Prof. Dr. Sinsi
|
Sakarya Efsaneleri

Sakarya Efsaneleri

Ana Tanrıça
Mitolojiye göre, Friklerin Ana Tanrıçası Kibele'nin kocası Atis'i, Sakarya nehrinin kızı Nana doğurmuştu Nana, Sakarya'nın güzellikte eşsiz kutsal perilerinden biriydi Bahar geldi mi Sakarya nehri açılıp saçılıyor, su perileri, yeşeren toprakların dallarında, çiçeklerinde, güzel kokularla tabiata kucak açıyorlardı Nana, böyle bir bahar günü, çiçekli bir badem ağacına 'şık olmuş, beyaz bir badem içini bağrına basarak gebe kalmış, sonunda Atis, ya da Temmuz'u doğurmuştu Temmuz ayı, adını buradan almaktaydı Ana Tanrıça Kibele'nin şehri, bugün Sivrihisar'ın on iki kilometre güney doğusundaki Pessinus olarak bilinir Bugün, bu şehrin yerinde arkeolojik kazılar yapılmakta ve Kibele tapınağı meydana çıkarılmaktadır Eskiçağ Anadolu efsanelerine göre, Kibele aynı zamanda hayat ve bereketin tanrıçasıydı, tabiatın anası sayılıyordu İlkbaharda kız, yazın çeşitli ürünleri doğuran ana oluyordu Kibele'ye ay tanrıçası gözüyle de bakılıyor, ay hilâl şeklindeyken kızı, dolunayken gebe kadını temsil ediyordu Sakarya da Anadolu tapınağının damarında dolaşan, ona can veren, güç kazandıran kan misali bir hayat kaynağıydı Bundan dolayı Sakarya nehri yüzyıllar boyu kutsal sayılmış, susuz, bağrıyanık Anadolu toprağını sulamış, geniş ovaları, yaylaları kıvrım kıvrım dolaşarak Karadeniz'e kavuşmuştur

Sapanca'nın Efsanesi
Sapanca gölünün bir efsanesi var, dilden düşmez Yeri gelmişken bir de biz anlatalım: Bir zamanlar Sapanca gölünün yerinde, verimli topraklar, bu toprakların üzerinde de zengin, varlıklı bir kasaba varmış Kasaba halkı zenginmiş, varlıklıymış ama, gözlerini dünya malı bürümüş, bencillik ve cimrilik ruhlarını karartmış Bir gün, Adapazarı'nın güneyindeki Erenler tepesinde oturan, gözünü dünyaya kapamış, gönlünü aşk ve sevgiyle doldurmuş erenlerden bir eren, bu kasabaya inmiş Selam vermiş, selamını almamışlar, konuk olmak istemiş, kimse "buyurun" dememiş, hangi kapıyı çaldıysa yüzüne kapanmış, bu fakir, fakat gönlü zengin dervişe bir bardak içecek su bile vermemişler Derviş gönlü bu, bir kırıldı mı onarılmaz, onarılsa da faydası olmaz Akşama değin yorgun-argın, aç-susuz kasabayı terk ederken, ötelerde küçük bir kulübeden sızan mum ışığına doğru yönelmiş, bir de bu kapıyı çalayım, belki bir gönül yoldaşı bulurum diye düşünmüş Bu, kasaba halkına sapan yaparak geçimini sağlayan fakir bir sapancının iş yeriymiş Kapıyı çalmış, az sonra sapancı güler yüzle konuğuna açmış kapıyı:
-Buyurun, hoş geldin, safa geldin Ocaktan tencereyi şimdi indirdim Bir konuk göndermesi için Tanrı'ya niyaz ediyordum, demiş Derviş memnun, baş köşeye oturmuş Sapancı sofrayı kurmuş, nesi var, nesi yoksa dervişin önüne getirmiş Yemekten sonra, içi talaş dolu yatağını sermiş, konuğunu yatırmış Sabah, erkenden kalkmışlar Derviş, Sapancı'dan izin istemiş, Sapancı da onu karşıdaki tepelere kadar uğurlamış Dönüşünde bir de ne görsün Kasabanın yerinde koca bir göl var Ne ev-bark kalmış, ne tarla-tapan Koca göl, hepsini bir anda yutuvermiş Kendisinden başka hayatta kimsecikler yok Dervişin ahı tutmuş, kırılan bir gönül, bir kasabaya mal olmuş O günden sonra, bu koca göle Sapanca adını vermişler Adapazarı'nın Erenler Tepesi, aynı zamanda Ağaç Baba'nın yattığı yerdir Ağaç Baba, bahar geldi mi, ormana iner, boş tarlalara fidan diker, ağaç yetiştirirmiş Ağaç Baba'nın diktiği fidanları koparan, ya da yetiştirdiği ağaçları kesenlerin elleri kurur, bu yüzden kimse ormanlara el süremezmiş Ölürken, Ağaç Baba'nın vasiyeti şu olmuş:
- Benden sonra, çocuklarınızın mutlu, topraklarınızın verimli olmasını istiyorsanız ağaçlarıma dokunmayın Benim hayır duamı almak, dünya ve ahiretinizi ma'mur etmek istiyorsanız ağaç dikiniz Ağaç Baba öleli, yıllar, yüzyıllar olmuş Ama ölmeyen, halk arasında yaşayan bir vasiyeti var Bu vasiyeti yalnız Sakarya için değil, tüm Anadolu için kabullenmek gerek
Sakarya'da efsane üstüne efsane  Bitmez tükenmez Anadolu, ondan bir parça Sakarya  
Sessiz, fakat derin Şairin dediği gibi:
Hani bir nehir var ya,
Sessiz sessiz akar ya!
Bir adı Anadolu
Bir adı da Sakarya  
İçine dönük, derin
Kaynağı perilerin
Mavi, yeşil gözlerin
Yürekleri yakar ya!
Kutsal sütünü nehir
Toprak anaya verir,
Doğmuş bir güzel şehir
Adı Adapazar ya!

Sapanca gölü Söylencesi
Günün birinde Sapanca'ya bir ermiş gelir Selam verir selamını alan olmaz Konuk olmak ister kimse konuk etmek istemez Akşama yorgun argın kasabadan dönerken uzaktan ışık sızan küçük bir kulübe görür Bir adım daha atacak gücü kalmamıştır Kulübeye varır,kulübede geçimini sapan yaparak sağlayan iyi yürekli bir insan yaşamaktadır Ermişi güler yüzle karşılar:buyur eder "Hoş geldin safalar getirdin aşı şimdi ocaktan indirmiştim Tanrıdan bir misafir istiyordum sen geldin" der ve en rahat köşeye misafirini oturtur İzzeti ikramda bulunur Daha sonra da yatacak yer gösterip yatırır Davranışı ermişi çok memnun etmiştir
Ertesi gün erkenden kalkarlar Ermiş teşekkür edip izin ister ve yola koyulur Sapancı da karşı tepelere değin onu uğurlar Dönüşte aşağıdaki kasabayı göremez Yerinde kocaman bir göl olmuştur Küçük kulübesinden başka ev kendisinden başka insan kalmamıştır
Kasaba tüm kötülükleriyle yok olmuştur O günden sonra göle Sapancı Gölü denilir Zamanla da bu Sapanca'ya dönüşür

Ağaç Baba Söylencesi
Adapazarı'nın Erenler Tepesi'nde Ağaç Baba adlı bir ermiş yaşarmış Söylenceye göre Ağaç Baba bahar gelince ormana iner,boş tarlalara fidan diker ağaç yetiştirir ağaç Baba'nın diktiği fidanlara el sürenin,onlara zarar verenin elleri kurur;Başına her türlü kötülük gelir Bu yüzden kimse ormana el süremez
Söylenceye göre Ağaç Baba ölüm döşeğinde iken "Benden sonra çocuklarınızın mutlu,topraklarınızın bereketli olmasını isterseniz ağaçlara dokunmayın benim hayır duamı alarak ,dünya ve Ahirette mutlu olmak istiyorsanız ağaç dikin" diye vasiyet eder
Günümüzde de yörede ağaçlara zarar verenlerin kötülük göreceklerine inanılır

Beş köprü söylencesi
Günün birinde sakar Dede adında bir ermişin yolu bu yöreye düşer Sakarya üzerindeki Beşköprü'den durdurulup geçiş vergisi istenir Dede parası olmadığını ve bu parayı ödeyemeyeceğini söyler Fakat parası yoksa köprüden de geçemeyeceği kendisine söylenince ellerini açıp Tanrı'ya dua eder Duası bitmeden nehir yer değiştirip ovadan akmaya başlar sakar Dede'nin gösterdiği ovadan akmaya başlamıştır
İnanışa göre o günden sonra nehrin adı sakar diye anılmaya başlar Bu ad zamanla Sakarya'ya dönüşmüştür Erenler Tepesi'ndeki ermişin de Sakar Dede olduğuna inanılır

Şeyhler Köyü'ne ilişkin Söylence
Orhan Gazi Akçakoca'ya doğru ilerlerken Şeyhler Köyü'nün biraz güneyinde mola verir;Konaklar Köyden Şeyh İsmail Askerlerin karnını doyurmayı üstlenmiştir Karargaha gider,askerlerin önüne ,bir kişilik yemek bırakır Orhan Gazi buna kızar ama ,askerler doymuş yemek artmıştır bile Orhan Gazi Şeyhin bu kerameti karşısında elini öper,bir dileği olup olmadığını sorar Şeyh ezan sesinin duyulduğu alanın kendisine bağışlanmasını ister Bu dilek yerine getirilir
İnanışa göre "Hacet Bayramı " , her yıl o günün anısını yaşatmak için düzenlenir Bu bayramda yemekler ne denli az,konuklar ne denli çok olursa olsun,herkesin karnı doyar
|