|
|
Konu Araçları |
efendimizin, geniş, hayatı, muhammedin, peygamber |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş HayatıHz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı peygamberimizin hayatı - hz muhammedin geniş hayatı Peygamber Efendimiz Hz Muhammedin hayatı Hz Muhammed (sas) Mekke'de doğdu 40 yaşında Peygamber oldu 23 yıllık Peygamberlik hayâtının 13 yılı Mekke'de, 10 yılı da Medine'de geçti Medine'de 63 yaşında vefât etti Bu nedenle: Hz Muhammed (sas) 'in hayâtı (571-632): a) Peygamberliğinden Önceki Hayâtı (571-610), b) Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kısma ayrılır Peygamberlik devri de: a) Mekke devri (610-622) b) Medine devri (622-632) olarak iki döneme ayrılır Bu sebeple Siyer ve İslâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (sas)'in hayâtı, "Peygamberlikten (Bi'setten) öncesi" ve "Peygamberlik devri" diye iki devreye ayrılarak incelenmiştir Peygamberlikten önceki hayatını da: 1- Çocukluk devresi (8 yaşına kadar olan süre), 2- Gençlik çağı (8-25 yaşına kadar olan devre), 3- Evlilik dönemi (25-40 yaşı arasındaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayırmışlardır Peygamber olduktan sonra, "Mekke Devri"nde geçen olayları incelerken, târihbaşı olarak, Peygamberliğin (Nübüvvetin) l 2 veya 5 inci yılı gibi, Nübüvvetin başlangıcını; "Medine devri" olaylarında ise,-Hicretin, 1, 2 veya 3 üncü yılı şeklinde Rasûl–i Ekrem (sas)'in Hicret olayını esâs almışlardır HZMUHAMMED (SAS)´İN PEYGAMBERLİKTEN ÖNCEKİ HAYÂTI " Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" (el-Enbiyâ Sûresi, 107) l- HZ MUHAMMED (SAS)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ 1- DOĞUMU: Hz Muhammed (sas) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan "Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine mirâs kalan evde doğdu Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vak'ası", Peygamberimiz (sas)'in doğumundan 52 gün kadar önce olmuştu(18) Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyâfette çocuğun adını soranlara: "Muhammed adını verdim Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yâdetsinler" cevâbını verdi Annesi de "Ahmed" dedi (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ı Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir(19) İslâm târihçileri, Peygamberimiz (sas)'in doğduğu gece bir takım olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler O gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)'nın Medâyin şehrindeki sarayının 14 sütûnu yıkılmış, mecûsîlerin İran'da Istahrâbat şehrinde bin yıldan beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, Sâve (Taberiyye) gölü yere batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresi'nin suları taşmış, mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe'deki putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü Gerçekten O'nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateşi sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur 2- SOYU (NESEBİ) Peygamberimiz HzMuhammed (sas)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir Babası Abdullah, Kureyş Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır Her ikisinin soyu, bir kaç batın yukarıda, "Kilâb"da birleşmektedir Her ikisi de Mekke'lidir Peygamber (sas) Efendimiz, Hzİbrâhim'in büyük oğlu Hz İsmâil'in neslindendir Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir(20) Adnân ile Hzİsmâil arasındaki batınların sayısında neseb bilginleri ihtilâf etmişlerdir(21) Peygamber (sas) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir neseb zinciridir Bir hadisi şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz: "Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum 'Hâşimoğulları' âilesinden neş'et ettim", buyurmuştur(22) Diğer bir hadisi şerifte bu seçilme işi şöyle anlatılmıştır "Allah, Hz İbrâhim'in oğullarından Hz İsmâil'i, İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyşi, Kureyşden Hâşimoğul-larını, Hâşimoğullarından da beni seçmiştir" (23) Bir başka hadis-i şerifinde de Rasûl–i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah beni, dâima helâl babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhâr etti Âdem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsız birleşen olmamıştır" (24) Hz Muhammed (sas)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti Peygamberimiz (sas)'e, babasından mirâs olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeşli Bereke adlı bir câriye kalmıştır(25) 3- HZ MUHAMMED (SAS) SÜT ANNE YANINDA Başlangıçta çocuğu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi(26) Sütü yetmediği için, daha sonra amcası Ebû Leheb'in azatlı câriyesi Süveybe tarafından emzirildi(27) Fakat Hz Muhammed (sas)'in devamlı süt annesi Hevâzin Kabîlesinin Sa'doğlulları kolundan Halîme oldu Mekke'nin havası ağır olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını çölden gelen süt annelere verirlerdi Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış (fasih) Arapça öğreniyorlardı Hz Muhammed (sas)'de bu âdete göre süt annesi Halîme'ye verildi Halîme, yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişse de, daha sonra bu çocuğun evlerine uğur ve bereket getirdiğini görmüş ve O'nu öz çocuklarından daha çok sevmiştir Süt kardeşi Şeyma da bakımında annesine yardımcı olmuştur(28) HzMuhammed (sas) süt annesi ve süt kardeşleri ile sonraki yıllarda dâima ilgilenmiştir Halîme kendisini ziyârete geldiği zaman onu "anacığım" diyerek karşılamış, altına elbisesini yayarak, saygı göstermiştir(29) Hz Muhammed (sas) dört yaşına kadar, süt annesinin yanında çölde kaldı Dört yaşında Halîme çocuğu Mekke'ye götürerek annesine teslim etti İslâm târihçileri, bu esnada "şakk-ı sadr" (göğüs açma) olayının meydana geldiğini, çocukta görülen bu gibi olağanüstü hallerin Halîme'yi endişelendirdiğini, bu yüzden çocuğu annesine teslime mecbûr kaldığını naklederler(30) 4- MEDİNE ZİYÂRETİ Hz Muhammed (sas) dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile kaldı, O'nun şefkat ve ihtimâmı ile yetişip büyüdü Altı yaşında iken, babasının Medine'de bulunan kabrini ziyâret etmek üzere, annesi ve sadık hizmetçileri Ümmü Eymen'le beraber Medine'ye gittiler Medine'deki akrabaları Neccâroğullarında bir ay kadar misâfir kaldılar Dönüşte, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandı(31) Henüz doğmadan babasından yetim kalmış olan Hz Muhammed (sas) altı yaşında iken annesinden de öksüz kalıyordu Bu acıyı bütün varlığı ile hisseden anne, oğlunu şefkat dolu gözlerle süzdü Bağrına basıp uzun uzun öptü Masûm yüzüne bakarak "Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek, Ben de öleceğim, fakat buna gam yemem, Namımı ebedi kılacak hayırlı bir halef bırakıyorum" anlamına bir şiir söyledi Bu sözlerden sonra vefât etti(32) Annesinin ölümünden sonra çocuğu Ümmü Eymen Mekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti Altı yaşından sekiz yaşına kadar, çocuğa dedesi Abdülmuttalib baktı Abdülmuttalib seksen yaşını geçmiş bir ihtiyârdı Peygamber (sas) Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de öldü Ölürken, on oğlu içinden Hz Muhammed (sas) Efendimizin yetiştirilmesini, öz amcası Ebû Tâlib'e bıraktı(33/1) Yıllar sonra, Hicret'in 6'ıncı yılı Hudeybiye Barışı dönüşünde Rasûlullah (sas) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip, teessürle gözyaşı döktü Annemin bana olan şefkatini hatırlayarak ağladım, buyurdu (33/2) (18) Siyer ve İslâm Târihi müellifleri, Rasûlüllah (sas)'in doğumunun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı olduğunda genellikle ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda birleşememişlerdir Rasûlüllah (sas) 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayıs 632 M târihine rastlayan Pazartesi günü öğleden sonra vefât etmiştir (Bkz Tecrid Tercemesi,9/298 ve 11/5-6) Sahih hadislerde, Peygamber (sas) Efendimiz'in 63 yaşında vefât ettiği belirtilmiştir (Bkz Tecrid Tercemesi, 9/298, Hadis No 1442 ve 11/33, Hadis No1671) Rasûlüllah (sas)'in, Hz Mâriye'den olan oğlu İbrâhim'in vefât ettiği gün, güneş tutulmuştu (Bkz Buhârî, 2/29-30; Tecrid Tercemesi, 3/428, Hadis No 547) Mısır'lı Muhammed Felekî Paşa, yaptığı hesaplama ve araştırma sonucu, bu tutulma olayının, Milâdi 632 yılının 7 Ocak günü saat 830'a rastladığını tesbit etmiştir Rasûlüllah (sas)'in vefâtı, 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayıs 632 M Pazartesi günü olduğuna göre, Muhammed Felekî Paşa bu tarihten 63 kameri yıl geri giderek, Rasûlüllah (sas)'in doğumunun 9 Rebiülevvel/20 Nisan 571 veya 2 Rebiülevvel/13 Nisan 571 pazartesi olması gerektiği sonucuna varmıştır (Bkz Asr-ı Saadet 1/191) (19) Peygamberimizin en meşhûr ve Kur'an-ı Kerim'de geçen isimleri; "Muhammed" ve "Ahmed"dir Muhammed (sas) ismi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde (Âl-i İmrân Sûresi 144, Ahzâb Sûresi 40, Muhammed Sûresi 2 ve Fetih Sûresi 19); Ahmed ismi ise 1 yerde (Saf Sûresi, 6) geçmektedir Fetih Sûresinde bu ism–i şerif, ayrıca "Rasûlüllah" olarak vasıflanmıştır Saf Sûresinin 6 âyetinde ise: "Meryem oğlu İsâ: Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce indirilen Tevrât'ı tasdik edici, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygemberi de müjdeleyici olarak, Allah'ın size gönderilmiş bir peygemberiyim demişti" buyrulmuştur Bu ayet-i celilede Hz İsâ'nın, kendinden sonra "Ahmed" adında bir peygamberin geleceğini müjdelediği bildirilmektedir Bugün elimizde, Hz İsâ'ya indirilen İncil'in orjinal nüshası bulunmayıp, ondan çok sonraki târihlerde kaleme alınmış muharref nüshalar bulunduğundan Hz İsâ tarafından verilen bu müjdenin aslını bugünkü İncillerde aynen bulmak mümkün olmamaktadır Ancak Yunanca'dan Türkçe'ye çevrilen Yuhanna İncili'nin 14 babı'nın 26 âyeti şöyledir: "Baba'dan size göndereceğim "Tesellici", "Babadan çıkan hakikat Ruhu geldiği zaman benim için o şehâdet edecektir" Burada geçen "Tesellici" kelimesi, İncilin Yunancasında "Faraklit" dir İncil'in eski Arapça tercemelerinde bu kelime "Hammâd" veya "Hâmid" olarak terceme edilmiştir Nitekim bir kısım Hıristiyan bilginleri de bu kelimeyi "Hammâd, yani çok hamd eden kimse olarak açıklamışlardır ki aşağı yukarı "Ahmed" anlamındadır İncil'deki "Faraklit" kelimesini "Tesellici" diye terceme etmiş de olsalar, Hz İsâ ile Hz Muhammed (sas) arasında bilinen bir peygamber bulunmadığına ve günümüze kadar da zuhûr etmediğine göre, Hz İsâ'nın gönderileceğini bildirdiği "Tesellici" veya "Faraklit" Rasûlüllah (sas) den başka kim olabilir? (Bkz Tecrid Tercemesi, 9/291-293, Hadis No: 1439 ve izâhı) Buhârî'nin Cübeyr b Mut'ım'den rivâyetine göre, Hz Peygamber (sas)'in eski kutsal kitaplarda, eski ümmetlerce bilinen üç adı daha vardır: Mâhi, Hâşir, Âkıb Bu konuda şöyle buyurmuştur: "Bana âit beş yüce isim vardır Ben Muhammed ve Ahmed'im Ben Mâhi'yim, ki Allah benim (nübüvvetim)le küfrü izâle edecektir Ben Hâşir'im ki (kıyamet gününde) insanlar benim ardımdan haşrolunacaklardır Ben Âkib'im, Çünkü peygamberlerin sonuyum (Buhârî 4/11;Tecrid Tercemesi, 9/291, Hadis No: 1439; Müslim, 4/1827, Hadis No: 2354 Rasûlüllah (sas)'in diğer isimleri için bkz Tecrid Tercemesi, 9/291-294 ve 10/43) (20) Hz Muhammed (sas)'in Adnân'a kadar kesintisiz bilinen nesebi sırasıyla şöyledir: Abdullah, Abdülmuttalib, Hâşim, Abdümenâf, Kusayy, Kilâb, Mürre, Kâab, Lüey, Galib, Fihr (Kureyş), Mâlik, en-Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyâs, Mudar, Nizâr, Meadd, Adnân, (el-Buhârî, 4/238; İbn Hişâm, 1/1-2) Annesinin nesebi de şöyledir: Vehb, Abdümenâf, Zühre, Kilâb, Mürre Görüldüğü üzere her iki tarafın nesebi Kilâb'da birleşmektedir (İbn Hişam, 1/115) Rasûlüllah (sas)'in hayatında şakk-ı sadr olayı bir kaç defa olmuştur İlki, süt annesi Halîme'nin yanında iken meydana gelmiştir Melekler, göğsünü açıp, "işte şeytanın sendeki nasibi" diyerek bir pıhtı çıkarıp atmışlardır (Müslim, 1/147 K İmân B 74, Hadis No: 261) İlk vahyin gelişinden önce de, vahyin ağırlığına dayanabilmisi için, şakk-ı sadr olayının tekrarlandığı rivâyet edilmiştir Mirâc mucize'sinden önce de Cebrâil (as) Rasûlüllah (sas)'in göğsünü açıp "zemzem suyu" ile yıkadıktan sonra imân ve hikmet doldurmuştur (Tecrid Tercemesi, 2/227, Hadis No: 227 ve izâhı) (31) İbn Hişâm, 1/177; Tecrid Tercemesi, 4/699 (32) Târih-i Din-i İslâm, 2/23; Tecrid Tercemesi, 2/699 (33/1) Abdülmuttalib'in çeşitli zevcelerinden 10 oğlu ve 6 kızı vardı Bunlar içinde Hz Ali'nin babası Ebû Tâlib ile Peygamberimiz (sas)'in babası Abdullah ana baba bir kardeşti (Asr-ı Saâdet 1/ 197; Târihi-i Din-i İslâm, 2/27) Oğulları: Abbâs, Hamza, Abdullah, Ebû Tâlib (asıl adı Abdimenâf) Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dırar, Ebû Leheb (asıl adı Abduluzza) dır Kızları ise: Safiyye, Ümmü Hakim el- Beyda, Âtike, Ümeyme, Eravâ, Berre (İbn Hişâm, 1/113) (33/2) İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/116-117; Tecrid Tercemesi, 4/683 |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş HayatıII- HZ MUHAMMED (SAS)´İN GENÇLİK DÖNEMİ 1- EBÛ TÂLİB'İN HİMÂYESİ Peygamberimizin hayâtının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan dönemine "gençlik devresi" denilir Bu devrede Rasûlullah (sas) amcası Ebû Tâlib'in yanında, onun himâyesi altında bulunmuştur Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdı Zengin olmamakla beraber, asâleti ve âlicenâplığı sebebiyle herkesten saygı görüyordu Yeğeni Hz Muhammed'i çok seviyor, hiç yanından ayırmıyordu 2- SEYÂHATLERi a) Şam Seyâhati Mekke iklimi zirâate elverişli olmadığından, Mekkeliler ticâretle uğraşırlar, çocuklarını da ticârete alıştırırlardı Ticâret için kervanlarla, yazın Şam'a, kışın Yemen'e seyâhet ederlerdi Ebû Tâlip de diğer Mekkeliler gibi kervan ticâreti yapıyordu Bir defasında Şam'a giderken, Hz Muhammed (sas)'e amcasından ayrılmak zor geldi; kendisini de yanında götürmesini istedi Ebû Tâlib çok sevdiği yeğenini kırmadı O'nu da kafileyle beraberinde götürdü Bu esnâda henüz oniki yaşındaydı Şam'ın 90 km kadar güneyinde Busrâ (Eski Şam) denilen kasabada "Bahîra" adında bir Hıristiyan râhibi vardı Kasabaya uğrayan kervanlarla hiç ilgilenmediği halde, Hz Muhammed (sas)'in içinde bulunduğu kervanı karşılayarak bütün kafileye bir ziyâfet verdi Bahîra okuduğu kutsal kitaplardan edindiği bilgilerle, Hz Muhammed (sas)'in simâsından, O'nun istikbâlini sezmişti O'nunla konuştu Sorular sordu Aldığı cevâplar, kanâatini kuvvetlendirdi Şam yolculuğunun bu çocuk için tehlikeli olacağını düşündü Ebû Tâlib'e: -"Bu çocuk son Peygamber olacaktır Şam Yahûdîleri içinde O'nun alâmet ve vasıflarını bilen kâhinler vardır Tanırlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur Bu çocuğu Şam'a götürmeyiniz"dedi Bu sözler üzerine Ebû Tâlib Şam'a gitmekten vazgeçti Alışverişini burada bitirip, geri döndü(34) Son Peygamberin geleceği ve O'nun bir çok vasıfları Tevrât ve İncil'de bildirilmişti Bu sebeple, Yahûdî ve Hristiyan bilginleri, O'nun alâmetlerini ve vasıflarını biliyorlardı Hicretten sonra Müslüman olan Medineli Yahûdi âlimi Abdullah İbn Selâm'ın "Tevrat'ta Hz Muhammed (sas) ve Hz İsa (as)'ın sıfatları vardır" dediğini, "Kütüb-i Sitte" denilen altı güvenilir hadis kitabından Tirmizi'nin es-Sünen'inde rivâyet edilmiştir"(35) Gülünç Bir İddiâ Hz Muhammed (sas)'in 12 yaşında yaptığı bu seyâhatta râhip Bahîra ile görüşmesini, bazı Hıristiyan yazarlar, Hıristiyanlığın bir zaferi gibi göstermek istemişler, Peygamberimiz (sas)'in bütün dinî esasları bu râhipten öğrendiğini iddia etmişlerdir Bu iddia son derece gülünç ve tutarsızdır Oniki yaşındaki bir çocuğun, İslâm gibi mükemmel bir dinin esaslarını bir kaç saatlik görüşme esnâsında öğrenmesi mümkün değildir Bu râhip bu esasları bilseydi, kendisi tebliğ ederdi Eğer burada böyle bir konu konuşulsaydı, kafilenin gözü önünde yapılan bu konuşma ağızdan ağıza yayılırdı Peygamberliğini ilân ettiği zaman inanmayanlar, "bunlar Bahîra'nın sözleri" demezler miydi? Üstelik İslâmiyet, Hıristiyanların "teslis" (üçlü tanrı sistemi) inancını tamâmen reddetmiş "Tevhid inancını" getirmiştir Görüldüğü üzere, bu iddia son derece çürük ve çirkin bir iftirâdan başka bir şey değildir b) Yemen Seyâhati Hz Muhammed (sas) 17 yaşında iken de, diğer bir ticâret kafilesi ile amcalarından Zübeyr ve Abbâs'la birlikte Yemen'e gidip gelmiştir(36) 3- FİCÂR SAVAŞINA KATILMASI Müslümanlıktan önce (Câhiliyet Döneminde) Araplar arasında iç savaşlar eksik olmazdı Yalnızca "Eşhür-i hurum" denilen dört ayda savaşmak haram sayılırdı Bu dört ayda (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb) savaş yapılacak olursa fâcirane sayıldığı için buna "Ficâr Savaşı" denirdi Kureyş kabîlesi ile Hevâzin kabîlesi arasında kan davası yüzünden bir savaş başlamış, dört yıl sürmüştü Savaş, kan dökülmesi haram olan aylarda da devâm ettiği için "Ficâr Savaşı" denildi Peygamberimiz (sas) yirmi yaşlarında iken bu savaşa amcaları ile birlikte katıldı Fakat kimseye ok atmamış, kimsenin kanını dökmemiştir Sâdece karşı taraftan atılan okları toplayıp, amcalarına vermiştir(37) 4- HILFU'L-FUDÛL CEMİYETİNDE ÜYELİĞİ Uzun süren Ficâr savaşı esnâsında Mekke'de âsâyiş bozulmuş, can ve mal güvenliği kalmamıştı Özellikle dışarıdan mal getiren yabancıların malları yağmalanıyordu Vâil oğlu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malını gasbetmiş, haksız olarak elinden almıştı Yemen'li, Ebû Kubeys dağına çıkarak uğradığı haksızlığa karşı, bütün kabîleleri yardıma çağırdı Yemenlinin bu feryâdı üzerine Peygamberimiz (sas)'in amcası Zübeyr, Kureyşin bütün ileri gelenlerini çağırdı Hâşimoğulları, Zühreoğulları, Esedoğulları, Temimoğulları, Abdülluzzaoğulları, Zübeyrin dâvetine icâbet ederek, Beni Temîm'den Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde toplandılar"Mekke'de zulmü önlemeğe yerli-yabancı hiç kimseye karşı haksızlık ettirmemeğe" karar verdiler Haksızlığa uğrayan kimselere yardım edeceklerine yemin ettiler Yemenlinin hakkını Âs'tan alıp geri verdiler Mekke'de âsâyişi yoluna koydular Vaktiyle, Cürhümîler zamanında Fadl b Hâris,, Fudayl b Vedâa ve Mufaddal b Fedâle isimlerinde üç kabîle başkanı, kabîleleri ile toplanarak,"Mekke'de zulme meydan vermeyeceğiz, zayıfların hakkını adâlet üzere alacağız"(38) diye yemin etmişlerdi Onların bu yeminlerine "Hılfu'l-fudûl" (Fadılllar yemini) denilmişti Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde aynı konuda yapılan yemine de bu sebeple "Hılfu'l-fudûl" denildi Peygamberimiz (sas) 20 yaşında iken bu toplantıda amcaları ile beraber üye olarak bulundu Bu cemiyetin çalışmalarından son derece memnun kaldığını Peygamberliğinden sonra: "İslâm'da da böyle bir cemiyete cağrılsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmiştir(39) (34) Bkz et-Tirmizi, es-Sünen, 5/590-591 (Hadis No: 3620); İbn Hişâm, 1/91-194; İbnü'l-Esîr,age, 2/37 (35) et-Tirmizi, 5/588, (Hadis No:3617) (36) Târih-i Din-i İslâm, 2/33 (37) İbn Hişâm, 1/198 (38) İbnü'l-Esîr, age, 2/41 (39) İbn Hişâm 141-142; Tarih-i Din-i İslâm, 2/ 36; Tecrid Tercemesi, 7/101 III- HZ MUHAMMED (SAS)´İN EVLİLİK DÖNEMİ 1- TİCÂRET HAYÂTI Bütün Mekke'liler gibi Hz Muhammed (sas) de amcasıyle birlikte ticâret yapıyordu Gerek çocukluğunda, gerekse ticâret hayâtında, dürüstlüğü ile tanınmıştı Sözünde durmadığı, yalan söylediği, başkalarına zarar verecek bir davranışta bulunduğu, bir kimseyi incittiği asla görülmemiş; dürüstlüğü dillere destan olmuştu Bu yüzden Mekke'liler O'na "el-Emîn" (her konuda güvenilir kişi) diyorlardı O'nun bu yüksek ahlâkını öğrenen Kureyşin zengin kadınlarından Hatice, kendisine sermâye vererek ticâret ortaklığı teklif etti Böylece Peygamber (sas) ile Hatice arasında ticâret ortaklığı başladı 2- HZ HATİCE İLE EVLENMESİ Kureyşin Esed oğulları kolundan Huveylid kızı Hatice zeki, dirâyetli, şeref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaşlarında zengin ve güzel bir hanımdı Daha önce iki defa evlenmiş ve dul kalmıştı Kureyşin ileri gelenlerinden pek çok isteyenler olmuş, fakat hiç biri ile evlenmemişti Güvendiği kimselere sermâye vererek ticâret ortaklığı yapıyor, böylece servetini artırıyordu Yüksek ahlâk ve âli-cenâblığı sebebiyle, kendisine Müslümanlıktan önce "Tâhire" denildiği gibi, sonra da "Haticetü'l-Kübra" denilmiştir Hz Hatice bir ticâret kafilesiyle Peygamberimiz (sas)'i Şam'a gönderdi Kölesi Meysere'yi de hizmetine verdi Fakat Hz Peygamber (sas) Şam'a kadar gitmedi; malları Busra'da satarak geri döndü Çünkü Bahîra'nın ölümünden sonra yerine geçen Râhip Nestûra da, Hz Muhammed (sas)'in Şam'a gitmesini uygun bulmamıştı(40) Üç ay kadar sonra, Hz Muhammed (sas) beklenilenin çok üzerinde kazanç elde ederek döndü Hz Hatice, bu büyük insanın emniyet, dürüstlük ve gayretine hayran oldu Daha sonra araya vasıtalar girdi; evlenmeleri kararlaştırıldı Bu esnâda HzMuhammed (sas) 25, Hz Hatice ise 40 yaşlarındaydı(41) Nikâh, Hatice'nin amcazâdesi, Varaka oğlu Nevfel tarafından Hz Hatice'nin evinde kıyıldı Ebû Tâlib ile Varaka birer hitâbede bulunarak, her iki âilenin üstünlük ve meziyetlerini dile getirdiler(42) Esâsen, Hz Peygamber (sas) ile Hz Hatice'nin nesebleri Kusayy'da birleşir Hz Hatice'ye 20 dişi deve mehir verildi(43) Nikâhtan sonra develer kesilerek dâvetlilere ziyâfet çekildi Evlenmelerinden sonra, Hz Muhammed (sas), Hz Hatice'nin evine geçti Örnek ve mutlu bir âile yuvası kurdular Hz Hatice, Hz Muhammed (sas)'e derin bir saygı ve sevgi ile bağlıydı Peygamberliğinden önce olduğu gibi, Peygamberlik devrinde de en büyük yardımcısı oldu Yüksek ve eşsiz ruhlu bir hanım olduğunu gösterdi Peygamberimiz (sas)'de ondan son derece memnundu O devirde çok evlilik âdet olduğu ve bir çok teklifler aldığı ve aralarında yaş farkı da bulunduğu halde, onun üzerine evlenmedi; ölümünden sonra da onu hep hayırla andı 3- HZ PEYGAMBER (SAS)'İN ÇOCUKLARI Peygamberimiz (sas)'in Hz Hatice'den ikisi erkek, dördü kız olmak üzere sırasıyla, Kaasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah adlarında altı çocuğu oldu Arablarda ilk çocuğun adı ile künyelendirme âdet olduğundan HzPeygamber (sas)'e de "Ebü'l-Kaasım" denildi Kaasım ile Abdullah küçük yaşta öldüler Kızları büyüdüler Fakat Fâtıma'dan başka hepsi de babalarından önce vefât ettiler Yalnız Fâtıma, Peygamber (sas)'in vefâtından sonra altı ay daha yaşadı Rasûl-i Ekrem (sas), kızlarının en büyüğü Zeyneb'i Ebu'l-Âs ile evlendirdi Ebü'l Âs, Müslüman olmadığı için, Zeyneb'in hicretine izin vermemişti Bedir Savaşında esir düştü Zeyneb'i Medine'ye göndermek şartı ile serbest bırakıldı Daha sonra Müslüman olarak Medine'ye geldi Zeyneb'i tekrar aldı(44) Rukiyye ile Ümmü Gülsüm'ü, amcası Ebû Leheb'in oğullarından Utbe ve Uteybe ile evlendirmişti İslâmiyetten sonra Ebû Leheb, Hz Peygamber (sas)'e olan düşmanlığı sebebiyle oğullarına eşlerini boşamaları için baskı yaptı Onlar boşadıktan sonra, Rasûlullah (sas) Rukiyye'yi Hz Osman'la evlendirdi Rukiyye'nin ölümünden sonra da Ümmü Gülsüm'ü nikâhladı Bu yüzden Hz Osman'a "iki nûr sâhibi" anlamına "Zi'n-nûreyn" denildi En küçük kızı Fâtıma'yı ise Hz Ali ile evlendirdi Hasan ve Hüseyin, Hz Fâtıma'nın çocuklarıdır Rasûl-i Ekrem (sas)'in nesli, Hz Fâtıma ile devâm etmiştir Peygamberimiz (sas)'in Mısırlı eşi Mâriye'den de İbrâhim adlı bir oğlu olmuş, fakat Hicretin 10'uncu yılında henüz iki yaşına girmeden ölmüştür 4- KÂBE'NİN TÂMİRİNDE HAKEMLİĞİ (605 M) Hz İbrâhim ve Hz İsmâil tarafından yapılmış olan Kâbe, geçen uzun asırlar içinde yağmur ve sel suları ile harabolmuş, tâmir edilmesi gerekmişti Kureyşliler, Kâbe binasını yıkarak, yeniden yapmaya karar verdiler Yardımlar toplandı, gerekli malzeme temin edildi Hz İbrâhim'in yaptığı temele kadar yıkarak, duvarları yeniden örmeğe başladılar Ancak; "Hacer-i Esved"i yerine koyma sırası gelince anlaşamadılar Kureyş'in bütün kolları, bu şerefin kendilerine âit olmasını istiyordu Anlaşmazlık dört gün sürdü, kan dökülmek üzereydi ki,(45) Kureyş'in en ihtiyarı Ebû Ümeyye veya Huzeyfe b Muğîre"Harem kapısından ilk girecek zâtın hakem yapılarak, onun vereceği karara uyulmasını" teklif etti(46) Bu teklif kabul edildi Az sonra kapıdan Hz Muhammed (sas) girmişti Buna o kadar sevindiler ki, "el-Emîn, el-Emîn, O'nun hakemliğine râzıyız" diye bağrıştılarYanlarına gelince, durumu anlattılar Hz Muhammed (sas), üzerine Hacer-i Esved-i koyduğu yaygının uçlarını Kureyşin ulularına tutturdu; hep berâber, konulacağı yere kadar taşıdılar Hz Peygamber (sas)'de taşı alıp yerine yerleştirdi Anlaşmazlığın bu şekilde çözümlenmesi herkesi memnûn etti Böylece büyük bir felâket önlenmiş oldu(47) Bu olay, Hz Muhammed (sas)'in zekâ ve dirâyeti yanında, O'nun Mekkeliler arasındaki sonsuz itibâr ve güvenini de göstermektedir Bu esnâda Rasûl-i Ekrem (sas) 35 yaşında idi Kâbe'nin tâmirinde Hz Peygamber (sas) de bizzât çalışmış, taş taşımış, hatta bu yüzden omuzları yara olmuştu Bir defa, amcası Abbâs'ın sözüne uyarak, taş acıtmasın diye elbisesini omuzuna topladığında vücûdu açılıverince baygın halde yere düşmüştü Rasûlullah (sas) o andan sonra hiç üryân görülmemiştir(48) (40) İbnü'l-Esîr, el-Kâmil 2/39 (41) İbnü'l-Esîr, age, 2/39 (42) Her iki hutbenin metin ve tercemeleri için bkz Târih-i Din-i İslâm, 2/ 47-48 (43) İbn Hişâm, 1/201 Beşyüz altın veya beşyüz dirhem gibi rivâyetler de vardır (44) Ebûl-Âs ile ilgili daha geniş bilgi için, bkz Tecrid Tercemesi, 2/373-376, (Hadis No: 313'ün izâhı) (45) Abdü'd-dâroğulları, ellerini bir çanaktaki kana batırarak, "kanımız dökülmedikçe, bu konuda kimse bizim önümüze geçemez" diye yemin etmişlerdi (Tarih-i Din-i İslâm, 2/55) (46) Târihi-i Din–i İslâm, 2/55 (47) Bkz İbn Hişâm, 1/209; İbnü'l-Esir, age, 2/45; Tecrid Tercemesi, 6/40-44 (48) el-Buhârî, 1/96; Tecrid Tercemesi, 2/240, Hadis No 237 ve 6/48 |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş HayatıHZ MUHAMMED (SAS)'İN PEYGAMBERLİK DEVRİ (610-632) Hz Muhammed (sas) 40 yaşında Peygamber oldu 23 yıllık Peygamberlik devresinin 13 yılı Mekke'de, 10 yılı Medine'de geçti Bu itibârla Peygamberlik devresinin: a) Nübüvvet'den Hicret'e kadar devâm eden 13 yıllık süresine "Mekke Devri" (610- 622); b) Hicretten vefâtına kadar olan 10 yıllık süresine de "Medine Devri" (622-632) denir MEKKE DEVRİ I- HZMUHAMMED (SAS)'İN PEYGAMBER OLUŞU 1- HİRA'DA İNZİVÂ Eskiden beri Mekke'deki hanîf ve zâhitler, recep ayında inzivâya çekilirlerdi Her biri, Mekke'nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde Hira (Nûr) dağında bir köşeye çekilir, tefekküre dalardı (49) 40 yaşlarına doğru Hz Peygamber (sas)'in kalbinde de bir yalnızlık sevgisi belirdi O da Hira (Nûr) Dağında bir mağaraya çekilip, günlerce orada kalıyor, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz kudret ve azametini düşünerek O'na ibâdet ediyordu Giderken azığını da berâberinde götürüyor, bitince evine dönüyor, sonra tekrar gidiyordu Böylece Cenâb-ı Hakk, O'nu büyük vazifesine hazırlıyordu Zaman zaman "Sen Allah elçisisin" diye kulağına sesler geliyor, fakat etrafta hiç bir şey göremiyordu(50) Hz Muhammed (sas)'e ilâhi vahyin başlangıcı, sâdık rüyâlar şeklinde oldu Gördüğü her rüya, olduğu gibi çıkıyordu (51) Bu hâl, altı ay kadar devam etti 2-İLK VAHY 610 yılı Ramazan ayının(52) Kadir Gecesinde,(53) ridâsına bürünüp Hira'daki mağarada düşünmeye dalmış olduğu bir sırada, bir sesin kendisini ismi ile çağırmakta olduğunu duydu Başını kaldırıp etrafına baktı; kimseyi göremedi Bu sırada her tarafı ansızın bir nûr kaplamıştı; dayanamayıp bayıldı Kendisine geldiğinde karşısında vahiy meleği Cebrâil'i gördü Melek O'na: -"Oku" Dedi Hz Muhammed (sas): -"Ben okuma bilmem", diye cevap verdi Melek, Hz Muhammed (sas)'i kucaklayıp güçsüz bırakıncaya kadar sıkdı -"Oku" diye emrini tekrarladı Hz Muhammed (sas) yine: -"Ben okuma bilmem" cevâbını verdi Melek emrini tekrarlayıp üçüncü defa Hz Peygamber (sas)'i sıktıktan sonra "el-Alak" Sûresi'nin ilk beş âyetini okudu "Yaratan Rabb'ının adıyle oku O, insanı alak'tan (aşılanmış yumurtadan) yarattı Oku, kalemle (yazmayı) öğreten, insana bilmediğini belleten Rabb'ın sonsuz kerem sahibidir" (El-Alak Sûresi, 1-5) Meleğin arkasından Hz Peygamber (sas)'de bu âyetleri tekrarladı Heyecanla mağaradan çıkarak evine geldi Yolda ilerlerken gök yüzünden bir sesin: "Ya Muhammed Sen Allah'ın elçisisin, Ben de Cibril'im" dediğini duydu Başını kaldırdığı zaman, Cebrâil'i gördü(54) Korku içinde evine vardı Eşi Hz Hatice'ye: "Beni örtünüz, çabuk beni örtünüz" dedi Bir müddet dinlenip heyecânı geçtikten sonra gördüklerini Hz Hatice'ye anlattı, kendimden korkuyorum, dedi Hz Hatice, O'nu şu ölmez sözlerle teselli etti "Öyle deme Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk hiç bir vakit seni utandırmaz Çünkü sen , akrabanı gözetirsin İşini görmekten âciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, Fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın Misâfiri ağırlarsın Hak yolunda zuhûr eden olaylarda halka yardım edersin" (55) 3- VARAKA'NIN SÖZERİ Hatice daha sonra Hz Peygamber (sas)'i amcazâdesi Nevfel oğlu Varaka'ya götürdü Varaka hanîflerdendi Tevrât ve İncil'i okumuş, İbrânî dilini ve eski dinleri bilen bir ihtiyardı Varaka Peygamberimiz (sas)i dinledikten sonra: -"Müjde sana yâ Muhammed, Allah'a yemin ederim ki sen Hz İsâ'nın haber verdiği son Peygambersin Gördüğün melek, senden önce Cenâb-ı Hakk'ın Musâ'ya göndermiş olduğu Cibril'dir Keşki genç olsaydım da, kavmin seni yurdundan çıkaracağı günlerde sana yardımcı olabilseydim Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmi tarafından düşmanlığa uğramasın, eziyet görmesin" (56) dedi Aradan çok geçmeden Varaka öldü (49) Tarih-i Din-i İslâm, 2/60 (50) İbn Hişâm, 1/250 (51) el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3 (Hadis No:3); İbn Hişâm, 1/249-250 (52) Bkz el- Bakara Sûresi, 185 (53) Bkz el- Kadr Sûresi, 1 (54) İbn Hişâm, 1/253 (55) Bkz el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3-10 (Hadis No:3) (56) Bkz el-Buhârî, 1/3;Tecrid Tercemesi, 1/3-10 (Hadis No:3) |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş HayatıII- NEBÎLİK VE RASÛLLUK Şüpheziz, seni biz, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik" (Fetih Sûresi, 8) İlk vahiy'den sonra, kısa bir süre vahyin arkası kesildi(57) Bir gün Hz Peygamber (sas) Hira'dan dönerken, bir ses işitti Başını kaldırıp semâya bakınca, kendisine daha önce Hira'daki mağarada gelen meleği gördü Korku ve heyecân içinde evine döndü "Hemen beni örtünüz, beni örtünüz" dedi Bu esnada Cebrâil, el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerini getirdi "Ey örtüsüne bürünen (peygamber) Kalk, (insanları) azâb ile korkut Rabb'ının adını yücelt (Namaz'da tekbir getir) Elbiseni temiz tut Kötü şeyleri terket" (el-Müddessir Sûresi, 1-5) İlk vahiy ile Hz Muhammed (sas) "Nebî" olmuş, henüz başkalarına "Hak Dini" tebliğ ile görevlendirilmemişti Bu ikinci vahiy ile "Risâlet" verildi Hak Dini tebliğ ile görevlendirildi Ancak açık dâvet emredilmedi 1- İSLÂMDA İLK İBÂDET İslâmda Allah'a imândan sonra ilk farz kılınan ibâdet, namazdır İkinci vahiy ile el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vâdide, Cibril (as), Rasûlullah (sas)'e gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü şekilde Rasûlullah (sas) de abdest almıştır Sonra Cibril (as) Hz Peygamber (sas)'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir(58) Eve dönünce Rasûlullah (sas) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz Hatice'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemâatle namaz kılmışlardır 2- İLK MÜSLÜMANLAR "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır" (Vâkıa Sûresi, 10) Hz Peygamber (sas)'e ilk imân eden ve O'nunla birlikte ilk defa namaz kılan kişi, eşi Hz Hatice oldu Daha sonra evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd(59) ve amcasının oğlu Hz Ali Müslüman oldular a ) Hz Ali'nin İslâm'ı Kabûl Etmesi Ebû Tâlib, Hz Muhammed (sas)'i, 8 yaşından 25 yaşına kadar evinde barındırmış O'nu öz çocuklarından daha çok sevmişti Evliliğinden sonra Hz Muhammed (sas), eşi Hz Hatice'nin evine geçmiş ve maddî bakımdan refâha kavuşmuştu (60) Ebû Tâlib'in âilesi ise pek kalabalıktı Peygamberimiz (sas) amcasının sıkıntısının biraz azalması için 5 yaşından itibâren Ali'yi yanına almıştı Bu yüzden Ali, Hz Peygamber (sas)'in yanında kalıyordu(61) Hz Ali, Peygamberimiz (sas) ile Hz Hatice'yi namaz kılarken görünce, bunun ne olduğunu sordu Peygamber Efendimiz, O'na Müslümanlığı anlattı O da Müslümanlığı kabûl etti Bu esnâda Hz Ali henüz on yaşlarında bir çocuktu b) Hz Ebû Bekir'in Müslüman Olması Hz Muhammed (sas)'in yakın ve en samîmi dostu olan Ebû Kuhâfe oğlu Ebû Bekir, Kureyş kabîlesi'nin Teymoğulları kolundandır Baba ve anne tarafından soyu, Hz Peygamber (sas)'in soyu ile Mürre'de birleşir Hz Ebû Bekir'in Mekke'de Kureyş arasında büyük bir itibârı vardı Zengin ve dürüst bir tüccârdı Aralarındaki güven ve samîmiyet sebebiyle, Peygamberimiz (sas) âilesi dışındakilerden ilk olarak Hz Ebû Bekir'i İslâm'a dâvet etti Hz Ebû Bekir bu dâveti tereddütsüz kabûl etti Esâsen, câhiliyet devrinde bile putlara hiç tapmamış, ağzına bir yudum içki koymamıştı Hz Ebû Bekir'in Müslüman olmasıyla, Peygamberimiz (sas) büyük bir desteğe kavuştu Onun gayret ve delâletiyle, Mekke'nin önemli şahsiyetlerinden Affân oğlu Osmân, Avf oğlu Abdurrahman, Ebû Vakkas oğlu Sa'd, Avvâm oğlu Zübeyr, Ubeydullah oğlu Talha da Müslümanlığı kabûl ettiler Hz Hatice'den sonra Müslüman olan bu 8 zata "İlk Müslümanlar" (Sabıkûn-i İslâm) denilir (57) İlk vahiy ile ikinci vahiy arasında geçen "fetret-i vahy" süresinin ne kadar devâm ettiğine dâir rivâyetler 15 gün ile 3 yıl arasında değişmektedir (Bkz Tecrid Tercemesi, 1/11 Hadis No: 4'ün açıklaması) Olayların seyrine göre, 1-2 aydan daha çok olmaması gerekir 2-3 yıl gibi uzun süre olduğunu söyleyenler, "gizli dâvet" süresi ile "fetret-i vahy"i ayıramamış olmalıdırlar (58) İbn Hişâm, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231, (Hadis No: 227'nin açıklaması); Tâhir Olgun, İbâdet Târihi, 28, İstanbul, 1946 (59) Zeyd, Kudâa kabilesindendi Küçük yaşta esir edilmiş, köle olarak satılmıştı Hz Hatice, evliliklerinden sonra O'nu Hz Muhammed (sas)'e hediye etti Babası Hârise, oğlunu araya araya nihâyet Hz Peygamber (sas)'in yanında buldu Hz Peygamber (sas) kendisini âzâd ederek babası ile gitmesine izin verdi Fakat Zeyd, babası ile gitmedi; "babam da sensin, annem de" diyerek, Hz Muhammed (sas)'den ayrılmadı Hz Muhammed (sas)'de onu evlâd edindi (İbn Hişâm, 1/265), Kur'an-ı Kerîm'de açık olarak adı geçen sahâbî, yalnızca Zeyd'dir (el-Ahzâb Sûresi, 37) Peygamberimiz (sas) onu Ümmü Eymen ile evlendirmiş, bu evlilikten meşhûr komutan "Üsâme" doğmuştur Zeyd, Hicretin 8'inci yılında Mûte Savaşında şehid olmuştur (Geniş bilgi için bkz Tecrid Ter 4/538 - 540, Hadis No: 644) (60) Bkz ed-Duhâ Sûresi, 8 (61) Abbas da aynı maksatla Câfer'i yanına almıştı (Bkz İbn Hişâm, 1/263) 3- AÇIK DÂVETİN BAŞLAMASI (613-614 M) Peygamber (sas) Efendimiz ilk üç yıl halkı gizlice İslâm'a dâvet etti Yalnızca çok güvendiği kimselere İslâm'ı açıkladı (62) Başta Hz Ebû Bekir olmak üzere, Hak dini kabul etmiş olanlar da, el altından güvendikleri arkadaşlarını teşvik ediyorlardı Bu üç yıl içinde Müslümanların sayısı ancak 30'a çıkabildi(63) Bunlar ibâdetlerini evlerinde gizlice yapıyorlardı Peygamberliğin dördüncü yılında (614 M) inen: "Sana emrolunan şeyi açıkca ortaya koy, müşriklere aldırma" (el-Hicr Sûresi, 94) anlamındaki âyet-i celile ile İslâm'ı açıktan tebliğ etmesi emrolundu Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sas) halkı açıktan İslâm'a dâvete başladı Harem-i Şerif'e gidip kendisine inen âyetleri açıktan okuyordu: "Ey insanlar şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülk (ve hâkimiyetine) sâhip ve kendinden başka hiç bir tanrı olmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın sizin hepinize gönderdiği Peygamberiyim O halde Allah'a, ümmî nebiy olan Rasûlune-ki O'da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmıştır,- imân edin, O'na uyun ki doğru yolu bulmuş olasınız" (el-A'raf Sûresi, 158) diyerek onları İslâm'a dâvet ediyordu Açık dâvetin başlamasından sonra, halkla daha kolay temas edebilmek için Rasûlullah (sas), kendi evinden, Safâ ile Merve arasında işlek bir yerde bulunan "Erkam"ın evine taşındı Bir çok kimse bu evde İslâm'la şereflendiği için bu eve "Dâr-ı İslâm" denildi(64/1) 4- YAKIN AKRABASINI İSLÂM'A DÂVETİ "Önce en yakın akrabanı (Allah'ın azâbıyla) korkut" (eş Şuarâ Sûresi, 214) anlamındaki âyet-i celîle inince Rasûl-i Ekrem (sas), Safâ Tepesi'ne çıkarak: "Ey Abdülmuttaliboğulları, Ey Fihroğulları, Ey Abdimenâfoğulları, Ey Zühreoğulları" diyerek bütün akrabasına oymak oymak seslendi Hepsi toplandıktan sonra: -"Ey Kureyş cemâati, size "şu dağın eteğinde veya şu vâdide düşman süvârisi var Üzerinize baskın yapacak desem, bana inanır mısınız?" diye sordu Hepsi bir ağızdan: -"Evet, inanırız, çünkü şimdiye kadar senden hiç yalan duymadık, sen yalan söylemezsin" dediler O zaman Rasûlullah (sas): -"O halde ben size, önümüzde şiddetli bir azâb günü bulunduğunu, Alah'a inanıp, O'na kulluk etmeyenlerin bu büyüyk azâba uğrayacaklarını haber veriyorum Yemin ederim ki, Allah'tan başka ibâdete lâyık tanrı yoktur Ben de Allah'ın size ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberiyim(Rasûl-i Ekrem her bir oymağa ayrı ayrı hitâb ederek) Allah'tan kendinizi ibâdet karşılığında satın alarak, azâbından kurtarınız Bu azâbtan kurtulmanız için, ben Allah tarafından verilmiş hiç bir nüfûza sâhip değilim"(64/2) -"Ey Kureyş Cemâati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz Uykudan uyanır gibi dirileceksiniz Kabirden kalkıp Allah divânına varınca, muhakkak dünyadaki bütün yaptıklarınızdan hesâba çekileceksiniz İyiliklerinizin mükâfâtını, kötülüklerinizin de cezâsını göreceksiniz "O Mükâfât ebedi Cennet, cezâ da Cehennem'e girmektir" (65) diyerek sözlerini bitirdi Peygamberimiz (sas)'in bu sözleri, umumi bir muhâlefetle karşılanmadı Yalnızca Ebû Leheb: -"Helâk olasıca, bizi bunun için mi çağırdın?" sözleriyle Rasûlullah (sas)'in gönlünü kırdı Bunun üzerine onun hakkında: "Ebû Leheb'in iki elleri kurusun,yok olsun O'na ne malı ne de kazandığı fayda verdi Alevli bir ateşe yaslanacaktır O Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde, karısı da odun hammalı olarak" (Leheb Sûresi, 1-5) meâlindeki sûre-i celîle nâzil oldu(66) (62) İbn Hişâm, 1/280 (63) Târih-i Din-i İslâm, 2/145; Bu esnâda Müslümanlık çevrede de yavaş yavaş duyuluyor, ağızdan ağıza yayılıyordu "Muhammed (sas) yeni bir din çıkarmış Abdülmuttalib'in yetimine gökten haberler geliyormuş diye alay edenler oluyordu (64/1) Târih-i Din-i İslâm, 2/151, (64/2) Bkz Riyâzü's-sâlihîn Tercemesi, 1/361, (Hadis No: 327) (65) el-Buhârî, 3/191 ve 4/161; Tecrid Tercemesi, 8/252-255 (Hadis No: 1170) ve 9/283-289; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/60-61 (66) İbnü'l-Esîr,age, 2/60-61; Târih-i Din-i İslâm, 2/154 III- MEKKE MÜŞRİKLERİNİN MÜSLÜMANLARA KARŞI DAVRANIŞLARI İslâm'ın Mekke'de yayılmaya başlaması ile Mekke halkı iki kısma ayrıldı l) Müslümanlar, 2) Müslümanlığı kabûl etmeyen müşrikler Müşriklerin, Müslümanlara karşı davranışları, sırasıyla beş safha geçirdi: Alay, hakaret, işkence, ilişkileri kesme (boykot), memleketten çıkarma ve öldürme (şiddet politikası) 1- ALAY VE HAKARET DÖNEMİ Kureyşliler başlangıçta Hz Muhammed (sas)'in Peygamberliğini önemsememiş göründüler İmân etmemekle beraber, putlar aleyhine söz söylemedikçe, Hz Peygamber (sas)'in dâvetine ses çıkarmadılar Yalnızca, Rasûlullah (sas)'i gördüklerinde, "İşte gökten kendisine haber geldiğini iddia eden" diyerek eğlendiler Müslümanları alaya alıp küçümsediler Böylece "alay devri" başlamış oldu Kurân-ı Kerîm, onların bu tutumlarını bize bildirmektedir "Suçlular, şüphesiz mü'minlere gülerlerdi Yanlarından geçtiklerinde, birbirlerine göz kırpıp, kaş işâretiyle istihzâ ederlerdi Arkadaşlarına döndüklerinde, eğlenerek (neş'e içinde) dönerlerdi Mü'minleri gördüklerinde, "bunlar gerçekten sapık kimseler" derlerdi (el-Mutaffifîn Sûresi, 29-32) Putlarla ilgili, "Siz de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınız (putlar) da, hiç şüphesiz Cehennem odunusunuz" (el-Enbiya Sûresi, 98) anlamındaki âyet-i kerîme inince, müşrikler son derece kızdılar Artık Müslümanlara düşman olup, hakaret ettiler Böylece, "hakaret devri" başladı Kureyş'in puta tapıcılıkta yararı vardı Mekke puta tapıcıların merkezi durumundaydı Kâbe ve civârındaki putları ziyâret için gelenlerle Mekke hergün dolup taşıyor, bu yüzden Kureyş, hem para, hem itibâr kazanıyordu Mekke'de Müslümanlık yayılırsa bütün bu menfaatler elden gittiği gibi, diğer kabîleler Kureyş'e düşman olabilirlerdi Üstelik Müslümanlık herkesi eşit sayıyor, soy-sop, asâlet, zenginlik-fâkirlik farkı gözetmiyordu Bu yüzden Kureyş ileri gelenleri Müslümanlığı kendi çıkarları için tehlikeli gördüler Müslümanlığın yayılmasını önlemek ve ortadan kaldırmak için her çâreye başvurdular 2- İŞKENCE DÖNEMİ a) Kureyş'in Ebû Tâlib'e Başvurması: Kureyş'in ileri gelenlerinden Utbe b Rabia, Şeybe b Rabia, Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Velîd b Muğıra, Âs b Vâil ve Âs b Hişâm'dan oluşan bir hey'et Hâşimoğullarının reisi Ebû Tâlib'e gelerek: "Kardeşinin oğlu ilâhlarımıza hakaret ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapık gösteriyor Ya O bu işten vazgeçsin, yahut sen himâyeden vazgeç de, biz hakkından gelelim" dediler Ebû Tâlib onları tatlılıkla savdı(67) Hz Peygamber (sas)'in eskisi gibi görevine devam ettiğini görünce yeniden Ebû Tâlib'e geldiler "Artık sabır ve tahammülümüz kalmadı Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, diğeri kurtulsun" diye tehdit ettiler Ebû Tâlib durumun nâzik olduğunu gördü Bütün Kureyş'e karşı koyamazdı Yeğeni Hz Muhammed (sas)'e durumu anlatarak: -"Bak oğlum, akraba arasında düşmanlık sokmak iyi olmaz Sen yine dinine göre hareket et, ama onların putlarını aşağılama, onlara sapık deme Kendini de , beni de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme" dedi Hz Peygamber (sas) üzüldü Artık amcası da kendisini koruyamıyacaktı Müslümanlar henüz sayıca az ve zayıftı Mübârek gözleri yaşlarla dolarak: -"Ey amca, Allah'a yemin ederim ki, onlar sağ elime Güneş'i, sol elime de Ay'ı koysalar, ben yine görevimi bırakmam" diyerek ayrılmak üzere yerinden kalktıYeğeninin gücenmesine dayanamayan Ebû Tâlib: -"Ey kardeşimin oğlu, istediğini söyle, yemin ederim ki, seni hiç bir zaman, hiç bir şey karşısında himâyesiz bırakacak değilim" dedi(68) Daha sonra Ebû Tâlib, Hâşimoğullarını toplayarak durumu anlattı ve Kureyş'e karşı âile şerefi adına Hz Peygamber (sas)'in korunmasını istedi Ebû Leheb'den başka bütün âile fertleri, Müslüman olsun, olmasın, bu teklifi kabûl ettiler(69) b) Kureyş'in HzPeygamber (sas)'e Başvurması Ebû Tâlib'e yaptıkları mürâcaatlardan bir sonuç alamayınca Kureyş uluları bizzât, Hz Peygember (sas)'e geldiler: -"Yâ Muhammed! Sen soy ve şeref yönünden hepimizden üstünsün Fakat Araplar arasında, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığını yaptın; aramıza ayrılık soktun, bizi birbirimize düşürdün Eğer maksadın zengin olmaksa, seni kabîlemizin en zengini yapalım Reislik istersen, başkan seçelim Evlenmek düşünüyorsan, Kureyş'in en asil ve en güzel kadınları ile evlendirelim Eğer cinlerin kötülüğüne kapılmışsan, seni tedâvî ettirelim İstediğin her fedakârlığa katlanalım Bu davâ'dan vazgeç, düzenimizi bozma" dediler Rasûlullah (sas): -"Söylediklerinizden hiç biri bende yok Beni Rabb'ım size Peygamber gönderdi, bana kitâp indirdi Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini size tebliğ ediyorum İmân ederseniz, dünya ve âhirette mutlu olursunuz İnkâr ederseniz, Cenâb-ı Hak aramızda hükmedinceye kadar sabredip bekleyeceğim Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnızca Allah'a ibadet ediniz" diye cevâp verdi (70) - "Bizim 360 tane putumuz Mekke'yi idâre edemezken bir tek Allah dünyayı nasıl idâre eder" diyerek gittiler(71) "O kâfirler, içlerinden bir uyarıcının (Peygamberin) geldiğine şaştılar 'Bu yalancı bir sihirbâzdır' dediler O (Peygamber) bütün ilâhları tek bir Tanrı mı yapmış? Bu cidden şaşılacak birşey dediler" (Sa'd Sûresi, 4-5) c) İlk Müslümanların Gördükleri Eza ve Cefalar Müşrikler, Ebû Tâlib ve Hz Peygamberle yaptıkları görüşmelerden netice alamayınca Müslümanlara ezâ ve işkenceye başladılar(72) Hz Ebû Bekir, Hz Osman gibi kuvvetli ve itibârlı bir âileye mensup olanlara pek ilişemiyorlardı Fakat kimsesiz, fakir Müslümanlara, özellikle köle ve câriyelere cihân târihinde eşine rastlanmayan vahşet derecesinde işkenceler yapıyorlardı Ebû Füheyke, Habbâb, Bilâl, Suhayb, Ammâr, Yâsir ve Sümeyye bunlardandı Safvân b Ümeyye'nin kölesi olan Ebû Füheyke, efendisi tarafından her gün ayağına ip bağlanarak, kızgın çakıl ve kumlar üzerinde sürükletilirdi Demirci olan Habbâb, kor hâlindeki kömürlerin üzerine yatırılmış; kömürler sönüp kararıncaya kadar, göğsüne bastırılarak kıvrandırılmıştı Ammâr'ın babası Yâsir, bacaklarından iki ayrı deveye bağlanıp, develer ters yönlere sürülerek parcalanmış, kocasının bu şekilde vahşice öldürülmesine dayanamayıp müşriklere karşı söz söyleyen Sümeyye, Ebû Cehil'in attığı bir ok darbesiyle öldürülmüştü(73) Halef oğlu Ümeyye, kölesi Habeşli Bilâl'i hergün çırılçıplak kızgın kumlar üzerine yatırır, göğsüne kocaman bir taş koyarak güneşin altında saatlerce bırakır; Hz Peygamber (sas)'e küfretmesi, Müslümanlığı terk etmesi için ezâ ederdi Birgün, ellerini ayaklarını sımsıkı bağlayarak boynuna bir ip geçirmiş, sokak çocuklarının eline vererek çıplak vücûdunu kızgın kumlar üzerinde Mekke sokaklarında sürütmüştü Sırtı yüzülüp kanlar içinde kalan Bilâl, bu durumda yarı baygın halde bile "Ehad, Ehad" (Allah bir, Allah bir) diyordu(74) Anne ve babası vahşice öldürülen Ammâr, gördüğü işkencelere dayanamamış, müşriklerin istedikleri sözleri söylemişti Ellerinden kurtulunca, ağlayarak Hz Peygamber (sas)'e durumu anlatmış, Rasûlullah (sas)'de: "Sana tekrar eziyet ederlerse; kurtulmak için yine öyle söyle" demişti"(75) Hz Ebû Bekir, müşrik sâhiplerinin işkencelerinden kurtarmak için, yedi tane Müslüman köle ve câriyeyi büyük bedeller ödeyerek satın alıp âzâd etmişti Rasûlullah (sas)'in müezzini Bilâl bunlardandı(76) Hâşimîlerden çekindikleri ve Ebû Tâlib'in himayesinde olduğu için önceleri Rasûlullah (sas)'in şahsına dokunamıyorlardı Zamanla "mecnûn, falcı, şâir sihirbaz" gibi sözler söylemeğe başladılar En sonunda fırsat buldukça O'na da hakaret, işkence ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmediler Geçeceği yollara dikenler döküyorlar, üzerine pis şeyler atıyorlar, kapısına kan ve pislik sürüyorlar, evinin önüne pislik atıyolardı Bir defa Harem-i Şerifte namaz kılarken "Ukbe b Ebî Muayt" saldırıp boğmak istemiş, Hz Ebû Bekir kurtarmıştı (77) Başka bir zaman, Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ukbe b Ebî Muayt Ebû Cehil'in teşvikiyle yeni kesilmiş bir devenin iç organlarını, secdeye vardığında üzerine atmış; kızı Fâtıma yetişip üzerindeki pislikleri temizledikten sonra, başını secdeden kaldırabilmişti(78) Müşriklerin kötülükleri giderek dayanılmaz bir duruma gelmiş Müslümanlar Mekke'de barınamaz hâle gelmişlerdi (67) İbn Hişâm, 1/283-284; İbnü'l-Esîr, age, 2/63 (68) İbn Hişâm, 1/284; İbnü'l-Esîr, age, 2/64; Târih-i Din-i islâm, 2/156 (69) İbn Hişâm, 1/287; Târih-i Din-i İslâm, 2/158 (70) İbn Hîşâm, 1/315-316; Târih-i Din-i İslâm, 2/161 (71) Târih-i Din-i İslâm, 2/163 (72) İbn Hişâm, 1/287 (73) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ı Saâdet, 1/254 (74) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ı Saâdet, 1/253 (75) "Kalbi imânla dolu olduğu halde, zor ve baskı altında olan kimseler dışında, imândan sonra Allah'ı inkâr edip gönlünü küfre açan kimselere Allah katından bir gazap vardır Büyük azâb da onlar içindir" (en-Nahl Sûresi, 106) anlamındaki âyet-i kerime o olaydan sonra indi (76) İbnü'l-Esîr, 2/66-70; Zâdü'l-Meâd, 2/117; Tecrid Tercemesi 6/ HNo 1017'nin izahı (77) el-Buharî, 4/240; Tecrid Tercemesi 10/45-48 (Hadis No : 1544); İbnül Esîr, age 2/279 (78) el-Buhârî, 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161-164 (Hadis No: 177) ve 2/377-378 (Hadis No: 314); Rasûlüllah (sas) namazını bitirdikten sonra, üç defa: "Allahım, Kureyş'i Sana havale ediyorum" buyurmuş sonra da orada aralarında gülüşüp istihza etmekte olan Ebû Cehil, Utbe b Rabia, Şeybe, b Rabia, Velid b Ukbe b Ebî Muayt, Ümeyye b Halef'i isim isim sayarak, "Allahım, şu güruhu sana havale ediyorum" buyurmuştur Bunların hepsi de Bedir Savaşında öldürülerek bir çukura atıldılar Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 10/47-48 3- HABEŞİSTAN'A HİCRET "Zulme uğradıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz Âhiret ecri ise daha büyüktür" (en-Nahl Sûresi, 41) a) Habeşistan'a İlk Hicret Edenler (615 M) Müşriklerin ezâları dayanılmaz bir hal almıştı Müslümanlar serbestçe ibâdet edemiyorlardı Bu sebeple Rasûlullah (sas) Müslümanların Habeşistan'a hicret etmelerine izin verdi Müslümanlar Habeşistan'a iki defa hicret ettiler İlk defa 12'si erkek, 4'ü kadın 16 kişi Mekke Devri'nin (Peygamberliğin) 5'inci yılında (615 M) Recep ayında Mekke'den gizlice ayrılarak Kızıldeniz kıyısında birleştiler Başlarında bir reisleri yoktu Buradan kiraladıkları bir gemi ile Habeşistan'a geçtiler İçlerinde, Hz Osman, eşi Rukiyye, Zübeyr b Avvâm, Abdurrahman b Avf ve Abdulllah b Mes'ûd gibi muhterem zâtlar da vardı(79) b) İkinci Habeşistan Hicreti (616 M) İlk hicret edenler Habeşistan'da iken inen "en-Necm Sûresi"ni Hz Peygamber (sas) Hârem-i Şerifte müşriklere okudu Bitince, sûrenin sonunda "secde âyeti" bulunduğu için, Allah'a secde etti Bu sûrenin 19 ve 20'inci âyetlerinde müşriklerin putlarından "Lât, Uzza ve Menât'ın" isimleri de geçtiğinden müşrikler de Hz Peygamber (sas)'le birlikte putları için secde etmişlerdi Bu olay, "Mekkeliler toptan Müslüman oldu" diye bir şâyianın çıkmasına sebep olmuş, bu asılsız şâyia tâ Habeşistan'da duyulmuş, bu yüzden hicret eden Müslümanlar da, Habeşistan'da üç ay kaldıktan sonra dönmüşlerdi(80) Müslümanlar, Habeşistan'dan döndüklerine pişman oldular Çünkü müşrikler zulüm ve işkencelerini daha da artırmışlardı Bu sebeple Müslümanlar, Mekke Devri'nin 7'inci yılında (616 M) 77'si erkek, 13'ü kadın olmak üzere 90 kişi 2'inci defa Habeşistan'a hicret ettiler Bu ikinci hicrette kafile başkanı Hz Ali'nin ağabeyi Câfer Tayyar'dı(81) c) Kureyş Elçileri İle Câfer Arasında Geçen Münâzara Müslümanların Habeşistan'a hicreti, müşrikleri endişelendirdi Müslümanlığın etrâfa yayılmasından korktular Hicret eden Müslümanların kendilerine teslim edilmesi için Habeşistan Necâşi'si (82) Ashame'ye kıymetli hediyelerle Amr b Âs ile Abdullah b Ebî Rabia'yı elçi olarak gönderdiler(83) Necâşi Müslümanlarla Kureyş elçilerini huzurunda karşılaştırdı Müslümanlara: -"Kureyşliler elçi göndermişler, sizi geri istiyorlar, ne dersiniz" diye sordu Müslümanların reisi Câfer ayağa kalkarak: -"Ey hükümdar, sorunuz onlara, biz onların kölesi miyiz?" Kureyş delegeleri adına Âs oğlu Amr (Amr bÂs) cevâp veriyordu: -Hayır, hepsi hürdür -Onlara borcumuz mu var? -Hayır, hiç birinde alacağımız yok -Kısas edilmemiz için, onlardan öldürdüğümüz kimse var mı? -Öyle bir isteğimiz yok -O halde bizden ne istiyorlar? Amr cevap verdi: -"Bunlar atalarımızın dininden çıktılar, ilâhlarımıza hakaret ettiler, gençlerin inançlarını bozdular, aramıza ayrılık soktular" Bu iddialara karşı Câfer: -"Ey hükümdar, biz câhil bir kavimdik Taştan, ağaçtan yaptığımız putlara tapıyorduk Kız çocuklarımızı diri diri taprağa gömüyor, ölmüş hayvanların leşlerini yiyorduk İçki, kumar, fuhuş ve hertürlü ahlâksızlığı yapıyorduk Hak hukuk tanımıyorduk Kuvvetliler zayıfları eziyor, zenginler fakirlerin sırtından geçiniyordu Cenâb-ı Hakk bizim hidâyetimizi diledi İçimizden soyu-sopu, asâleti, ahlâk, fazilet ve dürüstlüğü hakkında kimsenin kötü söz edemeyeceği bir Peygamber gönderdi O bizi puta tapma zilletinden kurtardı Tek, Allah'ı tanıttı Yalnız O'na kulluğa çağırdı Bütün ahlâksızlıklardan uzaklaştırdı Doğru söylemeği, emâneti gözetmeyi, akrabalık haklarına riâyeti, komşularla hoş geçinmeyi öğretti Yalan söylemeği, yetim malı yemeği, haksızlık etmeği yasakladı Biz O'na inandık O'nun gösterdiği Hak Dini kabûl ettik Bu yüzden kavmimizin hakaret ve işkencelerine uğradık Fakat dinimizden dönmedik Dayanamaz hâle gelince onlardan kaçıp, sizin himâyenize sığındık" dedi Kur'ân-ı Kerim'den âyetler okuyarak herkesi heyacâna getirip ağlattı(84) Hz İsâ ve Meryem'le ilgili olarak: "Meryem çocuğu alıp kavmine getirdi Onlar: Meryem, utanılacak bir şey yaptın Ey Harûn'un kızkardeşi, baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi dediler Meryem çocuğu gösterdi: Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz dediler Çocuk: Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum, bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptı Nerede olursam olayım, beni mübârek kıldı Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti, beni bedbaht bir zorba kılmadı Doğduğum günde, öleceğim günde ve dirileceğim günde bana selâm olsun dedi" İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsâ gerçek söze göre budur" (Meryem Sûresi, 27, 34) Bu âyetleri dinleyen Habeş hükümdarı: -"Allah'a yemin ederim ki, bu sözler Hz İsây'a gelen sözlerle aynı kaynaktan," dedi ve Kureyş elçilerinin teklifini reddetti(85) Ertesi gün, Amr Necâşi'nin huzuruna çıkarak: -"Onlar Hz İsâ hakkında yakışıksız sözler söylüyorlar", diyerek hükümdarı tahrik etmek istedi Çünkü Habeş Necâşisi Ashame Hırıstiyandı Bu idiaya karşı Câfer: -"Biz, Hz İsâ hakkında Cenâb-ı Hak Kur'ân'da ne bildirmişse ancak onu söyleriz" dedi ve sonra şu anlamdaki âyeti okudu "Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesidir O, Allah tarafından bir rûhdur" (en-Nisâ Sûresi, 171) Bunun üzerine Necâşi yerden bir çöp alıp göstererek: "-Hz İsâ'nın dedikleri ile sizin söyledikleriniz arasında şu çöp kadar bile fark yok Sizi ve Peygamberinizi tebrik ederim Şehâdet ederim ki, O zât, hak Peygamberdir O'nu Hz İsâ müjdelemişti" dedi Sonra, Kureyş elçilerine: "-Peygamberlerini yalanlayan kavmin hediyesi bana lâzım değil," diyerek getirdikleri hediyeleri geri verdi(86) Habeşistan'da Müslümanlar güven içinde kaldılar Bunlardan bir kısmı, Müslümanlar Medine'ye hicret edince Medine'ye gittiler (622 M) Bir kısmı Hudeybiye barışına kadar orada kaldılar (628 M) Câfer'in başkanlığında son 16 kişilik kafile ise Hayber'in fethi esnâsında Medine'ye döndü (628 M) (79) İbn Hişâm, 2/344-353; İbnü'l-Esir, age, 2/76-77; Zâdü'l-Meâd, 2/117 (80) İbnü'l-Esîr, age, 2/77; İbn Hişâm, 2/3; Zâdü'l-Meâd, 2/118 (81) İbnü'l-Esîr, age, 2/78 (82) "Necâşi", Habeş hükümdârlarının ünvanıdır (83) İbn Hişâm, 1/356-357; İbnü'l-Esîr, 2/79; Zâdü'l-Meâd, 2/121 (84) İbn Hişâm, 1/359-360; İbnü'l-Esîr, age, 2/79-81; Târih-i Din-i İslâm, 2/216-218 (85) İbn Hişâm, 1/360; Târih-i Din-i İslâm, 2/221 (86) İbn Hişâm, 1/361-362; İbnü'l-Esîr, 2/81 |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı4- HZ HAMZA VE HZ ÖMER'İN MÜSLÜMAN OLMALARI a) Hz Hamza'nın Müslüman Olması Hamza, Peygamberimizin amcalarındandır Süveybe'den O da emdiği için, Rasûlullah (sas) ile süt kardeştir Mekke Devri'nin 6'ıncı (616 M) yılında Müslüman olmuştur Peygamberimiz bir gün "Safâ" tepesinde otururken yanından Ebû Cehil geçti Rasûlullah (sas)'e çirkin sözlerle hakarette bulundu Peygamberimiz hiç bir karşılık vermedi Hamza o gün ava gitmişti Dönüşünde, bir câriye, olayı Hamza'ya anlattı Hamza henüz Müslüman olmamıştı Yeğenine hakaret edilmesine dayanamadı, silahını çıkarmadan, derhal Kureyşin toplantı yerine gitti "Kardeşimin oğluna hakaret eden sen misin?" diyerek yayı ile Ebû Cehil'in kafasına vurup yaraladı Ebû Cehil, "Hamza Müslüman oluverir" korkusu ile ses çıkarmadı (87) Ebû Cehil'den, Peygamberimize yaptığı hakaretin öcünü alan Hamza, Rasûlullah (sas)'e giderek O'nu teselli etmek istedi Rasûlullah (sas)'in ancak imân etmesi ile memnûn olacağını söylemesi üzerine, şehâdet getirip Müslüman oldu(88) Hz Hamza son derece cesûr, kuvvetli, gözünü budaktan sakınmaz bir kişiydi Kendisinden üç gün sonra da Ömer Müslüman oldu Bu ikisinin Müslüman olmalarıyla, Müslümanlar büyük destek buldular b) Hz Ömer'in Müslüman Olması Hz Hamza'nın İslâm'ı kabûlü, Müslümanları sevindirmiş fakat müşrikleri telaşlandırmıştı Kureyş ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" de toplandılar "Bunlar gittikce çoğalıp kuvvetleniyorlar, çabuk çâresine bakmazsak, ileride önünü alamayacağımız tehlikeler doğar Buna kesin çâre bulmalayız" dediler Çeşitli teklifler ortaya atıldı Ebû Cehil: "-Muhammed (sas)'i öldürmekten başka çıkar yol yok Bu işi yapana şu kadar deve ve altın verelim," deyince Ömer ayağa kalktı: "-Bu işi ancak Hattâb oğlu yapar"? dedi Ömer alkışlar arasında yola çıktı Silahlarını kuşanıp giderken yolda Abdullah oğlu Nuaym'e rastladı Nuaym: "-Nereye böyle ya Ömer"? diye sordu Ömer: "-Araplar arasına ayrılık sokan Muhammed'in vücûdunu ortadan kaldırmağa" diye cevâp verdi "-Ya Ömer, sen çok zor bir işe kalkışmışsın Müslümanlar Muhammed (sas)'in etrafında pervane gibi dönüyor, seni O'na yaklaştırmazlar Yapabildiğini kabûl etsek, Hâşimoğulları seni yaşatmazlar" dedi Ömer bu sözlere kızdı "-Yoksa sen de mi onlardansın"? diye çıkıştı Nuaym: "-Sen benden önce kendi yakınlarına bak Enişten Saîd ile kız kardeşin Fâtıma Müslüman oldular," dedi Ömer buna hiç ihtimâl vermedi Fakat içine düşen şüpheyi gidermek için, yolunu değiştirip doğru eniştesi Saîd b Zeyd'in evine vardı Bu esnâda içeride Kur'ân-ı Kerîm okunuyordu Ömer, kapı önünde okunanları işitti Kapıyı kırarcasına vurdu İçerdekiler Ömer'i görünce telaşlandılar Ömer'in İslâm'a olan düşmanlığını biliyorlardı Hemen Kur'ân sahifesini sakladılar ve kapıyı açtılar Ömer: -"Nedir o okuduğunuz şey"? diye bağırdı Eniştesi: -"Bir şey yok", diye cevap verdi Ömer: -"İşittiklerim doğruymuş" diyerek, hiddetle eniştesinin üzerine atıldı Araya giren kız kardeşinin, bir tokatla yüzünü kan içinde bıraktı Canı yanan kızkardeşi Fâtıma: -"Ya Ömer, Allah'tan kork Ben ve eşim Müslüman olduk, bundan gurur duyuyoruz ve senden korkmuyoruz Öldürsen de dinimizden dönmeyiz" dedi ve şehâdet getirdi Yüzü kan içindeki kız kardeşinin bu hâli ve sözleri Ömer'i sarstı, kalbinde bir yumuşama başladı, âdeta yaptıklarına pişmandı Olduğu yere oturdu: -"Hele şu okuduğunuz şeyi getirin, göreyim", dedi Kız kardeşi Kur'ân-ı Kerîm sahifesini O'na verdi Bu sahife "Tâ Hâ" veya "Hadîd" Sûresinin ilk âyetleriydi Ömer büyük bir ilgi ile sahifeyi okumaya başladı "Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbîh ederler Yegâne galip ve hikmet sahibi olan O'dur Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur, hem diriltir, hem öldürür O her şeye hakkıyla kâdirdir O her şeyden öncedir Kendisinden sonra hiç bir şeyin kalmayacağı Son'dur, varlığı aşikârdır, gerçek mâhiyeti insan için gizlidir, O her şeyi bilir" (el- Hadîd Sûresi, 1-3) Ömer bu âyetleri okuduktan sonra derin bir düşünceye daldı Allah Kelâmı'nın yüksek mânâ ve fesâhati onun kalbine işlemişti "Göklerde ve yerde olan şeyler hepsi Allah'ın, bizim putlarımızın bir şeyi yok," diye düşündü "Beni Rasûlullah (sas)'in yanına götürün" dedi O esnada Hz Peygamber (sas) Safâ semtinde Erkâm'ın evindeydi Ömer'in silahlı olarak geldiğini gören Müslümanlar telaşlandılar Yalnızca, Hz Hamza: -İyilik için gelirse ne âlâ, aksi halde geleceği varsa, göreceği de var, telâşa gerek yok dedi Sağından ve solundan iki kişi tutarak Rasûlullah (sas)'in huzuruna götürdüler Ömer, Hz Peygamber (sas)'in önünde diz çökerek şehâdet getirdi Orada bulunanlar sevinçlerinden hep birden tekbir getirdiler Safâ tepesinde yükselen "Allâhü Ekber" sadâsı ile Mekke ufuklarını çınlattılar(89) Ömer: -"Kaç kişiyiz"? diye sordu -"Seninle 40 olduk," dediler Ömer: -"O halde ne duruyoruz"? Hemen çıkalım, Harem-i Şerîf'e gidelim, dedi Bütün Müslümanlar toplu halde Kâbe'ye gittiler Kureyş, Dâru'n-Nedve'de sonucu merak içinde beklemekteydi Müslümanların toplu halde Harem-i Şerîf'e ilerlediğini görünce: -"İşte Ömer, hepsini önüne katmış getiriyor " dediler Ömer Kureyşlileri görünce: -"Beni bilen bilsin, bilmeyen öğrensin, Ben Hattab oğlu Ömer'im İşte Müslüman oldum" dedi ve şehâdet getirdi Kureyşliler şaşkına döndüler Her biri bir tarafa savuştu Müslümanlar ilk defa Harem-i Şerîfte saf olup topluca namaz kıldılar(90) Hamza ve Ömer'in Müslüman olmalarıyla, İslâm'ın yayılması hız kazandı Daha önce 6 yılda sayıları ancak 40 kişiye ulaşabilmişken bir yıl sonra Müslümanların sayısı 300'ü geçmiş, bunlardan 90 kişi Habeşistan'a hicret etmişti (87) İbn Hişâm, 311-312; İbnü'l-Esîr, 2/83 (88) Târih-i Dini İslâm, 2/228 (89) İbn Hişâm, 1/366-371; İbnü'l-Esîr, age, 2/84-87 (90) Târih-i Din-i İslâm, 2/238-239 5- MÜŞRİKLERİN BOYKOT İLÂNI a) Müslümanların Muhâsaraya Alınması (616 M) Mekke müşrikleri, İslâm nûrunun sönmesi için , ellerinden gelen her şeyi yaptılar Alay, hakaret ve işkencenin her çeşidini denediler Bütün bunlar İslâm'ın yayılmasına, Müslümanların sayılarının günden güne artmasına engel olamıyordu Mekke Devri'nin 7'nci yılı (616 M) Muharrem ayında Kureyş ileri gelenlerinden 40 kişi Ebû Cehil'in başkanlığında toplandılar Hâşim oğullarıyla alış-veriş yapmamağa, kız alıp-vermemeğe, görüşüp buluşmamağa, ekonomik ve sosyal her türlü ilişkiyi kesmeğe karar verdiler Bu kararı bir ahidnâme şeklinde yazıp mühürlediler ve bir beze sararak Kâbe'nin içine astılar Böylece Müslümanları canlarından bezdirip Hz Peygamberin kendilerine teslim edileceğini umdular Karara aykırı hiç bir şey yapmayacaklarına dâir yemin ederek karar hükümlerini müsâmahasız uygulamağa başladılar(91) Bu karardan sonra, şurada-burada dağınık halde olan bütün Müslümanlar Ebû Tâlib mahallesi'nde Hâşimî'lerle birleştiler Ebû Leheb, Hâşimî'lerden olduğu halde, müşriklerle beraber oldu ve mahalleden çıktı Ebû Tâlib, Müslüman olmadığı halde, Müslümanların başına geçti Hz Peygamber de üç yıldan beri ikamet etmekte olduğu Erkâm'ın evinden, Ebû Tâlib Mahallesine taşındı Müslümanlar burada üç yıl (616-619 M) abluka altında kaldılar b) Acıklı Günler Müslümanlar abluka altında kaldıkları bu üç yıl içinde çok sıkıntı çektiler Yeteri kadar erzâk temin edemedikleri için, açlıktan ağaç yapraklarını yediler Bazı küçük çocuklar, gıdasızlıktan öldü Ebû Cehil gece-gündüz Ebû Tâlib Mahallesi'ne girip çıkanları kontrol ediyor, mahalleye gizlice yiyecek maddesi sokulmasına imkân vermiyordu Hamza ve Ömer gibi cesûr olanların dışında kimse çarşıya çıkıp alış-veriş yapamıyordu Sa'd İbn Ebî Vakkas, bir defa bulduğu bir deri parçasını ıslatmış, ateşte kavurarak yemişti Kadınların ve çocukların açlıktan feryatları mahalle dışından duyuluyordu Müslümanlar yıllık yiyecek ve diğer ihtiyâçlarını ancak "eşhür-i hurum" denilen kan dökülmesi yasak dört ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) temin etmeğe çalışıyorlardı Peygamber Efendimiz de dâvet ve tebliğ vazifesini, özellikle Mekke'ye dışarıdan gelenlere ancak bu aylarda yapabiliyordu Müslümanlar üç yıl süren bu boykot esnâsında dayanılmaz sıkıntılara katlandılar Fakat Kureyş bundan da hiç bir netice alamadı c) Boykot Anlaşması'nın Yırtılması Müslümanların bu acıklı durumu müşriklerden bazı insaflı kimseleri de rahatsız etmeğe başladı Hişâm b Amr, Züheyr b Ebî Ümeyye, Mut'im b Adıy, Ebu'l-Bahterî, Zem'a b Esved ve Adıy b Kays bu kararı bozmak üzere anlaştılar(92) Kureyş'in toplu bulunduğu bir anda Harem-i Şerîf'e gittiler İçlerinden Züheyr: -"Ey Kureyş topluluğu, şu yaptığımız şey, insanlığa yakışmaz Biz her imkândan yararlanırken, bizim kabilemizin bir kolu olan Hâşimoğullarının aç bırıkılması insâfla bağdaşmaz Bu kararın bozulması gerekir Yemin ederim ki bu zâlim ahidnâme yırtılmadıkça buradan ayrılmıyacağım" diye söze başladı Ebû Cehil, Züheyr'i susturmak istediyse de, diğerleri de onu destekledikleri için muvaffak olamadı(93) Esâsen Kâbe' ye astıkları bu ahidnâmenin ağaç kurtları tarafından yendiğini Hz Peygamber (sas) haber vermişti Bir köşede oturmakta olan Ebû Tâlib de: -"Gidin, bakın Eğer yeğenimin sözü doğru çıkmazsa ben her istediğinize râzıyım Ama doğru ise sizin de bu zulme son vermeniz gerekir" demiş, bu haber bütün Mekke'de yayılmıştı Gerçekten, ahidnâmeyi yırtmak için ellerine aldıklarında, bütün yazıların kurtlar tarafından yenilmiş olduğunu gördüler(94) Müslümanlar Mekke Devri'nin 10'uncu yılında böylece bu korkunç boykottan kurtulmuş oldular (91) el-Buhârî, 2/158; Tecrid Tercemesi, 6/132 (Hadis No: 786); İbnü'l-Esîr, 2/87; Târih-i Din-i İslâm, 2/243-246; İbn Kayyım, Zâdü'l-Meâd, 2/122 (92) İbn Hişâm, 2/14-17; İbnü'l-Esîr, 2/ 88; Târih-i Din-i İslâm, 2/200-252 (93) İbn Hişâm, 2/15-16; İbnü'l-Esîr, 2/89 (94) İbn Hişâm, 2/16; İbnü'l-Esîr, 2/89-90; Zâdü'l-Meâd, 2/123; Tecrid Tercemesi, 6/133 IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet'in 10Yılı) 1- İKİ BÜYÜK ACI; EBÛ TÂLİB VE Hz HATİCE'NİN VEFATLARI Müslümanlar ablukadan kurtuldukları için sevindiler Çektikleri sıkıntıları unutmağa başladılar Fakat sevinçleri uzun sürmedi Boykotun kalkmasından 8 ay kadar sonra, iki büyük acı ile karşılaştılar Mekke Devri'nin 10'uncu yılı Şevvâl ayında önce Ebû Tâlib, üç gün sonra da Hz Hatice vefât etti(95/1) Ebû Tâlib, Müslüman olmamıştı(95/2) Fakat Hz Peygamber (sas)'e son derece bağlıydı O'nu çok seviyor, bu yüzden her fedâkârlığa katlanarak, müşriklerden gelecek kötülüklere karşı O'nu koruyordu Ölürken bile, Hâşimoğullarına, "O'na bağlı kalmalarını, uğrunda her fedâkârlığı yapmalarını, sözünden çıkmamalarını" vasiyyet etmişti Hz Hatice O'nun gam ortağı, şefkatli bir hayat arkadaşıydı En sıkıntılı anlarında O'nu teselli ediyor, bütün varlığı ile O'na destek oluyordu En büyük desteği olan, sevdiği iki insanı peşpeşe kaybettiği için Rasûlullah (sas) çok üzüldü Bu sebeple Mekke Devri'nin 10'uncu yılına "Senetü'l-huzn" (Hüzün yılı ) denildi Müşrikler, Ebû Tâlib'in sağlığında, Hz Peygamber (sas)'in şahsına pek ilişemiyorlardı O'nun ölümünden sonra, Rasûlullah (sas)'in şahsına da her türlü kötülüğü yapmağa başladılar Bir defa, Kâbe'de namaz kılarken, Ebû Cehil'in teşvîki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni kesilmiş bir devenin barsaklarını getirip, secdede iken üzerine koymuş, Rasûlullah (sas) başını secdeden kaldıramamıştı Kızı Fâtıma yetişerek, üzerini temizlemiş, Rasûlullah (sas) namazını bitirdikten sonra etrâfında gülüşen müşrikleri işâret ederek üç defa: -"Allah'ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum" dedikten sonra: "Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oğlu Ukbe'yi, Haccâc oğlu Şu'be'yi, Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'yi, Halef'in oğulları Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum" diye isimlerini birer birer saymıştı Rasûlullah (sas)'in isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de Bedir Savaşı'nda katledilip, leşleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atılmıştır(96) 2- TÂİF YOLCULUĞU (620 M) a) Hz Peygamber'in Tâif'te Karşılanışı Kureyş'in zulümleri artık katlanılamaz bir duruma gelmişti Bu yüzden Hz Peygamber (sas) Mekke Devri'nin 10'uncu yılı (620 M) Şevvâl ayında, yanına evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd'i de alarak Tâif'e gitti Tâiflileri "Hak Din"e dâvet edecekti Tâif'te Sakiyf Kabîlesi vardı, onlar da putperestti Rasûlullah (sas) 10 gün kadar, onlara İslâm'ı anlatmağa çalıştı, ileri gelenleri ile görüştü Hiç biri Müslüman olmadığı gibi, "Senden başka Peygamberlik gelecek kimse kalmadı mı?" diye alay ettiler "Memleketimizden çık da nereye gidersen git" diye Allah sevgilisini kovup hakaret ettiler Tâif'ten ayrılırken de çoluk çocuğu ve ayak takımı düşük tabîatlı kişileri yolun iki tarafına sıralayıp taşlattılar Rasûlullah (sas)'in ayakları, atılan taşlarla yara-bere içinde kaldı, ayakkabıları kanla doldu Ayaklarındaki yaraların verdiği acıdan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldırıp yaralı ayaklarını taşlamağa devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acıklı hâline gülüp eğleniyorlardı Vucûdunu atılan taşlara siper eden evlâtlığı Zeyd, bir kaç yerinden yaralandı Rasûlullah (sas) hayâtı boyunca karşılaştığı sıkıntılardan en büyüğünü o gün yaşamıştı Nihâyet Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'nin yol üstündeki bağına sığınarak ayak takımının tâkiplerinden kurtulabildi Burada bir çardağın gölgesinde, ellerini kaldırıp şu hazîn duâyı yaptı: -"İlâhi, kuvvetimin za'fa uğradığını, çâresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakîr görüldüğümü ancak sana arzederim Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği bîçârelerin Rabbı sensin, İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin Yâ Rabb, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrûm kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün nûruna sığınırım Râzı oluncaya kadar işte affını diliyorum Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir" (97) Görüldüğü üzere yapılan bunca ezâ ve cefâya rağmen bedduâ etmemiş, hatta yolda Mekke'ye iki konak mesâfede "Karn" denilen yerde kendisine Cebrâil gelerek: -"Ey Allah'ın Rasûlü, Allah kavminin sana söylediklerini işitti, yaptıklarını gördü, sana şu Dağlar Meleği'ni gönderdi Kavmin hakkında ne dilersen, bu meleğe emredebilirsin" dedi Dağlar emrine verilmiş olan melek de kendisini selâmladıktan sonra: -"Ya Muhammed, emrine hazırım (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavuşarak müşrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret" dedi Fakat Rasûlullah (sas): -"Hayır, onların ezilip yok olmalarını değil, Rabbımın bu müşriklerin sulbünden, O'na hiç bir şeyi ortak kılmayan ve yalnız Allah'a ibâdet eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum" demiştir(98) Rabîa'nın oğulları, Peygamber Efendimizin acıklı hâlini gördüler Hıristiyan köle Addâs ile O'na bir salkım üzüm gönderdiler Rasûlullah (sas) "Bismillah" diyerek üzümü yemeğe başlayınca, Addâs hayretle: -"Bu bölge halkı böyle söz söylemezler, onlar Allah adını anmazlar", dedi Hz Peygamber ona nereli olduğunu sordu Addâs: -"Ninovalıyım, Hıristiyanım", diye cevâp verdi Rasûlullah(sas): -"Demek kardeşim Yunus Peygamberin memleketindensin" dedi Addâs: -Sen Yûnus'u nerden biliyorsun? diye sordu Rasûlullah (sas): -Yûnus benim kardeşim, O'da benim gibi Peygamberdi, dedi Daha sonra Rasûl-i Ekrem Addâs'a İslâmiyeti anlattı Addâs da orada Müslüman oldu(99) Hz Muhammed (sas) en zor ve en sıkıntılı anlarında bile Peygamberlik görevini ihmâl etmiyordu b) Mekke'ye Dönüş Rasûl-i Ekrem'in himâyesiz Mekke'ye girmesi imkânsızdı Esasen, hayâtı tehlikede olduğu için Mekke'den Tâif'e gitmişti Bu sebeple dönüşte, Hira (Nûr) Dağına çıkarak, Kureyşin hatırı sayılır büyüklerinden Adiyy oğlu Mut'im'e haber gönderdi O'nun himâyesinde gece vakti Mekke'ye girdi Kâbe'yi tavâf edip Hârem-i Şerif'de iki rek'at namaz kıldıktan sonra evine döndü Arap âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldığı kişiyi korumağa mecburdu Bu sebeple, Mut'im ve çocukları silahlanıp Kâbe'nin dört bir tarafını tuttular Peygamber Efendimizin Mekke'ye girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini sağladılar(100) (620 M) Mut'im, Bedir savaşında müşrik olarak öldü Peygamber Efendimiz, Mut'im'in bu iyiliğini unutmamış, Bedir esirlerinin kurtarılması için Medine'ye gelen oğlu Cübeyr b Mut'im'e: - "Eğer senin o ihtiyar baban, sağ olsaydı da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona bağışlardım" demişti (101) (95/1) Zâdü'l-Meâd, 2/123; İbn-Hişâm, 2/57-58; İbnü'l-Esîr, 2/90-91 (Hz Hatice'nin Ebû Tâlib'den 50-55 gün kadar sonra vefât ettiği rivâyeti de vardır) (95/2) Ebû Talib ile Hz Peygamber (sas)in anne ve babasının ehli necattan olup olmadığı hakkında bkz Tecrid Tercemesi 4/679-703 (Hadis No: 665 ve izahı) ve 10/57-59 (Hadis No: 1549) (96) Bkz el- Buhârî 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 2/377 (Hadis No : 314) ve 10/45, (Hadis No: 1544) (97) Bkz Tecrid Tercemesi, 2/614 (431 No'lu Hadis ve açıklaması) İbn; Hişâm, 2/61; İbnü'l-Esîr, 2/91-92; Zâdü'l-Meâd, 2/123-124 (98) Bkz el-Buhârî 4/83; Tecrid Tercemesi, 9/ 35 (Hadis No: 1333); Zâdü'l Meâd, 2/124 (99) İbn-Hişâm, 2/62; İbnü'l-Esîr, age, 2/92 (100) İbnü'l-Esîr, age, 2/92-93; Zâdü'l-Meâd, 2/124; Târih-i Din-i İslâm, 2/278-279 (101) Buhârî, 5/20; Tecrid Tercemesi, 10/170 (Hadis No: 1574) V- KABÎLELERİ İSLÂMA DÂVET ve AKABE BÎATLARI 4- HZ HAMZA VE HZ ÖMER'İN MÜSLÜMAN OLMALARI a) Hz Hamza'nın Müslüman Olması Hamza, Peygamberimizin amcalarındandır Süveybe'den O da emdiği için, Rasûlullah (sas) ile süt kardeştir Mekke Devri'nin 6'ıncı (616 M) yılında Müslüman olmuştur Peygamberimiz bir gün "Safâ" tepesinde otururken yanından Ebû Cehil geçti Rasûlullah (sas)'e çirkin sözlerle hakarette bulundu Peygamberimiz hiç bir karşılık vermedi Hamza o gün ava gitmişti Dönüşünde, bir câriye, olayı Hamza'ya anlattı Hamza henüz Müslüman olmamıştı Yeğenine hakaret edilmesine dayanamadı, silahını çıkarmadan, derhal Kureyşin toplantı yerine gitti "Kardeşimin oğluna hakaret eden sen misin?" diyerek yayı ile Ebû Cehil'in kafasına vurup yaraladı Ebû Cehil, "Hamza Müslüman oluverir" korkusu ile ses çıkarmadı (87) Ebû Cehil'den, Peygamberimize yaptığı hakaretin öcünü alan Hamza, Rasûlullah (sas)'e giderek O'nu teselli etmek istedi Rasûlullah (sas)'in ancak imân etmesi ile memnûn olacağını söylemesi üzerine, şehâdet getirip Müslüman oldu(88) Hz Hamza son derece cesûr, kuvvetli, gözünü budaktan sakınmaz bir kişiydi Kendisinden üç gün sonra da Ömer Müslüman oldu Bu ikisinin Müslüman olmalarıyla, Müslümanlar büyük destek buldular b) Hz Ömer'in Müslüman Olması Hz Hamza'nın İslâm'ı kabûlü, Müslümanları sevindirmiş fakat müşrikleri telaşlandırmıştı Kureyş ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" de toplandılar "Bunlar gittikce çoğalıp kuvvetleniyorlar, çabuk çâresine bakmazsak, ileride önünü alamayacağımız tehlikeler doğar Buna kesin çâre bulmalayız" dediler Çeşitli teklifler ortaya atıldı Ebû Cehil: "-Muhammed (sas)'i öldürmekten başka çıkar yol yok Bu işi yapana şu kadar deve ve altın verelim," deyince Ömer ayağa kalktı: "-Bu işi ancak Hattâb oğlu yapar"? dedi Ömer alkışlar arasında yola çıktı Silahlarını kuşanıp giderken yolda Abdullah oğlu Nuaym'e rastladı Nuaym: "-Nereye böyle ya Ömer"? diye sordu Ömer: "-Araplar arasına ayrılık sokan Muhammed'in vücûdunu ortadan kaldırmağa" diye cevâp verdi "-Ya Ömer, sen çok zor bir işe kalkışmışsın Müslümanlar Muhammed (sas)'in etrafında pervane gibi dönüyor, seni O'na yaklaştırmazlar Yapabildiğini kabûl etsek, Hâşimoğulları seni yaşatmazlar" dedi Ömer bu sözlere kızdı "-Yoksa sen de mi onlardansın"? diye çıkıştı Nuaym: "-Sen benden önce kendi yakınlarına bak Enişten Saîd ile kız kardeşin Fâtıma Müslüman oldular," dedi Ömer buna hiç ihtimâl vermedi Fakat içine düşen şüpheyi gidermek için, yolunu değiştirip doğru eniştesi Saîd b Zeyd'in evine vardı Bu esnâda içeride Kur'ân-ı Kerîm okunuyordu Ömer, kapı önünde okunanları işitti Kapıyı kırarcasına vurdu İçerdekiler Ömer'i görünce telaşlandılar Ömer'in İslâm'a olan düşmanlığını biliyorlardı Hemen Kur'ân sahifesini sakladılar ve kapıyı açtılar Ömer: -"Nedir o okuduğunuz şey"? diye bağırdı Eniştesi: -"Bir şey yok", diye cevap verdi Ömer: -"İşittiklerim doğruymuş" diyerek, hiddetle eniştesinin üzerine atıldı Araya giren kız kardeşinin, bir tokatla yüzünü kan içinde bıraktı Canı yanan kızkardeşi Fâtıma: -"Ya Ömer, Allah'tan kork Ben ve eşim Müslüman olduk, bundan gurur duyuyoruz ve senden korkmuyoruz Öldürsen de dinimizden dönmeyiz" dedi ve şehâdet getirdi Yüzü kan içindeki kız kardeşinin bu hâli ve sözleri Ömer'i sarstı, kalbinde bir yumuşama başladı, âdeta yaptıklarına pişmandı Olduğu yere oturdu: -"Hele şu okuduğunuz şeyi getirin, göreyim", dedi Kız kardeşi Kur'ân-ı Kerîm sahifesini O'na verdi Bu sahife "Tâ Hâ" veya "Hadîd" Sûresinin ilk âyetleriydi Ömer büyük bir ilgi ile sahifeyi okumaya başladı "Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbîh ederler Yegâne galip ve hikmet sahibi olan O'dur Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur, hem diriltir, hem öldürür O her şeye hakkıyla kâdirdir O her şeyden öncedir Kendisinden sonra hiç bir şeyin kalmayacağı Son'dur, varlığı aşikârdır, gerçek mâhiyeti insan için gizlidir, O her şeyi bilir" (el- Hadîd Sûresi, 1-3) Ömer bu âyetleri okuduktan sonra derin bir düşünceye daldı Allah Kelâmı'nın yüksek mânâ ve fesâhati onun kalbine işlemişti "Göklerde ve yerde olan şeyler hepsi Allah'ın, bizim putlarımızın bir şeyi yok," diye düşündü "Beni Rasûlullah (sas)'in yanına götürün" dedi O esnada Hz Peygamber (sas) Safâ semtinde Erkâm'ın evindeydi Ömer'in silahlı olarak geldiğini gören Müslümanlar telaşlandılar Yalnızca, Hz Hamza: -İyilik için gelirse ne âlâ, aksi halde geleceği varsa, göreceği de var, telâşa gerek yok dedi Sağından ve solundan iki kişi tutarak Rasûlullah (sas)'in huzuruna götürdüler Ömer, Hz Peygamber (sas)'in önünde diz çökerek şehâdet getirdi Orada bulunanlar sevinçlerinden hep birden tekbir getirdiler Safâ tepesinde yükselen "Allâhü Ekber" sadâsı ile Mekke ufuklarını çınlattılar(89) Ömer: -"Kaç kişiyiz"? diye sordu -"Seninle 40 olduk," dediler Ömer: -"O halde ne duruyoruz"? Hemen çıkalım, Harem-i Şerîf'e gidelim, dedi Bütün Müslümanlar toplu halde Kâbe'ye gittiler Kureyş, Dâru'n-Nedve'de sonucu merak içinde beklemekteydi Müslümanların toplu halde Harem-i Şerîf'e ilerlediğini görünce: -"İşte Ömer, hepsini önüne katmış getiriyor " dediler Ömer Kureyşlileri görünce: -"Beni bilen bilsin, bilmeyen öğrensin, Ben Hattab oğlu Ömer'im İşte Müslüman oldum" dedi ve şehâdet getirdi Kureyşliler şaşkına döndüler Her biri bir tarafa savuştu Müslümanlar ilk defa Harem-i Şerîfte saf olup topluca namaz kıldılar(90) Hamza ve Ömer'in Müslüman olmalarıyla, İslâm'ın yayılması hız kazandı Daha önce 6 yılda sayıları ancak 40 kişiye ulaşabilmişken bir yıl sonra Müslümanların sayısı 300'ü geçmiş, bunlardan 90 kişi Habeşistan'a hicret etmişti (87) İbn Hişâm, 311-312; İbnü'l-Esîr, 2/83 (88) Târih-i Dini İslâm, 2/228 (89) İbn Hişâm, 1/366-371; İbnü'l-Esîr, age, 2/84-87 (90) Târih-i Din-i İslâm, 2/238-239 |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş HayatıV- KABÎLELERİ İSLÂMA DÂVET ve AKABE BÎATLARI 1- KABÎLELERİ İSLÂMA DÂVET Hz Peygamber (sas) Tâif'e Şevvâl ayında gitmişti Dönüşünde "eşhür-i hurum" denilen kan dökülmesi yasak aylardan Zilkade girmiş hac mevsimi başlamıştı Rasûlullah (sas) Hac mevsiminde Mekke yakınlarında kurulan Ukaz, Mecenne, Zülmecâz gibi panayırlara gidiyor, oralarda toplanan diğer Arap kabîleleriyle görüşüyor, onlara Kur'ân-ı Kerîm okuyor, Hak Dini tebliğe çalışıyordu Kureyşin ileri gelenleri Müslümanlığın Mekke dışında, diğer kabîleler arasında yayılmasından endişeye düştüler Rasûlullah (sas)'in gayretlerini boşa çıkarmak, O'nun sözlerine diğer kabîlelerin değer vermelerini önlemek için çâre aradılar "Hz Muhammed (sas) için ne diyelim?" diye düşündüler İçlerinden en isâbetli karar verdiğini kabûl ettikleri Muğire oğlu Velîd'den bu konuda yardım istediler Velîd, edebiyatın her çeşidinden anlayan, pek çok şâir ve hatibin düşünce ve bilgisinden yararlandığı son derece zeki, zengin ve itibârlı bir yaşlıydı Rasûlullah (sas) ile görüşerek O'ndan Kur'ân-ı Kerîm dinledikten sonra kanaatini şöyle özetledi - "Ben şiirin her çeşidini bilirim Muhammed'den dinlediklerim şiir değil O halde O'na şâir denilemez Dinlediklerim, nesir de değil O sözlerdeki güzellik ve belâgat hiç bir sözde bulunmaz Muhammed (sas)'e sihirbaz veya falcı da diyemeyiz Çünkü sözlerinin sihir ve fal ile bir ilgisi yok Mecnûn veya deli de denilemez Çünkü bu takdirde size kimse inanmaz Bu derece güzel sözleri, değil bir delinin, akıllı kimselerin bile söyleyebilmesi mümkün değildir Muhammed (sas)'e sihirbâz da diyemezsiniz Çünkü okuyup üflemiyor, düğüm bağlamıyor, sihirle ilgili hiç bir şey yapmıyor" - "O halde ne diyeceğiz?" diye sordular - "Ne diyeceğinizi bilemem Fakat sizin isnâd ettiğiniz, (şâir, falcı, mecnûn, sihirbâz gibi) sözlerin hiç biri O'na uymuyor O'nda böyle vasıflar yok Kimseyi bu sözlere inandıramazsınız" dedi Fakat, Velîd ertesi gün: - "O'na sihirbâz demek, başka sıfatlardan daha uygun Çünkü sözleri kardeşi kardeşten ayırıyor Akraba arasına ayrılık sokuyor Bu sebeple O'nun sözleri sihir ve büyüden başka bir şey değil O'na sihirbâz deyin" dedi (102) Kur'ân-ı Kerîm Velîd'in bu tutumunu şöyle anlatır: -"Çünkü o, düşündü, ölçtü, biçti Canı çıkası ne biçim ölçtü biçti Sonra baktı (düşündü), sonra kaşlarını çattı, suratını astı Sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı Bu sâdece öğretilen bir sihirdir, bu Kur'ân yalnızca bir insan sözüdür" dedi (el-Müddessir Sûresi, 18-25) Böylece O'na "sihirbâz, büyücü" demeğe karar verdiler Rasûlullah (sas) kiminle, hangi toplulukla görüşse, arkasından gidip: Sakın O'nu dinlemeyin, sözlerine kanmayın Büyücüdür, kardeşi kardeşten ayırır diye propaganda yapıyorlardı(103) Fakat müşriklerin bütün çabaları İslâm nûru'nun yayılmasını önleyemeyecekti "Allah'ın nûrunu ağızlarıyle söndürmek isterler Oysa, kâfirler istemese de Allah nûrunu mutlaka tamamlayacaktır" (et-Tevbe Sûresi, 32) 2- AKABE BİATLARI Zilhicce (621 ve 622 M) a) Akabe Görüşmeleri Peygamber (sas) Efendimiz Hac mevsimlerinde, Mekke yakınlarında kurulan panayırlara gelen, Kâbe'yi ve putlarını ziyâret eden kabîleler arasında dolaşıyor, onlara Kur'ân okuyor, onları İslâm'a dâvet ediyordu Bir gün Mekke'nin kuzeyinde, Mekke ile Mina arasında "Akabe" denilen bir tepede altı kişilik bir topluluğa rastladı Bunlar, Medine'den "Hazrec" kabîlesinden idiler(104) Rasûlullah (sas) onlarla konuştu Kur'an-ı Kerîm okudu, İslâm Dini'ni anlattı ve onları Müslümanlığa dâvet etti Medine'deki "Evs" ve Hazrec" adlı Arap kabîleleri ile "ehl-i kitâb" olan Yahûdiler arasında eskiden beri geçimsizlik vardı Ne zaman aralarında bir tartışma veya kavga çıksa, putperest olan Evs ve Hazreçlilere Yahûdîler: Yakında bir Peygamber gelecek, biz O'na uyar, kuvvetleniriz, öcümüzü sizden o zaman alırız derlerdi Medine'liler yakında bir Peygamber geleceğini yaşlı kimselerden de sık sık duyuyorlardı Hz Peygamber (sas), onları yeni dine dâvet edince birbirlerine bakıştılar "Yahûdilerin bekleyip durdukları, yaşlıların haber verdikleri Peygamber işte budur, biz Yahûdîlerin önüne geçelim" diyerek, kelime-i şehâdet getirip, hemen Müslüman oldular(105) Mekke Devri'nin 10'uncu yılının Zilhicce ayında (Nisan 620 M) gerçekleşen bu olaya "Birinci Akabe Görüşmesi", burada İslâm'ı kabûl eden altı kişiye de "İlk Medineli Müslümanlar" denir(106) Hz Peygamber (sas) ile Medine'liler arasında, hac mevsimlerinde "Akabe" tepesinde yapılan görüşmeler, Mekke Devri'nin 10-11 ve 12'inci yıllarında olmak üzere üç defa oldu 11 ve 12'inci yıllardaki görüşmelerde "Bîat" da yapıldı Bu sebeple, Akabe görüşmelerinin sayısı üç; Akabe Bîatları'nın sayısı iki'dir b) Birinci Akabe Bîatı (Zilhicce 621 M) Akabe Tepesinde Hz Peygamber (sas)'le görüşüp Müslüman olan bu 6 kişi, hac mevsimi sonunda Medine'ye döndüler Gördüklerini, yakınlarına ve dostlarına anlatarak, Medine'de Müslümanlığı yaymağa başladılar Bir sene sonra, hac mevsiminde Hz Peygamber (sas) ile görüşmek üzere Medine'den Mekke'ye 10'u Hazrec, 2'si Evs kabîlesinden olmak üzere 12 Müslüman geldi Bunlardan 5'i, bir yıl önceki ilk Akabe görüşmesinde bulunanlardandı Başkanları yine, birinci görüşmede olduğu gibi "Zürâre oğlu Es'ad"tı Mekke Devri'nin 11'inci yılı Zilhicce ayında Rasûlullah (sas) ile buluştular Bu ikinci buluşmada Medine'li 12 Müslüman(107) "Allah'a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık ve zinâ yapmayacaklarına, (kız) çocuklarını öldürmeyeceklerine, kimseye iftirâ etmeyeceklerine, Allah ve Peygamberine itâatten ayrılmayacaklarına" dâir Rasûlullah (sas)'e taahhütte bulundular; Hz Peygamber (sas)'in elini tutarak bîat ettiler(108) Medine'li Müslümanlar, bu görüşme ve bîattan sonra, Müslümanlığın yayılmasına gayret etmek üzere, memleketlerine döndüler Rasûlullah (sas)'in Medine'de Müslümanlığı ve Kur'ân-ı Kerîm'i öğretmek üzere öğretmen olarak görevlendirdiği "Umeyr oğlu Mus'ab"ı da berâberlerinde götürdüler(109) Mus'ab, Akabe'de bîat edenlerin reisi Hazrec kabîlesinden Es'ad b Zürâre'nin evinde misâfir olmuştu Evs ve Hazrec kabîlesi'nden Müslümanlığı kabûl edenlerin evlerine birer birer giderek, onlara Kur'ân-ı Kerîm ve din bilgileri öğretiyor, güzel ahlâkı, nezâketi ve kibarlığı ile herkesi İslâm'a bağlıyordu Es'ad b Zürâre ve Mus'ab b Umeyr'in gayretleriyle Medine'de Müslümanların sayısı hızla artıyordu Yalnız Evs kabîlesi reislerinden Sa'd b Muâz ile Üseyd b Hudayr Müslümanlığı henüz kabûl etmemişlerdi Bir gün Esâd ile Mus'ab çevrelerine toplananlara Müslümanlığı anlatırken Üseyd yanlarına geldi, maksadı onlara mâni olmaktı - Siz ne yapmak istiyorsunuz? Halkı atalarının yolundan saptırıyorsunuz diye söylendi Mus'ab O'na çok nâzik davrandı Kurân-ı Kerîm okudu Kısaca Müslümanlığı anlattı Üseyd, Kur'ân-ı Kerîm 'in tesirinde kaldı, "Bu ne güzel şey" diyerek Müslüman oldu ve şöyle dedi: - Ben gidip Sa'd b Muâz'ı göndereyim Eğer o da Müslümanlığı kabûl ederse, bu memlekette Müslüman olmayan hiç kimse kalmaz Sa'd, Medine'de Müslümanlığın yayılmasından memnûn değildi Es'ad ve Mus'ab'ın yanlarına öfke ile gitti Ey Es'ad, seninle aramızda akrabalık bağları olmasaydı, kabilemiz arasına bu ayrılık tohumlarını sokmana katlanmazdım diyerek çıkıştı Mus'ab ona da son derece yumuşak ve kibar davrandı Kısaca Müslümanlığı anlattı Kur'ân-ı Kerîm okudu Neticede Sa'd b Muâz da Müslüman olarak oradan ayrıldı Bu iki reisin tesiriyle Evs ve Hazrec kabîleleri içinde hemen hemen Müslüman olmayan kimse kalmadı(110) Mus'ab, Medine'deki bu memnûniyet verici gelişmeleri Hz Peygamber (sas)'e bildirdi Rasûlullah (sas) ve Müslümanlar bu duruma çok sevindiler Bundan dolayı bu seneye "Senetü'l İbtihâc" (Sevinç yılı) denildi(111) c) İkinci Akabe Bîatı (Zilhicce 622 m) Mekke Devri'nin 12'inci yılı hac mevsiminde, Medine'den Mekke'ye gelen ziyâretçiler arasında (73'ü erkek, 2'si kadın) 75 Müslüman vardı Bunlar hac'dan sonra (eyyâm-ı teşrik'in 2'nci gecesi), gece yarısı Hz Peygamber (sas) ile gene Akabe tepesi'nde gizlice buluştular Dikkati çekmemek için, her biri, değişik zamanlarda ve ayrı yollardan gelerek burada toplandılar İçlerinde, Hz Peygamber (sas)'in Medine'li akrabası Neccâr oğullarından Zeyd oğlu Hâlid (Ebû Eyyûb el-Ensârî) de vardı Rasûlullah (sas) toplantıya amcası Abbâs'la birlikte geldi Abbâs henüz Müslüman olmamıştı Fakat yeğenine son derece bağlıydı Ebû Tâlib'in ölümünden sonra, Arab âdetine göre O'nu himâyesine almıştı Bu sebeple önce toplantıda Abbâs konuştu: - Ey Hazrec ve Evs Cemaati, Siz de bilirsiniz ki, Hz Muhammed (sas)'in aramızda üstün bir yeri vardır Biz, O'nu şimdiye kadar, düşmanlarına karşı koruduk, yine de koruyacağız Siz şimdi O'nu, Medine'ye dâvet ediyor, orada kalmasını istiyorsunuz Kendisi de böyle arzu ediyor Ancak siz O'nu düşmanlarına karşı koruyabilecekseniz, götürünüz O'nu ele verecekseniz, bundan şimdiden vazgeçiniz" dedi(112) Medineliler Abbâs'ı dinledikten sonra: - Yâ Rasûlallah, siz de konuşunuz Bizden, Allah için, kendiniz için istediğiniz andı alınız Hazırız dediler Hz Peygamber (sas) bir mikdâr Kur'ân-ı Kerim okuduktan sonra: - Sevinçli hâlinizde de, kederli hâlinizde de din işinde kusur etmeyeceğinize, hakkın yerine getirilmesi için hiç bir şeyden çekinmeyeceğinize, yurdunuza hicret ettiğimde beni âileleriniz ve çocuklarınız gibi koruyacağınıza sizden söz (and) istiyorum" dedi Medineli Zürâreoğlu Es'ad: Yâ Rasûlallah, biz buraya sana bîat etmeğe geldik Sen nasıl emredersen öyle yaparız Çocuklarımızı, âilelerimizi nasıl korursak, seni daha fazla koruruz Sözümüzde dururuz İnâyet Allah'tandır dedi Medineliler: - Yâ Rasûlallah, Senin uğrunda, gösterdiğin yolda ölürsek bize ne var? diye sordular Hz Peygamber (sas): - Ahirette mükâfat olarak Cennet, dedi - Öyleyse ver elini, dediler Hepsi de Hz Peygamber (sas)'in elini tutarak, "İslâm yolunda gerekirse öleceklerine" and verip bîat ettiler(113) Hz Peygamber (sas)'in ve Müslümanların Medine'ye hicreti de bu görüşmede kararlaştırıldı Toplantı bittikten sonra, müslümanlar, geldikleri gibi, gene gizlice ayrı ayrı yollardan dağıldılar Kureyşliler 2'nci Akabe Bîatını, ancak kabîleler Mekke'den ayrıldıktan sonra duyabildiler (102) İbn Hişâm, 1/288-289; Târih-i Din-i İslâm, 2/188-192 (103) Bkz İbn-Hişâm, 2/63-65; İbnü'l-Esîr, 2/93-94 (104) Hz Peygamber (sas)'in dedesi Abdülmuttalib'in annesi Selma hatunun Hazrec kabilesinden oluşu sebebiyle, Rasûlüllah (sas) ile Hazrecliler arasında akrabalık vardı (105) İbni Hişâm, 2/70-71; İbnü'l-Esîr, age, 2/95; Zâdü'l-Meâd, 2/131 (106) Hepsi de Hazrec kabîlesinden olan bu altı kişi şunlardır Zürâre oğlu Es'ad, Mâlik oğlu Râfi, Hâris oğlu Avf, Âmir oğlu Kutbe, Âmir oğlu Ukbe, Abdullah oğlu Câbir (İbn Hişâm, 2/71-72; Zâdü'l-Mead 2/132) (107) İsimleri: Es'ad b Zürâre, Râfi b Mâlik, Avf b Hâris, Kutbe b Âmir, Ukbe b Âmir, Muâz b Hâris, Zekvân b Abd-i Kays, Ubâde b Sâmit, Yezid b Sa'lebe, Abbas b Ubâde, Ebu'l Heysem b Teyyihan, Uveym b Sâide, (İbn Hişâm, 2/ 73-75; Zâdül-Meâd, 2/132) (108) Bkz El-Mümtehine Sûresi, 12; el-Buhârî, 1/10; Tecrid Tercemesi, 1/29; (Hadis No: 18); İbn Hişâm, 2/75 (109) İbn Hişâm, 2/76; İbnü'l-Esîr, age, 2/96 (110) İbn Hişâm, 2/77-79; İbnü'l-Esîr, age, 1/97-98 (111) Târih-i Din-i İslâm, 2/313 (112) İbn Hişâm, 2/84; İbnü'l-Esîr, age, 2/98-99 (113) İbn Hişâm, 2/84-85; İbnü'l Esîr, age, 2/100 3- İSRÂ VE MÎRÂC MÛCİZESİ (Receb 621 M) a) Hz Peygamber (sas)'in Mîrâcı İkinci Akabe görüşmesinden sonra, Mekke Devri'nin 11'inci yılı Recep ayının 27'inci gecesi (Hicretten 19 ay önce) Peygamber Efendimizin "İsrâ ve Mîrâc" mûcizesi gerçekleşti İsrâ, gece yolculuğu ve gece yürüyüşü; Mîrâc ise, yükseğe çıkmak ve yükselme âleti demektir Bu büyük mûcize, gecenin bir bölümünde cereyân ettiği ve Rasûlullah (sas) bu gece semâlara ve yüce makamlara yükseldiği için bu mûcizeye "İsrâ ve Mîrâc" denilmiştir Kur'ân-ı Kerîm'de el-İsrâ Sûresi'nin 1'inci âyetinde: "Kulu Muhammed (sas)'i, bir gece Mescid-i Harâm'dan, kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın şânı ne yücedir Doğrusu O işitir ve görür" buyrulmuştur Rasûl-i Ekrem (sas)'in Mekke'deki Mescid-i Harâm'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya olan mîrâcı, yukarıda anlamı yazılan âyet-i kerime ile sâbittir Mescid-i Aksâ'dan semâlara ve yüce makamlara yükseldiğini ise, Peygamber Efendimizden nakledilen sahîh hadîs-i şerîflerden öğrenmekteyiz Hadîs-i şerîflerde anlatılanların özeti şöyledir(114) Rasûlullah (sas) bir gece Kâbe'nin "Hatîm" denilen kısmında iken, Cebrail'in getirdiği "Burak" denilen bineğe binerek Kudüsteki Mescid-i Aksâ'ya gelip burada namaz kılmıştır Buradan da "Mîrâc" denilen âlete binerek, semâlara yükselmiştir 1'inci semâda Hz Âdem, 2'inci semâda Hz Yahyâ ve Hz İsâ, 3'üncü semâda Hz Yûsuf, 4'üncü semâda Hz İdrîs, 5'inci semâda Hz Harûn, 6'ıncı semâda Hz Mûsâ ve 7'inci semâda Hz İbrâhim ile görüştü Bunlardan her biri Rasûlullah (sas) 'i selâmlayıp tebrik ettiler, "hoşgeldin sâlih kardeş," dediler Daha sonra "Sidretü'l-müntehâ"ya yükseldi Orada kazâ ve kaderi yazan kalemlerin çıkardıkları sesler duyuluyordu Sidretü'l-müntehâ'dan ötesi, sözle anlatılması mümkün olmayan bir âlemdi Buraya kadar beraber oldukları Cebrâil de buradan öteye geçememiş, "benim için burası sınırdır, parmak uçu kadar daha ilerlersem, yanarım" demiştir Mîrâcta Cenab-ı Hakk, sevgili Peygamberine nice âlemler gösterdi Kuluna vahyedeceğini vâsıtasız vahyetti Bu makamda Hz Peygamber (sas)'e üç şey verildi(115) 1) Beş vakit namaz farz kılındı(116) 2) Bakara Sûresi'nin son iki âyeti (Amene'r-rasûlü) vahyedildi 3) Ümmetinden şirk koşmayanların Cennet'e girecekleri müjdesi verildi b) Mîrâc Mûcizesine Karşı Müşriklerin Tutumu Peygaber Efendimiz, mîrâcı ve mîrâcda gördüklerini ertesi sabah anlattı Mü'minler Rasûlullah (sas)'i tasdik ve tebrik ettiler Müşrikler ise inkâr ettiler Bir gecede Kudüs'e gidip gelmek imkânsız bir şey, dediler İçlerinde Kudüs'e gitmiş ve Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar vardı - Mescid-i Aksânın kaç kapısı var? Şurası nasıl, burasında ne var? diye Rasûlullah (sas)'i soru yağmuruna tuttular(117) Hz Peygamber bu konuyu daha sonra şöyle anlatmıştır: "Kureyş bana seyâhat ettiğim yerler, özellikle Mescid-i Aksâ ile ilgili öyle şeyler sordular ki, İsrâ gecesi bunlara hiç dikkat etmemiştim Fakat Cenâb-ı Hakk, benimle Beyt-i Makdis arasındaki mesâfeyi kaldırdı Ne sordularsa, oraya bakarak cevâp verdim"(118) Bu durumda ne yapacaklarını şaşıran müşrikler Hz Ebû Bekir'e koştular Muhammed dün gece Kudüs'e gidip geldiğini, göklere çıktığını söylüyor Buna da mı inanacaksın, dediler Ebû Bekir, hiç tereddüt göstermeden: "Bunu O söylemişse inandım gitti Ben O'nu bundan daha önemli olan konularda tasdik ediyorum Akşam- sabah göklerden vahiy geldiğini söylüyor, buna inanıyorum" dedi Bu yüzden Hz Ebû Bekir'e "Sıddîk" denildi Ehli- sünnet bilginlerinin çoğunluğuna göre, İsrâ ve Mîrâc aynı gecede; Rasûlullah (sas) 'in rûh ve vücuduyla birlikte uyanık hâlde iken olmuştur İsrâ ile Mîrâcın ayrı gecelerde olduğunu, rüyâ hâlinde ve rûhâni olarak vuku bulduğunu kabûl eden bilginler de vardır; fakat bunların sayısı azdır(119) c) Mîrâc'ta Teşri Kılınan Hükümler Kur'ân-ı Kerîm'de, Mirâc'ın en yüksek hâli anlatılırken: "(Rabbına) iki yay kadar veya daha da yakın oldu Allah Kulu'na vahyettiğini o anda vahyetti" (en Necm Sûresi, 9-10) buyrulmaktadır Bu âyetlerden Rasûlullah (sas)'e, Mîrâc'ta pek çok esrâr ve maârifin bildirildiği anlaşılmaktadır Baştan sona Mîrâc ve Mîrâc'ta teşri kılınan hükümlerin anlatıldığı el-İsrâ Sûresi'nin 80'inci âyetinde Hz Peygamber (sas)'e: "Rabbim, beni şerefli bir girişle (Medine'ye) koy, sâlim bir çıkışla da (Mekke'den) çıkar" diye dua etmesi emredilerek yakında hicretine izin verileceğini; 81 'inci âyetinde ise: "De ki: Hakk geldi, bâtıl yok olup gitti, esâsen bâtıl yok olmağa mahkûmdur" buyurularak çok yakında İslâm'ın küfre galebe çalacağına, neticede Mekke'nin Rasûlullah (sas) tarafından fethedilip Kâbe'nin putlardan temizleneceğine işâret olunmuştur Yine aynı sûrenin 23-29'uncu âyetlerinde dinin temelini teşkil eden hükümler yer almıştır Bu âyetlerin anlamları şöyledir: "Rabb'ın şunları kesinlikle hükmetti: Kendisinden başkasına kulluk etmeyin Ana-babaya iyilik edin Onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlayacak olursa, onlara "öf" bile deme, onları azarlama, her ikisine de hep tatlı söyle Onlara şefkatle tevâzu kanadını ger ve 'Rabbım, onlar, küçükken beni nasıl ihtimâmla yetiştirmişlerse, sen de kendilerini öylece esirge' diye onlar için duâ et Rabbınız, içinizdekini en iyi bilendir İyi kimseler olursanız, kendisine yönelip tevbe edenleri bağışlar Hısıma, yoksula, yolda kalmışa, herbirine hakkını ver Elindeki malını saçıp savurma, saçıp savuranlar, şüphesiz şeytânla kardeş olmuşlardır Şeytân ise Rabb'ına karşı son derece nankördür Rabbından umduğun rahmeti elde etmek için hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, bâri onlara yumuşak söz söyle (sert davranma) Elini boynuna bağlayıp cimrilik etme, onu büsbütün açıp hepsini de saçma Yoksa pişmân olur, açıkta kalırsın, Şüphesiz Rabb'n, dilediği kimsenin rızkını genişletir, dilediğininkini daraltır, ölçü ile verir O, kullarını gören ve her şeyden haberdâr olandır Çocuklarınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin Onları da sizi de Biz rızıklandırırız Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur Sakın zinâya yaklaşmayın Doğrusu bu çirkindir ve çok kötü bir yoldur Allah'ın harâm kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın Haksız yere öldürülen kimsenin velisine bir yetki vermişizdir Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin Çünkü o, ne de olsa yardım görmüştür Erginlik çağına ulaşıncaya kadar, yetîmin malına, en güzel şeklin dışında yaklaşmayın Bir de verdiğiniz sözü yerine getirin Çünkü verilen sözde sorumluluk vardır Ölçtüğünüz zaman ölçeği tam yapın, doğru terâzi ile tartın Bu daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir Bilmediğin şeyin ardına düşme Doğrusu kulak, göz ve kalb, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur Yeryüzünde böbürlenerek yürüme Çünkü ne yeri delebilir, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin, (onlarla büyüklük yarışı yapabilirsin) Rabb'ının katında bunların hepsi, beğenilmeyen kötü şeylerdir Bunlar Rabb'ının sana bildirdiği hikmetlerdir Sakın Allah'la beraber bir başka tanrı edinme Yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak Cehennem'e atılırsın" (İsra Sûresi, 23-29) Bu âyetlerdeki ilâhî emirler şöylece özetlenebilir: 1) Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, 2) Anne-babaya iyi muâmele edin, 3) Hısıma,yoksula, yolda kalmışa haklarını verin, 4) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun, 5) Çocuklarınızı öldürmeyin, 6) Zinâya yaklaşmayın, 7) Haklı bir sebep olmadıkça cana kıymayın, 8) Daha iyiye götürmek amacı dışında yetim malına yaklaşmayın, 9) Verdiğiniz sözü yerine getirin, sözünüzde durun, 10) Ölçü ve tartıyı tam yapın, 11) Hakkında bilginiz olmayan şeyin peşine düşmeyin, 12) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun (114) Bkz Buhârî, 1/91-93 ve 4/247-250; Tecrid Tercemesi, 218-232 (Hadis No: 227) ve 10/60-80; (Hadis No: 1550-1552) (115) Müslim, 1/157, (Kel-İmân, B,76, Hadis No: 173/279) (116) Mîrâc'dan önce namaz, akşam va sabah olmak üzere günde iki vakit kılınıyordu "Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Kalk, azâb ile korkut Rabbinin adını (namazda tekbir ile) yücelt" (Müddessir Sûresi, 1-3) anlamındaki âyetler inince, Rasûlüllah (sas) Cibril (as)'ın târifi ile abdest alıp namaz kılmıştır Rasûlüllah (sas)'in Cibril'e uyarak kıldığı bu ilk namaz, sabah vaktinde kılınmıştır Aynı gün akşam namazını Hz Hatice ile cemâatle kıldılar Ertesi gün bu cemâate Hz Ali, daha sonra Hz Ebû Bekir ve Zeyd b Hârise de katıldı Böylece, (Mîrâc'da 5 vakit namaz farz kılınmadan önce) Risâletin başlangıcından itibâren Rasûlüllah (sas) ve Müslümanlar, akşam ve sabah olmak üzere, günde iki vakit namaz kılıyorlardı Bu iki vakit namazdan başka, "Müzzemmil Sûresi"nin ilk âyetleri ile "gece namazı" farz kılınmıştı Müslümanlar geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılıyorlardı Gece namazı bir sene kadar farz olarak devâm ettikten sonra, aynı sûre'nin son âyeti (Müzzemmil Sûresi, 20) ile farziyeti kaldırıldı, nâfile (tatavvu) namaz oldu Mîrâc'da farz kılınan 5 vakit namaz ile bütün bu namazlar kaldırıldı Ancak, Hz Peygamber (sas)'e hâs, ona âit olmak üzere gece namazının farziyeti devâm etti (Bkz İsrâ Sûresi, 79; Tecrid Tercemesi, 2/231-232, Hadis No: 227'nin açıklaması; Tahir Olgun, İbâdet Târihi, 28-38, İst, 1946) (117) Tecrid Tercemesi, 10/64 (118) Buhârî, 4/248;Müslim, 1/157; (Kel-İmân, B, 75); Tecrid Tercemesi, 10/63 (Hadis No: 1550) (119) Bkz Zâdü'l-Meâd, 2/126-127 |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş HayatıVI- MEDİNEYE HİCRET "Rabb'ım, beni şerefli bir girişle (Medineye) koy, sâlim bir çıkışla da (Mekke'den) çıkar" (el-İsrâ Sûresi, 80) 1- MÜSLÜMANLARIN MEDİNE'YE HİCRETLERİ Hicret bir yerden başka bir yere göç etme demektir Müşriklerin zulümleri yüzünden Mekke'de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi Bu sebeple 2'inci Akabe Bîatında Hz Peygamber (sas) ve Müslümanların Medine'ye hicretleri de kararlaştırılmıştı Rasûlullah (sas) "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi"(120) diyerek Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi 2'inci Akabe Bîatı, Peygamberliğin 12'nci yılının son ayı olan Zilhicce'de yapılmıştı 13'üncü yılın ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başladı Mekke'den Medine'ye ilk hicret eden, Beni Mahzûm'dan Abdülesed oğlu Ebû Seleme(121), en son hicret eden ise Rasûlullah (sas)'in amcası Abbâs'tır Mekke'nin fethine kadar geçen süre içinde, dini uğruna, evini-barkını, malını-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasını, bütün varlığını Mekke'de bırakarak Rasûlullah (sas)'in müsâdesiyle Medine'ye göç eden Mekke'li Müslümanlara "Muhâcirûn" adı verilmiştir Medine'de muhâcirleri misâfir eden, onlara bütün imkânları ile yardımcı olan Medine'li Müslümanlara da "Ensâr" denilmiştir Muhâcirûn ve Ensâr, Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok vesîlelerle övülmüşlerdir(122) Muharrem ve safer aylarında Müslümanlar, âileleri ile birlikte hicret ettiler Birer, ikişer, gizlice Mekke'den ayrılıp Medine'ye gittiler Ensâr tarafından Medine civârındaki "Avâlî" denilen köylere yerleştirildiler Hz Ömer Mekke'den gizli ayrılmadı Kılıcını kuşandı, Kâbe'yi tavâf etti Bütün müşriklere meydan okuyarak: İşte ben Medine'ye gidiyorum Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler peşime düşsün dedi Ömer'in hicreti Hz Peygamber (sas)'in hicretinden 15 gün kadar önce olmuştu Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti Yalnızca Hz Ebû Bekir ile Hz Ali'yi Rasûlullah (sas) Mekke'de alıkoymuştu(123) Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasûlullah (sas): "Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek" diyerek hicretini geciktirmiştil(124) Mekke'de müslümanlıkları yüzünden âileleri tarafından hapsedilmiş olanlar ile köle ve câriyelerden başka Müslüman kalmamıştı Rasûlullah (sas) düşmanları arasında, en büyük tehlike karşısında yapayalnız bulunuyordu (120) el-Buhârî, 4/ 255; Tecrid Tercemesi, 10/86 (121) İbn Hişâm, 2/112; Zâdü'l-Meâd, 2/136; Tarîh-i Din-i İslâm, 2/320 (122) Bkz el-Enfâl Sûresi 72, 74; Tevbe Sûresi, 20, 100; Nahl Sûresi, 41,110; Hac Sûresi, 58; Haşr Sûresi, 9; Fetih Sûresi, 10,18, 29, (123) Zâdü'l-Meâd, 2/136 (124) el-Buhârî, 4/255; İbn Hişâm, 2/ 124; İbnü'l-Esîr, age, 2/101 2- HZ PEYGAMBER (SAS)'İN HİCRETİ a) Dâru'n-Nedve'nin Korkunç Kararı Akabe görüşmeleri ile Müslümanlık Medine'de yayılmağa başlamış, müşrikler korktuklarına uğramışlardı Üstelik Mekke'deki Müslümanlar da Medine'ye göç etmişlerdi Şimdi Hz Muhammed (sas)'de Medine'ye gider, Müslümanların başına geçerse, Mekke'lilerin Şam ticâret yolu kapanabilirdi Mekke müşrikleri Müslümanlara son derece kötü davranmışlar, târihte eşine ender rastlanan işkence ve hakarette bulunmuşlardı Bunlar Medine'lilerle birleşip, kuvvetlendikten sonra kendilerinden öç alabilirlerdi Esâsen Mekke'lilerle Medine'liler arasında, öteden beri geçimsizlik vardı Çünkü Mekke'liler Adnânîlerden; Medine'liler ise Kâhtânîlerdendi Durumun ciddiliğini anlayan Kureyş müşrikleri, Mekke'de yapayalnız kalan Peygamber Efendimize ne yapmak gerektiğini kararlaştırmak üzere Dâru'n-nedve'de toplandılar Toplantıda Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Ebu'l-Bahterî, Utbe b Rabîa, Cübeyr b Mut'im, Nadr bHâris, Ümeyye bHalef, Hakim bHızâm gibi Mekke ileri gelenlerinin hemen hepsi vardı Müslümanlık tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürdüler İçlerinden Ebûl Bahteri: - Muhammed (sas)'i bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi Amr oğlu Hişâm: - O'nu bir deveye bindirip Mekke'den çıkaralım, uzak yerlere sürelim, dedi Ebû Cehil ise: - Kureyş'in bütün kollarından birer temsilci seçelim Bunlar aynı anda hücûm edip Muhammed (sas)'i bir hamlede öldürsünler Kimin vurduğu, kimin darbesiyle öldüğü belli olmasın Böylece kanı bütün Kureyş kabîlesine dağılsın, Hâşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamayacaklarından kan davasına kalkışamazlar Çâresiz diyete (kan bedeline) râzı olurlar Bu iş böylece kapanır dedi Ebû Cehil'in teklifi ittifakla kabûl edildi Diğer teklifler beğenilmedi Hemen Kureyş kollarında 40 yeminli kişi seçip toplantıyı bitirdiler(125) Müşriklerin Dâru'n-Nedve'deki bu konuşma ve plânları el-Enfâl Sûresi'nin 30'uncu âyetinde şöyle özetlenmektedir "Ya Muhammed, hatırla şu zamanı ki, inkâr edenler (Mekke müşrikleri) seni bir yere kapatmak veya (hepsi birden) öldürmek yahut da (Mekke'den) çıkarmak için sana tuzak hazırlıyorlardı Onlar sana tuzak kurarken, Allah da (onlara) tuzak kuruyordu Allah tuzakların en iyisini kurar" b) Rasûlullah (sas)'in Evinin Müşrikler tarafından Kuşatılması Müşriklerin bu korkunç plânını Cebrâil (as) Peygamber Efendimize haber verdi "Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında yatmayacaksın, evini terkedeceksin" dedi Böylece Rasûlullah (sas)'e de hicret için izin verildi Rasûl-i Ekrem (sas) Hz Ali'yi çağırdı "Ben Medine'ye gidiyorum Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme Sabahleyin şu emânetleri sâhiplerine ver(126) Ondan sonra sen de hemen gel" dedi Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme cânileri evin etrâfını sardılar(127) Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi Hz Ali, Rasûlullah (sas)'in yatağına yattı Hz Peygamber (sas) eline bir avuç kum alıp, evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı Saçılan kum taneleri cânilerden herbirine isâbet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı Rasûlullah (sas) "Yâ-Sîn Sûresi"nin başından: "Biz onların önlerine ve arkalarına birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik Onlar artık elbette görmezler" anlamındaki 9'uncu âyetine kadar olan kısmı okuyarak, aralarından geçip gitti(128) Müşrikler Hz Muhammed (sas)'in yatağında yattığını sanıyorlardı Sabahleyin, yatakta yatanın Ali olduğunu görünce, donakaldılar, ne yapacaklarını şaşırdılar; hiddetlerinden çıldıracak hâle geldiler Hemen her tarafı aramağa koyuldular Mekke'yi alt üst ettiler Fakat Hz Peygamber yoktu Muhammed (sas)'i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler Bu haber duyulunca, ne kadar mâceracı, cânî, katil varsa, hepsi etrâfa yayıldı Mekke'de ve Mekke dışında, harıl harıl Hz Peygamber (sas)'i arıyorlardı Rasûlullah (sas), gece evinden ayrıldıktan sonra Kâbe'yi tavâf etti "Ey Mekke, sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin; eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım", dedi(129) Ertesi gün öğle sıcağında Hz Ebû Bekir'in evine vardı Allah'ın emri ile, berâber hicret edeceklerini bildirdi Hz Ebû Bekir, sevinç göz yaşları ile, 4 aydır dışarıya bırakmayıp, ağaç yaprakları ile beslemekte olduğu iki cins devesini işâret ederek: Dilediğini seç, Yâ Rasûlallah, dedi Rasûlullah (sas) bedelini ödeyerek devenin birini aldı Rasûlullah (sas) ve Ebû Bekir için hazırlanan yol azığı bir dağarcığa konuldu Ebû Bekir'in kızı Esmâ, belindeki bez kemeri ikiye ayırıp bir parçası ile bu dağarcığın ağzını bağladığı için Esma'ya "Zâtü'n-nitâkayn" (iki kemerli) ünvânı verild(130/1) c) Mağarada Gizlenmesi Gece olunca, her ikisi evin arka penceresinden çıktılar Ayakkabılarını çıkarıp, ayaklarının uçlarına basarak ıssız yollardan Mekke'nin güneyine doğru ilerlediler 15 saat (3 mil) mesafede Sevr Dağı'nın tepesindeki mağaraya vardılar Kureyşin araması bitinceye kadar, (perşembeyi cumaya bağlayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu mağarada gizlendiler Ebû Bekir'in oğlu Abdullah, geceleri mağaraya gelip Mekke'de olup biteni anlatıyor, ortalık ağarmadan gene Mekke'ye dönüyordu Kölesi Âmr b Füheyre de koyunlarını otlatırken akşamları Sevr dağına götürüp onlara süt veriyordu Peygamber Efendimizi ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek, nihâyet Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu Hz Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla: -"Yâ Rasûlallah, eğilip baksalar, bizi görecekler, demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz: -"Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir(130/2) İki yoldaş ki, üçüncüsü Allah'tır, hiç endişe edilir mi?" buyurdu(131) Tâkipçiler Sevr dağı'na henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurtlamıştı Bu durumda Kureyşliler mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek bırakıp gittiler(132) Kureyşlilerin aramaları üç gün sürdü Peygamber Efendimiz ile Ebû Bekir Mekke'de iken Abdullah b Uraykıt adında henüz müslüman olmamış, fakat son derece emîn bir şahsı kılavuz olarak kiralayıp develeri de ona teslim etmişlerdi(133) Kılavuz Abdullah, üç gün sonra, dördüncü günün (Pazar) sabahı develeri mağaraya getirdi Devenin birine Rasûlullah (sas) ile Ebû Bekir diğerine ise kılavuz Abdullah ile Ebû Bekir'in kölesi Âmir b Füheyre bindiler Sâhili takibederek Medine'ye doğru 24 saat hiç dinlenmeden yol aldılar Deve yürüyüşü ile 13 günlük olan Medine yolunu 8 günde katederek 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622 pazartesi günü Kuba'ya ulaştılar Rasûlullah (sas)ilk vahiy Hîra (Nûr) dağı'ndaki mağarada gelmişti Hira'daki mağara ile Sevr'deki mağara arasında geçen müddet, Rasûlullah (sas) 'in Peygamberlik hayatının Mekke Devri'ni teşkil etmişti Sevr dağı'ndaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke Devri'nin sonu, Medine Devri'nin başı olmaktaydı d) Rasûlullah (sas)'i Tâkibedenler Hicret yolculuğunda Peygamber Efendimiz iki önemli takiple karşılaştı Müdliçoğullarından Sürâka, Kureyş'in ilân ettiği mükâfâtı ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu Atını dört nala sürerek Rasûlullah (sas) ve arkadaşlarına yaklaştığı sırada, atı sürçüp kapaklandı Kendisi de yere yuvarlandı Yeniden atına binip koşturdu Tam yaklaştığı sırada, atının ön ayakları kuma saplandığı için, yine düştü Atını zorlukla kurtardı Sürâka'nın morali iyice bozulmuştu Rasûlullah (sas)'den özür diledi Yazılı bir emânnâme alarak geri döndü; diğer tâkipçileri de "ben aradım, boşuna yorulmayın, bu tarafta yok" diyerek geri çevirdi(134) Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyşin ilân ettiği mükâfâtı alabilmek için Rasûlullah'ı tâkibe başlamıştı Fakat ilk görüşte, yanındakilerle beraber Müslüman oldu Daha sonra başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağının ucuna bağladı "Sizin gibi şanlı bir kafile bayraksız gitmez İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım" diyerek ta Kuba Köyü'ne kadar Rasûlullah (sas)'e bayraktarlık yaptı Daha sonra, Şam'dan Mekke'ye dönmekte olan bir ticâret kafilesine rastladılar Kafilede bulunan, ilk 8 Müslümandan Avvâm oğlu Zübeyr, Rasûlullah (sas) ve Ebû Bekir'e beyaz elbiseler giydirdi(135) Ve Medine'lilerin kendilerini sabırsızlıkla beklediklerini haber verdi Rasûlullah (sas)'ın yola çıktığı Medine'de duyulmuştu Bu yüzden Medineliler, Rasûlullah (sas)'i karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı 12 Rabiulevvel /23 Eylül 622 Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip dönmüşlerdi Bu esnâda bir iş için evinin yüksek kulesinden etrafı seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor, diye haykırdı (125) Bkz İbn Hişâm, 2/125-126, İbnü'l-Esîr, age, 2/102; Zâdü'l-Meâd, 2/ 136-137; Tecrid Tercemesi, 10/87-88 (126) Mekke'de en güvenilir kimse olduğu için, bütün Mekkeliler en değerli şeylerini Hz Peygamber (sas)'e emânet ederlerdi Bu güvenirliği yüzünden O'na "Muhammedü'l-Emin" diyorlardı (İbn Hişâm, 2/129) (127) Bu câniler arasında:Ebû Cehil, Hakem bel-Âs, Ukbe b Ebî Muayt, Nadr b Hâris, Ümeyye b Halef, Zem'a bEsved ve Ebû Leheb de vardı (Tecrid Tercemesi, 10/88; Târih-i Din-i İslâm,2/32) (128) Kur'ân-ı Kerîm'de bu olaya işâretle: (Habibim, bir avuç kumu onların üzerine) attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı, hedeflerine O ulaştırdı (el-Enfâl Sûresi, 17) buyrulmuştur (129) İbn Mâce, 2/1037 (Hadis No: 3108), Kahire, 1378/1953; Tirmizi, 5/722 (Hadis No: 3925), Kahire, 1385/1965; Asr-ı Saâdet, 1/294 (130/1) Tecrid Tercemesi, 8/415 (Hadis No: 125) ve 10/100 (Hadis No : 1ğ) (130/2) et-Tevbe Sûresi, 40 (131) el-Buhârî, 4/263; Tecrid Tercemesi, 10/119 (Hadis No: 1557) (132) Zâdü'l-Meâd, 2/137; Târih-i Din-i İslâm 2/330; M Hamîdullah, İslâm Peygamberi, 1/124 (133) Zâdü'l-Meâd, 2/137 (134) el-Buhârî, 4/256-257; Tecrid Tercemesi, 10/102-104; (Hadis No: 1ğ) (135) el-Buhârî, 4/257; Tecrid Tercemesi, 10/105 (Hadis No: 1ğ) 3- MEDİNE'YE VARIŞ a) Hz Peygamber (sas) Kuba'da Medineliler derhal silahlanarak, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler Rasûlullah (sas)'i Medine'ye bir saat uzaklıkta Kuba Köyünde karşıladılar Rasûlullah (sas) burada Amr b Avf Oğulları'nda 14 gece misâfir kaldı(136) Bu esnâda Kur'ân-ı Kerîm'de "takvâ üzere yapıldığı" bildirilen Kuba Mescidi'ni binâ etti ve burada namaz kıldı(137) Rasûlullah (sas)'den 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz Ali de, gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kuba'da iken kafileye yetişti b) İlk Cuma Namazı ve İlk Hutbe 14 gün sonra, bir cuma günü Hz Peygamber (sas) Efendimiz devesine bindi Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medine'ye hareket etti Yolda "Sâlim b Avf oğulları"na âit "Rânûnâ Vâdisi"nde öğle vakti oldu Rasûlullah (sas) burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk Cuma Namazını kıldırdı İlk hutbede Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra: Ey nâs, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz Allah'ı çok anmak, gizli ve âşikâr çok sadaka vermek sûretiyle O'nunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görürsünüz, kaçırdıklarınızı tekrâr elde edersiniz Biliniz ki, Cenab-ı Hakk, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün şu bulunduğum yerde Cuma namazını kıyâmete kadar, üzerinize farz kıldı Hayâtımda veya benden sonra, -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde, önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği için kim bu namazı terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiç bir işine hayır vermesin Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabûl eder(138) Ey Nâs, kendinize âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız Sonra Rabbınız, -arada tercümân veya perdedâr olmaksızın- bizzat: - Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş, ihsânda bulunmuştum Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin? diye soracaktır O kimse sağına, soluna bakacak, hiç bir şey göremeyecek Sonra önüne bakacak, orada Cehennem'i görecek Öyleyse yarım hurma ile de olsa, kendini ateşten korumağa gücü yeten, bunu yapsın Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın Çünkü bir iyiliğe 10'dan 700 katına kadar sevap verilir Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun(139) Rasûlullah (sas) birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra ikinci hutbede de şunları söylemiştir Hamd Allah'a mahsustur O'na hamdeder O'ndan yardım dileriz Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah'a sığınırız Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz O'nun saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim O birdir, eşi , ortağı ve benzeri yoktur Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı (Kur'ân-ı Kerîm) dir Allah'ın kalbini Kur'ân ile süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu, Kur'ân'ı diğer sözlere tercîh eden kimse felâh bulup kurtulmuştur Allah'ın sevdiğini seviniz Allah'ı bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz Allah Kelâmı Kur'an'dan ve zikrinden usanmayınız Allah'ın Kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın Yalnız Allah'a kulluk edip ibâdetinizde O'na hiç bir şeyi ortak yapmayınız O'ndan hakkıyla sakınınız Yaptığınız iyi şeyleri dilinizle doğrulayınız Aranızda Allah'ın rahmet ve merhametiyle sevişiniz Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun(140) c) Hz Peygamber (sas)'in Medine'de Karşılanışı Cuma namazından sonra Rasûlullah (sas) Medine'ye hareket etti(141) Medine, târihinin en önemli gününü yaşıyordu Halk bayram sevinci içinde, Kuba'dan itibâren yolu iki taraflı doldurmuştu Kadınlar şiirler söylüyor, çocuklar "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi" diye bağrışıyor, küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlardı Medine halkı, Rasûlullah (sas)'in gelişinden duyduğu sevinci, hiç bir şeyden duymamıştı Herkes Peygamber Efendimizi kendi evinde misâfir etmek istiyor, "Ey Allah'ın Rasûlü, bize buyurunuz "diyerek deveyi durdurmak istiyorlardı Rasûlullah (sas) ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı - "Siz deveyi kendi hâline bırakınız O memurdur, emrolunduğu yere gider," diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu Nihâyet deve, hâlen "Mescidü'n-Nebi"nin bulunduğu boş arsada çöktü, Rasûlullah (sas) inmedi Deve kalkarak bir kaç adım gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüğü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadı Rasûlullah (sas) üzerinden inerek: - "Akrabamızdan en yakın kimin evi?" diyerek etrâfındakilere sordu Zeyd oğlu Hâlid(142) - İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlallâh diyerek Rasûlullah (sas)'i dâvet etti Peygamber Efendimiz böylece Hz Hâlid'in misâfiri oldu Bu misâfirlik "Mescidü'n-Nebî"nin inşâatı tamamlanıncaya kadar 7 ay devam etti(143) (136) el-Buhârî, 1/11; Tecrid Tercemesi, 2/306 (Hadis No: 270 (137) (Hicretin) ilk gününde, takva temeli üzerine kurulan (Kuba'daki)Mescidde namaz kılman daha uygundur Bu mescidde temiz olmayı sevenler vardır Allah da temiz olanları sever (et-Tevbe Sûresi, 108) (138) İbn Mâce, es-Sünen, 1/343, (Hadis No: 1081); Tecrid Tercemesi, 3/63, (Hadis No: 487'nin izâhı) (139) İbn Hişâm, 2/146; Şerafettin Yaltkaya, Hatiplik ve Hutbeler, 22; Kısas-ı Enbiyâ, 1/176; Asr-ı Saâdet, 2/828 (140) İbn Hişâm, 2/147; Hatiplik ve Hutbeler, 22, 24; Kısıs-ı Enbiyâ, 1/177; Asr-ı Saâdet, 2/829 (141) Medine'nin eski adı Yesrib'ti Rasûlüllah (sas) hicret edip yerleştikten sonra "Peygamber Şehri" anlamında "Medinetü'n-Nebî" denildi Daha sonra kısaltılarak sâdece Medinetü'l Münevvere denilmiştir (142) Hâlid b Zeyd Ebû Eyyûb el– Ensâri, Neccâr oğullarından ve Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib'in annesi Selmâ Hatun'un âilesindendir Müslüman Araplar tarafından yapılan ilk İstanbul kuşatmasında bulunmuş ve şehit düşmüştür Fâtih, İstanbul'u fethedince Hz Hâlid'in kabrini buldurmuş, hâlen ziyâret edilmekte olan türbesini yaptırmıştır İstanbul'da türbenin bulunduğu semt (Eyyüb), adını onun isminden almıştır (143) İbn Hişâm, 2/143 MEDİNE DEVRİ "Doğrusu inanıp hicret edenler Allah Yolunda mallarıyla, canlarıyla cihâd edenler ve muhâcirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostudurlar" (el-Enfâl Sûresi, 72) 1- MEDİNE'DE GENEL DURUM Medine, Mekke'nin kuzeyinde, üç tarafı dağlarla çevrili, güneyi ise ovalık bir şehirdir Havası güzel, toprağı zirâate elverişli, hurmalıkları boldur Rasûlullah (sas)'in hicreti esnâsında, Medine'de Evs ve Hazrec adlı iki Arap kâbilesi ile, Kaynuka, Nadîr ve Kurayzaoğulları adlı üç Yahûdi kabîlesi vardı Arap kabileleri buraya "Seylü'l-arim" denilen sel felâketinden sonra Yemen'den; Yahûdîler ise, Romalıların Kudüs'ü işgal ve tahriplerinden sonra Kudüs'ten gelip yerleşmişlerdi Başlangıçta, bir müddet Araplarla Yahûdîler iyi geçinmişlerse de, Yahûdîlerin çıkarcı davranışları yüzünden zamanla araları açılmış, Arablar Yahûdîleri yenerek Medine'de hâkim duruma gelmişlerdi Fakat çok geçmeden Yahûdîlerin entrikaları ile birbirlerine düştüler ve iki kardeş kabîle uzun yıllar birbirleriyle savaştılar Bu savaşların en sonuncusu Buâs Harbi'dir Hicretten yaklaşık 5 yıl önce sona eren ve bazı fâsılalarla tam 120 yıl süren bu savaşta her iki taraf da büyük kayıp vererek zayıf düşmüşlerdir Bu yüzden, Hicret esnâsında Yahûdîler, özellikle iktisâdî yönden Medine'de hâkim durumda bulunuyorlardı Evs ve Hazrec kabîleleri, aralarındaki bu düşmanlığın ancak Rasûlullah (sas)'in hakemliği, İslâm'ın getirdiği adâlet, sevgi ve kaynaşma ile ortadan kalkabileceğini anlayarak Müslümanlığa sımsıkı bağlandılar Gerçekten Hz Peygamber (sas)'in Medîne'ye gelmesiyle, bu iki kardeş kabile arasında asırlarca sürmüş olan kin ve düşmanlıktan eser kalmamıştır(144) 2- MESCİD-İ NEBÎ'NİN İNŞÂSI Hicret esnâsında Medîne'de câmi yoktu Rasûlullah (sas) namaz vaktinde nerede bulunursa namazı orada kıldırırdı İlk mescid, hicretin ilk günlerinde Kuba'da yapıldı Hicret sırasında, Rasûlullah (sas)'in devesinin çöktüğü, Halid b Zeyd'in evinin karşısındaki boş arsaya mescid yapılacaktı Neccâroğullarından iki yetim çocuğa âit olan bu arsayı, Neccâroğulları hibe etmek istedilerse de Peygamber (sas) Efendimiz kabûl etmedi Bedeli olan 10 miskal (409 gr) altını Hz Ebû Bekir ödedi Arsada müşrik kabirleri, yabâni hurmalar ve engebeler vardı Kabirler başka yere nakledildi Hurma ağaçları kesildi, çukurlar düzlendi Mescid'in yapımında bizzât Rasûlullah (sas)'de bir işçi gibi çalıştı Temeli taştan, duvarları ker***ten, direkleri hurma ağaçlarından yapıldı Üzeri de hurma dallarıyla örtüldü; zemini ise topraktı Kıblesi Kudüs'e doğru olan bu mescid'in, biri mihrab'ın karşısındaki ana kapı, biri Rasûlullah (sas)'in evine açılan kapı, diğeri de "Bab-ı Rahmet" denilen kapı olmak üzere üç kapısı vardı Kıble'nin değişmesinden sonra, ana kapı ile mihrap yer değiştirdiler(145/1) |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı3- HÂNE-İ SAÂDET'İN İNŞÂSI ve RASÛLÜLLAH (SAS)'İN HZ ÂİŞE İLE EVLENMESİ İnşâsı 7 ay süren Mescid'in bir tarafına Rasûlullah (sas) ve âilesinin ikameti için odalar (hücreler) yapıldı Bu odaların sayısı daha sonra dokuza çıkmıştır Odalardan her birinin genişliği 3-3,5 arşın, uzunluğu 5 arşın, yüksekliği ise bir adam boyu kadardı Hz Aişe, Safiyye ve Sevde'nin odaları Mescid'in güneyinde; Ümmü Seleme, Ümmü Habibe, Meymûne, Cüveyriye, Zeyneb bt Cahş ve Zeyneb bt Huzeyme'nin odaları ise Mescidin kuzeyinde bulunuyordu Rasûlullah (sas)'in hâlen "Kabr-i Saâdet"inin bulunduğu yer, Hz Âişe'ye tahsis edilen oda idi Mescid ve hücrelerin yapımı tamamlanınca, Hz Peygamber (sas) misâfir kaldığı Halid b Zeyd'in evinden buraya taşındı Evlâtlığı Zeyd b Hârise ve Ebû Râfi'i Mekke'ye gönderip kendi âilesi ile Ebû Bekir'in âilesini de Medine'ye getirtti Kendi âilesi, Hz Hatice'nin vefâtından sonra evlendiği Zem'a kızı Hz Sevde ile kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma idi Kızlarından Rukiyye daha önce eşi Hz Osman'la birlikte hicret etmişti Diğer kızı Zeyneb, kocası henüz müşrik olduğu için gelemedi(145/2) (Zeyneb, Bedir savaşından sonra hicret edebildi) Ebû Bekir'in âilesi ise, karısı Ümmü Rumân ile çocukları Abdullah, Esmâ ve Âişe'den ibâretti Bunlarla berâber Zeyd b Hârise'nin eşi Ümmü Eymen ile oğlu Üsâme de Medine'ye geldiler Hz Ebû Bekir'in kızı Âişe ile Rasûl-i Ekrem (sas) hicretten önce Mekke'de iken nişanlanmışlardı Hicretten 8 ay sonra, Şevval ayında Medine'de evlendiler Böylece, Rasûlullah (sas) ile Hz Ebû Bekir arasındaki mânevi bağ, akrabalık bağı ile daha da kuvvetlenmiş oldu Hz Âişe son derece zeki, bilgili ve kültürlü bir hanımdı Dinî hükümlerin, Müslüman kadınlara öğretilmesinde büyük gayreti yanında, özellikle Rasûlullah (sas)'in ev ve âile hayatıyla ilgili bilgileri Müslümanlar O'ndan öğrenmişlerdir Kendisinden 2210 hadis rivâyet edilmiştir 4- SUFFE ASHÂBI (ASHÂB-I SUFFE) Mescid'in bir tarafına da, etrâfı açık, üstü hurma dallarıyla örtülü bir gölgelik, (çardak, suffe) yapıldı Evi ve âilesi olmayan fakir Müslümanlar burada kaldıkları için onlara "Ashâb-ı Suffe" denilmiştir Suffe ashâbı son derece fakirdi İş buldukları zaman çalışırlar, diğer zamanlarda Mescidde ilim ve ibâdetle meşgul olurlardı Burası İslâm Târihinde ilk yatılı öğretmen okulu durumundaydı Bu okulun dershanesi mescid, yatakhanesi suffe, öğrencileri suffe ashâbı, öğretmenleri de bizzat Rasûlullah (sas) idi Medine'nin dışında yeni Müslüman olan topluluklara İslâm'ı öğretmek üzere bir öğretmen göndermek gerektiğinde, bunlar arasından gönderiliyordu Sayıları 70 ile 400 arasında değişen Suffe ashâbının ihtiyaçları, ashâbın zenginleri tarafından karşılanıyordu Rasûlullah (sas) her akşam bunlardan bir kısmını kendi sofrasına alır, bir kısmını da ashâb arasına dağıtırdı Getirilen sadakaları tamamen bunlara gönderir, kendisine gelen hediyelerden de suffe ashâbı için hisse ayırırdı(146/1) Rasûlullah (sas)'den en çok hadis rivâyet etmiş olan Ebû Hüreyre de suffe ashâbındandı 5- FARZ NAMAZLARIN DÖRT REKAT OLMASI Mirâctan önce Müslümanlar akşam ve sabah olmak üzere iki vakit namaz kılıyorlardı Beş vakit namaz mirâcta farz kılındı Ancak, Hicretten önce, akşam namazının farzı üç rekât, diğer vakitlerin hepsi de ikişer rekâttı, Hicretten sonra, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları dört rekâta çıkarıldı Sefer zamanlarında ise ilk farz kılındığı sayıda bırakıldı(146/2) 6- EZÂN'IN MEŞRÛİYETİ Mescid-i Nebi'nin inşâsı bittikten sonra, namaz vakitlerinin Müslümanlara duyurulmasına ihtiyaç duyuldu Çünkü, namaza erken gelenler vaktin girmesini bekleyip işlerinden kalıyorlar; geç gelenler ise cemâate yetişemedikleri için üzülüyorlardı Rasûlullah (sas) vahiy gelmeyen konularda ashâbı ile istişâre ederdi(147) Bu konuda yapılan istişâre esnâsında, namaz vakitlerinin "çan veya boru çalınarak, ateş yakılarak, yüksek bir yere bayrak çekilerek duyurulması" teklifleri yapıldı Rasûlullah (sas), "çan çalmak Hristiyanların, boru çalmak Yahûdîlerin, ateş yakmak Mecûsîlerin âdetidir" diyerek kabûl etmedi Bayrak çekme teklifi de beğenilmedi İstişâre sonunda hiç bir şeye karar verilemedi Ensârdan Zeyd oğlu Abdullah, rüyâsında elinde nâkûs (çan) bulunan birini görmüş, namaz vakitlerini duyurmak için bu nâkûsu satın almak istemiş, Rüyâsında gördüğü bu zât ona: -"Ben sana daha güzelini öğreteyim" diyerek ezân lafızlarını söylemiş Abdullah uyanınca, Rasûlullah (sas)'e gelerek rüyasında gördüklerini haber verdi Rasûl-i Ekrem (sas): -"İnşâllah hak rüyâdır Bilâl'in sesi seninkinden gür Gördüğünü ona öğret Namaz vaktinde ezânı o okusun", buyurdu Bilâlin okuduğu ezân, Medine'nin her tarafından duyuldu Aynı rüyâyı Hz Ömer de görmüş, fakat Abdullah daha önce haber vermişti(148) Daha sonra Bilâl, sabah ezânlarına "es-salâtü hayrun minen-nevm" (namaz uykudan hayırlıdır) cümlesini de eklemiştir Ezân, şeâir-i İslâmiye'dendir Vâcib derecesinde kuvvetli bir sünnetdir Yalnız rüyâ ile değil, Rasûlullah (sas)'in sünneti ve daha sonra inen âyetlerle de sâbittir(149) 7- ENSÂR İLE MUHÂCİRLER ARASINDA KARDEŞLİK Mekke'li Müslümanlar, dinleri uğrunda bütün servet ve varlıklarını Mekke'de bırakmışlar, Medine'ye hicret ederek muhâcir olmuşlardı Medineli Müslümanlar, onları kendi nefislerine bile tercih ederek, her türlü yardımı yapmışlar, onların bütün ihtiyâçlarını karşılamışlardı(150) Fakat muhâcirler, ensâr'a yük oluyoruz, kendi kazancımız yok, diye üzülüyorlardı Rasûlullah (sas) muhâcirlerin bu üzüntüsünü gidermek, aradaki sevgi ve samimiyeti güçlendirmek, herhangi ayrılık belirtisini önlemek için Hicretin 7'inci ayında muhâcirlerle ensârı, Mâlik oğlu Enes'in evinde topladı(151) Burada, bir muhâciri, bir ensârla kardeş yaparak 90 (veya 360 kişi asarında kardeşlik bağı kurdu(152) Ensâr, muhâcir kardeşlerini alıp evlerine götürdüler Mallarına ortak ettiler Rasûl-i Ekrem (sas)'e başvurarak: -Ya Rasûlallah, hurmalıklarımızı, muhâcir kardeşlerimizle aramızda paylaştır dediler Rasûlullah (sas): -Hayır, mülkiyet size âit Muhâcir kardeşlerinizle birlikte çalışacak, mahsûlü paylaşacaksınız buyurdu(153/1) İki taraf buna râzı oldular Kardeşler birbirlerine o derece bağlandılar ki, başlangıçta, zev'il-erhâmdan önce birbirlerine mirâsçı bile oldular(153/2) Ensâr'dan Reb'i oğlu Sa'd, muhâcir Avf oğlu Abdurrahman'a: -Ben malca ensârın en zenginiyim Rasûlullah (sas) ikimizi kardeş yaptı Malımın yarısı senindir İki zevcem var, dilediğini boşayacağım Onu da nikâhlarsın dedi Abdurrahman: -Allah malını da, zevceni de sana mübârek kılsın Benim bunlara ihtiyâcım yok Sen bana çarşıyı göster dedi(154) Abdurrahman ticârete başladı, kısa zamanda zengin oldu Muhâcirlerin büyük kısmı ticâretle hayatlarını kazandılar Ensâr ve muhâcirlerden belirli kimseler arasında Hz Peygamber tarafından yapılan kardeşlik, daha sonra "Mü'minler ancak kardeştirler"(el-Hucurât Sûresi, 10) âyet-i celîlesiyle genişledi Fakat bu kardeşliğin, mirâsla ilgili hükmü, Bedir Savaşı'ndan sonra "Akraba olanlar (mîrâs hususunda) Allah'ın Kitabında mü'minlerden ve muhâcirlerden daha yakındır" (el-Ahzâb Sûresi, 6) ve "Allah'ın Kitâbında (mirâs hususunda) hısımlar birbirlerine daha yakındır" (el-Enfâl Sûresi, 75) ayet-i kerimeleri ile kaldırıldı(155/1) Çünkü muhâcirler, çalışıp ticâret yaparak ilk sıkıntılı günlerinden kurtuldular Bedir Savaşı ganimetlerinden de yararlandıktan sonra, artık ensârın yardımına ihtiyaçları kalmadı 8- MÜSLÜMANLARLA YAHÛDÎLER ARASINDA VATANDAŞLIK ANLAŞMASI Rasûlullah (sas) Mekkeli muhâcirlerle, Medineli ensârı kardeş yaparak birbirlerine bağladıktan sonra, Medine'yi dış düşmanlara karşı müştereken savunmak üzere muhâcirler, ensâr ve Medine'deki Yahûdîler arasında yazılı bir "vatandaşlık anlaşması" yaptı Bu anlaşmaya göre: a) Diyet ve fidyelere ait kurallar, eskiden olduğu şekilde devam edecek: b) Yahûdîler kendi dinlerinde serbest olacaklar; c) Müslümanlarla Yahûdîler, barış içinde yaşayacaklar, d) İki taraftan biri, üçünçü bir tarafla savaşırsa, diğer taraf yardımcı olacak, e) Taraflardan biri Kureyşle dostluk kurmayacak ve onları himâyesine almayacak, f) Dışardan bir tecâvüz olursa, Medine müştereken savunulacak, g) İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla sulh yaparsa, diğer taraf bu sulhü tanıyacak, h) Müslümanlarla Yahûdîler arasında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta Hz Peygamber (sas) hakem kabûl edilecekti (155/2) 9- MEDİNE'DE MÜSLÜMANLARIN DURUMU Müslümanlar Medineye göç etmekle rahata kavuşmuş olmadılar Bir bakıma tehlike ve düşmanları daha da çoğaldı Hicretten önce karşılarında düşman olarak yalnızca Mekke müşrikleri vardı Hicretten sonra puta tapıcı müşrikler, münâfıklar ve Yahûdîler olmak üzere üç sınıf düşmanla karşı karşıya geldiler a) Puta tapıcı müşrik Arablar: Arabistan'ın çeşitli bölgelerinde Kâbe'yi ve putlarını ziyârete gelen Arab kabîleleri sâyesinde bol kazanç elde eden Mekkeliler, maddî çıkarlarını putperestliğin yaşamasında gördükleri için, Müslümanlığa düşman olmuşlar, Müslümanları yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı Müslümanlığın, Şam ticâret yolu üzerinde bulunan Medine'de yayılması da onların işine gelmedi Bu sebeple hicretten sonra, Müslümanların peşini bırakmadılar Müslümanlığı henüz kuvvetlenmeden yok edebilmek için her tedbire başvurdular b) Yahûdîler: Evs ve Hazrec kabîleleri arasındaki anlaşmazlığı körükleyerek onları zayıf düşürüp, Medine'de ekonomik yönden hâkim duruma gelen Yahûdîlerin de, Müslümanlık menfaatlerine uygun gelmemişti Hz peygember (sas) Efendimiz bunlardan gelecek tehlikeleri önlemek için Yahûdî kabîlelerinin her biriyle ayrı ayrı anlaşmalar yapmıştı Fakat, bunlar anlaşmalara sâdık kalmıyorlar, Kureyş kabîlesi ve Müslümanlara düşman olan diğer unsurlarla işbirliği yapıyorlardı c) Münâfıklar: Hicretten önce Hazrec kabîlesinin ileri gelenlerinden Übeyy oğlu Abdullah'ın (Abdullah b Übeyy b Selûl) Hazrec kabîlesine reis olması kararlaştırılmıştı Taraftarları ona süslü bir taç bile hazırlamışlardı Müslümanlığın Medine'de süratle yayılması ve Rasûlullah (sas)'in hicret etmesi, Abdullah'ın reisliğine engel oldu Bu yüzden Abdullah ve taraftarları Müslümanlığa düşman oldular Fakat mücâdele ve bozgunculuklarını daha etkili yapabilmek için, imân etmedikleri halde Müslüman göründüler Böylece bir de "Münafıklar zümresi" meydana geldi Peygamber Efendimiz (sas) bunları bilyor, fakat ayıplarını yüzlerine vurmuyordu Mekkeli müşrikler, Medine'deki Yahûdîlerle münâfıkları, Müslümanlara karşı el altından devâmlı teşvik ve tahrik ediyorlar, Medine etrafındaki müşrik Arab kabîleleriyle anlaşmalar yaparak Medine'ye baskın yapmağa hazırlanıyorlardı Münâfıkların reisi Übeyy oğlu Abdullah'a bir mektup yazarak: "Siz Muhammed (sas)'in yurdunuzda barınmasına izin verdiniz O'nu ya öldürmez veya bize teslim etmez, yahut da Medine'den çıkarmazsanız hepinizi öldürmek, esir etmek ve kadınlarınıza tecâvüzde bulunmak üzere Medine'yi basacağız" (156/1) diye münâfıkları bile tehdit etmişlerdi Medine'lilerin gözlerini korkutmak ve Müslümanlara yardımcı olmaktan vazgeçirmek için bir defa da Câbir oğlu Kürz komutasındaki bir çete ile Medine'lilerin mer'ada otlamakta olan hayvanlarını sürüp götürmüşlerdi Görüldüğü üzere Müslümanlar, Medine'ye hicretten sonra da güven içinde olmadılar Bu yüzden Peygamber Efendimiz (sas) Medine'nin savunmasıyla ilgili bütün tedbirleri aldı Medine'deki Yahûdîler ve Medine etrâfındaki müşrik Arab kabîleleri ile saldırmazlık anlaşmaları yaptı Etrafa seriyyeler (küçük askeri birlikler) göndererek, düşmanın hareketlerini kontrol altına aldı Mekkelilerin Şam ticâret yolunu kapattı Müşriklerin gece baskını ihtimâline karşı geceleri Medine sokaklarında ashâb nöbet tuttu Peygamber Efendimiz (sas) bile ancak kapısında nöbet beklendiği zamanlarda endişesiz uyuyabiliyordu(156/2) 10- İLK NÜFUS SAYIMI Savunma ile ilgili alınan tedbirler arasında, Müslümanların sayısını bilmeğe de lüzûm görüldüğünden, Rasûlullah (sas) "Bana Müslüman olduklarını söyleyenlerin isimlerini yazınız," buyurmuştur Sayım sonunda Medine'de 1500 müslüman bulunduğu anlaşılmıştır(157) 11- İLK SERİYYELER Rasûlullah (sas) düşmanın hareketini kontrol altında tutmak, Medine'yi muhtemel bir tecâvüzden korumak için, civârdaki bazı bölgelere "keşif kolları" (seriyye) göndermiş, fakat kendilerine silahlı tecavüz olmadıkça çarpışma izni vermemiştir Hicretin ilk yılında üç seriyye gönderilmiştir İlk seriyye, Hz Peygamber (sas)'in amcası Hz Hamza komutasındaki 30 kişilik seriyyedir İslâm'da ilk sancak bu seriyyeye verilmiştir 2'inci seriyye, Rasûlullah (sas)'in amcalarından Hâris'in oğlu Ubeyde komutasında; 3'üncüsü ise Sa'd b Ebî Vakkas komutasında gönderilmiştir Bunlar Kureyş kervanlarını takip için gönderilmişlerdi İlk iki seriyyede karşılaşma olduğu halde çarpışma olmamıştır Sadece Sa'd b Ebî Vakkas, ikinci seriyye'de bir ok atmıştır ki İslâm'da Allah yolunda atılan ilk ok budur Bu seriyyeler, hicretin 7-8 ve 9' uncu (Ramazan, Şevval ve Zilkade) aylarında gönderilmiştir Seriyye: Rasûlullah (sas)'in kendisinin bulunmadığı küçük harp müfrezesi demektir Rasûlullah (sas)'in katıldığı ve bizzât idare ettiği askeri harekâta ise "Gazve" denir Seriyyeler, genellikle gece çıkarılan ve sayıları 5-400 arasında değişen askeri birliklerdir Gazvelerin sayısı 19'dur Seriyyelerin sayısı daha çoktur (144) "Hepiniz, toptan sımsıkı Allah'ın ipine (İslâm Dini'ne ve Kur'ân-ı Kerîm'e) sarılın Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın Hani siz birbirinizin düşmanları idiniz de O, kalblerinizi birleştirmişti İşte O'nun bu nimeti sâyesinde kardeş olmuştunuz Siz bir ateş çukurunun kenarında iken sizi oradan da O kurtarmıştı" (Âl-i İmrân Sûresi, 103) (145/1) el-Buhârhi, 1/ 111; Tecrid Tercemesi, 2/306 (Hadis No: 270); Zâdü'l-Meâd, 2/145-146; Tarih-i Din-i İslâm, 3/21-26 (145/2) Târih-i Din-i İslâm, 3/14 (146/1) Tecrid Tercemesi, 12/202-207 (Hadis No: 2027);Târih-i Din-i İslâm, 3/26-27 (146/2) Bkz el-Buhârî, 1/93; Tecrid Tercemesi, 2/233, (Hadis No: 228); İbn Hişâm, 260 (147) Bkz Âl-i İmrân Sûresi, 159 (148) Bkz Ebû Dâvud, es-Sünen, 1/116 (Hadis No: 499), Mısır, 1371/1952; Tecrid Tercemesi, 2/451, (Hadis No: 358); (149) Bkzel-Mâide Sûresi, 58; el-Cum'a Sûresi,9; Tecrid Tercemesi, 2/451 (358 No lu hadisin açıklaması) (150) Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imânı yerleştirmiş olan kimseler (ensâr), kendilerine hicret eden muhâcirleri severler, onlara verilen şeylerden dolayı, içlerinde bir çekememezlik duymazlar, zaruret içinde olsalar bile, muhacirleri kendilerine tercih ederler (el-Hâşr Sûresi,9) (151) Tecrid Tercemesi, 7/99 (Hadis No: 1035); Zâdü'l-Meâd, 2/146 (152) Kimin kime kardeş olduğu için bkz İbn Hişâm, 2/150-153; Tecrid Tercemesi, 7/102-106 (153/1) Tecrid Tercemesi, 8/66-69, (Hadis No: 1145) (153/2) İmân idip hicret eden ve Allah yolunda malları ve canlarıyla cihâd eden muhâcirlerle, bu muhâcirleri barındırıp onlara yardımcı olanlar (ensâr) bir birlerinin velisidir (el-Enfâl Sûresi, 72) (154) Bkz el-Buhârî 3/3 Tecrid Tercemesi, 6/407, (Hadis No:958) (155/1) Tecrid Tercemesi, 7/99-106 (1035 numaralı hadisin izahı); Zâdü'l-Meâd, 2/146 (155/2) 47 maddelik bu yazılı antlaşmanın tam metni için bkz İbn Hişâm, es Sîretü'n-Nebeviyye, 2/147-150; Tuğ, DoçDrSalih, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, 31-40, İst, 1969; M Hamîdullah, İslâm Peygamberi, 1/131-134, İst, 1966 (156/1) Asrı Saâdet, 1/327 (156/2) Bkz el-Buhârî, 4/İ; Tecrid Tercemesi, 8/372 (Hadis No: 1217) (157) Bkz el-Buhârî, 4/34; Tecrid Tercemesi, 8/483 (Hadis No: 1277) II- HİCRETİN İKİNCİ YILI (623-624 M) "Sizinle savaşanlara karşı, Allah yolunda siz de savaşın Aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez" (el- Bakara Sûresi, 190) 1- SAVAŞA İZİN VERİLMESİ İslâm'da asıl olan barıştır Savaş, zulmün önlenmesi, hakkın kabûl ettirilmesi için meşrû kılınmıştır 13 seneye yaklaşan Mekke Devri'nde ve Medine Devrinin ilk yılında, müşriklerden gördükleri bunca zulüm, işkence ve haksızlığa rağmen, mü'minlere sabırlı olmaları, Allah'ın dinini güzellikle tebliğe çalışmaları emredilmiş(158), savaşa izin verilmemişti Müslümanlardan: -Ey Allah'ın Rasûlü, nedir bu çektiklerimiz? İzin ver de şunları gizli gizli öldürelim, diye izin istiyenlere Hz Peygamber (sas): -Henüz savaş izni verilmedi, sabredin Allah'ın yardımı yakındır, çektiğiniz çilelerin mükâfâtını göreceksiniz, diye cevap vermişti Hicretten sonra Müslümanlar, giderek müşriklere karşı koyabilecek duruma geldiler Üstelik Müslümanların düşmanları çoğaldı, sabır yolu ile barışı sürdürmek artık mümkün değildi Bundan dolayı Hicretin 2'inci yılı başlarında Safer ayında; "Zulüm ve haksızlığa uğratılarak, kendilerine savaş açılan kimselere (mü'minlere) savaş izni verildi Allah onlara yardım etmeğe elbette Kâdirdir Onlar, 'Rabbımız Allah'tır' dediler diye, haksız yere yurtlarından (Mekke'den) çıkarıldılar" (el-Hacc Sûresi, 39-40) anlamındaki âyet-i kerimelerle Müslümanlara, kendilerini savunmak üzere savaş izni verildi 2-İLK GAZVELER Mekke müşrikleri, Medine'ye baskın hazırlığı içindeydiler Rasûlullah (sas) düşmanın hazırlıkları hakkında bilgi edinmek için zaman zaman seriyyeler gönderdiği gibi, Medine ile Mekke arasındaki kabîlelerle görüşüp anlaşmalar yapmak, kureyş'in planladığı yağmaları önlemek için bizzat kendisi de askerî yürüyüşlere katıldı Rasûlullah (sas)'in katılıp bizzât idâre ettiği askeri harekâta "Gazve" denir Rasûlullah (sas)'in ilk gazvesi, 60 kişilik müfreze ile Ebvâ Köyüne yapılan gazvedir(159) Hicretin ikinci yılı Safer ayı başında yapılmıştır Aynı yıl içinde sırasıyla Buvat, Uşeyre, Küçük Bedir ve Büyük Bedir Gazveleri olmuştur İlk dördünde düşmanla karşılaşma olmamış, kan dökülmemiştir Büyük Bedir Gazvesi, Müslümanların yaptığı ilk savaş olmuştur 3- KIBLENİN DEĞİŞMESİ İslâm'ın ilk yıllarında namaz, Beyt-i Makdis'e (Kudüs'e) doğru kılınıyordu Ancak, Hicret'ten önce Rasûlullah (sas) Mekke'de namaz kılarken, mümkün mertebe Kâbe'yi arkasına almaz; Kâbe, kendisiyle Beyt-i Makdis arasında kalacak şekilde, Rükn-i Yemânî ile Rükn-i Hacer-i esved arasında namaza dururdu Böylece hem Kâbe'ye hem de Kudüsteki Mescid-i Aksa'ya yönelmiş oluyordu Hicretten sonra Medine'de Mescid-i Aksa'ya yöneldiğinde Kâbe'nin arka tarafta kalmasından Rasûlullah (sas) üzüntü duyuyor, kıblenin Kâbe'ye çevrilmesini içten arzu ediyordu(160) Çünkü Kâbe, atası Hz İbrahim'in kıblesiydi Hicretten 16-17 ay kadar sonra, Şaban ayının 15'inci günü Hz Peygamber (sas) Medine'de Selemeoğulları Yurdu'nda öğle namazı kıldırırken, ikinci rek'atın sonunda;(161) "Yüzünü gök yüzüne çevirip durduğunu görüyoruz Seni elbette hoşnut olduğun kıbleye çevireceğiz Hemen yüzünü Mescid-i Harâm'a doğru çevir (Ey mü'minler) siz de nerede olursanız, (namazda) yüzlerinizi, onun tarafına çeviriniz" (el-Bakara Sûresi, 144) anlamındaki âyet nâzil oldu Hz Peygamber yönünü hemen Kudüs'ten Mescid-i Harâm'a çevirdi Cemâat da saflarıyla birlikte döndüler Kudüs'e doğru başlanılan namazın, son iki rek'atı, Kâbe'ye yönelinerek tamamlandı Bu yüzden Selemeoğulları Mescidine "Mescid-i Kıbleteyn" (iki kıbleli mescid) denilmiştir 4- CAHŞ OĞLU ABDULLAH SERİYYESİ ve BATN-I NAHLE OLAYI Medine'ye baskın hazırlığı yapan Kureyş'in harekâtından haber almak üzere, Peygamber Efendimiz, Recep ayının son günlerinde, Mekke tarafına halasının oğlu Cahş oğlu Abdullah komutasında, 8 kişilik bir seriyye gönderdi İki gün sonra açılmak üzere Abdullah'a bir de mektup vermişti Mektupta, Mekke ile Tâif arasındaki Nahle Vâdisi'ne kadar gidilmesi, Kureyş'in faâliyetleri konusunda bilgi toplanması isteniyordu(162) Nahle Vâdisinde, Kureyş'in Tâif'ten dönmekte olan bir kervanına rastladılar Kervanın reisi Hadramî oğlu Amr'ı öldürüp ele geçirdikleri iki esir ve zaptettikleri mallarla Medine'ye döndüler Rasûlullah (sas) bu olayı hoş karşılamadı Çünkü kendilerine çarpışma izni verilmemişti Üstelik bu olay, kan dökülmesi yasak sayılan "eşhür-i hurum"dan Recep ayında meydana gelmişti Mekke müşrikleri bu olayda öldürülen Hadramî oğlu Amr'ın intikamını vesile ederek savaş hazırlıklarını hızlandırdılar "Muhammed harâm aylara bile saygı göstermiyor, harâm aylarda kan döküyor, yağma yapıyor" diye de yaygara kopardılar(163) |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı5- BEDİR SAVAŞI (17 Ramazan 2 H/13 Mart 624 M) "Siz güçsüz bir durumda iken Allah size Bedir'de yardım etmişti" (Âl-i İmran Sûresi, 123) a) Kureyş'in Gönderdiği Kervan Kureyş Medine'yi basıp Rasûlullah (sas)'i öldürmek, Müslümanlığı ortadan kaldırmak için hazırlanıyordu Yapılacak savaşın masraflarını karşılamak üzere, Ebû Süfyân'ın başkanlığında büyük bir ticâret kervanını Medine yolu ile Şam'a göndermişlerdi Nahle Vâdisinde öldürülen Hadramî oğlu Amr'ın kardeşi Âmir, Mekke sokaklarında çırılçıplak: -"Vâh Emrâh, vâh Amrâh" diyerek dolaşıyor, halkı savaşa ve intikama teşvik ediyordu Kervan döner dönmez, Medine'ye hücûm edeceklerdi Gönderdiği seriyyeler (keşif birlikleri) vasıtasıyla Hz Peygamber (sas), Mekke'de olup bitenleri, yapılan hazırlıkları tamâmen öğrenmişti Ebû Süfyân'ın idâresindeki ticâret kervanından elde edilecek kazanç, Müslümanlarla yapılacak savaş için kullanılacaktı Bu yüzden Rasûlullah (sas) Şam'a giderken engel olmak üzere "Uşeyre" denilen yere kadar bu kervanı tâkip etmiş fakat yetişememişti Dönüşünü haber alınca, kervanı ele geçirmek üzere, Ramazan'ın 12'inci günü Abdullah b Ümmi Mektûm'u imâm bırakarak 313 kişi ile Medine'den çıktı Yolda ensârdan Ebû Lübâbe'yi Medineye muhâfız tâyin ederek, geri çevirdi 8 kişi de mâzeretleri sebebiyle izin aldıklarından 64'ü muhâcir, diğerleri de ensârdan omak üzere 305 kişi kaldılar 6 zırh, 8 kılıç, 3 at, 70 develeri vardı Binek yetişmediği için develere nöbetleşe biniyorlardı Ebû Süfyan, dönüşte Müslümanların kervana saldırma ihtimâline karşı Mekke'ye haberci göndererek korunması için yardım istemişti Esâsen aylardan beri savaş hazırlığı içinde olan Mekkeliler kervanı kurtarmak ve Müslümanlardan intikam almak üzere Ebû Cehil'in komutasında 950-1000 kişilik bir ordu ile hareket ettiler Ebû Leheb'den başka bütün Kureyş ulularının katıldığı bu ordunun 200'ü atlı, 700'ü develi, diğerleri de yaya idi Zırh, ok, mızrak, kılıç gibi her türlü savaş âlet ve silahları tamamdı Ebû Leheb, hastalığı sebebiyle sefere katılamamış, yerine bedel göndermişti b) İki Tâifeden Biri Kervanı araştırdığı esnâda, yolda Safrâ yakınlarında Zefiran Vâdisi'nde Kureyş'in büyük bir ordu ile kervanı kurtarmak üzere Medine'ye doğru yürümekte olduğunu haber alan Rasûlüllah (sas) durumu Müslümanlara anlatarak: -Kureyş Mekke'den çıkmış, üzerimize doğru geliyor Kervanı mı tâkip edelim, yoksa kureyş ordusunu mu karşılayalım, diye istişârede bulundu Medine'den savaş hazırlığı ile çıkılmadığı için, çoğunluk kervanın tâkibini istiyordu(164) Rasûlullah (sas)'in bu duruma üzüldüğünü gören Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer sıra ile ayağa kalkarak, Kureyş ordusuna karşı çıkmanın daha uygun olacağını savundular Hz Peygamber (sas) bu konuda ensâr'ın düşüncesini öğrenmek istiyordu Sonra ilk Müslümanlardan Mikdad b Esved, Muhâcirler adına söz alarak: -Biz, kavminin Hz Musa'ya "Sen ve Rabbın gidin ve düşmana karşı savaşın Biz burada oturup bekleyelim,(165) dedikleri gibi demeyiz Biz senin sağında, solunda, önünde arkanda çarpışırız Allah ve Rasûlünün emri ne ise ona itâat ederiz Sen nereye gidersen oraya gideriz,(166) dedi Ensar adına konuşan Sa'd b Muâz da: -"Ey Allah'ın Rasûlü, biz sana imân ettik Getirdiğin Kur'ân'ın hakk olduğuna şehâdet ettik, sözlerini dinlemeğe ve itâat etmeğe, düşmana karşı seni korumağa söz verdik Sen nasıl istersen öyle yap Seni hak Peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize denizi gösterip dalsan biz de dalarız, hiç birimiz geri dönmeyiz Biz düşmanla savaşmayı, harpte sebât göstermeyi biliriz Allah'a güvenerek düşman ordusunun üzerine gidelim" (167) dedi Rasûlullah (sas) bu konuşmadan son derece memnun oldu -Öyleyse haydi Allah'ın bereketine yürüyünüz Size müjdelerim ki, "Allah iki tâifeden birini (kervanın ele geçirilmesi veya Kureyş ordusunun yenilgisini) bize vâdetti"(168) Zaferimiz kesindir Ben şimdiden Kureyş reislerinin harp meydanında yıkılacakları yerleri görüyor gibiyim, buyurdu Sonra da Bedir'e doğru hareket etti(169) Bedir deve yürüyüşü ile Medine'ye 3; Mekke'ye ise 10 günlük (80 mil) mesâfede bir köydü Her yıl burada panayır kurulur, bu sebeple Suriye'ye giden kervanlar buradan geçerdi Kureyş ordusu buraya Müslümanlardan önce gelip, suyun başını tutmuştu Ebû Süfyân idâresindeki 50 kişilik Kureyş kervanı ise, henüz Müslümanlar Medine'den çıktıkları sıralarda, sâhil yolunu izleyerek Medine'den uzaklaşmış, Kureyşlilere de geri dönmeleri için haber göndermişti Fakat, ordusuna çok güvenen Ebû Cehil, mutlaka savaşmak istiyordu Bu yüzden Mekkeliler geri dönmeyip, Bedir'e kadar ilerlemişler ve burada karargâh kurmuşlardı c) İki tarafın durumu 17 Ramazan 2 H/13 Mart 624 M Cuma sabahı iki ordu Bedir'de karşılaştı Araplar ötedenberi hep kabîlecilik gayretiyle savaşmışlardı Bu savaşta ise din uğrunda aynı kabîlenin insanları birbirleriyle çarpışacak, kardeş, amca, yeğen, hatta, baba-oğul birbirlerini öldüreceklerdi(170/1) Müslümanların sancaktarı Mus'ab b Umeyr'in kardeşi Ebû Azîz, Kureyş'in bayraktarıydı Utbe b Rabîa'nın oğullarından Velîd kendi yanında, ikinci oğlu Ebû Huzeyfe mü'minlerin arasındaydı Hz Ebû Bekir'in bir oğlu Abdullah kendisiyle beraber, diğer oğlu Abdurrahman ise müşrik saflarındaydı Rasûlullah (sas)'in amcalarından Hz Hamza kendi yanında, diğer amcası Abbâs ise karşı tarafta yer almıştı Hz Peygamberi ömrü boyunca himâye etmiş olan amcası Ebû Tâlib'in bir oğlu Hz Ali Müslümanlar içinde, diğer oğlu (Ali'nin kardeşi) Âkil ise müşrikler safında bulunuyordu Rasûlullah (sas)in ilk hanımı Hz Hatice'nin kardeşi Nevfel ile damadı (kızı Zeyneb'in eşi) Ebu'l-Âs müşrikler içinde yer almışlardı(170/2) Düşman ordusu sayı, silah, tecrübe ve maddi kuvvet bakımından Müslümanlardan kat kat üstündü Bulundukları yer de savaş için daha elverişliydi Ancak, sabaha karşı yağan yağmur, üzerinde rahat yürünemeyen kumlu zemini sertleştirmiş ve Müslümanların su ihtiyacını gidermişti Böylece Müslümanların moralleri yükselmiş, Allahın yardımına sonsuz güven duymaya başlamışlardı Kendileri için ölüm-kalım demek olan bu savaşta, İslâm'ın izzeti ve üstünlüğü için Müslümanlar, Allah'a duâ ediyorlardı d) Savaş Başlıyor Kureyş adım adım Müslümanlara yaklaşıyordu Manzara pek hazîndi Bir avuç Müslüman, "Allah adını yüceltmek için", tepeden tırnağa silahlı koca şirk ordusunun karşısına çıkıyordu Rasûlullah (sas) yanına Hz Ebû Bekir'i alarak, kendisi için hazırlanan gölgeliğe çekildi, ellerini semâya kaldırıp: -Yâ Rabb, işte Kureyş bütün gurûr ve azametiyle senin dinini ortadan kaldırmak için geldi Sana meydan okuyor, Peygamberini yalanlıyor Yâ Rabb, peygamberlerine yardım edeceğine dâir ahdini, bana verdiğin zafer va'dini lütfet Şu bir avuç mü'min telef olup yok olursa, bu günden sonra yeryüzünde sana ibadet ve kulluk edecek kimse kalmayacak "diye dua ediyordu Rasûl-i Ekrem (sas) vecd içinde, kendinden geçerek, o kadar çok duâ etmiş ve ellerini öylesine semâya kaldırmıştı ki, sırtından ridâsının düştüğünün farkına varmamıştı Hz Ebû Bekir ridâsını örttü, elinden tutarak: -Ey Allah'ın Rasûlü, yetişir artık, duan arşı titretti, Allah va'dini yerine getirecektir, dedi Rasûlullah (sas)'in bu hâlini gören müslümanlar heyecandan ağlıyorlardı Nihâyet Rasul-i Ekrem (sas): "Taplulukları bozulacak, arkalarını dönüp kaçacaklar" (el- Kamer Sûresi, 45) anlamındaki âyet-i kerîmeyi okuyarak çadırdan çıktı(171) Allah yardımını böylece müjdelemiş, zaferin Müslümanların olacağını bildirmişti(172) Savaşı Kureyş başlattı Batn-ı Nahl'e de kardeşi öldürülen Hadramî oğlu Âmir'in attığı ok, Hz Ömer'in azatlısı Mihca'a isâbet ederek şehit etti Savaştan önce, her iki taraftan birer ikişer kişinin ortaya çıkıp çarpışarak tarafları kızıştırması âdetti Buna "mübâreze" denirdi Kureyş reislerinden Utbe b Rabîa, kardeşi Şeybe ile oğlu Velîd; birlikte ilerlediler Müslümanlardan kendilerine karşı çıkacak er dilediler Bunlara karşı Hz Peygamber (sas)'in emri ile Ubeyde, Hamza ve Ali çıktılar Hamza Şeybe'yi, Ali de Velîd'i birer hamlede öldürdüler Sonra yaralı Ubeyde'nin yardımına koşup Utbe'nin de işini bitirdiler(173) e) Sonuç: Hakk'ın Bâtıla Zaferi Artık savaş kızışmıştı, müşrikler saldırıya geçtiler, mü'minler kahramanca karşı koydular, Allah'ın yardımı ile müşrik ordusunu bozguna uğrattılar(174) Müşrikler savaş alanında 70 ölü, 70 esir bırakarak kaçtılar Öldürülenlerden 24'ü Müslümanlara en çok düşmanlık gösteren Kureyş büyükleriydi Savaşın başkomutanı Ebû Cehil de ölenler arasındaydı(175/1) Müslümanlardan şehit düşenler ise 6'sı muhâcirlerden, 8'i de ensârdan olmak üzere 14 kişiydi (175/2) Bedir Zaferi Medine'de bayram sevinci meydana getirdi Mekke ise mâteme büründü Ebû Leheb bir hafta sonra üzüntüsünden öldü Fakat Kureyşîler, Müslümanlar sevinmesinler diye yas tutmadılar Zaferden sora Rasûl-i Ekrem (sas) Bedir'de üç gün daha kaldı Şehitler defnedildi Meydanda kalan müşrik ölüleri açılan bir çukura gömüldü Kureyş eşrâfından 24 kişinin cesetleri ise pislik atılan susuz kuyulardan birine atıldı Rasûlullah (sas) Bedir'den ayrılacağı sırada bu kuyunun başına varıp, içindeki cesetlerin herbirinin adını söyleyerek: -Ey filân oğlu filân, biz Rabb'ımızın bize va'dettiği zaferi gerçek bulduk, siz de rabbınızın size va'dettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslendi (176) Hz Ömer: -Ey Allah'ın Rasûlü, ruhları olmayan cesetlerle mi konuşuyorsun? dediğinde, Rasûlullah (sas): -Allah'a yemin ederim ki, söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz, buyurdu(177) f) Bedir Esirleri Hz Peygamber (sas) yolda Safra denilen yerde, elde edilen ganimetleri gazîlere eşit olarak paylaştırdı Mâzeretleri sebebiyle ordudan ayrılmış olan 8 kişiye de pay ayırdı Esirlerle ilgili henüz bir hüküm inmemişti Medine'ye gelince Rasûlullah (sas) bu konuyu ashâbıyla istişâre etti Hz Ebû Bekir, fidye (kurtuluş bedeli) karşılığında serbest bırakılmalarını; Hz Ömer ise hepsinin boyunları vurularak öldürülmelerini istedi Rasûl-i Ekrem (sas) ve ashâbın çoğunluğu Hz Ebû Bekir'in teklifini uygun buldular(178) Esirlerden fidyelerini ödeyenler, hemen serbest bırakıldı, ödeyemeyenler ise, her biri Medine'li 10 çocuğa okuyup yazma öğretme karşılığında hürriyetini kazandı Bu olay, dinimizin ilme ve okuyup yazmağa ne kadar çok önem verdiğini; Rasûlullah (sas)'in, Müslümanların düşmanı olan müşriklere bile öğretmenlik yaptırmakta sakınca görmediğini göstermektedir 6- BENÎ KAYNUKA YAHÛDÎLERİNİN MEDİNE'DEN ÇIKARILMASI (Şevval 2 H/Nisan 624 M) Hz Peygamber (sas) Medine'de Yahûdîlerle anlaşmalar yapmış, onlarla barış içinde olmak istemişti Fakat Yahûdiler dâima düşmanca bir davranış içinde oldular Her fırsatta Evs ve Hazrec Kabîleleri arasındaki eski düşmanlıkları hatırlatıp, Müslümanları birbirine düşürmeğe çalıştılar Kendileri ehl-i kitâb ve tek Allah inancında oldukları halde, "müşrikler, mü'minlerden daha doğru yolda" (179) dediler Sabahleyin Müslüman olmuş görünüp, akşam dönerek(180), Müslümanlarla alay ettiler Hz Peygamber (sas) ve Müslümanlar aleyhine şiirler yazdılar Oysa, ellerinde bulunan Tevrat'taki bilgilerden Hz Muhammed (sas)'in hak peygamber olduğunu da biliyorlar(181), buna rağmen düşmanlık ediyorlardı Müslümanlarla Medine'deki Yahûdî kabîleleri arasında yapılan vatandaşlık anlaşmasını ilk bozan Kaynukaoğulları oldu (182) Müslümanlardan bir kadın, Kaynuka yahûdilerinden bir kuyumcunun dükkanında alış- veriş ederken, bir Yahûdî, kadın duymadan örtüsünün eteğini arkasına bağlamış, kadın kalkıp gitmek isteyince her tarafı açılıvermişti Kadının feryâdı üzerine yetişen bir Müslüman bu Yahûdîyi öldürmüş, orada bulunan Yahûdîler de bu Müslümanı öldürmüşlerdi Bu olay yüzünden Kaynukaoğulları ile Müslümanların arası açıldı(183) Rasûlullah (sas) Beni Kaynuka'ya muâhedeyi yenilemeyi teklif etti, onlar buna yanaşmadılar -"Sen bizi, savaş bilmeyen Mekkeliler mi sanıyorsun? Biz savaşa hazırız" dediler(184) Rasûlullah (sas) Ebû Lübâbe'yi Medine'de vekil bırakarak Şevval ayı ortalarında ordusu ile Benî Kaynuka'yı muhasara etti Kuşatma 15 gün sürdü Kaynukaoğulları diğer Yahûdî kabîleleri ve münâfıklardan bekledikleri yardımı göremeyince, teslim olmağa mecbûr oldular Muâhedeyi bozdukları, vatana ihânet ettikleri için öldürülmeleri gerekiyordu Kaynukaoğulları daha önce Hazrec kabîlesinin himâyesindeydi Hazrec kabîlesi eşrâfından, münâfıkların başı Ubeyy oğlu Abdullah, bunu bahâne ederek bunların öldürülmemeleri için ısrar ettiğinden, Rasûlullah (sas) Medine'den çıkarılmalarını emretti Böylece, 700 kişiden ibâret Kaynuka Yahûdîleri, Medine'den Şam tarafına sürüldüler(185) Ele geçen ganimet mallarının beşte biri Beytü'l-mâle (Devlet hazinesine) ayrıldı(186) Geri kalanı gazilere paylaştırıldı Toprakları da, topraksız Müslümanlara verildi Böylece Müslümanlar, Yahûdîlerin en cesûru sayılan Kaynukaoğullarının kötülüklerinden kurtulmuş oldular 7-SEVİK GAZASI (Zilhicce 2 H/Mayıs 624 M2) Bedir Savaşında Mekkelilerin ileri gelenleri ölmüş, Kureyşin başına Ebû Süfyan geçmişti Ebû Süfyan, Müslümanlarla savaşıp, Bedir yenilgisinin öcünü almadıkça kadınlarına yaklaşmayacağına, yıkanmayacağına ve koku sürmeyeceğine yemin etmişti 200 atlı ile Mekke'den çıkarak Medine'ye bir saatlik mesâfede Urayz Köyü'ne gelmiş, çift sürmekte olan ensârdan Sa'd b Âmir ile hizmetçisini şehit edip bir kaç ev ve hurma ağacını ateşe verdikten sonra, "yeminim yerine geldi", diyerek dönüp kaçmıştır Hz Peygamber (sas) bu durumu duyunca 80 süvâri, 120 yaya ile hemen tâkibe çıkmış ise de Ebû süfyân sür'atle kaçtığı için yetişememiştir Mekkelilerin erzak olarak getirip, kaçarken ağırlık olmasın diye bıraktıkları çuvallar dolusu, kavrulmuş un (sevik) Müslümanların eline geçtiğinden bu gazveye Sevik (kavrulmuş un, kavut) Gazası denilmiştir(187) 8- HİCRETİN İKİNCİ YILINDA DİĞER OLAYLAR Medine Devri'nin 2'nci yılında, Bedir Savaşı'ndan önce Şaban ayında Ramazan orucu farz kılındı Zekât da hicretin 2'inci yılında farz kılınmıştır Bazı İslâm bilginleri, zekâtın Mekke devride farz kılındığı, Medine Devrinde ise, zekâtın verileceği yerlerin belirlendiği görüşündedir(188) Gene bu yılda Ramazan ve Kurban bayramları namazları ile fıtır sadakası ve kurban kesmek meşrû kılınmıştır(189) Rasûlullah (sas)'in kızı Hz Osman'ın zevcesi Rukiyye Bedir zaferi esnâsında Medine'de vefât etmiştir Eşinin hastalığı sebebiyle Hz Osman Bedir Savaşı'na katılamamıştır Rasûlullah (sas)'e ilk vahyin geldiği yıl doğmuş olan en küçük kızı Hz Fâtıma ile HzAli bu yılda evlenmişlerdir Evleninceye kadar Hz Ali Rasûlullah (sas)'in yanında kalmış ve O'nun elinde yetişmişti Evliliğinden sonra ayrı bir eve çıktılar Rasûlullah (sas)'in en sevgili kızı Fâtıma'ya çeyiz olarak verdiği eşya, bir yatak, bir şilte, (minder), bir su tulumu, bir el değirmeni, iki su ibriği ve bir su kabından ibârettir Bedir esirleri arasında Hz Paygamber (sas)'in damadı, Zeyneb'in eşi Ebu'l-As da bulunuyordu Zeyneb, eşinin fidyesi (kurtuluş bedeli) için kendisine annesi Hz Hatice'nin düğün hediyesi olarak verdiği gerdanlığı da göndermişti Bu durumdan çok hislenen Rasûlullah (sas) ve ashâbı, Ebu'l-Âs'ı fidye almadan serbest bırakmışlar, Zeyneb'in gerdanlığını da geri göndermişlerdir Ancak Rasûl-i Ekrem (sas) Ebu'l-Âs'dan müşrik olduğu için Zeyneb'in kendisine helâl olmadığını, bu yüzden hemen Medine'ye göndermesini istedi Ebu'l-Âs sözünü yerine getirdi Böylece Rasûlullah (sas)'in en büyük kızı Zeyneb de bu yıl içinde Medine'ye hicret etmiştir(190) |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş HayatıIII-HİCRETİN ÜÇÜNÇÜ YILI 1- UHUD SAVAŞI (11 Şevval 3 H/27 Mart 625 M) "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inan-mışsanız üstün gelecek sizsiniz (Âl-i İmrân Sûresi, 139) a) Savaşın Sebebi Bedir Savaşında Mekke müşriklerinden 70 kişi ölmüştü Bunlar arasında Ebû Cehil, Ukbe, Utbe, Şeybe, Ümeyye, Âs b Hişâm gibi Kureyş'in önde gelen simâları vardı Bu yüzden Mekkeliler Bedir yenilgisini unutamıyorlar, intikam ateşiyle yanıyorlardı Bedir'de,babalarını, kardeşlerini, oğullarını ve diğer yakınlarını kaybedenler Mekke reisi Ebû Süfyân'a başvurdular Dârun'-Nedve'de toplanarak, Şam kervanının kazancı ile bir ordu toplayıp Medine'yi basmağa ve Müslümanlardan öç almağa karar verdiler(191) Mekke dışındaki müşrik Arap kabîlelerine, şâirler, hatipler gönderdiler Bunlar, Bedir'de öldürülenler için, şiirler, mersiyeler söyleyerek halkı heyecâna getirdiler 50 bin altın olan kervan kazancının yarısı ile Mekke dışındaki müşrik kabilelerden 2000 asker topladılar Mekke'den katılanlarla, 700'ü zırhlı, 200'ü atlı omak üzere, Ebû Süfyan'ın komutasında 3000 kişilik mükemmel bir ordu ile Medine üzerine yürüdüler Orduda ayrıca 300 deve, şarab tulumları, şarkıcı ve rakkase kadınlar vardı Bunlardan Başka, başta Ebû Süfyân'ın karısı Hind olmak üzere Kureyş ileri gelenlerinden 14 tane evli kadın da kocaları ile birlikte bulunuyorlardı b) Abbâs'ın Mektubu Rasûlullah (sas)'in Mekke'deki amcası Abbâs, Bedir'de esir düştükten sonra Müslüman olmuş, fakat Müslümanlığını gizlemişti Bedir'de çok zarar gördüğünü bahâne ederek, bu orduya katılmadı Özel haberciyle bir mektup göndererek, durumdan Rasûlullah (sas)'i haberdar etti Gönderilen keşif kolları da, Kureyş ordusunun Medine'ye yaklaştığını haber verdiler Vahiy gelmeyen konularda, karâr vermeden önce Rasûlullah (sas) ashâbla istişâre ederdi Muhâcirleri ve ensârı toplayarak: -Düşmanı Medine dışında mı karşılayalım, yoksa şehir içinde savunma tedbirleri mi alalım? diye istişârede bulundu Peygamber Efendimiz, bir gece önce rüyâsında, kılıcında bir gedik açıldığını,yanında bir sığırın boğazlandığını ve mübârek elini zırhı içinde muhâfaza ettiğini görmüştü Kılıcında açılan gediği, ehl-i beytinden birinin şehid olması; sığırın boğazlanmasını, ashâbından bazılarının şehit düşmeleri; zırhı da Medine ile tâbir etmiş, bu yüzden Medine dışına çıkılmayarak, şehirde savunma yapılmasını uygun görmüştü(192) Hz Ebû Bekir, Sa'd b Muâz gibi ashâbın büyükleriyle münâfıkların başı Übeyy oğlu Abdullah da bu görüşteydiler Fakat ashâbın çoğunluğu, bilhassa Bedir savaşı'nda bulunamamış olan genç Müslümanlarla Hz Hamza: - Biz böyle bir günü beklemekteydik, düşmanla Medine dışında savaşalım, diye isrâr ettiler(193) Rasûlullah (sas) çoğunluğun arzusuna uyarak, birbiri üzerine iki zırh giyip, miğferini başına geçirerek hâne-i saâdetinden çıktı Medine dışında savaşılmasını isteyenler, Peygamber Efendimizin arzusuna aykırı davranmakla hata ettiklerini anlayarak fikirlerinden caydılar Fakat Rasûlullah (sas): c) Peygamber Zırhını Giydikten Sonra -"Bir peygamber zırhını giydikten sonra, savaşmadan onu çıkarmaz"(194) Eğer sabreder, görevinizi tam yaparsanız, Allah'ın yardımıyla zafer bizimdir, dedi Kureyş ordusu, Medine'nin 5 km kadar kuzeyindeki Uhud dağı eteklerinde karargâhını kurmuştu Rasûlullah (sas) Abdullah b Ümmi Mektûm'u Medine'de vekil bırakarak, 1000 kişilik kuvvetle, cuma namazından sonra Medine'den çıktı O gün Uhud'a kadar ilerlemeyip geceyi "Şeyheyn" denilen yerde geçirdi Sabahleyin şafakla beraber Uhud'a vardı, savaş için en elverişli yeri seçti Yolda Übeyy oğlu Abdullah, "Muhammed (sas) bizim gibi yaşlı ve tecrübelileri dinlemedi, çocukların sözüne uydu Ben meydan savaşını uygun görmemiştim" bahânesiyle, kendisine bağlı 300 münâfıkla, ordudan ayrıldı Böylece Müslümanların sayısı 700'e düştü d) Rasûlullah (sas)'in Savaş Düzeni Peygamber Efendimiz, ordusunun arkasını Uhud Dağı'na vererek Medine'ye karşı saf yaptı Solundaki Ayneyn tepesi'ne "Cübeyr oğlu Abdullah" komutasında 50 okçu yerleştirdi -Galip de gelsek mağlup da olsak, benden emir gelmedikçe yerinizden ayılmayacaksınız, Şu vâdiden, düşman atlıları arkamıza dolaşıp bizi kuşatabilirler Oklarınızla onları buradan geçirmeyin, çünkü at, oku yeyince ilerleyemez, dedi(195) Müslümanların karşısında savaş durumu alan müşrik ordusu, sayıca Müslümanların 4 katından daha fazlaydı Üstelik bunlardan 700'ü zırhlı, 200'ü atlıydı Müslümanların ise 100 zırhı ve sadece 2 atları vardı Sağ koluna Ukâşe, sol koluna ise Ebû Mesleme memûr edilmişti Rasûlullah (sas) ise ortada bulunuyordu Ebû Süfyân komutasındaki 3000 kişilik müşrik ordusunun sağ kanadına Velid oğlu Hâlid, sol kanadına Ebû Cehil'in oğlu İkrime, süvârilere Ümeyye oğlu Safvân, okçulara ise Rabîa oğlu Abdullah komuta ediyordu Kureyşli kadınlar, Bedir'de ölenler için mersiyeler okuyorlar, defler çalıp şarkılar söyleyerek askerler arasında dolaşıyorlar, onları savaşa teşvik ediyorlardı Savaş, o devrin âdeti üzerine mübâreze ile (meydanda teke tek çarpışma ile) başladı Kureyş'in bayrağını taşıyan Abdüddâr oğullarından ortaya çıkan 9 kişi birer birer Müslümanlar tarafından öldürüldü Rasûlullah (sas) elindeki kılıcı göstererek: -Hakkını ödemek şartıyla bu kılıcı kim ister? diye sordu Ensârdan Ebû Dücâne: -Bunun hakkı nedir, Ya Rasûlallah? diye sordu Rasûlullah (sas): -Eğilip bükülünceye kadar düşmanla savaşmak, diye cevap verdi Ebû Dücâne bu şartla aldığı kılıçla düşman üzerine saldırdı, müşrik safları arasına girdi(196) Hamza, Ali, sa'd b Ebî Vakkâs, Ebû Dücâne gibi kahramanların hücûmlarıyla savaşın ilk anında 20'den fazla ölü veren Kureyş, bozguna uğramış, sağ ve sol kanat geri çekilmiş, def çalarak Kureyşlileri savaşa teşvik eden kadınlar, feryadlar kopararak yüksek tepelere kaçmışlardı İman kuvveti karşısında sayı ve malzeme üstünlüğü işe yaramamış, müşrikler kaçmağa başlamışlardı e) Okçular Yerlerini terkedince Böylece ilk safhada müslümanlar savaşı kazandılar Fakat kaçan düşmanı sonuna kadar tâkib etmeden, savaş alanına dağılarak, ganimet (düşmandan kalan malları) toplamağa koyuldular Ellerine geçen fırsatı yeterince değerlendiremediler Ayneyn tepesinden durumu seyreden okçular da birbirlerine: -Burada ne bekliyoruz, savaş bitti, zafer kazanıldı, biz de gidip ganimet toplayalım, dediler(197) Abdullah b Cübeyr: -Arkadaşlar, Rasûlullah (sas)'in emrini unuttunuz mu? O'ndan emir almadıkca yerimizden ayrılmayacağız diye ısrâr ettiyse de dinlemediler(198) Abdullah'ın yanında sadece 8 okçu kaldı Düşmanın sağ kanat komutanı Hâlid b Velîd, Rasûlullah (sas)'in okçularla koruduğu Ayneyn vâdîsinden geçerken Müslümanları arkadan kuşatmayı denemiş, okçular bu geçidi bekledikleri için başaramamıştı Okçuların buradan ayrıldığını görünce, emrindeki süvârilerle hücûma geçti Cübeyr oğlu Abdullah ile 8 sâdık arkadaşını şehit edip, ganimet toplamakla meşgul Müslüman ordusunu arkadan çevirdi Müşrikler, geri dönüp yeniden hücûma geçtiler Tepelere çekilen kadınlar da def çalarak aşağıya indiler Müslümanlar, önden ve arkadan iki hücûmun arasında şaşırıp kaldılar Savaşı kazanmışken kaybetmeğe başladılar Birbirlerinden ayrılmış ve dağılmış bir durumda oldukları için, canlarını kurtarma sevdâsına düştüler (199) f) Hz Hamza'nın Şehid Düşmesi Bedir Savaşı'nda babası Utbe, kardeşi Velîd ve amcası Şeybe'yi kaybetmiş olan Ebû Süfyân'ın karısı Hind, babasını öldüren Hamza'dan öç almak istiyordu Hamza'nın karşısında kimse duramadığı için, Cübeyr b Mut'im'in kölesi ve iyi bir nişancı (atıcı) olan Habeşli Vahşî'ye Hamza'yı öldürdüğü takdirde, büyük menfaatler vâdetmiş, efendisi Cübeyr de âzâd etmeğe söz vermişti Vahşî, Hamza'nın karşısına çıkmaya cesâret edemedi Bir taşın arkasına gizlenip, Hamza'nın önünden geçmesini beklediHamza ise savaş alanında durmadan sağa sola koşuyor, elinde kılıç önüne gelen müşrikleri tepeliyordu O gün tam 8 müşrik öldürmüştü Bunlardan Abdu'l-Uzza oğlu-Sibah'ı öldürdüğü sırada, Vahşî'nin tam önünde bulunuyordu Vahşî fırsatı kaçırmadı Habeşlilerin çok iyi kullandığı harbesini (kısa mızrağını) gizlendiği yerden fırlattı; kahraman Hamza'yı kasığından vurarak şehit etti(200) Hamza'nın ölümünü duyan Hind, koşarak geldi Karnını yarıp, ciğerini çıkararak dişledi, fakat yutamadı Vahşi'yi mükâfatlandırdı ve kölelikten kurtardı Savaşın en şiddetli anında Hz Hamza'nın şehit düşmesi, Müslümanlar için büyük kayıp oldu Esâsen, ansızın önden ve arkadan uğradıkları hücûm sebebiyle ne yapacaklarını şaşırmışlar, bir çok şehid vererek, şuraya buraya dağılmışlardı Bir ara, Rasûlullah (sas)'in etrafında sâdece, ikisi muhâcirlerden, yedisi ensârdan olmak üzere 9 kişi kalmış, bunlar da birer birer şehid düşmüşlerdi(201) g) Rasûlullah (sas)'in Öldüğü Şâyiası İbni Kamie el-Leysi adlı bir müşrik, HzPeygamber (sas)'e benzeterek, İslâm ordusunun sancaktarı Mus'ab b Umeyr'i şehit etmiş ve Muhammed (sas)'i öldürdüm, diye ilân etmişti(202) Bu şâyia üzerine İslâm ordusunda panik başladı Rasûlullah (sas): -Ey Allah'ın kulları, bana geliniz,etrafımda toplanınız, diye sesleniyor, fakat kimse O'nu duymuyordu Müslümanlar birbirinden habersiz üç fırka olmuşlardı l) Rasûlullah şehid olduysa, Allah bâkidir O'nun yolunda biz de şehit oluruz, diyerek savaşa devâm edenler Enes b Nadr (Enes b Mâlik'in amcası) bunlardandıYetmişten fazla yara aldıktan sonra şehid düşmüştür 2) Rasûlullah (sas)'in etrâfını çevirip, vücûdlarıyla O'na siper olan, O'nu düşman saldırısına karşı koruyanlar Bunlar "14" kişi kadardı Hz Ebû Bekir, Hz Ömer, Hz Ali, Abdurrahman b Avf, Talha, Zübeyr, Sa'd b Ebî Vakkas, Ebû Dücâne bunlardandır 3) Rasûlullah şehid olduktan sonra, burada durmanın manası yok, diyerek, savaş alanından ayrılanlar(203) Bunlardan bir kısmı dağlara çekilmişler, bazıları ise Medine'ye dönmüşlerdi Müslümanların bu dağınık durumlarından yararlanan müşrikler, Rasûlullah (sas)'in yanına kadar sokuldular Atılan bir taşla Peygamber Efendimizin dudağı yarıldı, dişi kırıldı ve İbni Kamie'nin kılıç darbesiyle yere yıkıldı Zırhından kopan iki halka yanağına battığından yüzünden de yaralandı(204) Ashâb-ı kirâm, savaş alanında Rasûlullah (sas)'i bir türlü bulamıyordu Halbuki, Rasûlullah(sas) bulunduğu yerden hiç ayrılmamıştı Nihâyet Hz Peygamber Efendimizi Ka'b b Mâlik gördü ve: -Ey mü'minler, Rasûlullah (sas) burada, diye haykırdı Ka'b'ın sesini duyan Müslümanlar, hemen Rasûlullah (sas)'in etrâfında toplanarak, müşriklerin saldırılarını durdurdular(205) h) Ebû Süfyân'la HzÖmer Arasında Geçen Muhâvere Müşriklerin saldırıları yavaşlayınca, Peygamber Efendimiz etrâfında toplanmış olan Müslümanlarla Uhud Dağı tepelerinden birine çekildi Müslümanların bir tepede toplandığını gören Ebû Süfyân da, onların karşısında başka bir tepeyi işgal etti Ebû Süfyân, Peygamberimizin sağ olup olmadığını kesinlike öğrenemediğinden merak içindeydi Bu sebeple yüksek sesle üç defa: -İçinizde Muhammed (sas) var mı? Ebû Bekir varmı? Ömer var mı? diye seslendi Rasûlullah (sas) cevap verilmemesini emretmişti Kimseden ses çıkmayınca, müşriklere dönerek: -"Görüyorsunuz, hepsi de ölmüş Artık iş bitmiştir, diye söylendi Hz Ömer dayanamadı -"Yalan söylüyorsun ey Allah düşmanı, sorduklarının hepsi sağ, hepside burada, diye cevap verdi Ebû Süfyân: -Savaşta üstünlük nöbetledir, bugün biz Bedir'in öcünü aldık, üstünlük bizde diye gururlandı Ömer: -Bizden ölenler Cennet'de, sizinkiler ise Cehennem'de diye cevâp verdi -Ya Ömer, Allah aşkına gerçeği söyle Biz Muhammed (sas) 'i öldürdük mü? -Rasûlullah (sas) sağ ve senin bu sözlerini de işitiyor -Ya Ömer, ben senin sözlerine İbni Kamie'nin sözünden daha çok inanırım Ölülerinize yapılan fenâlıkları ben emretmedim(206), fakat çirkin de görmedim Gelecek yıl Bedir'de buluşalım, dedi Hz Ömer de: -"İnşallah, diye cevap verdi(207) Hz Ömer'le Ebû Süfyân arasında yapılan bu konuşmadan sonra, müşrikler Uhud'dan ayrıldılar Onlar, Hz Muhammed (sas)'i öldürmek, Medine'yi basıp müslümanları imhâ etmek, müslümanlığı ortadan kaldırmak için Mekke'den gelmişlerdi Fakat Allah kalblerine korku saldı Üstünlük kendilerinde olduğu ve Rasûlullah (sas)'in de sağ bulunduğunu öğrendikleri halde, savaşa devam etmeğe cesâret edemediler Tek bir esir bile alamadan, geri döndüler l) Uhud Savaşı'ndan Üç Safha Uhud Savaşı'nda üç safha yaşandı: İlk safhada Müslümanlar üstün geldiler, 20'den çok düşman öldürerek, müşrikleri bozguna uğrattılar İkinci safhada, kaçan müşrikleri kovalamayı bırakıp, kesin sonuç almadan ganimet toplamaya koyulmaları ve Rasûlullah (sas)'in yerlerinden ayrılmamalarını emrettiği okçu birliğinin görevlerini terketmeleri yüzünden, Müslümanlar 70 şehit vererek mağlup duruma düştüler Üçüncü safhada ise, dağılmış olan Müslümanlar, Rasûlullah (sas)'in etrâfında toplanıp, karşı hücûma geçerek, düşman hücûmunu durdurdular Müşriklerin Uhud'dan ayrılmasından sonra Rasûlullah (sas) şehitleri yıkanmadan, kanlı elbiseleriyle, ikişer üçer defnettirdi(208) Cenâze namazlarını ise, bu târihten 8 sene sonra kıldı(209) |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı2- HAMRÂÜ'L-ESED GAZVESİ Müşrikler, elde ettikleri üstünlükten yararlanıp Müslümanları imhâ etmeden savaş alanından ayrıldıklarına pişmân oldular Aralarında, geri dönüp Medine'yi basmayı konuştular Rasûlullah (sas) bu durumdan haberdar olunca, Medineye dönüşünden bir gün sonra, Uhud Savaşı'na katılmış olan ashâbını toplayarak Medine'den 16 km kadar uzakta "Hamrâ'ü'l-Esed" denilen yere kadar müşrikleri takibetti Gece olunca, burada 500 kadar ateş yaktırdı Müşrikler, takib edildiklerini öğrenince, korktular; Medine'yi basma düşüncesinden vazgeçerek, süratle Mekke'ye döndüler(210/1) 3- HİCRETİN ÜÇÜNCÜ YILINDA DİĞER OLAYLAR a) Rasûlullah (sas)'in Hz Hafsa ve Huzeyme Kızı Zeyneb'le Evlenmesi Hz Ömer'in kızı Hafsa'nın ilk eşi Huneys b Huzâfe, Kureyş ileri gelenlerinden ve Habeşistan'a hicret eden ilk Müslümanlardandı Sonra Medine'ye hicret etmiş, Bedir ve Uhud Savaşlarına katılmıştı Uhud Savaşında aldığı bir yaradan, Medine'de vefât etti Hz Ömer, Rasûlullah (sas) ile kızı Hafsa'nın evlenmesini şöyle anlatmıştır: -Hafsa dul kalınca, Osman'a onunla evlenmesini teklif ettim Hele bir düşüneyim, diye cevap verdi Sonra kaşılaştığımızda, şu sırada evlenmeyi uygun görmüyorum, dedi Bunun üzerine Ebû Bekir'e istersen Hafsa'yı sana vereyim, dedim Ebû Bekir sustu Müsbet veya menfi cevap vermedi Ebû Bekir'in susmasına Osman'ın teklifimi geri çevirmesinden daha çok üzüldüm Keyfiyeti Rasûlullah (sas)'e arzedince: -Üzülme yâ Ömer, Hafsa'yı Osman'dan hayırlısı alacak; Osman da Hafsa'dan daha iyisi ile evlenecek(210/2), buyurarak, Hafsa'nın izdivâcına tâlip oldu; Osman'ı da kızı Ümmü Gülsüm'le evlendirdi Sonra Ebû Bekir bana rastladığında: -Sanıyorum, Hafsa'yı bana teklif ettiğinde cevap vermediğime gücenmiştin Ben Hafsa'yı Rasûlullah(sas)'in alacağını biliyordum (Bana bunu söylemişti) Rasûlullah (sas)'in sırrını ifşâ etmeyi uygun bulmadağım için sana cevap vermedim Eğer böyle olmasaydı, teklifini kabûl ederdim, dedi(211) Rasûlullah (sas) Hz Hafsa ile evlenerek, hem en yakın arkadaşlarından HzÖmer'in üzüntüsünü giderdi, hem de Hz Ebû Bekir gibi Hz Ömer'i de akrabalık bağı ile kendisine bağlamış oldu (Şaban 3 H / Ocak 625 M) Hilâloğullarından Huzeyme kızı Zeyneb, ilk kocasından ayrılmış; Rasûlullah (sas)'in halasının oğlu olan ikinci kocası Cahşoğlu Abdullah ise, Uhud Savaşı'nda şehid düşmüştü Zeyneb genç ve güzel değildi, orta yaşlı ve merhametli bir hanımdı Fakirleri, yoksulları, kimsesizleri gözettiği için, kendisine "Ümmü'l-mesâkin" ünvânı verilmişti Eşinin şehit düşmesiyle himayeye muhtaç kalan bu şefkatli hanımı Rasûlullah (sas) nikâhladı Fakat Zeyneb çok yaşamadı, evlenmesinden üç ay kadar sonra vefât etti Rasûlullah (sas)'in torunu Hz Hasan da bu yıl Ramazan ortalarında doğmuştur(212) b) Rasûlullah (sas)'in kızı Ümmü Gülsüm'ün Hz Osmanla Evlenmesi Hz Osman, Rasûlullah (sas)'in ikinci kızı Rukiyye ile evliydi Rukiyye, Bedir Savaşı esnâsında vefât etmişti Bir yıl sonra, Rasûlullah (sas) Hz Osman'ı üçüncü kızı Ümmü Gülsüm'le evlendirdi Rasûlullah (sas)'in iki kızı ile evlenmiş olduğu için Hz Osman'a "Zi'n-nûreyn" (iki nûr sâhibi) denilmiştir (191) İbnü'l-Esîr, 2/148-149 (192) İbn Hişâm, 3/66-67; İbnü'l-Esîr, 2/150; Zâdü'l-Meâd, 2/232 (193) İbn Hişâm, 3/67 (194) Zâdü'l-Meâd, 2/231; İbnü'l-Esîr, age, 2/150 (195) Bkz elBuhârî, 4/26 ve 5/29; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269); İbnü'l-Esîr, age, 2/152 (196) Riyâzü's-Salihin Tercemesi, 1/128, (Hadis No: 91); İbnü'l-Esîr, 2/152 (197) Bkz Âl-i İmrân Sûresi, 152 (198) el-Buhârî, 4/26-27 ve 5/29-30; Tecrid Tercemesi, 8/457-460 (Hadis No: 1269) (199) İbnü'l-Esîr, age, 2/154 (200) el-Buhârî, 5/36,37; Tecrid Tercemesi, 10/216-221 (Hadis No: 1585); İbn Hişâm, 3/75 (201) Müslim, 3/1415, (Hadis No: 1789) (202) İbnü'l-Esîr, age, 2/155; İbn Hişâm, 3/77 (203) "Muhammed ancak bir peygamberdir O'ndan önce de bir çok peygamberler gelip geçti Şâyet o ölseydi veya öldürülseydi, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi dönecektiniz?" (Âl-i İmran Sûresi, 144) (204) el-Buhârî, 5/35; Müslim, 3/ 1416 (Hadis No: 1790); İbn Hişâm, 3/84; İbnü'l-Esîr, age, 2/154; Zâdü'l-Meâd, 2/234 (205) İbnü'l-Esîr, 2/157; İbn Hîşâm, 3/88; Zâdü'l-Meâd, 2/235 (206) Kureyşli kadınlar savaş alanının tenhalığından yararlanarak, Bedir'de öldürülen yakınlarının öçlerini almak için şehitlerin kulak ve burunlarını kesmişler, karınlarını yararak ciğerlerini çıkarmışlardı (207) Bkz el-Buhârî, 4/26 ve 5/30; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269) Zâdü'l-Meâd, 2/236-238 (208) İbnü'l-Esîr, age, 2/162; Zâdü'l-Meâd, 2/246 (209) el-Buhârî, 2/94; Tecrid Tercemesi, 4/655 (Hadis No: 661) (210/1) İbnü'l-Esîr, age, 2/164 (210/2) İbn Sa'd, Tabakat, 8/82-83; İbn Hacer, el-İsâbe, 8/51, Kahire, 1972; İbn Abdi'l-Berr el-İstîab, 4/1811, Kahire, 1960 (211) el-Buhârî, 6/130; Tecrid Tercemesi, 10/166 (Hadis No: 1571) ve 11/338- 339 (1803 No lu hadisin izâhı); Riyâzü's-sâlihin, 2/98 (Hadis No: 689) (212) İbnü'l-Esîr, age, 2/166 IV-HiCRETİN DÖRDÜNCÜ YILI 1- RACİ' OLAYI (Safer 4 H/ Temmuz 625 m) Uhud savaşı'ndan sonra müşriklerin cesâretleri arttığı için Medine'de Müslümanların güvenliği geniş ölçüde sarsıldı Rasûlullah (sas) bir taraftan gerekli savunma tedbirleri alıyor, bir taraftan da İslâm'ı yaymak için her fırsattan yararlanmağa çalışıyordu Müslümanlığı kabûl edip, dinin hükümlerini ve Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek isteyen kabîlelere mürşitler gönderiyordu Adal ve Kare kabîlelerinden bir hey'et, Rasûlullah (sas)'e başvurarak, kabîlelerine Müslümanlığı ve Kur'an-ı Kerim'i öğretecek mürşidler gönderilmesini istediler Rasûlullah (sas) bunlara Sâbit oğlu Âsım başkanlığında, 10 kişi gönderdi Yolda, Usfan ile Mekke arasında Raci' suyu yakınlarında Hüzeyl kabîlesi'nden 100 kişilik bir çetenin hücûmuna uğradılar Mürşitlerden 8'i çarpışarak şehid oldu, 2'si teslim oldu Zeyd b Desine ve Hubeyb b Adiy adlarındaki bu iki zâtı Hüzeyl'liler Mekke'ye götürüp sattılar(213) Zeyd'i, Bedir Savaşı'nda öldürülen babası Ümeyye'nin öcünü almak için, Ümeyye oğlu Safvan satın almış, öldürülmesini seyretmek üzere bütün Mekke ileri gelenlerini dâvet etmişti Ebû Süfyân Zeyd'e yaklaşarak: -Doğru söyle, hayâtının kurtarılması için, senin yerine Muhammed (sas)'in öldürülmesini istemez miydin? demişti Zeyd hiç tereddüt göstermeden: -Asla, Rasûlullah (sas)'in hayâtı yanında, benim hayâtım hiçtir Benim kurtulmam için değil O'nun öldürülmesini, Medine'de ayağına bir diken batmasını bile istemem, diye cevap verdi Bu kuvvetli iman karşısında Ebû Süfyân: -Gerçek şu ki,hiç kimse, arkadaşları tarafından Muhammed (sas) kadar sevilmemiştir, demekten kendini alamadı Hubeyb, Uhud Savaşı'nda Âmir oğlu Hâris'i öldürmüştü Babasının intikamını almak üzere onu da Haris'in kızı satın almıştı Hubeyb öldürüldüğü esnâda hiç metânetini kaybetmedi İzin alarak, 2 rek'at namaz kıldı Ölümden korktu da uzattı, demeyesiniz diye kısa kestim, dedi(214) O zamandan beri idâm edilen müslümanların, infâzdan önce namaz kılmaları âdet olmuştur(215) Dininden dönersen, serbest bırakacağız, dedikleri zaman: -Benim için, Müslüman olarak öldürülmek, dinimden dönmekten daha hayırlıdır, diye cevap verdi Müşrikler tarafından bir direğe asılarak şehid edildi Olay Medine'de duyulunca, Rasûlullah (sas) ve Müslümanlar son derece üzüldüler Medine'li Şâir Hassân, Zeyd ve Hubeyb için mersiyeler yazdı Rasûlullah (sas)'de: -"Allah lâyık oldukları cezâyı versin" diyerek, cânileri Allah'a havâle etti 2- MEÛNE KUYUSU FÂCİASI (Safer 4 H/ Temmuz 625 M) Necid Şeyhi Ebû Berâ Mâlikoğlu Âmir, Medine'ye gelerek Rasûlullah (sas)'e: -Eğer Necid Bölgesine bir irşât hey'eti gönderirseniz, büyük bir kısmının Müslüman olacağını ümüd ediyorum, dedi Rasûlullah (sas): Necid Bölgesi halkına güvenemiyorum, diye cevap verdi Ebû Berâ, mürşitlerin hayatı için kabîlesi adına kesin teminât verdiğinden, Rasûlullah (sas) Ebû Berâ'nın kardeşinin oğlu Âmir b Tufeyl'e bir mektup yazdırarak, Münzir b Amr'ın başkanlığında 70 kişilik bir hey'eti Necid Bölgesine gönderdi Bunların hepsi de Suffe ashâbındandı Kafile Medine'den 4 konak uzaklıkta Meûne Kuyusu (Bi'r-i Meûne) denilen yere varınca, içlerinden Harâm b Milhân ile Rasûlullah (sas)'in mektubunu Âmir b Tufey'le gönderdiler Âmir mektubu bile okumadan Harâm'ı şehid etti Hey'etin tamamını öldürmek üzere kabîlesini (Âmiroğulların'ı) teşvik ettiyse de onlar "Biz Ebû Berâ'nın emân ve sözünü ayaklar altına alamayız", diyerek ona uymadılar Âmir b Tufeyl Süleym Kabîlesi'ne mensûp Usayye, Rı'l, Zekvân ve Lihyânoğuları ile Harâm b Milhân'ın dönmesini beklemekte olan mürşitler üzerine hücum etti Hepsi şehid oldu İçlerinden yalnızca Ka'b b Zeyd yaralı olarak kurtulmuştu O da Hendek Savaşı'nda şehid oldu Rasûlullah (sas)'i, Cibrîl bu fâciadan haberdar etti Seriyyedeki bütün ashâbın Rablarına kavuştular, Allah onlardan râzı oldu diye bildirdi Rasûlullah (sas) bu fâciadan son derece elem duydu Tam 40 sabah Rı'l, Zekvân, Usayye ve Lihyanoğulları için bedduâ etti(216) Amr b Ümeyye ise, olay esnâsında develeri otlatmakla görevli olduğu için esir düşmüş, sonra kurtulmuştu Medine'ye dönerken, iki Necidliye rastladı Şehid edilen arkadaşlarının öcünü almak için bunları uyurken öldürdü Halbuki bunlar, müslümanların himâyesinde olan Âmir oğullarındandı Bu sebeple bunların âilelerine diyetleri (kan bedelleri) ödendi 3- NADÎROĞULLARI GAZVESİ (Rabiulevvel 4 H/Ağustos 625 M) Benî Nadîr Yahûdîleri Medine'ye iki saatlik bir mesâfede oturuyorlardı Aralarındaki anlaşma gereğince, Müslümanların ödedikleri diyete, Yahudî kabîlelerinin de katılması gerekiyordu Âmir oğullarından, Amr b Ümeyye'nin yanlışlıkla öldürdüğü iki kişinin diyeti ödenecekti Rasûlullah (sas) yanına ashâbından 10 kişi alarak, diyetten paylarına düşeni istemek üzere Nadîroğulları yurduna gitti Yahudîler, Rasûlullah (sas)'in teklifini kabul etmiş göründüler, fakat ayaklarına kadar gelişini fırsat sayarak, Rasûlullah (sas)'e sû-i kast yapmayı planladılar Bir evin gölgesinde oturmakta olan Hz Peygamber (sas)'in üzerine, evin saçağından bırakacakları büyük bir taşla O'nu öldürmek istediler(217) Cenâb-ı Hakk, peygamberini Yahûdîlerin hazırlığından haberdar etti Rasûlullah (sas) oradan ayrılıp Medine'ye döndü Yahûdîlerin tuzağını ashâbına bildirdi Bu davranışlarıyla Nadîroğulları anlaşmayı bozmuşlardı Rasûlullah (sas), Muhammed b Mesleme'yi bunlara göndererek 10 gün içinde Medine'yi terk etmelerini, 10 günden sonra kim kalırsa boynunu vuracağını kendilerine bildirdi Yahûdîler yol hazırlığına başladılar Fakat, münafıkların başı Übeyyoğlu Abdullah: -"Medine'den çıkmayın, biz size yardım ederiz, Kurayzaoğulları da yardım edecek, diye gizlice haber gönderdi (218) Bu sebeple Nadîroğulları yol hazırlığından vazgeçip kendilerini savunmaya karar verdiler Rasûlullah (sas) Rabiulevvel'de Nadîroğulları yurdunu kuşattı Nadîroğulları bir yıllık yiyeceklerini depo ettikleri kalelerinin sağlamlığına güveniyorlard(219) Kuşatma, 15-20 gün sürdü Savaş sokaktan sokağa, evden eve atlayarak devâm etti Rasûlullah (sas) Yahûdîlere siper olan, savaşı zorlaştıran hurma ağaçlarını kestirdi(220) Nadîroğulları, münâfıklardan da, Kurayzaoğullarından da bekledikleri yardımı görmediler Muhâsaranın kaldırılması için emân dilediler Berâberlerinde götürebildikleri kadar mal ile Medine'den çıkmalarına izin verildi 600 deve yükü eşya ile Medine'den ayrıldılar Bir kısmı Şam'a, bir kısmı Filistin'e göç etti Selâm, Kinâne ve Huyey ismindeki reisleri ise Hayber'e sığındılar Üzüntülerini belli etmemek için, şarkılar söyleyip, defler çalarak Medine'den ayrıldılar Bunlar daha sonra Hendek Savaşı'nı hazırladılar 50 zırh, 50 miğfer, 340 kılıç ve diğer bazı mallar ganimet olarak Müslümanlara kaldı Rasûlullah (sas) bu ganimetleri muhâcirlere ve yoksullara dağıttı(221) Uhud Savaşı'ndan sonra Müslümanların itibârı sarsılmıştı Nadîroğulları'nın Medine'den çıkarılmasıyla, Medine civârındaki müşrik kabîleleri arasında Rasûlullah (sas) 'in nüfûzu tekrar kuvvetlenmiş oldu |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı4- RASÛLULLAH (SAS)'İN HZ ÜMMÜ SELEME İLE EVLENMESİ Asıl adı Hind olan Ümmü Seleme, Ebû Ümeyye el-Mahzûmî'nin kızıdır İlk kocası Ebû Seleme Abdullah b Abdülesed, Abdülmüttalib'in kızı Berre'nin oğlu olup, Rasûlullah (sas)'in halazâdesi idi Kocası ile birlikte Habeşistan'a hicret etmiş, ilk çocuğu Seleme orada doğmuştu Ümmü Seleme'nin ilk eşi Ebû Seleme, Uhud Savaşı'nda aldığı yara sebebiyle vefât etti Rasûlullah (sas) Ebû Seleme'yi çok severdi Vefâtından sonra dört çocuğu ile kimsesiz ve himâyesiz kalan eşi Ümmü Seleme'yi nikâhlayarak himâyesi altına aldı Ümmü Seleme, fazilet ve olgunluk yönünden Hz Aişe'den sonra Ezvâc-ı tâhirâtın en üstünüydü Ezvâc-ı tâhirât içinde en son vefât eden, Ümmü Seleme olmuştur Hicretin 59'uncu yılı 84 yaşında vefat etmiş, Baki kabristanına defnedilmiştir 5-İÇKİ VE KUMARIN HARAM KILINMASI Mekke devrinde içki ve kumar yasaklanmış değildi Müslümanlardan da içki içen ve kumar oynayanlar vardı Rasûlullah (sas) bunlara ses çıkarmıyordu İçki ve kumarın yasaklanması birden bire değil, tedricen olmuştur İçki ile ilgili Kur'ân-ı Kerîm'de 4 âyet vardır Mekke'de inen ilk âyetde: "Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden içki yapar, güzel bir rızık edinirsiniz", (en-Nahl Sûresi, 67) buyrulmuş, içki yasaklanmamıştır Medine devrinde Hz Ömer ve Muâz gibi bazı sahâbe: -Ey Allah'ın Rasûlü, içki hakkında bize yol göster, çünkü şarab aklı gideriyor, diye Rasûlullah (sas)'e baş vurdular: Hicretin 4'üncü yılı Şevvâl ayında: "Sana içki ve kumarı soruyorlar De ki: Bunlar da hem büyük günah, hem de insanlara bazı yararlar var, fakat günahları menfaatlerinden daha büyük" (el-Bakara Sûresi, 219) anlamındaki âyet indi İçkiyi ilk yasaklayan âyet bu oldu Fakat bu âyetle içki kesinlikle yasaklanmadığından, "günahı var" diye bırakanlar olduğu gibi, "faydası da var" diye eskisi gibi içenler de vardı Abdurrahman b Avf'ın verdiği bir ziyâfette dâvetliler içki de içmişlerdi Akşam namazında cemâte imâm olan zât "el-Kâfirûn Sûresi"ni sarhoşluk sebebiyle yanlış okudu Âyetlerin anlamları değişti Bunun üzerine: "Ey inananlar, ne söylediğinizi bilecek duruma gelmedikçe, sarhoş iken namaza yaklaşmayın," (en-Nisâ Sûresi, 43) anlamındaki âyet indi Bir müddet sonra Ensardan Mâlik oğlu Itbâ'nın ziyâfetinde dâvetliler sarhoş oldular Sa'd b Ebî Vakkas bir şiir okuyarak kendi soyunu övdü, ensârı ise yerdi Ensârdan bir zât da, sofrada yedikleri devenin çene kemiğini Sa'd'a vurup başını yardı Sa'd, Hz Peygamber (sas)'e şikâyette bulundu O zaman: "Ey İnananlar, içki, kumar, tapınılmak için dikilmiş taşlar (putlar), fal okları, ancak şeytanın işinden birer pisliktir Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz" (el-Mâide Sûresi, 90) anlamında inen âyetle içki ve kumar kesinlikle yasaklandı Rasûlullah (sas) bu yasağı hemen ilân ettirdi Bütün Müslümanlar içkiyi bıraktılar Evlerinde, dükkânlarında bulunan bütün içkileri sokaklara döktüler Rasûlullah (sas) Efendimiz içkiyle ilgili olarak: "Sarhoş edici bütün içkiler haramdır" (Müslim,3/ 1575-1576; et-Tâc, 3/141) "Çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haramdır" buyurmuştur (İbn Mâce, es-Sünen, 2/l124 Hadis No: 3392;et-Tâc 3/142) "İçki, bütün kötülüklerin anasıdır" (Keşfü'l Hafâ, l/382 (Hadis No: 1225, Beyrut 1351) buyurmuştur (191) İbnü'l-Esîr, 2/148-149 (192) İbn Hişâm, 3/66-67; İbnü'l-Esîr, 2/150; Zâdü'l-Meâd, 2/232 (193) İbn Hişâm, 3/67 (194) Zâdü'l-Meâd, 2/231; İbnü'l-Esîr, age, 2/150 (195) Bkz elBuhârî, 4/26 ve 5/29; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269); İbnü'l-Esîr, age, 2/152 (196) Riyâzü's-Salihin Tercemesi, 1/128, (Hadis No: 91); İbnü'l-Esîr, 2/152 (197) Bkz Âl-i İmrân Sûresi, 152 (198) el-Buhârî, 4/26-27 ve 5/29-30; Tecrid Tercemesi, 8/457-460 (Hadis No: 1269) (199) İbnü'l-Esîr, age, 2/154 (200) el-Buhârî, 5/36,37; Tecrid Tercemesi, 10/216-221 (Hadis No: 1585); İbn Hişâm, 3/75 (201) Müslim, 3/1415, (Hadis No: 1789) (202) İbnü'l-Esîr, age, 2/155; İbn Hişâm, 3/77 (203) "Muhammed ancak bir peygamberdir O'ndan önce de bir çok peygamberler gelip geçti Şâyet o ölseydi veya öldürülseydi, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi dönecektiniz?" (Âl-i İmran Sûresi, 144) (204) el-Buhârî, 5/35; Müslim, 3/ 1416 (Hadis No: 1790); İbn Hişâm, 3/84; İbnü'l-Esîr, age, 2/154; Zâdü'l-Meâd, 2/234 (205) İbnü'l-Esîr, 2/157; İbn Hîşâm, 3/88; Zâdü'l-Meâd, 2/235 (206) Kureyşli kadınlar savaş alanının tenhalığından yararlanarak, Bedir'de öldürülen yakınlarının öçlerini almak için şehitlerin kulak ve burunlarını kesmişler, karınlarını yararak ciğerlerini çıkarmışlardı (207) Bkz el-Buhârî, 4/26 ve 5/30; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269) Zâdü'l-Meâd, 2/236-238 (208) İbnü'l-Esîr, age, 2/162; Zâdü'l-Meâd, 2/246 (209) el-Buhârî, 2/94; Tecrid Tercemesi, 4/655 (Hadis No: 661) (210/1) İbnü'l-Esîr, age, 2/164 (210/2) İbn Sa'd, Tabakat, 8/82-83; İbn Hacer, el-İsâbe, 8/51, Kahire, 1972; İbn Abdi'l-Berr el-İstîab, 4/1811, Kahire, 1960 (211) el-Buhârî, 6/130; Tecrid Tercemesi, 10/166 (Hadis No: 1571) ve 11/338- 339 (1803 No lu hadisin izâhı); Riyâzü's-sâlihin, 2/98 (Hadis No: 689) (212) İbnü'l-Esîr, age, 2/166 (213) Bkz-el-Buhârî, 5/40; İbnü'l-Esîr, age, 2/167 (214) Bkz el-Buhârî, 5/41 (215) İbn'ül-Esîr, age, 2/168; Tafsilât için bkz Riyâzü's-Salih'in, 3/97-101, (Hadis No: 1538) (216) el-Buhârî, 3/204 ve 5/41-42; Tecrid Tercemesi, 8/305, (Hadis No : 1183) (217) İbnü'l-Esîr, age, 2/173 (218) Bkz el-Haşr Sûresi, 11 (219) Bkz el-Haşr Sûresi, 2 (220) Bkz el-Haşr Sûresi, 5; el-Buhârî, 5/ 23; Tecrid Tercemesi, 10/175 (Hadis No: 1576) (221) İbnü'l-Esîr, age, 2/174; Târih-i Din-i İslâm, 3/215 V-HİCRETİN BEŞİNCİ YILI 1- BENÎ MUSTALIK GAZÂSI (MÜREYSİ' SAVAŞI) (2 Şabân 5 H/17 Aralık 626 M) Mustalikoğulları Huzâa kabilesindendir Necid bölgesinde, Medine'ye 9 günlük bir yerde yerleşmişlerdi Müslümanlarla iyi geçiniyorlardı Fakat, Kureyşlilerin teşvikiyle kabîle reisi Ebû Dırâr oğlu Hâris çevrede yaşayan bedevi kabîlelerle birleşerek Medine'ye baskın için hazırlığa başladı Rasûlullah (sas) durumu öğrenince, Medine'de Zeyd b Hârise'yi kaymakam bıraktı 30'u atlı, 1000 kişilik bir kuvvetle Benî Mustalık üzerine yürüdü (2 Şabân 5 H/17 Aralık 626 M) Bedevîler, Müslümanların üzerlerine geldiğini duyunca, korkup dağıldılar Hâris'in etrafında sâdece kendi kabilesi kaldı Benî Mustalık Müreysi' suyu yanında toplanmış henüz hazırlıklarını tamamlayamamıştı Müslüman olmaları teklif edildi, kabûl etmediler Fakat Müslümanların düzenli hücûmlarına karşı duramayıp bir saat içinde dağıldılar Savaş sonunda, Müslümanlardan bir kişi şehid oldu, müşrikler ise 10 ölü verdiler Ayrıca, Müslümanlar ganimet olarak 700 esir, 5000 koyun, 2000 deve ele geçirdiler 2- RASÛLULLAH (SAS)'IN CÜVEYRİYE İLE EVLENMESİ Esirler arasında, kabile reisi Hâris'in kızı Cüveyriye de vardı Kocası Safvan oğlu Müsâfî savaşta ölmüş, kendisi de esir düşmüştü Ganimetlerin taksiminde, Sâbit b Kays'ın payına ayrılmıştı Babası Hâris, Peygamber (sas)'e başvurarak kızının şerefinin korunmasını istedi Hz Peygamber (sas), Cüveyriye'nin bedelini Sâbit b Kays'a ödeyerek onu serbest bıraktı Cüveyriye kabîlesine dönmedi, kendi isteği ile Rasûlullah (sas)'la evlendi Bunun üzerine ashâb: -"Rasûlullah (sas)'in eşinin yakınları esir tutulmaz" diyerek ellerindeki bütün esirleri serbest bıraktılar Bu sebeple HzÂişe: -Kavmi için, Cüveyriye kadar hayırlı başka bir kadın bilmiyorum, demiştir(222/1) Görüldüğü üzere Peygamber (sas) Efendimizin Cüveyriye ile evlenmesinin amacı siyâsî idi Bu evlilik sebebiyle,bütün esirler fidye ödemeden serbest bırakıldılar Mustalıkdğulları daha sonra toptan Müslüman oldu 3- TEYEMMÜMÜN MEŞRÛ KILINMASI Rasûlullah (sas) her sefere çıkışında, aralarında kur'a çekerek hanımlarından birini yanında götürürdü Benî Mustalık Gazâsında, Hz Âişe'yi götürmüştü Dönüşte, bir gece konak yerinden hareket edileceği sıra Hz Âişe'nin gerdanlığının kaybolduğu anlaşıldı Rasûlullah (sas), aranmasını emretti, bu yüzden hareket gecikti Derken sabah namazı vakti oldu Oysa abdest için yanlarında yeterli su yoktu Zamanında hareket edilebilseydi, su başına yetişilecekti Namaz vakti çıkacak, diye herkes telâş içindeydi Hz Ebû Bekir, bu hâle sebep olan kızı Âişe'yi azarlamış hatta hırpalamıştı İşte Müslümanlar böyle bir sıkıntı içindeyken, su bulunmadığında temiz toprakla teyemmüm yapılacağını bildiren âyet indi(222/2) Müslümanlar son derece sevindiler, hemen teyemmüm yaparak namazlarını kıldılar Hareket edileceği sırada, gerdanlık bulundu HzÂişe'nin çökmüş olan devesinin altında kalmıştı(223) 4- İFK (İFTİRA) OLAYI (224) Mureysi' Savaşı dönüşünde, bir konaklama sırasında Hz Âişe kazâ-i hâcet için mahfesinden* çıkarak, konaklama yerinden uzaklaşmıştı Bu sırada Yemen boncuğundan yapılmış gerdanlığı düşmüş, onu ararken gecikmişti Dönüşünde, kafileyi yerinde bulamadı O'nu mahfesinde sandıkları için, beklemeyip hareket etmişlerdi Hz Aişe, -mahfede olmadığım anlaşılınca,- beni ararlar, diye olduğu yerde beklerken, arkadan askerin bıraktığı şeyleri toplamakla görevlendirilen Safvân b Muattal geldi Hz Âişe'yi görünce, devesini çöktürdü; HzÂişe bindi Safvân deveyi önünden çekerek ilerledi Öğle sıcağında başka bir konak yerinde kafileye yetiştiler Münâfıklar bu olayı fırsat bildiler Hz Âişe tamâmen örtülü olduğu ve Safvân ile aralarında konuşma bile geçmediği halde, Hz Âişe'nin iffetine iftirâ etmekten çekinmediler Rasûlullah (sas) son derece üzüldü Hz Âişe kederinden hastalandı Sonunda masûm olduğu âyetle bildirildi(225) İftirâcılara da "hadd-i kazf"(iffetli kimselere iftira cezâsı) uygulandı Her birine 80'er deynek vuruldu(226) 5- HENDEK SAVAŞI (Şevval 5 H/ Şubat 627 M) Mü'minler, müttefik düşman birliklerini gördüklerinde, "İşte Allah ve Rasûlünün bize vâdettiği şey budur Allah ve Peygamber doğru söylemiştir" dediler Bu, onların imân ve teslimiyetlerini artırmaktan başka bir şey yapmadı" (el-Ahzâb Sûresi, 22) Bir taraftan karşı tarafa geçmeyi engelleyen derin ve uzun çukara"hendek" denir Medine'yi savunmak üzere, çevresine hendek kazıldığı için bu savaşa, "Hendek Gazvesi" denildiği gibi, bir çok müşrik ve Yahûdî kabîlesi, Müslümanlara karşı birleştiği için" Ahzâb Harbi" de denilmiştir "Ahzâb", "hızb" kelimesinin çoğuludur Hizb, aynı düşünce, inanç ve kanaatı paylaşan insan topluluğu demektir a) Yahûdîlerin Müşriklerle İşbirliği Medine'den sürülen Benî Nadîr Yahûdîlerinin reisleri, Hayber'e sağınmışları Müslümanlardan öc almak istiyorlardı Başta Ahtaboğlu Huyey olmak üzere, 20 kadar Yahûdî lideri 70 kişilik bir hey'et ile Mekke'ye gittiler -Müslümanlar gün geçtikçe kuvvetleniyor Onlara kırşı birlikte hareket etmeliyiz Biz savaş için hazırız Medine'deki Benî Kurayzalı kardeşlerimiz de savaşta Müslümanları arkadan vuracak diye müşriklere işbirliği teklif ettiler Kendileri "ehl-i kitab" ve tek tanrı inancında oldukları halde, putperest müşriklere hoş görünmek için: -"Sizin tuttuğunuz yol, (sizin dininiz) Müslümanlarınkinden daha doğru"(227) dediler Daha sonra Mekke dışındaki Gatafan, Esed, Kinâne, Süleym, Fezâre, Mürre, Eşca ve Eslem gibi bedevi Arap kabileleriyle görüştüler Hayber'in bir yıllık hurma mahsûlünü vermeği va'd ederek, onların da savaşa katılmalarını sağladılar Mekke'liler 300'ü atlı, 1500'ü develi 4000 kişilik bir kuvvet hazırladılar Mekke dışındaki bedevî kabîlelerin katılmasıyla ordunun sayısı 10 bine ulaştı Şimdiye kadar böyle bir kuvvet toplanmamıştı Medine'yi basıp Müslümanlığı yok edeceklerdi Ordunun başkomutanı Ebû Süfyân idi b) Medine Çevresine Hendek Kazılması Rasûlullah (sas) Mekke'deki hazırlıkları, Kureyş ordusu henüz hareket etmeden haber aldı Ashâbını toplayarak, bu korkunç saldırıya nasıl karşı koyacaklarını istişâre etti Müzâkere sırasında, aslen İranlı olan Selmân (Selmân-ı Fârisî): -Yâ Rasûlallah, İran'da düşman saldırısından korunmak için, şehrin etrâfına, hendek kazarlar Biz de öyle yapalım, dedi Esâsen Medine'nin üç tarafı, evlerin yüksek dış duvarları, yalçın kayalıklar ve sık hurmalıklarla çevrilmişti Düşman saldırısına karşı, sadece kuzey yönü açıktı Bu tarafa da, düşmanın geçemeyeceği derinlikte bir hendek kazılırsa, savunma kolaylaşırdı Arablarca bilinmeyen bu savunma şekli uygun görüldü Saldırıya elverişli olan kuzey tarafda hendek kazılacak yer işâretlendi Rasûlullah (sas), ashâbını 10'ar kişilik gruplara ayırdı Her grubun kazacağı kısmı belirledi Mevsim kış, hava soğuktu Esen rüzgâr, hendekte çalışanların ellerini ayaklarını âdeta donduruyordu Medine'de kıtlık vardı Müslümanlar üç gün bir şey yemeden aç çalıştılar* Rasûlullah (sas) bile açlıktan karnı üzerine taş bağlamıştı(228) Ashâbla birlikte Hz Peygamber (sas) bizzât toprak kazıyor, açlığa, soğuğa, yorgunluğa karşı gayretlerini artırıcı sözler söylüyordu Bir ara, sert bir kaya çıkmış, kimse parçalayamamıştı Rasûlullah (sas) hendeğe indi, ilk vuruşta, kayanın üçte biri koptu Hz Rasûlullah (sas): -Allâhü Ekber, bana Şam'ın anahtarları verildi Şu anda Şam'ın kırmızı köşklerini görmekteyim, dedi İkinci vuruşta kayanın yarısı daha koptu Rasûlullah (sas): -Allâhü Ekber, bana Fars ülkesinin anahtarları verildi Şu anda, Kisrânın beyaz köşklerini görmekteyim, buyurdu Üçüncü darbede kaya, tamâmen parçalandı Rasûl-i Ekrem (sas): -Allâhü Ekber, bana Yemenin anahtarları verildi Şimdi ben San'a'a'nın kapılarını görüyorum, buyurarak bütün bu ülkelerin pek yakında Müslümanların olacağını müjdeledi(229) Münâfıklar, Rasûlullah (sas)'in bu müjdelerini, hayal sayıyorlardı "Münafıklar ve kablerinde hastalık olanlar: Allah ve Rasûlü bize sâdece kuru vaadlerde bulundular, diyorlardı" (Ahzâb Sûresi, 12) Açlığa, soğuğa ve her türlü sıkıntıya rağmen, yaklaşık 5,5 km, uzunlukta bir atın karşıya sıçrayamayacağı genişlik ve derinlikte kazılan hendek, düşman gelmeden önce, iki hafta içinde tamamlandı c) Müşriklerin Medine'yi Kuşatması Müşrikler, Medine önünde, şimdiye kadar benzerini görmedikleri derin bir hendekle karşılaşınca, şaşırdılar Bir hamlede Medine'yi alt üst edip, Müslümanları yok edeceklerini hayâl etmişlerdi Bunun kolay olmayacağını gördüler Hendek boyunca, aşağı-yukarı ilerlediler, geçecek bir yer bulamadılar Sonunda, Kureyşliler hendeğin batı kısmına, Bedevî kabîleler de doğu kısmına karargâh kurdular Böylece Medine'yi kuşattılar (Şevvâl 5 H/Şubat 627M) d) Sıkıntılı Günler 10 bin kişlik müşrik ordusu karşısında, Müslümanların sayısı 3 bin kadardıYalnızca 36 atları vardı Önlerinde hendek, arkalarında ise Sel‘ Dağı bulunuyordu Ancak Benî Kurayza anlaşmayı bozar da müşriklerle işbirliği yaparsa, Müslümanlar çok tehlikeli bir duruma düşeceklerdi Bu takdirde, Müslümanlar Hendek önünde düşmanla uğraşırken, Yahûdîlerin Medine'yi basıp, kadınları ve çocukları kılıçtan geçirmeleri mümkündü Karşılıklı ok ve taşların atılmasıyla başlayan kuşatma, aralıksız 27 gün sürdü Müslümanlar açlık ve sefâlet içinde, zor ve sıkıntılı günler geçirdiler Savaşın en tehlikeli bir ânında, Benî Nadir Reisi Ahtab oğlu Huyey'in teşvikiyle Benî Kurayza Yahûdîleri de anlaşmayı bozup, müşriklerle işbirliğine başladılar Rasûlullah (sas)'in nasihat için kendilerine gönderdiği Evs kabilesi Reisi Sa'd b Muâz'ı dinlemediler Düşmanlıklarını açıkça bildirdiler Müslümanlar, hendek önünde 10 bin kişilik müşrik ordusuna karşı durmağa çalışırken, bir yandan da, Medine'yi Yahûdîlerin baskınından korumak zorunda kaldılar Böyle tehlikeli bir anda, münâfıklar da bozgunculuğa başladılar Hem savaşı bıraktılar, hem de askerin mâneviyâtını sarsıcı propaganda yaptılar(230) Kuşatmanın uzayıp gitmesi, müşrikleri de usandırdı Mevsim kış, havalar soğuktu Esâsen onlar, böyle günlerce sürecek bir kuşatma için değil, bir kaç saatte sonuca ulaşılacak bir zafer için gelmişlerdi İşi bir an önce bitirmek için bütün güçleriyle genel bir hücûma geçtiler Bir taraftan Müslümanların üzerine ok yağmuru yağdırırken içlerinden (Dırâr, Cübeyre, Nevfel, Amr b Abdivedd gibi) bir kaç tanesi de, elverişli bir yerden atlarıyla hendeği geçtiler Bunların her biri, Araplar arasında bin kişiye denk sayılıyordu En meşhûrları olan Amr b Abdivedd mübâreze sonuda Hz Ali tarafından öldürüldü; diğerleri kaçtılar Nevfel kaçarken hendeğe düştü ve Hz Ali'nin kılıcıyla can verdi Ertesi gün, savaşın en çetin günü oldu Bir taraftan müşrikler, diğer taraftan Benî Kurayza Yahûdîleri hücûma geçtiler, aralıksız akşama kadar ok yağmurunu sürdürdüler Rasûlullah (sas) ve Müslümanlar, o gün namaz kılmak için bile fırsat bulamadılar Öğle, ikindi ve akşam namazlarını, yatsıdan önce, tek ezanla, tertip üzere kazâ ettiler(231) e) Harb Hiledir Gatafan Kabilesinden Nuaym b Mes'ûd, bu sırada müslüman olmuştu Bundan kimsenin haberi yoktu Rasûlullah (sas)'la gizlice görüşerek, müşriklerle Yahûdîlerin arasını açmak için izin istedi Rasûlullah (sas): -Harp hiledir*, yapabilirsen yap, buyurdu Nuaym önce Benî Kurayza'ya gitti -Benim size olan dostluğumu bilirsiniz Sizin için endişe ediyorum Mekkeliler bu işten usandı, bırakıp giderlerse, Müslümanlar karşısında yapayalnız kalacaksınız O zaman hâliniz nice olur? Onlardan bir kaç rehin isteyin, aksi halde yardım etmeyin dedi Sonra Ebû Süfyân'a geldi: -Duydun mu, Benî Kurayza anlaşmayı bozduğuna pişman olmuş Sizi bırakıp giderler diye, Müslümanlarla yeniden anlaşmaya başlamış Sizden rehin alıp, onlara teslim etmeği vadetmiş, dedi Ebû Süfyân esâsen Yahûdîlere pek güvenemiyordu Ertesi gün, denemek için Yahûdîlerden yardım istedi Yahûdîler hemen rehin istediler Ebû Süfyân isteklerini kabûl etmeyince, her iki taraf da: -Nuaym doğru söylemiş, dediler Aralarında güven kalmadı (232) f) Rasûlullah (sas)'in Duâsı ve Kuşatmanın Sona Ermesi Rasûlullah (sas), o sıkıntılı gün: -Allah'ım, ey Kur'ân'ı indiren ve hesâbı tez gören Rabbım; Şu Arap kabîlelerini dağıt, topluluklarını boz, iradelerini sars (233) diye duâ etti Duâsı bitince, Rasûlullah (sas)'in yüzünde sevinç eseri görüldü Rabb'ımın yardım va'dini size müjdelerim, buyurdu İşte o akşam, âyet-i celîle ve hadis-i şerifte bildirilen "sabâ rüzgârı" esmeğe başladı(234) Fırtına ve kasırga çadırları söküp uçurdu, yemek kazanları devrildi, ocaklar söndü, develer ve atlar birbirine karıştı Müşriklerin ağızları, burunları, gözleri toz-toprakla doldu Karargâhları alt üst oldu Ortalığı dehşet kapladı Neye uğradıklarını bilemediler Müşriklerin mâneviyâtı iyice bozulmuştu İçlerine korku düştü Uzun süren ve hiç bir sonuç alınamayan kuşatmadan usanıp bezmişlerdi Ebû Süfyân: -"Ben dönüyorum, siz de gelin, diyerek devesine bindi Mekke'nin yolunu tuttu Diğerleri de onu izlediler Panik pek âni ve şuursuzca olmuştu Bu yüzden, müşrikler pek çok techizât, gıda maddesi ve eşyayı toplayamadan çekildiler Sabah olunca, Müslümanlar düşmandan kalan eşyâyı ve sağa-sola dağılan develeri toplayıp ordugâhlarına getirdiler Ebû Süfyân'ın Yahûdîlerden aldığı 20 deve yükü hurma da ele geçen ganimetler arasındaydı Böylece, Müslümanlar hem kuşatmadan, hem de açlık sıkıntısından kurtuldular Kur'an-ı Kerîm'de bu durum şöle anlatılmaktadır: "Ey inananlar, Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın Üzerinize ordular gelmişti, Biz de onların üzerine rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular (Melekler) göndermiştik" (el-Ahzâb Sûresi9) "Allah, kâfirleri hiçbir zafer elde edemeden, kin ve öfkeleriyle geri çevirdi Savaşta mü'minlere Allah'ın yardımı yetti Allah yegâne kuvvetli ve galib olandır" (el-Ahzâb Sûresi, 25) Bu savaşta, müşriklerden 4 kişi ölmüş, Müslümanlardan 5 kişi şehid düşmüştür Savaştan sonra Rasûlullah (sas): -"Bundan sonra sıra bizde Müşrikler artık üzerimize gelemeyecek, biz onların üzerine gideceğiz" buyurdu(235) Gerçekten de öyle oldu 6- KURAYZAOĞULLARI GAZVESİ (Zilkade 5 H,/Mart 627 M) a) Savaşın Sebebi Rasûlullah (sas) Medine'deki Yahûdî kabîleleriyle ayrı ayrı anlaşmalar yapmıştı Bunlardan Kaynuka ve Nadîroğullarının, anlaşma hükümlerine uymadıkları için Medine'den çıkarıldıklarını daha önce görmüştük Kurayza oğulları ise, Uhud Savaş'ından sonra anlaşmayı yeniledikleri için yerlerinde kalmışlardı Hendek Savaşında, Benî Kurayza Yahûdîleri önce anlaşmaya bağlı kaldılar Hendek kazılırken, kazma, kürek gibi âletler vererek Müslümanlara yardımcı oldular Ancak, savaşın en tehlikeli bir ânında, Benî Nadîr Reisi Huyey b Ahtab'ın teşvikiyle anlaşmayı bozdular Müslümanlarla birlikte Medine'yi savunmaları gerekirken, müşriklerle birlikte, Müslümanlara karşı savaşa girdiler(236) Böylece vatana ihânet suçu işlediler Rasûlullah (sas)'in nasihat için gönderdiği Evs Kabilesi Reisi Sa'd b Muâz'ın sözlerine de kulak asmadılar Hz Peygamber (sas) hakkında çirkin sözler söyleyerek düşmanlıklarını açıkça ilân ettiler Ancak, Benî Kurayza'dan yaptıklarının hesâbı sorulacaktı Bu sebeple, Hendek Savaşından Medine'ye döner dönmez, Benî Kurayza üzerine sefer emri verildi Rasûlullah (sas) Hendek Savaşı'ndan dönmüş silahlarını çıkarmış, üzerindeki toz-toprağı temizlemek için, gusletmek istemişti Bu esnâda Cibrîl (as) at üstünde ve toz-toprak içnde geldi: -"Aa, silahını çıkardın mı; vallâhi biz melekler çıkarmadık Haydi, şunların üzerine yürü", diye Kurayzaoğullarını işâret etti (237) Rasûlullah (sas) derhal Benî Kurayza'ya sefer ilân etti Ashâbın sür'atle yola çıkmalarını sağlamak için, -Hiç kimse ikindi namazını sakın başka yerde kılmasın, ancak Benî Kurayza yurdunda kılsın, buyurdu Ashâbın bir kısmı bu emrin zâhirine uyarak, namazlarını Benî Kurayza yurduna varınca kıldılar Bir kısmı da Peygamber (sas)'in maksadı, acele etmemizi sağlamaktır, diyerek, vakit çıkmadan yolda kıldılar Hz Rasûlullah (sas) her iki zümrenin yaptığını da hoş gördü(238) Müslümanların toplanması yatsıya kadar devâm etti sayıları 3 bini buldu Müslümanların üzerlerine geldiğini görünce sövüp-sayarak kalelerine çekilen Beni Kurayza'nın sayısı 900 kadardı b) Benî Kurayza'ya Verilen Cezâ Kuşatma 25 gün sürdü Kurayzaoğulları anlaşmayı bozduklarına pişman oldular Diğer Yahudî kabileleri gibi Medine'den çıkıp gitmek için izin istediler Fakat Hz Rasûlullah (sas) kayıtsız şartsız teslim olmalarını istedi Reisleri Ka'b b Esed'in başkanlığında toplandılar Ka'b: -"Tevratta bildirilen son peygamberin bu olduğu anlaşıldı Müslüman olup kurtulalım, dedi Yahûdîler: -Biz Tevrat üzerine başka kitab kabul etmeyiz, dediler, Ka'b: -Öyleyse,kadınları ve çocukları öldürelim Sonra kaleden çıkıp çarpışalım, belki başarırız, dedi Onlar: -Çoluk-cocuğumuz öldükten sonra, yaşamanın ne önemi var, diye cevâp verdiler Ka'b: -O halde, yarın cumartesi, Müslümanlar bizden emîndir Ansızın hücûm edelim, onları gafil avlayalım, dedi -Biz cumartesinin hürmetini bozamayız, diye reddettiler Sonunda kayıtsız şartsız teslim oldular Ancak haklarında Evs Kabilesi Reisi Sa'd b Muâz'ın hüküm vermesini istediler Benî Kurayza, Evs kabilesinin himâyesindeydi Bu yüzden, Sa'd b Muâz'ın hakemliğini istiyorlardı Sa'd, hastaydı Hendek Savaşı'nda kolundan okla yaralandığı için tedâvi görüyordu Haberi alınca geldi -Kur'an-ı Kerîm'e göre mi, yoksa kendi kanunlarına göre mi hüküm vermemi istiyorlar, diye sordu Yâhudîler, kendi kanunlarına göre hüküm verilmesini istediler Sa'd da Tevrât'a göre karar verdi(239) a) Savaşabilecek durumdaki erkeklerin öldürülmesine, b) Kadınların ve çocukların esir edilmesine, c) Bütün mallarının da zaptedilmesine hükmetti Rasûl-i Ekrem (sas): "Ey Sa'd, Allah'ın rızâsına uygun hükmettin" buyurdu (240) Yahudiler de karârın Tevrât'a uygun olduğunu itirâf ettiler Sa'd'in bu hükmü, Tevrât'ın Tesniye kitabının 20 Babının 10-14 üncü âyetlerine uygun düşmüştü Bu gün de vatana ihânet edenlere ölüm cezâsı verilmektedir Benî Kurayza hakkındaki hükmü Hz Ali ve Hz Zübeyr icrâ ettiler Kazılan büyük bir hendeğin kenarında 600 kadar Yahûdînin birer birer boyunlarını vurup hendeğe attılar İçlerinden 4 tanesi Müslüman olup hayatlarını kurtardılar Benî Nadîr Reisi Huyey b Ahtab ile Benî Kurayza Reisi Ka'b b Esed de öldürülenler arasındaydı Benî Kurayza'nın malları, mücâhidlere paylaştırıldı Arâzisi ise, ensarın rızâsiyle muhâcirlere verildi "Allah, Ehl-i Kitab'dan müşrikleri destekleyen (Benî Kurayza Yahûdî)lerini kalelerinden indirmiş, kalblerine korku salmıştı Onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz Yerlerini yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı bile basmadığınız toprakları Allah size mirâs olarak verdi Allah her şeye kadirdir " (el-Ahzâb Sûresi, 26-27) |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı7- RASÛLÜLLAH (SAS)'İN CAHŞ KIZI ZEYNEB'LE EVLENMESİ: Zeyneb, Rasûlullah (sas)'in öz halası Ümeyme'nin kızıdır Abdülmuttalib'in torunudur Hz Peygamber (sas), Zeyneb'i azadlısı Zeyd b Hârise'yle evlendirmişti Dindar olmasına rağmen, azadlı bir kölenin eşi olmak Zeyneb'e ağır geldi Asâlet ve güzelliğini ileri sürerek, dâima Zeyd'in kalbini kırdı Bu yüzden, Rasûlullah (sas)'in: -"Eşini tut, Allah'tan kork" (241) emrine rağmen, sonunda Zeyd O'nu boşadı Esâsen gerek Zeyneb, gerek kardeşi Abdullah bu evliliği başlangıçta istememişler, "halanızın kızını azadlınıza mı lâyık görüyorsunuz?" demişlerdi Fakat: -"Allah ve Rasûlü, bir şeye hükmettiği zaman, mü'min erkek ve mü'min kadın için muhayyerlik yoktur" (el-Ahzâb Sûresi, 36) anlamındaki âyet inince, istemeyerek rızâ göstermişlerdi Çünkü Zeyneb, Kureyş'in Hâşimî kolundandı Soylu bir kadındı İslâm'dan önceki Arap örfüne göre soylu bir kadın, azadlı da olsa, bir köleyle evlenemezdi Onlar, Zeyneb'in Rasûlullah (sas)'la evlenmesini istiyorlardı Oysa İslâm Dini bütün insanları, yaratılış bakımından eşit saymıştı(242) Hz Peygamber (sas), öz halasının kızı Zeyneb'i azadlısı ve evlâdlığı Zeyd ile evlendirerek, Arapların yanlış anlayışını yıkmış oldu Diğer taraftan, Rasûlullah (sas), peygamberliğinden önce Zeyd'i evlâd edinmişti Arabların örfüne göre, evlâdlık öz çocuk gibi sayılır, evlâd edinen kişinin mirâsçısı ve mahremi olurdu Bu sebeple, evlâdlığın boşadığı kadın, evlâd edinen kişiyle evlenemezdi Kur'ân-ı Kerîm Arapların bu örfünü hükümsüz saymış, evlâdlık âdetini kaldırmıştır(243) Bu sebeple, evlâdlığın dul kalan eşiyle, babalığın evlenmesi helâldir Rasûlullah (sas)'in, Arapların bu örfünü de yıkması gerekiyordu Bu sabeple Zeyd'den boşanan Zeyneb'i Allah'ın emriyle nikâhladı(244) Böylece hem Zeyneb'i hem de yakınlarını memnûn etmiş oldu Görüldüğü üzere, Hz Peygamber (sas)'in bu evliliği, dinî hükümlerin uygulanması ile ilgilidir (222/1) İbn Hişâm, 3/308; İbn Sâd, Tabakat, 8/ 177; İbn Hacer, el-İsâbe, 7/565 (222/2) Bkz en-Nisâ Sûresi, 43 ve el-Mâide Sûresi, 6 (223) Bkz el-Buhârî, 1/86); Tecrid Tercemesi, 2/201-204 (Hadis No: İ) (224) Olay hakkında geniş bilgi için bkz el-Buhârî, 3/154 Tecrid Tercemesi, 8/85-112 (Hadis No: 1151); İbn Hişâm, 3/309-321; İbnü'l-Esîr, age, 2/195-199 (*) Mahfe: Deve ve fil gibi hayvanların üzerinde seyahat edenlerin içine oturdukları kafesli çadır veya sepet (225) en-Nûr Sûresi, 11-13 (226) en-Nûr Sûresi, 40 (227) Bkz en-Nisâ Sûresi, 51-52 * bk Riyâzü's-Sâlihîn, 1/543-548 Hadis No: 522 (228) el-Buhârî, 5/45; Tecrid Tercemesi 10/227 (Hadis No: 1588) (229) İbn Hişâm, 3/230; İbnü'l-Esîr, age, 2/179; Târih-i Din-i İslâm, 3/258-259 (230) İçlerinden bir güruh (münâfıklar), Ey Medineliler, tutunacak yeriniz yok, hemen geri dönün, demişlerdi Bir kısmı da Peygamber (sas)'den evlerimiz düşman saldırısına açık diye izin istemişlerdi Oysa evleri açık değildi, sadece savaştan kaçmak istiyorlardı (el-Ahzâb Sûresi, 13) (231) Bu savaştan başka, hiçbir olayda Rasûlüllah (sas)'ın namazını geçirdiği nakledilmemiştir Burada üç vakit namazını kazaya bırakması, Hendek savaşının ne derece sıkıntılı ve meşakkatli geçtiğinin en büyük delilidir Bu yüzden Hz Peygamber (sas): - "Allah onların dünyada evlerini, âhirette kabirlerini ateşle doldursun Bize ikindiyi kılacak fırsat vermediler, nihâyet güneş battı" diye bedduâ etmiştir (el-Buhârî, 5/48 ve 3/233; Tecrid Tercemesi, 2/238 (Hadis No: 353) ve 8/396, (1233 numaralı hadisin izâhı,) * el-Buhârî, 4/24 (K el-Cihad, B 157) (232) İbnü'l-Esîr, age, 2/182-184 (233) el-Buhârî, 3/234 ve 5/49; Tecrid Tercemes, 8/395 (Hadis No: 1233) (234) Bkz el-Buhârî, 5/47 "Ben sabâ rüzgarıyle yardım olundum, Ad kavmi ise debur (lodos) rüzgârıyla helâk edildi" (bkzel-Hakka Sûresi, 6) (235) el-Buhârî, 5/48; Tecrid Tercemesi, 10/230 (Hadis No: 1589); İbnü'l-Esîr, age, 2/184 (236) el-Ahzâb Sûresi, 26 (237) el-Buhârî, 5/49-51; Tecrid Tercemesi, 8/ 325 (Hadis No: 1191) (238) el-Buhârî, 5/50; Müslim, 3/1391 (Hadis No: 1770) (239) Bkz Tevrât, Tesniye Kitabı, Bab: 20, Ayet:10-14 (240) Bkz el-Buhârî, 5/50; Tecrid Tercemesi, 10/ 245 (Hadis No: 1591) (241) Bkz el-Ahzâb Sûresi, 37 (242) "Allah katında en üstününüz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır" (Hucûrat Sûresi, 13) "Ey insanlar Rabb'ınız birdir, babanız birdir Arabın Acem'e (Arab olmayana), Acemin Arab'a, beyazın siyaha, siyahın beyaza veya kızılderiliye üstünlüğü yoktur Üstünlük ancak takva iledir" (Müsned-i Ahmed b Hanbel, 5/ 411; Mecmeu'z-Zevâid, 3/266 ve 8/84) (243) "Allah evlâtlıklarınızı, oğullarınız gibi tutmanızı meşrû kılmamıştır" (el-Ahzâb Sûresi 4) (244) " Sonunda Zeyd, eşiyle ilgisini kestiğinde, onu seninle evlendirdik ki, evlâtlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde, onlarla evlenmek hususunda mü'minlere sorumluluk olmadığı bilinsin" (Ahzâb Sûresi, 37) VI- HİCRETİN ALTINCI YILI l– HUDEYBİYE BARIŞI (Zilkade 6 H/Mart 628 M) "Ey Muhammed, Biz sana apaçık bir zafer sağladık" (Fetih Sûresi, 1) a) Müslümanların Kâbe'yi Ziyâret Arzusu Peygamberimiz Hz Muhammed (sas), Medine'ye hicret edeli 6 yıl olmuştu Bu süre içinde Mekke müşrikleriyle, Medine'de bulunan Müslümanlar arasında, sırasıyla Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları oldu Mekke müşrikleri Medine'yi basmak, Hz Rasûlullah (sas)'i öldürmek, Müslümanlığı yok etmek için her çâreye baş vurdular; bütün imkân ve güçlerini ortaya koydular; fakat amaçlarına ulaşamadılar Müslümanların günden güne güçlenmelerine, sayılarının artmasına engel olamadılar Ancak Medine dışındaki kabîleler, Müslümanlığın ne olduğunu yeterince bilmiyorlardı Kâbe'nin komşusu ve koruycusu olduğu için saygı duydukları Kureyş kabîlesi, kendi içlerinden çıktığı halde Hz Muhammed (sas)'in peygamberliğini kabûl etmemiş,hatta O'nu yurdundan çıkarmışlardı Bu yüzden, Müslümanlığın Medine dışındaki kabîlelere tanıtılabilmesi ve geniş ölçüde yayılmasının sağlanabilmesi için, Mekke'lilerle barış yapılmasına ihtiyaç vardı Rasûlullah (sas), geçici de olsa Mekkelilerle barış yaparak, diğer kabîlelerle serbestçe ilişkiler kurmayı arzu ediyordu Diğer taraftan, Mekkeli Müslümanlar, doğup büyüdükleri ve her şeylerini bırakıp ayrıldıkları yurtlarını çok özlemişlerdi Her namazda yöneldikleri kutsal Kâbe'yi 6 yıldan beri ziyâret edemiyorlardı Kâbe'yi ziyâret, bütün Müslümanların en büyük ortak özlemleri olumştu b) Rasûlullah (sas)'in Rüyâsı Hicretin 6'ıncı yılı, Rasûlullah (sas), gördüğü bir rüyâ üzerine(245) hep birlikte Kâbe'yi ziyâret edeceklerini ashâbına müjdeledi(246) Hazırlıklar tamamlandı Savaş yapılması yasak olan aylardan Zilkade'nin ilk pazartesi günü (2 Zilkade 6 H/14 Mart 628 M), yerine Mektûm oğlu Abdullah'ı vekil (kaymakam) bırakarak, ashâbından 1400 kişi ile(247) Medine'den ayrıldı Hanımlarından Ümmü Seleme de berâberinde bulunuyordu Maksadı savaş olmayıp, yalnızca Kâbe'yi ziyâret etmekti Mekkelileri telâşlandırmamak için, ashâbının silah taşımalarına izin vermemiş, sadece yolcu silâhı olarak birer kılıç almışlardı (248) Hac için Mekke'ye gelecek düşman kabîlelerle yolda karşılaşmamak için, Kâbe ziyâretini hac günlerinden önce yapmayı uygun görmüştü Yanlarındaki 70 kurbanlık deveyi kıladelediler ve Zülhuleyfe'de "umre" niyyetiyle ihrama girdiler(249) Yol güvenliğini sağlamak için 20 kadar süvâriyi öncü olarak gönderdiler c) Mekkelilerin Tepkisi Mekkeliler, Hz Peygamber (sas)'in Kâbe'yi ziyâret için yola çıktığını duyunca telâşlandılar Müslümanları Mekke'ye sokmamağa karar verdiler Velîd oğlu Hâlid ve Ebû Cehil'in oğlu İkrime'yi 200 süvâri ile öncü olarak gönderdiler Resûlullah (sas), Mekkelilerin bu kararını önden gönderdiği gözcüleri vasıtasiyle öğrendi Sağ tarafa sapıp, yol güzergâhını değiştirerek, Hudeybiye'ye kadar ilerledi(250) Rasûlullah (sas)'in bindiği "Kasvâ" adlı deve burada çöktü, bütün gayretlere rağmen kalkmadı Müslümanlar: -Kasvâ harin oldu, çöktü kalkmıyor, diye söylenmeğe başladılar Rasûlullah (sas): -"Kasvâ harinleşmez, onun çökme huyu da yoktur Fakat vaktiyle Fil'in Mekke'ye girmesine engel olan ilahi kudret, şimdi de Kasvâ'yı ilerletmiyor Allah'a yemin olsun ki, Kureyş Cenâb-ı Hakk'ın kutsal kıldığı şeylere hürmet ve tâzim kasdıyle benden her ne isterse, ne kadar ağır olursa olsun, istediklerini kabûl edeceğim " buyurdu(251) d) Barış Müzakereleri Bu sırada Huzâa kabîlesi reisi Büdeyl çıkageldi Kureyşin, Müslümanları Mekke'ye sokmamak için müşrik kabilelerle anlaştığını ve savaş hazırlığı içinde olduklarını haber verdi(252) Rasûlullah (sas) savaş maksadiyle değil, sâdece Kâbe'yi ziyâret için geldiklerini, daha önce yapılan savaşlarda Kureyş'in uğradığı kayıpları anlattı -İsterlerse belirli bir süre onlarla barış yapalım Benimle diğer kabîlelerin arasını serbest bıraksınlar, (karışmasınlar) Eğer ben üstün gelirde, Araplar İslâmiyeti kabûl ederlerse, Mekkeliler de isterlerse bu dine girebilirler Şayet Araplar bana üstün gelirlerse, Kureyş savaş külfeti çekmeden istediğini elde etmiş olur Aksi halde, Allah'a yemin ederim ki, O'nun yolunda ölünceye kadar onlarla savaşırım, Allah da yardımını gerçekleştirir, dinini üstün kılar, buyurdu(253) Büdeyl, Rasûlullah (sas)'den duyduklarını Kureyş'e iletti Kureyş ileri gelenleri de savaşa taraftar değildi Sakif kabilesi reisi Tâifli Mes'ûd oğlu Urve'yi Hz Peygamber (sas)'e gönderdiler Rasûlullah (sas) Büdeyl'e söylediklerini Urve'ye de anlattı Urve hem Rasul-i Ekrem (sas)'le konuşuyor, hem de Müslümanların durumunu ve bütün davranışlarını dikkatle tâkip ediyordu Dönüşünde gördüklerini özetle şöyle anlattı: -Bilirsiniz ki ben birçok devlet başkanını ziyâret ettim, Rum Kayseri, Fars Kisrâsı, Habeş Necâşi'sinin huzurunda elçi olarak bulundum Yemin ederim ki, Müslümanların Muhammed (sas)'e gösterdikleri hürmet, sevgi ve bağlılığı bunların hiçbirinin sarayında görmedim Sözlerini dikkatle dinliyorlar Bir şey sorunca, alçak (hafif) sesle cevâp veriyorlar İsteklerini derhal yerine getiriyorlar Saygılarından yüzüne dikkatle bakamıyorlar Abdestinden artan suyu bile,-teberrük için-aralarında paylaşıyorlar Madem ki, bize barış teklif ediyor, kabûl edelim, dedi Mekkeliler, Urve'nin sözlerinden hoşlanmadılar Bir iki elçi daha gidip geldi, fakat hiç bir sonuca varılamadı Rasûlullah (sas), Kureyş'ten gelen eçilerle sonuca ulaşılamadığını gördü Kureyş'le görüşmek üzere HzÖmer'i Mekke'ye göndermeyi düşündü Ömer: -Yâ Rasûlallah, Mekkeliler benim kendilerine olan düşmanlığımı bilirler, himâyesine sığınabileceğim bir yakınım da yok Osman'ın Mekke'de akrabası çok, Ebû Süfyân ile amcazâde Osman bu işi benden daha iyi başarır, dedi Hz Osman Mekke'ye gitti Ebû Süfyân ve diğer Kureyş ileri gelenleriyle görüştü Maksatlarının sâdece Kâbe'yi ziyâret olduğunu anlattı Mekkeliler: -Hepinizi Mekke'ye bırakırsak, Araplar, "Kureyş Müslümanlardan korktu," derler Fakat istersen Kâbe'yi sen tavâf et, hepiniz birden olmaz, dediler Hz Osman, Kâbe'yi Müslümanlardan ayrı olarak ziyâret etmeği kabûl etmedi -Rasûlullah (sas) tavâf etmedikce, ben de etmem, diyerek tekliflerini reddetti O'nun bu davranışı Mekkelileri kızdırdı, göz hapsine aldılar ve dönmesine izin vermediler 2- RIDVÂN BÎATI: "Allah, mü'minlerden ağacın altında sana bîat ederlerken hoşnud olmuşturGönüllerindekini bilerek onlara güvenlik vermiş, onlara yakın bir zafer ve ele geçirecekleri bol ganimetler bahşetmiştir" (el-Fetih Sûresi, 18-19) Hz Osman'ın gecikmesi, Müslümanları telâşlandırdı Öldürüleceğine dâir söylentiler çıktı Böyle bir ihtimâle karşı Resûlullah (sas) gereken tedbirleri aldı Müslümanları Allah yolunda yapacakları savaşta, canlarını fedâ etmekten çekinmeyeceklerine dâir, kendisine bîat etmeğe çağırdı "Artık bunlarla vuruşmadan buradan ayrılamayız," buyurdu İlk biat eden Ebû Sinan el-Esedî oldu "Rasûlullah (sas)'in gönlündeki muradı ne ise, onun gerçekleşmesi üzerine biat ediyorum" dedi Hudeybiye'de bodur bir ağacın aldında,(254) bütün Müslümanlar sırayla Rasûlullah (sas)in ellerini tutarak bîat ettiler Allah yolunda ölünceye kadar savaşmağa, düşmandan kaçmamaya söz verdiler Hz Peygamber (sas), Hz Osman adına da bir elini diğeriyle tuttu, onu da böylece bîata kattı Yalnızca Cedd b Kays adlı münâfık, devesinin arkasında gizlendi, bîata katılmadı Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de, Hudeybiye'de Rasûlullah (sas)'e bîat eden mü'minlerden hoşnud olduğunu bildirmiştir (255) Bu sebeple, İslâm Târihinde bu bîata "Rıdvân Bîatı" adı verilmiştir Müslümanların kararlılığını ve Rasûlullah (sas)'e bağlılıklarını gösteren bu bîatın Mekkeliler üzerindeki etkisi büyük oldu Derhal Hz Osman'ı serbest bıraktılar ve Hz Peygamber (sas)'le barış yapmak üzere Amr oğlu Süheyl başkanlığında bir hey'et gönderdiler a) Barış Şartları Uzun müzâkere ve tartışmalardan sonra kabûl edilen barış şartları şunlardır: 1- Müslümanlar bu sene Kâbe'yi ziyâret etmeden dönecekler, bir yıl sonra ziyâret edecekler 2- Müslümanlar Kâbe'yi ziyâret için geldiklerinde, Mekke'de üç günden çok kalmayacaklar ve yanlarında birer kılıçtan başka silah bulundurmayacaklar 3- Müslümanların Mekke'de bulunduğu günlerde, Kureyşliler Mekke dışına çıkacaklar, Müslümanlarla temâs etmeyecekler 4- Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa, Müslüman bile olsa, geri verilecek; fakat Müslümanlardan Mekkelilere sığınan olursa, geri istenmeyecek 5- Kureyş dışında kalan diğer kabileler, iki taraftan istediklerinin himâyesine girmekte ve anlaşma yapmakta serbest olacaklar 6- Bu anlaşma on yıl geçerli olacak, bu müddet içinde iki taraf arasında tecâvüz ve savaş olmayacak b) Barış Anlaşmasının Yazılması Barış şartlarını Rasûlullah (sas) Hz Ali'ye yazdırdı "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm Bu anlaşma, Muhammed Rasûlullah ile Kureyş elçisi Süheyl arasında yapılmıştır" diye yazılmasına Süheyl itiraz etti - "Rahmân" sözünü anlamıyoruz, ayrıca senin Rasûlullah olduğunu kabûl etseydik, bu anlaşmaya gerek yoktu "Bismike'llâhümme (Allah'ım, senin adınla) Bu anlaşma Abdullah'ın oğlu Muhammed ile Kureyş elçisi Süheyl arasında yapılmıştır" diye yazılmasını istedi(256/1) -Rasûlullah (sas) mutlaka barışı sağlamak istiyordu Daha işin başında, "Allah'a yemin olsun ki Kureyş benden Cenab-ı Hakk'ın kutsal kıldığı şeylere hürmet kasdiyle her ne isterse, ne kadar ağır olursa olsun, isteklerini kabûl edeceğim," buyurmuştu Bu sebeple, bütün bu ağır şartları kabûl etti Fakat müslümalar son derece üzgündüler Büyük bir ümit ve heyecanla gelmişlerdi Oysa şimdi Kâbe'yi ziyâret edemeden döneceklerdi Anlaşmanın yazılması henüz bitmişti ki, Süheyl'in oğlu Ebû Cendel, ayağındaki zinciri sürükleyerek çıkageldi Babası onu Müslüman olduğu için, zincire vurarak hapsetmişti Her nasılsa kurtulmuş, bin bir güçlükle Mekke'den kaçmış, Müslümanlara sığınmağa gelmişti Süheyl oğlunun geri verilmesinde isrâr etti Aksi halde anlaşmayı imzalamadan döneceğini söyledi Bütün çabalara rağmen, inadından dönmedi Barışın sağlanabilmesi için, Ebû Cendel'in müşriklere teslimi gerekiyordu Çektiği işkenceleri ve acıklı hâlini anlatarak müşriklerin elinde bırakılmamasını isteyen Ebû Cendel'i Rasûlullah (sas): -Ey Ebû Cendel, biraz daha sabret, pek yakında Yüce Rabbım sana ve senin gibilere kurtuluş yolunu açacaktır, diye teselli etti c) Ashâbın Üzüntüsü Fakat bu son durum, artık Müslümanların üzüntülerini dayanılmaz hâle getirmişti Hepsinin sinirleri gergindi Hz Ömer dayanamadı Rasûlullah (sas) 'ın huzuruna gelerek: -Sen Allah'ın Peygamberi değil misin? Bizim dinimiz hak değil mi? Neden bu zilleti kabûl ediyoruz, neden? diye söylendi Hz Peygamber (sas): -Evet ben Allah'ın Peygamberiyim Bu yaptığım işlerde Allah'a isyan etmiş de değilim O, benim yardımcımdır, diye cevap verdi Fakat Ömer'in üzüntü ve öfkesi devâm ediyordu -Sen bize Kâbe'yi tavaf edeceğiz, demedin mi? diye sordu Rasûlullah (sas): -Evet, dedim Fakat bu sene ziyâret edeceğimizi söylemedim, Tekrâr ediyorum, Kâbe'yi hep beraber tavâf ve ziyaaret edeceğiz, buyurdu(256/2) Anlaşmanın imzalanmasından sonra Rasûlullah (sas) ashâbına: -Haydi, artık kurbanlarınızı kesiniz, sonra tıraş olup ihramdan çıkınız, emrini üç defa tekrarladığı halde, hiç kimse yerinden kıpırdamamıştı(257) Hz Peygamber (sas), ashâbının bu ilgisizliğine üzülerek, eşi Ümmü Seleme'nin yanına gitti Ümmü Seleme: -Yâ Rasûlallah, onlar üzüntülerinden ilgisiz görünüyorlar Siz kimseyle konuşmadan kendiniz kurbanınızı kesin, tıraş olun Onlar size uyacaklardır, dedi Ashâb, Hz Peygamber (sas) 'in kurbanını kesip tıraş olduğunu görünce, hemen onlar da kurbanlarını kesip, birbirlerini tıraş etmeğe başladılar(258) d) Hudeybiye Barışı Aslında Zaferdi Hudeybiye Barışı'nın hemen bütün şartları, Müslümanların aleyhine görünüyordu Fakat barışın Müslümanların yararına ve sonucun lehlerine olacağını Rasûlullah (sas) biliyordu Bu sebeple,barışı sağlamak için, aleyhlerinde görünen en ağır şartları kabûl etmişti Rasûlullah (sas) barış anlaşmasının imzalanmasından üç gün sonra Medine'ye döndü Böylece Müslümanlar Hudeybiye'de 19-20 gün kalmış oldular Dönüşte yolda "Fetih Sûresi" indi, Cenâb- Hakk Hudeybiye anlaşmasının Müslümanlar için zillet ve yenilgi değil, aksine zafer olduğunu bildiriyordu(259) Gerçekten Hudeybiye anlaşması, Müslümanlığın Medine dışında yayılmasına bir başlangıç oldu Mekkeliler o zamana kadar müslümanlara, dağılıp yok olmağa mahkûm, derme-çatma bir toplululk gözü ile bakıyorlardı Bu anlaşma ile Müslümanları bir devlet olarak tanımış oldular Anlaşmadan sonra Müslümanlarla müşrikler arasında görüşme ve temâslar arttı Hz Peygamber (sas) İslâm'ı serbestçe yaymağa başladı Hudeybiye musâlahasından Mekke'nin fethine kadar geçen 21 aylık devrede Müslüman olanların sayısı, İslâm'ın doğuşundan, Hudeybiye Barışına kadar geçen 19 yılda Müslüman olanların sayısından kat kat fazla oldu Hayber'in ve Mekke'nin fethi gibi zaferler, Hudeybiye musâlahasını takibetti Dört yıl sonra, Rasûlullah (sas)'ın vefâtında Müslümanlık bütün Arab yarımadasına yayılmış bulunuyordu e) Barış Şartlarının Müslümanlar Lehine Dönmesi Hz Peygamber (sas) anlaşmaya bağlı kaldı Mekkeliler istemedikçe, hiç bir hükmünü tek taraflı kaldırmadı Kısa bir süre sonra, Kureyş'le aralarında anlaşma bulunan Sakîf kabîlesinden Ebû Basîr adında biri, Medine'ye gelip Müslümanlara sığındı Ebû Basîr de Ebû Cendel gibi işkence gören Müslümanlardandı Mekkeliler, arkasından hemen iki kişi gönderip Ebû Basîr'in iâdesini istediler Rasûlullah (sas): -Ey Ebû Basîr, biliyorsun ki, biz Kureyşle bir sözleşme yaptık, ahdimizi bozamayız Biraz daha sabret, Rabb'ım yakında bir kurtuluş yolu açacaktır, diyerek Ebû Basîr'i Kureyşlilere teslim etti Ebû Basîr, Mekke'ye ölüme götürüldüğünü biliyordu Bu sebeple, bu adamların elinden kurtulması gerekiyordu Yolda, Zülhuleyfe'de(260) yemek için oturdular Ebû Basîr, bunlara saf ve samîmî göründü Bir ara: -Kılıcın ne kadar da güzelmiş, bakmama müsaade eder misin? diyerek, birinin elinden kılıcı aldı, hemen üzerine atılıp onu öldürdü; diğeri ise kaçıp kurtuldu Ebû Basîr öldürdüğü Kureyşlinin atına bindi, silahını kuşandı, tekrar Medine'ye döndü Rasûlullah (sas)'ın huzuruna çıkıp: -"Ey Allah'ın Rasûlü, siz sözünüzü yerine getirdiniz Beni onlara teslim ettiniz Fakat Allah beni kurtardı, dedi Hz Peygamber (sas) ona anlaşma şartlarına göre Medine'de kalmasının mümkün olmadığını anlattı Ebû Basîr Medine'den çıktı Mekke'ye dönemezdi Medine'de kalamıyordu Deniz kıyısında, Mekke- Şam yolu üzerinde "İys" denilen bir yere yerleşti Mekke'de Müslümanlıklarını gizleyenler ve işkence görenler, birer, ikişer kaçıp, Ebû Basîr'in yanında toplandılar Ebû Cendel de kaçıp buraya geldi Kısa zamanda sayıları 70'e yükseldi, daha sonra 300 oldular Mekkelilerin Şam ticâretini önleyecek bir kuvvet hâline geldiler Ebû Basîr'in yanında toplananlar, Hudeybiye anlaşması hükümlerine bağlı değildiler Kureyşin Şam ticâret yolu tehlikeye girmişti Mekkeliler telâşlandılar Anlaşmanın, Medine'ye sığınan Mekkelilerin geri verilmesiyle ilgili maddesini hükümsüz saymaktan başka çâre yoktu Baskı ile Müslümanlığın önlenemeyeceğini anladılar Hemen, Hz Peygamber (sas)'e Ebû Süfyan'ı elçi olarak gönderip, bu maddenin kaldırılmasını ve Mekke'den kaçan bütün Müslümanların Medine'ye kabûlünü istediler Anlaşma yapılırken en çok ısrar gösterdikleri bu madde, gene onların isteğiyle kaldırılmış oldu Peygamber (sas), Ebû Basîr ve arkadaşlarını Medine'ye çağırdı Bu sırada Ebû Basîr ölüm yatağında idi Vefât edince orada defnettiler Arkadaşlarını Ebû Cendel toplayıp Medine'ye götürdü Böylece Kureyşin Şam ticâret yolu açıldı Müslümanlar da anlaşmanın en ağır hükmünden kurtulmuş oldular Hudeybiye Barışı 2 yıl devâm etti Anlaşmayı Kureyş bozdu İki yıl sonra Mekke, Müslümanlar tarafından fethedildi (20 Ramazan 8 H/11 Ocak 630 M) |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı3- RASÛLÜLLAH (SAS)'IN ÜMMÜ HABÎBE'YLE EVLENMESİ Ümmü Habîbe Ebû Süfyân'ın kızıdır Mekke Devrinde Müslüman olmuş ve kocası Ubeydullah b Cahş'la birlikte Habeşistan'a hicret eden ikinci kafileye katılmıştı Alkolik bir adam olan kocası, Habeşistan'da Hristiyan oldu Ümmü Habîbe Müslümanlıkta sebât edip kocasından ayrıldı Bu yüzden, yabancı bir ülkede kimsesiz ve himâyesiz kaldı Henüz müşrik olan babasının yanına da dönemezdi Rasûlullah (sas), Hicretin 6'ıncı yılı Habeşistan'a bir elçi gönderdi Habeş Necâşi'sini vekil yaparak Ümmü Habîbe'yi nikâhladı(261) Nikâh merâsiminde Câfer Tayyar ve diğer Müslümanlar da bulundu Nikâhtan sonra Necâşi Ümmü Habîbe'yi Medine'ye gönderdi Bu evlilikten önce şu âyet inmişti: "Allah'ın, sizinle düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında dostluk ve sevgi yaratması mümkündür" (el-Mümtehine Sûresi,7) Gerçekten bu evlilikten sonra Ebû Süfyân'ın, Hz Peygamber (sas)'e olan düşmanlığında bir yumuşama başlamıştır (245) "Andolsun ki, Allah peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik etmiştir Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan, Mescid-i Haram'a gireceksiniz" (el-Fetih Sûresi, 27) (246) Medine civârındaki henüz Müslüman olmayan Müzeyne, Cüheyne, Gıfâr, Eslem, Eşca', gibi kabileler de birlikte Kâbe'yi ziyâret için dâvet edilmişlerse de, bunlar Kureyş'ten çekindikleri için, Müslümanlara katılmadılar (Tecrid Tercemesi, 8/177, 1164 numaralı hadisin izâhı) (247) el-Buhârî, 5/62-63; Tecrid Tercemesi, 8/ 264 (Hadis No: 1599) (248) O devirde, çölde yırtıcı hayvanlara ve çapulculara karşı her yolcunun bir kılıç bulundurması âdet ve zarûri idi (249) Umre, ihrâmlı olarak Kâbe'yi tavâf ve ziyâret etmek, Safâ ile Merve arasında Sa'y yaptıktan sonra tıraş olarak ihramdan çıkmaktan ibârettir Umre için belirli bir zaman yoktur, her zaman yapılabilir Hac ise belirli zamanda (ancak hac mevsiminde) yapılır (250) Hudeybiye, Medine'ye 9 konak, Mekke'ye ise 1 günlük mesâfede küçük bir köydür Adını, buradaki aynı adı taşıyan bir kuyudan almıştır (Tecrid Tercemesi, 10/258) (251) Bkz el-Buhârî, 3/178; Tercid Tercemesi, 8/178 (Hadis No: 1164) Müslümanların indiği yerdeki "Samed" adlı kuyuda çok az su vardı Herkes almaya başlayınca, bir anda suyu tükeniverdi Susuzluktan şikâyet başladı Rasûlüllah (sas) ok torbasından çıkardığı bir oku, kuyunun dibine koymalarını emretti Artık oradan ayrılıncaya kadar su sıkıntısı çekmediler (bkz el-Buhârî 3/178 ve 5/62; Tecrid Ter 8/179 Hadis No: 1164 ve 10/261 Hadis No:1598) (252) Huzâa kabîlesiyle, Hâşimoğulları arasında câhiliyyet devrinde dostluk vardı Huzâalılar bu dostluğu İslâmdan sonra da devâm ettirdiler Müslüman olsun müşrik olsun, bütün Huzâalılar, Mekke'de olup biteni Rasûlüllah (sas )'den gizlemezler, gizlice O'na bildirirlerdi (253) Bkz el-Buhârî, 3/79; Tecrid Tercemesi, 8/181 (Hadis No: 1164) (254) Bu ağaç, müslümanlar arasında zamanla kutsal sayılabilir, düşüncesiyle halifeliği sırasında Hz Ömer'in emriyle kesilmiştir (Tecrid Ter, 10/260) (255) el-Feth Sûresi, 18 (256/1) Bkz Tecrid Tercemesi, 8/136-141 (Hadis No: 1158) (256/2) Hz Ömer, daha sonra Rasûlüllah (sas) 'e karşı saygısız davrandım diye bu sözlerinden pişmanlık duymuştur (el-Buhârî, 5/67; Tecrid Tercemesi, 10/267; Asr-ı Saâdet, 1/427) (257) Rasûlüllah (sas)'in emrini ashâbın hemen yerine getirmemesi, muhâlefet için değildi Şartları ağır olan bu anlaşmanın vahiy ile kaldırılacağını, böylece Kâbe'yi ziyâret edebileceklerini ümit ediyorlardı (258) İslâm bilginleri bu olaydan, fiilî sünnetin, kavlî (sözlü) sünnetden daha kuvvetli olduğu sonucuna varmışlardır (259) (Ey Muhammed, Hudeybiye anlaşmasıyla) Biz sana apaçık bir fetih (zafer) verdik (el-Fetih Sûresi, 1) (260) Zülhuleyfe Medine'ye bir konak, yaklaşık 10 km mesâfede bir yerdir Medineliler ve Medine'ye uğrayarak hac veye umre için Mekke'ye gidenler ihrama burada girerler Şimdi bu yere "Abâr-ı Ali" denilmektedir (261) Zâdü'l-Meâd, 2/120 VII-HİCRETİN YEDİNCİ YILI 1- İSLÂMA DAVET İÇİN ELÇİLER GÖNDERİLMESİ "Ya Muhamed! De ki; doğrusu ben, göklerin ve yerin yegâne mâliki, kendisinden başka ilâh olmayan; dirilten ve öldüren Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim" (el-A'raf Sûresi, 158) Hz Muhammed (sas), daha önceki peygamberler gibi, sâdece Arapların veya belli bir toplumun peygamberi değildir O'nun peygamberliği umûmîdir Kıyâmete kadar gelecek bütün insanlara peygamber ve âlemlere rahmet olmak üzere gönderilmiştir(262) Bu sebeple İslâm'ı her tarafa yayması, peygamberliğini bütün dünyaya duyurması gerekiyordu Fakat şimdiye kadar Mekke müşrikleri buna imkân vermemişlerdi Hudeybiye Anlaşmasıyle iki taraf arasında barış ve güvenlik sağlandı Artık, Müslümanlığın yayılması için herkese ve her tarafa duyurma zamanı gelmişti Rasûlullah (sas) Hudeybiye'den dönünce bu konuyu ashâbıyle istişâre etti Büyük ve komşu devletlerin hükümdarlarıyla bazı Arap beyliklerine mektup ve elçi gönderilmesi kararlaştırıldı Kaşında "Muhammed Rasûlullah" yazılı gümüş bir yüzük yaptırıldı, mektuplar bununla mühürlendi(263) Elçiler ve Gönderildikleri Hükümdarlar Bizans Kayser'i Hirakliyus'a, Halîfe oğlu Dihyetü'l-Kelbî; İran Kisrâ'sı Hüsrev Perviz'e, Huzâfe oğlu Abdullah; Habeşistan Necâşisi Ashame'ye, Ümeyye oğlu Amr; Mısır (İskenderiyye) Mukavkısı Çüreyc'e, Ebû Beltea oğlu Hâtıb; Gassan Emîri Hâris b Ebî Şemmer'e, Vehb oğlu Şuca'; Yemâme Emîri Hevze bAli'ye de Amr oğlu Salît elçi olarak mektup götürdüler(264) 2- HZ PEYGAMBER (SAS)'İN HÜKÜMDARLARA YAZDIRDIĞI MEKTUPLAR a) Bizans Kayseri'ne Gönderilen Mektup "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahim Allah'ın kulu ve Rasûlü Muhammed (sas)'den, Rum'un büyüğü Hirakl'e Hidâyet yoluna uyanlara selâm olsun Bundan sonra: Ben seni İslâm'a ve onu yayma hizmetine dâvet ediyorum Müslüman ol ki, selâmete eresin, Allah da sana ecrini iki kat versin Eğer kabûl etmezsen, halkının vebâli senin boynundadır" "Ey Ehl-i Kitab! Bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin: Ancak Allah'a kulluk edelim O'na kullukta hiç bir şeyi ortak yapmayalım Allah'ı bırakıp bir kısmınız diğer kısmınızı Rab edinmesin Eğer yüz cevirirlerse, 'şâhid olun, biz Müslümanız' deyin" (Âl-i İmrân Sûresi, 64)(265) Dihye, Rasûlullah (sas)'in mektubunu Hirakl'e götürdüğü zaman Hirakl Kudüs'te bulunuyordu Elçiyi iyi karşıladı Rasûlullah (sas) hakkında bilgi edinmek için, bölgede bulunan Arap tâcirlerinin huzûruna getirilmesini emretti Mekke'den bir ticâret kafilesi o sırada bu bölgede bulunuyordu Kafilede Kureyş'in reisi Ebû Süfyân da vardı Ebû Süfyan ve arkadaşları getirildiğinde, Bizans'ın ileri gelen din ve devlet adamları, piskoposlar, papazlar İmparator Hirakl'in etrâfında sıralanmışlardı Kayser tercüman vâsıtasiyle: -Peygamberlik davasında bulunan bu zâta, içinizde soyca en yakın olan kim? diye sordu Ebû Süfyân: -Burada nesebce O'na en yakın benim, diye ilerledi Kayser Ebû Süfyân'ı arkadaşlarının önüne oturttu Sorularıma doğru cevâp vermezse, siz düzeltin, dedi Sonra İmparator ile Ebû Süfyân arasında şu konuşma geçti: -İçinizde Muhammed (sas)'in soyu nasıldır? -Asil bir soydandır -Memleketinizde ondan önce Peygamberlik davasında bulunan oldu mu? -Hayır -Sülâlesinde hükümdar var mı? -Hayır -O'nun dinine girenler halkın eşrâfı mı, zayıfları mı? -Çoğunlukla fakir ve zayıf kimseler -O'na uyanlar gün geçtikce çoğalıyor mu, azalıyor mu? -Çoğalıyor -Dinine girdikten sonra, beğenmeyip ayrılanlar oldu mu? -Olmadı -Daha önce yalan söylediği olur muydu? -Aslâ olmazdı -Hiç sözünde durmadığı oldu mu? -Olmadı, ancak şimdi biz onunla barış yaptık Bu müddet içinde nasıl davranacağını bilmiyoruz -O'nunla hiç savaştınız mı? -Evet savaştık -Netice ne oldu ? -Bazan biz, bazan O kazandı -Size ne emrediyor? -Yalnız Allah'a kuluk edin, O'na hiç bir şeyi ortak yapmayın, dedelerinizin taptığı putları bırakın, diyor Namaz kılmayı, doğru ve iffetli olmayı, akrabalık bağını kesmemeyi emrediyor Bundan sonra imparator sözlerine şöyle devam etti: Nesebce asîl olduğunu söylediniz Peygamberler dâima asil soydan gelmiştir İçinizden daha önce böyle bir davada bulunan olmadığını anlattınız O'halde eski bir davanın peşinde bir kişi sayılamaz Soyunda hükümdar yoktur, dediniz Bu durumda servet ve saltanat peşinde olduğu da söylenemez Daha önce kesinlikle yalan söylemediğine şehâdet ediyorsunuz İnsanlara yalan söylemeyen Allah'a karşı da yalan söylemez O'na imân edenlerin çoğunlukla fakir ve zayıflar olduğunu ifade ettiniz Peygamberlere ilk uyanlar dâima böyle olmuştur O'na uyanların gün geçtikçe arttığını söylediniz Hakk'a uyanlar azalmaz, dâima çağalır Dinine girdikten sonra dönen hiç yok dediniz İmân kalbde kökleşince çıkmaz Sözünde durduğunu, kimseyi aldatmadığını itirâf ettiniz Peygamberler kimseyi aldatmaz Sizi ancak Allah'a kulluk etmeğe, O'na hiç bir şeyi ortak koşmamağa dâvet ettiğini açıkladınız Eğer bu söyledikleriniz doğru ise, ayaklarımın bastığı şu topraklar, yakında O'nun olacaktır Ben bir peygamber geleceğini biliyordum ama, sizden çıkacağını sanmazdım Eğer O'na ulaşabileceğimi bilsem, her zahmete katlanırdım Yanında olsam, ayaklarını yıkar, hizmet ederdim dedi Sonra mektûbu okuttu İmparatorun Ebû Süfyânla yaptığı konuşma, papazları kızdırmıştı Mektup okununca salonda gürültü çoğaldı İmparator işin kötüye varmasından korktu Elçinin ve Arap tâcirlerin çıkmalarını istedi Ben sizin dininize bağlılığınızın derecesini anlamak istemiştim, diyerek tutumunu değiştirdi(266) Kayser Hirakl'in kalbinde iman kıvılcımı belirmişti Dünya hırsı ve saltanatını kaybetme korkusu, bu kıvılcımı söndürdü Fakat elçiye saygısız davranmadı, hediyeler vererek nezâketle geri çevirdi b) İran Kisrâ'sına Gönderilen Mektup Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahim Allah'ın kulu ve Peygamberi Muhammed (sas)'den Fars'ın ulusu Kisrâ'ya Hidâyete uyanlara, Allah ve Rasûlüne imân edenlere, Allah'tan başka hiç bir ilah olmayıp O'nun bir tek olduğuna, ortağı ve benzeri bulunmadığına, Muhammed (sas) 'in O'nun kulu ve rasûlü olduğuna şehâdet edenlere selâm olsun Ey Kisrâ! Seni Allah'ın dinine dâvet ediyorum Çünkü ben, dirileri (Allah'ın azabıyla) uyarmak, kâfirler üzerine o söz (azab) hak olmak için, bütün insalara Peygamber gönderildim Ey Kisrâ! müslüman ol ki selâmet bulasın Eğer olmazsan, mecûsîlerin günâhı boynuna olsun(267) Rasûlullah (sas), mektubun Kisrâ'ya verilmek üzere, Bahreyn emiri Münzir'e teslimini emretmişti Bahreyn, o zaman İran'a bağlıydı Münzir mektubu Kisrâ'ya götürdü Kisrâ mektubu okuyunca yırtıp parçaladı Rasûlullah (sas) bundan haberdar olunca: -Parça parça olsunlar, buyurdu(268) Çok geçmeden Kisrâ Hüsrev Perviz, oğlu Şirvehy tarafından karnı deşilerek öldürüldü Hz Ömer'in halifeliği sırasında da Kisrâ'nın imparatorluğu parçalandı, Sâsâni Sülâlesi son buldu Bütün İran toprakları Müslümanların eline geçti c) Habeşistan Necâşisi'ne Gönderilen Mektup "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm Allah'ın Rasûlü Muhammed (sas)'den Habeş Meliki Necâşî'ye Ey Melik, Müslüman ol Ben, kendisinden başka ilâh olmayan, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü'min, Müheymin (gibi yüce sıfatlarla muttasıf) Allah'ın sana olan nimetlerinden dolayı mesrûrum, senin adına hamdediyorum Şehâdet ederim ki, Meryem'in oğlu İsâ, Allah'ın ruhu ve kelimesidir O'nu hiç evlenmemiş, tertemiz ve çok iffetli bir hanım olan Meryem'e ilka etti Böylece Meryem İsâ'ya hâmile oldu Âdem'i (anasız-babasız) kudretiyle yarattığı gibi, İsâ'yı da (babasız) olarak ruhundan ve nefhinden yarattı Ey Melik! Seni eşi ve benzeri olmayan tek bir Allah'a itâata, bana uymaya ve bana Allah'tan gelene imâna dâvet ediyorum Çünkü ben Allah'ın Peygamberiyim Seni ve askerlerini Allah'ın dinine çağırıyorum Ben size tebliğ ve nasihat ettim Nasihatımı kabûl edin Selâm hidâyete uyanlara(269) Habeşistan'a hicret etmiş olan müslümanlardan bir grup ile, Hz Ali'nin ağabeyi Câfer Tayyar hâlâ dönmemişlerdi Rasûlullah (sas) elçisi vâsıtasiyle bunların gönderilmesini ve Ümmü Habîbe'nin de zât-ı risâletlerine nikâh edilerek, gönlünün hoş edilmesini istemişti Necâşi, Ümmü Habîbeyi Rasûlullah (sas)'e nikâhladı Habeşistan'da bulunan Müslüman muhâcirleri gemiye bindirip gönderdi Rasûl-i Ekrem'e bir mektup yazarak Müslüman olduğunu da bildiridi Rasûlullah (sas)'e Habeş Necâşi'sinin Mektubu "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm, Allah'ın Rasûlü Mahammed (sas)'e Necâşi Ashame tarafından Ey Allah'ın Peygamberi, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerine olsun Ey Allah'ın Rasûlü, Hz İsâ hakkındaki açıklamayı hâvi mektubunuz bana ulaştı Göklerin ve yerin Rabbı olan Allah'a yemin ederim ki, Hz İsa da, kendisiyle ilgili olarak, zikrettiğinizden ziyâde birşey söylememiştir O'nun söyledikleri de, sizin buyurduğunuz gibidir Bize tebliğ ettiğiniz şeyleri öğrendik Amcanız oğlu (Câfer) ve arkadaşlarıyle tanıştık Ben şehâdet ederim ki sen, Allah'ın geçmiş Peygamberleri tasdik eden, sözünde sâdık Rasûlüsün Sana bîat ettim, (daha önce) amcanız oğluna bîat ederek, âlemlerin Rabb'ı Allah Teâla'ya imân edip Müslüman olmuştum(270) d) Mısır Meliki Mukavkıs'a Gönderilen Mektup "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm Allah'ın kulu ve Rasûlü Muhammed (sas)'den Kıbt milletinin büyüğü Mukavkıs'a Selâm hidâyet yoluna uyanlara Ben, seni İslâm Dini'ne dâvet ediyorum Müslüman ol ki selâmete eresin, Allah da ecrini iki kat versin Kabûl etmez, yüz çevirirsen, Kıbt milletinin günâhı boynuna olsun" (Mektup, Âl-i İmrân Sûresi'nin 64'üncü âyetiyle son bulmaktadır(271) Mısır Mukavkısı Cüreyc, Rasûlullah (sas)'in elçisine hürmet gösterdi, fakat Müslüman olmadı Elçiye bir mektup verdi, hediyelerle geri çevirdi Rasûlullah (sas)'e Mısır Mukavkısı'nın Mektubu Bismi'llâhir'r-rahmâni'r-rahîm Abdullah oğlu Muhammed (sas)'e, Kıbtın büyüğü Mukavkıs'tan, Selâm sana Mektubunu okudum Münderecâtını ve dâvetinizi anladım Zuhûru beklenen bir peygamber kaldığını biliyordum Fakat ben O'nun Şam'dan çıkacağını sanırdım Elçinize ikram ettim Size Kıbt milleti arasında mevkii yüksek iki câriye ile bir elbise ve binmeniz için de bir ester hediye gönderiyorum Selâm sana muhterem Peygamber(272) Bu câriyelerden Mâriye'yi Rasûlullah (sas) kendisi aldı İbrahim adındaki oğlu bundan oldu Kardeşi Şirin'i ise şâiri, Hassan b Sâbit'e verdi Düldül adı verilen beyaz estere de bindi e)Yemâme Emiri Hevze'ye Gönderilen Mektup "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm Allah'ın Rasûlu Muhammed (sas)'den Ali oğlu Hevze'ye Selâm hidâyet yolunda olanlara Bil ki, Rabb'ım benim dinimi yakın bir zamanda, dünyanın en uzak ufuklarında parlatacak Ey Hevze, Müslüman ol da selâmete er Ben de idâren altındaki yerleri, senin idârende bırakayım(273) Hrıstiyan olan Hevze, Müslüman olmadı Rasûlullah (sas)'e yazdığı cevapta: -Beni dâvet ettiğin din çok güzel Ancak Arablar benim yerime göz koymuşlardır Beni veliahd yaparsan, sana tâbi olurum, dedi Rasûllüllah (sas)'a Hevze'nin cevâbı okununca: -Bu adam ne söylüyor? Bu şartla O'na bir karış yerin idaresini bile bırakmam, buyurdu(274) Hevze, Mekkenin fethinden sonra öldü Çok geçmeden bu bölge Müslüman oldu f) Gassân Emiri Hâris'e Gönderilen Mektup "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm Allah'ın Rasûlü Muhammed (sas)'den Ebû Şemmer oğlu Hâris'e Selâm hidâyete uyan, bana imân edip nübüvvetimi tasdik edenler üzerine olsun Seni, eşi ve benzeri olmayan tek bir Allah'a imân etmeğe dâvet ediyorumKabûl ettiğin takdirde, yerinde hümükdar olarak kalacaksın(275) Hâris, Rasûlullah (sas)'in mektubunu küstahca yere attı Elçiye saygısız davrandı Hatta, Bizans İmparatorundan Medine üzerine asker sevki istemiş, fakat Kayser reddetmişti Elçi Şuca', Hâris'in davranışını arzedince Rasûl-i Ekrem (sas): -Allah mülkünü elinden alsın, buyurdu Hâris, Mekke'nin fethi sırasında öldü Ülkesi Hz Ömer'in halifeliği sırasında İslâm sınırları içine girdi |
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı |
09-08-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Muhammed'in Geniş Hayatı - Peygamber Efendimizin Geniş Hayatı3- HAYBER'İN FETHİ (Muharrem 7 H/Mayıs 628 M) a) Savaşın Sebebi Hayber Medine'nin kuzey-doğusunda, Suriye yolu üzerinde, Medine'ye 170 km mesâfede büyük bir Yahûdî şehriydi Yedi kalesi vardı Hurmalıklarıyla meşhûr, münbit bir vâha'da kurulmuştu Hayber, Müslümanlara karşı bir fesâd ocağı hâline gelmişti Daha önce Medine'den çıkarılmış olan Yahûdîler de oraya yerleşmişlerdi Müslümanlara karşı, müşrik bedevî Arabları harekete geçiren, Hendek Savaşını hazırlayan bunlardı Hendek Savaşında, Benî Kurayza Yahûdîlerine, düşmanla işbirliği yaptıranlar da bunlar olmuştu Rasûlullah (sas) Hayber ahalisiyle barış yapmak istiyordu Hudeybiye'den döndükten sonra, Ravâha oğlu Abdullah'ı Hayber'e gönderdi Fakat Yahûdîler barış teklifini kabûl etmediler Onlar, komşuları Gatafan kabilesiyle birlikte Medine'yi basmak için hazırlanıyorlardı Hudeybiye Barış Anlaşması'nın, Müslümanların aleyhine görünen maddeleri,onlara Müslümanları kuvvetsiz göstermişti Münâfıklar da onları savaşa teşvik ediyorlardı Gatafan kabîlesi, Müslümanlara karşı Yahûdîlerle birlikte hareket etmeyi kübûl etmişti Düşman hazırlığını tamamlamadan harekete geçmek gerekiyordu Rasûlullah (sas), ashâbına: -"Cihâdı isteyenler bizimle gelsin" diyerek Hayber üzerine yürüneceğini ilan etti Hicretin 7'inci yılı Muharrem ayında 2000 atlı ve 1600 piyâde ile Medine'den çıktı Harekâtını düşmana sezdirmeden, üç günde Raci' Vâdisi'ne ulaştı(276) Burada ordugâhını kurdu Böylece Gatafan kabîlesinden, Yahûdîlere gelecek yardımın yolunu kesmiş oldu b) Hayber'in Kuşatılması Rasûlullah (sas) düşman üzerine gece vakti varırsa, hemen baskın yapmaz, sabahı beklerdi(277) Bu sebeple geceyi Raci'de geçirdi Sabah namazını kıldıktan sonra, Hayber üzerine yürüdü Sabahleyin, kazma ve kürekleriyle işlerine gitmek üzere evlerinden çıkan Yahûdîler, karşılarında Müslüman ordusunu görünce şaşkınlıkla: -Muhammed, vallâhi Muhammed ve askeri diye bağrıştılar (278), geri dönüp kalelerine kapandılar Hayber'de hepsi de gayet sağlam 7 kale vardı En kuvvetlisi ise Kamûs kalesiydi Hepsinde de bol miktarda silah ve yiyecek vardı Yahûdîler savaş için hazırlıklıydılar Bu yüzden Rasûlullah (sas)'in sulh teklifini kabûl etmediler c) Son Kale ve Fethin tamamlanması Yirmi gün kadar devâm eden kuşatma ve savaş sonunda, bütün kaleler birer birer zaptedildi Sadece Kamûs kalesi kaldı Bu kalenin kumandanlığında, Arablarca bin cengâvere bedel sayılan meşhûr Yahûdî pehlivanı Merhab bulunuyordu Her gün sıra ile ashabın ileri gelenlerinin komutasında yapılan hücumlardan bir sonuç alınamamıştı Nihâyet Rasûlullah (sas) bir gün: -Yarın sancağı bir kişiye vereceğim ki, Allah Hayber'in fethini O'nun eliyle müyesser kılacak O kişi Allah ve Rasûlünü sever, Allah ve Rasûlü de onu sever, buyurdu Bu yüce şerefin kime nasib olacağı bilinmediğinden, herkes o gece ümitle sabahlamıştı Hz Ali'nin gözlerinde şiddetli bir ağrı vardı Bu yüzden hiç kimsenin hatırından O geçmiyordu Sabah olunca Hz Peygamber (sas): -Ali nerede? Bana O'nu çağırın, buyurdu -Yâ Rasûlallah, gözleri ağrıyor, dediler ve yederek huzuruna getirdiler Rasûl-i Ekrem (sas) duâ edip üfledi Hz Ali'nin gözleri derhal iyileşti, sanki hiç ağrımamış gibi oldu Sonra sancağı O'na verdi(279) Hz Ali, Yahûdîleri önce İslâm'a çağırdı; kabûl etmediler Sulh teklifine de yanaşmayıp, savaşa devâm ettiler İlk önce Merhab kaleden çıktı Kahramanlık şiirleri söyleyerek meydan okudu Karşısına çıkacak er diledi O'na karşı bizzât Hz Ali çıktı, kahramanca dövüşerek bu güçlü Yahûdîyi yere serdi Merhab öldürülünce, Yahûdîler fazla dayanamadılar Ümitsizliğe düşüp kaleyi teslim ettiler Böylece Hayber feth edildi; Hz Ali de Hayber Fâtihi oldu Savaş sırasında Yahûdîlerden 93 kişi ölmüştü, Müslümanlar ise 15 şehit vermişlerdi d) Hayber Arâzisi Savaş sonunda Hayber arâzisi, Müslümanların eline geçti Ancak Yahûdîler, bu topraklarda yarıcı olarak çalışmak istediler; istekleri kabûl edildi Bu sebeple Rasûlullah (sas) her yıl mahsûl zamanı Ravâhaoğlu Abdullah'ı Hayber'e gönderirdi Abdullah da mahsûlü iki eşit kısma böler, yarısını Yahûdîlere bırakır, diğer yarısını da Medine'ye götürürdü Yahûdîler, Hz Ömer'in hilâfeti zamanına kadar yerlerinde kaldılar Hz Ömer'in hilâfetinde, Arabistan dışına çıkarıldılar e) Hz Peygamber (sas)'i Zehirleme Teşebbüsü Hz Peygamber (sas) fetihden sonra Hayber'de bir kaç gün daha kaldı Yahûdîler gördükleri insânî muâmeleye rağmen, hâince davranışlarından vazgeçmediler Rasûlullah (sas)'e suikast yapmayı plânladılar Yahûdî reislerinden Hâris kızı Zeynep, bir ziyâfet hazırladı Rasûlullah (sas)'i de bazı arkadaşlarıyla birlikte yemeğe dâvet etti Fakat sofraya konulan koyun eti zehirliydi Hz Peygamber (sas) durumu ilk lokmada anladı, çiğnediği parçayı ağzından çıkardı; ashâbına da yememelerini emretti Fakat, Berâ oğlu Bişr bir kaç lokma yemişti Rasulüllah (sas) bunu niçin yaptıklarını Yahûdîlere sorduğunda: -Eğer yalancı isen, senden kurtuluruz, şayet hak peygamber isen, sana zarar vermez diye düşündük, diye, güya akıllıca bir cevap verdiler(280) Zeynep de suçunu inkâr etmedi -Babam, amcam, kocam ve kardeşlerim, hepsi savaşta öldüler İntikam için yaptım, dedi Rasûlullah (sas) şahsına karşı işlenen suçları affederdi Bu sebeple Zeynep'i cezâlandırmadı Ancak çok geçmeden zehirli etten yiyen Bişr ölünce, Zeynep de kısâs edilerek öldürülmüştür(281) 4- RASÛLÜLLAH (SAS)'IN HZ SAFİYYE İLE EVLENMESİ Hayber esirleri arasında, Benî Nadîr reisi Ahtab oğlu Huyey'in kızı Safiyye de vardı Safiyye Hz Harun'un neslinden olup, annesi de Benî Kurayza reisinin kızıydı Hayber Yahûdîlerinin reisi Rabi' oğlu Kinâne ile evlenmişti Kocası savaşta ölmüş, kendisi esir düşmüştü Rasûl-i Ekrem (sas) O'nu Dihyetü'l-Kelbî'ye vermişti Ashâb bunu uygun bulmadılar: -Hayber reisinin eşi Benî Kurayza ve Benî Nadîr'in en şerefli hanımının câriye olarak Dihye'ye verilmesi, Yahûdîler için son derece haysiyet kırıcı olur Bu sebeple Safiyye'yi ancak sizin nikâhlamanız uygun olur, dediler Rasulüllah (sas) Dihye'ye başka bir câriye verdi Safiyye'yi azâd etti ve onunla evlendi(282) Böylece O'nun haysiyet ve şerefini korudu 5- FEDEK VE VÂDİ'L-KURÂ'NIN ALINMASI Fedek, Medine'ye iki günlük mesâfede, akar suları ve hurmalıkları bol, zengin bir Yahûdî köyü idi Rasûlullah (sas), Hayber'in muhâsarası devam ederken, Fedeklileri, İslâm'a dâvet için bir elçi gönderdi Fedekliler, Müslümanlığı kabûl etmediler Topraklarımız sizin olsun, biz burada Hayberliler gibi, yarıcı olarak çalışalım, dediler İstekleri kabûl edildi Vâdi'l-Kurâ ise, Hayber'le Medine arasında bir çok Yahûdî köyünün bulunduğu bir vâdi idi Buradaki Yahûdîler de çevredeki Arap kabîleleriyle anlaşarak, Müslümanlarla savaş için hazırlanıyorlardı Rasûlullah (sas) Hayberden dönerken buraya uğrayıp onları da İslâm'a dâvet etti, kabûl etmediler, Müslümanlara ok yağdırarak savaşı başlattılar Dört gün süren çarpışma sonrasında yenik düştüler Hayber gibi, elde edecekleri mahsûlün yarısı kendilerinin olmak üzere, yerlerinde bırakıldılar Devâmlı Müslümanlara düşmanlık besleyen Yahûdîlerin işi böylece tamamlanmış oldu Müslümanlar Safer ayında Medine'ye döndüler Ele Geçen Arâzi Müslümanların, düşmandan (kâfirlerden) savaşarak aldıkları mallara "ganimet" denir Ganimet malların, beşte dördü savaşa katılan mücâhidlere paylaştırılır Beşte biri ise beytü'l-mâl'e (Devlet Hazinesine) bırakılır(283) Düşmandan (Kâfirlerden) savaşmadan barış ve anlaşma yolu ile elde edilen mallara ise "fey" adı verilir Fey'in tamamı beyt'ül mâl'e aittir (284) Rasûlullah (sas) hayatta iken, Beytü'l-mâle âit malların tasarrufu O'na âitti Bu sebeple savaşsız ele geçen Fedek arazisinin tamamı ile Hayber ve Vâdi'l-Kurâ topraklarının beşte biri Rasûlullah (sas)'ın emrine ayrıldı Beni Nadîr arâzisi de, daha önce böyle olmuştu(285) Hayber ve Vâdi'l-Kurâ'nın kalan arâzîsi, mücâhidlere verildi 6- HABEŞİSTAN GÖÇMENLERİNİN DÖNÜŞÜ Habeşistan'a hicret etmiş bulunan Müslümanların 16 kişilik son kafilesi de, Hayber'in fethi sırasında döndü(286) Başlarında Hz Ali'nin kardeşi Câfer Tayyar vardı Rasûlullah (sas) son derece memnun oldu -Hangisine sevineceğimi bilemiyorum, Hayber'in fethine mi, yoksa Câfer'in gelişine mi? buyurdu(287) Ganimetlerden onlara da hisse ayırdı(288) 7- KÂBE'Yİ ZİYARET (Umretü'l Kazâ) (Zilkade 7 H/Mart 629 M) "Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayın" (el-Bakara Sûresi, 196) Hudeybiye anlaşmasına göre, Müslümanlar Kâbe'yi bir yıl sonra ziyâret edebileceklerdi Anlaşma gereğince üç günden fazla Mekke'de kalamayacaklardı Mekkeliler de bu esnâda, şehrin dışına çekileceklerdi a) Bir Yıl Önce Edâ Edilemeyen Umre Anlaşma'dan bir yıl sonra, Rasûlullah (sas), Hudeybiye'de bulunan Müslümanların, bir yıl önce edâ edemedikleri Umre'yi kazâ etmek üzere hazırlanmalarını emretti Hicretin 7'inci yılı zilkade ayında (Mart 629) Medine'den hareket edildi Hudeybiye'de bulunmayanlardan da katılanlar olduğu için, Kâbe'yi ziyârete gidenlerin sayısı 2000'i geçti Müşrikler, Müslümanların geldiğini duyunca Mekke'yi boşalttılar Şehri çevreleyen yüksek tepelere kurdukları çadırlardan, Müslümanları merakla izlediler Müslümanların Mekke'ye girişleri çok heyecanlı oldu Hz Peygamber (sas) devesi Kasva üzerinde ilerliyor, hep birden yüksek sesle, "Lebbeyk, Allahümme lebbeyk"(289) diye telbiye söylüyorlardı Uzaktan Kâbe görülünce "Allâhü Ekber, Allâhü Ekber, Lâilâhe illallâhü vallâhü ekber"(290) diye tekbir getirmeğe başladılar Yıllardan beri hasretini çektikleri Kâbe, işte şimdi karşılarındaydı Özellikle muhâcirler, yedi yıllık bir ayrılıştan sonra doğup büyüdükleri kutsal beldeye girerken ayrı bir heyecân duyuyorlardı Kâbe, usûlüne göre tavâf edildi, etrafı yedi defa dolaşıldı (291) Safâ ve Merve tepeleri arasında sa'y yapıldı(292) Müşriklerin ileri gelenleri, Dâru'n-nedve önünde toplanmışlar, Müslümanları seyrediyorlardı Aralarında: -Medine'nin humması bunları zayıf düşürmüş diye konuşuyorlardı Rasûlullah (sas) Müslümanların zayıf ve güçsüz olmadıklarını göstermek istedi Sağ kolunu ihramın dışında tutup bâzûsunu şişirdi Tavafın ilk üç şavtını kısa adımlarla koşarak yaptı Ashâbına da böyle yapmalarını emretti(293) "Bu gün kendini onlara kuvvetli gösterene Allah rahmet etsin" buyurdu Ertesi gün peygamber (sas) Efendimiz Kâbe'ye girdi Öğle vaktine kadar orada kaldı Kâbe hâlâ putlarla doluydu Habeşli Bilal, Kâbe'nin damına çıkarak öğle ezanını okudu Mekke ufukları "Allahü Ekber" sedâlarıyla çınladı Rasûlullah (sas)'ın arkasında, cemâatle namazlarını kıldılar Daha sonra Müslümanlar tıraş olarak ihramdan çıktılar Bir sene önce eda edemedikleri umreyi kazâ etmiş oldular Rasûlullah (sas)'in rüyâsı ve ashabına müjdesi de böylece gerçekleşmiş oldu Bu sebeple, Hicretten sonra, müslümanların bu ilk Kâbe ziyâretine "Umretü'l-Kazâ (Kazâ Umresi) adı verilmiştir b) Kazâ Umresi'nin Mekkeliler Üzerindeki Tesirleri Müslümanlar, Hudeybiye Anlaşması uyarınca üç gün Mekke'de kaldıktan sonra, Medine'ye döndüler Bu esnâda, müşrikler, uzaktan uzağa Müslümanların bütün hallerini, davranışlarını merakla ve dikkatle izlediler Son derece kibâr ve nâzik,huzûr ve sükûn içinde kardeşçe geçinen insanlar olduklarını gördüler Ne içki içip sarhoş olan, ne başkasına saygısız davranan var Hepsi edepli, tertemiz, üstün ahlâklı insanlar Topluca ibâdet ediyorlar, oturup sohbet ediyorlar, birbirlerini sevip sayıyorlar, kimseye kötülük etmiyorlar, dâima Allah'a itâat içinde bulunuyorlar Evet, bunlar ne iyi insanlar Müslümanların üstün meziyetleri, örnek davranış ve yaşayışları, Mekkeliler üzerinde büyük tesirler meydana getirdi Müslümanlık hakkındaki düşünceleri değişmeye başladı İçlerinde Müslüman olma arzusu belirenler bile oldu Kureyş'in ileri gelenlerinden Velîd oğlu Hâlid, Âs oğlu Amr,Talha oğlu Osman bunlardandı |
|