir (ra) vefat edeceğini anladığında, Hz Ömer'i kendisine halef tayin etmeyi düşünmüş ve bu düşüncesini açıklayarak bazı sahabilerle istişarelerde bulunmuştu Herkes Ömer (ra)'ın fazilet ve üstünlüğünü kabul etmekle beraber, onu bu iş için biraz sert mizaclı buluyorlardı Hatta Talha (ra) ve diğer bazı sahabiler ona; "Rabbin seni Ömer'i hafife tayin ettiğinden dolayı sorgularsa ona ne cevap vereceksin? Bilirsin ki Ömer oldukça sert bir kimsedir" demişlerdi Hz Ebû Bekir onlara; "Derim ki: ALLAHım! Kullarının en iyisini onlara halife yaptım" karşılığını vermişti Sonra da Hz Osman'ı çağırarak bir kâğıda Hz Ömer'i halife tayin ettiğini yazdırdı Kâğıt katlanıp mühürlendikten sonra, Hz Osman dışarı çıkarak insanlardan kâğıtta yazılı olan kimseye bey'at edilmesini istedi Oradakilerin bey'at etmesiyle Hz Ömer'in II Raşid halife olarak iş başına gelişi gerçekleşmiş oldu (Üsdü'l-Ğâbe, IV,168-199; İbn Sad, age, III, 274 vd; Suyûtî age, 92-94) Hz Ömer Döneminde İslam Devleti ve Fetihler Resulullah (sas)'ın sağlığında Arap yarımadası İslâmın hakimiyetine boyun eğdirilmiş ve insanlar bölük bölük ihtida ederek müslümanlarla bütünleşmişlerdi Bunun peşinden Resulullah (sas), İslam tebliğinin insanlara ulaştırılmasının önünde bir set teşkil eden, müşrik zalim güçlerden biri olan Bizans imparatorluğuna karşı askerî seferleri başlatmıştı Ebû Bekir (ra), Resulullah (sas)'ın vefatından hemen sonra ortaya çıkan Ridde hareketlerini bastırdıktan sonra, Bizans hakimiyetindeki topraklara askerî akınlar başlatmış, öte taraftan çağın despot devletlerinden ikincisi olan İran imparatorluğuna karşı da askerî faaliyetlere girişmişti Hz Ömer (ra)'in üzerine düşen, bu siyaseti devam ettirmekten ibaretti Hz Ömer bir taraftan Suriye'nin fethinin tamamlanması için gayret gösterirken, öte taraftan İran cephesinde netice almak için ordular sevkediyordu Kadisiye savaşıyla İran ordusu hezimete uğratılmış ve Kisrâ, saraylarını İslam ordusuna terk ederek doğuya kaçmak zorunda kalmıştı Peşpeşe gönderilen ordularla İranın bazı bölgeleri savaş ile, bazı bölgeleri de sulh yoluyla İslam'ın hakimiyetine boyun eğdirilmişti Kuzeye yönelen Muğîre b Şu'be, Azerbaycanı sulh yoluyla ele geçirmişti Ermenistan bölgesi fethedilen yerler arasındaydı Suriye'nin fethi tamamlandıktan sonra bu bölgedeki askerî harekât batıya doğru kaydırıldı Etraftaki şehir ve kasabalar fethedildikten sonra Kudüs kuşatma altına alındı Şehirdeki hristiyanlar bir süre direndilerse de sonunda barış istemek zorunda kaldılar Ancak, komutanlardan çekindikleri için şart olarak şehri bizzat halifeye teslim etmek istediklerini bildirmişlerdi Durum Ebu Ubeyde tarafından bir mektupla Hz Ömer (ra)'a bildirildi Hz Ömer (ra) Ashabın ileri gelenleriyle istişare ettikten sonra, Medine'den komutanlarıyla buluşmayı kararlaştırdığı Cabiye'ye doğru yola çıktı Cabiye'de yapılan bir anlaşmadan sonra Hz Ömer, bizzat Kudüs'e kadar giderek şehri teslim aldı (H16-M 637) Hz Ömer (ra) kısa bir müddet Kudüs'te kaldıktan sonra Medine'ye geri döndü Bu arada İran cephesinde durumlar karışmaya başlamıştı Hz Ömer, bölgede bulunan orduları takviye ederek İran meselesini kesin bir sonuca bağlamaya karar verdi Hicri 21 yılında başlayan ve sürekli takviye edilen akınlarla Azerbaycan ve Ermenistan da dahil olmak üzere, Horasan'a kadar bütün İran toprakları İslam devletinin sınırları içine alınmış ve Fars cephesinde askerî harekâtlar tamamlanmıştı Öte taraftan Amr b el-As, hazırlayıp uygulamaya koyduğu harekât planıyla Mısır'ı fethetmeyi başarmış, müslümanları Mısır'dan geri püskürtmek için İskenderiyede hazırlıklara girişen Bizanslıların üzerine yürüyerek burayı ele geçirmişti (H 21) Böylece Suriye'den sonra, Mısır'da da Bizans'ın hakimiyetine son verilmiş oluyordu (Şibli Numanî, Bütün yönleriyle Hz Ömer ve Devlet İdaresi, Terc Talip Yasar Alp, İstanbul ty, I, 285-286) İslam ordularının fethettiği bölgelerdeki halk, müslümanlardan gördükleri müsamaha ve âdil davranışlardan etkilenerek kitleler halinde İslâma giriyorlardı Asırlarca Bizans ve İran devletlerinin zulmü altında ezilen, horlanan topluluklar İslâmın kuşatıcı merhameti ile yüz yüze geldiklerinde müslüman olmakta tereddüt göstermiyorlardı Kendi dinlerinden dönmek istemeyenler ise hiç bir baskıya maruz kalmadıkları gibi, geniş bir inanç hürriyetine kavuşuyorlardı Hz Ömer, bir taraftan İslâmın insanlığa tebliğinin önündeki engelleri kaldırmak için ordular sevkederken, öte taraftan da henüz müesseselerine kavuşmamış bulunan devleti teşkilatlandırmaya çalışıyordu Hz Ömer'den önce, orduya katılan askerler ve bunlara dağıtılan paralar belirli defterlere yazılıp kayıt altına alınmazdı Bu durum normal olarak bazı karışıklıkların çıkmasına sebep olur, gelir ve giderlerin hesabı yapılamazdı İlk zamanlar buna pek ihtiyaç da yoktu Ancak devletin sınırları genişlemiş ve bu geniş coğrafya içerisinde devletin etkinliğini sağlayabilmek için idarî düzenlemeler yapılması zarureti doğmuştu O, ilk olarak askerlerin kayıtlarının tutulduğu ve fey ve ganimet gelirlerinin dağıtımının kaydedildiği "divan" teşkilatını kurdu Ayrıca, Suriye ve Irak'ta bulunan divanlar varlıklarını korumuşlardır Bunlar vergilerin toplanması ile alakalı çalışmaları yürütmekteydiler Suriye ve Irak'taki divanlar her ne kadar İran ve Bizans malî teşkilatından kalma idiyse de, onun Medine'de tesis ettiği divan hiçbir yabancı tesir söz konusu olmaksızın, ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamak için kurulmuştur Hz Ömer, feyden elde edilen gelirlerden verdiği atıyyeleri bir gruplandırmaya tabi tutmuştur Hz Ömer, yargı (kaza) işlerini bir düzene koymak için valilerden ayrı ve bağımsız çalışan kadılar tayin eden ilk kimsedir O, Kufe'ye, Şureyh b el-Haris'i, Mısır'a da Kays b Ebil-As es-Sehmî'yi kadı tayin etmiştir Onun Medine'deki kadısı Ebû Derda (ra)'dır Bu dönemin tanınmış kadılarından birisi de Ebu Mûsa el-Eşari'dir Hz Ömer, tayin ettiği kadılara, görevlerini ne şekilde ifa etmeleri gerektiğine dair talimatlar verir ve onların bu çerçeve dışına çıkmamalarını tenbihlerdi (Mustafa Fayda, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1986, II, 176-177) Hz Ömer (ra)'ın, üzerinde titizlikle durduğu ve asla müsamaha göstermediği en önemli konu adâlet meselesiydi O, mevki, rütbe, soyluluk vb hiçbir ayırım gözetmeden hakların sahiplerine verilmesi için çok şiddetli davranmıştır Bu konuda onun yanında bir köle ile efendisi arasında bir fark yoktur O, her tarafta adâletin eksiksiz yerine getirilmesi, muhtaç ve yoksul kimselerin gözetilmesi için ülkenin en ücra köşelerindeki durumlardan zamanında haberdar olmak için imkân oluşturmaya çalıştı O, muhtaç kimseler konusunda din ayırımı gözetmemiş, hristiyan ve yahudilerden olan yoksullara da yardımlarda bulunmuştur Devletin temel görevlerinden birisi ilmin insanlara ulaştırılmasıdır Hz Ömer, fethedilen bölgelerde okullar açmış, buralara müderrisler tayin etmiş ve Kur'an-ı Kerim'i okumak ve onunla amel edebilmek için gerekli olan eğitimin verilmesini sağlama yolunda gayret sarfetmiştir İslâm'ın, müslüman olan insanlara öğretilmesi ve tebliğ çalışmalarının yürütülmesi için sahabîlerden ve diğer âlimlerden istifade etmiş ve onları değişik bölgelerde görevlendirmiştir Kur'an, Hadis ve Fıkıh öğretimi ile uğraşan bu âlimlere büyük meblağlar tutan maaşlar bağlamıştır Hz Ömer, devletin her tarafında camiler inşa ettirmişti Onun zamanında dört bin tane cami yapılmış olduğu rivayet edilmektedir (Ahmed en-Nedvi, Asrı Saadet, Terc Ali Genceli, İstanbul 1985, I, 317) İlk defa bir takvimin kullanılmasına Hz Ömer zamanında ihtiyaç duyulmuş ve böylece Hicret esas alınarak oluşturulan takvimle devlet işlerinde tarihleme açısından ortaya çıkan problemler ortadan kaldırılmıştır (H 16) İslâm devleti, bağımsız bir devlet olmasına ve çok geniş bir coğrafî sahayı kaplayan ekonomik faaliyetlerin yürütülmesine rağmen, kullanılan paralar yabancı kaynaklıydı Irak ve İran bölgelerinde Fars dirhemleri; Suriye ve Mısır taraflarında da Bizans dinarları tedavülde bulunmaktaydı Bu durum o devirde henüz hissedilmeye başlanmamış olsa bile, bir ekonomik baskı tehlikesini beraberinde getirmekteydi Hz Ömer'in, devleti müesseselere kavuşturup yapısını sağlamlaştırmaya çalışırken, bu duruma da müdahale etmemesi düşünülmezdi O, Hicri 17 de para bastırarak piyasaya sürdü Ayrıca Halid b Velid'in Taberiye'de Hicrî 15 tarihinde dinar darbettirdiği de bilinmektedir (Hassan Hallâk, Dırâsât fî Tarihil-Hadâretil-İslamiye, Beyrut 1979, 13-15) Hz Ömer (ra), İslâm devletinin dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı güvenliğini sağlamak ve orduları düşman bölgelerine yakın yerlerde bulundurabilmek için ordugah şehirler tesis etmiştir İran ve Hindistan taraflarından gelebilecek deniz akınlarına karşı Basra ordugah şehri kuruldu Bu şehrin mevkii bizzat Hz Ömer tarafından tesbit edilmiştir O, bu iş için Utbe b Gazvan'ı görevlendirmişti Utbe, sekizyüz adamıyla o zaman boş ve ıssız olan Haribe bölgesine gelip H 14 yılında Basra şehrinin inşasına başladı Sa'd b Ebi Vakkas, Kadisiye'de kazandığı büyük zaferden sonra İran içlerine akınlara başlamıştı Onun ordusu Medâin'de bulunmaktaydı Ancak buranın ikliminin Arap askerlerin sağlığını olumsuz yönde etkilediği anlaşılınca, Hz Ömer, Sa'd'a iklim bakımından uygun ve merkez ile arasında deniz bulunmayan bir yer bulup burada bir şehir kurması talimatını verdi Bu iş için görevlendirilen Selmân ve Huzeyfe, Kufe mevkiini uygun buldular H 17 de kurulan bu ordugah şehir kırk bin kişiyi iskân edebilecek büyüklükte inşa edildi Amr b el-As, Mısır'ı fethettikten sonra İskenderiye'yi karargah edinmek için Hz Ömer (ra)'dan izin istedi Hz Ömer (ra), haberleşme açısından endişe duyduğu için Kendisiyle Mısır'daki kuvvetler arasında bir nehrin bulunmasını kabul etmedi Amr, Nil'in doğu yakasına geçerek burada Fustat adlı şehri kurdu (H 21) Bu ordugah şehirlerinden başka yine askerî amaçlı merkezler de oluşturulmuştur Hz Ömer'in idare anlayışı Hz Ömer, toplumu ilgilendiren meselelerde karar vereceği zaman müslümanların görüşüne başvurur, onlarla istişare ederdi O "istişare etmeden uygulamaya konulan işler başarısızlığa mahkûmdur" demekteydi İstişarede takip ettiği yöntem şuydu: Önce meseleyi müslümanların ulaşabildiği çoğunluğu ile görüşür, peşinden Kureyşliler'in düşüncesini sorar, son olarak da sahabilerin görüşlerini alırdı Böylece en isabetli fikir ortaya çıkar ve uygulamaya konulurdu Hz Ömer, müslümanların yaptığı işlerde bir hata gördükleri zaman kendisini uyarmalarını isterdi Başka dinlere mensup olup, zımmî statüsünde bulunan kimselerle alâkalı işlerde de onların görüşlerine baş vurur ve meseleyi onlarla istişare ederdi Bu durum Hz Ömer'in adâlet anlayışının ne kadar kapsamlı olduğunu ortaya koymaktadır Hz Ömer idarede görevlendirdiği memurlarına karşı oldukça sert davranır, onların bir haksızlıkta bulunmalarına asla göz yummazdı Halka karşı ise son derece şefkatle yaklaşır, onların varsa gizledikleri problemlerini öğrenip çözümlemek için gece-gündüz uğraşıp dururdu O bu hassasiyetini: "Fırat kıyısında bir deve helak olsa, ALLAH bunu Ömer'den sorar diye korkarım" sözü ile ortaya koymaktadır Hz Ömer, merkezden uzak bölgelerde halkın durumunu yakından görmek için seyahatler yapma yoluna gitmişti O, insanların çeşitli dertlerini uzak diyarlarda olmaları sebebiyle kendisine ulaştıramadıklarından endişe ediyordu Bazı bölgeleri dolaşmasına rağmen başka yerlere gitmeyi tasarladığı halde ömrü o şehirlere ulaşmasına yetmemişti İslâm tarihinde adâletin timsali olarak yerini alan Hz Ömer (ra) hakkında rivayet edilen şu olay onun bu sıfatla bütünleşmiş olduğunun en açık delilidir Bir defasında Eslem'le birlikte Harra taraflarında (Medine'nin dış bölgesi) dolaşırlarken ışık yanan bir yer gördü ve Eslem'e; "Şurada, gecenin ve soğuğun çaresizliğine uğramış biri var Haydi onların yanına gidelim" dedi Oraya gittiklerinde bir kadını iki çocuğuyla üzerinde tencere bulunan bir ateşin etrafında otururken gördüler Hz Ömer, onlara; "Işıklı aileye selâm olsun" dedi Kadın selâmı aldıktan sonra yanlarına yaklaşmak için izin alan Hz Ömer ona yanındaki çocukların neden ağladıklarını sordu Kadın, karınlarının aç olduğunu söyleyince, Hz Ömer merakla tencerede ne pişirdiğini sordu Kadın, tencerede su bulunduğunu, çocukları yemek pişiyor diye avuttuğunu söyledi ve; "ALLAH bunu Ömer'den elbette soracaktır" diye ekledi Hz Ömer, ona; "Ömer bu durumu nereden bilsin ki?" diye sorduğunda kadın; "Madem bilemeyecekti ve unutacaktı neden halife oldu" karşılığını verdi Hz Ömer bu cevap karşısında irkilerek Eslem'le birlikte doğruca erzak deposuna gitti Doldurdukları yiyecek çuvalını Eslem taşımak istedi Ancak Hz Ömer (ra); "Kıyamet gününde benim yüküme ortak olacak değilsin Onun için bırak da yükümü kendim taşıyayım" diyerek buna izin vermedi; çuvalı omuzuna aldı ve kadının bulunduğu yere götürdü Orada bizzat yemeği Hz Ömer (ra) hazırlayıp pişirdi ve onları doyurdu Eslem; "O, ateşe üflerken şakakları arasından çıkan dumanları seyrediyordum" demektedir Hz Ömer oradan ayrılırken kadın; "Siz bu işe Ömer'den daha layıksınız" dedi Hz Ömer; "Ömer'e dua et Bir gün onu ziyarete gidersen beni orada bulursun" dedi Bu onun insanlara yardım etmede ve mağduriyetlerini gidermede gösterdiği hassasiyetin örneklerinden sadece bir tanesidir İlmi Hz Ömer'in fıkıh ilminde ayrı bir yeri vardır O, her yönüyle devleti teşkilatlandırmaya çalışırken diğer taraftan da bu teşkilatlanmanın alt yapısı olan ilmî gelişmeyi sağlayabilmek için gayret sarfediyordu Fıkıh usulünün oluşumu Hz Ömer (ra) ile başlar Fıkıh ilminin temellerini meydana getiren kaideleri, karşılaştığı kazâî ve idarî meseleleri çözüme kavuştururken takip ettiği yöntemlerle belirlemeye başlamıştır Ondan sahih senetlerle rivayet olunan fıkhî hükümlerin sayısı birkaç bini bulmaktadır Hz Ömer'in içtihadlarının İslâm hukuku açısından çok büyük bir önemi vardır ve Resulullah (sas)'ın hadislerinden başka hiç bir şey onun bu içtihadlarının üzerinde değildir (Muhammed Revvâs Kal'acı, Mevsuatu Fıkhı Ömer b el-Hattab, 1981, 8; Bu kitabta Hz Ömer'in Fıkhî içtihadları bir araya toplanarak ansiklopedik bir tarzda tasnif edilmiştir) Hz Ömer (ra), Hadis rivayeti konusunda çok titiz davranmıştır O, Peygamber (sas)'den hadis rivayet eden bazı kimseleri sorguya çekmiş, onlardan rivayet ettikleri hadisler için şahid istemişti Hz Ömer'in kendisinden beş yüz otuz dokuz hadis rivayet edilmiştir (Suyutî, age, 123) Ayrıca o, Kur'an-ı Kerim'in te'vil ve tefsirinde ilim sahibiydi İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre, kendisine Resulullah (sas) hayattayken kimlerin fetva verdiği sorulduğunda: "Ebu Bekir ve Ömer'den başkasının fetva verdiğini bilmiyorum" karşılığını vermişti (Hİ Nasan, İslâm Tarihi, İstanbul 1985, I, 319) Şahsiyeti Hz Ömer, inandığı şeyi yerine getirme hususunda şiddetli davranmakla tanınır O, müslüman olmadan önce ilk iman edenlere karşı sert muamele etmişti Müslüman olduktan sonra ise bu sertliği İslâm'ın lehine müşriklere karşı yönelmiştir Hz Ömer Halife olduktan sonra da doğruların uygulanması ve hakkın elde edilmesi konusunda titiz davranmaya ve en ufak ayrıntıları bile bizzat takip etmeye aşırı dikkat göstermiştir O, bir şeyi emrettiği veya yasakladığı zaman ilk önce kendi ailesinden başlardı Aile fertlerini bir araya toplayarak onlara şöyle derdi; "Şunu ve şunu yasakladım İnsanlar sizi yırtıcı kuşun eti gözetlediği gibi gözetlerler ALLAH'a yemin ederim ki, her hangi biriniz bu yasaklara uymazsa onu daha fazlasıyla cezalandırırım" Sert bir mizaca sahip olmasına rağmen insanlara karşı oldukça mütevâzî davranırdı Geniş toprakları, güçlü orduları olan bir devletin başkanı olması onu diğer insanlar gibi mütevazî ve sade bir hayat yaşamaktan alıkoyamamıştır Pahalı, lüks elbiseler giymekten kaçınır, diğer insanlar gibi gerektiğinde alelade işlerle uğraşmaktan çekinmezdi Tanımayan kimse onun müslümanların halifesi olduğunu asla anlayamazdı Çünkü çoğu zaman giydiği elbise yamalarla doluydu Hz Ömer güçlü bir hitabet kudretine sahipti ve konuşurken beliğ bir uslubla konuşurdu Onun üstün kabiliyeti yazı için de geçerliydi Valilerine yazmış olduğu talimatları ve mektupları Arap dili için bir numune addedilmekteydi Hz Ömer şiire de ilgi duyan ve şiir zevki olan sahabilerden birisidir Çok sayıda Arap şairlerinin şiirlerini ezberlemiş, az da olsa şiir yazmıştır Hz Ömer ibadet ederken bütün benliğiyle Rabbine yönelirdi Halife olduktan sonra gündüz işlerinin yoğun olmasından dolayı nafile namazlarını gece kılar, ev halkını sabah namazına; "ve namazı ailene emret" (Tâhâ, 20/132) mealindeki ayeti okuyarak uyandırırdı O, her sene haccetmeyi asla ihmal etmez ve hac farizasını yerine getirmek için Mekke'ye gelen hacılara bizzat riyaset ederdi Rabbine karşı duyduğu sorumluluğun altında öylesine ezilirdi ki, kıyamet günü hesaptan, cezasız kurtulmayı başarabilirse sevineceğini söylerdi O, ölüm döşeğinde bu endişesini şu anlamdaki bir beyitle dile getiriyordu: "Müslüman oluşum, namazları kılıp, orucu tuttuğum müstesna, nefsime zulmetmiş bulunuyorum" (Şıblî, age, II, 373) Hz Ömer (ra)'in, şahsi hayatı oldukça sadeydi Hz Ömer (ra), Bizans ve İran'a karşı büyük ordular sevkeden ve onları tarihlerinde pek nadir tattıkları sürekli yenilgilerle perişan eden güçlü ve muktedir bir devletin başkanıdır Ama o buna rağmen yamalı elbiseler, eskimiş sarık ve yırtık ayakkabılarla hayatını sürdüren bir kişidir O, bazen dul bir kadına su taşırken görülür, bazan da günün yorgunluğunu hafifletmek için mescid'in çıplak zemini üzerinde uyuduğuna şahit olunurdu Medine'den Mekke'ye çok sayıda yolculuk yapmış olduğu halde hiç bir zaman yanına çadır almamış ve yolda, bir çarşafı dalların üzerine gererek basit bir şekilde dinlenmeyi tercih etmiştir Yine bir gün, Ahnef b Kays yanında Arapların ileri gelenlerinden bazı kimselerle birlikte Hz Ömer (ra)'i ziyarete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış olduğu halde koşar bir vaziyette bulmuştu Ömer (ra), Ahnef'i gördüğünde ona; "Gel de kovalamaya katıl Devlete ait bir deve kaçtı Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun" dedi Bu esnada biri ona neden kendini bu kadar üzdüğünü ve deveyi yakalamak için bir köleyi görevlendirmediğini söyleyince O; "Benden daha iyi köle kimmiş?" diyerek karşılık vermiştir (Şıblî, age, I, 384-385) Günlük yaşayışını gösteren bu örnekler, Hz Ömer (ra)'ın ümmetin sorumluluğunu üstlenen kimselerin yüklenmiş oldukları görevleri ne şekilde yerine getirmeleri ve makamlarının cazibesine kapılıp sıradan insanların yaşayış tarzından kopmadan hükmetmeleri gerektiğini, çağları aşan bir örnek sergileyerek ortaya koymuştur Bir devlet başkanı ancak bu şekilde, insanlardan ve onların günlük yaşamlarından kopmadan âdil bir yönetim kurabilir Hz Ömer (ra)'a âdil sıfatını kazandıran, onun bu şekilde İslâm'ı yeryüzüne hakim kılma yolunda varlığını ortaya koymuş olmasıdır Hz Ömer (ra) geçimini ticaretle temin ederdi Bunun yanında Peygamber (sas)'in Medine'de ona bazı tarlalar verdiği de bilinmektedir Hayber'in fethini müteakip burada ele geçirilen araziler, savaşa katılanlar arasında taksim edilmişti Ancak, Hz Ömer (ra) kendi payına düşen araziyi vakfetmiş ve bir vakıf şartnamesi de düzenlemişti: "Bu arazi satılamaz, hibe edilemez ve miras yolu ile sahip olunamaz; geliri fakirlere, akrabaya, kölelere, ALLAH yolunda, yolcu ve misafirlere harcanacaktır Vakfı yöneten kişinin ölçülü olarak yemesinde ve yedirmesinde bir sakınca yoktur" (Buharî, Şurût, 19) İslâmda ilk vakıf olayı budur Halife olduktan sonra, devlet işleriyle uğraşmasından dolayı kendi iaşesinin temini için Ashab'a müracaat etmiş, Hz Ali (ra)'ın teklifine uyularak ona ve ailesine normal ölçülerde devlet malından geçim imkânı sağlanmıştı H 15 yılında müslümanlara maaş bağlandığı zaman, ona da ileri gelen Ashab'a verilen miktarda, beş bin dirhem maaş tayin edilmişti Ancak onun günlük gideri çok mütevazi meblağdı Ömer (ra), yemek olarak genellikle şunları yerdi: Ekmek (buğdaydan olduğu zaman kepekli), bazen et, süt, sebze ve sirke Hz Ömer (ra)'ın fazileti ve üstünlüğü hakkında çok sayıda sahih hadis bulunmaktadır Hz Ömer din konusunda o kadar tavizsizdi ki, şeytanlar bile onunla karşılaşmaktan çekinirlerdi Bir defasında Resulullah (sas)'in yanına gitti Resulullah (sas)'dan bir şey istemek için orada bulunan kadınlar, Hz Ömer'in sesini duyduklarında hemen kalkıp perdenin arkasına geçtiler Hz Ömer içeri girdiğinde Resulullah (sas) gülüyordu Hz Ömer ona; "ALLAH yaşını güldürsün ya Resulullah" dedi Bunun üzerine Resulullah (sas); "Şu benim yanımda olanlara şaşarım Senin sesini işitince perdeye koştular" dediğinde Hz Ömer; "Ya Resulullah, onların çekinmesine sen daha layıksın" dedi Sonra da kadınlara dönerek; "Ey nefislerinin düşmanları! Resulullah (sas)'den çekinmiyorsunuz da benden mi çekiniyorsunuz?" diyerek onlara çıkıştı Kadınlar; "Evet Sen Resulüllah (sas)'den sert ve haşinsin" dediler Resulullah (sas), Nefsim yed-i Kudretinde olan ALLAH'a yemin olsun ki, şeytan sana bir yolda rastlamış olsa, mutlaka yolunu değiştirirdi" (Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, 22) Başka bir rivayette Resulullah (sas) onun için şöyle buyurmuştu: "Gökte bir melek bulunmasın ki Ömer'e saygı duymasın Yeryüzünde ise bir şeytan bulunmasın ki Ömer'den kaçmasın" (Suyûtî, age, 133) Resulullah (sas), hakkı görmek ve onu tatbik etmek konusunda Ömer (ra)'ın üstünlüğünü şöyle ifade etmekteydi: "Sizden önce geçen ümmetlerde bazen ilham sahipleri bulunurdu Eğer benim ümmetimde onlardan biri bulunursa, Ömer b Hattab onlardandır" (Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, II) Bu, Hz Ömer (ra)'ın işlerinde ve verdiği kararlarda isabetli davranmasını bir anlamda açıklar niteliktedir Nitekim Resulullah (sas); ALLAH doğruyu Ömer'in lisanı ve kalbi üzere kılmıştır" (Üsdül-Ğâbe, IV, 151; Suyutî, 132) demektedir Bir defasında da Hz Ömer'i göstererek şöyle demişti: Bu aranızda yaşadığı sürece, sizinle fitne arasında kuvvetlice kapanmış bir kapı bulunacaktır" (Suyûtî, aynı yer) Ömer (ra)'ın bu durumunu bazı konularda inen ayetlerin daha önce onun gösterdiği doğrultuda olması da te'yid etmektedir Hz Ömer şöyle demiştir: "Rabbime üç şeyde muvafık düştüm: Makam-ı İbrahim'de, hicab'da ve Bedir esirlerinde" (Müslim, Fedâilüs-Sahabe, II) Hz Ömer ötekileri zikretmemiştir Örneğin münafıkların cenaze namazını kılmaması için Resulullah (sas)'e inen ayet bunlardan biridir (bk Müslim, aynı bab; Hz Ömer (ra)'ın görüşleri doğrultusunda nâzil olan ayetler için bk Suyûtî, age, 137-140) |
|